Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

sahifeyi seccadiyeden dualar

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    sahifeyi seccadiyeden dualar

    Yüce Allah’a Sığınmakla İlgili Duası


    Allah’ım! Dilersen, lütfunla bizi affedersin; dilersen, adaletinle bize azap edersin. O hâlde, lütfunla, affını bizim için kolaylaştır; mağfiretinle, bizi azabından kurtar. Çünkü gerçek şu ki; bizim, adaletine dayanacak gücümüz yoktur; affın olmadan hiçbirimiz için kurtuluş söz konusu değildir. Ey ganilerin ganisi (yüce Allah)! Biz kulların, senin huzurundayız ve ben, sana muhtaç olanlar içerisinde en çok ihtiyacı olanım.

    O hâlde, geniş rahmetinle yoksulluğumuzu gider; rahmetini bizden esirgeyerek bizi ümitsizliğe düşürme. Aksi takdirde, seninle mutlu olmak isteyeni bedbaht etmiş, fazlından yardım umanı mahrum bırakmış olursun. O zaman da senden başka kime yönelebilir, kapından başka hangi kapıya gidebiliriz ki?! Sen, (her türlü eksiklikten) pak ve münezzehsin! Biz ise, dualarına icabet etmeyi söz verdiğin çaresizleriz; sıkıntılarını gidermeyi vadettiğin sıkılmışlarız.

    Ve sen, rahmetini dileyenden rahmetini esirgemez, senden medet umanı medetsiz bırakmazsın. Çünkü bu, iradenle uyuşmaz, büyüklüğüne yakışmaz. O hâlde, sana yalvarıp yakarmamıza (bakarak bize) acı ve kapına geldiğimiz için (lütfunla) bizi zengin kıl. Allah’ım! Sana isyan etmek üzere Şeytan’a uyduğumuzda o, üstümüze güldü. Şu hâlde, Muhammed ve Âline salât eyle ve senin için onu (Şeytan’ı) terk ettikten, ondan yüz çevirip sana yöneldikten sonra tekrar onu üstümüze güldürme.

    #2
    Ynt: sahifeyi seccadiyeden dualar

    Resulullah’a Salat ve Selam İle İlgili Duası

    Ve hamd Allah’a ki, ne kadar büyük olursa olsun hiçbir şey karşısında âciz kalmayan ve ne kadar ince ve zarif olursa olsun hiçbir şeyi gözden kaçırmayan kudretiyle, peygamberi Muhammed -Allah’ın salatı ona ve soyuna olsun- ile eski ümmetlere ve geçmiş asırlara değil, bize minnet koydu; böylece bizi ümmetlerin sonuncusu kıldı; inkârcılara karşı bizi tanıklar yaptı ve nimetiyle, az olanlar karşısında sayımızı çoğalttı.

    Allah’ım, o halde vahyinin emini, yaratıklarının seçkini, kullarının arasından seçip beğendiğin, rahmet imamı, hayır önderi ve bereket anahtarı olan Muhammed’e salat eyle (derecesini yücelt); nasıl ki o kendini senin işin için adadı; bedenini senin uğruna eziyetlere maruz bıraktı; (insanları) sana doğru çağırırken yakınlarıyla açıkça çelişti; senin rızan uğruna kabilesiyle savaştı; dinini ihya etmek için akrabalarıyla ilişkisini kesti; inkâr ettikleri için yakın olanları uzaklaştırdı; sana icabet ettikleri için uzak olanları yakınlaştırdı; senin yolunda en uzak kimseleri dost edindi; en yakın kimselere düşman kesildi; elçiliğini iletmek için kendini yordu; (insanları) dinine davet etmekle kendini nice zahmetlere soktu; uğraşı, davetine muhatap olanları öğütlemek oldu; dinini aziz kılmak, güçlendirmek ve sana karşı küfre sapanlara galebe çalmak amacıyla gurbet diyarlarına; doğup büyüdüğü, yakınlarının bulunduğu, taşını, toprağını tanıdığı vatanından uzak yerlere göç etti (Medine’ye hicret); ve nihayet, düşmanlara karşı elde etmek istediği başarıyı, dostların için öngördüğü sonucu tastamam elde etti. Senden medet umarak, güçsüz olduğu halde senin yardımınla güç kazanarak düşmanlarının üzerine yürüdü; evlerinin içinde onlarla savaştı; karargâhlarının tam ortasında onlara saldırdı. Derken, müşriklerin istememesine rağmen senin dinin aşikâr oldu, kelimen yüceldi.

    Allah’ım, senin yolunda çekmiş olduğu zahmetler karşısında O’nu cennetinin en yüce derecesine yükselt. Öyle ki, derece bakımından kimse onunla eşit olmasın; makam bakımından kimse ona denk olmasın; katında hiçbir mukarreb melek ve hiçbir mürsel peygamber onunla boy ölçüşemesin. Ve onu, tertemiz Ehl-i Beyti ve mü’min ümmeti hakkında kendisine vaad ettiğin güzel (kabul edilen) şefaatin en yüce mertebesiyle tanıştır. Ey vaadi geçerli olan, sözüne vefa eden; ey kötülükleri kat kat fazlasıyla iyiliklere dönüştüren (yüce Allah)! Hiç kuşkusuz, sen büyük lütuf sahibisin.

    Yorum


      #3
      Ynt: sahifeyi seccadiyeden dualar

      Günahlarının Bağışlanmasını İstediği Zaman Okuduğu Dua

      Allah’ım! Ey rahmetinden günahkârların medet umduğu! Ey darda kalanların ihsanını anmaya sığındığı! Ey korkusundan hatalıların şiddetle ağladığı! Ey kimsesi olmayan garibin munisi! Ey her gamlı tasalının ferahlığı! Ey yardımsız bırakılmış yalnızların imdadı! Ey dışlanmış muhtaçların destekçisi! Sen, rahmeti ve ilmiyle her şeyi kuşatansın. Sen, her yaratığa nimetlerinden bir pay ayıransın. Sen, affı cezalandırmasından üstün olansın. Sen, rahmeti gazabının önünde koşansın.

      Sen, ihsanı eli boş geri çevirmesinden çok olansın. Sen, rahmetinin genişliğine bütün yaratıkların sığdığı Zat-ı Kibriya’sın. Sen, ihsanda bulunduğundan karşılık beklemeyensin. Sen, kendisine karşı geleni cezalandırmakta aşırı gitmeyensin. Ben ise, ey Rabbim, “Çağrına icabet ettim, emrine boyun eğdim.” diyen, dua etmekle görevlendirdiğin kulunum. (Zelilliğinin ifadesi olarak) Önünde yerlere kapanmış, hatalarından dolayı sırtında ağır bir yük taşıyan, ömrünü günahlarda tüketen, karşı gelinecek biri olmadığın hâlde cahilliğiyle sana karşı gelen bir zavallıyım. Şimdi sen, ey Rabbim, sana yalvarıp yakarana acır mısın ki, ben de çokça yalvarıp yakarayım?!

      Veya sen, (korkundan) ağlayanı bağışlar mısın ki, ben de hemen ağlayayım?! Ya da sen, zelilce yüzünü toprağa sürenin hatalarını affeder misin?! Yahut sen, sana güvenerek fakirliğinden sana yakınanı zenginleştirir misin?!

      İlâhî! Senden başka ihsanda bulunacak birini tanımayanın ümidini boşa çıkarma. Senden başka ihtiyacını giderecek birini bilmeyeni yardımsız bırakma. İlâhî! Muhammed ve Âline salât eyle ve sana gelmişken benden yüz çevirme. Senden dilemişken beni yoksun bırakma. Dikilip önünde durmuşken alnıma vurarak beni geri çevirme. Sen, kendini merhametle vasıflandırmışsın. O hâlde, Muhammed ve Âline salât eyle ve bana merhamet et. Sen, kendini affedicilikle adlandırmışsın. O hâlde beni affet. İlâhî! Korkundan akan gözyaşlarımı, haşyetinden çarpan kalbimi ve heybetinden titreyen bedenimi görüyorsun. Bütün bunlar, yaptıklarımdan dolayı duyduğum utançtandır. Bu yüzden sana yalvarırken sesim kısık, seni çağırırken dilim tutuktur. Ey Tanrım! Hamd sana mahsustur.

      Nice ayıbımı örtüp beni rüsva etmedin. Nice günahlarımı gizleyip beni teşhir etmedin. Nice çirkin işler işledim, ama sen onların üzerindeki perdeyi açmadın; onların çirkinlik ve rezillik gerdanlığını boynuma takmadın; ayıplarımı arayan komşularıma ve bana verdiğin nimetleri kıskananlara onları bildirmedin. Ancak bunca lütuf ve şefkatine rağmen yine de ben bildiğin kötü işlerime devam ettim. O hâlde ey Tanrım! Rüşdü konusunda kim benden daha cahil olabilir ki?! Nasibi hususunda kim benden daha gafil olabilir ki?! Bana verdiğin rızkları, beni sakındırdığın günahlara harcadığım zaman, kim nefsini ıslah etmeye benden daha uzak?!

      Senin davetinle Şeytan’ın daveti arasında kalıp da Şeytan’ı tanımakta kör olmadığım, ondan bildiğimi unutmadığım hâlde, senin davetinin sonunun cennet, onun davetinin sonunun cehennem olduğunu bilerek onun davetine uyduğum zaman, benden daha çok batıla dalan, kötülüğe girişen kim olabilir?! Pak ve münezzehsin sen! Kendi aleyhime tanıklık ettiğim hususlar, açığa vurduğum gizlilikler ne kadar ilginç! Ancak benim böyle olmama rağmen senin bana karşı böyle yumuşak olman, beni hemen cezalandırmaman daha da ilginç! Ne var ki bu, benim senin katındaki değerimden değil; gazabını gerektiren günahlardan vazgeçmem, aşağılayıcı kötü huylarımdan sıyrılmam için senin bana tanıdığın bir fırsat ve bana ihsan ettiğin bir lütuftur. Bir de beni affetmek, beni cezalandırmaktan daha sevimlidir sana. Benim ise ey Rabbim, günahlarım o kadar çok, eserlerim o kadar çirkin, fiillerim o kadar kötü, batıla dalışım o kadar pervasızca, itaatin hususunda o kadar bilinçsiz, azap vaadinin karşısında o kadar umursamazım ki, ayıplarımı saymaktan, günahlarımı söylemekten bile âcizim. Ancak günahkârların durumunu düzeltecek şefkatine göz dikerek, hatalıların boynunu masiyet köleliğinden kurtaracak rahmetini ümit ederek, bu sözlerle kendimi kınamaktayım.

      Allah’ım! İşte boynum; günahların kölesi olmuş. O hâlde, Muhammed ve Âline salât eyle ve (günahlarımı) affederek beni bu kölelikten kurtar. Ve işte sırtım; hataların ağırlığı altında ezilmiş. O hâlde, Muhammed ve Âline salât eyle ve lütf u kereminle yükümü hafiflet. İlâhî! Eğer gözkapaklarım dökülene kadar sana yalvarıp ağlasam; sesim tıkanana kadar feryat etsem; ayaklarım şişene kadar sana ibadet etmeye dursam; belkemiğim yerinden ayrılana kadar sana rükû etsem; gözlerim çanaklarından çıkana kadar sana secde etsem; ömrüm boyu yerin toprağını yesem; hayatımın sonuna kadar kül suyu içsem; bu arada dilim tutulana kadar seni ansam ve utancımdan başımı göğe doğru kaldırmasam; bütün bunlarla, tek bir günahımın bile affını hak etmiş olmam.

      Eğer mağfiretini hak ettiğim zaman beni bağışlıyorsan, affına lâyık görüldüğüm zaman beni affediyorsan, bu kesinlikle hak ederek kazandığım, lâyık olarak hak ettiğim bir şey değildir. Çünkü ben, sana ilk karşı gelişimde zaten cehennemi hak etmiştim. Onun için eğer beni cezalandırsan, kat’iyen bana zulmetmiş olmazsın. Ama yine de sen, ey Tanrım, rahmetinle beni kuşatıp günahlarımı açığa vurarak beni rüsva etmiyorsun; kereminle bana fırsat tanıyıp beni hemen cezalandırmıyorsun ve lütfunla bana yumuşak davranıp nimetlerini elimden almıyor, ihsanını bulandırmıyorsun. O hâlde (ey Rabbim), uzun bir süredir ağlayıp sızlamama, çaresizliğimin hâd safhaya ulaşmasına ve durumumun vahametine bakarak bana acı.

      Allah’ım! Muhammed ve Âline salât eyle ve beni günahlardan koru; itaatine muvaffak kıl; (sana doğru) güzel bir dönüşü bana nasip eyle; tövbeyle beni temizle; özel korumanla beni destekle; sağlıkla işlerimi düzene koy; mağfiretinin tadını bana tattır; beni affının özgürü, rahmetinin azatlısı kıl; benim için gazabından güvencede olduğumu yaz; ahiretten önce dünyada bunun müjdesini bana ver; bu müjdenin alâmetini, belirtisini bana tanıt, bildir. Hiç kuşku yok, bunlar senin geniş rahmetini daraltmaz; sonsuz kudretini aşmaz; hilmine galip gelmez ve ayetlerinin kılavuzluk ettiği bol bağışlarını zorlamaz. Çünkü sen, hiç kuşkusuz, dilediğini yapar; irade ettiğini hükmedersin. Sen, her şeye kadirsin.

      Yorum

      YUKARI ÇIK
      Çalışıyor...
      X