Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.):
    276

    İnsanlar dört kısımdır:
    3


    Bundan dolayıda, örneğin Şam’da bir olay meydana geldiğinde Şam’daki veya Kufe’deki halk bu olayı geç bir zamanda duyuyor, hatta bazen olan biteni anlayamıyorlardı bile.

    Bunun en güzel örneği de Medine olayıdır. İmam Hüseyin (a.s.) Medine’de kıyam ediyor. Zamanın sözde halifesine biât etmiyerek Mekke’ye gidiyor. Bundan sonra da şehid oluncaya dek birçok olay meydana geliyor.

    Bu kadar olay meydana geldikten sonra daha yeni Medine halkı gözlerini oğuşturuyor ve ‘’Sahiden İmam Hüseyin b. Ali (a.s.) şehid mi oldu?!! Ne için?!!...

    Şam’daki hilafet merkezine gidelim de bu hadisenin neden dolayı meydana geldiğini görüp öğrenelim’’ diyorlar. Böylece birkaç kişilik bir heyet oluşturulup Şam’a hareket ediliyor. Orada bir müddet kalıyorlar, araştırmalarda bulunarak halifeyle de konuşuyorlar. Burda olup biten olayları görüp geri dönüyorlar.

    Daha sonra kendilerine gelişmelerin neler olduğu soruluyor. Şu cevabı veriyorlar: ‘’Sormayın, Şam’da kaldığımız süre zarfında başımıza taş yağacağından ve oranın halkıyla birlikte yok olacağımızdan korktuk. Öyle bir kişinin yanında geliyoruz ki aleni bir şekilde şarap içiyor, köpekle oynuyor, her türlü fıskı işliyor, maymunlarla oynuyor ve kendi mahremleri ile zina yapıyor...’’


    Evet Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaların gündem konusuna taşıdığ olayların yüzde doksanında müslümanım diyen halkların haberleri bile yok. Halbuki bu bilim çağı zamanımızda her şeyin mümkün olduğu bir zaman biriminde halen insanlar kalkıp Hz. Peygamber (s.a.v.) ve İmam Ali (a.s.) evlatları olan alevileri katlediyorsa bunda oynana oyunları hadi hesabının olmadığı varın siz düşünün.

    Bir taraftan Hz. Peygamber (s.a.v.)’ın şefaatini bekliyorum onun için canımı veririm diyorsun diğer taraftanda tarih sürecinde ve bugünümüze kadar olan Sivas, Karamanmaraş, Çorom Gazi katliamlarına imza atıpta ben müslümanım diyebiyorsun. Pes doğrusu ne biçim müslüman olduğun belli.

    Hz. Muhammed (s.a.v) demiyor mu? Ali seven beni sever, Ali’ye buğz eden bana buğz eder, Bana buğz edende Allah eder. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Vel-Arz-ı katleden beni katleder beni katleden de Allah’ı katletmiştir. O’nun yeri cehennem’dir orasıda varılacak en kötü yerdir... Yazan. imam Dikmen

    Yorum


      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.):
      277

      İnsanlar dört kısımdır: 4


      Evet, İmam Hüseyin b. Ali (a.s.), Ümmetin başına lanetlik Yezid gibi bir bela gelmişse tek kurtuluş İslam’dadır.’’ Şeklinde buyurdukları ve onları uyarıp sarstıktan sonra beyefendiler yerlerinden kalkıyor, Şam’a gidip geri göndükten sonra itiraf ediyorlar: ‘’İmam Hüseyin b. Ali (a.s.) doğru söylüyor.‘’

      Ebâ Abdullah’ın ileri görüşlülüğünü daha yeni anlıyorlar. Fakak İmam Hüseyin (a.s.) daha ilk günden beri bunarı söylüyor ve ‘’Bunlar beni öldürecekler. Fakat bugün iddia ediyorum ki beni şehid ettikten sonra hükümetranlıklarını devam ettiremeyeceklerdir.’’ diye buyuruyorlardı.

      Ebu Süfyan ailesi çok geçmeden silinip gitti. Hem de çok çabuk silindi ortadan. Zaten Benî Ümeyye daha fazla hükümetranlık yapamazdı Bu esnada Benî Abbas aynı esaslar üzerinde gelip devlet kanunları hükümetranlığı ve hükümdarlığı onlardan aldı ve beşyüz yıl hüküm sürdü.

      Zaten Benî Ümeyye’nin hükümeti kerbela faciasından sonra devamlı sarsıntılı geçiyordu. Benî Ümeyye’nin kendi içinden kendine muhalif bir yapı meydana getirmesinden daha büyük bir şey mıdırdır? İşte baştan ayağa tam bir haydut olan İbn-i Ziyad... Osman b. Ziyad isminde bir kardeşi vardı.

      İbn-i Ziyad’ın yanına gelerek, ‘’Kardeşim, Ziyad ailesinin tümünün fakirlik, sıkıntı, bedbahtlık ve yoksulluğa düçar olmasın, fakat böyle bir cinayetin ailemize nisbet edilmememsini arzu ediyorum.’’ diye serzenişe bulunuyordu.

      Mercane’nin annesi kötü yoldan olan birisi idi. Oğlunun böyle bir cinayete ortak olduğunu işitince ona, ‘’Oğlum çok kötü bir iş yaptın. Şunu bil ki bundan böyle burnun cennetin kokusunu alamayacak ve ondan zerre kadar dahi fayda alamayacaksın’’ dedi.

      Mervan b. Hakem’in o ezeli ve ebedi haydut ve teröristin Yahya b. Hakem isminde bir kardeşi vardı. Yezid’in meclisinde Kerbela’da başta Hz. Zeyneb olmak üzere Hz. İmam Hüseyin (a.s.)’ın tüm ailesinin esir edilmesine itiraz ederek ayağa kalktı ve şöyle bağırdı: ‘’Sübhânallah Sümeyye’nin evladları, yani İbn-i Ziyad’ın annesinin çocukları muhterem olmalıydılar, fakat Peygamber’in ailesini sen böyle bir vaziyette meclise getirip hazır bulunduruyorsun öyle mi?’’

      Yezid’in karısı Hind’in hikayesi de bir başka örnektir. O da Yezid ailesinin içinden biri olarak ihtiraz etmiş, yapılanların büyük bir cinayet olduğunu dile getirmiş ve Yezid’i bu olayı tavsip etmeyerek ‘’Bu iş benim işim değil, İbn-i Ziyad bu cinayeti kendi başına işledi.

      Ben böyle bir şeye razı değildim’’ demeye mecbur etmiştir. Her neyse, Yezid geriye kalan bu iki yılı bedbahtlık ve sıkıntı içinde geçirmiş ve ondan sonra da cehennemde babası ve ataları ile ve onları o makamlara getirenlerle buluşmuştur. Kendisinden sonra veliahtı ve halifesi olan oğlu Muaviye b. Yezid, hilafet makamını eline aldı. Hilafet makamına geçtikten birkaç gün sonra minbere çıkıp ‘’Ey insanlar, dedem Muaviye, İmam Aliy’le savaştı. Dedem değil İmam Ali haklıydı. Babam Yezid de İmam Hüseyin b. Ali (a.s.)’la savaştı. Bu olayda da haklı olan babam değil İmam Hüseyin (a.s.)’dı.

      Ben bu durumda babamdan uzağım ve onun yaptıklarına ortak olmak istemem, kendimi de hilafete layık görmüyorum. Babamın ve dedemin günahlarına ortak olup aynısını yapmamak için hilafetten çekildliğimi ilan ediyorum’’ dedi. Dost ve düşmanın üzerinde bu derece etki yapan bu kuvvet, Hakk’ın ve İmam Hüseyin b. Ali (a.s.)’nın kuvvetiydi.

      Evet değerli araştırmacı Ehl-i olan arkadaşlar, İslam tarih kitap kaynaklarında Yezid’in bu oğluna lanet değil devamlı olarak rahmet’le anılmaktadır. Bu şahıs yine Mervan’ın tarafından katledildi ve hilafet makamları onların ellerine geçti. Tabiki biz şimdilik bu konu ve meseleler hakında daha fazla kaynak ve belge vermiyeceğiz, ama zamanı geldiğinde tekrar bu konular üzerinde durmaya özen göstereceğiz. Yazan. imam Dikmen


      Yorum


        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        Her gün aşura! Her yer Kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.):
        278


        Emr-i Ma’ruf ve Nehy-i Münker’i Konumunda Şehid’in Kutsallığı:

        Şimdi ise çalışmalarımızı ve araştırmalarımızın İmam Hüseyin (a.s.)’ın kerbela’da olan katliamın temel nedeninin niteliklerinin nedenliklerini bir daha gözden geçirip onun o kutsal görev için şehid olduğunun anlaması için detaylı bir çalışma yapalım. Buraya kadar yapmış olduğumuz çalışmalarımızın temel nedenlerinde biri İmam Hüseyin (a.s.) Medine’den Mekke’ye ve ordan da çok tehlikeli bir mucadelesinin başlamasında sonra kerbela’ya hicreti konusundaki kaynak ve belgelerimizi göz önüne getirdik. Orda olan hadiselerin çerçevesi doğrultusundaki hareketlerin belirli takva derecelerin aşamasından sonra onun orda şehidlik mertebesinin nedenliğini kavramaya çalışacağız. Yazan. imam Dikmen

        Yorum


          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

          [b]
          Her gün aşura! Her yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.):
          279

          Şehid!...

          Şehid’in Kutsallığı Hakkında ki Konumu:


          İnsanoğlunun tarih akışı içinde ister müslüman, ister gayri müslim olsun, bütün dünya halklarının, ve hatta bilhasa müslümanların örf ve inançlarında devletleşme konumlarında bazı kelime ve terimlerin olduklça mühim azamet, hürmet, özgürlük düşünce kavramları ve tekrar kendisinin dışındaki canlıların kutsallıkları için yapmış olduğu mücadelelerde yer almıştır.

          ‘’Alim, filozof, muhteri, kahraman, musli müctehid, üstad, talebe, âbit, mü’min, mücaid, muhâcir, devrimci, yoldaş, kurtarıcı, iyilikler emredici kişi, veli, imam, Peygamber, lider’’ gibi kelimelerin bazıları halk, bazıları hakiki toplum bilim müslüman, bir kısmı ise ve hatta İslâm devleti dilinde, örf ve inançlarında; azamet saygı değerlik ve bilhasa kanunlar çerçevesinde kutsallıklar taşırlar.

          Hiç şüphe yok ki kelimeler, söyleniş bakımından değil, anlamları dolayısıyla bu mazhariyeti yani kutsallığı kazanmışlardır.
          Kutsallık, bütün insanlarca veya belli bir ekolün insanî veya felsefi bahislerinde mevzû bahis edilmesi beşerin psikolojisinde derin manâlar oluşturmaktadır.

          İslam da ise ‘’Şehid’’ kendine has kutsallığıyla mânâ taşıyan bir özel kelime şeklidir. İslam-i mefhumlara âşinalığı olan kimse İslam örfünce şehidin nur’la halellenmiş bir kelime olduğunu rahatça hisse edebiliriz.

          Şehid, bütün ane’annelerce kutsal ve azametli olarak kabul edilmekle beraber, her ane’annenin kendine göre değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Biz ise anne’annevi değerlendirmeleri bir kenara bırakarak, islam devleti mefhumların bu kelimeye verdiği değeri ele almak ve bu konu ve meseleleri hakında detaylı bir araştırmalar yapmak istiyoruz....

          İslam hukuku ve kanunları olarak kendi İslam-i felsefe ve sentezi konusunda kendine has bazı ölçülerle bir kimsenin ‘’Şahadet’’ makamına erişmiş olması büyük bir lutuf olarak değerlendirmektedir. Yeter ki bu kimse hakikatte yüce İslam-i hedef ve beşeri kıymetlerin seçkin yolları uğruna canını feda etsin.. Böylece insanın erişebileceği en yüce derece ve makam, kendi ebedi saadet yolculuğuna nail olacak istikamete yönelmiş olsun.

          Kuransal olarak biz müslümanların anayasasının yüksek hukuksal kanunları gereği Şühedâ İmam Hüseyin (a.s.) hakkında, Kur’an-ı Kerim’in kullandığı tabir ve mânâlar ile hadislerde nakledilen tabirler ve İslâm rivayetleri İslâm anayasa mantığını tanımağa yettiği gibi, bu kelimelerin Müslümanların ane’annelerindeki kutsallığı bulmanın sebebini de ortaya koymağa yeter. Yazan. imam Dikmen

          Yorum


            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.):
            280

            Şehid’in vefakârlığı hakkında Düşünce Konumu:

            İslam devletinin devrimcilik konusundaki düşünce tavırları Kur’an-ı Kerim Şehid’in vefakârlığı hakkındaki mevzûda şöyle açıklamalar getirmektedir:

            ‘’Allah yolunda öldürülenler ölüler demeyin. Hayır, onlar diridirler ama siz farkında olmazsınız.’’ (Bakara Sûresi. 154.cü ayet ilkesi.)

            Evet aynen kastedildiği gibi İslâm’da bir şahsın makamı ve gördüğü iş yüceltilmekle istenirse, o şahsın makâmı şehid makâmıyla, gördüğü iş şehadet ecriyle müsavi tutulur. Şöyle ki: ‘’Allah (c.c.) yolunda, O’na yaklaşma, hakikati bulma veya hizmet için ilim peşinde koşan bir kimse bunu kendi geçimine vasıta kılmamak kaydıyla tahsil eder de bu talebelik ve ilim arayıp bulma esasında vefat ederse, böyle bir kimseye ‘’şehid olarak dünyadan gitti’’ denir.

            Burda açıklık getirmemiz konu olan çok önemli bir konunun varolduğunu unutmamak lazım. Her müslümanın öldürülmesi veya bir fıkıh açısından öldürülmesi konusunda o kişinin şehid olmadığınında altını çızmemizde fayda var. Kur’an’ın anayasal hukuklar içerisinde sadece ce sadece Kur’an ilkelerine bağlılığı ve Hz. Muhammed (s.a.v.) şeriat-ı üzerinde O’nun vasıfları olan vasilerinin yani 12 imamlar doğrultusunda şehidlik mertebesi vardır. Bunun dışındakilerin şehidlikle herhangi bir bağlantıları yoktur.

            Bu kusallık tâbiri ve makam ululuğu ilim peşinde koşana alyık görülmüştür. Aynı şekilde ailesinin geçim ve idaresi için kendisini bir sürü zorluklara atarak iş yapıp zahmet çeken islamiyet iş yapmayı ve çalışmayı farz bilip başkalarına yük olanların karşısında olduğundan kişiye ‘’Allah yolunda mücahiddir’’ denir. Yazan. imam Dikmen

            Yorum


              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.):
              281

              İnsanlar üzerindeki Şehid’in Hakkı Konumu:

              Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmalarımızı biraz daha genişleterek bu meseleler üzerinde ne gibi konuların farzıyetinin olduğunu görelim. Beşeriyete, ameli hikmet, ahlâk, keşif, buluş, san’at, özgürlük düşüncesi, felsefe ve ilim yollarıyla hizmet eden herkesin, muhakkat ki, beşeriyetin üzerinde bazı hakları vardır.

              Ancak hiç kimsenin hakkı beşeriyete bir şehid’in hakkı kadar asla olamaz. Bu nedenle insanların hissiyâtından doğan aks-ül amel ve şühedâ hakkında, onların hâlisane ibrazkarı diğer bölüklerden daha fazladır. Niçin ve ne gibi delillerle şühedânın hakkı diğer yardımda bulunanlardan daha fazla ve yücedir?...

              Elbetteki bunun da bir isbatı vardır. Zira diğer yardımda bulunan bölükler şühedâ’ya medyûndurlar. Fakat şühedâ onlara medyûn değildirler; olsalar da onlardan az olabilirler. Âlim kendi ilminde, filozof kendi felsefesinde, muhteri kendi buluşunda, muallim kendi ahlakî öğretiminde müsait bir muhiti bulur ve böylece vazifesini yürütüt.

              Oysa ki Şehîd büyük fedakârlıkla kendi can ve varlığını hiçe sayıp yok olup topraklaşıp, muhiti diğer yaşayanlar için müsait bir duruma sokar.

              Şehid aynen bir muma benzer, yanar yanar, etrafına nurlar saçar ve yokluğuna mal olacak bu uyanışla muhitini huzura kavuşturup işlerini görmeye yardımcı olur, fakat sonunda kendini bitirip sönüp gider. Evet şühedâ beşeriyet mahfelinin şem’idir, bunlar kendilerini yakarlar, yakarlar amma beşeriyet mahfelini de aydınlatırlar. Eğer bu mahfel karanlıkta klasaydı hiçbir topluluk göereceği işe başlayamaz veya idâme ettiremezlerdi.

              Şehid ve şehid olmayanın öyküsü Pervin’in ‘’Şem ve şehid’’ yani ‘’mum ve güzel’’ adlı destanında ne güzel şiirlenmiştir. Aslına bakılırsa bu konular hakkında sayısız beyit ve mesiyeler ve şiirler şöylenmiştir. Bizim amacımız burda buna benzer bir kaçına yer vermek olacaktır. Yazan. imam Dikmen

              Yorum


                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.):
                282


                ‘’Güzel Işık Veren Mum’’

                Bir güzel, muma şöyle dedi ki, bu gece.
                Kapıyı ve duvarı müzeyyen kıldım ben.
                Dün gece bir an bile neş’emden göz kırpmadım.
                Giyim kuşam dikip eynime giğindin.

                Kimse anlayamadı ne sihir olduğunu.
                İpek kumaşı nasıl iğne iplikten geçirdiğim.
                İpeğin yüzünü gülle zambakla.
                Adeta hoş bir gülşene çevirdim.


                Sen istediğin kadar döndolaş.
                Benim hünerime erişemezsin.
                Çünkü ben bu yola bütün varlığımı verdim.

                Müm güldü de ‘’yeteri kadar karartın beni’’
                Öyle ki senin karalığına inandım, iman ettim artık.
                Yeter senin cehver dizelerin
                Ben gözyaşı incilerimi eteklerime döktüm.


                Bahar bulutlar gibi ağladım.
                O gülle zambağa hizmet ettim ben.
                Kendimi yakmamdan memnunum, çünkü.
                Yandım amma senin meclisini aydınlattım.

                Gerç ümit penceremin de kalmamasına rağmen.
                Kapı ve pencerende cilvelice oynaştım.
                Tâ ki ışıktasın ziynetle altınları.
                Canımı çinkodan, gönlümüyle bakırdan kıldım.


                Ömrümün şu harmanı eğer yandıysa.
                Senin neş’enden alıp onunla harmanlandım.
                Saydığım bütün o işler.
                Sen yapmadın hepsini ben yaptım. Yazan. imam Dikmen


                Yorum


                  Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.):
                  283


                  Gündüz güneşin aydınlığında şuraya buraya koşan, geceleyin bir mum veya lambanın ışığıyla işini gören insan, her şeye bu ışık sayesinde sahip olur, onunla görür, onunla yolunu bulur. Şöyle bir düşünürsek, eğer o ışık olmasaydı, bütün o hareketler ve kaynaşmalar bir anda durur, adeta bütün yönler kaybolurdu.

                  İste İmam Hüseyin (a.s.)’ın özgürlük şemblunun misalı olarak insanların değer ve düşüncelerinde Şühedâ şeklini aldığı gibi aynı şekilde, toplumun parlamasıyla, nurlar saçan bir mum’dur. İstib’dâd ve köleliğin zulmeti onların nuruyla ışıklarıyla görünmeliklerini kaybetmeseydi, beşer asla gerçek ve huzurlu yolunu bulup aydınlığa geçemezdi.

                  Kur’an-ı Kerim, Hz. Resulullah (s.a.v.) hakkında ‘’Sirac-ı Münîr yani (nurlar saçan şemş)’’ gibi gayet lâtif bir tabir kullanmıştır. Bu tabir ise ışıklandırıp aydınlatmak ile zulmet mefhumunu ızhar için kullanılmıştır.

                  ‘’Ey Peygamber, biz seni şahid, müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Ve (kendi) izniyle Allah’a davetçi ve aydınlatıcı bir lamba olarak (gönderdik).’’ (Ahzap Sûresi. 45-46 ayet ilkeleri.) Yazan. imam Dikmen

                  Yorum


                    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.):
                    284

                    Mevlânânın Deyim Konumu:

                    ‘’Ya eyyul-el münemmilü kum-il illa kalîâ.’’

                    Ayet ilekesindeki Kelime’sine değinerek şöyle buyurmaktadır: Allah, Hz. Peygamber (sa.v.)’e

                    Bu yüzdendir ki, Ey korkan kişi!
                    Ey elbisesine bürünmüş’’ buyurdu; yani
                    Örtündüğün şeyleri at onlardan sıyrıl.


                    Haydi geceleyin kalk, çünkü ey Sen mumsun; mumsa geceleyin daima kıyamda bulunur.
                    Senin nur’un olmadıkça aydın gün bile gecedir; Senin himayen olmadıkça arslan bile tavşana esirdir.

                    ''Sen demedin mi ki âmâyı yola götüren, ona rehber olan kişi.
                    Allah’tan yüzlerce sevaba ve ecre nail olur.
                    Kim bir körü tutar, kırk adım götürürse hidayete erer ve bağışlanır buyurmadın mı?
                    Haydi! Tut kater kater topluluklarının elinden tut da,
                    Şu bir karar durmayan dünyada çek.’’


                    Evet, İslamî kelime ve mefhumlar arasında ve bilgileri İslâm ilimleriyle dolu olan kişilerin zihinlerinde, bütün diğerlerinden üstün mukaddes nurlu bir kelime ve bir mefhumdur. Yazan. imam Dikmen

                    Yorum


                      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.):
                      285


                      Şehid’in Beden Farkı Konumu: 1

                      Bildiğiniz gibi her ölen veya öldürülen kişi veya kişilerin bedenleri şehidlerin bedenleri ile aynı kefeye koymamız mümkün değildir. Arasında çok büyük farklıklar vardır.

                      İslam hekimâne bir devlet, maslahat sır ve remz, bilhassa toplum remz ve sırlarından gayri desturları olmayan bir devlet şeklidir. İslâm düsturlarından birini ele alalım; her hangi bir müslümanın ölümünde, o mevtayı usulü vechi ile yıkadıktan sonra ona gusûl verip, pâk bir kefenle tekfîn etmek meyyit namazını kılmak ve bilahare defnetmek bütün diğer şahıslara farzdır. Bunların hepsi, şimdi üzerlerine bahıs açmak istemediğimiz hikmet, sır ve hakikatlar remzlerdir.

                      Ancak, bu yapılan vazifede bir istisna vardır, işte o da Şehid’dir. Şehid’in sadece namazı kılınıp defni yapılır. O yıkanmaz, O’na gusûl verilmez, O’nun üzerindeki elbiseler çıkartılıp kefenlenmez.

                      Bu istisnanın kendisinde bir sır ve hakaikat-i remz gizlidir elbette. Zira Şehid’in ruh ve şahsiyeti o derece pâk ve her şeyden arınmış durumdadır ki, bu pâklık O’nun bedenine, kanına ve giyimine tesir etmiştir elbette...

                      Şehid’in bedeni öyle bir cessettir ki ruhun hükümleri orada cârî olmuştur. Aynı şekilde, şehadet vakti üzerinde bulunan giyimi de şehid cârî olan hükme bürünür.

                      Şehid’in giyim ve bedeni, ruh, düşünce, Hakk’a tapış ve tertemiz fedâiliği nedeniyle elbette ki büyük şeref kazanmış olmaktadır. Yazan. imam Dikmen

                      Yorum


                        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.):
                        286


                        Şehid’in Beden Farkı Konumu: 2


                        Şehid, eğer bir harp meydanında o canı verene teslim ederse, o kana bulanmış beden ve giyim gusûl verilmeksizin ve kefenlenmeksizin defnedilir. Mevlânâ bu husussu şöyle dile getirir:

                        ‘’şehidlerin kanı elbette üstündür sudan
                        Bu hatâ elbette üstündür yüz sevabdan
                        Ka’benin içinde kıbleye yönelme zarûreti yok
                        Gâm olmaz ki ayağı bağsız dalgıça deniz

                        Sen aşk sarhoşlarından kılavuzluk arama sakın
                        Giyimini parçalayanlara dik emri mi olur?
                        Lâ’lde eğer o parlaklık olmasaydı korkar mıydı hiç?
                        Gâm deryası içre aşk’ın gussası var?

                        Aşk yolunda yolcuları bütün dinlerden arınmıştır.
                        Aşklara mezhep ve millet ancak Allah’dır.’’


                        İşte Şehid’in bedeni hakkındaki bu özellik, İslam fıkhında ve İslâm’da şehid’in kutsiyesi meszûnda yüce bir makam taşır... Yazan. imam Dikmen

                        Yorum


                          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.):
                          287


                          Gerçek Kutsallığın Kaynağı Konumu:

                          Şehâdet, bu gerçek kutsallığın hangi emre bağlanmış neticesinden alır? Bu kutsallığı ölümü dolayısıyla alması elbette ki hiçbir akla yatkın gelmez ve gelemez. Zira ölümlerin bir kısmı ancak telef olmuştur, iftihar vesilesi olmaktan uzaktır ve hatta utanç vericidir.

                          Biz burada biraz daha detaylarına inerek açıklama gereğini duyduk: 1

                          Hiç şüphe yok ki ölümlerin nev’i ve kısımları olduğunu biliyoruz.

                          1- Tabii Ölüm: Normal ömrünü sona erdiren bir insanın tabii şekilde ölüşü,
                          Bu tip ölümler ne iftihar vesilesi olur, ne melâmeti uyandırır. Hatta kendinden sonra teesüfe de sebep olmaz belki de. Öyleleri olur ki ‘’telef oldu’’ diye denemez.

                          2- Salgın hastalıklar nedeniyle ölüm: Meslâ, tifo, vebâ vs. Gibi hastalıklarla ve bir de zelzele, sel, tufan gibi afetlerle ölüm. Her ne kadar bu kabil ölümler de melâmet ve iftihar vesilesi olmazlarsa da, toplu bir ölüm sebep olmaları nedeniyle insanlara hüzün verebilir. Bu gibi olaylar insanların istek doğrultularında olmadığı için bunlarda sebepsiz denemez. Yazan. imam Dikmen

                          Yorum


                            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.):
                            288

                            Biz burada biraz daha detaylarına inerek açıklama gereğini duyduk:
                            2


                            3- Bir cinayetin sebep olduğu ölüm: Hele maktul tarafından buna sebebiyet verici birşey yapılmamış katilin sırf hırs ve düşmanlığı ve kendi menfaatleri uğruna meydana gelmişse, elbette ki çok üzücüdür.

                            Nitekim bu türden hadiseleri: meselâ, kocanın kalbini fetetmek için günahsız bir yavruyu veya ilerde doğabilecek bir rekâbeti önlemek için bir kimseyi öldürenler gazetelerde sütün manşetleri ile dolusu okumaktayız.

                            Bu tür olaylar ve hadiselerde, katilin işlediği cinayette habâset vardır ve bu tür yapılmış iş nefret, ve ibret vericidir, tavsiye bile edilemez.

                            Maktü’le gelince onun mazlûmiyeti. Boş yere yok olması, vücudunun ortadan kaldırılması, halk arasında teessüf ve merhamet hislerinin şahlanmasına yol açtığı için elbetteki hoş karşılanmaz ve iftihar vesilesi de sayılmaz. Zira tarafların hâset, adâlet ve hakâreti, bu sebebsiz ölümlere sebep olmuştur.

                            4- Şahsın kendine karşı işlediği cinayetle, yâni intiharla vâki olan ölümler: Bu tür ölümler insanın kendini telef ve yoketmesi sayılacağından elbette ki ölüm çeşitlerinin en kötülerindendir. Kendi ölümüne sebeb olacak şekilde kendini bir otomobil önüne atan veya günah işlerken bu yolda ölne bir kimse de aynı durumda ölmüş sayılır.

                            5- Şehâdet’e götüren ölüm: Bu öylesine bir ölümdür ki, Kur’an-ı Kerim’in ayetler ilkesindeki tabiriyle ‘’Fi Sebil-Allah’’ olup, insanlık ve mukaddes bir hedef uğruna, muhtemel veya muhakkak veya şüpheli tehlikelere karşı, ‘’ŞEHADET’’ mertebesiyle yüceltilen bir ölüm olarak tanımlanır.

                            Şehadet’in iki rüknü ve esası vardır. Birinci rüknü mukaddes bir hedefe Allah kural ve kanunlarına ‘’Fi Sebil-Allah’’ varlığın feda etmesi, diğeri ise bunun açıkça yapılmasıdır. Yazan. imam Dikmen

                            Yorum


                              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.):
                              289

                              Biz burada biraz daha detaylarına inerek açıklama gereğini duyduk: 3



                              Normal olarak şehadet esnasında cinayet de sözkonusudur. Yani, bu amel makbule nisbet edildiğinde, şehâdet olmasıyla mukaddes; kâtile nisbetiyle de bir cinayettir, aşağılıktır, âdiliktir...

                              Şehâdet, mukaddes bir hedef uğruna, şahsın kendi arzularıyla veya şahsî düşüncelerden ve ihtiraslardan arınmış olmasına binaen mukakkak ki iftiharı mucis olabilecek ve taltif edilebilecek yüce bir makamdır, kahramanlığın tâh kendisidir. Bütün bu sayılan ölümler için yücelik ve iftihar vesilesi olabilecek, hayat ve yaşamamadan daha üstündür, daha güzel ve daha mukaddes sayılabilecek ancak ve ancak şehâdettir.

                              Burada, teessüfle bir noktaya değinmek zorunda olduğumuzu söylemek isterim. Zira, Seyyid-üş Şühedâ İmam Hüseyin (a.s.)’yı dile getirenlerin çoğu her ne kadar O Hazreti ‘’Mukaddes Şehid’’ lakabıyla anıyorlar ve ‘’Seyyid’’ diye adlandırıyorlarsa da, bu mes’elelerde yeterli araştırmaları olmadığından, Eba Abdullah İmam Hüseyin (a.s.)’ı sadece o Hazretin cürümsüzlüğü ve bu mevzûlara karışmayışı nedeniyle ele alyıyor, İmam Hüseyin )a.s.)’i bu hırsın kurbanlığı; hevesli bir çocuk gibi kanını boşa akıtışından teessüre düşünüyorlar ve ağlıyorlar adetâ.

                              Eğer bu mevzûyu bu şekilde ele alacak olursak, O Hazret mazûm ve günahsızdır. Nitekim böyke cinayetlerin kurbanları mazlûm ve günahsız olurlar, ancak şehid sayılmazlar. Peki Seyyid-üş Şühedâ (a.s.)’yı böyle görebilmeğe nasıl imkân olur acaba?

                              İmam Hüseyin (a.s.) hiçbir zaman diğer kimselere karşı hırs ve hevesinin kurbanı değildir. Hiç şüphe yok ki bu nedenle bu faciada, vaziyeti bu hale sürükleyenle onun müntesiblerinin işlediği büyük cinayet âşikârdır. Fakat İmam Hüseyin (a.s.)’e intisab edenlerin, şehâdet mertebesine eriştikleri de meydandadır.

                              Zira, mukaddes hedefleri uğruna, akılları başlarında olarak bir mukâvemet ve açıkca bir karşı duruşu vardır. Bu etrafındaki insanların, bu büyük şehid biâtları vardı. Onun yoluna başlarını koynak ve O’na teslim olmak istiyorlardı. Fakat o bütün bu yükün altına girmek için her türlü sonucu düşünüyor ve karşı görünüyor, aynı zamanda da bu şeriat altında sükûtu büyük bir günah telakki ediyordu. O Hazretin tarihi ve bilhassa beyânlar, bu mevzûyu tam bir aydınlığa kavuşturur.

                              Şu halde şehâdet kutsallığını, mukaddes hedefleri uğruna bütün varlıkların açıkca feda etmekten çekinmeyen kimselerden alır. Yazan. imam Dikmen

                              Yorum


                                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.):
                                290


                                İslam’da Cihâd veya Şehid’in Mes’uliyeti Konumu: 1

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak İslam’da Cihad ve Şehid’lik konu ve meselelerinde yeterli bir araştırma yaptığımızdan dolayı şimdiki çalışmalarımızda bu meseleler hakında uzun bir çalışma gereğini duymuyacağız. Ama İmam Hüseyin (a.s.)’ın kerbela katliamın temel niteliklerinde aıl sorun olan O’nun o kutsal mucacelerinde kavramsal olarak nitelemek için yapılan sorunların gün ışığına çıkmasıdır.

                                İslâm’da şehâdetle neticelenen, yani açıkçası muddes hedefleri yolunda ölen kimselerin hususunda ‘’Cihâd’’ yani (savaş) adı altında verilen bir kânun karşımıza çıkmaktadır. Şimdilik bir kanunun hukuksala mahiyeti hakkında tafsilatlı bahis açamıyoruz ama bu gibi önemli meselelere açıklık getirmek istiyoruz.

                                Şöyle ki bun kânunun hukuksal anayasal olarak mahiyeti, müdâfâ mı, yoksa tecavüz halinde mi câridir; eğer müdâfa halinde ise, şehadet hukuk mu yoksa ekseriyetle milli hukuk mu veya adalet ve özgür hürriyet noktasından insan-ı hukuk mu? Yoksa birlik, insanî ve beşeri anayasayal kanun hukukun bir parçası mıdır? Evet esasen Cihâd (savaş) kanun kendi veya hürriyet hakkı faydalı mıdır, değil midir? Bu bahislerin hepsi kendi yerinde arzulanan ve faydalanılan birer bahistır aslında.

                                Burada da şu kadarını söylemek isterim ki, İslamıyet, yüzünün sağına bir tokat atıldığı vakit sol tarafını da tokatlatacak bir devlet değildir. Allah’ın işini Allah’a hükümdarın işini hükümdara diyen bir devlet de değildir asla. Aynı şekilde mukaddesi olmayan bir devlet de değildir muhakkak ki. Ve hata o idarenin müdafaa ve açıklanması için çalışmayı lüzumlu bulmayan da değildir. Yazan. imam Dikmen

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X