Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.): 722

    3- ) Safevî Dönemi Devri

    (907-1149 / 1501-1737): 3

    Bu konu ve mesele üzerinde önemli bir noktanın üzerinde daha sonra ki Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmalarımızda ezan hakkında söylenen sözün gerçek olmadığını ve bunun Şah İsmaâil ile herhangi bir bağlantılarının bulunmadığını ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’in zaman’ında okunan ezanın ne gibi bir şekilde okunduğunu ve kıyamet gününde yukar da bahsedilen ezanın gökyüzünde okunacağını ve yazılacağını belge ve kaynakları ile vereceğiz.

    Onun, gerek Şî’îliiği yaymak için Anadolu’da giriştiği faaliyetler, tahrik ve telkinleri, gerekse Sünnî halka kötü muamelesi, ilk üç halife ve ashâba takındığı çirkin ve menfî tavır, Yavuz Sultan Selim’i hareket geçirmiş ve böylece 2 Receb 960/23 Ağustos 1514 tahrindeki Çaldıran katliamları ile tanınan Savaşları ile Şah İsmâil mağlûb edilmişmiş ve 40 bin İmam Ali (a.s.) evlatları Alevileri ve Şî’aları Osmanlıların katliamlarını gerçekleştirerek zaman zaman da düşmanca, zaman zaman da dostâne bir tarzda insanları kandırarak katliamlarına başlamışlardır.

    (Osmanlı İran münasebetleri hk. Bkz. Bekir Kütükoğlu, Osmanlı-İran Siyâsî Münasebetleri. I, İst. 1962; Ahmet Asrar, Kanunî Devri’nde Osmanlıların Dînî Siyasetî ‘’e İslam Âlemî, İst. 1972, sayfa. 440 v.d.; 110-1605 T. Yazıcı, ‘’Safevîler’’, İA, 10/53 v.d..)

    Burda değerli ustad araştırmacı ve yazar ve aynı zaman biriminde de Türkiye Diyanet Vakfı başkanlığını yapmış olan değerli sayın ‘’Ethem Rûhi Fığlalı’nın’’ hiç bir zaman Hz. Muhammed (s.a.v.)’ın vefatlarından sonra İslam devletinin yönetmenliğini Ömer tarafında gasbedilip Emevioğullarına bırakıp yüz sene boyunca Hz. Peygamber (s.a.v.)’in evlatlarına lanet okuduklarından bahsetmemektedirler.

    Halbuki bu olayların hadise şekilleri ile İslam tarih kaynaklarında fazlasıyla mevcuttur.

    Tabi ki, daha sonra ki araştırmalarımızda bu gibi katliamlı meseleler kaynakları ile gündem konuları olacaktır. Yazan. imam Dikmen


    Yorum


      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.): 723

      3- ) Safevî Dönemi Devri

      (907-1149 / 1501-1737): 4

      Safevîleer devrinde, ilk devirlerin Şîî eserlerindeki mevzular mütemadiyen tekrar edilmiş ise de, Şî’î düşüncede bir gelişmenin varlığı da muhakkattır. Nitekim Nureddin Ali Abdu’l-Ali (940/ 1533), Ahmed b. Muhammed (993/1585), Mîr Muhammed Bâkîr-ı Damâd (1041/1631), Şeyh Muhammed Bahâuddîn el- Âmili (1031/1622), Muhammed b. Murtaza (1091/1680, Molla Sadeddîn (Sadra) Muhammed b. İbrahim (1050/1640), Molla Muhammed Takî-i Meclisi (1070/1659), meşhur Bîhâru’l-Envar Sahibi Molla Muhammed Bâkır-ı Meclisi (1111/1699) bu arada zikredilebilecek önemli isimlerdir. (Bu âlimler hk. Bkz. Donaldson, 299 v.d.; R. Strothmann, ‘’Şî’a’’, İA, 11/510 v.d..)

      Safevî Hânedânı, Şî’î ulemanın tedricen nüfuzlarını artırarak hükümdarlara karşı koymaları ve kendilerine tahsis olunan bağ, ve dükkan, hamam, kervansaraylardan ibaret geniş vakıf mülklerinde alabildiğine muhtar hâle gelmeleri, son sultanların liyâkatsizliği gibi sebepler yüzünden çökmeye yüz tutunca, Nâdir Şah, 25 Şevvâl 1149/26 Şubat 1737 tarihinde saltanatı ele alarak Safevî Hânedânı devine son vermiştir. (L. Lockhardt, The Fail of the Safavi Dynasty and the Afgan Occupation of Persia ‘’Cambridge 1958’’, 17 v.d.; T.Yazıcı, İA, 10/57.)

      Değerli araştırmacı ve yazar ve yine aynı zaman zarfında Türkiye Diyanet Vakfı başkanlığı yapmış Ehl-i Sünnet ulemalarından büyük bir değere sahip olan sayın değerli ‘’Ethem Rûhi Fığlalı’nın’’ kaleme aldığı İmamiyye Şiası kitabının İkinci baskısı 194.nci sayfasındaki Safevî kiniyetini gizlemiyerek Alevilerden imtikam alarcasını gerçekleri gizlemek amacıyla altın tasda Müslüman halk kitlelerini gerçek tarih kaynakların gizlercesine yalan ve iftiralar uygurarak kendi iki kardeşini ve babasın katledip Şah İsmâil ile savaşa girişip Hz. Peygamber soyu olan Ehl-i Beyt’in soy kırımını yapan ve daha da ileriye giderek Mekke’deki kutsal Kab’e kapısını söküp İstanbula getiren Yavuz Sultan kan emicinin katliamlarını görmemezlikten gelmektedir. Acaba bunları maşer günü olan makemeyi kübrada da inkar edebilir mi? sizce... Yazan. imam Dikmen



      Yorum


        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.): 724

        4- Afşar ve Kaçar Hânedânları Dönemleri:

        (1149-1344 / 1737-1925)

        Aslına bakılırsa bugün kü araştırma ve çalışmalarımızın dışındaki mevzuları oldukları için burda bahsedilen tarihler arasında katliam süreçlerine değinmeden yukarda verilen tarihlarin özetlenmesiyle Ehl-i Sünnet ulemalarından olan sayın değerli ‘’Ethem Rûhi Fığlalı’nın’’ kaleme aldığı İmamiyye Şiası kitabının İkinci baskısı 194.nci sayfasındaki vermiş olduğu tarih sürecinde imam Hüseyin (a.s.)’ın dilinden kendi evlatlarında 9.ncu torunlarından olan Sahib-i Zaman Muhammed Mehdi (a.c.)’ın Ehl-i Beyt intikamını alacak ve dünya üzerinde bir İslam-i devleti ideolojisini kurup tüm dünya insanlarına adaletle hüküm sürecek araştırmalarımızın icabi ile kısa tutmaya çalışacağız.

        Safevî iktidarına son vererek idareyi ele alan Nâdir Şah, Afşar aşiretinden bir Türk kumandanı idi ve inanışı itibariyle de Sünniliğe mensupdu.

        Bu bakımdan, hâkimiyeti eline geçirir geçirmez, İran’da Sünniliği yeniden tesis ile Şî’îliği ortadan kaldırma faaliyetlerine girişir. Onun bu tasavvurları halkın ve Şîî ulemanın mukavemetiyle karşılanır.

        Maamafih, Şî’îlerin sahabeye dil uzatmaları, birtakım hatalı inanışlarını bırakarak doğru yolu bulmaları için Şî’î ve Sünni âlimler arasında, 1156/1743 yılında bir tartışma tertîb eder.

        Bu toplantı sonunda, Şî’î âlimleri birtakım inanışların tashihini kabul etmişlerse de, ashâba lanet etmek ve daha bazı yakışıksız davranışlar câhil halk tabakalarında yakın zamanlara kadar süregelmiştir.

        (Bu toplantıyla ilgili olarak bkz. Muhibbuddin el-Hatib, el-Hutûtu’l Ariza (Kahire 1973) içinde Abdullah b. el- Huesyn, Mu’temeru’n-Necef, sayfa. 64-106 ‘’Türkçe recümesi. ‘’Sünni-Şî’î İttifakına Doğru’’, çev. Mustafa Çağrııcı, Nesil Dergisi, Yıl 3, sayı 10 ‘’Temmuz 1979’’ 33-48.)

        Onun bu faaliyetleri, uzun ömürlü bir hânedân kurmasına imkân bırakmadı ve çok geçmeden öldürüldü. 1160/1747.)
        Nâdir Şah’ın öldürülüşünden sonra kargaşa baş gösterdi.

        Bu durumdan istifade eden Kaçar aşîretinden olan Ağa Muhammed Han, 1192/1779’da Esterâbâd’da ilân etti. 1344/1925’e kadar devam eden Kaçar Hânedânı döneminde, (Kaçar Hânedânı hk. bkz. Kramers, İA, 5-2/1025 v.d.; Mirzâ Bala, İA, 6/33v.d..) Şî’îlik tam anlamıyla bir devlet desteği olmaksızın tabii seyri içinde gelişme kaydetmiştir.

        Maamifih İran’da 1905-6 yıllarındaki Anayasa ve Meclis faaliyetleri sırasında Şî’î ulemâ, başka bir ifadeyle müctehidler, önemli rol oynamışlardır.

        (Bu konu ve meseleler hususunda bkz. Lambton, 245-69) Bu anayasaya göre, Şah’ın mutlak hâkimiyeti sınırlandırılıyor; beş kişilik bir dinî hey’et teşkil olunarak, çıkarılacak kanunların şerîata uygunluğu açısından bu hey’etin tasvibi isteniyordu. Ancak bu madde işletilmemiş, Şahlar diledikleri gibi hareket etmeye başlamışlardır. Yazan. imam Dikmen


        Yorum


          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.): 725

          5- Pevlevîler Dönemi :

          (1344-1399 / 1925-1979):

          Son Kaçar sultan Ahmed Şah Kaçar, 1925’te Meclis tarafından hal edilince memleketi terk eder ve o sırada Harbiye Nâzırı olan Rıza Han, Pelevî soyadı ile hükümdar olur ve 25 Nisan 1926’da taç giyer.

          Rıza Şah Pelevî, 16 Eylül 1941 tarihinde tahtından uzaklaştırıldı ve yerine oğlu Muhammed Rıza Şah Pelevî geçer.
          Rıza Şah iktidara geçtiği zaman İran’da geniş ve köklü reformlar, batılaşma hareketlerini başlatmıştı.

          Din adamlarının nüfuzunu kıramamakla beraber eğitim alanında birçok yenilikler yapmıştı. Oğlu Şehinşah Muhammed Rıza Pelevî de aynı yolda yürümüş ve 1960’larda ak Devrim adını verdiği bazı reformlara girişmişti.

          Onun bu faliyetşeri, İran’daki müctehidler yani mollarlar veya genel olarak ‘’Ulema sınıfının sert tepkisiyle karşılanmışlardır.’’ (Bu gelşmeler hk. bkz. İran Îslam Devrimi, 31 v.d.)

          Rıza şah Pelevî’nin bu Ak Devrimi, pek çok yönüyle İran din adamlarını oldukça tedirgin etmişti. Bir kere Şah’ın toprak reformu, eğitimi öğretimin modernleştirilmesi, kadın hakları, sanayı işçilerinin net kâra ortak olması vesaire gibi ikitsâdî ve ictimaî esasları hedef edinen tedbirlerinin, İran’ın şartları içinde sosyal siyasal açısından ne ifade etmekle olduğu hususu belki tartışabilir; ama bu çalışmanın hudutları içine girmediği muhakkaktır.

          Ancak kesin olan ve burada söz konusu edilmesi gereken gerçek konu olan cihad şudur ki, Şî’î ulema, meseleyi kendi nüfûzlarının kırılması ve dinden uzaklaşma olarak değerlendirmişlerdir.

          Bu konu hakkında özellikle söyleyebiliriz ki, Şah’ın toprak reformuyla, din adamlarının kontrolünde ve elinde bulunan vakıf arazilere el koyması, din adamları kadar onların etrafında toplanmış bulunan samimi Şî’îleri de harekete geçmeye sevk etmiştir;

          çünkü İran’da tâ Safevîler devrinden itibaren halkın her türlü eğitim öğretim işleri, mollar veya ‘’Ulema denen din adamlarınca yürütülmüş ve gerek camiyi ve gerekse Şî’ı fikriyâtını idare eden bu sınıf devletten maaş almamıştır.

          Kendilerine tahsis edilen oldukça geniş vakıflardan elde edilen gelirler yanında, humus adı verilen beşte bir vergiyle alışveriş sırasında yapılan akidler, nikâh ve diğer her türlü dini işler için tayin edilen resimler, bu sınıfın ihtiyacı olan maddî imkânları fazlasıyla sağlıyordu.’’

          Bu imkânların Şah’ın kontrolüne geçmesi, ‘’ulema sınıfının haklı’’ olarak tedirgin olmasına ve bu faaliyetlere karşı çıkmasına sebep olacaktı; çünkü İmamiyye inanışına göre, din ve dünya işleri açısından asıl merci müctehidler sınıfıdır.

          Halbuki Şah’ın tedbirleriyle bu inanış kökünden sarsılıyor ve İmamiyye mezhebi, dolayısıyla din müessesi rafa kaldırılmak veya sadece camiye inhisar ettirilmek durumuyla karşı karşıya kalıyordu.

          Şî’î din adamları, Şah’ın bu icrâatına karşı çıkarak, 1960’lardan sonra başlattıkları direniş, miting, boykot ve benzeri olaylarla İran’da iç karışıklık çıkarıp Şah’ı uzaklaştırdılar ve kendi deyimleriyle İran’da İslam Devrimi’ni yani (İslam Devleti înkılâb-ı îslâm) başlatmış oldular.

          Bu devrim hareketinin dünya literatüründe bir ilk ve tek İslam devletinin kuruluş hareketinin var olmasına sahip bir düşünce tarzıdır. Yazan. imam Dikmen

          Yorum


            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.): 726

            6- ) Îslâm Devrimi Dönemi: 1

            (1979):

            Çalışmalarımıza ve araştırmalarımıza dünya literatüründe gerçekleşme konumundaki gerçek bir Îslâm-i Devlet şeklinin olgusunun varlığı hakkında fikirlerimizin imam Hüseyin (a.s.)’ın dilinden gelen delillerin varlığı ve Ehl-i Sünnet âlim ve ulemalarınında bahsedişlerinde var olduğu tarih kaynaklar arasında katliamların sürecinde olgulaşma aşamalarının sentez olarak ilk olarak kabul edilen Ehl-i Sünnet ulemalarından olan sayın değerli ‘’Ethem Rûhi Fığlalı’nın’’ kaleme aldığı İmamiyye Şiası kitabının İkinci baskısı 197.nci sayfasındaki İslam devrimiyle bağlantılı çalışmalarından esinti olarak kaydetmiş tarih sürecine bakacağız.

            İmâmiyye için imam’a inanmanın kuralsız şart olduğunu ve On İkinci İmam’ın ‘’gaybeti’’ sırasında, işlerin onun ‘’Hucceti’’ durumundaki nâibleri tarafından yürütüldüğü gerekliliği, daha önce de ifade etmiştik.

            Nitekim Şî’î müelliflerden Muhammed Rıza el-Muzaffer, bu konu ve meseleler hakkında şu görüşleri ileri sürmüşlerdir. (Şî’â İnançları, 24-5. Ayrıca bakınız Humeynî, 97-8.):

            İctiâd şartlarını kendisinde toplamış müctehid, gaybet zamanında inancımızda, İmam’ın mutlak nâibidir; mutlak olarak hâkim ve reşittir, hüküm vermekte, halka hükmetmekte İmam’ın selâyetine sahiptir.

            Onun hükmünü kabul etmemek, İmam’ın hükmünü kabul etmemektir; İmam’ın hükmünü kabul etmemek ise, Allah’ın hükmünü kabul etmemektir ki bu, İmam Cafer-i Sâdık-ı Âl-i Muhammed (a.s.)’den rivayet edilen hadîse göre, Allah’a şirk koşmakla birdir.

            İctihad şartlarını nefsinde toplamış olan müctehid, yalnız fetvâ almak için kendisine müracaat edilmesi gereken şahış değildir; zira o aynı zamanda ümmetin umûmi velâyetine de sahiptir;

            hükümde, kazada, bir işi hall-ü fasi etmede de ancak ona müracaat edilir ve bu hususlarda, ondan başkasına başvurmak, ancak onun emriyle câiz olabilir; nitekim hadlar ve cezâlar da ancak onun emriyle ve hükmüyle icrâ edilebilir...

            Böylesi önemli mevkiye yüksetilmiş ve ilâhî-dini vazifeyle mükellif kılınmış müctehid, bu vasfa sahip olabilmek için zor ve uzun bir tahsilden geçer.

            Şöyle ki, İran’da din tahsili yapmak isteyen talebelerin tahsil müddeti, kabiliyetlerine dayalı olarak, yirmi sene kadar sürer.

            Önce Arapça, mantık, belâgat ve sonra diğer Îslâm-i ilimler ile İmam Cafer Sadık (a.s.)’ın fıkhını tahsil ederler. Örneğin öğretim tarzı geniş ölçüde geleneklere göre işler.

            Talebe önce kendisini kabul edecek bir hoca bulur, ona her hususta itâat eder ve saygı gösterir. Maamafih Necef ve Kum’daki meşhur Şî’î medreselerinde resmi öğretim de yapılır.

            On yıllık eğitimden sonra vasat talebeler, molla unvanıyla küçük vilayetler ve kasabaalarda cami imamlığı yapmak üzere tayin olunur. Yazan. imam Dikmen


            Yorum


              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.): 727

              6- ) Îslâm Devrimi Dönemi: 2

              Parlak ve zekî talebeler ise en az yirmi yıl sürecek tahsile devam ederek özellikle Şî’î hadis ve tefsîri ile fıkhını öğrenirler ve sonunda müctehid olma vasfına sahip olur.

              Burda bir noktanın üzerine dikkat çekmede yarar var sanırım ki, müctehid, Kur’ân ve Sünnet’ten İmamiyye inanışına göre hüküm çıkarma gücüne ulaşmış din adamı demektir. Bu hususta resmi bir imtihan söz konusu değildir.

              Risâleler ve kitaplar yayınlamak veya vaazlar ve ilmi münazaralara katılmakla bir müctehid, taraftar ve talebe kazanmaya başladığı gibi, başarı durumuna göre sırayla Huccetü’l-İslâm yani (İslâm’ın delili), Âyetullah (Allah’ın işareti) ve nihayet Âyettullâhî’l-Uzmâ (Büyük Âyetullah) unvanlarını alır.

              Aslında bunlar, ‘’Ulemâ’da denen müctehidler arasındaki manevî ve itibarî’’ bir mertebelenmedir. Müctehidler, şeriatı kendi anlayışlarına göre açıklama gücüne ulaşmış kimselerdir. Ancak bu açıklamaların, büyük ve derin ayrılıklar göstermemesine dikkat edilir.

              Bugün İran’da, muhtemelen bin kadar âyetullah vardır. Bilebildiğimiz kadarıyla da bunlardan sadece 6 veya 10 kadarı Âyetullahi’l-Uzmâ’dır.

              Âyetullahlar topluca bir merci-i taklîd ve teşkîl ederler. Bu taklîd makamı demek olup, İranlı Müslümanlar, din ve dünya işlerinde tâbi oldukları âyetullahı tâklîd etmek durumunda ve zorundadırlar; çünkü halk, dini ve devlet meselelerinden de ictîhâd’da bulunmak zorundadırlar.

              Değerli araştırma ehli arkadaşların burda bir konu ve mesele fıkhı yönünden açıklamak isterim ki, biz Alevi ve Şî’a mensupları Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vefatlarından sonra asla Kur’an ve Ehl-i Beyt akaid ve fıkhını terk etmiş değiliz.

              Ama Allah’a şükürler olsun sayısız Ehl-i Sünnet âlim ve en üst sevyedeki ulemaları bile kur’an ve Ehl-i Beyt hakkında hatalarını anlamış ve kendileri yanlış yolda olduklarının bilicine varmış ve tövbe etmişlerdir.

              Burda da anlaşılmaktadır ki; sayın ve değerli Ehl-i Sünnet ulemalarından olan sayın değerli ‘’Ethem Rûhi Fığlalı’nın’’ kaleme aldığı İmamiyye Şiası kitabının İkinci baskısı olan kitabını kaleme almış ve kendilerinin bir yol ayırımında olduğu halde açıkça kendini bir Şî’a olarak ifade edememiştir.

              Bu çok büyük bir itirafir. Umarım geri kalan hayatında kendisinin Kur’an ve Ehl-i Beyt hakkında düşüncelerinden dolayı eninde sonunda oda tövbe edeceklerdir. Yazan. imam Dikmen

              Yorum


                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.): 728

                6- ) Îslâm Devrimi Dönemi: 3

                Müctehidler, başka bir ifadeyle âyetullahlar, bulundukları bölgelerdeki din adamlarının, yani açıkçası mollalar ile mukallid denen halkın üzerinde yegâne otoritedirler.

                Bir bölgedeki âyetullahlar arasından biri, diğerlerine göre daha da bir hürmet görür ve ona, sanki başkanmış gibi muamele edilir. Mesala Âyetullah Şerîatmedrâ ile 6 Kasım 1964 tarihinde, Şah tarafından önce Bursa, bilâre Irak’a sürgün edilmeden evvel âyetullah Rûhullah el-Mûsevî el-Humeynî, ülkenin önde gelen iki büyük Âyetullahi’l-Uzmâ’sı idiler.

                Ancak Şah Rıza Pevlevî, 1963 yılı Ocak ayında Ak Devrimi başlattığı zaman İmam Humeyî, bu devrimin ‘’yabancılar için yapılmış, İran halkına karşı ve tarım düşmannı bir devrim’’ olduğunu ifade ederek, Şah’ı 1906 Anayasasın’a uymaya çağırmıştır.

                Şah’ın bu ikaza aldırmayışı üzerine ona sert bir ultmatom vermiş ve aynen, ‘’Ey genç Şah! Babandan ibret al ve kork o günden ki, küfrünü ispatlayan bir fetva ile seni halkın elleriyle kulaklarından tutup lâyık olduğun yere fırlatırım...’’ demilerdir.

                (‘’Moslem Clergy’’, Message of Revolution A Publication of the Islamic Revolution Guards Corps, No. 5 (September 1981), pp. 22-23.)

                Bu durumdan sinirlenen Şah, Rûhullah el-Musevî el-Humeynî’yi 5 Haziran 1963’te tevkif ettirerek hapse attırmışlardır; askeri mahkeme de idama mahkûm etmişti.

                Bunu haber alan âyetullah Şeriatdârî, 400 müctehidle Tahran’a giderek, müctehidlerin müşterek fetvâsını Şah’a sunmuştur.

                Bu fetvada, 1906 Anayasası hükmüne göre, Şah’ın veya makemelerin müctehid olan bir kimseyi yargılama yetkisinin kesinlikle bulunmadığı hatırlatılarak, Âyetullah Humeynî’nin ittifâkla müctehid olduğu ve dolayısıyla yargılanamayacağını bildirmişlerdir.

                Böylece Humeynî serbest bırakıldığı, o andan itibaren de Âyetullahi’l-Uzma’lık unvanına bir de İmam sıfatı eklendi. Gerçi onun sürgünde bulunduğu sıralarda, Şah’a karşı başlatılan hareketlerin hemen en büyük sorumluluğu ve hattâ başarısı, Tebrizli bir Azeri Türkü olan Âyetullah Şerîatmedâr’ye ait ise de, Humeynî, molların ve müctehidlerin tam desteğini kazanmış en üst seviyedeki âyetullah olarak, İran’ın en güçlü adamıdır ve gâib On İkinci İmam’ın nâib’ı durumundadır; gücünü de İsnâ Aşeriyye Şî’iliğinin vazgeçilmez inancı olan imama i’tikad akîdesinden almaktadır. Yazan. imam Dikmen


                Yorum


                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.): 729

                  6- ) Îslâm Devrimi Dönemi: 4

                  Nitekim de İran Devrim Muhafızları’nın organı olan bir mecmuada, İran’deki din adamları sınıfı, genel ifadesiyle rûhânî sıfatıyla tanıtıldıktan sonra, aynen şu ifadelere ver verilmiştir:

                  ‘’Rûhânî kelimesi, âlim, fâkîh, bilgin kişi, faziletli zât ve nihayet cemiyeti dini yani (devleti) bilgiler ve şer’î hukuk esaslarına götüren ve Peygamber’in meşrû ve hakîki halifesi İmam Ali (a.s.) ile başlayıp bugüne kadar kanlı ve şehîdlerle dolu Şî’î tarihi boyunca, baştan sonra onun faziletli ve masum soyunuda devam eden aynı manevi önderliktir.

                  Ve nihayet İmam Humeynî, Hz. Peygamber Muhammed (s.a.v.)’den beri devam eden bu manevi önderlik halkasının en sonuncusudur.’’

                  Esasen bunun böyle olduğu bugün kü, İran İslâm Cumhuriyeti Anayasası’nın Birinci Bölümü’nün Beşinci Maddesi’nde kayıtlarlıdır. Humeynî’nin bu Anayasa’nın Birinci Bölüm Birinci Maddesi’ndeki unvanı ‘’

                  ...Âyetullahi’l-Uzmâ İmâm Humeynî...’’dir.

                  Bugünün İmamiyye Şî’ası siyasi ve devlet anlamda tam bir devlet hâline sokma mücâdelesi veren Âyetullahi’l-Uzma Rûhullah el-Mûsî el-Humeynî, 1281/1902 tarihinde Humeyn’de doğmuştur. 15 yaşına kadar Farsça ve İslâm ilimlerini kendi aile çevresinde öğrendikten sonra, önce Irak sonra da Kum’da tahsiline devam etmiş ve 1301/1922 yılında buradan mezun olmuştur. 1316/1937 yılında, Kum’da, hocası Şeyh Abdülkerîm Hairî Yezdî’nin ölümü üzerine, ülkenin en meşhur ve önde gelen âlimlerinden biri olarak anılır olmuştur.

                  Şah’ın 1963’teki Ak Devrim’ine karşı çıktığı için 5 Haziran 1963 tariihinde teykif edilen Humeynî, 6 Kasım 1964 tarihinde Bursa’ya sürgüne gönderilmiştir.

                  Ekim 1965’te Türkiye’den Necef’e gitmiştir. Orada Şah aleyine beyanlarda bulununca, bu defa Ekim 1978 tariihinde Irak’tan da sürgün edilmiş ve Fransa’ya, Paris’e gitmiştir.

                  Bu tarihten itibaren İran’daki olayların önü alınamaz hâle gelmiş ve nihayet Humeynî, on altı ay süren kanlı karışıklardan sonra, ihtilâlin vazgeçilmez lideri olarak 12 Şubat 1979 tahirinde İran’a dönmüştür.

                  (Bu konu ve meseleler hususunda bkz. ‘’İmam Khomeini and the Unity of the Muslim People’’, Mahjubah The Muguzine for Muslim Women, 1/7 (October 1981),pp.11-17, Ayrıca bkz. İran ‘Îslâm Devrimi, 245 v.d.; 278 .v.d.) Yazan. imam Dikmen


                  Yorum


                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.): 730

                    6- ) Îslâm Devrimi Dönemi: 5

                    Böylece İmâmiyye-Şî’a’sı Şah’tan sonra, siyasi-Dini hüviyetli bir devlet şekilyle İran İslam Cumhuriyeti’ne kavuşmuşlardır.

                    Nitekim de Âyetullahi’l-Uzmâ İmam Humeynî’nin önderliğinde İmamiyye Şî’asına Ehl- i Beyt’in hukuksal doğrultusunda dünyada bir ilk olara İran İslam Cumhuriyeti kurulmuş oldu.

                    (Anayasa: Bölüm 1i Madde: 1) Yine kabul edilen Anayasa’ya göre, fakihlerin ictihadları ve gerekli şartların hepsi de kitap yani (Kur’an-ı Kerim) ve Sünnet olarak İmam Cafer-i Sadık (a.s.)’ın hukuki anayasal kanunlar çerçevesinde (Sünnet-i Ma’sîmin’e) yani (Masumların, yani, Hz. Peygamber ve Hz. Fâtımat’uz-Zehra Semavat-ı Ve-l Arz (a.s.) On İki İmam’ın sünnetine) göre yapılacaktır.

                    (Bölüm: 1, Madde. 2, Fıkra: a). On İki İmam’ın gaybeti zamanında (ifade aynen şöyle: Dev zemân-ı gaybet-i Hazreti Veliyyi asr, Accelallahu ferecehu), İran İslâm Cumhuriyeti’nde emr ve ümmetin imameti, adalet ve takva sahibi, zamanın şartlarına ağâh ve cesur fakîhin uhdesine verilmiştir.

                    (Bölüm: 1, Madde: 5), ki bu da Humeynî’dir: ‘’İran’ın resmi dîni (devleti) İslâm ve İsnâ Aşerî Ca’ferî Mezhebidir. Ve bu madde, ebediyyen değiştirilemez. Hanefî, Şâfiî, Mâlikî, Hanbelî ve Zeydi gibi diğer İslâm mezheblerine de tam bir saygı gösterilecektir....’’ (Bölüm: 1, Madde: 12).

                    On altı ay süren çetin bir mücadeleden sonra, Humeynî’nin 12 Şubat 1979 tarihinde İran’a gelişiyle yeni bir devir ve döneme giren İran İslâm Devrimi, beşinci yılını da doldurmuş bulunyordu.

                    Bu müddet zarfında, İran’da, İslam Devrimi’nin giriştiği faaliyetler hakkında pek çok şey yazıldı ve söylendi. Özellikle Devrim Muhafızları tarafından veya onlar adına yayımlanan propaganda broşürleri veya mecmuaalrında ‘’devrim’in’’ İran’a huzur ve sükûn getirdiği, Allah’ın insanlar için tayin ettiği en iyi nizamın İran’da devrim eliyle vücut bulduğu vebenzeri iddialara yer verildi.

                    Hattâ yeryüzünde, İslâmiyet’i Hz. Peygamber dönemindeki saflığı ve ihtişâmı için de bütünüyle yaşayan yegâne İslâm devletinin İran olduğu yolunda, ‘’kendi coğrafyalarına mahsus mübâlağaları’’ andırır övünmelerde bulundular. Yazan. imam Dikmen


                    Yorum


                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.): 731

                      6- ) Îslâm Devrimi Dönemi: 6

                      Gerçi bu gibi olan kendilerince olayların yersiz olmadığı daha sonra ki zamanlarda tam manasıyla anlaşılacaktı.
                      Ve yine gerçi biz de, İslâm adına yapıldığı söylenen bu hareketin başarıya ulaşması ve İran’daki Müslümanlara huzur ve sükûn getirmesi temennisinde bulunmuştuk. (Çağımızda İtikâdî İslâm Mezhepleri, 151 (1.nci baskısın 142.)

                      Ancak bu konuda İranlılarca yapılan iddialar, açıklamalar ve tebliğlere, mezhepler tarihçiliğinin tasvirî usûl anlayışı için de ve iyi niyetle yaklaşıldığında, durumun maalesef pek de iddia edildiği istikamette gelişme göstermediği müşahede olunmaktadır.

                      Burda olan olumsuz tavrın ve tahlilin değerli araştırmacı ve yazar Türkiye Diyanet Vakfı başkanlığı yapmış Ehl-i Sünnet ulemalarından büyük bir değere sahip olan Sayın değerli ‘’Ethem Rûhi Fığlalı’nın’’ kaleme aldığı İmamiyye Şiası kitabının İkinci baskısı 202.nci sayfasında anılan İran İslam Cumhuriyetinin On İki Masume’i mezhebin şartlarını kanunsal olarak kabullenmediğini tavırlarını bu şekilde göstermektedirler.

                      Tabiki yine de bizde bu giibi kinleerini saklamayacak gerçekler karşısındaki ayrı da olsa olumsuz fikir ve düşüncelerine saygı duyuyorum.

                      Bu beş yıllık dönem, siyasi ve devlet-ilmi yönünden de olmak üzere ve elbette şimdilik kaydıyla iki yönlü değerlendirelecektir.
                      Siyasî yönden İslam Devrimi’n İran’a huzur ve barış sükûn getirdiğini söyleyebilmek, maalesef şimdilik pek mümkün görünmemektedir.

                      Bu mollarrın idaresindeki İran, bugüne kadar, ‘’İhtilâller önce kendi çocuklarını yer’’ şeklinde meşhur sözü haklı çıkarırcasına bir idare tarzı içinde konuşulacaktır.

                      Önceleri baş tâc edilen, bizzat Âdil Fakih Humeynî tarafından parlak sözler ve tantanalı merasimlerle işbaşına getirilen ve devlet radyolarında saatlerse faaliyetleri ve şahşiyetleri, devrime bağlılıkları ile övülen, matbatta da haklarında sayfalar dolusu medhiyeler düzülen devlet başkanları, başkanlar veya dış işleri bakanları, kısa süre sonra mollalar saltanatınca ihanetle suçlanıp azledilmiş; kimi yurt dışına kaçarak canını zor kurtarabilmiş, kimi de idama mahkûm edilerek darağacına çekilmiştir. Yazan. imam Dikmen


                      Yorum


                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.): 732

                        6- ) Îslâm Devrimi Dönemi: 7

                        Öyle görünüyor ki, Rıza Şah Pehlevî’nin dillere testan zulmü, adâletsizliğe ve ‘’şovenist’’ idaresi, yerini, bu defa ‘’mollaların’’ İslam adına yapıldığı söylenen; ama İslam’ın insaf, merhamet, adâlet ve emsalsız müsâmahasıyla hiç bir bağdaşmayan dehşet saçıcı baskı rejime bırakmıştır. (bazı örnekler için bkz. Güneş Gazetesi, 29 Mart 1984; Yeni Asır Gazetesi, 5-6-7 Mayıs 1983; Bulvar Gazetesi, 29 Şubat. 1984.)

                        Elbette bu olup bitenler, sadece İran’ı ve İranlıları ilgilendiren ve doğrudan o ülkenin iç işleriyle alâkalı işler gibi görünmekte ise de, zalimlerin faaliyetlerin İslam adına icra edilişinden dolayı, bütün Müslümanları ilgilendirir gibi meşru faaliyetlerini göstermeye çalışmışlarsada iran halklarını bir nevi İran İslâm Cumhuriyetinden uzaklaştırmamışlardır.

                        Şöyle ki İran İslâm Devrimi’nin kendi sloganlarıyla ‘’İslâm adına’’ emperyalizm ve siyonizme karşı savaş açması bütün Müslümanları memnun etmesi ümit edilen ve beklenen bir ışık faaliyet olarak mütâlaa edilebilmeli ve öyle olmalıdır. Ancak emperyalist faşist sionist faşist zalim güçlerin yapmış oldukları propaganları öyle olmadı.

                        Eğer buna karşı duruş, sağlam ilmi ve fikrî temellere istinade edip Şî’îliğin geniş kapsamlı hasredilmekliği Kur’an ve Ehl-i Beyt Sünnet’in engin içinde ele alınmasaydı İslâmiyetin ‘’evrensel’’ esasları ortada konabilmiş olsaydı, öyle sanıyoruz ki, İslâm ülkelerinin büyük ekseriyeti tarafından mânevî ve hattâ maddi destek görebilecekti.

                        Nitekim de İran İslâm Devrimi, emperyalist, siyonist ve faşist ve hattâ İslam tabirleri ile tâgûta, yani zâlim ve dinsiz idarecilere karşı açtıklarını söyledikleri savaşta, İslam Cumhurieti Devletinin saf, temiz ve berrak masum Ehl-i Beyt yüzünü temize çıkaracak bir takım gayr-i insan-i davranış ve görüşleri, sanki müslüman halk kitlelerini çileden çıkarmış ‘’İslam’’ imiş gibi ortaya koyma yolunu benimsemiştir.

                        Hattâ bu nevîden faaliyetlere öylesine inanmış ve bağlanmıştır ki, İslâm dünyasında, Şî’î fikirlerden örülü olduğu halde, ‘’İslâm’’ yaftası geçirilmiş ‘’İran İslâm Devrimi’’ patenli ihtilâller ihracı için Pazar açmıştır denilmiştir. Yazan. imam Dikmen


                        Yorum


                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.): 733

                          6- ) Îslâm Devrimi Dönemi: 8

                          Bu ise, görünüşte ‘’İslâm Devrimi’’ adı altında kendi inanış ve rejimini bütün İslâm dünyasında hâkim kılma gayretinden başka bir anlam taşımamanın ötesinde, Emevi zihniyet olarakta gücünü değil zaafını sergilemişlerdir. Öyleyse görünüyor ki dün, birtakım dâîler yani (propagangacılar) aracılığı ile İslam dünyasını içten yıkıp parçalamayı kendilerine vazife haline getirip Şî’î-Bâtınî bozguncuların işini , bugün kolaylaştıracak, ilk bakışta masum ve makul sloganlarla ortaya çıkan ve fakat siyasî anlayışlarını ve ihtilâllerini diğer İslâm ülkelerine de sızgırarak yep yeni bir çatışma içine Şî’î-İmamiyye yükleyerek savaşlar içine sokacaklardır.

                          Bu durum ise, İslâm dünyasının birlik ve dayanışma içinden uzaklaştırarak en önemli gereken meselelerden tetirgin, huzursuzluk ve en kötüsü fitne âmeli olmaktan başka bir anlam taşımayacaklardır.

                          Burda bu konu ve meselenin üzerinde durarak değerli araştırma yazar sayın ‘’Etem Rûhî Fıglalı’nin’’ her ne kadar Şi’a inanıncında 12 imam hak olduğunu dile getirirsede İmam Humeyni’nin İran İslam Cumhuriyetinin anayasal kanunlarında Şî’a mezhebinin konum şeklinde hukuksal yönünü eleştirerek Müslüman halk kitlelerine altın tepsilerde insanlara zehit sunmaktadırlar.

                          Allah’a şükürler olsun sayısız Ehl-i Sünnet âlim ve en üst sevyedeki ulemaları bile kur’an ve Ehl-i Beyt hakkında hatalarını anlamış ve kendileri yanlış yolda olduklarının bilicine varmış ve tövbe etmişlerdir.

                          Burda da anlaşılmaktadır ki; sayın ve değerli Ehl-i Sünnet ulemalarından olan sayın değerli ‘’Ethem Rûhi Fığlalı’nın’’ kaleme aldığı İmamiyye Şiası kitabının İkinci baskısı olan kitabını kaleme almış ve kendilerinin bir yol ayırımında olduğu halde açıkça kendini bir Şî’a olarak ifade edemediği halde bir diğer taraftanda Sünniliğin içinden çıkamadan İran İslam Devriminin hatalardan oluştuğunu dile getirmeyi imal etmemişlerdir.

                          Ve kendi deyimleriyle çalışmalarına şöyle devam etmektedirler. Yazan. imam Dikmen


                          Yorum


                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.): 734

                            6- ) Îslâm Devrimi Dönemi: 9

                            Öte yandan devrimin, İran’da rejime karşı oldukları ileri sürülerek mahkûm edilen insanlara tatbik ettiği muameleyi İslâmiyet’le bağdaştırabilmek kesinlikle mümkün değildir.

                            ‘’İslâm’’ adına girişilecek her faaliyet, keyfiliğe kesinlikle yer vermeyen bir ciddiyet, ölçü ve büyük sorumluluk ister. Oysa ki İran Devrimi, İslamiyet’in en ağır suçluya bile adâlet, merhamet, insaf gösterilmesi ve işkencesiz cevza uygulanması anlayışına tam tersine çevirerek, İslâm’ı hâşâ korkunç bir vahşet ve intikam dini yani (devleti) haline sokan bir tutum sergilemektedir.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak burda bu mesele hakkında bizim soracağımız bir sorunun değerli ustad sayın ‘’Ethem Rûhi Fığlalı’nın’’ cevaplamasını arzu ederken değerli araştırmacınında hayat serüveni içinde yapmış olduğu önemli makam görevlerinden de değerlendirme yapıp Ehl-i Sünnet ulemalarının Emevi saltanatçılarının ve ne gibi bir şekilde dalkavaklık yaptıklarının göz önüne getirmesini ederim.

                            Aslına bakılırsa burda kendilerine fazla bir cevap verilmesi gerekmez. Çünkü bu açıdaki tarih yalan söylemediği gerçeklerinde onun bilincin dışında olmadığı aşıkardır.

                            ‘’Devrimi’’in dört yıllık geçmişi, devlet ilmî zaviyeden de sıhhatli bir görünüm arz etmemektedir. Zaten pek ileri ve iyi durumda olmayan ilmi hayat ve ‘’nüniversite’’ seviyedeki eğitim, ‘’Devrim’’ sloganlarına esir ve mahkum edilmiştir.

                            Rejime bağlılık adına, hür düşünce ve araştırma bir kenara iltilmiş ve hattâ ‘’aforoz’’ edilmiştir. İlim adına yapılan ve yapılmakta olan tek husus, Şî’î inancının tedrîs edildiği medreselerin, geçmiş döneme kıyasla daha bir önem kazanması ve yitirdiği itibarını geri almasıdır.

                            Yarınların ne getireceğini şimdiden söylemek kesinlikle doğru olmayacağından, bugün için İran’da ve devlet, âyetullahların iki dudakları arasından çıkacak sözlere, yani (mollara) mecliste kaldıracakları parmaklara tabi gibi bir intaba uyandırmaktadır, dersek sanırım ki pek sayılmış olmayız. Yazan. imam Dikmen

                            Yorum


                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.): 735

                              6- ) Îslâm Devrimi Dönemi: 10

                              Sayın değerli araştırmacı ‘’Ethem Rûhi Fığlalı’nın’’ kinini nefret şekline sokarak kusmaya devam ederek söyle yazmaktadırlar:
                              Dün, Şah rejimi zamanında iktisâdî ve icmâi şartlar itibariyle ezilen ve sefâlete mahkûm edilen geniş halkların yığınları, bugün aynı sefâlet ve ıstırabın içinde kıvranmaktadırlar;

                              ama dün, Şah’ın vaadleri ve polisiye tedbirleriyle susturulmaya çalışılan bu kitleler, bugün ihtilâl sloganları ile ‘’deşarj’’ olmakla ve en önemlisi, bir taraftan onları bu duruma soktuğu söylenen dış güçlere lânetler yağdırırken, diğer taraftan da kendilerini, Humeynî’nin âhiret ve cennet vaadleri, Mehdî Muntazar’ın kurtarıcılık müjdeleriyle avutmaktadırlar.

                              Artık sokaklarda, insanların göğüslerinde ve boyunlarında, Humeynî’nin şehîdlik, devrime bağlılık, cihad ve benzeri konulardaki sözleri, kurtuluş için birer berât gibi kullanılmaktadır. Humeynî rejimini benimsemeyen ve İran’ın yolunu takip etmeyen insanlar ve diğer İslâm ülkeleri, tâgûta boyun eğen zavallılar, devlet ve imanı zayıf, emperyalizmin uşağı sözde Müslümanlar ve o ülkelerin idarecileri de kâfirler olarak gösterilmektedirler.

                              Değerli araştırmacı arkadaşlarıma şunu söylemekte hattâ etmediğimi kanıtlarcasına söyleyebilirim ki, burda anılan değerli Ehl-i Sünnet ulemalarından olan alim’in vefkalade bir beceri ve özel bir bilgiye sahip olduğu gerçeğide hem Türkiye Diyanet Vakfı Başkanlığı makamında olan sayın ‘’Ethem Rûhi Fığlalı’nın’’ yapmış olduğu çalışmalar nedeniyle ve hemde kendilerinin ister İslâm tarihi tahlilleri ve ister tasavvuf hakkında yazmış olduğu bilgi ilimleri ve hattâ isterse İslam ulemalarıyla elde etmiş becerileri dolayısıyla yazmış oldukları İslam tarih mezhep fıkra hakkında değerli kitapları olsun, bizlere inanılması zor ve güç olan zehirlerini kusmaya devam etmektedirler.

                              Ve yine elimize kendi kanalıyla geçen çalışmalarına devam ederek geçen yayınlardan, matbuaatlarından ve hattâ özellikle kendi konuşla tarzları ile maskelerini düşürmeye devam edelim.

                              Elimize geçen yayınlardan, matbuaattan ve özellikle kendi radyolarından taklib edebildiğimiz kadarıyla, karşımıza çıkan bu olumsuz tabloya rağmen, ‘’Acaba İran İslâm Devrimi’nin kendi ülkesi adına hiç mi müsbet faaliyet olmamıştır?’’ sorusuna verilebilecek cevap, ‘’Elbette olmuştur’’ şeklinde olacaktır. Yazan. imam Dikmen


                              Yorum


                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.): 736

                                6- ) Îslâm Devrimi Dönemi: 11

                                Bir kere İslâm’ı müzelik bir eşya gibi görme ve gösterme siyasetini benimsemiş olan Şah’tan, onu korkunç zulmünden Pehlevî ırkçılığına dayanan ‘’şovenist’’ idaresinden kurtulmuşlardır.

                                Ayrıca bildiğimiz kadarıyla, İran’daki Avrupalı ve Amerikalı güçler ülkeyi terk etmişlerdir. Ancak onların boş bıraktıkları saha, acaba hangi güçler tarafından doldurulacaktır veya doldurulmuştur? Bu soruya, şimdilik, herhangi bir cevap verebilme durumunda değiliz.

                                Aslınca bakılırsa Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak biz bu değerli ustada cevap verebiliriz ki, kendileride bu düşünce dışında değillerdir. O’nun tek amacı İran İslam Cumhuriyetinin devletleşme şeklindeki kurumlarında Ehl-i Sünnet fıkhı tanıtılmamasıdır.

                                Zaten gerçekte burdan kaynaklanmaktadır ki, Ehl-i Sünnet ulemalarının devlet içinde otoritelerinin tamamen sadece din inanaçların serbest bırakılması ve İslam fıkıh açısında ciddiye alınmamasının olmasıdır.

                                Öte yandan İran’ın benimsediği ‘’bağımsız politik’’ çizgisi, geniş ve derin bir teknoloji birikimine sahip bulunmadığına göre, seyri takip edecektir? Teknoloji açığını kapatmak üzere, ‘’mollalar meclisince’’ acaba ciddî tedbirlere başvurulmakta mıdır? İmama mutlak inanç, Şî’îliğin temel ve vazgeçilmez esaslarından biridir.

                                Ancak büyük kitleleri ve bir millet, sadece bu esasa bağlı olarak sonuna kadar dizgin altında tutmak mümkün olabilecek midir? Şimdilik petroli İran’ı büyük sarsıntılardan koruyan bir emniyet sübabı vazifesi görmektedir, ama yarın ne olacaktır?
                                Bütün bu hususlarda bir karara ve kesin bir hükme varabilmek için vakit henüz erkendir.

                                Ne var ki, İran’da, aslında siyaset icabı ve rejimin selâmeti için, ama zahirde devlet adına, İslâm adına işlenen ve fakat İslâmiyet’i bir vahşet ve barbarlık aracı hâline sokan cinayetler, işkenceler ve benzeri menfi tutumlar, insanı ister istemez ümitsizliğe ve üzüntüye sevk etmektedir.

                                Ne yazıktır ki İslam Tarih ve fıhkı hukukundan bir haylı haberdar olan sayın ‘’Ethem Rûhi Fığlalı’’ sanki Emevîoğullarının İslam tarih akışında yapmış olduğu haşa (Ehl-i Beyt’e) yapmış oldukları lanetleri ve İmam Ali (a.s.)’ın evlatları olan (Aleviyye) Alevilere hadi hesabı ve sayısız katliamları görmemezlikten gelerek kendilerinin sanki hakiki bir mümin miş? gibi göstererek İran İslam Cumhuriyetinin aşağılayıcı bir tarzda kötüleyerek araştırma yazılarına devam etmektedirler. Yazan. imam Dikmen


                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X