Ynt: Sahife-i Seccadiye Dua Pınarı
Düşmanların Hilelerine Karşı Okuduğu Dua
Tanrım! Sen bana doğru yolu gösterdin, ben boş şeylerle uğraştım. Sen bana öğüt verdin, ben taş yürekli oldum. Sen bana güzel nimetler verdin, ben sana karşı geldim. Sonra, yaptığın iyilikleri bana tanıtınca onları tanıyıp bağışlamanı diledim, bağışladın. Ardından tekrar kötü işlerime geri döndüm, onları örttün. O hâlde, hamd sana özgüdür, ey Tanrım! Düşünmeden helâk vadilerine atıldım, yok olma koyaklarına girdim.
O vadilerde kahırlarınla ve o koyaklara girmekle cezalandırmalarınla karşılaştım. Beni sana yaklaştıracak tek şey, tevessül edebileceğim tek vesile ise, tevhit inancım ve hiçbir şeyi sana ortak koşmamış, seninle birlikte bir ilâh edinmemiş olmamdır. Benliğimle sana kaçmış bulunuyorum. Çünkü günahkârın kaçacak yeri, nasibini zayi edip de iltica peşinde olanın sığınağı, sensin.
Nice düşmanlar, düşmanlık kılıcını üzerime çekti; hançerinin ağzını benim için biledi; keskin tarafını benim için inceltti; öldürücü zehirlerini benim için sulandırdı; hedeften sapmayan oklarını bana doğrulttu; gözünü benden hiç ayırmayıp sürekli beni gözetledi; bana işkence etmek, acı çektirmek istedi. Fakat sen, ey Tanrım, benim bu acılara dayanamayacağımı, benimle savaşmaya niyetlenenlerle baş edemeyeceğimi, bana kötülük etmek isteyenlerin ve ihtimal vermeyeceğim yerlerde bana pusu kuranların çokluğu karşısında yalnız olduğumu görünce, bana yardım etmeye başladın; gücünle beni destekledin; sonra düşmanımın keskin kılıcını körelttin; kalabalık bir topluluğu varken onu yalnız bıraktın; beni ona üst ettin ve beni hedef alan oklarını kendisine geri çevirdin; öfkesi yatışmamış, kini dinmemiş bir hâlde onu benden defettin; neye uğradığının şaşkınlığı içinde parmaklarını ısırdı ve askerî birlikleri dağılmış bir hâlde geriye dönüp kaçtı.
Nice zalimler, yaltaklıkla yüzüme gülüp kızgın bakışlarla bana bakarak, hileleriyle bana zulmetti; benim için tuzaklar kurdu; beni sürekli gözetledi; pusuya yatıp avını yakalamak için münasip fırsatı kollayan yırtıcı hayvan gibi pusumda yattı. Fakat sen, ey Tanrım, ne kadar yüce ve kutlusun, onun içinin hainliğini ve gizlediği şeyin çirkinliğini görünce, hazırladığı tuzak çukuruna tepetakla kendisini düşürdün; kazdığı çukurun uçurumuna kendisini yuvarladın. Böylece azgınlığından sonra zelil bir hâlde, beni içinde görmek istediği tuzak ilmiğinde kendisini buldu.
Oysa senin rahmetin olmasaydı, onun başına gelen neredeyse benim başıma gelecekti. Nice hasetçiler, beni çekemediğinden tükürüğünü yutamaz hâle geldi; tükürüğü bir düğüm gibi boğazını tıkadı; bana olan öfkesi bir kemik gibi boğazına takılıp kaldı; keskin diliyle beni incitti; kendinde olan ayıplarla beni suçlayarak bana olan kinini açığa vurdu; iftira oklarıyla haysiyetimi hedef aldı; kendi kötü huylarını bana isnat etti; hilesiyle bana kin besledi ve tuzağıyla bana kastetti.
Fakat imdadını umarak, hemen icabet edeceğine güvenerek, rahmetinin gölgesine sığınanın ezilmeyeceğini, desteğini arkasına alanın korkusu olmayacağını bilerek seni çağırınca, ey Tanrım, kudretinle beni onun şerrinden korudun. Nice felâket yüklü bulutları benden uzaklaştırdın; nimet yüklü bulutları üzerime yağdırdın; rahmet ırmaklarını akıttın; sağlık elbiselerini giydirmiş; musibetlerin gözünü kör ettin (kaynağını kuruttun) ve üzüntü perdelerini kaldırdın. Nice iyi zanları gerçekleştirdin; yoklukları telâfi ettin; düşkünlükleri ayağa kaldırdın ve fakirlikleri zenginliğe dönüştürdün.
Bütün bunlar, senin lütfun ve ihsanınla oldu. Ben ise, tüm bu durumlarda sana karşı gelmemi sürdürdüm. Fakat benim bu kötü hâlim, senin ihsanını tamamlamana engel olmadı. Ve bunca ihsanın, beni gazabına sebep olan şeyleri irtikâp etmekten vazgeçirmedi. Ancak sen, yaptıklarından dolayı sorgulanmazsın. Yüceliğine andolsun ki, senden bir şey istenildiği zaman vermişsin; istenilmediği zaman da kendin başlamışsın ve ihsanın umulduğu zaman cimrilik etmemişsin. Sen, ey Mevlâ'm, ihsan etmekten, bağış yapmaktan, lütufta bulunmaktan ve nimet vermekten başka bir şey istemezken; ben, hep haramlarına düşmüş, sınırlarını aşmış ve azap vaadinden gaflet etmişim.
Şu hâlde, hamd sana mahsustur, ey Tanrım, ey yenilmeyen güçlü ve acele etmeyen mühlet verici! Bu; nimetlerin bolluğunu itiraf eden, onları kendi kusuruyla karşılaştıran ve kendisi hakkında (ömrünü) zayi etme tanıklığında bulunan kimsenin durduğu yerdir. Allah'ım! Ben, Muhammed'in yüce hakikatini ve Ali'nin parlak gerçekliğini vesile edinerek sana yakınlık arıyorum; onları vasıta ederek sana yöneliyorum ve şunun şunun şerrinden beni korumanı istiyorum. Mülkünde bu seni sıkıntıya sokmaz; kudretinde bu sana zor gelmez.
Sen, her şeye kadirsin. Şu hâlde, ey Tanrım, rahmetinden ve verdiğin başarının devamından, bana, rızana doğru ağmamı ve cezandan korunmamı sağlayacak bir vesile ver; ey merhametlilerin en merhametlisi!
Düşmanların Hilelerine Karşı Okuduğu Dua
Tanrım! Sen bana doğru yolu gösterdin, ben boş şeylerle uğraştım. Sen bana öğüt verdin, ben taş yürekli oldum. Sen bana güzel nimetler verdin, ben sana karşı geldim. Sonra, yaptığın iyilikleri bana tanıtınca onları tanıyıp bağışlamanı diledim, bağışladın. Ardından tekrar kötü işlerime geri döndüm, onları örttün. O hâlde, hamd sana özgüdür, ey Tanrım! Düşünmeden helâk vadilerine atıldım, yok olma koyaklarına girdim.
O vadilerde kahırlarınla ve o koyaklara girmekle cezalandırmalarınla karşılaştım. Beni sana yaklaştıracak tek şey, tevessül edebileceğim tek vesile ise, tevhit inancım ve hiçbir şeyi sana ortak koşmamış, seninle birlikte bir ilâh edinmemiş olmamdır. Benliğimle sana kaçmış bulunuyorum. Çünkü günahkârın kaçacak yeri, nasibini zayi edip de iltica peşinde olanın sığınağı, sensin.
Nice düşmanlar, düşmanlık kılıcını üzerime çekti; hançerinin ağzını benim için biledi; keskin tarafını benim için inceltti; öldürücü zehirlerini benim için sulandırdı; hedeften sapmayan oklarını bana doğrulttu; gözünü benden hiç ayırmayıp sürekli beni gözetledi; bana işkence etmek, acı çektirmek istedi. Fakat sen, ey Tanrım, benim bu acılara dayanamayacağımı, benimle savaşmaya niyetlenenlerle baş edemeyeceğimi, bana kötülük etmek isteyenlerin ve ihtimal vermeyeceğim yerlerde bana pusu kuranların çokluğu karşısında yalnız olduğumu görünce, bana yardım etmeye başladın; gücünle beni destekledin; sonra düşmanımın keskin kılıcını körelttin; kalabalık bir topluluğu varken onu yalnız bıraktın; beni ona üst ettin ve beni hedef alan oklarını kendisine geri çevirdin; öfkesi yatışmamış, kini dinmemiş bir hâlde onu benden defettin; neye uğradığının şaşkınlığı içinde parmaklarını ısırdı ve askerî birlikleri dağılmış bir hâlde geriye dönüp kaçtı.
Nice zalimler, yaltaklıkla yüzüme gülüp kızgın bakışlarla bana bakarak, hileleriyle bana zulmetti; benim için tuzaklar kurdu; beni sürekli gözetledi; pusuya yatıp avını yakalamak için münasip fırsatı kollayan yırtıcı hayvan gibi pusumda yattı. Fakat sen, ey Tanrım, ne kadar yüce ve kutlusun, onun içinin hainliğini ve gizlediği şeyin çirkinliğini görünce, hazırladığı tuzak çukuruna tepetakla kendisini düşürdün; kazdığı çukurun uçurumuna kendisini yuvarladın. Böylece azgınlığından sonra zelil bir hâlde, beni içinde görmek istediği tuzak ilmiğinde kendisini buldu.
Oysa senin rahmetin olmasaydı, onun başına gelen neredeyse benim başıma gelecekti. Nice hasetçiler, beni çekemediğinden tükürüğünü yutamaz hâle geldi; tükürüğü bir düğüm gibi boğazını tıkadı; bana olan öfkesi bir kemik gibi boğazına takılıp kaldı; keskin diliyle beni incitti; kendinde olan ayıplarla beni suçlayarak bana olan kinini açığa vurdu; iftira oklarıyla haysiyetimi hedef aldı; kendi kötü huylarını bana isnat etti; hilesiyle bana kin besledi ve tuzağıyla bana kastetti.
Fakat imdadını umarak, hemen icabet edeceğine güvenerek, rahmetinin gölgesine sığınanın ezilmeyeceğini, desteğini arkasına alanın korkusu olmayacağını bilerek seni çağırınca, ey Tanrım, kudretinle beni onun şerrinden korudun. Nice felâket yüklü bulutları benden uzaklaştırdın; nimet yüklü bulutları üzerime yağdırdın; rahmet ırmaklarını akıttın; sağlık elbiselerini giydirmiş; musibetlerin gözünü kör ettin (kaynağını kuruttun) ve üzüntü perdelerini kaldırdın. Nice iyi zanları gerçekleştirdin; yoklukları telâfi ettin; düşkünlükleri ayağa kaldırdın ve fakirlikleri zenginliğe dönüştürdün.
Bütün bunlar, senin lütfun ve ihsanınla oldu. Ben ise, tüm bu durumlarda sana karşı gelmemi sürdürdüm. Fakat benim bu kötü hâlim, senin ihsanını tamamlamana engel olmadı. Ve bunca ihsanın, beni gazabına sebep olan şeyleri irtikâp etmekten vazgeçirmedi. Ancak sen, yaptıklarından dolayı sorgulanmazsın. Yüceliğine andolsun ki, senden bir şey istenildiği zaman vermişsin; istenilmediği zaman da kendin başlamışsın ve ihsanın umulduğu zaman cimrilik etmemişsin. Sen, ey Mevlâ'm, ihsan etmekten, bağış yapmaktan, lütufta bulunmaktan ve nimet vermekten başka bir şey istemezken; ben, hep haramlarına düşmüş, sınırlarını aşmış ve azap vaadinden gaflet etmişim.
Şu hâlde, hamd sana mahsustur, ey Tanrım, ey yenilmeyen güçlü ve acele etmeyen mühlet verici! Bu; nimetlerin bolluğunu itiraf eden, onları kendi kusuruyla karşılaştıran ve kendisi hakkında (ömrünü) zayi etme tanıklığında bulunan kimsenin durduğu yerdir. Allah'ım! Ben, Muhammed'in yüce hakikatini ve Ali'nin parlak gerçekliğini vesile edinerek sana yakınlık arıyorum; onları vasıta ederek sana yöneliyorum ve şunun şunun şerrinden beni korumanı istiyorum. Mülkünde bu seni sıkıntıya sokmaz; kudretinde bu sana zor gelmez.
Sen, her şeye kadirsin. Şu hâlde, ey Tanrım, rahmetinden ve verdiğin başarının devamından, bana, rızana doğru ağmamı ve cezandan korunmamı sağlayacak bir vesile ver; ey merhametlilerin en merhametlisi!
Yorum