Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.): 575

    Kıyametin Korkusundan da Ehl-i Beyt Bir Emniyettir:

    Hz. Resulullah (s.a.v.)’in şöyle bir deyimlerinde bulunduklarını naklederler: "Haberiniz olsun! Kim Âl-i Muhammed'i severse, hesap, mizan ve sıratta emniyette olur."

    (Fezail-uş Şiâ -Saduk-, s.47-1, Kum-Müesseset-ul Mehdi, 1. baskı; A'lam-ud Din, sayfa. 464; Beşaret-ul Mustafa, s.37; Miet-u Menkebe, s.93; İrşad-ul Kulub, sayfa. 235; Feraid-us Simtayn, cild.2, sayfa. 258-526; Maktel-ul Hüseyin -Harezmî-, cild. 1, sayfa. 40; Menakeb-i Harezmî, s.73/51.)

    Hz. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor ki: "Kim biz Ehl-i Beyti severse, Allah Teala kıyamet günü onu emniyet içerisinde haşreder." (Uyun-u Ahbar-ir Rıza, c.2, s.59-220.)

    Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.)’den şöyle nakledilmiştir: "Benim ve Ehl-i Beyt’imin sevgisi, korkusu çok büyük olan yedi yerde yararlıdır: "Ölüm anında, mezarda, tekrar dirilişte, amel defteri verildiğinde, hesaba çekilirken, mizan kurulduğunda ve Sırat köprüsü başında."

    (Ravzat-ul Vaizin, sayfa. 271; Emali-i Şeyh Saduk, sayfa. 18-3; el-Hısal, sayfa. 360-49; Beşaret-ul Mustafa, sayfa. 17-18; Cami-ul Ahbar, sayfa. 513-1441; Kifayet-ul Eser, sayfa. 108.)

    Hz. Resulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduklarını naklederler: "Sırat köptüsü üzerinde adımı en sabit olanınız Ehl- i Beyt’imi en çok seveninizdir." (Kenz-ul Ummal, c.12, s.97/34163; Savaik-ul Muhrika, s.187.)

    Ve yine Hz. Resulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurmaktadırlar: "Her kim biz Ehl- i Beyt’i sever de ayağı kayarsa, Allah’u Teala kıyamet gününde onu kurtarıncaya kadar diğer ayağını sabit kılar." (Durer-ul Ehadis-in Nebeviyye bil Esanid-il Yahyeviyye -Yahya b. Hüseyin-, s.51, Beyrut-Müesseset-ul A'lemî.) Yazan. imam Dikmen



    Yorum


      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.): 576

      Cennete Giriş ve Cehennemden Kurtuluşun Tek Desteği Olan Ehl-i Beyt’tir:

      Hz. Resulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduklarını kaydederlerler ki "Bilin ki, kim Âl-i Muhammed'in sevgisi üzerine ölürse önce ölüm meleği ve sonra da Nekir ve Münker onu cennetle müjdeler.

      Bilin ki, kim Âl-i Muhammed'in sevgisi üzerine ölürse, gelinin kocasının evine götürüldüğü gibi bezenip cennete götürüleceklerdir...

      Bilin ki, kim Âl-i Muhammed'in sevgisi üzerine ölürse, mezarından cennete iki kapı açılır. Bilin ki, kim Âl-i Muhammed'in sevgisi üzerine ölürse, Allah onun mezarını rahmet meleklerinin ziyaretgâhı kılar.

      Bilin ki, kim Âl-i Muhammed'in sevgisi üzerine ölürse, sünnet ve cemaat üzerine ölmüştür." (el-Keşşaf -Zemahşerî-, c.3, s.220-221 ve 10. şıkta naklettiğimiz diğer kaynaklar.) Yazan. imam Dikmen

      Yorum


        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.): 577

        Cennete Giriş ve Cehennemden Kurtuluşun Tek Desteği Olan Ehl-i Beyt’tir:

        Ve yine aynı anlamlarda başka kaynak kitaplarından da şöyle buyurmuştur ki: "Kim bizi Allah için severse, Allah’u Teala, kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmayacağı kıyamet gününde onu daimi gölgesi olan bir gölgeye yerleştirir ve kim mükafatımızı umarak bizi severse, Allah’u Teaala bizden taraf onu cennetle mükafatlandırır."

        (Fusul-ul Muhimme, s.203; Nur-ul Ebsar, s.s.154.) Huzeyfe'den şöyle nakledilir: Hz. Resulullah (s.a.v.) İmam Hüseyin b. Ali (a.s.)’ın elinden tuttuğu halde şöyle buyurduğunu gördüm:

        "Ey insanlar! İmam Hüseyin (a.s.)'ın dedesi, Allah yanında Yusuf b. Yakub'un dedesinden Allah katında daha saygındır; İmam Hüseyin cennettedir, babası cennettedir, annesi cennettedir, kardeşi cennettedir, onu sevenler cennettedir, onu sevenleri sevenler cennettedir." (Maktel-ul Hüseyin -Harezmî-, c.1, s.67.)

        İmam Cafer Sadık (a.s.)’dan şöyle buyurduklarını naklederler ki: "Vallahi Allah ve Resulünü sevip Ehl-i Beyt İmamlarını izleyerek ölen bir kimseye ateş dokunmaz." (Rical-un Neccaşi, c.1, s.138, Beyrut-Dar-ul Ezva, 1. baskı; Şerh-ul Ahbar, c.3, s.463/1355.) Yazan. imam Dikmen

        Yorum


          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.): 578

          Kur’an-ı Kerim'in Terim İhtibarı ile şefaat ve şikayeti Konumu: 1

          İnsanların yaşam şekillerinde yaşanan olayların çerçevesinde Kur’an-ı Kerim’in sadece canlı bir varlıklar içerisinde; insanların amel, ahlak ve inançlarına şahittir; çerçevesinin kendi vahy ile görevlendirilmesinden sonra ki zaman biriminin risalet ve imamet konumunun kıyamette de insan ile uyumlu bir sûrette ortaya çıkacağını vurgulamaktadırlar.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmalarının Kur’an-ı Kerim ile bağlılığının canlılar içerisinde insanoğlunun ilahi kanun ve hukuk çerçevesinde sorunlu tutacaklarını bunun yanında diğer var olan canlı varlıklar içersinde (Cinlerin bir kısmı şeytan taraftarı veya anladığımız kadarıyla tayfasını varlıklar olarak nitelendirmektedir;

          insanların amel, ahlak ve takva hukuksal inançlarına şahitlik edebilecek tek yükümlü ilahi güç tarafından görevlendirilen Hz. Muhammad (s.a.v.) Ve O’nun pak ve temiz İtreti yani (Ehl-i Beyt’i); kıyamette de insan ile uyumlu bir sûrette ortaya çıkacaktır.

          İşte bu Kur’an-ı Kerim, kendisine bağlı ve saygısını gözeten kimseye şefaat edecektir; saygısını gözetmeyen ve bağlı olmayan kimselerden de şikayet edecektir.

          Kur’an emirlerinin sadece inanmakla yükümlü bağlı kalmayıp aynı zaman biriminde ilahi hukuk kanunlarının uydulamalarında sistematik olarak Hz. Peygamber (s.a.v.)’e uyulma zorunluğu ile ve hem sakındırmakla ve hem de emretmekte.

          Kur’an-ı Kerim, bütün insanları cennete girmeye emretmekte ve cehennemden de sakındırmaktadır. Dünya hayatında Kur’an’ın emir ve nehyine uyan, örneklemeyle İmam Hüseyin (a.s.)’in kanlı Kerbela devrim kıyamının misillemesiyle sorunlu tutarak Kur’an’ın diline aşina olan, müsait bir hali olup Kur’anî rahmet yağmurundan yararlanan insanlar, kıyamet günü Kur’an’ın şefaatinden yararlanacaklardır. Kur’an-ı Kerim, yüce Allah’ın rahmet yağmuru mesabesindedir.

          Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:

          “Ve biz, Kur'ân’dan, inananlara şifâ ve rahmet olan âyetleri indirmedeyiz ve bunlar, zâlimlerin ancak ziyanlarını arttırır.” (İsra Suresinin 82.nci ayet ilkeleri) Yazan. imam Dikmen


          Yorum


            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.): 579

            Kur’an-ı Kerim'in Terim İhtibarı ile şefaat ve şikayeti Konumu: 2

            Yukarda da anlatılan ve kayıtları ile belgelenmiş hadislerin çizgileriyle ile belirlenen şekillerin katiyen değişmeyeniş olduğu belirtileri ile hukuksal yasalarının vermiş olduğu kayıtsız belgelerin geçerliliğini anlatımları dile getirmiştik.

            Eğer insan, Kur’an-ı Kerim’in hizmetinde olabilecek kapasitede olsa, Kur’an devletinin ışığında devlete ulaşacaktır. Bu konu ve mesele hakkında hafız edebiyatının tarif şekliyle şöyle dile getirilmiştir:

            ’’Ey Hafız, fakirlikte ve karanlık gecelerin halvetinde
            Dilinde dua ve Kur’an dersi oldukça sana keder yok
            Hafız gibi seher uyanıklığı ve esenlik dileği
            Ne yapabildiysem, hep Kur’an devletiyledir.’’

            İnsanın yaşama şeklinin temel amaçlı sadece ve sadece Kur’an ayet ilkelerinin temel amaçlı yaşama haklarının korunması sayesinde hem dünya, hem ahiret ve hem de mevla ziyaretine ulaşa bilme yeteneğine kavuşabilir:

            Bu konular hakkında İmam Cafer-i Sadık (a.s)’ın babaları aracılığıyla Allah Resulün (s.av) şöyle rivayet edilmektedirler:
            “Allah ve Resulü (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

            Ey insanlar! Siz şimdi dünyadasınız uzlaşı evindesiniz. Yolculuğun başındasınız ve hızla götürüleceksiniz. Görüyorsunuz ki gece, gündüz, güneş ve ay her yeniyi eskitmektedir; her uzağı yakınlaştırmaktadır ve vaadedileni getirmektedir. O halde uzak yolunuz için vesile araçlar toplamaya çalışın!...’’

            Büyük sahabeler içinde mutebir yeri olan değerli Mikdat b. Esved ayağa kalkıp dedi: Ey Allah’ın Resulü (s.a.v), uzlaşı evi ne anlama gelmektedir? diye sorduklarında:

            Allah’ın Resulü (s.a.v) buyurdular ki: Ulaştırıcı (insanı kabre veya ahiret menzillerine ulaştırılması üzere o evde iyi ameller biriktirme) ve ayırıcı (insanı dünya bağımlılıklarından ayıran) evidir.

            O halde fitneler, karanlık geceler gibi üzerinize çullandığında Kur’an’a ve Ehl-i Beyt’ime yönelin. Çünkü onun şefaati, (ona uyan kimse hakkındadır) kabul edilir; kötülüklerden haber verir ve sözü de (ona uymayan kimse hakkında) doğrulanır.

            Onu kendine kılavuz edineni cennete yöneltir ve (ondan öne geçip) onu geride bırakan kimseyi ise cehenneme sürükler. Kur’an ve Ehl-i Beyt yolların en güzeline yönelten kılavuzdur; onladadır bölümleme, açıklama ve (gerçekleri) elde etme.

            Odur (hakkı ve batılı) ayıran. Şaka değildir o. Onun bir zahiri vardır; bir de batını. Zahiri hüküm emirdir; batını ise ilimdir. Zahiri güzelliktir; batını ise derindir.

            Kur’an’ın yıldızları vardır ve yıldızların da yıldızları vardır. İlginçlikleri sayılamaz, acayiplikleri eskimez. Ondadır hidayet çerağları, hikmet nuru. Kur’an, sıfatı (Allame Meclisî (r.a): Mağfiret sıfatları, tanıma ve hüküm çıkarsama sıfatları) tanıyan kimse için irfan kılavuzudur. Yazan. imam Dikmen


            Yorum


              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.): 580

              Kur’an-ı Kerim'in Terim İhtibarı ile şefaat ve şikayeti Konumu: 3

              Öyleyse incelikleri görebilen kimse, onun sıfatını algılayıncaya kadar dikkatle bakmalıdır ki felaketten kurtulabilsin ve çaresizlikten kurtuluş yolunu bulabilsin. Çünkü düşünmek, basiretlinin kalbinin hayatıdır.

              Aydınlık arayan kimsenin karanlıklarda ancak ışık ile yol alabildiği gibi siz de iyi kurtuluş yolunu seçmeli ve az beklemelisiniz.” (Usul-u Kafi, Fazl’il Kur’an babı, 2. hadis)

              Bu değerli hadiste dikkat edilmesi gereken önemli konu ve meselelerin noktalardan bazıları şunlardır:

              1- Fitnelerle yüz yüze gelindiğinde, zorluklarla karşılaşıldığında ve şüphelere düşüldüğünde Kur’an’a sığınmak ve ilmî ve amelî mercilerinde sıkıntıları Kur’an ve Ehl-i Beyt rehberlığı ile aşmak gerekir.

              Çünkü bütün sıkıntılar, Kur’an ve Ehl-i Beyt’e bağlılığıyla olmaktadır ve ondan uzak kalmaktan ise içinden çıkılması zor olan sorumluluklarla karşı karşıya getirmektedir.

              2- Kur’an Ehl-i Beyt’e uymakla saadet ve cennet kazanılır.

              3- Kur’an-ı Kerim insanı en güzel, en sağlıklı ve en güvenilir yola yönlendirdiği gibi de yaşama hakkının özgürlükçü bir devrim mucadelesinin başlangıcı haline ulaşmasına eden olur.

              Bu mesele hakkından da Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:

              “Şüphe yok ki bu Kur’ân, insanları en doğru bir yola sevk eder ve iyi işlerde bulunan inanmış kimselere, gerçekten de büyük bir mükâfâta nâil olacaklarını müjdeler.” (İsra,Suresinin. 9.ncü ayet ilkeleri)

              Ve ayrıca da bu konu hakkında İmam Muhammed Bakır (a.s)’dan şöyle rivayet edilmiştir:

              “Ey Saad, Kur’an’ı öğrenin! Çünkü Kur’an, kıyamet günü en güzel sûrette görünecek ve mahlukat ona bakacaktır... Kur’an, izzet sahibi Rabbin huzuruna çıkacak ve şanı yüce Allah onu şöyle sesleyecektir: Ey yeryüzündeki hüccetim ve konuşan sadık kelamım, başını kaldır! İsteğin verilecek ve şefaatin kabul edilecektir.” (Vesâil’uş Şia, cild: 6, sayfa. 165) Yazan. imam Dikmen


              Yorum


                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.): 581

                Evet önemle üzerinde durulması gereken bu hadiste ki noktalar şöyle sıralanabilir:

                1- Kur’an sadece dünyada değil aynı zaman biriminden de en güzel varlık olduğu için kıyamette de en güzel sûrette görülecektir.

                2- Kur’an, Allah’ın huzurunda O’nun kutsal kanunlarının anayasal hukuk çerçevesinde kişilerin suçları konusunda şikayetler ele alacaktır.

                3- Yüce Allah Kur’an’ı, yaratılmış insanlar üzerindeki hücceti olarak muhatapkılmış olduğu Resullerinin ve O’nun halifeleri olan 12 imamlar doğrultularında isteğinin verileceğini ve şefaatinin de kabul edileceğini vurgulamaktadırlar…

                Kur’an-ı Kerim kıyamette, Kur’an’dan bir ayet ilkeleri ile aşina olmayıp tüm hukusal kanunları iel günah işleyen veya değişik devletlerin kanunları içerisinde yaşamayı kendilerine siper eden toplumlarıda yargılamayı zorunlu tutacaktır. Yazan. imam Dikmen

                Yorum


                  Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.): 582

                  Bu mesele hakkındaYüce Allah Resulü (s.a.v) şöyle buyurmaktadırlar:

                  “Allah Resulü (s.a.v) Şam halkına şöyle buyurdu: Beni hak üzere seçen Allah’a andolsun ki, kalbinde bir ayet olup da içki içen kimse (bilmelidir ki) o ayetin her bir harfi kıyamette Allah’ın huzurunda o şahısla düşmanlık edecektir.

                  Kur’an’ın düşmanlık ettiği kimseye Allah da düşman olacaktır. Allah’ın düşmanlık ettiği kimse ise cehenneme atılacaktır.” (Müstedrek’ül Vesâil, cild. 17, sayfa. 46)

                  Bu hadisten anlaşılmaktadır ki Kur’an-ı Kerim de diğer canlı varlıklar gibi insanlar hakkında sevgi ve nefret, dostluk ve düşmanlık besleyecektir. Kur’an-ı Kerim dostlarına karşı dostça ve şefkatle, düşmanlarına karşı da düşmanca davranacaktır.

                  Bunun Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmalarının tümünde nice ve nitelik ayrıntıları ile belgeler çerçevesinde izahlar şeklinde verilmiştir… Yazan. imam Dikmen

                  Yorum


                    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.): 583

                    Hz. Resulullah (s.a.v.) Âhalih ve Ehl-i Beyt'iyle Birliktetir:

                    Hz. Resulullah (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Ehl-i Beyt’im ve İslam ümmetimden onları sevenler, iki işaret parmağını göstererek bu ikisi gibi Havzun başında bana geleceklerdir." (Mekatil-ut Talibiyyin -Ebu'l Ferec-i İsfahanî-, s.76, Beyrut-Müesseset-ul A'lemî, 2. baskı; Şerh-i İbn-i Ebi'l Hadid, c.16, s.45; Zehair-ul Ukba, s.18; el-Ğarat, c.2, s.586.)

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak biz bu ve buna benzer sayısız hadis kaynak kitaplarından delil getirerek ispatlanmasını yapmıştık. Ama ne yazıktır ki kalbleri iman ve inançla dolu olmayan şahışların bundan nasiplerini alamamışlardır...

                    Müslüman mü’minlerin emiri Emirul-mü’minin İmam Ali (a.s.)dan şöyle rivayet edilir: "Hz. Resulullah (s.a.v.) İmam Hasan (a.s.)'la İmam Hüseyin (a.s.)'in elini tutarak şöyle buyurdu:

                    Kim beni, bu ikisini, bunların babasını ve bunların annesini severse, kıyamet günü, benim derecemde benimle birlikte olur." (Müsned-i Ahmed, cild.1, sayfa. 77; Sünen-i Tirmizî, cild.5, sayfa. 641-3773; Fezail-us Sahabe -Ahmed b. Hanbel-, cild. 2, sayfa. 694/1185; Tarih-i Bağdad, cild.13, sayfa. 287; Menakıb-ı Harezmî, s.138/156; Emali-i Saduk, sayfa. 190/11; Beşaret-ul Mustafa, sayfa. 32.)

                    Emirul-mü’minin İmam Ali (a.s.)yine şöyle buyurmuştur: "Kim bizi severse, kıyamet gününde bizimle birlikte olur; eğer birisi taşı sevecek olursa, Allah onu o taşla birlikte haşreder." (Emali-i Saduk, s.174/9; Ravzat-ul Vaizin, s.457; Mişkat-ul Envar fi Ğurer-il Ahbar -Tabersî-, s.84, Mektebet-ul Hayderiyye, 2. baskı.)

                    İmam Cafer Sadık (a.s.) buyuruyor ki: "Kim bizi severse; bu sevgi, bizimle arasındaki akrabalıktan dolayı veya ona ulaştırdığımız bir ihsandan dolayı olmazsa; bizi sadece Allah ve Resulü için severse; dolayısıyla, kim bizi severse, kıyamet günü iki işaret parmağını birbirine yaklaştırarak bu ikisi gibi bizimle birlikte gelir." (A'lam-ud Din, s.460.) Yazan. imam Dikmen



                    Yorum


                      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.): 584

                      Dünya da Kazandığının Karşılığı Ahiretin Verilmesi Konumu:

                      Hz. Resulullah (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu naklederler: "Allah’u Teaala, Ehl-i Beyt’imden olan İmamların sevgisiyle kimi rızıklandırırsa, o kimse ister dünya da ve istersede ahirete hayrına ulaşır ve onun cennette olduğunda kimse şüphe etmemelidir; Ehlibeytimi sevmede yirmi özellik vardır; bunlardan onu dünyada ve onu da ahirettedir.

                      Dünyada olan özellikler şunlardır:

                      Züht, hayır amele ihtiras, dinde takva, ibadete rağbet, ölümden önce tövbe, geceleyin ibadet için uyanmada sevinç, insanların ellerinde olan şeyden ümit kesmek, Allah Teala'nın emir ve nehiylerini korumak, dokuzuncusu, dünyayı sevmemek ve onuncusu ise cümertlik.’’

                      Ahiret özellikleri ise şunlardır: Onun için divan kurulmaz, ona mizan kurulmaz, amel defteri sağ eline verilir, ona "cehennemden beridir" yazılır, yüzü beyazlaşır, cennet ziynetlerinden ziynetleler giydirilir, ailesinden yüz kişiye şefaat eder, Allah’u Teaala ona rahmetle bakar, cennet taçlarından bir taç giyer ve onuncusu ise, cennete hesapsız girer; ne mutlu benim Ehl-i Beyt’imi sevenlere." (el-Hisal, s.515/1; Ravzat-ul Vaizin, s.298)

                      Evet bu ve buna benzer sayısız hadislerin çerçevelerinde hadisler nakledilmiş ve bu fasılda rivayet ettiğimiz diğer hadislerden, Ehl-i Beyt (a.s.)’ları sevmenin, bir zat Allah’u Teaala'nın ve Resulullah (s.a.v.)’nin davet ettiği zühd, dinde yani (devletleşme konumunda yönetmenliği ile) takvalı olmak, ibadete eğilim göstermek, ölümden önce tövbe etmek, ibadet için geceleyin uyanmak gibi insanı iyilerin derecesine ve saadete ermeye götüren iyi özellikleri ve ahlakî güzellikleri sevmek olduğu anlaşılmaktadır.

                      Ve yine buradan anlaşılıyor ki, Ehl-i Beyt (a.s.)’ları sevmenin farz oluşu, onlara sarılmanın farz olduğu anlamına gelmektedir.

                      Onlar, devletin temel kuralları ve hukuksal kanunların direklerini ayakta tutmak ve Allah’u Teaala'nın dilediği kemal menzillerine ulaşsınlar diye nefisleri temizlemek için Allah’u Teaala'nın iradesini ve Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.)’nin sünnetini temsil etmektedirler. Yine Ehl-i Beyt'in şiilerini sevmek ve onların düşmanlarından teberri etmenin farz oluşu da aynıdır; çünkü sadece Ehl-i Beyt (a..s.)’ları sevmek ve bu sevginin gereğine uymamak insana bir şey getirmez ve insanı bu fasılda işaret ettiğimiz getirilere ulaştırmaz.

                      İşte bu nedenledir ki İmam Cafer Sadık (a.s.)’dan şöyle buyurmaktadır: "Nasibî (Ehl-i Beyt düşmanı), biz Ehl-i Beyt'e karşı düşmanlık eden değildir; çünkü, ben Muhammed ve Ehl-i Beyt'ine buğzediyorum, diyen birisini bulamazsın; nasibî, sizin bizi sevdiğinizi ve bizim düşmanlarımızdan teberri ettiğinizi bildiği halde size düşmanlık edendir." (Meani'l Ahbar, s.365/1; Sıfat-uş Şiâ, s.9/17.)

                      İmam Musa Kâzım (a.s.)'dan da şöyle rivayet edilmiştir: "Kim bizim Şiâmızla düşmanlık ederse, bizimle düşmanlık etmiş olur ve onları seven de bizi sevmiş olur;

                      çünkü onlar bizdendir; bizim balçığımızdan yaratılmışlardır; kim onları severse bizdendir; onlara düşmanlık eden ise bizden değildir..." (Sıfat-uş Şiâ, s.3-4/5.) Yazan. imam Dikmen


                      Yorum


                        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.): 585

                        Ulul emr Kimlerdir Kimlerden Oluşur Konumu: 1

                        Ey inananlar! Allah"a itaat edin.

                        Peygambere ve sizden olan

                        ululemre de itaat edin...

                        (Nisâ Sûresi. 59.ncü ayet ilkeleri.)

                        Ululemr kelimesi, ism-i cem yani çoğulu ifade eden idare şekilliğiyle toplumun başında yetkisi olan isimdir ve bu nedenle "ululemr" diye adlandırılan bu kişilerin sayısının çokluğuna ifade eder.

                        Fakat bu çoğul ismin ilk bakıştaki anlamı yani değeri (bu insanların topluluk hâlinde yükümlülük kabul etmeleri ve itaatin bunların topluluk hâline farz olmasıdır); bu seçkin kişilerin teker teker yalnızlık hâlinde sorumluluk yüklenmeleri ve birbiri arkasından kendilerine itaat etmenin farz olmasıdır.

                        Dolayısıyla itaat etme zorunluluğu, bu kelimenin Kuran tabiriylede dile getirilişi konusunda bize bir emir mayetiyle kullanma verisi ise (ululemrin) lafzı itibari ile bunların (fert ferdine değil de) toplumsal hukuk idare şeklinde ki, tümüne birden yöneltilmişse de, çoğul içerikli niteliği göz önünde bulundurulmuştur.

                        Ve yine nitekim bu tür kullanımlar, biz insanların sözleri arasında da yer almaktadır. Meselâ birine: "Farz namazlarını kıl, büyüklerine ve kavminin önderlerine itaat et." denmesi veya buna benzer diğer bir açılımla başka kanunlarına uyulmasının hukuksal zorunlar gibi.

                        Bu konudaki şaşırtıcı sözlerden biri İslam ulemaların başında gelen değerli ‘’Fahr-i Razî"nin şu sözüdür. Diyor ki: "Bu anlam, çoğul bir kelimeden tekil bir kelimenin anlamının çıkarılmasını (yani çoğul bir kelimenin müfret-tekil anlamda kullanılmasını) gerektirir ki, bu ifadeden anlaşılana ters düşer." (Tefsir-ul Kebir, c.10, s.146)

                        Ve yine aynı şahsın dediği gibi Fahr-i Razî böyle demekle dilde bu kullanımın yaygın olduğunu göz ardı ediyor. Kaldı ki, Kur"an ayet ilkelerinin böyle örneklerle doludur. Şu ayetlerde olduğu gibi: "Artık yalanlayanlara itaat etme." (Kalem Suresi. 8 ayet ilkelerinde) "Artık kâfirlere yani yönetim başında bulunan faşistlere itaat etme."

                        (Furkan Suresi. 52.nci ayet ilkelerinde olduğu gibi) "Biz reislerimize ve büyüklerimize itaat ettik." (Ahzâb Suresi. 67 ayet ilkeleri) "Aşırı gidenlerin emrine uymamam emredildiği gibi." (Şuarâ Suresi. 151 ayet ilkelerinde kullanıldığı şekliyle) "Namazlara... devam et."

                        (Bakara Suresi. 238 ayet ilkelerinde kullanıldığı gibi) "Müminlere karşı mütevâzı ol." (Hicr Suresi. 88 ayet ilkesinde kullanılan terim gibi) Kur"an"da bunlar gibi olumlu-olumsuz, haber ve talep nitelikli farklılık arz eden çok sayıda ayet ilkelerinin var olduğu gerçeğini kimse inkar edemez.. Yazan. imam Dikmen

                        Yorum


                          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.): 586

                          Ulul emr Kimlerdir Kimlerden Oluşur Konumu: 2

                          Üstelik çoğul bir kelimeden tekil anlamı kastetmenin zahire ters düşen türü, çoğul bir kelime söyleyip kelimenin içerdiği teklerden yalnız birini kastetmektedir. Yoksa teklerin çoğalması ile hükümlerin çoğalmasına yol açacak şekilde çoğula hükmü yaygınlaştırmak, anlam olarak kelimenin zahirine ters düşmez.

                          Meselâ, "Bilim ve ilim adamlarına iyi davran." demek, "Bu ilim adamına ve şu ilim adamına iyi davran." Demek mastırıyla aynı anlamı eşdeğerdir.

                          Kendilerine itaat edilmesi farz olan bu ululemrden, çok sayıda kişinden oluşan bir bütünün kastedilmiş olması da muhtemel değildir. Yani ululemr kavramını, her biri bu kavramın kapsamına giren çok sayıda kişinin bir araya gelmesinden oluşan durum şeklinde yorumlamak da ihtimâlharicinde de değildir çünkü aynı an ve zaman biriminde bir çok kişi tarafından bir devleti idare etmek mümkümde değildir.

                          Bu yoruma göre ululemr, halk arasında nüfuz sahibi olup sözü geçen ve onlarla ilgili işlerde etkili olan kişilerden oluşur. Ordu ve müfreze komutanları, ilim adamları, devlet büyükleri ve kavmin ileri gelenleri v.s gibi.

                          Ehl-i Sünnet tefsirlerinden olan Hatta el-Menar tefsirinin sahibine göre ululemr, halkın güvenini kazanmış ilim adamları, ordu komutanları, ticaret, sanayi ve ziraat gibi kamu alanlarının önderleri, bunların yanı sıra sendika başkanları, parti liderleri, yüksek tirajlı gazetelerin yazı işleri müdürleri ve başyazarları gibi şahsiyetlerden oluşan hal ve akd ehlidir!

                          Ayetteki ululemrin hal ve akd ehli olmasının anlamı işte budur. Çünkü bunlar ümmetin ileri gelenlerinden oluşmuş bir sosyal heyettir. (Tefsir-ul Menar, c.5, s.181)

                          Fakat bu ayetin tamamının içeriği bu ihtimal ile bağdaşır mı? Mesele buradadır. Daha önce belirttiğimiz gibi bu ayet ululemrin masum kişilerden oluşmasına delil teşkil etmek zorunluğunu emrediyor. Az önceki yorumu savunan tefsirciler de bunu kabul etmek zorunda kalmışlardır.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak şimdi biz burada ululemrin anlamını yukarıdaki şekilde (hal ve akd ehli diye) yorumlayan müfessirlere bazı soruları sormak zorundayız. Acaba masumluk sıfatı ile vasıflandırdığınız insanlardan maksat, bu heyetin üyeleri midir? Ki o takdirde teker teker her biri ve sonuçta hepsi birden masum olur.

                          Çünkü heyetin bütünü, fertlerden başka bir şey değildir. Fakat apaçık bir gerçektir ki, bu ümmetin tarihinde hiçbir gün masum fertlerden meydana gelmiş bir hal ve akd heyeti ümmetle ilgili önemli bir meseleyi yürürlüğe koymak için bir araya gelmiş değildir.

                          Böyle bir şey vuku bulmadığına göre de, yüce Allah’ın teori ve pratikte uygulaması olmayan bir şeyi emretmiş olması mümkünde değildir. Yazan. imam Dikmen


                          Yorum


                            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.): 587

                            Ulul emr Kimlerdir Kimlerden Oluşur Konumu: 3

                            Yoksa gerçek bir sıfat olan bu masumluk, nitelik ve nitelenende olduğu gibi sadece bu heyetle mi özdeştir de bu heyetin üyeleri masum değil midir? Hatta bu heyetin üyelerinin toplumun diğer fertleri gibi müşrik ve günahkâr olmaları caiz midir?

                            O zaman bu fertlerin görüşü yanlış, günah’a ve sapıklığa sürükleyici olabilir, ama o görüş heyet tarafından benimsenince heyetin masumluğu gerekçesi ile doğru mu olur? Fakat bu da imkânsızdır. Çünkü itibari sanal bir kurumun gerçek bir sıfatı taşıdığı yani, toplu heyetin masumluk sıfatını taşıdığı nasıl tasavvur edilebiliriz?

                            Veya bu mesele hakkında şöyle mi düşünülüyor: Masumluk ne bu heyetin üyelerinin ve ne heyetin kendisinin sıfatıdır. Yalnız Allah bu heyeti günahı emretmekten veya yanlış bir görüş ortaya koymaktan koruyor.

                            Tıpkı mütevatir haberin yalandan korunmuş olması gibi. Oysa yalandan korunmuş olmak, mütevatir haberin rivayet zincirinde yer alan her habercinin ve bütünü ile söz konusu toplu heyetin sıfatı değildir. Yalnız alışılagelmiş sonuca göre bu haberin yalan olması imkânsız olmaktadır.

                            Başka bir anlayış konumunyla, yüce Allah bu tür haberi yanlışlıktan, içine yalanın karışmasından korumaktadır. (İşte ululemrin de konumu aynen böyledir). Yani açıkçası ululemrin fertlerinin ve heyetinin normal insanlarda bulunmayan ek bir sıfat taşımaları gerekmese bile bunların açıkladığı görüşte kesinlikle hata bulunmaz.

                            Şöyle ki, onların görüşü tıpkı gerçek geçerliliğini haber gibi yalan ve yanlış olmaktan korunmuştur. İşte ululemrin de masumluğunun anlamı böyle olmalıdır. Çünkü bu ayet ilkesinden de ululemrin görüşünün yanlış olmadığının; tersine Kur’n ve sünnete uygun ve isabetli olacağının ötesinde bir şeye deläl tasis edilmesinin mümküm olmadığını görmekteyiz.

                            Bu ise Allah’ın bu ümmete yönelik bir inayetidir. Nitekim Hz. Peygamberimizin (s.a.v) "Benim ümmetim yanlışta birleşmez." dediği rivayet edilmişsede bu gerçek değildir. (Sünen-i İbn-i Mâce, c2, s.1303, h:3950) Yazan. imam Dikmen


                            Yorum


                              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.): 588

                              Ulul emr Kimlerdir Kimlerden Oluşur Konumu: 4

                              Fakat bu görüş de doğru olmamakla beraber İslam ümmetini yani (milletini) çesitli çelişki sevyelerine yönlendirmektedir. Bir defa bu rivayet konumuza yabancıdır.

                              Çünkü bu rivayet eğer doğru ise ümmetin tümünün yanlışta birleşmeyeceğini belirtiyor. Yoksa bu ümmetin bir parçası olan hal ve akd ehlinin yanlışta birleşmeyeceğini ifade etmiyor.

                              Ümmet kavramı ile hal ve akd ehli kavramının anlamları birbirinden farklıdır; ümmetin bir manası var, hal ve akd ehlinin de bir başka manası var. Bu kelimelerin ilkini söyleyip de ikincisinin anlamını kastetmenin delili, gerekçesi yoktur.

                              Ayrıca bu hadis bu ümmet topluluğunun yanlış yapmayacağını değil, yanlışta birleşmeyeceğini bildiriyor ki, bu ikisi birbirinden farklı ve yam zıt şeylerdir.

                              Bu durumda yukarıdaki hadisin anlamı şöyle olur: Herhangi bir konu ve mesele ile ilgili yanlışlık, ümmetin bütününü kapsamaz. Tersine ümmet içinde her zaman doğru düşünenler olur.

                              Bu doğru düşünenler ya ümmetin tümü veya bir bölümü ya da içlerinde bulunan bir tek masum kişi olabilir. Bu anlam, birçok ayet ilkeleri veya hadisin delil teşkil ettiği İslâm dininin yanı (devletinin) ve hak inancının yeryüzünden kalkmayacağı, kıyamet gününe kadar varlığını sürdüreceği gerçeği ile uyumludur.

                              Nitekim yüce Allah şöyle buyuruyor: "Eğer onlar bunları inkâr ederlerse zaten biz, inkâr etmeyen bir topluluğu onların yerine geçmeye memur etmişizdir." (En"âm Suresi. 89 ayet ilkesi)

                              "Bu sözü ardından geleceklere devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı." (Zuhruf Süresi. 28ayet ilkelerinde olduğu gibi) "Şüphe yok ki, Kur’an’ı biz indirdik ve şüphe yok ki, onu mutlaka biz koruyacağız." (Hicr Suresi. 9 ayet ilkesi) "O eşsiz ve üstün bir kitaptır.

                              Ona önünden de, ardından da batıl gelemez." (Fussilet suresi.41-42 ayet ilkelri konumu) Evet bu meseleler ve konular hakkında Kur’an’da bu anlamda daha birçok ayet ilkeleride mevcudiyetini korumaktadır.

                              Bu durum, yani ümmetin çoğunun veya bir bölümünün hataya düşmesi ve yanlış yola sapması gerçeği sadece Hz. Muhammed’in (s.a.v) ümmeti için geçerli değildir. Sahih rivayetler bunun tersini kanıtlıyor.

                              Çeşitli görüş ve kanallardan gelen bu rivayetlere göre Hz. Peygamberimiz (s.a.v) Yahudilerin yetmiş bir, Hıristiyanların yetmiş iki ve Müslümanların yetmiş üç fırkaya ayrıldığını, bu fırkaların birer tanesi dışında hepsinin bozgunculuğa uğrayacağını bildirmiştir.

                              Biz, isek yani Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak sadece, Âl-i İmrân suresinin ’’Ve topluca Allah’ın ipine sımsıkı sarılın." (Âl-i İmrân Suresi. 103 ayet ilkesindeki) ayet ilkelerine tesaduf eden hadislerle açıklaması bölümünde bu rivayete yer vermiştik. Yazan. imam Dikmen


                              Yorum


                                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.): 589

                                Ulul emr Kimlerdir Kimlerden Oluşur Konumu: 5

                                Kısacası, bu rivayetin eğer isnat zinciri doğru ise metni hakkında söylenecek bir sözümüz yoktur. Fakat o bizim konumuza yabancıdır. Çünkü biz bu ümmetin içinden çıkan hal ve akd ehlinin masumluğunun anlamı üzerinde konuşuyoruz. Tabii ki, eğer "sizden olan ululemre..." ifadesinde kastedilen ululemr bunlar ise.

                                Şimdi asıl konu ve meselelerimize gelelim gerçek olan asıl mesele ve konumuza, yani hal ve akd ehlinin masum oluşunun niteliğine. Bu hususla ilgili ilk olarak şunu bilmeliyiz: Acaba Müslümanlar arasından bu hal ve akd ehlinin kendi görüşünde masum sayılmasını gerektiren faktör nedir? Sizce.

                                Bu bir gerçektir ki, sosyal meseleleri çözme ve bağlama konumunda olan bu heyet sadece İslâm ümmetine mahsus değildir. Her büyük milletin, hatta küçük milletlerin, hatta ve hatta kabilelerle aşiretlerin içinde toplumda itibarı olan, güçlü ve kamu işlerinde etkili olan belirli sayıda fertleri vardır.

                                Eğer sen milletlerin ve nesillerin tarihlerindeki ve zamanımızdaki gelişmeleri incelersen, hal ve akd problemleri heyetlerinin toplumların önemli meseleleri ile ilgili çeşitli görüşleri benimseyip sonra uygulamaya koyduklarını görürsün.

                                Bu heyetler fikir ve düşünce görüşlerinde kimi zaman isabetli olmuşlar, kimi zaman da yanılmışlardır. Gerçi ferdî görüşlerde yanılma ihtimali heyetlerin görüşlerindeki yanılma ihtimalinden daha büyüktür; ama bu gerçek, heyet görüşlerinde asla yanılma olmayacağı anlamına gelmez. İşte tarih ve günümüzde görülen olaylar, bu tür yanılgıların pek çok sayıdaki örneğine şahitliklerini göstermişlerdir.

                                Eğer İslâm hukuk şeri kanunlarında hal ve akd heyetinin sosyal görüşleri diğer toplumlardaki heyetlerin görüşlerinden farklı bir konumda bulunursa ve yanlışlıktan korunmuş olursa, bu korunmuşluk ancak normal bir faktörün sayesinde değil, olağandışı ve mucizevi bir faktör sayesinde olabilirdi.

                                O zaman bu korunmuşluk, artık sadece ve sadece bu ümmete yani (millet)’e mahsus göz kamaştırıcı bir keramet olur ve onların başını hep dik tutar, kutsal değerlerini korur, onları, toplumlarına ve birliklerine sızan her türlü kötülükten muhafaza eder, sonuçta Kur"an"ı izleyen ve Kur"an’da bu gibi ilâhî bir mucize olur ve Kur"an yaşadıkça bu da yaşar.

                                Bu ise bunun İslâm hukuksal ümmet bilincinin teori ve pratik hayatına olan konumunun, Kur’an’ın onların ilmî hayatına olan konumuna benzemesi demek anlamına gelir… Yazan. imam Dikmen


                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X