Ynt: İşte buna derler gerçek Alevi
Selamlar.
AleviCan kardeşim, yukarıdaki sana yazmış olduğum mesajı üç kere tekrar okudum. Evet, Allah biliyor ki kendi mesajımı 3 kere okudum, gerçekten de senin "inanç"ına hakaret içeren bir ifade görmedim. Sen ve ben aynı Ehl-i Beyt'e muhabbet beslediğimiz halde, seninle aynı Ali'ye inandığımız halde buna nasıl hakaret edebilirim? Senin inancına hakaret edersem gerçekte kendi inancıma hakaret etmiş olurum.
Öncelikle şurada anlaşalım; sen ilk başta "şiiler alevilere düşmandır" diye asılsız bir iddia attın ortaya. Buna karşılık "hayır biz düşman değiliz" diyen(biz)leri kabul etmedin, Humeyni'den, Hamaney'den bir açıklama istedin, çünkü kişisel görüşleri kabul edemeyeceğini, ancak kaynaklarda olursa kabul edebileceğini söylemiştin. Oysa şimdi, tamamen kişisel olan siteleri ve yazıları delil gösteriyorsun; bu mantıklı değil. İran Analiz ve benzeri sitelere gerek yok, bizim kendi içimizden yani Şii ve Aleviler arasından çıkan daha azılı düşmanlar var. 90'lı yıllarda katillerimizle bir olup devlet eliyle sağda solda cem evi açan aleviler, İngiliz desteğiyle, orada burada sözde Ehl-i Beyt televizyonları açan şiiler.. Devlet nice Alevi ajanlar yetiştirdi Aleviliği kötü göstermek için, nice nifaklar nice çarpık inançlar uydurdu Alevilere çamur atabilmek için. Biz bu belaları birlikte göğüsledik, çünkü belki sadece senin başına geldiğini zannettiğin şeyler, bütün Ali aşıklarının başına geldi. Şii veya Alevi diye ayırmadılar, hepimizi doğradılar, hepimizin canını , malını, kanını helal saydılar.
Burada Şiiliğin günümüzdeki en büyük alimlerinden Ayetullah Sistani'nin görüşünü yansıtan, Alevilere olan hasretini, Alevilerle Şiilerin kopuşundan, daha doğrusu koparılışından kaynaklanan üzüntüsünü dile getiren bir cümle paylaşmışlar, Hamaney'in de konuşmalarını dinlemeni isterim, bunlar sadece günümüzün canlı örnekleri. Bunun gibi bir tarihle dolu dünya.. Esasında Alevi ve Şii diye ayrı bir şey olmadığını, zulümlerden kaynaklı olarak birbirlerinden ayrı düştüklerini, aslında zorla birbirinden koparılan akrabalar olduğunu göreceksin biraz daha derine inersen. Yahu tarihe bile gerek yok, işte bugün tam olarak Suriye'de aynı şeyi tekrar yapıyorlar, yüzlerce yıldır yaptıkları gibi! Oradaki Alevilerden ve onların "inanç"larından haberin var mı acaba? Onların Türkiye'de ne kadar akrabaları olduğundan? Benim dedelerim ve atalarımdan hiçbir zaman şii düşmanlığı görmedim, tam tersine her zaman muhabbet gördüm. Çünkü (iki tarafı da temsilen söylüyorum) biz her zaman birbirine hasret iki kardeş gibiydik. Yıllarca birbirini görmemiş, hep hatıralarla yaşayan, kucaklaşacağı günü bekleyen kardeşler gibiydik. Büyüklerimizden de hep bu hatıraları aldık, o hasreti aldık, şimdi de aramızdaki yakınlaşmayı gören ve bundan rahatsız olan alçaklar, geçmişteki geleneklerine döndüler ve köprülere Yavuz adı verenler, Suriye'de Alevileri katletmek için kolları sıvadılar ve bu planın ilk parçası, Şiilerle Alevileri birbirine düşmanmış gibi göstermek oldu. Böylece birinin başına bir iş geldiğinde birbirlerini desteklemeyecek, derin uyku devam edecek ve hakkın üstü hep örtülü kalacak, zalimin lehine olarak.
Yukarıda değindiğim hakaret konusunu biraz açarsak; gerçekten de bir önceki mesajımda söylediğim gibi, asla toplumsal değerlere kötü bir söz söylemiş veya kötü bir düşünce beslemiş değilim. Söylediğim tek şey, bunların birer gelenek olduğudur. Bunu hakaret olarak algılayabilirsin, fakat bu doğru olmaz; böyle bir durumda ben de senin "Aleviliğin ibadeti saz ve semahtır" demeni hakaret olarak algılardım. Sen bunu hakaret olarak mı söyledin? Hayır.. Ama senin düşüncene göre benim bunu hakaret olarak algılamam lazım. Neden? Çünkü ben de Aleviyim ve benim inanmadığım bir şeyi insanlara "Alevilik budur, ibadetlerimiz bunlardır" diye sunuyorsun. Peki ben hangi pencereden bakıyorum? Allah'ın istediği, Ali'nin istediği Alevilik penceresinden.
Öyleyse bugün sen de, ben de, kendi kişisel düşüncelerimizi Alevilik inancı diye sunamayız. Hani aynı Ehl-i Beyt'e muhabbet beslediğimiz için biz dostuz diyorsun ya; işte yukarıda anlattığım gibi aynen öyle olduğu için kardeşiz zaten; sadece insan olarak aynı yaratılıştan olduğumuz için değil, aynı Ehl-i Beyt'in yarenleri olmak istediğimizden dolayı daha kardeşiz biz. Şu var ki, Ehl-i Beyt'in nasıl yaşadığı konusunda ihtilaf ediyoruz; zaten esas konu işte bu. Ben diyorum ki "Hz. Muhammed, Hz. Ali ve evlatları saz çalmamıştır", sen buna hakaret diyorsun, estağfirullah. Fakat bu gözle bakarsan, ben de aynı Ehl-i Beyt'e inandığım için senin "Ali saz çalıyordu" demeni hakaret olarak kabul etmem gerekir. Çünkü benim inandığım Ehl-i Beyt saz çalmamıştır; bilakis Hz. İmam Cafer'in buyurduğu gibi, "namazını hafife alan bizden değildir" düsturuyla yaşamışlardır. Veya da İmam Huseyn (a.s) gibi "biz namaz için kıyam ettik" buyurmuşlardır. Acaba sana sorsam, İmam Huseyn Kerbela'da Yezid (l.a) tarafından muhasara edildiğinde ve eziyete uğradığında saz mı çaldı, yoksa namaz mı kıldı? Bu konuda senin delil kabul ettiğin kaynaklar ne diyor? Elbette bana sorarsan, ben 14 masumun her birinden ve de Kur'andan namazla ilgili onlarca şey getiririm. Fakat onların hangisinden semah dönmenin gerekli olduğuna dair hadisler getirebiliriz? 14 masumun kaç tanesinden ve ne kadar böyle hadisler mevcuttur?
Ben diyeyim, kaynaklar bu konuda bir şey demiyor. Çünkü şiirlerin çoğu İmamlara (a.s) olan muhabbeti göstermek için yazılmıştır-ki o şiirleri imamların kendileri de severlerdi. Fakat olayları anlatmıyorlar.. İmam Ali'nin Nehrevan'da neden savaştığını, Sıffin'de neler olduğunu, Kerbela'da neler yaşandığını ve daha da önemlisi bunların "neden" yaşandığını öğretmiyorlar. Büyüklerimiz de bu konuda alimlerinden uzak tutulmuş, kitapları yakılmış olduğu için bir kaç deyiş ve duadan başka bir şey bilmiyorlar. Ben 20 yaşına kadar imamların sadece isimlerini biliyordum, büyüklerimden hiç kimsenin de imamların düsturlarıyla alakalı bir şey anlattığını, herhangi bir imamdan nükteler anlatıp hayatta nasıl örnek alınması gerektiğini söylediğini duymadım. Sen duydun mu? 14 masumun nasıl yaşadığını okudun mu, onların nasıl ticaret ettiklerini, nasıl oruç tuttuklarını, dostlarıyla neler konuştuklarını, nasıl uyuduklarını, (afedersin) tuvalete nasıl gittiklerini, özel öğrencilerine neler öğrettiklerini, Kur'an hakkında neler söylediklerini biliyor musun? Ölümden sonrasıyla ilgili neler anlattıklarını, ahiret yolculuğu için ne yapılmasını gerektiğini onlardan dinlemiş misin? Gerçekte Alevilik budur, Şiilerin de ilkeleri bunlardır. Yani Şiiler, Alevi olmaya çalışan kişilerdir. Zaten de gerçekte şii ve alevi kelimesi bile aynı anlamdadır hiç bunu araştırdınız mı? Şii demek, Ali'yi takip eden demektir ve bu ismi de ilk olarak "Ali'yi takip edenler kurtuluştadır" manasıyla (şiatu Ali) Hz. Muhammed zikretmiştir. Yani bize "şii" adını, Resulullah'ın bizzat kendisi vermiştir, aynı Hz. İbrahim'in müslüman adını bize vermesi gibi. Peki Alevi sözcüğü ne demek? Ali taraftarı demek. Gördüğün gibi kelime anlamı dahi aynı, amacı aynı, kökü aynı. Sizin ve bizim vazifemiz işte bunları öğrenmek, yaşamaktır. İmamların deyimiyle, "onlar gibi yaşayıp onlar gibi ölmek"tir vazifemiz, iftiharımız.
Ne var ki bugünün zalimleri, atalarından o kökün kırılması için uğraş vermeyi miras almışlar. Onlar Hasan'ı zehirlediler, Huseyn'in başını kestiler, o iki kardeş imama yaptıklarını bugün de seninle bana yapıyorlar. Geçmişte bu zulümler Hasan ve Huseyn'i birbirine düşman etmedi, öyleyse bizi neden etsin? Tam tersine bu zulüm bizi birbirimize daha çok yakınlaştırmalı ve Ehl-i Beyt düşmanlarına karşı birlikte göğüs germeliyiz. Aynı Sıffin'de yaptığımız gibi, aynı Cemel'de, Nehrevan'da, Kerbela'da yaptığımız gibi.
Selamlar.
AleviCan kardeşim, yukarıdaki sana yazmış olduğum mesajı üç kere tekrar okudum. Evet, Allah biliyor ki kendi mesajımı 3 kere okudum, gerçekten de senin "inanç"ına hakaret içeren bir ifade görmedim. Sen ve ben aynı Ehl-i Beyt'e muhabbet beslediğimiz halde, seninle aynı Ali'ye inandığımız halde buna nasıl hakaret edebilirim? Senin inancına hakaret edersem gerçekte kendi inancıma hakaret etmiş olurum.
Öncelikle şurada anlaşalım; sen ilk başta "şiiler alevilere düşmandır" diye asılsız bir iddia attın ortaya. Buna karşılık "hayır biz düşman değiliz" diyen(biz)leri kabul etmedin, Humeyni'den, Hamaney'den bir açıklama istedin, çünkü kişisel görüşleri kabul edemeyeceğini, ancak kaynaklarda olursa kabul edebileceğini söylemiştin. Oysa şimdi, tamamen kişisel olan siteleri ve yazıları delil gösteriyorsun; bu mantıklı değil. İran Analiz ve benzeri sitelere gerek yok, bizim kendi içimizden yani Şii ve Aleviler arasından çıkan daha azılı düşmanlar var. 90'lı yıllarda katillerimizle bir olup devlet eliyle sağda solda cem evi açan aleviler, İngiliz desteğiyle, orada burada sözde Ehl-i Beyt televizyonları açan şiiler.. Devlet nice Alevi ajanlar yetiştirdi Aleviliği kötü göstermek için, nice nifaklar nice çarpık inançlar uydurdu Alevilere çamur atabilmek için. Biz bu belaları birlikte göğüsledik, çünkü belki sadece senin başına geldiğini zannettiğin şeyler, bütün Ali aşıklarının başına geldi. Şii veya Alevi diye ayırmadılar, hepimizi doğradılar, hepimizin canını , malını, kanını helal saydılar.
Burada Şiiliğin günümüzdeki en büyük alimlerinden Ayetullah Sistani'nin görüşünü yansıtan, Alevilere olan hasretini, Alevilerle Şiilerin kopuşundan, daha doğrusu koparılışından kaynaklanan üzüntüsünü dile getiren bir cümle paylaşmışlar, Hamaney'in de konuşmalarını dinlemeni isterim, bunlar sadece günümüzün canlı örnekleri. Bunun gibi bir tarihle dolu dünya.. Esasında Alevi ve Şii diye ayrı bir şey olmadığını, zulümlerden kaynaklı olarak birbirlerinden ayrı düştüklerini, aslında zorla birbirinden koparılan akrabalar olduğunu göreceksin biraz daha derine inersen. Yahu tarihe bile gerek yok, işte bugün tam olarak Suriye'de aynı şeyi tekrar yapıyorlar, yüzlerce yıldır yaptıkları gibi! Oradaki Alevilerden ve onların "inanç"larından haberin var mı acaba? Onların Türkiye'de ne kadar akrabaları olduğundan? Benim dedelerim ve atalarımdan hiçbir zaman şii düşmanlığı görmedim, tam tersine her zaman muhabbet gördüm. Çünkü (iki tarafı da temsilen söylüyorum) biz her zaman birbirine hasret iki kardeş gibiydik. Yıllarca birbirini görmemiş, hep hatıralarla yaşayan, kucaklaşacağı günü bekleyen kardeşler gibiydik. Büyüklerimizden de hep bu hatıraları aldık, o hasreti aldık, şimdi de aramızdaki yakınlaşmayı gören ve bundan rahatsız olan alçaklar, geçmişteki geleneklerine döndüler ve köprülere Yavuz adı verenler, Suriye'de Alevileri katletmek için kolları sıvadılar ve bu planın ilk parçası, Şiilerle Alevileri birbirine düşmanmış gibi göstermek oldu. Böylece birinin başına bir iş geldiğinde birbirlerini desteklemeyecek, derin uyku devam edecek ve hakkın üstü hep örtülü kalacak, zalimin lehine olarak.
Yukarıda değindiğim hakaret konusunu biraz açarsak; gerçekten de bir önceki mesajımda söylediğim gibi, asla toplumsal değerlere kötü bir söz söylemiş veya kötü bir düşünce beslemiş değilim. Söylediğim tek şey, bunların birer gelenek olduğudur. Bunu hakaret olarak algılayabilirsin, fakat bu doğru olmaz; böyle bir durumda ben de senin "Aleviliğin ibadeti saz ve semahtır" demeni hakaret olarak algılardım. Sen bunu hakaret olarak mı söyledin? Hayır.. Ama senin düşüncene göre benim bunu hakaret olarak algılamam lazım. Neden? Çünkü ben de Aleviyim ve benim inanmadığım bir şeyi insanlara "Alevilik budur, ibadetlerimiz bunlardır" diye sunuyorsun. Peki ben hangi pencereden bakıyorum? Allah'ın istediği, Ali'nin istediği Alevilik penceresinden.
Öyleyse bugün sen de, ben de, kendi kişisel düşüncelerimizi Alevilik inancı diye sunamayız. Hani aynı Ehl-i Beyt'e muhabbet beslediğimiz için biz dostuz diyorsun ya; işte yukarıda anlattığım gibi aynen öyle olduğu için kardeşiz zaten; sadece insan olarak aynı yaratılıştan olduğumuz için değil, aynı Ehl-i Beyt'in yarenleri olmak istediğimizden dolayı daha kardeşiz biz. Şu var ki, Ehl-i Beyt'in nasıl yaşadığı konusunda ihtilaf ediyoruz; zaten esas konu işte bu. Ben diyorum ki "Hz. Muhammed, Hz. Ali ve evlatları saz çalmamıştır", sen buna hakaret diyorsun, estağfirullah. Fakat bu gözle bakarsan, ben de aynı Ehl-i Beyt'e inandığım için senin "Ali saz çalıyordu" demeni hakaret olarak kabul etmem gerekir. Çünkü benim inandığım Ehl-i Beyt saz çalmamıştır; bilakis Hz. İmam Cafer'in buyurduğu gibi, "namazını hafife alan bizden değildir" düsturuyla yaşamışlardır. Veya da İmam Huseyn (a.s) gibi "biz namaz için kıyam ettik" buyurmuşlardır. Acaba sana sorsam, İmam Huseyn Kerbela'da Yezid (l.a) tarafından muhasara edildiğinde ve eziyete uğradığında saz mı çaldı, yoksa namaz mı kıldı? Bu konuda senin delil kabul ettiğin kaynaklar ne diyor? Elbette bana sorarsan, ben 14 masumun her birinden ve de Kur'andan namazla ilgili onlarca şey getiririm. Fakat onların hangisinden semah dönmenin gerekli olduğuna dair hadisler getirebiliriz? 14 masumun kaç tanesinden ve ne kadar böyle hadisler mevcuttur?
Ben diyeyim, kaynaklar bu konuda bir şey demiyor. Çünkü şiirlerin çoğu İmamlara (a.s) olan muhabbeti göstermek için yazılmıştır-ki o şiirleri imamların kendileri de severlerdi. Fakat olayları anlatmıyorlar.. İmam Ali'nin Nehrevan'da neden savaştığını, Sıffin'de neler olduğunu, Kerbela'da neler yaşandığını ve daha da önemlisi bunların "neden" yaşandığını öğretmiyorlar. Büyüklerimiz de bu konuda alimlerinden uzak tutulmuş, kitapları yakılmış olduğu için bir kaç deyiş ve duadan başka bir şey bilmiyorlar. Ben 20 yaşına kadar imamların sadece isimlerini biliyordum, büyüklerimden hiç kimsenin de imamların düsturlarıyla alakalı bir şey anlattığını, herhangi bir imamdan nükteler anlatıp hayatta nasıl örnek alınması gerektiğini söylediğini duymadım. Sen duydun mu? 14 masumun nasıl yaşadığını okudun mu, onların nasıl ticaret ettiklerini, nasıl oruç tuttuklarını, dostlarıyla neler konuştuklarını, nasıl uyuduklarını, (afedersin) tuvalete nasıl gittiklerini, özel öğrencilerine neler öğrettiklerini, Kur'an hakkında neler söylediklerini biliyor musun? Ölümden sonrasıyla ilgili neler anlattıklarını, ahiret yolculuğu için ne yapılmasını gerektiğini onlardan dinlemiş misin? Gerçekte Alevilik budur, Şiilerin de ilkeleri bunlardır. Yani Şiiler, Alevi olmaya çalışan kişilerdir. Zaten de gerçekte şii ve alevi kelimesi bile aynı anlamdadır hiç bunu araştırdınız mı? Şii demek, Ali'yi takip eden demektir ve bu ismi de ilk olarak "Ali'yi takip edenler kurtuluştadır" manasıyla (şiatu Ali) Hz. Muhammed zikretmiştir. Yani bize "şii" adını, Resulullah'ın bizzat kendisi vermiştir, aynı Hz. İbrahim'in müslüman adını bize vermesi gibi. Peki Alevi sözcüğü ne demek? Ali taraftarı demek. Gördüğün gibi kelime anlamı dahi aynı, amacı aynı, kökü aynı. Sizin ve bizim vazifemiz işte bunları öğrenmek, yaşamaktır. İmamların deyimiyle, "onlar gibi yaşayıp onlar gibi ölmek"tir vazifemiz, iftiharımız.
Ne var ki bugünün zalimleri, atalarından o kökün kırılması için uğraş vermeyi miras almışlar. Onlar Hasan'ı zehirlediler, Huseyn'in başını kestiler, o iki kardeş imama yaptıklarını bugün de seninle bana yapıyorlar. Geçmişte bu zulümler Hasan ve Huseyn'i birbirine düşman etmedi, öyleyse bizi neden etsin? Tam tersine bu zulüm bizi birbirimize daha çok yakınlaştırmalı ve Ehl-i Beyt düşmanlarına karşı birlikte göğüs germeliyiz. Aynı Sıffin'de yaptığımız gibi, aynı Cemel'de, Nehrevan'da, Kerbela'da yaptığımız gibi.
Yorum