Ynt: Nade Aliyyen Duası
" Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) Hazreti Muaviye'nin ve yine kendi ile başka zaman harb eden Hazreti Aişe'nin ordularına müslümandır diye kılıç çekmedi askerine verdiği emir öldürmeye değil yaralamaya, esir almaya çalışın idi."
kimin müslüman olduunu Rabbimiz daha iyi bilir ve Onun şahitliği her şeye kafidir biz bunu sorgulayamayız ancak olayların zahirinden bakarak yine Allah'ın haklarında verdikleri hükümleri açıklamaktan da geri durmayız.
İmam Ali a.s. sıffin savaşında sadece karşıdakilere müslüman mı diye bakmıyor onun yedi göbek torunlarını görüyor ve sulbünden müslüman çıkacak olanları öldürmeyip yaralıyor ve savaştan saf dışı bırakıyordu. Ali a.s. hiç bir zaman ilk kılıç çeken olmamış karşı tarafa hücceti tamamlamış anlatmış hakkı söylemiş ancak kabul etmeyip kılıca sarılanların da dersini vermiştir. Sıffin ve cemel savaşlarında Ali a.s.'ın liderlerine ve esirlere kafir muamelesi yapmadığı doğrudur. Ancak bu onların mü'min olduklarına bir delil olarak gösterilemez. Çünkü iman kalpte olan bir haldir ki eğer bir kafir gelip müslüman olduğunu ikrar ederse kimse onun kalbini yarıp gerçek mi söylüyor değerlendirme hakkına sahip değildir. Ali a.s. da böylesine kendini müslüman sayan insanlara müslüman muamelesi yapıyordu. Tıpkı Peygamberimiz s.a.a.'in, münafıkları öldürelim teklifine karşın olumlu yanıt vermediği gibi..
Ve hele ki bunlardan yola çıkıp Ali a.s.'ın Muaviyeyi katletmeyeceğine dair bir çıkarımda bulunup bunu Muaviyenin adam olduğuna delil saymak tamamen boştur. Çünkü Ali a.s. Muaviye hakkında çok ayrıntılı bilgi vermiştir. Bunlar Ehlibeyt kaynaklarında Nehcül Belağada bol miktarda bulunmaktadır.
Ali a.s. kendine teslim olduklarını bildiren ama bunu hile yoluyla dile getiren Muaviye ordusuna saldırmayı emretmiş ancak içteki cahil harici zihinliler İmama itaat etmemiştir. İtaat edilmiş olaydı Muaviye belasını ortadan kaldıracak ve İslam ümmetini saltanat belasından kurtarmış olacaktı. Ancak itaat etmediler. bunu, savaşı Ali a.s. bıraktı sebebi de daha fazla müslüman kanı akıtmamaktı demek cehaletin değil saptırmanın zirvesidir..
Aişe ordusuna öldürme emri vermediyse cemel savaşının bilançosu olan 30000 ölü nereden çıktı?
"25. Mü'minlerin annelerinden Ümm-i Seleme (Radıyallauhu anha) rivayet ediyor: Resûl-i Kâinât bir hadîs-i şerifte:
- Ali ve onun fırkası kıyâmet gününde kurtulanlardandır, buyurmuştur."
İşte biz şiiler de bunu söylüyoruz. en bedbaht insanların kitabına bile Rabbim doğru bilgiyi yerleştirmiştir. fırka taraftar demektir. Taraftar ise şia kelimesiyle ifade edilir. Ali fırkası demek Ali şiası demektir. ki bu gün dünyada Ali şiası olan yüz milyonlarca samimi müslüman Ehlibeyt mektebinin temel kaynaklarıyla hareket etmekte ve Muaviyeyle onun necis soyuna İsra 60. ayet vesilesiyle lanet etmektedir.. bu bilgilerin sizin kitaplarınızda sizin dillerinizden zikredilmesi size karşı hüccetin tamamlanmasındandır. Bakın tüm diğer konular açıklanmasına rağmen bu tür sahih hadisler hiç açıklanmadan geçiliyor.. Çünkü açıklanıp bu hadislerin üzerinde durulsa o zaman Ali taraftarları hak ve kurtulanlardansa onlarla savaşanların batması ve cehenneme yuvarlanması kaçınılmaz değil midir? yoksa bu hak nasıl bir hak ki taraftarı da karşıtı da kurtuluyor. demek bu hak etkisiz eleman bunun taraftarı olmakla karşıtı olmak birbirine eşittir demek olmaz mı? bu din için de böyledir anlamına gelmez mi? yani bu din öyle bir din ki taraftarı da düşmanları da cennette..
akıl sahipleri için böyle bir şeyin muhal olacağı ortadadır.
"Ali benim ilmimin kapısıdır. (Kenzü'l-İrfan, Hadis No: 128, 133, 137; Berika, Cild 2, Sayfa: 91) Bildirmem lazım gelen şeyleri ümmetime açıklayıcıdır. Benden sonra onu sevmek imândandır. Ona buğz etmek nifaktandır. (münafıktandır) Ona bakmak rahmettendir. Onun muhabbeti ibadettir, buyurmuştur."
yukarda da ifade ettiğimiz gibi eğer bunlara gerçekten inanıyorsanız o zaman Ali a.s.'dan nefretle onu öldürünceye kadar mücadele eden Muaviye ve taraftarlarının münafık olduğunu itiraf edin.. yok ama sizin amacınız bu değil. hakkı ikrar ve onu savunmakla yaymak değil. sizin amacınız Ali a.s. sevgisinin esir aldığı kalpleri rahatlatıp onların duygularına tercüman olup sonra onları Muaviye l.a.'in necis düzenine satmaktır. Onları Maviyeye biat ettirinceye kadar uğraşmaktır..
"Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) zamanında münafıklar Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'e ümmet olup Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'e düşmanlık beslerlerdi. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) Peygamberimiz (Sallallahu aleyih vesellem)'in ledün ilminin varisi, maneviyat ilminin kapısı olunca aynı Peygamberimizinkine benzemesi lazım. Onun için Hazreti Ali'nin askerinin bir kısmı kendi yoluna canını feda ediyor, bir kısmı münafık oluyor. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in de ashablarının bir kısmı Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) yolunda canlarını feda ediyor bir kısmı sözlerini küçümsüyor düşmanlık besliyor. Hazreti Ali'nin bu halide Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in manevi ilminin varisi olduğunu gösteriyor. Ashabın varisleri Hazreti Ali'ye tam bağlı olanlar. münafıkların varisleri de Hazreti Ali'nin askeri olduğu halde ona tam düşman olanlardır."
hayır Peygamber s.a.a. dönemi münafıklarının halleri böyle değildi. bu şirin görünen yorumla bir hakikat gözlerden uzak tutulmakta ve münafıklar gizlenmek suretiyle Muaviyeye yol açılmaktadır. Sadece Ehlibeyte uyan şia bu fitne tuzaklarına düşmemekte tüm sünniler bu yorumlara ne güzel deyip Maviyeye giden yolda hızla ilerlemekte sonra iş işten geçmektedir.
Peygamber s.a.a. zamanında münafıklığı belli olanlar vardı ve ayetlerle bunlar teşhis edildi. Teşhis edilen düşmandan korunmak kolaydır. Ancak ayetlerin ve bu hadislerin bahsettiği bu açık münafıklar değildi. nifağını gizlemede usta olanlardı.
bu usta münafıklar biliyorlardı ki Peygambere olan kin ve düşmanlık açığa çıktığında kafir olarak görülecekler ve bu yüzden menfaatlerini devam ettiremeyeceklerdi. bunlar Peygamberin s.a.a. yüce şahsı ve uyanık adil yönetiminde bu menfaatlerini asla sağlayamayacaklarının bilincindeydiler ve tek çareyi sabredip o Hazretin s.a.a. vefatını gözlemeye başladılar. tek yolları ya Peygambere s.a.a. suikatsle sonrasında yönetime el koymak ya da onun vefatına kadar sabretmekti. bu yüzden tebuk seferi dönüşünde bu usta gizli münafıklar o Hazrete suikast düzenlediler de Huzeyfe el Yemani onları teşhis etti.
Ancak Peygamber kusursuz İslam nizamı gereği ( Maide 67) kendinden sonra aynı yönetimi devam ettirecek İslamın sürdürücüsü ve kendi halifesi kardeşi olan Ali a.s.ı yönetime ilan edince işte o zaman bu hevesleri necis kursaklarında kalıyor ve bu hayal kırıklığı Ali a.s'a nefrete dönüşüyordu. ve biliyorlardı ki Ali a.s. peygamber değil ona nefreti belli etmek nifak sayılmıyor. İşte Peygamber s.a.a. bu inanışı ortadan kaldırmak için Ali a.s.'a nefretin nifak olduğunu açıkladı..
"Hazreti Muaviye ile Hazreti Ali arasında çıkan harbte Hazreti Muaviye savaşı kaybedince Hazreti Muaviye'nin ordu kumandanı Amr ibn-il As mızrakların başına Kur'an-ı Kerim taktırdı.
- Biz sizi Allah'ın kitabı olan bu kitaba davet ediyoruz. Sulh olalım. Hazreti Ali'ye sordular, buyurdu ki:
- O bir harb hilesidir. Harbe devam edin dedi. Bu sefer «insan öldürtüyor Kur'an-ı Kerim ayak altında kalıyor dediler. Hazreti Ali'ye aynı sözü söylediler. Buyurdu ki:
- «Enel Kur'an» Kur'an benim bana bakın..."
e hani az yukarda Ali a.s. adam öldürmemek için bahane arıyor ve saf dışı etme emri veriyordu.. bunu fırsat bilip neden savaşı durdurmak istemedi de harp hilesi olan bu davranışa karşı savaş emrini verdi..
siz de bilmektesiniz ki Ali a.s. Kur'an'a çok saygılıydı. Kur'an sayfaları kılıçların ucunda. Muaviyenin necis askerini öldürdüğünüzde savaştasınız yere düşen Kur'an sayfasını alma imkanınız mı olacak.. o zaman Kur'an sayfaları ayaklar altında kalıp çiğnenmeyecek mi? işte Ali a.s. ordusundaki cahil hariciler bu manzaradan dolayı savaşmadılar. da Ali a.s. burda Kur'an benim onlar yazı kağıt ve mürekkepten ibarettir buyurdu savaşa devam edilmesini emretti. Demek ki Muaviye ve askerleri Kur'an'ı çıkarları için çiğnetecek kadar aşırı gitmişler ve Ali a.s. onların elindeki Kur'anlara bile Kur'an demiyor kendisini canlı Kur'an olduğunu buyuruyor. Demek Muaviyenin lanetli işi bu derece ileriydi..
" Ben Kur'an'ın hükmü ayak altında tepelenmesin diyorum, siz yaprakları ayak altında tepelenmesin diyorsunuz. Yapraklarını harp sonu toplamak kolay hükmü tepelenirse toplanmaz. «Enel Kur'an, Kur'an benim» dediysede söz dinletemedi. Bu hadiste de aynısını söylüyor."
eğer bu sözlere inanıyorsanız o zaman Muaviyenin Kur'an'ın hükmünü çiğnediğini itiraf edin bakalım!! Yoksa Ali a.s. Kur'anın hükmü tepelenirse diye söz ettiği bu sözü kime söylüyor? Muaviyeye değil mi!!!.
işte bunlara bu habis ruhlular inanmamakta sadece insanların duyguları boşalsın da sonra onları Muaviyeye kul ederiz mantığıyla dile getirmektedirler..
O gün Muaviyenin kılıçlarındaki Kur'an sayfaları hilesine kananlar bu gün bu Muaviye torunu bu tür habislerin bu sözlerine kanmakta ve Muaviyeye karşı olan kin ve nefretten geri durmaktadırlar.. değişen bir şey yok. Ancak o gün bir avuç Ali a.s. taraftarı olduğu gibi bu gün de Ali a.s. taraftarı olup Muaviye hainliğine kanmayacak şiiler mevcuttur Elhamdulillah..
"- Patlıcan yiyiniz! o bir ağaçtır. Ben onu Me'va cennetinde gördüm. Allah'u Teâlâ'nın birliğine, benim Peygamber olduğuma Ali'nin de veli olduğuna şehâdet etti. "
tüm varlıklar Ali a.s.'ın veli olduğuna şehadet etti. Ancak siz onu inkar ederek Ehlibeyte zulmetmiş olan (örneğin Ebubekir ve Ömerin Fatıma s.a.'ya zulümleri) ları hak halife görüp onları veli gördünüz.. Sonra da bunları rivayetten utanmıyorsunuz..
"Şeriat ilminde, zahir ilimde Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'den sonra milleti zahiren yönetmede Hazreti Ebu Bekir Sıddık (Radiyallahu anhu) ve sırasıyla öbürleri gelmektedir. Ama
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in ledün ilminde en büyük ve tek sahibi ve varisi Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'dir. "
iyi ki Allah'tan Ebubekiri Peygamber zamanında yetkili ilan etmediniz. Ve bu zahir batın ilimler tasnifini onun zamanında başlatmadınız.. ama dediklerinize inanıyorsanız bu nasıl oluyor? Ali a.s. zahir ilimlerinde Ebubekirin gerisinde mi ki batın ilminin temsilcisi o oluyor da Zahir ilmine göre yönetmek Ebubekirin hakkı oluyor? bu ayrımı hangi ayet hadisten çıkarıyorsunuz? bu söylediğiniz iddia baştan beri Ali a.s. hakkında aktardığınız faziletlerin hepsini inkar anlamına gelmiyor mu?
eğer gelmiyorsa örneğin bunlardan bir tanesini ele alalım: Peygamberin nefsinin aynısı kendisi gibi olan Ali a.s.'ın yönetimden uzak tutulması Peygamberin s.a.a. yönetimden uzak tutulması anlamına gelmiyor mu!..
"Böyle olunca ilk Emiri'l-mü'minin Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'dır. İlk Peygamberin ismi Levh-i Mahfuz'da Muhammed Resûlullah diye yazıldı. Bunu göreyim diye bir Burak kırk bin sene ağladı. En son Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Peygamber olarak geldi. Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'ninkide aynıdır. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'nin Emirül-Mü'mininliği de, Ruhlar cesed arasında iken geldi. Emirül-Mü'minin olarak vefat etti. Peygamberlerin en sonu Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) hepsinden makbul, dört halifenin en sonu Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in ilminin bekçisi, varisi olup o yönde hepsinden makbuldür."
önceki Peygamberler Muhammed s.a.a. hayatta değilken görevlerini yaptılar. ve onların hiç biri Peygamberin s.a.a uygulamalarına inançlarına zıt bir şey yapmayan İlahi vahiyle hareket etmiş mübarek görevlilerdi. şimdi onlarla Peygamber s.a.a.'ten sonra bidatlar çıkaran (Ömer kendisi teravihin cemaatle kıldırması konusunda nime bidatu haza: bu ne güzel bidattır demektedir. Buhari Teravih bahsi, Ebubekir Ridde ehli diyerek müslmanları Ehlibeyte değil bana biat edin diye katletmişti. Osmanın cürümleri daha onun öteki alemde azabdan önce bu alemde vurmuştu) kimseler masum Peygamberler gibi mi görülmekte.. Bu kadarı da çok olmakta..
"31. Ömer bin Hattâb (Radıyallahu anhu) Habib-i Ekrem'den:
- Eğer gökleri ve yeri terâzinin bir kefesine, Ali'nin imânını da diğer kefesine koysalar, elbette Ali'nin imânı ağır gelir, hadîs-i şerifini rivayet buyurmuştur.
Hadis-i Şerif:
Ebu Bekir'in imânı gelmiş ve geleceğin imânına bedeldir. (Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 656; Dürret'ül-Vaizin, Cild 1, Sayfa: 369)
Hazreti Ebu Bekir'in dünyaya gelmiş ve geleceğin imanı kadar imanı var. Hazreti Ali'ninkine gelince yerde, gökte melaikelerde içinde hepsinin imanına bedel deyince, Hazreti Ali'nin imanı da böyle olunca Hazreti Ebu Bekir'inkinden Hazreti Ali'nin ki fazladır."
hayır olayın aslı böyle değildir. Nerede Ali a.s. hakkında bir fazilet varsa necis lanetli Emeviler bunların aynını diğer halifeler ve kendileri için de uydurmuşlardır. Ancak yine de bu Ali a.s. hakkındaki fazilet hadisleri tüm kitaplarda sahih senetlerle gelmiş diğerleri de çürük senetlerle gelmiş hatta çoğu kez ciddi kitaplara bile geçmemişlerdir. Bunların sayısı çoktur. Ancak birbirlerine zıt olan bu hadislerin her birinin sahih olması mümkün değildir. bunlardan birini kabul diğerinin reddine bağlıdır.
örneğin Ali a.s.'ın imanı diğerlerinin imanından fazla ise o zaman diğerlerinin içine Ebubekir de girmektedir. Eğer Ebubekirin imanı hadisi doğru ise o zaman Ali a.s.'ın imanı istisna edilmesi şarttır ki hadiste bunu görmüyoruz. bedeldir demek onun kadardır demektir. yani Ali a.s.ın imanı kadardır demektir ki o zaman diğerlerinin imanına denk olur. ve böylece Ali a.s.'ın imanı diğerlerinden üstündür hadisi de anlamı yanlış olmuş olur. çünkü Ebubekirin imanı ona denk oluyor.. bu ikisini aynı anda sahih saymak ancak yolu zorunlu olarak Muaviyeye çıkartma çabasında olanların işidir..
"- Kalbinde Ali bin Ebi Tâlib'e buğz eder halde ölen kimse, ister yahudi ister nîsrâni olsun farketmez, [yani Allah korusun imânsız gider] buyurulmuştur."
Ama muaviye hariç değil mi!. Çünkü Muaviye Ali a.s.'ı seviyordu ama onun adaletini yönetimini ve ona itaati sevmiyordu değil mi! o yüzden savaşıyordu.. bu saçma açıklamadan sonra şunu demek kaçınılmazdır. Aslında bu hadis boştur. Çünkü Ali a.s.'ı sevmeyen kimse yoktur. Herkes seviyordu. Ama onun adaletini ilmini ve ona itaati sevmiyorlardı..
bu sevgi mi ki!!..
eğer sevgiyse buyrun Muaviyeyi de böyle sevin. neden onun getirdiği düzeni kabulleniyor onu baş tacı edip her emrine itaat ediyorsunuz!!.
"- Ali hidayeti gösterici, doğru yolu işaret edicidir. Mü'min ve muvahhidlerin (ibadetçi, zikredenlerin) gözlerinin nûru, Müslümanların serveridir. Ben bütün kullarıma, benim birliğime inanmalarını ve senin de Peygamberim olduğuna ikrar etmeleri luzumlu kıldığım gibi, Ali'nin muhabbetini de bütün mü'minlere lazım kıldım. Onu seven beni ve seni de sevmiş olur. Hakiki dost olur. Ali'yi sevmeyen de hakiki düşman olur, buyurdu. (Dört Büyük Halife kitabından alınan ayet ve hadisler burada sona erdi.)"
ancak bunların tamamının zıttını yaptınız siz. İmam Zeynül Abidin a.s. buyuruyor ki: Eğer Ceddim Peygamber s.a.a. bu ümmete, Ehlibeyte zulmedin onlara elinizden gelen cefayı esirgemeyin buyursaydı, bu ümmet bize (kerbelada) yaptıklarından daha fazla düşmanlık yapamazlardı.. daha fazla düşmanlık mümkün değildi..
Biz de aynısını bu Muaviye ve sevgili torunlarına diyoruz. Eğer Allah ve Resulü Ali a.s.'a düşmanlık hile ve cinayette bulunun ona bir an rahatlık vermeyin diye emretmiş olaydı Muaviye ve yandaşları bu yaptıklarından daha fazlasını yapamazlardı.. Ve yine Allah ve Resulü Ali a.s.'a insanlar itaat etmesin diye elinizden ne geliyorsa yapın deselerdi, bu ümmet şu an Ali a.s.'ı yanlış tanıttıklarından fazla yanlış tanıtamazlardı...
" Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) Hazreti Muaviye'nin ve yine kendi ile başka zaman harb eden Hazreti Aişe'nin ordularına müslümandır diye kılıç çekmedi askerine verdiği emir öldürmeye değil yaralamaya, esir almaya çalışın idi."
kimin müslüman olduunu Rabbimiz daha iyi bilir ve Onun şahitliği her şeye kafidir biz bunu sorgulayamayız ancak olayların zahirinden bakarak yine Allah'ın haklarında verdikleri hükümleri açıklamaktan da geri durmayız.
İmam Ali a.s. sıffin savaşında sadece karşıdakilere müslüman mı diye bakmıyor onun yedi göbek torunlarını görüyor ve sulbünden müslüman çıkacak olanları öldürmeyip yaralıyor ve savaştan saf dışı bırakıyordu. Ali a.s. hiç bir zaman ilk kılıç çeken olmamış karşı tarafa hücceti tamamlamış anlatmış hakkı söylemiş ancak kabul etmeyip kılıca sarılanların da dersini vermiştir. Sıffin ve cemel savaşlarında Ali a.s.'ın liderlerine ve esirlere kafir muamelesi yapmadığı doğrudur. Ancak bu onların mü'min olduklarına bir delil olarak gösterilemez. Çünkü iman kalpte olan bir haldir ki eğer bir kafir gelip müslüman olduğunu ikrar ederse kimse onun kalbini yarıp gerçek mi söylüyor değerlendirme hakkına sahip değildir. Ali a.s. da böylesine kendini müslüman sayan insanlara müslüman muamelesi yapıyordu. Tıpkı Peygamberimiz s.a.a.'in, münafıkları öldürelim teklifine karşın olumlu yanıt vermediği gibi..
Ve hele ki bunlardan yola çıkıp Ali a.s.'ın Muaviyeyi katletmeyeceğine dair bir çıkarımda bulunup bunu Muaviyenin adam olduğuna delil saymak tamamen boştur. Çünkü Ali a.s. Muaviye hakkında çok ayrıntılı bilgi vermiştir. Bunlar Ehlibeyt kaynaklarında Nehcül Belağada bol miktarda bulunmaktadır.
Ali a.s. kendine teslim olduklarını bildiren ama bunu hile yoluyla dile getiren Muaviye ordusuna saldırmayı emretmiş ancak içteki cahil harici zihinliler İmama itaat etmemiştir. İtaat edilmiş olaydı Muaviye belasını ortadan kaldıracak ve İslam ümmetini saltanat belasından kurtarmış olacaktı. Ancak itaat etmediler. bunu, savaşı Ali a.s. bıraktı sebebi de daha fazla müslüman kanı akıtmamaktı demek cehaletin değil saptırmanın zirvesidir..
Aişe ordusuna öldürme emri vermediyse cemel savaşının bilançosu olan 30000 ölü nereden çıktı?
"25. Mü'minlerin annelerinden Ümm-i Seleme (Radıyallauhu anha) rivayet ediyor: Resûl-i Kâinât bir hadîs-i şerifte:
- Ali ve onun fırkası kıyâmet gününde kurtulanlardandır, buyurmuştur."
İşte biz şiiler de bunu söylüyoruz. en bedbaht insanların kitabına bile Rabbim doğru bilgiyi yerleştirmiştir. fırka taraftar demektir. Taraftar ise şia kelimesiyle ifade edilir. Ali fırkası demek Ali şiası demektir. ki bu gün dünyada Ali şiası olan yüz milyonlarca samimi müslüman Ehlibeyt mektebinin temel kaynaklarıyla hareket etmekte ve Muaviyeyle onun necis soyuna İsra 60. ayet vesilesiyle lanet etmektedir.. bu bilgilerin sizin kitaplarınızda sizin dillerinizden zikredilmesi size karşı hüccetin tamamlanmasındandır. Bakın tüm diğer konular açıklanmasına rağmen bu tür sahih hadisler hiç açıklanmadan geçiliyor.. Çünkü açıklanıp bu hadislerin üzerinde durulsa o zaman Ali taraftarları hak ve kurtulanlardansa onlarla savaşanların batması ve cehenneme yuvarlanması kaçınılmaz değil midir? yoksa bu hak nasıl bir hak ki taraftarı da karşıtı da kurtuluyor. demek bu hak etkisiz eleman bunun taraftarı olmakla karşıtı olmak birbirine eşittir demek olmaz mı? bu din için de böyledir anlamına gelmez mi? yani bu din öyle bir din ki taraftarı da düşmanları da cennette..
akıl sahipleri için böyle bir şeyin muhal olacağı ortadadır.
"Ali benim ilmimin kapısıdır. (Kenzü'l-İrfan, Hadis No: 128, 133, 137; Berika, Cild 2, Sayfa: 91) Bildirmem lazım gelen şeyleri ümmetime açıklayıcıdır. Benden sonra onu sevmek imândandır. Ona buğz etmek nifaktandır. (münafıktandır) Ona bakmak rahmettendir. Onun muhabbeti ibadettir, buyurmuştur."
yukarda da ifade ettiğimiz gibi eğer bunlara gerçekten inanıyorsanız o zaman Ali a.s.'dan nefretle onu öldürünceye kadar mücadele eden Muaviye ve taraftarlarının münafık olduğunu itiraf edin.. yok ama sizin amacınız bu değil. hakkı ikrar ve onu savunmakla yaymak değil. sizin amacınız Ali a.s. sevgisinin esir aldığı kalpleri rahatlatıp onların duygularına tercüman olup sonra onları Muaviye l.a.'in necis düzenine satmaktır. Onları Maviyeye biat ettirinceye kadar uğraşmaktır..
"Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) zamanında münafıklar Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'e ümmet olup Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'e düşmanlık beslerlerdi. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) Peygamberimiz (Sallallahu aleyih vesellem)'in ledün ilminin varisi, maneviyat ilminin kapısı olunca aynı Peygamberimizinkine benzemesi lazım. Onun için Hazreti Ali'nin askerinin bir kısmı kendi yoluna canını feda ediyor, bir kısmı münafık oluyor. Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in de ashablarının bir kısmı Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) yolunda canlarını feda ediyor bir kısmı sözlerini küçümsüyor düşmanlık besliyor. Hazreti Ali'nin bu halide Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in manevi ilminin varisi olduğunu gösteriyor. Ashabın varisleri Hazreti Ali'ye tam bağlı olanlar. münafıkların varisleri de Hazreti Ali'nin askeri olduğu halde ona tam düşman olanlardır."
hayır Peygamber s.a.a. dönemi münafıklarının halleri böyle değildi. bu şirin görünen yorumla bir hakikat gözlerden uzak tutulmakta ve münafıklar gizlenmek suretiyle Muaviyeye yol açılmaktadır. Sadece Ehlibeyte uyan şia bu fitne tuzaklarına düşmemekte tüm sünniler bu yorumlara ne güzel deyip Maviyeye giden yolda hızla ilerlemekte sonra iş işten geçmektedir.
Peygamber s.a.a. zamanında münafıklığı belli olanlar vardı ve ayetlerle bunlar teşhis edildi. Teşhis edilen düşmandan korunmak kolaydır. Ancak ayetlerin ve bu hadislerin bahsettiği bu açık münafıklar değildi. nifağını gizlemede usta olanlardı.
bu usta münafıklar biliyorlardı ki Peygambere olan kin ve düşmanlık açığa çıktığında kafir olarak görülecekler ve bu yüzden menfaatlerini devam ettiremeyeceklerdi. bunlar Peygamberin s.a.a. yüce şahsı ve uyanık adil yönetiminde bu menfaatlerini asla sağlayamayacaklarının bilincindeydiler ve tek çareyi sabredip o Hazretin s.a.a. vefatını gözlemeye başladılar. tek yolları ya Peygambere s.a.a. suikatsle sonrasında yönetime el koymak ya da onun vefatına kadar sabretmekti. bu yüzden tebuk seferi dönüşünde bu usta gizli münafıklar o Hazrete suikast düzenlediler de Huzeyfe el Yemani onları teşhis etti.
Ancak Peygamber kusursuz İslam nizamı gereği ( Maide 67) kendinden sonra aynı yönetimi devam ettirecek İslamın sürdürücüsü ve kendi halifesi kardeşi olan Ali a.s.ı yönetime ilan edince işte o zaman bu hevesleri necis kursaklarında kalıyor ve bu hayal kırıklığı Ali a.s'a nefrete dönüşüyordu. ve biliyorlardı ki Ali a.s. peygamber değil ona nefreti belli etmek nifak sayılmıyor. İşte Peygamber s.a.a. bu inanışı ortadan kaldırmak için Ali a.s.'a nefretin nifak olduğunu açıkladı..
"Hazreti Muaviye ile Hazreti Ali arasında çıkan harbte Hazreti Muaviye savaşı kaybedince Hazreti Muaviye'nin ordu kumandanı Amr ibn-il As mızrakların başına Kur'an-ı Kerim taktırdı.
- Biz sizi Allah'ın kitabı olan bu kitaba davet ediyoruz. Sulh olalım. Hazreti Ali'ye sordular, buyurdu ki:
- O bir harb hilesidir. Harbe devam edin dedi. Bu sefer «insan öldürtüyor Kur'an-ı Kerim ayak altında kalıyor dediler. Hazreti Ali'ye aynı sözü söylediler. Buyurdu ki:
- «Enel Kur'an» Kur'an benim bana bakın..."
e hani az yukarda Ali a.s. adam öldürmemek için bahane arıyor ve saf dışı etme emri veriyordu.. bunu fırsat bilip neden savaşı durdurmak istemedi de harp hilesi olan bu davranışa karşı savaş emrini verdi..
siz de bilmektesiniz ki Ali a.s. Kur'an'a çok saygılıydı. Kur'an sayfaları kılıçların ucunda. Muaviyenin necis askerini öldürdüğünüzde savaştasınız yere düşen Kur'an sayfasını alma imkanınız mı olacak.. o zaman Kur'an sayfaları ayaklar altında kalıp çiğnenmeyecek mi? işte Ali a.s. ordusundaki cahil hariciler bu manzaradan dolayı savaşmadılar. da Ali a.s. burda Kur'an benim onlar yazı kağıt ve mürekkepten ibarettir buyurdu savaşa devam edilmesini emretti. Demek ki Muaviye ve askerleri Kur'an'ı çıkarları için çiğnetecek kadar aşırı gitmişler ve Ali a.s. onların elindeki Kur'anlara bile Kur'an demiyor kendisini canlı Kur'an olduğunu buyuruyor. Demek Muaviyenin lanetli işi bu derece ileriydi..
" Ben Kur'an'ın hükmü ayak altında tepelenmesin diyorum, siz yaprakları ayak altında tepelenmesin diyorsunuz. Yapraklarını harp sonu toplamak kolay hükmü tepelenirse toplanmaz. «Enel Kur'an, Kur'an benim» dediysede söz dinletemedi. Bu hadiste de aynısını söylüyor."
eğer bu sözlere inanıyorsanız o zaman Muaviyenin Kur'an'ın hükmünü çiğnediğini itiraf edin bakalım!! Yoksa Ali a.s. Kur'anın hükmü tepelenirse diye söz ettiği bu sözü kime söylüyor? Muaviyeye değil mi!!!.
işte bunlara bu habis ruhlular inanmamakta sadece insanların duyguları boşalsın da sonra onları Muaviyeye kul ederiz mantığıyla dile getirmektedirler..
O gün Muaviyenin kılıçlarındaki Kur'an sayfaları hilesine kananlar bu gün bu Muaviye torunu bu tür habislerin bu sözlerine kanmakta ve Muaviyeye karşı olan kin ve nefretten geri durmaktadırlar.. değişen bir şey yok. Ancak o gün bir avuç Ali a.s. taraftarı olduğu gibi bu gün de Ali a.s. taraftarı olup Muaviye hainliğine kanmayacak şiiler mevcuttur Elhamdulillah..
"- Patlıcan yiyiniz! o bir ağaçtır. Ben onu Me'va cennetinde gördüm. Allah'u Teâlâ'nın birliğine, benim Peygamber olduğuma Ali'nin de veli olduğuna şehâdet etti. "
tüm varlıklar Ali a.s.'ın veli olduğuna şehadet etti. Ancak siz onu inkar ederek Ehlibeyte zulmetmiş olan (örneğin Ebubekir ve Ömerin Fatıma s.a.'ya zulümleri) ları hak halife görüp onları veli gördünüz.. Sonra da bunları rivayetten utanmıyorsunuz..
"Şeriat ilminde, zahir ilimde Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'den sonra milleti zahiren yönetmede Hazreti Ebu Bekir Sıddık (Radiyallahu anhu) ve sırasıyla öbürleri gelmektedir. Ama
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in ledün ilminde en büyük ve tek sahibi ve varisi Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'dir. "
iyi ki Allah'tan Ebubekiri Peygamber zamanında yetkili ilan etmediniz. Ve bu zahir batın ilimler tasnifini onun zamanında başlatmadınız.. ama dediklerinize inanıyorsanız bu nasıl oluyor? Ali a.s. zahir ilimlerinde Ebubekirin gerisinde mi ki batın ilminin temsilcisi o oluyor da Zahir ilmine göre yönetmek Ebubekirin hakkı oluyor? bu ayrımı hangi ayet hadisten çıkarıyorsunuz? bu söylediğiniz iddia baştan beri Ali a.s. hakkında aktardığınız faziletlerin hepsini inkar anlamına gelmiyor mu?
eğer gelmiyorsa örneğin bunlardan bir tanesini ele alalım: Peygamberin nefsinin aynısı kendisi gibi olan Ali a.s.'ın yönetimden uzak tutulması Peygamberin s.a.a. yönetimden uzak tutulması anlamına gelmiyor mu!..
"Böyle olunca ilk Emiri'l-mü'minin Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'dır. İlk Peygamberin ismi Levh-i Mahfuz'da Muhammed Resûlullah diye yazıldı. Bunu göreyim diye bir Burak kırk bin sene ağladı. En son Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) Peygamber olarak geldi. Hazret-i Ali (Radıyallahu anhu)'ninkide aynıdır. Hazreti Ali (Radiyallahu anhu)'nin Emirül-Mü'mininliği de, Ruhlar cesed arasında iken geldi. Emirül-Mü'minin olarak vefat etti. Peygamberlerin en sonu Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem) hepsinden makbul, dört halifenin en sonu Hazreti Ali (Radiyallahu anhu) Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi vesellem)'in ilminin bekçisi, varisi olup o yönde hepsinden makbuldür."
önceki Peygamberler Muhammed s.a.a. hayatta değilken görevlerini yaptılar. ve onların hiç biri Peygamberin s.a.a uygulamalarına inançlarına zıt bir şey yapmayan İlahi vahiyle hareket etmiş mübarek görevlilerdi. şimdi onlarla Peygamber s.a.a.'ten sonra bidatlar çıkaran (Ömer kendisi teravihin cemaatle kıldırması konusunda nime bidatu haza: bu ne güzel bidattır demektedir. Buhari Teravih bahsi, Ebubekir Ridde ehli diyerek müslmanları Ehlibeyte değil bana biat edin diye katletmişti. Osmanın cürümleri daha onun öteki alemde azabdan önce bu alemde vurmuştu) kimseler masum Peygamberler gibi mi görülmekte.. Bu kadarı da çok olmakta..
"31. Ömer bin Hattâb (Radıyallahu anhu) Habib-i Ekrem'den:
- Eğer gökleri ve yeri terâzinin bir kefesine, Ali'nin imânını da diğer kefesine koysalar, elbette Ali'nin imânı ağır gelir, hadîs-i şerifini rivayet buyurmuştur.
Hadis-i Şerif:
Ebu Bekir'in imânı gelmiş ve geleceğin imânına bedeldir. (Mir'at-ı Kainat, Cild 1, Sayfa: 656; Dürret'ül-Vaizin, Cild 1, Sayfa: 369)
Hazreti Ebu Bekir'in dünyaya gelmiş ve geleceğin imanı kadar imanı var. Hazreti Ali'ninkine gelince yerde, gökte melaikelerde içinde hepsinin imanına bedel deyince, Hazreti Ali'nin imanı da böyle olunca Hazreti Ebu Bekir'inkinden Hazreti Ali'nin ki fazladır."
hayır olayın aslı böyle değildir. Nerede Ali a.s. hakkında bir fazilet varsa necis lanetli Emeviler bunların aynını diğer halifeler ve kendileri için de uydurmuşlardır. Ancak yine de bu Ali a.s. hakkındaki fazilet hadisleri tüm kitaplarda sahih senetlerle gelmiş diğerleri de çürük senetlerle gelmiş hatta çoğu kez ciddi kitaplara bile geçmemişlerdir. Bunların sayısı çoktur. Ancak birbirlerine zıt olan bu hadislerin her birinin sahih olması mümkün değildir. bunlardan birini kabul diğerinin reddine bağlıdır.
örneğin Ali a.s.'ın imanı diğerlerinin imanından fazla ise o zaman diğerlerinin içine Ebubekir de girmektedir. Eğer Ebubekirin imanı hadisi doğru ise o zaman Ali a.s.'ın imanı istisna edilmesi şarttır ki hadiste bunu görmüyoruz. bedeldir demek onun kadardır demektir. yani Ali a.s.ın imanı kadardır demektir ki o zaman diğerlerinin imanına denk olur. ve böylece Ali a.s.'ın imanı diğerlerinden üstündür hadisi de anlamı yanlış olmuş olur. çünkü Ebubekirin imanı ona denk oluyor.. bu ikisini aynı anda sahih saymak ancak yolu zorunlu olarak Muaviyeye çıkartma çabasında olanların işidir..
"- Kalbinde Ali bin Ebi Tâlib'e buğz eder halde ölen kimse, ister yahudi ister nîsrâni olsun farketmez, [yani Allah korusun imânsız gider] buyurulmuştur."
Ama muaviye hariç değil mi!. Çünkü Muaviye Ali a.s.'ı seviyordu ama onun adaletini yönetimini ve ona itaati sevmiyordu değil mi! o yüzden savaşıyordu.. bu saçma açıklamadan sonra şunu demek kaçınılmazdır. Aslında bu hadis boştur. Çünkü Ali a.s.'ı sevmeyen kimse yoktur. Herkes seviyordu. Ama onun adaletini ilmini ve ona itaati sevmiyorlardı..
bu sevgi mi ki!!..
eğer sevgiyse buyrun Muaviyeyi de böyle sevin. neden onun getirdiği düzeni kabulleniyor onu baş tacı edip her emrine itaat ediyorsunuz!!.
"- Ali hidayeti gösterici, doğru yolu işaret edicidir. Mü'min ve muvahhidlerin (ibadetçi, zikredenlerin) gözlerinin nûru, Müslümanların serveridir. Ben bütün kullarıma, benim birliğime inanmalarını ve senin de Peygamberim olduğuna ikrar etmeleri luzumlu kıldığım gibi, Ali'nin muhabbetini de bütün mü'minlere lazım kıldım. Onu seven beni ve seni de sevmiş olur. Hakiki dost olur. Ali'yi sevmeyen de hakiki düşman olur, buyurdu. (Dört Büyük Halife kitabından alınan ayet ve hadisler burada sona erdi.)"
ancak bunların tamamının zıttını yaptınız siz. İmam Zeynül Abidin a.s. buyuruyor ki: Eğer Ceddim Peygamber s.a.a. bu ümmete, Ehlibeyte zulmedin onlara elinizden gelen cefayı esirgemeyin buyursaydı, bu ümmet bize (kerbelada) yaptıklarından daha fazla düşmanlık yapamazlardı.. daha fazla düşmanlık mümkün değildi..
Biz de aynısını bu Muaviye ve sevgili torunlarına diyoruz. Eğer Allah ve Resulü Ali a.s.'a düşmanlık hile ve cinayette bulunun ona bir an rahatlık vermeyin diye emretmiş olaydı Muaviye ve yandaşları bu yaptıklarından daha fazlasını yapamazlardı.. Ve yine Allah ve Resulü Ali a.s.'a insanlar itaat etmesin diye elinizden ne geliyorsa yapın deselerdi, bu ümmet şu an Ali a.s.'ı yanlış tanıttıklarından fazla yanlış tanıtamazlardı...
Yorum