Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.): 839

    İslami Araştırma Konumundaki Derin Araştırma Gereği Konumu: 1

    Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmalarının temel neden ve nitleliklerinin başından beri derin bir araştırma yapmanın temel olarak ele alınan belgelerin içeriliğiyle sahih hadis kaynaklarıyla ispatlanması çok zor ve güç olan bir İslam tarihi tahlilin yapılmasıdır.

    Onun içinde başlı başına bir ekol şeklini almış olduğu Alevi, Şi’a ve Sünni konuların mihverini oluşuran ve mezhepi ihtilâflarda hakkı bulmaya yardımcı olan en önemli mesele ve konulu sahabenin hayat serüvenlerinin davranışlarını incelemek olacaktır.

    Çünkü Alevi ve Şi’â toplumun İslam felsefi ve sentez boyutu konu İslami dini yani (devlet) anlayışımızda en önemli bir yere sahip olduğunu göstermektir. Bu konuda da Müslümanların çoğu, onların asıl kaynak ve belgelerin bilmedeki yerini dini yani (devleti idare) öğretisinin onlarca ölçü kabul edilen düşünceleridir.

    Sahabenin bu önemli mevkileri içindir ki geçmiş İslâm âlimleri onların hayatlarının ayrıntılarını tarih kitaplarında kaydetmilerdir.

    Ve hatta sırf bu konularla ilgili olarakta ‘’Usdu’l-Gabe Fi Temyizi’s Sahabe’’, ‘’el-İsâbe Fî Marifeti’s-Sahabe’’, ‘’Mizanu’l-İtidal’’ ve bunlara benzer sayısız bir çok eser yazmışlar ve bu kitaplarda da Ehl-i Sünnet’in görüşünü esas alarak sahabenin hayatlarını deşivre etmişlerdir.

    Ama biz burda önemli olan bir eleştiriyle karşı karşıyayız. Çünkü o da tarih yazarlarının eserlerini Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Ehl-i Beyt’ine ve onların evlatları olan Alevi ve Şi’âlarına açıkça düşmanlık eden Emevî ve Abbasîlerin istek ve görüşlerine uygun düşecek şekilde yazmış oldukları gerçeğidir.

    Dolayısıyla yalnızca bu tarihçilerin yazdığı ile yetinerek Alevi Ehl-i Beyt’in savunucusu olan diğer İslam âlimlerinin sahabe hakkındaki fikir ve görüşlerini incelemek insafa uygun düşmez.

    Yine bu konu ve meseleler hakkındaki asıl sorun, sahabenin kendilerinden başlamıştır. Çünkü sahabe Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın yazacağı vasiyet hususunda ihtilafa düşüp kıyamete kadar Müslümanların sapıklığa düşmemesini önleyecek olan Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vasiyetini yazdırmasına engel oldular.

    Onlar bu davranışlarıyla İslam ümmetini ilâhî bir nimetten mahrum bıraktıkları gibi bu mahrumiyet sonucunda da Müslümanların bölük bölük olmalarına ve sonu gelmeyen katliam ve ihtilaf ve tefrikalara düşmelerine de sebep oldular. Yazan. imam Dikmen


    Yorum


      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.): 840

      İslami Araştırma Konumundaki Derin Araştırma Gereği Konumu: 2

      ‘’Dinlerini parça-parça, bölüp bölük-bölük fırkalara ayıranlarla hiçbir ilgin olamaz ve şüphe ki, onların bu hareketini Allah soracaktır ancak ve sonra da işledikleri işleri haber verecektir onlara.’’ (al-An’ân Sûresi. 159.ncü ayet ilkeleri.)

      Hilafet kelimesinin yanlış olduğunu düşünerek bunun yerine ihtilal kelimesinin konusu haline alması meselelerimizin detaylı bir şekliyle gümden konusu haline getirilmesi en doğru düşünce tarzı olur diye inanıyorum.

      Çünkü ister yukardaki ayet ilkelerinin içeriliği ve isterse hilafet meselelerinde ilk ihtilaf sahabe den başlamıştır. Onlar ‘’hâkim güç’’ ve onlara ‘’muhalif olan grup’’ olarak ikiye ayırmak zorunda olduğumuzu ve bu da Müslümanların, İmam Ali (a.s.)’ın evlatları olan Alevi Ehl-i Beyt ve Şi’âları ve diğer taraftanda Müaviye’nin Şi’ası olarakl ikiye bölümlerine sebep olmuştur.

      Ve yine sahabe, Allah’ın kitabı’nın tefsiri ve Hz. Resulullah (s.a.v.)’in sünnetinin açıklaması hususunda ihtilâf etmiş ve neticede çeşitli fıkra ve mezhepler muhtelif kemal ekolleri meydana getirmişler ve siyasi hedefler uğruna çeşitli felsefeler ortaya çıkarmışlardır.

      Kısaca burda Müslümanların bölünmesi ihtilafa düşmelerinin asıl kaynağı sahabenin ihtilafıdır. Yoksa, tek Allah, tek Peygamber ve tek Kur’ân’a inananların ihtilafları başka neye dayanabilir?

      İhtilafların ana menşei hedef Hz. Resulullah (s.a.v.) vefatının ilk günü, yani ‘’Sakife-i Benî Said’de toplanan’’ sahabelerin ihtilafı olmuştur.

      O ihtilaf, doğduğu günden itibaren günümüze kadar varola gelmiştir ve artık ne zamana kadar devam edeceğini de Allah bilir. Yazan. imam Dikmen

      Yorum


        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.): 841

        İslami Araştırma Konumundaki Derin Araştırma Gereği Konumu: 3

        Alevi ve Şi’â alimleri ve hocalarıyla görüşmelerimizdeki sonucunda sahabelerinin onların nazarında üç sınıfa ayrıldığını öğrenmiş bulunmaktayız:

        Birinci sınıf: Yani seçkin Sahabelerdir. Bunlar Hz. Resulullah (s.a.v.)’ı iyice tanıyıp, sadakatle onunla birlikte olan, kanlarının son damlasına kadar ona verdikleri ahde vefalı kalan, ihlas ve doğrulukla ona yardım eden, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatından sonra da ahiretlerine sıkıca bağlı kalıp şaşmayan ve geri dönmeyen kimselerdir.

        Allah Teala bunlar hakkında Kur’ân’ın bir çok ayet ilkelerin onları övmüş ve Hz. Resulullah (s.a.v.)’de defalarca onları övmüştür. Şi’â bu tür sahabeye çok hürmet eder onların seçkinliğine inanır ve tam bir saygıyla onları yad eder.

        Aynı şekilde Ehl-i Sünnet de bu tür sahabeyi seçkin bilir onları azda olsa saygı ve hürmetle anar. Ama bunların içinde bazı mütefazi düşüncelere sahip olan sahabeler dışında.

        İkinci Sınıf: Dünya metasının materyalist bir düşünceden ibaret oluşu bir menfaat umdukalrı için veya korkudan Müslüman oldukları için Hz. Peygamber (s.a.v.)’e tâbi olan kimselerdir.

        Bunlar Müslüman oldukları için Hz. Resulullah (s.a.v.)’e minnet ediyor, bazen de ona eziyetler bile ediyor ve onun emir ve yasaklarına önem vermiyorlardı; hatta çoğu zaman açık ve net sarih hükmün karşısında kendi görüşlerini öne sürüyorlardı. Kur’ân-ı Kerim, bunların oyunlarını tehdit ve kınama yoluyla etkisiz bırakıyordu.

        Bu açıdan Kur’ân’ın bazı ayet ilkeleri yüce Allah onların hatalarını yüzlerine vurarak, onların kaykap şahşiyetlerini ortaya çıkarmıştır. Aynı şekilde de Hz. Resulullah (s.a.v.)’de bir çok hadislerinde onları uyarmıştır.

        Şi’â bu tür sahabeye hürmet etmez, onların seçkinliğine asla inanmaz. Sadece onların yaptıkları işleri nakletmekle yetinir. Yazan. imam Dikmen

        Yorum


          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.): 842

          İslami Araştırma Konumundaki Derin Araştırma Gereği Konumu: 4

          Üçüncü Sinıf: Münafıklardan ibarettir. Bunlar kendilerini sahabe gibi tanıtıp yani gönülerinde küfrü gizleyerek, zâhiren iman eden ve bu yolla Hz. Resulullah (s.a.v.)’mi aldatarak ve ona karşı hile düzenlemek isyeten kişilerdir.

          Allah, bunların hakkında Kur’ân’da da bir sûre maddesini indirerek ve aynı zamanda da Kur’an’ın başka sürelerin maddelerinde de onların tehlikesinin hatırlatmıştır ve cehennemin en şiddetli yerinde onları yakacağını vaat etmiştir.

          Hz. Resulullah (s.a.v.)’de Müslümanların onlardan uzak durmalarını buyurmuşlar ve hatta onların bazılarının isimlerini ve özelliklerini de bazı sahabilerine öğretmişlerdir. Alevi ve Şi’âlar ve Sünniler, bu tür sahabeye lânet okumak ve onlardan uzak olmak hususunda ittifak etmişleridir.

          Sahabenin bu üç sınıf kısmından ayrı bir başka grup daha var ki, onlar sahabeden olmakla birlikte aynı zamanda da Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın akrabasıdırlar.

          Onlar, Allah’ın kendilerine verdiği ahlakî faziletleri tertemiz ruhları ve diğer özellikleriyle sahabe arasında seçkin bir mevkie sahip idiler.

          İşte bunlar, Ehl-i Beyt’tirler ki: ‘’Allah onlardan her çeşit pisliği giderip onları tertemiz kılmıştır.’’ (Ahzâp Süresi. 33.ncü ayet ilkeleri.)

          Onlara salavat göndermeyi, Allah’u Teala Resul’üne salavat göndermek gibi faz kılmıştır ve humusun bir kısmını onlara vermeyi emretmişlerdir. ‘’Ve iyice bilin ki, ganîmet olarak elde ettiğiniz şeyin mutlaka beşte biri Allah’ın ve Peygamberin ve yakınların ve yetimlerin ve yoksulların ve yolda kalmışlarındır.

          Allah’a inanmışsanız ve hak ile bâtılın ayrıldığı, yâni iki ordunun birbiriyle buluştuğu gün kulumuza indirdiğimize iman etmişseniz ve Allah’ın herşeye gücü yeter.’’ (al- Anfâl Süersi. 41.nci ayet ilkeleri.) Yazan. imam Dikmen



          Yorum


            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.): 843

            İslami Araştırma Konumundaki Derin Araştırma Gereği Konumu: 5

            Hz. Resulullah (s.a.v.)’in tebliğinin karşılığı olarak her Müslümana onlara sevgi ve muhabbet beslemeyi vacip ve zorunlu kılıp emretmişlerdir.

            ‘’Bu, Allah’ın, inanan ve iyi işlerde bulunan kullarını müjdelemesidir işte. De ki: Sizden, tebliğime karşılık bir ücret istemiyorum, istediğim, ancak yakınlarına sevgidir ve kim güzel ve iyi bir iş yaparsa onun güzelim mükâfaatını arttırırız; şüphe yok ki Allah, suçları örter, iyiliğe, mükâfatla karşılık verir.’’ (al-Şûra Süresi. 23.ncü ayet ilkeleri)

            Ve bunlar (Ehl-i Beyt) Allah’ın uyulması emrettiği Ulu’l-Emr yani (asıl emir sahibleridir)’ler. ‘’Ey inananlar, Allah’a, Peygambere ve içinizden emredecek kudret ve liyakata sahib olanlara itaat edin.

            Allah’a ve âhiret gününe inanıyorsanız birşeyde ihtilâfa düştünüz mü o hususta Allah’a ve Peygambere müracaat edin; bu hareket, hem hayırlıdır, hem de sonu pek güzeldir.’’ (Nisâ Süresi. 59.ncü ayet ilkeleri.)

            Evet bunlar Kur’ân’ın ayet ilkelerinin tevilini, onun müteşabihini yani açıkça (çeşitli mânâlara benzerlik gösteren ayet ilkeleridir) ve muhkematını (mânâsı apaçık olan delil ayet ilkeleridir) bilen ve ilimlerinde şüphe olmayan kimselerdir.

            ‘’Öyle bir tanrı’dır ki, sana kitab indirdi. Onun bir kısmı, mânası apaçık ayet ilkeleri ile açıklanmıştır ve bunlar, kitabın temelidir. Diğer kısmıysa çeşitli mânalara benzerlik ayet ilkeleridir.

            Yüreklerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onları tevil etmek için mânaları açık olmıyan ayet ilekelerine uyarlar. Halbuki onların tevilini ancak Allah bilir. Bilgide şüpheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlarsa derler ki:

            Biz inandık ona, hepsi de rabbimizdendir; bunu aklı tam olanlardan başkaları düşünmez.’’ (Âl-i İmrân Sûresi. 7.nci ayet ilkeleri.) Yazan. imam Dikmen

            Yorum


              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.): 844

              İslami Araştırma Konumundaki Derin Araştırma Gereği Konumu: 6

              Ve gerçek zikir ehl-i olanlar bunlardır.

              Hz. Resulullah bunları Sekaleyn hadisinde Kur’an’la bir arada zikredip onlara sarılmayı şart koşmuş ve bu Ulu’l-Emr sahibine uyalması buyurmuşlardır. ‘’Bu hadis, Kenzu’l-Ummal, cild. 1, sayfa. 144 ve Müsned-i Ahmed İbn-i Hanbel, cild. 55, sayfa. 82 de zikredimiştir.’’

              Ve yine bu konular ve meseleler hakkında Hz. Resulullah (s.a.v.) bunları Nuh’un gemisine benzetmiş, ona binenlerin kurtuluşa ereceğini ve ondan uzak duranların boğulup helâk olacağını bildirmişlerdir.

              ‘’Sefine Hadis, Bu hadis, Müstedrek-i Hakim’in cild. 3, sayfa. 151 ve Telhisu’z-Zehebî ve es-Savaiku’l-Muhrika, sayfa. 184 ve 234’de nakledilmiştir.’’

              Sahabiler Ehl-i Beyt’in değer ve makamını biliyorlar ve onlara hürmet ve ikram ediyorlardı. Şi’â Ehl-i Beyt’e uymakta ve onları diğer bütün sahabeden üstün saymaktadır. Onlar bu hususta Kur’ân’dan ve sahih sünnetten açık delillerle istinat ediyorlardır.

              Bu konular üzerindeki araştırmalarımızında Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat azda olsa Ehl-i Beyt’e hürmet edip onlara saygı göstermeyi ve onların faziletli olduğunu biliyor; ama sahabeyi Şi’a gibi üç sınıfa bölüyorlar.

              Sünniler münafıkları sahabeden saymazlar. Onlara göre sahabe Hz. Peygamber (s.a.v.)’den sonraki en üstün mahluktur diyorlar.

              Sahabeyi sınıflandırmak isteseler de İslâm-ı kabul edip, o yolda zorluklara tahammül etmede önceliklede taşıma bakımından birini birinden üstün sayarlar.

              İlk decerede haşa Hulefa-i Raşidin’i, daha sonra rivayetlerine göre cennetle müjdelenen on kişiden geri kalan altısını sahabenin en faziletleri olarak sayarlar.

              Bu nedenle Ehl-i Sünnet, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt’ine salavat gönderirken, tüm sahabeyi de istinasız olarak onlarla birlikte zikrederler. Yazan. imam Dikmen

              Yorum


                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.): 845

                İslami Araştırma Konumundaki Derin Araştırma Gereği Konumu: 7

                İşte bu, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat ulemasının hak ve batılın karıştırmasına neden olarak görüşleri ve söz konusu taksim ise Alevi (Ehl-i Beyt) ve Şi’â ulemasının görüşlerinin karşı zıt görüşü olmuş oluyor.

                Bu iki tartışma düşüncesi görüşü inceleyebilmek için sahabe hakkında derin bir tahkike başlamak ve Allah’a ahdedilmesi gereken en önemli meseledir ki, eğer buna doğru yolu görebilirseler her türlü duygusallık ve taassubu bir tarafa bırakarak tereddütsüz ona uyabileceğiz.

                Önemli olan bu iki araştırmada iki ilkeye bağlı olmak gerekir.

                1- Kur’ân tefsirlerinde ve Hz. Resulullah (s.a.v.)’in sahih-i hadislerinde sadece tüm islam mezheplerinin ittifak ettikleri hadislere uymak zorundayız.

                2- Akla uymak; çünkü Allah’ın kullarına verdiği nimetlerin en üstünü akıldır. Allah kullarına onun vesilesiyle diğer mahlukatan üstün tutulmuştur.

                Amaç; nitekimde, Allah kullarına delil getirdiğinde, onlara aklın mayitini açıklamış bu istikamda çalışmalarını emretmiştir.

                Şimdi burada acaba ‘’Akılları yok mu?’’

                Yoksa ‘’Acaba anlamıyorlar mı?’’

                Acaba hiç ‘’Düşünmiyorlar mı?’’

                Ve yine ‘’Acaba görmüyorlar mı?’’ vs. diye buyurmaktadır.

                Bunlara göre araştırma dönemlerinde kendilerinin Müslümanlıklarını yalnız Allah’a, meleklere, O’nun kitaplarına, Resulullerine ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Onun kulu ve onun Resulü olduğuna, İslam devletinin, Allah katında yalnızca İslâm’ın anayasası olduğuna iman etmekte sınırlayarak bu hususlarda sahabelerden hiçbirine, her ne kadar üstün makama sahip olurlarsa olsunlar da, Hz. Peygamber (s.a.v.) ve onun pâk ve masum (itreti) olan Ehl-i Beyt’inden fazla olsa da yaşlanmamayı kararlaştırabilirler.

                İşte biz burda araştırmacılar olarak kendimizi ne Emevî, ne de Abbasî, ve Fâtımî, ve ne de Sünni Şi’î olarak görüyoruz.
                Yine doğru bir inceleme yapabilmek için ne Ebubekir, ne Ömer, ne Osman, ne de İmam Ali (a.s.) ve hatta ne de Hz. Hamza (a.s.)’nın katili Vahşi hakkında daha önceden bir hüküm vermiyor ve hiçbirine karşı önyargılı olmayı beslemiyoruz. Zira Hz. Hamza (a.s.)’nın katili bile sonradan istemezsede Müslüman olmuş ve Hz. Resulullah (s.a.v.) onu afetmiş ve gözüme görünme buyurmuşlardır.

                İslâm’a dahil olmak geçmiş günahları temezlemek en doğru davranış olur diye düşünüyorum.

                Buna ilaveten önceki düşünce ve görüşlerime körü körüne bağlanmaktan kendimizi kurtarmaya muvaffak olup sırf Allah’ın rızasını kazanmak ve hak ile batılı bir birinden ayırdetmek temel olarak araştırmalarımızın neden olması ve istediğimizde, bu işte her şeyden çok Allah’u Teala’nın yardımına güvenmek ve tahkikilerimize başlamak en doğru düşünce olur.

                Bu araştırmada ilk inceleme konusu olarak sahabenin davranışlarını ve tutumlarını ele almayı düşünüyorum... Yazan. imam Dikmen


                Yorum


                  Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.): 846

                  Sahabe, Hudeybiye Anlaşması’nda Görüşler Konumu:

                  Yapılmış olan olayın özet şekli: 1

                  Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmalarımızın İmam Hüseyin (a.s.)’ın dilinden Hz. Mehdi (a.c.) zuhurları ile ilgili çalışmalarımızın daha da netleşmesi ve sağlamlaşmasının temelinde de Hz. Muhammed (s.a.s)’in zamanındaki sahabenin ister Peygamber (s.a.v.)’den nefret edişlerinin ve isterse onun vefatlarından sonraki düşüncelerinin var olduğunu kanıtınıda bu Hudeybiye anlaşmasında da görmek mümkün olacaktır.

                  Onun içinde Hicretin altıncı yılında Hz. Resulullah (s.a.v.) Umre yapmak için sahabeden bin dört yüz kişi ile yola çıkıp ve onlara kılıçlarını kınlarına koymalarını emretmişlerdir.

                  Kureyş’le savaş için değil de sadece, Umre ziyaretini yapmaya geldiklerini bildirmek için Zu’l-Huleyfe denilen yerde ihram bağlayıp kurbanlıklarının boyunlarına nişan taktırdı.

                  Kureyş Arapları, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Mekke’ye geldiklerini duyduklarında, onun Kureyş’in gücünü kırarak zorla Mekke’ye girmiş olduğunun sanılmasından korkuyorlardı.

                  Bu yüzden de Süheyl İbn Amr İbn b. Ebdevetu’l-Amirî’nin başkanlığında bir heyet göndererek Hz. Muhammed (s.a.v.)’den geldikleri yoldan tekrar geri dönmesini istemişlerdir.

                  Buna karşılık, gelecek yıl üç gün Mekke’yi onların ziyaretine tahsis etmeyi taahhüt ettiler; daha başka zor şartlarda koydular. Hz. Resulullah (s.a.v.) Allah’ın gönderdiği vahiy gereğince bütün bunları kabul etti.

                  Ne yazıktır ki, bazı sahabileden Hz. Resulullah (s.a.v.)’in bu tavrını beğenmeyip şiddetle ona muhalefet ettiler. Yazan. imam Dikmen



                  Yorum


                    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.): 847

                    Sahabe, Hudeybiye Anlaşması’nda Görüşler Konumu:

                    Yapılmış olan olayın özet şekli: 2

                    Bunların başında Ömer b. Hattab Resulullah’ın yanına gelip dedi ki: ‘’Sen Allah’ın gerçek Resulü değilmisin?’’

                    Hz. Resulullah (s.a.v.) buyurdular ki:

                    ‘’Evet Resul’üyüm, buyurdular.’’

                    Ömer:

                    Peki biz hak, düşman batıl değil mi? dedi.

                    Resulullah:

                    ‘’Evet; öyle, buyurdu.’’

                    Ömer:

                    O halde neden kendimizi zillete düşürüyoruz? dedi.

                    Resulullah buyurdular ki:

                    ‘’Ben Allah’ın Resu’lüyüm, asla ona itaatsızlık etmem, o benmim yardımcımdır.’’

                    Ömer:

                    ‘’Sen bize Mekke’ye gidip orayi tavaf edeceğimizi söylemiyor muydun?’’ dedi.

                    Resulullah buyurdular ki:

                    ‘’Evet ama bu yıl gideceğimizi mi söyledim’’

                    Ömer:

                    Hayır, dedi.

                    Resulullah buyurdular ki:

                    ‘’O halde gelecek yıl tavafını edersin.’’

                    Ömer sonra Ebubekir’in yanına gelip:

                    Ey Ebubekir, bu kişi Allah’ın gerçek peygamberi değil mi? diye sordu.

                    Ebubekir de o cevapları verdi ve dedi ki:

                    ‘Ey adam! Bu Allah’ın gerçek Resulü’dür. O Allah’a asla itaatsızlik etmez. Allah onun yardımcısıdır, sen ona boyun eğ.’’

                    Kureyş’le yapılan anlaşma bittikten sonra Hz. Resulullah (s.a.v.) sahabeye hitaben: ‘’Kalkın, kurbanlıklarınızı kesin ve saçlarınızı tıraş edin.’’ diye buyurdu.

                    Ama Allah’a andolsun ki, onlardan hiçbirisi kalkmadı ve Hz. Resulullah (s.a.v.) bu sözünü üç kez tekrarladı, yine de kimse emrine uymadı. Yazan. imam Dikmen



                    Yorum


                      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.): 848

                      Sahabe, Hudeybiye Anlaşması’nda Görüşler Konumu:

                      Yapılmış olan olayın özet şekli: 3

                      Hz. Resulullah (s.a.v.) çadırına girdi ve dışarı çıktıktan sonra hiç kimse ile konuşmadan kurbanını kesip sonra her birini çağırıp saçını tıraş ettirdi.

                      Bunu gördükten sonra sahabe kalıkıp kurbanlıklarını kesti ve birbirlerinin saçlarını tıraş etti. Hatta birbirlerini (ihtilâftan) öldürecek duruma gelmişlerdi. ‘’Bu olayı Sîret ve Tarih yazarları nakletmişlerdir.

                      Bu olayı Buharî, Sahihi’nin Şurut kitabının eş-Şurut fi’l-Cihad babında (cild. 2, sayfa. 122) ve Müslim, Sahihi’nde, Hudeybiye Antlaşması babında, cild. 2’de nakletmişlerdir.’’

                      Evet burda naklettiğimiz Hudeybiye barışı olayı elbette ki Alevi ve Şiâ ve Sünni âlimlerinin ittifak ettiği bir vakiadır. Taberî, İbn Esir, İbn Sa’d gibi tarih ve siyer yazarları ve Buharî ve Müslim gibi hadisçiler bu olayı nakletmişlerdir.

                      Böylece bir olayı okuyup sahabenin Hz. Peygamber (s.a.v.)’e karşı bu şekildeki davranışlarına şaşırmadan geçmek mümkün değildir; bu yüzden de bu olay üzerinde ciddi bir şekilde durup düşünmeliyiz.

                      Akıllı birisinin sahabenin Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın emirlerine tamamen itaatkar olduklarını nasıl kabul edebiliriz?...

                      Çünkü bu olay, onların böyle olmadıklarını ortaya koymakta ve söz konusu görüşün hatalı olduğunu ispat etmektedir.

                      ‘’Gerçi Rıdvan Biati ile ilgili olarak nâzil olan ayet ilkesi kerime gereğince Allah’u Teala sahabeden mümin olanları Şecere Biati neticesinde bağışlamıştır; ama bu olay açıkça gösteriyor ki, sahabe devamlı olarak itaat içinde değilmiş, itaatleri olduğu gibi isyanları da olmuştur. (Mütercim.)’’

                      Ve yine Hz. Resulullah (s.a.v.)’e karşı böyle bir davranışı basit bir olay olarak telakki etmeyi veya bu konuda sahabeyi mazur görmeyi hangi akılı selim kabul edebilir? Oysa Allah’u Teala buyuruyor ki:

                      ‘’Böyle değil, andolsun Rabbine onlar, aralarında çıkan ihtilâfa seni hakem etmedikçe ve sonra da senin verdiğin hüküm hususunda gönüllerinde herhangi bir sıkıntı duymaksızın onu kabul etmedikçe sana iman etmiş olmazlar.’’ (Nisâ Sûresi. 65.nci ayet ilkeleri.) Yazan. imam Dikmen

                      Yorum


                        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.): 849

                        Sahabe, Hudeybiye Anlaşması’nda Görüşler Konumu:

                        Yapılmış olan olayın özet şekli: 4

                        Acaba burda Ömer ibn Hattab bu olayda Hz. Resulullah (s.a.v.)’in emirlerine boyun eğip içinden hiçbir sıkıntı duymadan onun emirlerini kabul etti mi? Yoksa onun Resulullah’a karşı tutumunda şüphe ve teredüt korkusu mu geliyordu?...

                        O, Resulullah (s.a.v.)’in ‘’Allah’ın gerçek peygamberi değil misin? Sen bize şöyle bir söz vermedin mi? diye biliyor ve Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın vermiş olduğu emri yeterli cevaplara bile teslim olmuyordu?...

                        Nitekimde Ebubekir’in yanına gidip aynı soruları ona da soruyor.

                        Acaba burda Ebubekir cevap verdikten ve ona: ‘’Peygamber’e itaat et.’’ dedikten sonra teslim oldu mu?

                        Bilmiyoruz ama, Ebubekir’in sözleriyle teslim olduğu da şüphelidir. Yoksa neden: ‘’Ben Hudeybiye olayında bazı işler yaptım ve bazı teşebbüslerde bulundum ki...’’ diye yakınıyor sizce?...

                        O gün, onun ne işler yaptığını Allah ve Resulü biliyordu. Bilmiyorum, oradakilerin hiçbiri Hudeybiye Anlaşması’nın ardından neden Hz. Peygamber (s.a.v.)’in emirlerini dinlemedi.

                        Onlara: ‘’Kalkın, kurbanlıklarınızı kesin ve saçlarınızı tıraş edin.’’ Dediğinde kimse kalkmadı ve Resulullah (s.a.v.)’in sözünü üç kez tekrar etti; ama yine de bir faydası olmadı...

                        Suphanallah! Ben, hakikaten bu okuduklarıma inanamıyorum. Sahabe Hz. Resulullah (s.a.v.)’in karşısında nasıl böyle davranabilir?!...

                        Gerçekten de bu olay Alevi ve Şi’â kaynaklarında olsaydı, bunu sahabeye bir iftira olarak kabul edebilirdik. Ama bu olay o kadar meşhurdur ki, Ehl-i Sünnet hadislerinin hepsi onu nakletmiş ve gururla anlatmışlardır...

                        Ben kendi kendime her iki grubun da birleştikleri her şeyi kabul edeceğine dair söz vermiş olduğum için artık bu olayın karşısında hayretle teslim olmaktan başka çarem kalmamıştır diye biliyorum. Öyleyse ne diyebilirim ki; ve nasıl bir özür getirebilirim ki?... Yazan. imam Dikmen

                        Yorum


                          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.): 850

                          Sahabe, Hudeybiye Anlaşması’nda Görüşler Konumu:

                          Yapılmış olan olayın özet şekli: 5

                          Hz. Resulullah (s.a.v.)’in bi’set’inden, Hudeybiye Anlaşması’na kadar yani yırmı yıla yakın bir müddet geçiyordu. Bu müddet içerisinde Hz. Resulullah (s.a.v.) ile aynı beldede yaşayan sahabenin çoğu, onun bir çok mucizelerini ve nübüvvet nurunu kendi gözleriyle gördükleri halde inanmamışlardır.

                          Öte yandan da Kur’an-ı Kerim durmadan onlara Resulullah’a karşı edepli davranmalarını emretmiş ve onunla nasıl konuşacaklarını bile açıklamıştır.

                          Ve hatta Hz. Peygamber (s.a.v.) ile gizli veya aşıkar olarak konuşurken dahi bir sadakanın verilmesi daya hayırlı ve uygun olacağının altını çizmişlerdir.

                          ‘’Ey inananlar, Peygamberlere gizlice konuşacağınız vakit, konuşmaya başlamadan bir sadaka verin; bu, sizin için hem hayırlıdır, hem de daha temiz; bulamazsanız artık Allah, suçları örter, rahimdır.’’

                          ‘’Gizli konuşmadan önce sadakalar vermeden korktunuz mu? Madem ki, Allah’a tövbe nasîb etti size ve kabûl etti tövbenizi; şu halde namaz kılın ve zekât verin ve itâat edin Allah’a ve Peygamberine ve Allah, ne yapıyorsanız hepsinden de haberdardır.’’ (al-Mucâdala sûresi. 12-13.ncü ayet ilkeleri hükmü gereği.)

                          Ve hatta Hz. Resulullah (s.a.v.) ile konuşurken dahi seslerini Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sesinde daha yükseğe çıkarmaları halinde amellerinin tamamen batıl olabileceğini buyurmuşlardır.

                          ‘’Ey inananlar, seslerinizi, Peygamberin sesinden daha yüksek üstün bir tarzda yükseltmeyin ve onunla, yüksek sesle konuşmayın, birbirinizle konuştuğunuz gibi, sonra yaptıklarınız mahvolup gider de anlamazsınız bi.’’ (al-Hucurât Sûresi. 2.nci ayet ilkeleri.)

                          ‘’Ululanarak değil, miskince de değil, vakarla yürümeye bak, sesini fazla çıkarma; şüphe yok ki seslerin en çirkini, eşek anırmasıdır.’’ (Lokman Sûresi. 19.cü ayet ilkeleri.)

                          Akla gelen ihtimal şu ki, diğer sahabelerin içine de şüpheyi ve tereddüdü Ömer yaydı ve neticede onlar da Hz. Resulullah (s.a.v.)’in sözlerini dinlemediler.

                          Kendi itirafına göre, o bu olayda söylemek istemediği bazı teşebbüslerde bulunmuştur. Yine Ömer İbn Hattab’dan şöyle nakledilmektedir:

                          ‘’O olay söylediğim sözlerin korkusundan, durmadan oruç tutup sadaka verdim, namaz kıldım ve köle azat ettim.’’ (Siyer-i Halebî, Hudeybiye Antlaşması, cild. 2, sayfa. 270.)

                          Evet duyduğunuz gibi bu olay, gerçekten de şaşırtıcı bir olaydır; ama inkâr edilmez bir gerçektir. İnanınıp inanmamak sizin fikir ve görüşlerinize bağlıdır. Yazan. imam Dikmen


                          Yorum


                            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.): 851

                            Özel Bir Gerçeğin Var Olduğu Sahabe ve Perşembe Faciası Konumu: 1

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak bu konu ve meselenin üzerinde fazla durma özelliğini göstermeye çalışmadan önce yine Ehl-i Sünnet kardeşelerimizin vermiş olduğu kitaplarından örnek vereceğiz.

                            Gerçek olayın özeti şudur: Hz. Peygamber (s.a.v.)in ölümünden üç gün önce sahabe Hz. Resulullah (s.a.v.)’in evinde toplanmıştı Peygamber, kendisinden sonra onların sapıklığa düşmesini önleyecek bir vasiyet yazdırmak için onlardan kağıt ve mürekkep istedi.

                            Ama sahabe onları getirme konusunda ihtilâf etti; bazıları getirmekle kalmayıp hatta Hz. Peygamber (s.a.v.)’e: ‘’sayıklıyor’’ diyerek iftira etti. Peygamber onlara öfkelenip bir şey yazdırmadan onları evinden çıkardı yani (kovdu).

                            Bu olayın gerçek, Tafsilatı: ‘’İbn Abbas diyor ki:

                            Perşembe günü... Ne gündü o gün!... Hz. Peygamber (s.a.v.) ağrısı şiddetlenmişti. (Sahabesine) buyurdular ki: ‘’Gelin size öyle bir kitap (vasiyetname) yazdırayım ki artık ondan sonra hiç sapıklığa düşmeyesiniz.

                            ‘’Ömer, ‘’Resulullah’a hastalığı galip gelmiş, elimizde Allah’ın kitabı vardır ve Allah’ın kitabı da bize yeterlidir!’’ dedi..

                            Evde oturan sahabeler arasında ihtilâf çıktı; bazıları dediler ki: ‘’Resulullah’ın istediklerini hazırlayın; size bir yazı yazdırsın ki, ondan sonra asla sapıklığa düşmeyesiniz.’’ Bazıları ise Ömer’in sözünü tekrarladılar.

                            Ses ve gürültü o kadar yükselmişti ki, Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın huzurunda çoğalanlara Resul-i Ekrem (s.a.v.): ‘’Kalkın, benim yanımdan gidin’’ diye buyurdular.

                            Ve yine İbn Abbas (a.s.) devamlı olarak: ‘’Ah ne büyük musibettir o günün musibeti ki, Hz. Resulullah (s.a.v.) ile yazmak istediği vasiyetnamesi arasında engel oldu...’’ diyordu.

                            (Bu hadis Sahih-i Buharî, cild. 3, ‘’Hastanın, Kalkın Benim Yanımdan Gidin’’ babında; Sahih-i Müslim, cild. 5, sayfa. 35; ‘’Vasiyet’’ kitabının sonunda; Müsned-i Ahmed İbn Hanbel, cild. 1, sayfa. 355 ve cild. 2, sayfa. 116; Taberi Tarihi, cild. 3, sayfa. 193; İbn Esir Tarihi, cild. 2, sayfa. 302.) Yazan. imam Dikmen


                            Yorum


                              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.): 852

                              Özel Bir Gerçeğin Var Olduğu Sahabe ve Perşembe Faciası Konumu: 2

                              Bu hadisin yüzde yüz sahih bir hadis olduğuna tüm Müslümanların içinde bilinmektedir.

                              Çünkü hem Alevi ve Şi’â âlimleri ve tarivçi ve hadisçileri ve hem de Ehl-i Sünnet âlimleri hadisçileri ve tarihçileri kendi kitaplarında nakletmişlerdir. Bu olayı da yine kendimle yaptığım ahde uyarak kabul etmek zorundayım.

                              Bu yüzden Öme İbn Hattab’ın Hz. Resulullah (s.a.v.)’in emirleri karşısındaki tutumu beni devşet ve hayretlere düşürüyor. Hz. Resulullah (s.a.v.)’in yazdırmak istediği ve bütün ümmeti sapıklığa düşmekten kurtaracak olan bu husus ve emirler ne idi acaba!?...

                              Evet elbette şüphesiz ki yazdıracağı şeyler Müslümanlar için yeni bir şer olacaktı ve onları her türlü şüphe ve tereddütten kurtaracak bir şey idi!...

                              Şimdilik Alevi ve Şi’â’nın: ‘’Hz. Resulullah (s.a.v.) İmam Ali (a.s.)’nın kendisinden sonra Müslümanların başı ve halifesi olmasını yazdıracaktı ve Ömer durumu fark ettiği için Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın vasiyetini yazdırmasına engel oldu.’’ demesini bir kenara bırakalım ve bu sözlerle bir işimiz olmasın. Çünkü ilk merhalede bu iddialarıyla bizi ikna etmeyebilirler.

                              Ama acaba İbn Abbas (a.s.)’ın hatırladığında gözyaşları kumları bile ıslatacak derecede ağladığı ve en büyük musibet olarak andığı ve Hz. Resulullah (s.a.v.)’in huzurundaki sahabeyi yanında çıkartacak derecede sinirlendiği bir olaya makul bir açıklamamız var mı? Acaba bu acıklı hadiseye mantıklı bir yorum bulabiliriz miyiz sizce!?...

                              Ehl-i Sünnet’ten bazyıları: ‘’Ömer, Hz. Resulullah (s.a.v.)’in hastalığının ağır olduğunu bildiği için Resulullah (s.a.v.)’e acıdı ve Resulullah (s.a.v.)’ı rahatlatmak istedi’’ diyorlar. Ehl-i Sünnet’in bu tahlillini basit bir düşünce tarzında kimlerin kelime oyunları ile bile kabul etmez, nerde kaldı ki âlimler kabul etsin!...

                              Ben de birkaç kez Ömer adına bazı mazeretler uydurmaya çalıştım; ama çabam boşa gitti. Çünkü olayın gerçeğine ters düşmekteydi. Hatta eğer Ömer’in dediği (yehcuru) hâşâ (Hz. Resulullah (s.a.v.) (sayıklıyor) cümlesinin yerine ‘’ağrısı ona galip gelmiş’’ sözünün söylendiğini kabul etsek bile, yine Ömer’in:

                              ‘’Kur’ân vardır, Kur’ân bize yeterlidir!’’ sözü, hiçbir şekilde tevil edilemez ve Ömer Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Resul’luğunu kabul etmemişlermiydi sizce?... Yazan. imam Dikmen


                              Yorum


                                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.): 853

                                Özel Bir Gerçeğin Var Olduğu Sahabe ve Perşembe Faciası Konumu: 3

                                Acaba kur’ân Hz. Resulullah (s.a.v.)’e inmişken Ömer, Kur’ân’ı Resulullah (s.a.v.)’den daha mı iyi biliyordu sizce!...?

                                Yoksa Hâşâ hâşâ Resulullah (s.a.v.) ne konuştuğunu mu bilmiyordu; yoksa Ömer bu sözleriyle ayrılık yaratmak mı istiyordu?...

                                Allah’u Teala bizleri afetsin!

                                Eğer Ehli- Sünnet’ın bu tahlilleri doğru olsaydı, Hz. Resulullah (s.a.v.)’in Ömer’in bu temiz ve güzel niyetinden haberi olması lazım idi. Ona sinirlenip: ‘’Kalkın buradan gidin’’ diyeceğine teşekkür etmesi gerekird.!...

                                Peygamber onları kovduğunda onun sözüne bakıp kalkıp evden gidenlere niçin o zaman ‘’Hz. Peygamber (s.a.v.) sayıklıyor’’ demediler?

                                Acaba kalkıp gitmeleri Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vasiyetnamesinin yazılmasına engel oldukları ve planlarını gerçekleştirdikleri için değil miydi?...

                                sizce

                                Onların Hz. Peygamber (s.a.v.)’in huzurunda çıkarıldıkları kargaşa ve ihtilafın menşei, sahabenin iki gruba bölünerek, bir kısmının: ‘’Bırakın Peygamber yazısını yazsın ki, ondan sonra sapmayalım.’’ demesi, diğer bir grubun da buna karşı çıkıp Ömer’in sözünü tekrarlanması ve hâşâ, hâşâ ‘’Hz. Resulullah (s.a.v.) sayıklıyor.’’ demesiydi.

                                Evet gerçek bundan da anlaşılıyor ki, bu hadise, Ömer’e mahsus basit bir olay değildi. Yoksa, hevesine uyarak konuşmadığını, halkı hidayete sevk etmede hastalığının onu etkilemeyeceğini buyurarak Hz. Resullah’ın (s.a.v.) onu susturabilidi.

                                Ama Ömer’in itirazının ardından durumun karışması ve bir grubun onun sözünü desteklemesi iyice gösteriyor ki bunlar, Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vasiyetnamesinin yazılmasını önlemek hususunda anlaşmışlardır.

                                Evet böylecede sahabe Hz. Resulullah (s.a.v.)’i incitecek söz ve davranıştan kaçınmak hususundaki Allah’ın apaçık emrini unutmuş veya görmemezlikten gelmiştir. Yazan. imam Dikmen


                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X