Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Ehlibeyt Şairi Şehriyar'ın Vefatı

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ehlibeyt Şairi Şehriyar'ın Vefatı

    Bismillahirrahmanirrahim
    Seyyid Muhammed Hüseyn ŞEHRİYÂR

    Ehlibeyt Şairi Seyyid Muhammed Hüseyin Şehriyarın vefat günü olması hasebiyle Yüce Allah'tan Ehlibeyt Şair'ine Rahmet diliyor, Ehlibeyt AleyhisSelamın şefaatine nail etsin...

    Seyyid Muhammed Hüseyn ŞEHRİYÂR tanınmış azeri şairi.Tam adı Doktor Seyyid Muhammed(Mehemmed) Hüseyin Behcet Tebrizî`dir. Bunlardan Mehemmed (Muhammed) Hüseyin şairin küçük adı.. , Behcet Tebrizî ise.. soy soyadı, (Seyyid) de peygamber soyundan.. geldiği için) ,lakabı Dokto tıp fakültesinde okuduğundan dolayı söylenen bir hitab sözü, Behçet aynı zamanda ilk mahlası,
    Şehriyar ise daha sonraki mahlasıdır. Şair ülkesinde ve dünyada mahlası olan Şehriyar olarak tanınmaktadır.
    Doğum tarihi kaynaklarda çok çeşitli olmakla beraber kuvvetli bir ihtimalle 1904 yılında Tebriz`in Bağmeşe mahallesinde doğmuş olmalıdır. Babası Tebriz`in ünlü avukatlarından kemal ve faziletle şöhret(ün) bulmuş Hacı Mir Ağa, annesi ise Kövkeb hanımdır. Hacı Mir Ağa orta boylu, hoş yüzlü, ciddi, sakin, cömert, hoş sohbet, sabırlı, tatlı dilli biri olup ailesi 30-40 kişi idi. Şiir ve musikiyi severdi ve hat sanatında usta idi. Ayrıca avukatlık mesleğinde çok bilgili ve tecrübeliydi. Davaları iyilikle halleder, barışla sonuçlandırırdı.
    Şehriyar`ın çocukluk yılları Tebriz`deki Meşrutiyet devrine rastlamaktadır.
    Tahsil hayatı ile ilgili bilgiler değişkendir. İlk tahsilini babasından almış ve küçük yaşlardan itibaren şiire yatkınlık gösterdiğinden Kuran-ı Kerim, Sadi`nin Gülistan`ı ve Ebu Nasri Ferahi`nin Nisab adlı Arapça Farsca manzum lugatiyle öğrenimine devam etmiştir. Daha sonra Molla İbrahim`den daha altı yaşında iken Gülistan ve Hafız dersi almıştır.
    İlk resmi öğretimine Tebriz`deki Medrese-yi Müttehide`de başlamıştır. Yaz mevsimin de ise Kayışkurşak`da aydın bir zat olan Molla İbrahim Halil`de eğitim ve öğretimine devam etmiştir. Orta tahsiline ise Füyuzat ortaokulunda başlamış ve dokuzuncu sınıfa kadar devam etmiştir.
    Ayrıca Tebriz`deki Talibiyye Medresesi`nde Arap dili ve edebiyatı okumuş, daha sonra 1921`de darülfünuna kaydolmuş ve 1923`de tıp fakültesine girmiştir. Ama tıp fakültesini maddi zorluklar yüzünden bitirememiştir.
    Şehriyar`ın sevdiği kızın adının Süreyya olduğunu biliyoruz. 1973 yılında yaptığı Tahran radyosunda yaptığı bir konuşmada Süreyya ile son defa Behcetabad`da buluşacaklarını ancak onun gelmediğini, ertesi sabah ise fakülteyi bitirmesine iki üç ay kala Tahran`dan sürgün edildiğini, Behcetabad Hatiresi şiirini bu buluşmaya hasrettiğini söylemiştir.
    Şairin devlet memurluğuna 1932 yılında başladığında bütün kaynaklar müttefiktir. Daha sonra Tahran`dan sürülmüş ve 1935 yılında tekrar Tahran`a dönmüş ve Ziraat Bankası`nda memuriyetine devam etmiştir.
    Şehriyar`ın hayatının önemli olaylarından biri de babasının ölümüdür. Babasının ölümümden ve 1935`de Tahran`a dönüşünden sonra şairin buhranlı bir döneme girdiğini görüyoruz.
    Şair bütün sevdiklerinden ve dostlarından uzaklaşır. Ruh çağırma seanslarına katılır, tasavvufa meyleder, hatta Zehebiye tarikatına intisab eder. Bu arada 1937 yılında dört ay süren bir Tebriz seyahati yapar. Şehriyarın bu bunalımlı durumu uzun sürer. Şair annesinin de ölümünden sonra uzun zaman kaldığı buhranlar ve hastalıklar geçirdiği Tahrandan aniden ayrılarak 1953 ortalarında anayurduna Tebriz`e döner. Buradaki Ziraat Bankası`nda çalışmaya başlar ve buradan emekli olur.
    Şehriyar, Tebriz`de en mühim eserini "Haydarbaba`ya Selam" ı yazar ve bastırır (1953). Şehriyar Tebriz`e yerleştikten sonra akrabalarından ilkokul öğretmeni ve kendisinden Azize adlı bir kızla evlenir (20 Ağustos 1953) ve bir ev alır. Bu evliliğinden dört çocuğu olmuştur.
    Şehriyar 1964 yılında Hoşginab`a gider ve 2.Heyderbaba`yı yazar ve bastırır. 1976 yılında Tahran`a gider ve misafirlikte iken eşi Azize Hanım kalp krizinden vefat eder.
    Şairin Türkçe şiirlerinin büyük kısmı 1982`de Yahya Şeyda tarafından Tahran`da neşredilmiş 1984 yılında ise Tebriz Üniversitesi`nde yapılan bir törenle 80. yaş günü görkemli bir şekilde kutlanmıştır.
    Şehriyar ömrünün son yıllarında yaşlılığın verdiği zaafiyetle birçok kez hastalanmış , 18 Eylül 1988 ( H.Ş.1367de vefat etmiş ve Tebriz`in ünlü Makberetü`ş-Şuara`da toprağa verilmiştir. Şehriyar`ın hatırasına hürmeten Tebriz`de hiçbir dükkan açılmamış ve bütün halk matem işareti olarak karalar giyinmiştir.
    Şehriyar anadili Türkçeden başka mükemmel derecede Farsca ve Arapça , iyi derecede Fransızca bilirdi. Gençliğinden beri musiki ile yakından ilgilenmiştir. Çok güzel tar çalan Şehriyar`a İran`ın meşhur musikişinaslarından Ebulhasan Seba, Dervişandan kalma kıymetli bir tar hediye etmişti.
    Şehriyar, İran`ın ünlü hanende ve sazendelerinden Ebulhasan Han İkbal, Kamer, Kerimağa Safi ile dost olmuş, Ebulhasan Seba dahil bir çoğuna ölümleri vesilesiyle Farsça ve Türkçe mersiyeler yazmıştır.
    Şair emekliliğinden sonra Tebriz`de sade bir hayat sürmüştür. Küçük çocuklarını sevip okşayarak onlarla Tebriz sokaklarında gezintiye çıkan Şehriyar`ın bir zevkinin de güzel hattıyla Kuran ayetlerini istinsah edip dostlarına hediye etmek olduğu bilinir(Allah Rahmet Etsin ).
    Şehriyar usta şairliğinin yanında seyit (peygamber soyundan gelen) olması hasebiyle de halk arasında büyük saygı ve sevgi görmüştür. Bu yüzden henüz tıp fakültesinde iken bazı kimselerin ona muska yazdırdıkları malumdur.
    Şair emeklilik günlerinde maddi sıkıntılar içinde olmuş, 1976`da bulunduğu Tahran`da Ettelaat gazetesine verdiği demeçte 22 yıldan beri aynı elbiseyi... giydiğini söylemiştir.
    İran edebiyatındaki yeri dolayısıyla birinci dereceli Maarif nişanı ile taltif edilmiş, Tebriz Üniversitesi edebiyat fakültesinin en büyük anfisine ve Tebriz`deki okullardan birine onun adı verilmiştir. Ayrıca daha sağlığında 16 Mart günü şehriyar günü olarak kabul edilmiş, ölümünden sonra da evi müze haline getirilmiştir.
    İran`ın ileri gelen şair ve yazarları tarafından da övülen Şehriyar`ın Kitapça`sında yazdığı önsözde Şehriyar`ı
    "Yalnız İran`ın değil, bütün şark aleminin... iftiharı" olarak takdim etmiştir.
    ESERLERİ1- [ Heyderbaba`ya Selam (yazılışı 1953, basılışı 1954) 2- Türkün Dili (1969) 3- Memmed Rahim`e Cevab (1967) 4- Sehendim (1970) 5- Behcetabad Hatiresi 6- El Bülbülü 7- Süleyman Rüstem`e Cevaplar 8- Döyünme ve Söyünme 9- Getme Tersa-Balası 10- Naz Eylemisen 11- Türk Övladı Gayret Vahtıdır 12- Derya Eledim 13- Türkiye`ye Heyali Sefer ] adlı eserleri kaleme almıştır.

    Fars Edebîyatı’nın köklü geçmişi ve görkemi, Fars şiirini lafzî ve manevî açıdan doruğa çıkaran büyük ve asil şairlerin varlığı göz önünde bulundurulduğunda Şehriyar, en fasih ve en beliğ sanatsal yapıtlar ortaya koyarak böylesine ünlü sanat pehlivanlarının yanında layık bir mevkie oturabilmiştir. Halbuki Şehriyar’ın henüz ortaya çıkmadan sönüp giden veya ölümleriyle edebî yaşamları da son bulan bir çok çağdaşı vardı.
    * Şehriyar’ın bir diğer özelliği onun Fars şiirine getirdiği yeniliklerdir. Şöyle ki; eskilerin üslubunu özellikle gazel kalıbında devam ettirmesine ek olarak, Fransız edebîyatı, Osmanlı Türkiye’si ve Kafkas şair ve yazarlarına aşinalığı, 19. asır romantik edebîyatıyla iç içe olmasını beraberinde getirmişti. Bu husus Şehriyar’ın şiirlerinde açıkça göze çarpmakta ve “Şehriyar Ekolü” olarak adlandırılmaktadır.
    * Şehriyar’ın dünyaca tanınmasını sağlayan bir başka özelliği onun Azeri Türkçe’siyle yazdığı şiirleridir. Şehriyar’ın bu dilin parlak şairleri içinde parlayan bir yıldız olduğu rahatlıkla söylenebilir. Zira a, çağdaş Azeri Türkçe’sinin şaheseri olan ““Haydar Baba”ya Selam” isimli manzumeyi kaleme alarak Doğu Edebîyatı’nın bu bölümünde kendisini ebedileştirebilmiştir.


    Muhammed Hüseyn ŞEHRİYÂR

    Allahümme Salli Ala Muhammed ve A^li Muhammed ve Accil Ferecehum

    Ey Eba Abdullah... Gözler yaşlı kalmaya, kalpler zulmu sevmemeye söz verdi...

    #2
    Ynt: Ehlibeyt Şairi Şehriyar'ın Vefatı

    Şairin aldığı aile terbiyesi ve esasen ailesinin düşünce açısından sahip olduğu konum nedeniyle dini zemin ve ilahi düşünce tarzı kendisinde, tâ çocukluğundan itibaren güçlü bir şekilde var idi. Nitekim ondaki böyle bir özellik, böyle bir huşû ve tevazû onun ilk şiirinde de kendini gösteriyor:

    Günahkar oldum ey vah!
    Halkı incitir oldum ey vah!

    İrfan ve tasavvufla ilgilendiği dönemin doruk noktasında bile Şehriyar, mahşer korkusunu... içinde taşıyordu. İslam dini ve üstelik çok geleneksel şiir türüne olan inancı daima onun fikri özelliklerinden sayılıyor ve iç dünyasına ilişkin bir takım kavramların gölgesi her zaman onun hayatında görülebiliyordu.
    Veya bir başka deyişle onun dini inancı, kendisinin düzensiz hayatında hep bir güneş gibi parlıyordu.
    Kur’an-ı Kerim’i hemen hemen tamamen ezberletmişti. Ve aynı zamanda ilahi ayetlerle ilgili kendine has tefsirler yapıyordu. Yani İslami düşünceler zemininde, özel bir felsefi fikir tarzına sahip idi. İşte bu inançları doğrultusunda öylesine temkinli bir dini hayata sarılmıştı ki bu dönemin bir aşamasında musikiye dinin bir afeti olarak görüyordu. İran’ın geleneksel sazlarından setar’a ( üç telli saz) duyduğu büyük ilgi ve onun çalmakta kazandığı büyük ustalığa rağmen setar’ı hepten bıraktı.
    Şiirin yanı sıra bir süre Kur’an ayetlerini yazmakla meşgul oldu ve bu sürede işiyle adeta kaynaşmıştı.
    Büyük ceddi Hz. Ali s.a.in veciz sözlerini de şiir diline çevirdi. Şehriyar bu dönemde yazdığı şiirlerinde çevresine radikal İslamcı bir yaklaşımla bakmaktadır. Onun dini düşünce tarzını, sırf Dinî-İslamî inançlardan kaynaklanan şiirlerinde görebiliriz. Esasen Şehriyar’ın, Hafız’ı anımsatan güzel gazellerinde tecelli ettiği o irfanî düşünce tarzı, şairin ne denli Allah’a aşık olduğunun bir göstergesidir.

    Tevhid


    Ezelden ebede sultanlık eden Rabbim
    Senin vasfın nere, benim beyanım nere!
    Yalnız sen varsın, seneden gayrısı yok
    Var olan veya olmayan her şey Tevhid7e tanık
    Yardım elini uzatacak kimseyi bulamayınca gariban
    Miskin miskin seni çağırıyor


    Allah’ın Sesi


    Birbirinin dalı, yaprağı gibiler insanlar
    Adem’in tek gövdesine uzanır bütün bunlar
    Asıl olan, Allah’ın cennetten koparıp, bu çöle diktiği ağaçtır
    İnsanlar, Allah’ın ağacının dalları gibiler
    Ap-ayrı bir ağaç olan bir ağacın dalları onlar,
    Bir insanı yok eden, bir dalı koparmış olmaz
    İnsanlık ağacını kökten sökmüş olur
    Yüce Allah’ın Resulcü hepimizin Adem’den, Ademin de topraktan geldiğini söyledi
    Böylesi bir ilahi marifet nefis isteği ile akılsızlığa alet olursa, yazık olmaz mı?
    Yusuf’u kuyuya attıysan, Yakup’un gözlerine nasıl bakabilirsin?
    Allah’a doğru yoldan ulaşılır, eğri yoldan değil
    Yol bir, yol gösterici bir, maksat bir, Musa, İsa ve Muhammed (sav.) de birdir
    Din zaruretler üzerine tamamlanmıştır
    İnsanlık çocuk gibi düşünülse, din de ilk okul birinci sınıfı gibi olur
    Musa’nın mektebini öğrenen, ilk okulu bitirmiş olur
    İsa’nın mektebiyle insan gelişme dönemini yaşar
    Mükemmel olan İslam dinidir, üniversite ve yüksek okullar gibidir
    İslam, insana nihai dersler verir
    Ebedi feyzin kaynağı ondadır
    Tek Allah’ın tecellisi de ondadır
    Yanlış yola sapıp da bunu gördüysen
    Orada dur ve doğru yola geri dön
    !
    Ey Eba Abdullah... Gözler yaşlı kalmaya, kalpler zulmu sevmemeye söz verdi...

    Yorum


      #3
      Ynt: Ehlibeyt Şairi Şehriyar'ın Vefatı

      Şehiryar'ın Babası ile Anısı

      Şehriyar 1933 yılında Meşhed’te ikamet ederken uykuda kendisine ilham edilen babasının vefatından haberdar olur. Şehriyar, uykusunda gördüklerini ““Haydar Baba”ya Selam” isimli kitabının dipnotlarında şöyle nakletmektedir:
      “Hoşkenab seyyidleri arasında takvalı ve mütedeyyin iki kişi hatırlıyorum. İlki gerçekten de evliyalardan sayılan merhum Hac Mir Ali Hoşkenabî idi. İkincisi ise benim babamdı. Allah her kesin ölmüşlerinden rahmet ve mağfiretini esirgemesin. Babam defalarca ölümünün kadir Gecesi’nde olmasını dilemişti. Öyle de oldu. 1313 şemsi yılının Ramazan ayının 23 ünde, ihya geceleri merasimi’nden sonra sabah ezanına iki saat kala kalp krizi sonucu güler bir yüzle hayata gözlerini yumdu.
      Aynı gece ben Horasan’daki yayla köylerinden birinde idim. Uykuda babamın ay kürenin üzerinde durmuş vaziyette hareket ettiğini gördüm. Ay ışığı göğsüne kadar onu kaplamış bir vaziyette kahkaha ile gülüyordu. Kahkaha sesi ufuklara yayılıyordu. Uyandığımda köyün yaşlısı “Allahu Ekber” dedi. Sabah ezanıydı.., lambayı yaktım ıstırap halinde hafız Divanı’nı açtım. Hayretler içerisinde o zaman kadar hiç gözüme ilişmeyen bir gazel çıktı. Gazelin 1. ve 3. Beyitleri şöyleydi:
      "Hicran gündüzüyle sevgilinin ayrılık gecesi sona erdi. Fala baktım yıldız muvafık düştü, iş sona erdi..
      Bundan sonra kendi gönlümden ufuklara nur saçacağım, zira güneşe ulaştık ve tozlar sona erdi ..."

      Buna rağmen Şehriyar babasının ölümünden sonra kalbi teessürlerini duygulu bir şiirinde ifade etmiştir.

      Bak seni evlatsız bıraktım baba!
      Sen de gittin beni babasız koydun baba!
      Dedim elindeki asa olayım fakat ne çare
      Ayağım çamura saplandı, başıma toprak serpildi baba!
      Bizi yetim bırakıp yolculuğa çıkmak da neyin nesiydi
      Mutlu gidiyorsun git yolun açık olsun baba!
      Görmek için seni yavaş git zira bu yolculuğunla
      Geri dönmek arzusunu taşımıyorsun baba! (
      Sen beni görme özlemini toprağa götürüyorsun
      Ben de seni bir daha ancak rüyamda görürüm baba!
      Bir bahçıvan gibi ciğer kanıyla beni yetiştirdin
      Oysa bu fidanından bir meyve alamadın baba!
      Ah ki zamanın oyunu beni gafil avladı!
      Senden haberdar olayım derken (ölüm) haberin geldi baba!
      Ruhumun mateminle bedenimden evladır
      Lakin acın gönlümden çıkmıyor baba
      ..
      Ey Eba Abdullah... Gözler yaşlı kalmaya, kalpler zulmu sevmemeye söz verdi...

      Yorum


        #4
        Ynt: Ehlibeyt Şairi Şehriyar'ın Vefatı

        Şehriyar'ın Hz. Ali (a.s.) Hakkında Yazdığı şiirler

        Şehriyar belki, Hz. Ali hakkında yazmış olduğu şiirleri toplumun hemen hemen kesimi tarafından büyük ilgi gören tek şairdir.
        Şunu söyleyebiliriz ki İran halkının çoğu Şehriyar’ı “Ali Ey Homai Rahmet” ile “Şeb (gece) ve Ali” şiirleriyle tanıyor ve onu seviyorlar.
        Münacat başlıklı “Homai Rahmet” şiiri, şairin en güzel münacat ve niyayişlerinden biridir.
        Onun kullandığı çok ince ve İrfani tabirler ve bedî kelimeler şiire özel ve kendine has bir güzellik kazandırmıştır. Bu şiir, dinî çevreler ve topluluklarda Ehl-i Beyt meddahlarınca okunduğunda, dinleyiciler tarafından ap-ayrı bir coşkuyla karşılanmakta ve insanlarda heyecan uyandırmaktadır.
        “Gece ve Ali” şiiri ise, Şehriyar’ın bütün eserleri arasında “Şehriyar Mektebi” bölümünde yer alıyor. Bu şiir aslında şairin, “Gece Efsanesi” adlı uzun bir mesnevisinin bir parçasıdır. Bu mesnevi,[ “Gece ve Dağ”, “Gecenin görünümü”, “Bir Anı Gecesi”, “Şairin Gecesi”, “Gecenin anısı”, ve “Gece... ile Ali...” ] gibi bölümlerden oluşuyor.
        Eserin en güzel parçası da işte o “Gece ve Ali” adlı bölümüdür. Bu parçada, Hz. Ali (s.a.) in sosyal kişiliği, ilahi-manevi makamı, yetimlerle ilgilenmesi ve gece münacatları, münacat biçiminde ve çok bedî ve güzel tabirlerle anlatılıyor.

        Münacat

        Ali.., ey Homaî Rahmet, sen Allah’ın nasıl bir ayetisin ki.. Saadet kanadını üzerimize ayrıca gerdin!

        Ey Yürek..! Eğer Allah’ı tanımak istiyorsan, Ali’nin simasında ara onu

        Yemin olsun.. ben de Ali sayesinde.. buldum Allah’ı

        Ey Rahmet bulutu sen yağ üzerimize. Yomsa(yağmasa) dünya cehennem olur

        Ey Şehriyar, yürek derdini.. geceleri Dosta.. söylemeyi

        Gece vakti öten(dile gelen ) “Ya Hak Kuşu”ndan öğren!...


        (Ey Ali Ya Homaye Rahmet , Ey Rahmet Kuşu ALİ Sen Şefaatlerini bize nail et... )

        Gece ve Ali

        Allah’ın Aslanı.., Araplar şahı Ali
        Geceleri bir başka severdi
        Çünkü geceler bilir.. Ali’nin iç sırlarını
        Geceler, Ali’nin “Mahrem-i esrar”ıdır.
        Geceler hep şahit olmuştur Ali’nin münacatlarına..
        Şafak.. her söktüğünde, Ali’nin uyanık gözlerini..
        Uykuda görmemiştir hiç...


        Ya Rabbi Sen O-nun Sevgisini kalbimizden hiç çıkartma Ya Rabbel Alemin...
        Ey Eba Abdullah... Gözler yaşlı kalmaya, kalpler zulmu sevmemeye söz verdi...

        Yorum


          #5
          Ynt: Ehlibeyt Şairi Şehriyar'ın Vefatı

          Şehriyar ve “Haydar Baba”

          Hicri- şemsi takvimiyle İsfent 1332’de ve çok eski bir kökü bulunan Nevruz Bayramı’nın eşiğinde, İran halkı ve özellikle de kahraman Azerbaycan halkı, kendi şair evladından eşsiz bir hediye aldı.
          Genelde tatlı Fars dilinde şiir yazan Şehriyar’ın şairlik geçmişi dikkate alınarak, ““Haydar Baba’ya Selam” adlı değerli eserinin yayımlanmasıyla halk ülke çapında şaşkına döndü. Bu eser hacim açısından küçük olmasına rağmen, okurlar ve şiir severler arasında öylesine bir ilgi ve beğeni topladı ki İranlı şairlerin eserlerinden çok azını bununla kıyaslayabilecek konumda .

          Heyder Baba
          Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,
          Seller, sular şakkıldayıb akanda,
          Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
          Selâm olsun şevkatize, elize,
          Menim de bir adım gelsin dilize.


          Heyder Baba, kehliklerin uçanda,
          Göl dibinden dovşan kalkıb, kaçanda,
          Bahçaların çiçeklenib açanda,
          Bizden de bir mümkün olsa, yâd ele,
          Açılmayan ürekleri şâd ele
          .

          Bayram yeli çardakları yıkanda,
          Novruz gülü, kar çiçeği çıkanda,
          Ağ bulutlar köyneklerin sıkanda,
          Bizden de bir yâd eyleyen sağ olsun,
          Derdlerimiz koy dikkelsin dağ olsun
          .

          Heyder Baba, gün dalıvı dağlasın,
          Üzün gülsün, bulakların ağlasın,
          Uşaklarun bir deste gül bağlasın,
          Yel gelende ver getirsin bu yana,
          Belke menim yatmış bahtım oyana.


          Heyder Baba, senin üzün ağ olsun,
          Dört bir yanın bulak olsun, bağ olsun,
          Bizden sora senin başın sağ olsun,
          Dünya kazov-kader, ölüm-itimdi,
          Dünya boyu oğulsuzdu, yetimdi
          .

          Heyder Baba, yolum senden keç oldu,
          Ömrüm keçdi, gelenmedim geç oldu,
          Heç bilmedim gözellerin neç oldu,
          Bilmezidim döngeler var, dönüm var,
          İtginlik var, ayrılık var, ölüm var.


          Heyder Baba, igit emek itirmez,
          Ömür geçer efsus bere bitirmez,
          Nâmerd olan ömrü başa yetirmez,
          Biz de vallah unutmarık sizleri,
          Görenmesek helâl edin bizleri.


          Heyder Baba, Mir Ejder seslenende,
          Kend içine sesden-köyden düşende,
          Aşık Rüstem, sazın dillendirende,
          Yadındadır ne hövlesek kaçardım,
          Kuşlar tekin kanad çalıb uçardım
          .

          Şengülava yurdu, aşık alması,
          Gâh da gedib orda konak kalması,
          Daş atması, alma-heyva salması,
          Kalıb şirin yuhu kimin yadımda,
          Eser koyub, ruhumda her zadımda
          .

          Heyder Baba, Kuru gölün kazları,
          Gediklerin sazak çalan sazları,
          Ket kövşenin payızları, yazları,
          Bir sinema perdesidir gözümde,
          Tek oturub, seyr ederem özümde.


          Heyder Baba, Karaçemen caddası,
          Çovuşların geler sesi, sedası,
          Kerbelâ’ya gedenlerin kadası,
          Düşsün bu aç, yolsuzların gözüne,
          Temeddünün uyduk yalan sözüne.


          Heyder Baba, şeytan bizi azdırıb,
          Mehebbeti üreklerden kazdırıb,
          Kara günün ser-nüviştin yazdırıb,
          Salıb halkı bir-birinin canına,
          Barışığı beleşdirib kanına.


          Göz yaşına bakan olsa, kan akmaz,
          İnsan olan hancer beline takmaz,
          Amma hayıf, kör tutduğun burakmaz,
          Behiştimiz cehennem olmakdadır,
          Ziheccemiz meherrem olmakdadır
          .

          Hazan yeli yarpakları tökende,
          Bulut dağdan yenib kende köçende,
          Şeyhülislam gözel sesin çekende,
          Nisgilli söz üreklere deyerdi,
          Ağaçlar da Allah’a baş eyerdi
          .

          Daşlı bulak daş-kumunan dolmasın,
          Bahçaları saralmasın, solmasın,
          Ordan keçen atlı susuz olmasın,
          Deyne bulak, hayrın olsun, akarsan,
          Ufuklara humar-humar bakarsan
          .

          Heyder Baba, dağın daşın seresi,
          Kehlik okur, dalısında feresi,
          Kuzuların ağı, bozu, karası,
          Bir gedeydim dağ-dereler uzunu,
          Okuyaydım: "Çoban, kaytar kuzunu".


          Heyder Baba, Sulu yerin düzünde,
          Bulak kaynar çay çemenin gözünde,
          Bulakotu, üzer suyun üzünde,
          Gözel kuşlar ordan gelib keçerler,
          Halvetleyib bulakdan su içerler.


          Biçin üstü sünbül biçen oraklar,
          Ele bil ki, zülfü darar daraklar,
          Şikarçılar bildirçini soraklar,
          Biçinçiler ayranların içerler,
          Bir huşlanıb, sondan durub biçerler.


          Heyder Baba, kendin günü batanda,
          Uşakların şamın yeyib yatanda,
          Ay bulutdan çıkıb kaş-göz atanda,
          Bizden de bir sen onlara kıssa de,
          Kıssamızdan çoklu gam u gussa de.


          Karı nene gece nağıl deyende,
          Külek kalkıb kap-bacanı döyende,
          Kurd keçinin Şengülüsün yeyende,
          Men kayıdıb bir de uşak olaydım,
          Bir gül açıb ondan sora solaydım.


          ‘Emmecan’ın bal bellesin yeyerdim,
          Sondan durub üs donumu geyerdim,
          Bahçalarda tiringeni deyerdim,
          Ay özümü o ezdiren günlerim,
          Ağac minib, at gezdiren günlerim.


          Heçi hala çayda paltar yuvardı,
          Memmed Sadık damlarını suvardı,
          Heç bilmezdik dağdı, daşdı, divardı
          Her yan geldi, şıllak atıb aşardık,
          Allah, ne koş, gamsız-gamsız yaşardık.


          Şeyhülislam münâcatı deyerdi,
          Meşed Rahim lebbâdeni geyerdi,
          Meşdâceli bozbaşları yeyerdi,
          Biz hoş idik, hayrat olsun, toy olsun,
          Fark eylemez, her n’olacak, koy olsun.


          Melik Niyaz verendilin salardı,
          Atın çapıb kıykacıdan çalardı,
          Kırkı tekin gedik başın alardı.
          Dolayıya kızlar açıb pencere,
          Pencerelerden ne gözel menzere.


          Heyder Baba, kendin toyun tutanda,
          Kız gelinler hena, pilte satanda,
          Bey geline damdan alma atanda,
          Menim de o kızlarında gözüm var,
          Aşıkların sazlarında sözüm var.


          Heyder Baba, bulakların yarpızı,
          Bostanların gülbeseri, karpızı,
          Çerçilerin ağ nebatı sakkızı,
          İndi de var damağımda, dad verer,
          İtgin geden günlerimden yad verer.


          Bayram idi gece kuşu okurdu,
          Adaklı kız bey çorabın tokurdu,
          Herkes şalın bir bacadan sokurdu,
          Ay ne gözel kaydadı şal sallamak,
          Bey şalına bayramlığın bağlamak.


          Şal istedim men de evde ağladım,
          Bir şal alıb tez belime bağladım,
          Gulam gile kaçdım, şalı salladım,
          Fatma hala mene çorab bağladı,
          Han nenemi yada salıb ağladı.


          Heyder Baba, Mirzemmed’in bahçası,
          Bahçaların turşa şirin alçası,
          Gelinlerin düzmeleri, tahçası
          Hey düzüler gözlerimin refinde,
          Heyme vurar hatıralar sefinde.


          Bayram olub, kızıl palçık ezerler,
          Nakış vurub, otakları bezerler,
          Tahçalara düzmeleri düzerler
          Kız-gelinin fındıkçası, henası,
          Heveslener anası, kaynanası.


          Bakıçının sözü, sovu, kağızı
          İneklerin bulaması, ağızı,
          Çerşenbenin girdekânı, mövizi
          Kızlar deyer: “Atıl-matıl, çerşenbe,
          Ayna tekin bahtım açıl, çerşenbe”.


          Yumurtanı göyçek, güllü boyardık,
          Çakkışdırıb sınanların soyardık,
          Oynamakdan birce meğer doyardık,
          Eli mene yaşıl aşık vererdi,
          İrza mene novruz gülü dererdi.


          Novruz Ali hermende vel sürerdi,
          Kâhdan enib küleşlerin kürerdi,
          Dağdan da bir çoban iti hürerdi,
          Onda gördün ulak ayak sahladı,
          Dağa bakıb kulakların şahladı.


          Akşam başı nahırçılar gelende,
          Kodukları çekib, vurardık bende,
          Nahır keçib gedib yetende kende,
          Heyvanları çılpak minib kovardık,
          Söz çıksaydı, sine gerib sovardık.


          Yaz gecesi çayda sular şarıldar,
          Daş kayalar selde aşıb, karıldar,
          Karanlıkda kurdun gözü parıldar,
          İtler gördün, kurdu seçib ulaşdı,
          Kurd da gördün, kalkıb gedikden aşdı.


          Kış gecesi tövlelerin otağı,
          Kentlilerin oturağı, yatağı,
          Buharıda yanar odun yanağı,
          Şebçeresi, girdekânı, iydesi,
          Kendi basar gülüb-danışmak sesi.


          Şücâ haloğlunun Baki savgati,
          Damda kuran samavarı, söhbeti,
          Yadımdadı şestli keddi, kameti,
          Cünemmegin toyu döndü, yas oldu,
          Nene Kız’ın baht aynası kâs oldu.


          Heyder Baba, Nene Kızın gözleri,
          Rakşende’nin şirin-şirin sözleri,
          Türki dedim, okusunlar özleri,
          Bilsinler ki, adam geder ad kalar,
          Yahşı-pisden ağızda bir dad kalar.


          Yaz kabağı gün güneyi döyende,
          Kend uşağı kar güllesin sövende,
          Kürekçiler dağda kürek züvende,
          Menim ruhum ele bilin ordadır,
          Kehlik kimi batıb kalıb, kardadır.




          Ey Eba Abdullah... Gözler yaşlı kalmaya, kalpler zulmu sevmemeye söz verdi...

          Yorum


            #6
            Ynt: Ehlibeyt Şairi Şehriyar'ın Vefatı

            Sesine, Nefesine, Şiirine, Sadakatine, Aşkına, Dostluğuna, Yarenliğine Kurban Şehriyar...

            Yorum


              #7
              Ynt: Ehlibeyt Şairi Şehriyar'ın Vefatı

              Heydar baba nene gızın gözleri
              Rehşendenin şirin şirin sözleri
              Türki dedim oxusunlar özleri
              Bilsinlerki adam geder ad galar
              Yaxşı pisden ağızda bir dad galar .


              Karı Nene uzadanda işini,
              Gün bulutdan eyirerdi teşini,
              Kurd kocalıb, çekdirende dişini,
              Sürü kalkıb dolayıdan aşardı,
              Badyaların südü aşıb-daşardı. .


              Hecce Sultan emme dişin kısardı,
              Molla Bağır emoğlu tez mısardı,
              Tendir yanıb, tüstü evi basardı,
              Çaydanımız arsın üste kaynardı,
              Kovurkamız saç içinde oynardı. .


              Heyder baba dunya yalan dünyadı
              Süleymandan Nuhdan kalan dünyadı
              Oğul doğan derde solan dünyadı
              Her kimseye her ne verip alıpdı
              Eflatundan bir guru ad galıpdı


              Bostan pozub getirerdik aşağı,
              Doldurardık evde tahta tabağı,
              Tendirlerde pişirerdik kabağı,
              Özün yeyib, tohumların çıtlardık,
              Çok yemekden lap az kala çatlardık. .


              Verzeğan’dan armud satan gelende,
              Uşakların sesi düşerdi kende,
              Biz de bu yandan eşidib bilende,
              Şıllak atıb bir kışkırık salardık,
              Buğda verib armudlardan alardık. .


              Mirza Tağı’ynan gece getdik çaya,
              Men bakıram selde boğulmuş aya,
              Birden ışık düşdü otay bahçaya,
              ”Eyvay dedik, kurddu”, kayıtdık, kaşdık,
              Heç bilmedik ne vakt küllükden aşdık. .


              Heyder baba dunya yalan dünyadı
              Süleymandan Nuhdan kalan dünyadı
              Oğul doğan derde solan dünyadı
              Her kimseye her ne verip alıpdı
              Eflatundan bir guru ad galıpdı


              Eşitmişem yanır Allah çırağı,
              Dayır olub mescidüzün bulağı,
              Râhat olub kendin evi, uşağı,
              Mensur Han’ın eli kolu var olsun,
              Harda kalsa, Allah ona yar olsun. .


              Heyder Baba, Moll’ İbrahim var, ya yok?
              Mekteb açar, okur uşaklar, ya yok?
              Hermen üstü mektebi bağlar, ya yok?
              Menden ahonda yetirersen selâm,
              Edebli bir selâm-ı mâ lâkelâm. .


              Hecce Sultan emme gedib Tebriz’e,
              Amma ne Tebriz ki, gelemmir bize,
              Balam durun, koyak gedek evmize,
              Ağa öldü, tufakımız dağıldı,
              Koyun olan yad gediben sağıldı. .


              Heyder baba dunya yalan dünyadı
              Süleymandan Nuhdan kalan dünyadı
              Oğul doğan derde solan dünyadı
              Her kimseye her ne verip alıpdı
              Eflatundan bir guru ad galıpdı



              Heyder Baba, yaru yoldaş döndüler,
              Bir-bir meni çölde koyub, çöndüler,
              Çeşmelerim, çırahlarım, söndüler,
              Yaman yerde gün döndü, akşam oldu,
              Dünya mene harâbe-i şâm oldu. .


              Emoğluynan geden gece Kıpçağ’a,
              Ay ki çıkdı, atlar geldi oynağa,
              Dırmaşırdık, dağdan aşırdık dağa,
              Meşmemi Han göy atını oynatdı,
              Tüfengini aşırdı, şakkıldatdı. .


              Heyder Baba, Kara gölün deresi,
              Hoşgenâb’ın yolu, bendi, beresi,
              Orda düşer çil kehliğin feresi,
              Ordan keçer yurdumuzun özüne,
              Biz de keçek yurdumuzun sözüne. .


              Heyder baba dunya yalan dünyadı
              Süleymandan Nuhdan kalan dünyadı
              Oğul doğan derde solan dünyadı
              Her kimseye her ne verip alıpdı
              Eflatundan bir guru ad galıpdı


              Hoşgenâb’ı yaman güne kim salıb?
              Seyyidlerden kim kırılıb, kim kalıb?
              Amir Gafar dam daşını kim alıb?
              Bulak gene gelib gölü doldurur,
              Ya kuruyub, bahçaları soldurur. .


              Amir Gafar seyyidlerin tacıydı,
              Şahlar şikar etmesi kıykacıydı,
              Merde şirin, nâmerde çok acıydı,
              Mazlumların hakkı üste eserdi,
              Zalimleri kılıç tekin keserdi. .


              Mir Mustafa dayı, uca boy baba,
              Heykelli, sakkallı, Tolustoy baba,
              Eylerdi yas meclisini, toy baba,
              Hoşgenâb’ın âb-ı rûsu, erdemi,
              Mescidlerin, meclislerin görkemi. .


              Heyder baba dunya yalan dünyadı
              Süleymandan Nuhdan kalan dünyadı
              Oğul doğan derde solan dünyadı
              Her kimseye her ne verip alıpdı
              Eflatundan bir guru ad galıpdı


              Mecdüssâdât gülerdi bağlar kimi,
              Guruldardı, buludlu dağlar kimi,
              Söz ağzında erirdi yağlar kimi,
              Alnı açık, yakşı, derin kanardı,
              Yaşıl gözler çırağ tekin yanardı. .


              Menim atam süfreli bir kişiydi,
              El elinden tutmak onun işiydi,
              Gözellerin âhire kalmışıydı,
              Ondan sonra dönergeler döndüler,
              Mehebbetin çırağları söndüler. .


              Mir Sâlih’in deli sevlik etmesi,
              Mir Aziz’in şirin şahsey getmesi,
              Mir Memmed’in kurulması, bitmesi,
              İndi desek, ahvâlâtdı, nağıldı,
              Keçdi getdi, itdi batdı, dağıldı. .


              Heyder baba dunya yalan dünyadı
              Süleymandan Nuhdan kalan dünyadı
              Oğul doğan derde solan dünyadı
              Her kimseye her ne verip alıpdı
              Eflatundan bir guru ad galıpdı


              Mir Abdül’ün aynada kaş yakması,
              Çövçülerinden, kaşının akması,
              Boylanması, dam-divardan bakması,
              Şah Abbas’ın dürbini, yâdeş behayr,
              Hoşgenâb’ın hoş günü, yâdeş behayr. .


              Sitâr’ emme nezikleri yapardı,
              Mir Kadir de her dem birin kapardı,
              Kapıb, yeyib, dayça tekin çapardı,
              Gülmeliydi onun nezik kappası,
              Emmemin de, ersininin şappası. .


              Heyder Baba, Amir Heyder neyneyir?
              Yakın gene samavarı keyneyir,
              Day kocalıb, alt engiynin çeyneyir,
              Kulak batıb, gözü girib kaşına,
              Yazık emme, havâ gelib başına. .


              Heyder baba dunya yalan dünyadı
              Süleymandan Nuhdan kalan dünyadı
              Oğul doğan derde solan dünyadı
              Her kimseye her ne verip alıpdı
              Eflatundan bir guru ad galıpdı


              Hanım emme Mir Abdül’ün sözünü,
              Eşidende eyer ağzı, gözünü,
              Melkâmıd’a verer onun özünü,
              Da’vaların şuhlugılan katallar,
              Eti yeyib, başı atıb yatallar. .


              Fizze hanım Hoşgenâb’ın gülüydü,
              Amir Yahya em kızının kuluydu,
              Ruhsâre artist idi, sevgiliydi,
              Seyid Hüseyn Mir Salih’i yansılar,
              Amir Cefer geyretlidir, kan salar. .


              Seher tezden nahırçılar gelerdi,
              Koyun kuzu dam bacadan melerdi,
              Emme Can’ım körpelerin belerdi,
              Tendirlerin kavzanardı tüstüsi,
              Çöreklerin gözel iyi, istisi. .


              Heyder baba dunya yalan dünyadı
              Süleymandan Nuhdan kalan dünyadı
              Oğul doğan derde solan dünyadı
              Her kimseye her ne verip alıpdı
              Eflatundan bir guru ad galıpdı


              Göyerçinler deste kalkıb uçallar,
              Gün saçanda kızıl perde açallar,
              Kızıl perde açıb, yığıb kaçallar,
              Gün ucalıb, artar dağın celâli,
              Tebietin cevanlanar cemâli. .


              Heyder Baba, karlı dağlar aşanda,
              Gece kervan yolun aşıb çaşanda,
              Men hardasam, Tehran’da, ya Kâşan’da,
              Uzaklardan gözüm seçer onları,
              Hayâl gelib, aşıb keçer onları. .


              Bir çıkaydım Damkaya’nın daşına,
              Bir bakaydım keçmişine, yaşına,
              Bir göreydim neler gelib başına,
              Men de onun karlarıylan ağlardım,
              Kış donduran ürekleri dağlardım. .


              Heyder baba dunya yalan dünyadı
              Süleymandan Nuhdan kalan dünyadı
              Oğul doğan derde solan dünyadı
              Her kimseye her ne verip alıpdı
              Eflatundan bir guru ad galıpdı


              Heyder Baba, gül konçesi handandı
              Amma hayıf, ürek gazası kandı,
              Zindegânlık bir karanlık zindandı,
              Bu zindanın derbeçesin açan yok,
              Bu darlıkdan bir kurtulub kaçan yok. .


              Heyder Baba, göyler bütün dumandı,
              Günlerimiz birbirinden yamandı,
              Birbirizden ayrılmayın, amandı,
              Yakşılığı elimizden alıblar,
              Yakşı bizi yaman güne salıblar! .


              Bir soruşun bu karkınmış felekden,
              Ne isteyir bu kurduğu kelekden?
              Deyne, keçirt ulduzları elekden,
              Koy tökülsün, bu yer üzü dağılsın,
              Bu şeytanlık korkusu bir yığılsın. .


              Heyder baba dunya yalan dünyadı
              Süleymandan Nuhdan kalan dünyadı
              Oğul doğan derde solan dünyadı
              Her kimseye her ne verip alıpdı
              Eflatundan bir guru ad galıpdı


              Bir uçaydım bu çırpınan yelinen,
              Bağlaşaydım dağdan aşan selinen,
              Ağlaşaydım uzak düşen elinen,
              Bir göreydim ayrılığı kim saldı?
              Ölkemizde kim kırıldı, kim kaldı? .


              Men senin tek dağa saldım nefesi,
              Sen de kaytar, göylere sal bu sesi,
              Baykuşun da dar olmasın kefesi,
              Burda bir şîr darda kalıb bağırır,
              Mürüvvetsiz insanları çağırır. .


              Heyder Baba, gayret kanın kaynarken,
              Karakuşlar senden kopub kalkarken,
              O sıldırım daşlarıynan oynarken,
              Kavzan, menim himmetimi orda gör,
              Ordan eyil, kâmetimi darda gör. .


              Heyder baba dunya yalan dünyadı
              Süleymandan Nuhdan kalan dünyadı
              Oğul doğan derde solan dünyadı
              Her kimseye her ne verip alıpdı
              Eflatundan bir guru ad galıpdı


              Heyder Baba, gece durna keçende,
              Köroğlunun gözü kara seçende,
              Kıratını minib, kesib biçende,
              Men de burdan tez matlaba çatmaram,
              Eyvaz gelib çatmayıncan yatmaram. .


              Heyder Baba, merd oğullar doğginan,
              Nâmerdlerin burunların oğginan,
              Gediklerde kurdları dut boğginan,
              Koy kuzular ayın şayın otlasın,
              koyunların kuyrukların katlasın. .


              Heyder Baba, senin könlün şad olsun,
              Dünya varken ağzın dolu dad olsun,
              Senden keçen yakın olsun, yad olsun,
              Deyne menim şâir oğlum Şehriyâr, .
              Bir ömürdür gam üstüne gam çalar. .


              Heyder baba dunya yalan dünyadı
              Süleymandan Nuhdan kalan dünyadı
              Oğul doğan derde solan dünyadı
              Her kimseye her ne verip alıpdı
              Eflatundan bir guru ad galıpdı
              ...
              ... ...

              Allahümme Salli Ala Muhammed ve A^li Muhammed ve Accil Ferecehum
              Ey Eba Abdullah... Gözler yaşlı kalmaya, kalpler zulmu sevmemeye söz verdi...

              Yorum

              YUKARI ÇIK
              Çalışıyor...
              X