Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.): 590

    Ulul emr Kimlerdir Kimlerden Oluşur Konumu: 6

    Böyle olunca da sadece Kur’an’ın bu devletleşme faktörün sınırlarını ve alanını belirtmesi, Allah’ın Kur’an farziyeti şeri kanunları ile Hz.Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) ile insanlara minnet bırakması gibi bununla da minnet bırakması, Peygamberimizin görevini açıkladığı gibi bu heyetin de içtimaî görevlerini açıklaması ve Peygamberin onu ümmetine yani değişik millet ve ırklardan ve hatta özellikle de kendisinden sonra hal ve akd heyetini oluşturacak ve ümmetin yönetme görevini üstlenecek olan değerli ashabına tavsiye etmesi gerekirdi.

    Ayrıca Kur’an’ın "ululemr" diye adlandırılan bu heyetin mahiyetinin ne olduğunu, sınırlarının ve yetki alanlarının nerelere kadar vardığını, bütün İslâm ümmetinin kamusal problemlerini çözecek bir tek heyetin mi kurulacağını, yoksa her İslâm toplumunun oluşturacağı ayrı bir ululemr heyeti aracılığı ile kendi insanlarının canlarını, ırzlarını ve mallarını koruyup yöneteceğini de anlatması gerekirdi.

    Bu gibi meselelerin yanı sıra Müslümanların, özellikle de sahabilerin bu meseleye önem vererek bu konuda Peygamberimize soru sormaları, onu irdelemeleri gerekirdi. Bilindiği gibi sahabiler o kadar önemli olmayan konularda Peygamberimize (s.a.v) luzumsuz sorular sormuşlardı ki, Nitekim Hz. Resulullah (s.a.v) hilâl aşamasındaki aylar, neler infak edecekleri, savaş ganimetleri hakkında sorular sormuşlar ve yüce Allah bunları söz konusu ederek şöyle buyurmuştur: "Sana hilâlleri (hilâl şeklinde yeni doğan ayları) sorarlar."

    (Bakara Suresi. 189.ncü ayet ilkelerinde olduğu gibi) "Sana neyi infak edeceklerini sorarlar." Ve yine aynı sure babında (Bakara Suresi. 215 ayet ilkesi) "Sana savaş ganimetlerinin hükmünü (yani bugünün anlamıyla vergi) sorarlar." (Enfâl Suresi. 1 ayet ilkesinde olduğu gibi)

    Peki, sahabiler bu konuda niye soru sormadılar? Yoksa sordular da kirli ellerin marifeti ile bu soruların bilgisi bize gizli mi kaldı? Bu konu ve mesele bu yolda yürüyen Müslüman ümmetin (milletlerin) çoğunluğunun arzusuna ters düşen bir mesele değildi ki, buna yüz çevrilsin ve unutulmaya terk edilmiş olsun. Yazan. imam Dikmen

    Yorum


      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.): 591

      Ulul emr Kimlerdir Kimlerden Oluşur Konumu: 7

      Ayrıca Hz. Peygamberimizin (s.a.v) ölümünden sonra izleyen çatışmalar ve fitneler sırasında zaman zaman bu meselenin delil gösterilmesi gerekirdi.

      Öyleyse nasıl olur da sahabelerin münazara ve tartışmalarında bu gerçeğin kendisine, hatta izine bile rastlanılmıyor? Oysa hadis nakledicileri tarafından bu tartışmaları cümle cümle, kelime kelime kaydetmişlerdir ve hatta bizlere aktarmışlardır. Niçin bu konu hiçbir kitapta ve hiçbir konuşmada yer almıyor?...

      Sahabelerden ve tabiinden oluşan eski tefsirciler neden bu meseleyi gündeme almadılar da sadece Fahr-i Razî hazretlerin kısa deyimlerine yer vermek ile ondan sonra gelen birkaç son dönem tefsircisi bu görüşü ortaya koydu?

      Ve hatta Fahr-i Razî’nin kendisi bile ortaya koyduğu bu görüşün, şimdiye kadar belirtilen görüşlerin dışında bulunduğundan dolayı kabul edilmediğine ittifak olduğunu (yani icma-ı mürekkebe aykırı olduğunu) belirttikten sonra, görüşündeki tutarsızlığın nedeni hakkında şöyle demiştir: "Çünkü ululemrin anlamı hakkında sadece dört görüş vardır:

      a- Hulefa-i râşidin hiç bir gerçek dayanağa dayanmayan (İslâm"ın ilk dört halifeleri).

      b- Müfreze konuları. Bu mesele hakkında daha sonraki Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmalarımızda özel bölüm altında konu edilecektir.

      c- İlim adamları arasında neden tefrikalar çıkarılmaya başlanmış ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadis yazılımlarının neden ve hangi gerekçelerle yasaklanmıştır?...

      d- Masum İmamlar hakkında neden açıklamalar yapılmadan kutsal anayasamız olan Kur’an’a uyulmaksızın masumiyetin açıklamalarına karşı çıkarak Ehl-i Beyt masumiyeti inkar edlmiştir?...

      Asıl ve daha değişik gerçek bir görüş ise (benim kendimin ortaya koyduğum görüş) gibi, icmayı çiğnemek demektir." (Tefsir-ul Kebir, c.10, s.144-150.), daha sonra kendilerinin kendine cevap vererek ortaya koyduğu görüşün gerçekte üçüncü görüşün kapsamına girdiğini öne sürüyorlar. Böylece işi düzeltmişken tekrar bozmaya çalışıyorlar!... Yazan. imam Dikmen


      Yorum


        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.): 592

        Ulul emr Kimlerdir Kimlerden Oluşur Konumu: 8

        Evet burda söylediklerimizin hepsi mesele ve konularımızın bu görüşteki gibi olmadığını ve masumluğun, İslâm"ın mucizelerinden ve Müslümanlar arasından çıkan hal ve akd ehli için olağanüstü kerametlerinden değerli bir lütuf ve üstün bir bağış olarak algılanmadığını gerekmektedir.

        Eğer isterseniz Burada bir başka görüş ve fikrin de ortaya çıkması doğal olarak muhtemeldir; o da şu ki: Söz konusu masumluk olağandışı bir faktöre dayanmaz.

        Tersine İslâm, genel terbiyesini (eğiticiliğini) bu sonucu doğuran bir ince usûle dayandırmıştır. Bu ince ilkeye göre, bu ümmetin içinden çıkan hal ve akd ehli, ortak kararlarında yanılmazlar; görüşlerinde yanılgıya düşmezler. Vermiş olabilecek kararların isebatsız olacağı olasılığıda bulunmaz.

        Fakat bu ihtimal de genel İslam kanunlarına aykırı olma sebebi ile geçersizdir. Söz konusu genel İslam hukuk ve kanunlarınına göre bir heyetin idraki o heyeti oluşturan fertlerin idraklerinin toplamıdır.

        Eğer teker teker fertlerin yanlış yapabilecekleri kabul ediliyorsa, heyetin de yanlış yapabileceği kabul ediliyor demektir. Ayrıca bu görüşün başka bir tutarsızlığı da vardır; o ise şundan ibarettir:

        Eğer hal ve akd anlamındaki ululemrin görüşü, doğruluğunda ve masumluğunda böylesine yenilmez bir faktöre dayansaydı, sonuçlarını göstermekten geri kalmazdı ve hata Müslüman milletler topluluklarının içinde bu kadar yanlış düşüncelerin ortaya çıkması görülmezdi. O zaman İslâm ülkeleri ve âlemini kaplayan bu batıllar ve fesatlar nereden kaynaklanıyor?

        Hz. Peygamberimizin (s.a.v) vefatından sonra Müslümanlar arasından çıkan birçok hal ve akd heyetleri nice istişare toplantıları düzenlediler ve ortak görüşleri doğrultusunda çeşitli uygulamalara giriştiler; fakat Müslümanlara yanlışlılara, sapıklıktan başka bir şey kazandırmadılar. Müslümanlara mutluluk getirme girişimleri de onların sadece bedbahtlığına yol açtı.

        Oysa ki Hz. Peygamberimiz (s.a.v)’den sonra, İslam devletine dayalı toplum düzeni çok geçmeden zalim ve zorba bir imparatorluğa dönüştü açıkçası yine Emevi saltanatçı zinakarların ehline düştü.

        Bunun içindir ki dikkatli araştırmacıların, Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in vefatından sonra meydana gelen fitneleri, bu fitnelerin arkasından dökülen kanları, çiğnenen ırzları, yağma edilen malları, yürürlükten kaldırılan hükümleri ve iptal edilen had cezalarını incelemeleri; ardından da bu faciaların kaynağını, köklerini ve ana damarlarını araştırmaları gerekir.

        Çünkü bu incelemeler sonucu, bu faciaların sebeplerinin tek dayanağının Müslümanların arasındaki çıkmış hal ve akd heyetlerinin görüşleri ve bu görüşlerini insanların omuzlarına yüklemeleri olduğunu göreceklerdir. Yazan. imam Dikmen


        Yorum


          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.): 593

          Ulul emr Kimlerdir Kimlerden Oluşur Konumu: 9

          Bura asıl amacımız olan İslam dinin (devletinin) temel binasının dayanağı olan temel direğin yani, hal ve akd heyetinin görüşünün durumu budur. Tabi eğer görüşlerinde yanılmazlık ayrıcalığı ile donatılmış devlet idare şekli ululemr kavramından maksat bu ise.

          Dolayısıyla ululemr’den maksat hal ve akd ehlidir, dediğimiz zaman şunları da demek zorunda kalırız: Bu heyet yanılabilir. Bu heyeti oluşturanlar, sıradan insanlarla aynı düzeydedirler; görüşleri doğru da olabilir, yanlış da olabilir.

          Yalnız bu kimseler erdemli, tecrübeli, görmüş geçirmiş, uzman bir heyet oldukları için çok az yanlış yaparlar. Yanılabilir ve hata edebilir olmalarına rağmen onlara itaat edilmesi gereğinin emredilmesi, yanlışlıklara müsamaha ile bakma, yanlışları hoş görü ile karşılama anlamı taşır.

          Bu açıdan kişinin hoşgörünün gerekçesi, onların olaylara müdahale etmelerinin genelde sağlayacağı maslahattır. Eğer bu heyet, dinin yani (İslam devletinin) hükümlerinden birini o güne kadar bilinenden farklı bir şekilde yorumlayarak veya günün şartlarına yahut ümmetin eğilimine ya da mevcut dünyanın durumuna ayak uydurmak gerekçesi ile değiştirerek Kur’an’a ve Ehl-i Beyt felsefesine ters düşen, fakat belirlediği genel maslahata uyan bir hüküm verirse, bu heyetin görüşüne uyulacaktır.

          Devletin onayladığı tutum da zaten budur. Çünkü İslâm’ın tek istediği, toplumun mutluluğu ve sosyal gelişmesidir.

          Nitekim bu tutum, İslâm’ın ilk dönemindeki ve sonradan gelen hükümetlerin politikalarında görülen bir ilkedir. Bu hükümetler Hz. Peygamberimiz (s.a.v) döneminde yürürlükte olan bir hükmü uygulamadan kaldırdıkları; onun siret ve sünnetlerinden yani açıkçası (politikalarından) biri üzere hüküm vermedikleri zaman, bunu, önceki hükmün ümmetin haklarına ters düştüğü gerekçesi ile gerekçelendirdiler ve ümmetin menfaatinin, şartlarına uygun yeni bir hükmün uygulanmasında olduğunu ve dünya mutluluğu özlemleri ile bağdaşmayan ve kendi fikirlerince Emevi saltanatçıların istekleri doğrultularında yeni bir kanunun yürürlüğe geçmesinde olduğunu savundular. Yazan. imam Dikmen

          Yorum


            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.): 594

            Ulul emr Kimlerdir Kimlerden Oluşur Konumu: 10

            Nasıl ki son asır araştırmacı yazarlardan bazısı, ümmetin yani (İslam milletleri) çıkarını korumak için batıl halifenin İslâm’a açıkça ters olan bir politikayı izleyebileceğini ileri sürmüştür. (Fecr-ül İslâm dergisinin sahibi)

            Böyle olunca da artık İslâm toplum ve milletlerinin durumu diğer gelişmiş uygar toplumların durumu gibi olur. Şu bakımdan ki, o toplumlarda seçilmiş bir heyet bulunuyor ve bu heyet toplumun şartlarına ve zamanın gereksinimlerine uygun gördüğü şekilde kanunları uyguluyor.

            Bu ihtimal veya görüş fikir açıklıkları ile gördüğünüz gibi dinin, devlet kalıbına dökülmüş ve bu şekilde ortaya çıkmış bir sosyal sistem (gelenek) olduğunu düşünenlerin görüşü ile tıpatıp aynıdır.

            Bu görüşe göre devlet kavramı toplumların yapılarına egemen olan şartlara uymaya mahkumdur. Sürekli gelişme evrelerine ayak uydurmak zorundadır. Bunların yanı sıra o sadece Hz. Peygamberimizin zamanındaki veya ona yakın dönemlerdeki hayat tarzına uyan üstün ve ideâl bir numunedir.

            Bu devlet sektörünün insan toplumu denen zincirin modası geçmiş bir halkasıdır. Bugün o, ancak jeoloji bilginlerinin yer altı kazılarında ortaya çıkardıkları fosilleri araştırdıklarına benzer bir bakış açısı ile incelenebilir.

            Bu görüşü savunanlarla "Allah"a itaat edin. Peygambere ve sizden olan ululemre de itaat edin..." ayeti ilkeleri hakkında konuşacağımız hiçbir söz yoktur. Çünkü bu görüş, yani devlet bütün ilkelerini; köklü bilgilerden, ahlâk kurallarından ve fer’î hükümlerden oluşan İslam devleti kaynaklı bütün kanunları ve gelenekleri etkileyen bir temele dayanır.

            Eğer Hz. Peygamberimiz (s.a.v) zamanında ve ölümü ile sonuçlanan hastalığı esnasında sahabelerin yaptıkları bazı hareketleri, sonra aralarında çıkan ihtilafları ve çatışmaları, İslâm’ın bazı hükümlerine ve Hz. Peygamber (s.a.v.’ın) bir kısım uygulamalarına yönelik halifelerin kimi tasarruflarını, arkasına alan katliamcı düşüncesi olan Muaviye ile ondan sonra gelen Emevî hükümdarlarının, arkasından zalim Abbasî hükümdarlarının, bunlardan sonra gelen hükümdarların icraatlarını ki, hepsi birbirinin benzeridir bu görüşe hamletsek, son derece şaşırtıcı bir sonuçla karşılaşmış oluruz kanısındayım…

            Evet bu ayet ilkeleri hakkında söylenen sözlerin en şaşırtıcı olanlarından biri de bir yazarın şu sözüdür. Söz konusu yazar şöyle diyor: "Allah’a itaat edin. Peygambere ve sizden olan ululemre de itaat edin."

            Ayeti ilkesi, hep birbirinden farklı görüşler ileri sürmelerine rağmen, tefsircilerin söz konusu ettikleri anlamların hiçbirine gerçeğe isabet etmez." Yazan. imam Dikmen

            Yorum


              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.): 595

              Ulul emr Kimlerdir Kimlerden Oluşur Konumu: 11

              "Bu konu hakında birinci gerekçesi şudur ki: ’’Kim olurlarsa olsunlar ululemr’e itaat edilmesinin zorunlu kılınması, asla onların diğer insanlardan üstün ve ayrıcalıklı olduklarını göstermez. Nitekim bizim zorunlu durumlarda zorbalara ve zalimlere itaat etmemiz gereklidir. Bu gerekliliğin sebebi onların şerlerinden korunmaktır. Ama o zorbalar, biz kendilerine itaat etmek zorunda kalıyoruz diye asla yüce Allah katında bizden üstün olamazlar."

              Asıl mesele konumunda olan "İkinci gerekçeye gelince, bu ayet ilkesinde ifade edilen hükmün niteliği, uygulanmaları konularının gerçekleşmesine bağlı olan diğer hükümlerden farklı değildir.

              Fakirlere yardım etmenin gerekliliği ve zalime destek olmanın yasak oluşu gibi. Bu hükümler vardır diye bizim köşe bucak koşuşturup yardım edecek bir fakir aramamız ve yardımcı olmayacağımız bir zalim bulmak için uğraşmamız gerekmez."

              Evet yukarda anlatılan bu yazarın gündeme getirdiği gerekçelerin her ikisinin saçmalığı açıktır. Üstelik bu yazar ayet ilkesinden de ululemr’den katil ve zalim hükümdarların ve padişahların kastedildiğini farz ediyor ki, önceki açıklamalarımız sayesinde bu ihtimalin asılsızlığı belli oldu.

              İlk gerekçe bunun için yanlıştır ki, bu yazar Kur’an’ın zalimlere, haddi aşanlara ve faşistlere itaat etmeye ilişkin yasaklamalarla dolu olduğunu göz ardı ediyor. Halbuki durum böyle olduktan sonra artık Allah’ın onlara itaat etmeyi emretmesi, sonra da daha ileri giderek onlara itaat etmeyi kendisine ve Peygamberine itaat etmekle eşleştirmesi imkânsızdır.

              Öte taraftan eğer bu itaatin, takıyye ve kötülüklerden korunma amaçlı bir itaat olduğunu farz edilse, bile o zaman Allah onu izin vermek gibi göz yumma nitelikli ifadelerle geçiştirirdi.

              Tıpkı, "Ancak onlardan (faşistler ve zalim ihtidarlar) korunma gayesi ile sakınmanız başka." (Âl-i.İmrân Suresi. 28ayet ilkelerinde konum olduğu gibi) ayet ilkesinden de buyurduğu gibi. Yoksa bunca feci sakıncayla karşılaşmayı göze alarak onlara itaat etmeyi açık bir dille emretmezlerdi. Yazan. imam Dikmen

              Yorum


                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.): 596

                Ulul emr Kimlerdir Kimlerden Oluşur Konumu: 12

                Ve yine başka bir gerekçeleri ise bu konuma ve meselelerine gelince, bu gerekçe ayet ilkesinin anlamı ile ilgili ilk gerekçeye dayanır. Ama eğer ululemr’e itaatin zorunlu oluşu, bu heyetin dinde yani ilahi devletleşme itibarlı bir konumu olan kişilerden oluşmasından ileri geldiği farz edilirse, o zaman daha önce de ayrıntılı şekilde anlatıldığı üzere bu gibi kimselerin masum olması gerekir ve dinî yani devleti maslahatların ana temelini içeren ve İslâm toplumunun varlığını sürdürmesine dayanak olan bir hükmün ifade edildiği bu tür ayet ilkelrinden de yüce Allah’ın somut olarak var olmayan veya somut varlıkları tesadüfe bağlı olan kimselere itaat edilmesini farz kılması imkânsızdır.

                Böyle bir şey düşünülemez. Okuyucu ve araştırmacıların iyi bilmeleri gerektiren ululemr’e olan ihtiyaç tıpkı Hz. Peygamber (s.a.v)e olan ihtiyaç gibidir.

                Bu ihtiyaç, milletlerin yönetilmeye olan ihtiyacıdır. Biz, muhkem ve müteşabih ayetler konusunu işlerken bu meseleye değinmiştik. (cild. 3, Âl-i İmrân suresi. 7 ayet ilkelerinde uygulandığı gibi.)

                Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları bu ayet ilkeleri hakkındaki sözlerinin başına dönelim. Yukardan beri yaptığımız açıklamalardan ortaya çıktı ki, "sizden olan ululemre" ifadesini hal ve akd ehlinden oluşmuş bir heyete hamletmenin anlamı yoktur.

                Çünkü ne şekilde yorumlarsak yorumlayalım, sonuçta bu heyet bir sosyal kuruluştur. Ululemr’den maksat, ancak ümmetin içinden olan belirli bireyler ve kişilerdir. Bu kimseler sözlerinde masumdurlar ve itaat edilmeleri zorunludur.

                Onların kimler olduklarının bilinebilmesi için de Allah tarafından Allah’ın kendi sözü ile veya Peygamberinin dili ile net bir şekilde belirtmelerine ihtiyaç vardır. Dolayısıyla ululemr kavramı, Ehl-i Beyt İmamları kanalı ile nakledilen ve ululemr’den maksat kendilerinin olduğunu açıklayan rivayetlere uyarlanır.

                Ululemr’den tek gerçek maksat, hülefa-i râşidin (râşid halifeler) yahut müfreze komutanları ya da sözlerine ve görüşlerine uyulan alimler olduğunu savunan görüşlere gelince, bu görüşlere iki cevap verilebilir: Birincisi, bu ayet ilkeleri doğrultularında ululemr’in masumluk sıfatı taşıdığına işaret ediyor.

                Oysa sayılan zümrelerin hiçbirinin masum olmadığı tartışmasızdır. Sadece Müslümanların bir bölümü dört halifenin içinden Hz. İmam Ali (a.s)’nin masum olduğuna inanmaktadır.

                İkincisi, bu üç görüşün her üçü de hiçbir delile dayanmayarak müslüman halk kitlelerini İslam hukuk ve anayasal kanunlarından uzaklaştırmakta. Daha detalı bilgi ve kaynak Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları (Nübüvet ve İmamet konuları bölümü.) Yazan. imam Dikmen


                Yorum


                  Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.): 597

                  Hz. İmam Mehdi (a.c) Sahib-i Zaman Konumu: 1

                  Küfür’ün zulümün ve Emperyalist Faşist Düşüncelerin maddeciliğini her şeyi ve yeri kapladığı bir çağda niçin ve neden Saihb-i Zaman Mehdi (a.c) zuhur etmemekte ve alemdeki çağdaş ve demolratik bir yaşam biçimini kargaşalıklardan kurtarıp özgür bir işçi sınıfının egemenliğini kurmamaktadırlar.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmalarında 12.nci hak imamımız hakkında yeterli bir aşamada araştırmaların olduğu ve bu yapılan araştırmaların onun zuhür hakkındaki sorulara cevap verip veremeyeceğini gündem konusu halinda makalelerimizin açıklamaları doğrultularında var olan İslam devletinin temelinin ahenk taşlarında baş rol oynayacağını belirtilerini vurgulamıştık.

                  Belidir ki bu aşamada ve bu hedef için başlatılan bir kıyam devrimcikliği önderliğinde ve ayreten de her açıdan bir İslam devletinin kurulmarı temellerinde elverişli bir ortam vücuda gelmedikçe zafere ulaşamaz.

                  Bu amaç ve gerçeklerin Başarıya ulaşmaları ilk etapta kendimizin O’nun zuhür hakkında temel amaçları açıları içinde neden ve nelere mal olabileceği önemli şartlarından birisi halkın bu hareketi sahiplenmesi ve onu desteklemesidir. Aksi takdirde kıyam yenilgiye uğramaması edabında kendimizide O’nun zuhürları hakkında yeterli bir derecede bilinçlendirme aşamalarına getirmemiz olması olacaktır.

                  Sahib-i zaman İmam Mehdi’nin (a.c) kıyamı da bu kaideye dahildir, zafere ulaşabilmesi için uygun şartların vücuda gelmesi gerekmektedir. Sahib-i zaman İmam Mehdi (a.c)’nin devrimi açılarından da yüzeysel ve basit bir hareket değildir.

                  Cihanşumul ve kapsamlı bir devlet devrimi ve çok yüce ilahî hedeflere sahiptir. Bu hedeflerin manaviyatla ilgili olanı bir yan, sirf insanlık toplumnun idaresiyle ilgili olan yanı bile akıl almaz derecede yüce ve idealdır. Ve bütün bunların gerçekleşmesi elbette insanlarda özel bir ortamın oluşmasını gerektirmektedir.

                  İnsan bilimToplumların içinde bazı neden ve niteliklerin başında gelen ilk etapta ırk, ülke, dil, ve mezhebi ihtilafları ortadan kaldırmak ve bütün insanları İslam devletinin proleterya devleti için de özgür ve barış mutluluk içinde yaşatacak bir nızam kurmak istemektedir. Bunun gerçekleşmesı için kirli ve zehir suyun kaynaktan temizlenmesi ve ihtilaf sebeplerini kökten yok edilmesi gerektir.

                  Sahib-i zaman İmam Mehdi (a.c) küfür ve maddeciliği kökten kaldırmak, bütün insanları ilahi anayasal olan hukuk ve demokrat kanunlara davet etmek ve İslâm devletinin dünyaya hâkim kılmak insâni sıfat ve faziletlerle güzel ahlak üzere kurulu salih cihanşumul bir toplum oluşması olacaktır. Yazan. imam Dikmen

                  Yorum


                    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.): 598

                    Hz. İmam Mehdi (a.c) Sahib-i Zaman Konumu: 2

                    Bu konuların ve meselelerin devrim amaçların gerçekleşmesinde bir zat sahib-i zaman İmam Mehdi (a..c.)’in zuhürlarında evel biz kendimizin ona bağlı ve inanır bir duruma getirmek zorundayız.

                    Eğer biz bu aşamada O’nun gerçekleştirecek İlah-i devlet kurma açılarında ki hedeflerine analiz etmesek bunun bir anlamı kalmayacaktır. Elbette böylesi konuları hakkında bu gibi söylentileri meseleleri yazmak zor değildir.

                    Ama bilimadamı ve araştırmacıların da bildiği gibi böyle şanlı devrim ihtilali devletinin cihanşumul ve derin bir devrimi vücuda gelmesi kolay ve basit olmayacaktır. Gerekli şartlar oluşması için bizimde böyle bir devrim hareketinde oluşabilecek şartların oluşmasını sağlamak olması olacaktır.

                    Böyle bir devrimin tüm dünya insanlarına bilinçlenmesine bağlıdır ve bütün insanlar özellikle de bu devrimin öncüleri sayılan tüm Müslümanların tamamen vadet ve beraberliğin temelini atmaları hazırlılıklarını atmalıdırlar.

                    Bu konu ve meseleler hakkında anayasal kitabımız Kuran-ı Kerim bu devrimin ilk şartının selahiyet ve liyakat olduğunu açıklayarak şöyle buyurmaktadırlar:

                    "Andolsun biz zikir’den sonra Zebur’da da "hiç şüphesiz yeryüzüne salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık." (Enbiya Suresi. 105ayet ilkeleri)

                    Evet o halde insanlık kemale ulaşmadıkça ve hak ilah-i devlet hükümetini kabule hazır olmadıkça Sahib-i zaman İmam Mehdi (a.c) asla zuhur etmeyecektir. İnsan-i Kâmil mertebesinin Fikrî olgunluk elbette ki aniden yani birden bire oluşan birşey değildir; nice zamanlar boyunca meydana gelen çeşitli tecrübe ve olaylar neticesinde gerçekleşmektedır.

                    İnsanlar şu ülke, bu ülke diyerek hayali sınırlar yüzünden kim bilir daha ne birbirleri ile savaşıp kan dökecek, ama sonunda bu sınırların hayali ve boş şeyler olduğunu anlayacaklardır.

                    Böylelikle dünya diktatörlüğünü ellerinde zulmün zoruyla tutabilen imparatörlerin yıkılımları ile son bulup sebepsiz olan hudutlardan vazgeçecek, bütün dünyayı bir ülke sayacak insanları bu ülkenin vatandaşı kabul edecek, iyi ve kötü günde ortak kadere sahip olduklarına inanacaklardır.

                    İşte o zaman insanlar üzerinde bu renk Zenci, Beyaz, Sarı, Kızıl, Asyalı-Afrikalı, Avrupalı-Amerikalı, şehirli köylü, Arap ve Arap olmayan herkese bir gözle bakılacak.

                    Sahib-i Zaman açısında düşünüldüğü zaman onun neden veya niye bu kadar geç zuhür yapmadığının sebebini anlamak veya kavramak için objektif olarak doğru analız yapmak lazım geldiğini düşünüyorum.

                    İlk etapta bu muhbareğin zuhür açısındaki görüş ve düşüncelerinin bugün kü, Müslümanların anlayıp kavramadıklarını biliyorum. Çünkü bu konu ve meselelerin üzeinde tartışıldığı zaman müslümanları 360 derece İslam hukuk ve şeriat kanunlarından tam anlamıyla uzak olduklarını görüyorum. Yazan. imam Dikmen


                    Yorum


                      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.): 599

                      Hz. İmam Mehdi (a.c) Sahib-i Zaman Konumu: 3

                      Şimdi iyi düşünülmesi gereken asıl konu onun zuhürü hakkında objektif olarak İslam dini veya (devletleri)’nin hangi açı ve bakımdan İslam devletile bağdaşdıklarını düşünmelerini istiyorum.

                      Bugün kü, Türkiye Diyat Vakfının geliştirmiş olduğu dini inanç mezheplerin içinde hanifiliğin Kur’an Kerim’in hangi ayet ilkesiybe bağdaştığını öğrenmek istiyorum.

                      Sahib-i Zaman İmam Mehdi (a.c.)’in hangi mevki ve makam konumunda oturtmasını isteyeceklerini düşünüyorum. Bu açıdanda gündem konusunda popiler haline gelen, teorik olarak mezhep ilahiyetçi mensupları ve Bilimadamları genel reform ve insanların mutluluğu için ne gibi bir sıstematıkler oluşturup maddeler ekleyecek, bir müddet sonra ise da tekrar onları lağvederek, yerine yeni kanunlar koyacaklardır.

                      Ve sonunda bütün bunlardan bıkacak, beşeri fikirlerin ürünü olan bu kanunların zayıflığını anlayacaklar mıdır?...

                      Bu kişişel materyalist ters düşünce görüş ve intizam faşist emperyalist düşünce kanunları vasıtasıyla yapmak istedikleri reformlardan ümidini keserek yegane ıslah yani tövbe etme yolunun ilahi kanunları icra ederek peygamberlere uymak olduğunu itiraf edebilecekler midir?...

                      İnsanoğlu henüz Allah’ın Şeriat kanunları karşısında teslim olmaya hazır değildir. Bilimsel ilerlemeler ve buluşlar vasıtasıyla insanların saadetinin temin edilebileceği sanılmamaktadır; bu sebeple beşer ilahi programlar ve maneviyat bir kenara bırakmış; dörtnala materyalist düşünce maddiyata doğru koşar olmuştur.

                      Bu heveslere kapılan insanlar sonunda çıkmazlarla karşılaşıp usanacaklardır. O zaman da ilim ve buluşların insanı fezaya uçurduğunu, yıldızlara boyun eğdirdiğini ve öldürücü silahları temin ettiğini ama hiçbir zaman dünyada ki sorunları çözemediğini, sömürgeciliği ortadan kaldıramadığını ve insanı ruhsal huzur ve saadete ulaştırmadığını itiraf edebilecekler midir?...

                      Aslına bakılırsa İnsanoğlu tövbe konumunda ki, has gördüğü konumun hatasındaki ihtirazı bir erdemlik insan-i kâmil mertebesine ulaşma takvasındaki her idareci ve yönetimini kabul ettiği her nizamdan sürekli birtakım beklentileri olmuş, zulüm ve tecavüzleri önlemesini, insanların huzurunu temin etmesini istemiş ama bu arzusuna ulaşması ve umulan yönetim şekline kavuşması pek zor olduğunun farkına varmış olabilecek mi?....

                      Bizden önceki tarih yani insanın ilk yaratıldığı tarihten cahiliye dönemiyle bugün kü anılmasındaki aydınlık demokrat özgürlükcü çağı dediğimiz milamun çağıyla özdeşleştirdiğimiz zaman ve ayrıca her asırda yeni bir yönetmenlikler diktatörleriyle kurulmuş veya yeni bir yönetici iş başına gelmış ama bir müddet sonra durumun eskisi gibi olduğunu ve hiçbir şeyin farketmediğini görmüştür. Yazan. imam Dikmen


                      Yorum


                        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.): 600

                        Hz. İmam Mehdi (a.c) Sahib-i Zaman Konumu: 4

                        Bundan sonra da belki de çeşitli hükümetler kurulacak, aldatıcı partiler meydana gelecek, sonunda salahiyetsiz oldukları ortaya çıkacaktır ve insanoğlu nihayet onlardan ümidini kesecek, ilahi nizama susayacak ve tevhid hükümetini kabule hazırlanacaktır.

                        Bu konu ve meseleler hakkında değerli Hişam b. Salim İmam Cafer Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Halkın tüm kesimleri iktidara ulaşmadıkça Sahib-i Zaman İmam Mehdi (a..c.)’ın zuhur etmeyecektir." Böylece hiçkimse "eğer biz egemen olup hükümet kursaydık adaletli davranırdık" diyemeyecektir. (Bihar-ul Envar, cild. 52, sayfa. 244.)

                        Ve yine bu konu ve meselelerde şöyle nakletmektedirleri: İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: "Bizim devletimiz en son devlettir. İktidar liyakati olan her hanedan bizden önce hükümet edecektir ki bizim hükümetimiz kurulduğunda "eğer hükümet etseydik bizde Al-i Muhammed -Muhammed soyu- gibi davranırdık" demesinler. "Akibet takva sahiplerinindir" ayet ilkelerinde manaya tevekkül etmişlerdir.." (Bihar-ul Envar, c.52, s.332.)

                        Evet bu değerli ifadelerinden de anlaşıldığı gibi henüz insanlık aşamasında İslam devlet tevhid hükümetini kabule hazırlıklı değildir. Ama sürekli bu büyük nimetten mahrum kalacak da değildir.

                        Allah Teaalâ tüm varlıkları kemaline ulaştıracaktır. İnsanoğlu yeryüzüne ayak bastığı günden beri saadetini temin eden adil bir nizamda yaşamayı arzulamış ve hep bunun için çalışmıştır.

                        Sürekli canu gönülden adalete dayalı salih amel uslübüyle bir toplum ve parlak bir çağı arzulamış ve tecavüz ve zulmün yok olmasını ümit etmiştir. İnsanoğlunun bu isteği elbet boşuna değildir.

                        Allah Teaala’da bu konular hakkında insanoğlunu bu hedefe ulaşmaktan mahrum etmeyecektir. Şüphesiz birgün tüm dünya insanlar kendine işçi sınıf mücadelerinde başarıya ulaşabilecek durumuna gelecek çeşitli hüküm, kanun ve maksatlardan ümidini kesecek, kendi elleriyle vücuda getirdikleri sorunlardan bıkacak ve her açıdan ilahi kanunlara yönelecektir.

                        Siyasi Sosyal toplumlar açılarındaki sorunlarının çözümünün peygamberlerin ekolün anlayışında bağımsızlıklarını arayacak, iki değerli şeye muhtaç olduklarını anlayacaklardır:

                        Birincisi açık, denenmemiş ve kamil ilahi nizam ve İslam şeriat hukuksal kanunları, ikincisi ise ilahi program ve hükümleri icra etmekte yanlışlığa düşmeyen ve tüm insanlara eşit gözle bakan masum bir idareci!

                        Allah Teaala Sahib-i Zaman İmam Mehdi (a.s)’ı böyle hassas bir zaman için bekletmiş ve İslam’ın hukuk kanun şerita ilkelerinde ve programlarının ilmini ona emanet bırakacaktır... Yazan. imam Dikmen


                        Yorum


                          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.): 601

                          Neden İmam Mehdi (a.c.) konumun Oluşturulması:

                          Hak imamlarımız olan Ehl-i Beyt (a.s)’larıın rivayetlerinde zuhurun ertelenmesi için başka bir neden de zikredilmiştir. Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Allah Tealâ faşist ve emperyalist materyalıst egemen katil grupların sulbünde imanlı insanların tohumunu gizlemiştir."

                          Bu yüzden Hz. İmam Ali (a.s)’ın cemel, Sıfın ve Nerivan savaşlarında karşısına çıkan kapitalist idalistlerin insanları rastgele öldürmektense onların yaşamalarına fırsat ve imkan dahilinde sakınıyordu, onlardan mümin evlatlar dünyaya gelebielecğine eline geçirdiğini öldürmüyordu.

                          Bu amaçlada bizim kâinimiz olan evlatlarımdan olan İmam Muhammed Mehdi (a.c.) bu ilahi devletin emanetleri kafirlerin sulbünden çıkmadıkça zuhur etmeyecektir, ve daha sonra zuhur edecek ve dünya devletinlerin tümünü birleştirerek İslam devletini kuracaktır." ( Isbat-ul Hudat, cild. 7, sayfa.105.)

                          Evet dünya düzenlerin bozulması düzeyinde kargaşaların son amaçlarının temellerinin tatminleri sonucu Allah’u Teaala tarafından zuhür muddeti tamamlanan İmam-ı Zaman Mehdi (a.c) tüm emperyalist devletlerinin yıkılmasına emir buyurup yepyeni bir İslam’a devleti kurma amaçladıklarını, kabul eden her toplum için yeni bir özgür işçi sınıf proletayasını kuracaktır.

                          Ve bu amaçla kurulacak olan İslam devletinin kurtuluş mucadelerine her toplum İslam’ı kabul etme davetine icabet edeceklerdir. Diğer taraftan tarih boyunca gördüğümüz gibi, zalim şeytanı güçleri olan Amerika Birleşik Devletleri ve onların mutevik barbar iş birlikçileri olan Rusya ve buna benzer kapitalist emperyalist faşist güçlerin yenilgileri ile karşı karşıya gelecektir.

                          Bu açıdan da gerçekten Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Asr-i saadetteki Müslümanları da bu konum üzerinde rehberin liderliğinde Hz. Resulullah (s.a.v)’in Mekke’nin fethinde ki, faşistlerin hepsini devirdirdiği gibi bunlarında yenilgisi olacaktır.

                          Allah Teala lütfu gereği masum imamların soyundan olan mümin kişilerin birlikte haretek ederek azınlık bir insanlar kitlesiyle dünyada yeni Kerbela kıyamın devrimini gerçekleştirecektir. Yazan. imam Dikmen


                          Yorum


                            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.


                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.): 602

                            Zuhur Zamanında Çağında İdeal Toplumların Özellikleri Konumu:

                            Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak daha önce ki, araştırmalarımızda Sahib-i Zaman İmam mehdi (a.c.)’in Adalet kavramı üzere zor şartlar koşulu üzere zuhur etmeleri nedeniyle yeni bir devrin başlamasına neden olacak ve bu konum üzere anlaşılan bir kelime olmadığı gibi ve herkesin bunun neden ve niteliğinin anlama konusunda açıklmalarda bulunarak İslam devletinin kuruluş şekillerini anlatacaktır. Yazan. imam Dikmen

                            Yorum


                              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.): 603

                              Asıl ve Adil Adalet Konumu: 1

                              Zulmün karşıtı. Adalet vicdanî bir kalkandır. Kişi ve kişiyi zulme karşı koruması ve onun âdil davranmaya hak ve yükümlükleri yerine getirmeye yöneliktir.

                              Bu meselelerle faziletlerin efendileri, övünçlerin sembolü, uygar aydın bir toplum bilim iskeleti düzeyinde barış ve mutluluğun temel iksiadı adalettir.

                              İslam’in temel özgürlükçü devleti olan İnsanoğlu yüzlerce, binlerce yıl adalete erişme arzuları, İslam devletinin adalet ilkelerine büyük önem vermiş ve bu açıdanda Kur’an ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in bu prensip üzerinde ısrarla durduğunu defalarca ve hatta sayısız savaşları yapmasıyla bu ideallaerini gerçekleşmişlerdir. Ve aynı zaman biriminde de Müslüma halk kitlelerine âdil davranmaya tevşik ve tavsiyelerde bulunmuşlardır.

                              ’’Allah adaletli ve ihsani emreder.’’ (Nahl Suresi. 90.nci ayet ilkeleri gereği hükmü)

                              ’’Evet söylediğimiz gibi zaman da akrabanız da olsa adalet yapın.’’ (En’am suresi. 152.nci ayet ilkeleri gereği.)
                              ’’Allah, size emanetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmetteğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.’’ (Nisa Suresi. 58.nci ayet ilkeleri konumu.)

                              Hayallerle yaşayıp durmuş, ancak zorbalık, baskı, zulüm ve hatta cefâdan başka bir şey elde edememiş. Halâ angaryaya koşulan çocukların iniltileri, kocalarını adaletsizliğe kurban veren eşlerin, zorla zulüm karşısında boyun eğdirilen mazlumların sesi, tarihin kalıntı sayfalatında çınlamaktadır.

                              Halâ dökülen göz yaşları, yanık yürekler, göğüslere hapsedilmiş nefesler, merhemsiz yaralar, sonsuz ümitsizlikler, yorgun ve yönsüz bakışlar, titrek ve güçsüz eller, kuru ve kırışmış dudaklar, ezilmiş ve ıstırap çekmiş bedenler, tepeden tırnağa zulüm görmüş insanlar, tarihin her sayfasında yer etmiş acı gerçeklerdir.

                              Bu kadar karanlık sayfalarıyla tarih yıkılmadan halâ ayakta duruyorsa, içinde defnedilen onca ıstırabı fısıldayacak bir kulak bulabilcek özgürlüklerine kavuşabilecek umutlardır.

                              Tarih boyunca birçok insanın akıllarına durgunluk veren adalet egemenliği kılmak, insanların yardımına koşma sloganlarıyla bu hedefi canlandıranları gördük veya işittik.

                              Ne yazıktır ki, kendi menfaatları icabı adalet konumu şekilliği kendi merfu çıkarlarını ön saflarda tutarak idare şekillerine sokmuşlardır.

                              Fakat, o hayır düşünceli ve iyilik severlerin adaleti uygulama yolunda ki çalışmaları, çoğu yersiz ve faydasız veya çok az faydası olmamış ve gerçek anlamda adalet öylece rüyalarda kalmıştır. Yazan. imam Dikmen


                              Yorum


                                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.): 604

                                Asıl ve Adil Adalet Konumu: 2

                                Bu konu hakkında İmam Cafer Sadık (a.s.)’ın dediği şu tesbit olmuştur: ’’Adalet baldan tatlıdır, kaymaktan yumuşaktır ve miskten daha hoş kokuludur.’’ (el-Vâfi, cild. 3, sayfa. 89.)

                                Ve yine, İslam tarih kitaplarında olsun ve isterse ecnebi tarih kitap katnakları olsun tarihler boyunca insan vücudunun bütün parçalarının kendisiyle yoğrulduğu ve onun gerçekleşmesini beklemekten, bakışlarının yorgun düştüğü bu tatlı rüyanın yorumlanması, ne kadar da acı ve zor geliyor insana!

                                Defalarca, çeşitli olayların alarm çanıyla kalp atışları yükselmiş, ama bu tatlı uykudan gözlerini açıp uyandığında, karşısında müstekbirlerin, zalimlerin cefa ve zulmünden başka hiç bir şeyler görmemişlerdir.

                                Er-Râvi; Ali bin Hüseyin (a.s.) der ki: ’’Bana devletimin tün yasalarını kapsayan bir söz söyle.’’ İmam Hüseyin (a.s.) şu cevabı verir: ’’Hak söz, âdil hüküm ve ahde vefa (antlaşmalara bağlı kalma)’’ el-Bihâr, md. 16, sayfa. 125.

                                Ve yine İmam Rıza (a.s.) şöyle naklederler: ’’Yönetimde adalet ve ihsanı gözetme isteği, nimettin devamının ilanı niteliğindedir.’’ (A.g.e., md. 16. sayfa. 125.)

                                Eğer Peygamberler, İmamlar ve onların izleyicilerinin ortaya koyduğu örnek ve modeller olmasaydı, insanoğlu için ümit ve bekleyişin de bir anlamı kalmaz, artık büsbütün ümitsizliğe kapılarak zulüm çarkının işleyişini ve kendisinin bu çarklar içerisinde inleyişini tarihin zorunlu bir akışı bilerek ona teslim olurdu.

                                Ama o ilahi insanların kıyamları, her dönemde ümitsizliğe kapılan insana yeni ümit kapıları açmış ve her şeyden önemlisi ona bu alemin hak üzere yaratıldığını ve nihai zaferin er geç her yönüyle hak ve adaletin olacağını öğretmiştir.

                                Bundan da biliyoruz ki, tarihte katliamların dayanılmaz aşamalara gelince bekleyiş umutlarımızın sayısı azalmaktadır insanlığın kaybettiği ve asırlardır aradığı adaleti gerçekleştirerek olan o kutlu zatlar olmuştur; özü, sözü ve yolu adalet olan Sahib-i zaman imam Mehdi (a.c.)’den başkaları olmayacaklardır.

                                Çağımızın kurtarıcısı ve beklenen Sahib-i zamanın imamı imam Mehdi aleyhi’s-selâm ’ın kıyam devrim hareketi ve özgürlükçü bekleyiş hükümetinin özellikleri konusunda hiçbir şey “adil adalet” kadar açık ve net değildir.

                                Hadislerden de belirlendiği gibi onun adaleti yayma özelliği önemle vurgulanmış, diğer özellikleri için ise böyle bir vurgu söz konusu olmamıştır. Bu da, İmam Mehdi aleyhi’s-selâm ’ın zuhur dönemindeki hedeflenen ideal toplumun seçkinliğini göstermektedir.

                                Çeşitli Kur’an ayet ilkelerinde ve çeşitli sahih hadis belge ve kaynak kitaplarında, bu meselelerin özellikle Şeyh Saduk’un eseri Kemal-ud Din’de onun adaleti yaymasıyla ilgili yüzlerce hadis kaydedilmiştir.

                                Bu hadislerin birçoğunda, Sahib-i zaman imam Mehdi (a.c.)’nin adaletin kamil tecelli ve mazharı olarak tanıtılmıştır. Ona verilen “Adaletin Özü” sıfatı gerçekte onun misyonunu ortaya koymaktadır.

                                Mikyal-ul Mekarim kitabının yazarı, bu değerli eserinde bu konuda şöyle naklederler: “Adalet”, Sahib-i Zaman İmam Mehdi aleyhi’s-selâm ’ın en bariz sıfatlarındandır. Bu sebeple o Ramazan ayının gecelerinin duasında “Adaletin Özü” diye tanıtılmıştır.

                                Mesela: “Ey Allah! Kıyam edici olan ... ve herkesin beklediği Adaletin Özü olan Veliyy-i emrine selam et.” (Mikyal-ul Mekarim fi Fevaid-id Dua-i li-l Kaim; Mirza Muhammed Taki Musevi İsfahani, s. 118.)

                                Ve yine aynı şahıs diğer bir açıdanda ve başka bir yerden de aynı sıfatın şu tabirle tekrarlandığını görüyoruz: “Adaletin evveli ve ahiri.” (Kemal-ud Din ve Temam-un Ni’met, Şeyh Saduk.)

                                Evet insanların adalet ve özgürlüklerinin yaşama beklentilerini düzene koymak için “Beklenilen Kaime ve adaleti açık olan İmam’a selam olsun.” (Mefatih-ul Cenan, Şeyh Abbas Kummî, Sahib-ul Asr Ziyareti, sayfa. 1055.) Yazan. imam Dikmen

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X