Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.): 767

    Şî’â’nın Temel Anlam Manası Konumu: 3

    Sonuçta diğer kitaplarımızda da anlaşıldığı gibi, fırka-i Naciye yani (kurtuluş fırkası) sadece Alevi ve Şî’â’dır. Çünkü iki ağır emanet olan Kur’ân ve Ehl-i Beyt’e (a.s.)’lara sadece onlar sahip çıktılar. Bu hakikati bazı Ehl-i Sünnet âlimleri de beyan etmişlerdir.

    Bu konu ve meseleler hakkında İbn-i Menzur, Lisanü’l-Arab kitabında Alevi ve Şî’â’yı şöyle tanımlamıştır: ‘’Alevi ve şî’â, Hz. Peygamber (s.a.v.) Ehl-i Beyt’ini (a.s.) seven bir grubun adıdır.’’ (Lisanü’l-Arap, cild. 8, sayfa. 188.)

    Dr. Said Abdulfettah Aşur, Lisanü’l-Arab kitabında bu konuyu incelerken şöyle yazmışlardır: ‘’Hz. Peygamber (s.a.v.) Ehl-i Beyt’ini (a.s.)’lar sevmek Alevi ve Şî’îlik ise, hangi Müslüman Alevi ve şî’î olmak istemez ki’’?

    Artık özgürce düşünülebilen aydın bir zamandayız. Gençlerimiz gözlerini iyi açlamalıdırlar. Kendileri bizzat Alevi ve Şî’â’nın kitaplarını bulmalı, dikkatlı okumalı ve Alevi Şî’î’lerin âlimleriyle hakikatleri görmek için konuşmalılar.

    Şimdiye kadar duydukları birçok sözün tatlı ve hoş olduğunu, ama aslı astarı ve herhangi bir dayanağı olmadığını göreceklerdir. Bugün artık herkes istediği yere ve istediği kimseye rahatlıkla ulaşabiliyor.

    Dünyanın her yerinde Alevi ve Şî’î var. Alevi ve Şîâ hakkında araştırma yapmak isyetenler, Alevi ve Şî’î’lerin muhaliflerinden bilgi istememeliler. Çünkü düşmanlık güden muhaliften, ihanetten başka ne beklenebilirnir ki?

    Alevi ve Şî’î’ler, kimsenin ulaşmadığı ve haklarında bilgi edinilemeyen bir yeraltı grubu değildir. Alevi Şî’â’nın kitapları ve inançları tüm dünyada yaygınlaştırılmıştır. Medreseleri var, konferanslar düzenliyorlar, ders verip konuşmalar yapıyorlar, tüm dünya Müslümanlarını birliğe davet ediyorlar.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak insaflı bir Müslüman’ın ciddi bir inceleden sonra hakikati göreceğine ve aldanmayacağına inanıyorum.

    Ne yazık ki, kimi zaman Alevi ve Şî’â muhaliflerinin hileleri ve aldatmacaları, kimi zaman da bilinçsiz bir Alevi ve Şî’î’nin hal ve hareketi ve davranışları, bazı hakikatlerin üstünü örtülü kalmasına sebep oluyor.

    (Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmalarımızın sonlarında bazı bilinçsiz Alevi ve Şî’î’lerin kültürlü Sünni gençleri Alevi ve Şî’â’dan nasıl soğuduğunu okuyacaksınız.)

    Bazen sadece bir yanlış düzeltmek veya bir soruyu cevaplandırmak, bir Alevi ve Şî’a muhalifini sempatizana çevirebilir. Yazan. imam Dikmen


    Yorum


      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.): 768

      Şî’â’nın Temel Anlam Manası Konumu: 4

      Birazda olsa düşünmeye başladığım anda birden aklıma bir şeyler gelemeye başladı sanki; Ümeyye oğullarının hilelerine kanan bir Şamlı adam gibi özel bir mesele aklıma geldi.

      Bu Şamlı, Medine’ye Hz. Peygamber (s.a.v.) mübarek kabrini ziyarete gittiğinde, heybetli birinin at üzerinde olduğunu ve bir grup insanın da onun etrafında, ona hizmet için toplandığını görmüş.

      Şamlı adam kendi kenine ‘’Yeryüzünde Muaviye’den daha heybetli biri nasıl olur?’’ diye düşünmüş. Merakla kalabalığa ‘’Bu adam kim?’’ diye sormuş. ‘’Ali b. Ebu Talib’in oğlu İmam Hasan (a.s.)’’ diye cevap alınca.

      ‘’Bu harici, Ebu Turab’ın oğlu İmam Hasan (a.s.)’mı’’ diye şaşkınlığını dile getirmiş. Sonra da haddini aşarak O’na ve O’nun babalarına sövmeye başlamış.

      Bunun üzerine İmam Hasan (a.s.)’ın dostları, kılıçlarını çekip onu öldürmek iştemişler, ama İmam Hasan (a.s.) buna izin vermemiş. Atından inerek Şamlıya ‘’Hoş geldin, ey Arap kardeş! Galiba sen bu şehirde yenisin?’’ demiş.

      Şamlı: ‘’Evet, ben müminlerin emiri ve Müslümanların önderi Muaviye b. Ebusüfyan’ın takipçilerindenim’’ demiş.

      İmam Hasan (a.s.), ona tekrar hoş geldin dedikten sonra; ‘’Sen bugün benim misafirimsin’’ demiş. Şamlı, kabul etmemiş, ama İmam Hasan (a.s.) ısrar edince bu teflifi geri çevirememiş.

      Üç gün İmam Hasan (a.s.)’ın evinde kalmış. Dördüncü gün, Şamlı adam pişmanlık ve tövbe belirtileri görülmeye başlamış. Yaptığı hatalardan dolayı İmam Hasan (a.a)’dan özür dilemiş. Çünkü yapmış olduğu onca hakarete rağmen İmam Hasan (a.s.) ona çok iyi davrandığını düşünüp eziklik hissetmiş.

      Hal böyleyken Şamlıya İmam Hasan (a.s.) arasında şöyle bir konuşma geçmiş:

      İmam Hasan (a.s.): Kardeşim, sen hiç Kur’ân okudun mu?

      Şamlı: Evet, ben Kur’ân hafızıyım.

      İmam Hasan (a.s.): ‘’Allah’ın tertemiz kıldığı Ehl-i Beyt’in kimler olduğunu biliyormusun?’’

      Şamlı: Evet, onlar Muaviye ve Ebusüfyan soyudur!

      Orada bulunanlar bu söze çok şaşırmışlar. Ama İmam Hasan (a.s.) tebessüm ederek şöyle devam etmiş:

      ‘’Ben İmam Ali (a.s.)’nın oğlu Hasan’ım; babam, Allah Resulü’nün amcasının oğludur; annem, âlemlerdeki bütün kadınların hanımefendisi olan Fatımat’ut Zehra Semavat’ı ve-l Arz (a.s.)’dır; dedem, peygamberlerin efendisi ve en üstünü olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir; amcalarım, şehitlerin efendisi Hz. Hamza ve diğeri Cafer Tayyar’dır.

      Allah’ın tertemiz kıldığı ve sevgimizi her Müslüman’a farz kıldığı Ehl-i Beyt biziz. Allah ve meleklerinin selam gönderdiği ve Müslümanların da selam göndermeleri emredilen Ehl-i Beyt, bizleriz. Ben ve kardeşim İmam Hüseyin (a.s.) cennet gençlerinin efendileriyiz.’’ Yazan. imam Dikmen


      Yorum


        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.): 769

        Şî’â’nın Temel Anlam Manası Konumu: 5

        İmam Hasan (a.s.), Ehl-i Beyt (a.s.)’ların faziletlerini ve hakıkatleri Şam’lıya bir bir anlatmış. Şam’lı kendine gelmiş ve ağlamaya başlamış. Bir yandan ağlarken bir yandan da özür dilemiş.

        İmam Hasan (a.s.)’a şöyle demiş: ‘’Andolsun Allah’a, Medine’ye geldiğim gün en nefret ettiğim kişi sizdiniz. Ama şimdi en çok sevdiğim kişisiniz. Sizin sevginiz vesilesiyle Allah’a yaklaşmak istiyorum ve sizin düşmanlarından uzağım.’’

        İmam Hasan (a.s.) yanındakilere dönerek; ‘’Siz bu günahsız adamı öldürmek istiyordunuz. Oysa ki, hakkı tanımış olsaydı ona düşmanlık etmezdiniz.

        Şimdi Şam halkının çoğu bunun gibidir; hakkı tanısalar takip ederler’’ demiş. (İbn-i Asakir, sayfa. 145, hadis 250; maktel, Hüseyin Harezmî, cild. 1, sayfa. 131.) Sonra da şu ayet ilkelerini okumuş: ‘’İyilikle kötülük bir olmaz.

        Sen (kötülüğü) en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, candan bir dost olur.’’ (Fussilet Süresi. 34.ncü ayet ilkeleri.)

        Evet, bu, insanların çoğu haberdar olmadığı şeydir. Bundan dolayı insanlar hakikate karşı düşmanlık ediyor. Ama bir gün perdeler kalkacak ve onlar tövbe edecekler.

        Bu, her insanın vazifesidir. Çünkü hakka dönüş, üstünlük ve büyüklüktür.

        Asıl problem şudur ki; bir grup insan hakikati açıkça görüp tüm vücutlarıyla hissetmelerine rağmen, şu değersiz dünyayı elde etme gayreti ve içlerindeki kinden dolayı bu hakikatleri neden inkâr edip onlara karşı adeta savaş açıyorlar?

        Bu tip insanlar hakkında Allah-u Teala şöyle buyurmaktadırlar:

        ‘’Onları uyarsan da uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.’’ (Yasin Süresi. 10.ncü ayet ilkeleri.)

        Böyleleri için vakit ayırmak ve onlar için üzülmek faydasızdır. Biz bütün gücümüzü insafı olan ve hakkı arayan insanlar için harcamalıyız. Allah’u Teala bunlar hakkında da şöyle buyurmaktadırlar:

        ‘’Sen ancak zikr (Kur’ân’a) uyan ve görmeden Rahman’dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini, bir mağfiret ve güzel (s.a.v.)’ı tanımak, bütün Müslümanların ortak sorumluluğu olduğu gibi, bu da öyledir. Yazan. imam Dikmenbir mükafaatla müjdele.’’ (Yasin Süresi. 11.nci ayet ilkeleri.)

        Yer yüzünde Hz. İmam Ali (a.s.) evlatları olan (Alevi’ler) ve bütün Şî’îlerin vakitlerini ve güçlerini İslam ümmetine hakkı tanıtmak için harcamaları gerekir.

        Çünkü Ehl-i Beyt imamları sadece Alevi ve Şî’a’nın imamları değildir. Onlar bütün Müslümanların rehberleri ve kaunun koyucular ve yol göstericileridir.

        Ehl-i Beyt imamlarının Müslümanlar tarafından, özellikle de Ehl-i Sünnet’in şuurlu ve kültürlü mensupları tarafından tanınması, tamamen bizim sorumluluğumuz altındadır.

        Tıpkı Allah’ın sağlam devleti yani İslam Cumhuriyetinin ve O’nun yüce Resulullah (s.a.v.)’ı tanımak, bütün Müslümanların ortak sorumluluğu olduğu gibi, bu da öyledir. Yazan. imam Dikmen

        Yorum


          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.): 770

          Şi’â ve Alevi Ulemasının Fetvadaki İhtilaflarının Oluşma Konumu:

          Zikrettiğimiz mesele ve konular hakkındaki anlaşıldığı üzere Şî’â ve Alevi alimlerinin fetvalardaki ihtilaflarının temel kaynağı, herhangi bir husustaki delilin şer’î bir delil olup olmadığı ve bazı delilillere kanaat getirilip getirilmemesi hususundaki ihtilaflar ile anlayış farklılıklarıdır. Yazan. imam Dikmen

          Yorum


            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.): 771

            Ehl-i Sünnet’te Göre İçtihad Konumu:

            Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak bu konu ve meselelere birazda olsa uzunca bir irdelemeye karar verdik. Çünkü Müslüman halk kitlelerinin ister Hz. Muhammed (s.a.v.)’in dilinden kendi sünnetinin O’nun vefatlarından sonra olsun ister İmam Ali (a.s.)’ın Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatlarından sonra uğradığı eziyet ve işkencelere karşı yapmış olduğu mucadeleler olsun ve hatta isterse İmam Hüseyin (a.s.)’ın dilinden İslam felsefi sentezisinin kerbela katliamın devrimcilik hareketiyle olsun burda saklanan gerçek olayların gün ışığına çıkarmak istiyoruz.

            Hz. İmam Ali (a.s.) Peygamber (s.a.v.)’in tayin ettiği masum vasisi olduğuna inanmayan müslümanlar göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) kendi yerine bir halife tayin etmemiş, halife ve önder tayin etmeyi ümmetin reyine bırakmıştır.

            Bu görüşe göre, Peygamber (s.a.v.) İslam devletinin hükümleri konusunda belli bir şahsı merci olarak tayin etmediği gibi, bunların açıklamasını kendisinden sonra ashabına bırakmıştır. Ashabın hepsi de adil ve içtihad makamına ermiş kimselerdir. Bu hususta sünni kaynaklarda şöyle bir hadis nakledilmiştir.

            ‘’Ashabın yıldızlar gibidir, hangisine uysanız hidayete erersiniz.’’

            Bu görüşe bağlı müslümanlar, şer’î hükümlerde ashabı merci kabul ederek her hususta onlara başvurmuş, onların fetvalarına göre amel etmişlerdir. Onların fetvalarını, ister Peygamber’den (s.a.v.) duydukları bir hadise dayalı olsun, isterse kendi re’y ve içtihadlarına dayalı olsun, her iki hususta geçerli bilmişlerdir.

            Bu hususlar, yani ashabın tümünün müctehid olup ve içtihadlarında musib oldukları (hata etmedikleri) Ehl-i Sünnet’in usul-i fıkıh ve ilm-i hadis kitaplarında açıkça zikredilmiştir.

            Bu görüş ve düşüncelerin sıhhatini ilmi olarak tartışma konusu yapmak, ‘’Ashabım yıldızlar gibidir...’’ hadisinin mevzu olduğunu açıklamak, konumuzun dışında kaldığından şimdilik bu konulara girmeyeceğiz.

            Allame Mir Hamid Hüseyin ‘’El-Abekat’’ kitabının sekaleyn hadisiyle ilgili olan bölümünün ikinci cildinde ‘’Ashabım yıldızlar gibidir...’’ hadisinin batıl olduğunu isbat etmek için tam yetmiş delil zikretmiştir.

            Ayrıca bu hadisin mevzu yani (uyduruk) olduğuna dair Ehl-i Sünnet’in en büyük alimlerinden ikiyüz eli sayfayı dolduran çok sayıda itiraflar nakletmiştir.

            Bu hususu araştırmak isteyenler söz konusu kitaba müracaat etmekleri kendi iman ve takvaları açısından çok önemlidir. Yazan. imam Dikmen

            Yorum


              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.): 772

              Ehl-i Sünnet’te Göre İçtihad Konumu:

              İslam İçinde Çeşitli Mezheplerin Çıkış

              Nedenlerini Açıklayan Önemli Kaynak ve Belgeler Konumu: 1

              Mezheplerin çıkış ve sonra sınırlandırılış tarihiyle ilgili olarak bu makalemizin başlangıcında söz konusu ettiğimiz sorularımızın bir kısmının cevabını birtakım Ehl-i Sünnet Ulema kaynaklarına başvurarak elde etmek mümkündür.

              Biz isteyenlerin direkt olarak bu konu ve meselelerle ilgili belge ve kaynaklara müracaat etme imkânını sağlamak ve aynı zamanda ileride zikredeceğimiz sözlerimizin kaynağını göstermek için önceden de bu husustaki belli başlı ustadların yazmış oldukları kaynakları ile aktarmanın yerinde olacağının inancındayız.

              Konuyla ilgili önemli belge ve kaynakllar şunlardır:

              1- Mısır tarihi hakkında olan ‘’El-Mevazi-ü ve-l İ’tibar Fi-l Hutat-i ve-l Âsâr’’ kitabı Makrizi (Makrizi, Ba’lebek’deki Harret-ül Makarize ismindeki yere isnad edilmektedir. Hicri. 766’da adı geçen yerde doğmuş ve Hicri. 845’de Kahire’de vefat etmiştir.)

              Lakabıyla meşhur olan ‘’Şeyh Tabiyyüddin Ebu-l Abbas Ahmed ibn-i Ali ibn-i Abdülkadir ibn-i Muhammed El-Ba’li El-Kahiri te’lif etmiştir. Mezkur kitap yaygın ve meşhur bir tarih kitabı olup defalarca basılmış ve Fransızca’ya da tercüme edilmiştir.

              Sonra gelen alimler bu kitapta yer alan konuları teredüt etmeden kabul etmişlerdir. Bu kitabın dördüncü cildinde mezheplerin ihtilafları geniş bir şekilde ele alınmıştır.

              2- ‘’Tarih-i Yakubi’’ Müellifi Ahmed ibn-i Ebi Yakub-i Bağdadi’dir. Vefatları, Hicri. 296’dan sonradır.

              3- ‘’El-Havadis-ül Camia Fi-l Miet-is Sabia’’ Bu kitabı kemalüddin Abdurrazzak İbn-i-l Meruzi El-Futi El-Bağdadi te’lif etmiştir. (Vefatları: Hicri. 723) BU kitap hicri. 1351’de bağdad’ta Fırat matbaasından basılmıştır.

              4- ‘’El-İnsaf Fi Beyan-i Sebeb-il İhtilaf’’ ve Ikd-ül Ciyd Fi Ahkam-il İçtihad-i Ve’t Taklid.’’ Bu kitapları Şah Veliyullah Ahmed ibn-i Abdurrahim-i Ömer-i Dehlevi (Hicri. 1114-1180 veya 1176) te’lif etmiştir. Bu risaleler, Ebu Hayyan Tevhidi’nin ‘’El-Mukabesat’’ adlı eseriyle ve yine ‘’Keşf-üz Zur-i Ve-l Bühtan’’ kitabıyla bir arada basılmıştır. Yazan. imam Dikmen

              Yorum


                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.): 773

                Ehl-i Sünnet’te Göre İçtihad Konumu:

                İslam İçinde Çeşitli Mezheplerin Çıkış

                Nedenlerini Açıklayan Önemli Kaynak ve Belgeler Konumu: 2

                5- ‘’El-İklid Li Edillet-il İçtihad ve-t Taklid’’ ve ‘’Et-Tarikat-ül Müsla Fi-l İşaret-i İla Trek-it Taklid’’ Bu iki eseri Sıddık Hasan Han-ı Kunuci-i Buhari (vefatları. Hicri. 1307) te’lif etmiştir. Bu iki risale Hicri. 1295 ve 1299 yıllarında İstanbul’da basılmıştır.

                6- ‘’Husul-ül Me’mul Min İlm-il Usul’’ Bu kitabı da yine Sıddık Hasan Han-ı Kunuci Buhari te’lif etmiştir. Hicri. 1296’da cevaib’de basılmıştır. Bu kitabın altıncı bölümünü ictihad ve taklid hakkındadır.

                7- ‘’Nezret-ün Tarihiyye Fi Hudus-il Mezahib-il Erbaa’’ Bu makaleyi İsmail ibn-i Muhammed Ahmed Timur Paşa (vefatları. Hicri. 1288) yazılmıştır. Bu makale ‘’Ez-Zehra’’ dergisinin ikinci yılının ilk sayılarında yayınlanmıştır. Daha sonra Hicri. 1344’de Kahire’de Muhibbüddin El-Hatib’in çabasıyla müstakil bir risale olarak basılmıştır.

                Bu risale dört mezhebin nasıl ve hangi belgelerde ortaya çıktığı, nasıl gelişip diğer yörelere yayıldığı hakkında bilgi vermektedir. Bunun yanı sıra artık bir etkisi kalmamış bazı diğer mezheplerin ortaya çıkışı, yayılış ve devam süresi de açıklanmıştır.

                8- Evet yukardaki kitaplardan daha getaylı ve geniş bir şekilde Fazıl Muhammed Ferid Vecdi, ‘’Dairet-ül Mearif Li-l karn-ir Rabi Aşer El-Hicri (El-Karn-ül İşrin)’’ kitabının üçüncü cildinde bilgi vermiştir. (Vefatları Hicri. 1293). Bu kitap ilk olarak Hicri. 1330 yılında bsılmıştır.

                ‘’Cehd’’ maddesinde bu hususta 60 sayfalık bir yazısı vardır. Ayrıca ‘’Zehebe’ maddesinden de konuyu geniş bir şekilde ele almıştır. Bunlar, bu konu hakkında elimize ulaşan kitaplardır.

                Sıddık Hasan Han ‘’Husul-ül Me’mul’’ kitabının üçüncü bölümünde bu konuda diğer birkaç kitaptan söz ederek onlara başvurmayı tavsiyede bulunmuşlardır. O kitapların bazılarıda şunlardır:

                1- ‘’Edeb-üt Taleb ve Müstehe-l Ereb’’ Bu kitabı Şevkani te’lif etmiştir.

                2- ‘’İrşad-ün Nukkad ila Teysir-il İctihad.’’ Bu kitap Seyyid Muhammed ibn-i İsmail Emir’in eseridir.

                3- ‘’İ’lam-ül Muvakkiin An Rabb-il Alemin.’’ Müellifi, Hafız İbn-i Kayyim’dir.

                4- ‘’İkaz-ü Himem-i Uli-l Ebsar.’’ Müellifi, Salih ibn-i Muhammed Felati’dir.

                5- ‘’El-Cennet-ü Fi-l Üsvet’i Hasenet-i Bi-s Sünnet.’’ Bu kitap da zikredilen şahsın te’liflerindendir.

                6- ‘’Dirasat-ül Lebib Fi-l Üsvet-il Hasenet-i Bi Habib.’’ Allame Muhammed Muin Sindi’nin eseridir.

                7- ‘’Hadis-ül Ezkiya.’’ Müellifi, Seyyid Ahmed Hasan El-Kunuci’dir.

                8 ‘’El-Kavl-ül Müfid Fi Hükm-it Taklid.’’ Ve diğer birçok kitaplarında bulunduğu gerçeklerin gün ışığına çıktığı gibi.
                Evet biz burda bu kitaplardan sadece birkaçıyla mezheplerin ortaya çıkış nedenlerini açıklığa kavuşturacak nitelikleri olan bazı sözler naklediyor, teferruatını ise araştırmacı ve imanlı kardeşlerinin kendi takvaları açılarında önemli olduğunu söylemek istiyoruz... Yazan. imam Dikmen


                Yorum


                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.): 774

                  Ehl-i Sünnet Mezheplerinin Ortaya Çıkış Nedenler Konumu:

                  Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak İslam’da mezhep konumu konusunu ele almayı düşündüğünmüzden dolayı şimdilik bu mesele üzerinde fazla bir çalışma ve araştırma gereğini duymadık.

                  Onun içinde birazda olsa yine Ehl-i Sünnet ulemalarınca ele almış oldukları belgelerle ehl-i sünnet mezheplerinin ortaya çıkış konumuda değinmeye çalışacağız.

                  Adı geçen kitapların hepsinde ittifat etmişlerdir ki, Ehl-i Beyt mektebine bağlı olmayan müslümanlar (Ehl-i Sünnet) Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vefatlarından sonra şer’i hükümlerde sahabeden olan kari (Kur’ân hafızları) ve alimlere müracaat ederek onların Peygamber (s.a.v.)’den duydukları hadislere, hadis bulunmadığı takdirde ise onların kendi içtihadlarına dayanan fetvalarına göre amel ediyorlardı. Bu husus açıkça bazı tarih kitaplarında zikrolunmuştur.

                  Örneğin Makrizi şöyle nakediyor:

                  ‘’Cennetle müjdelenen on kişi Hz. Resulullah (s.a.v.)’in zamanında bile içtihad edip fetva veriyorlardı.’’

                  Bu sözü daha önce de nakl edip bazı yönlerden eleştirdik ve gerçekle herhangi bir bağlantısının olmadığını ispatlamıştık.

                  Kısaca Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vefatından sonra devlet hükümler hususunda ashap merci oldu. Onlar Kur’ân ve dinin yani (devlet) hükümlerini halka öğretmek için çeşitli şehirlere yerleştiler.

                  Ve yine Makrizi daha sonra da kendi yazılarında şöyle nakleder:

                  ‘’Ashap Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vefatından sonra çeşitli beldelere dağıldılar. Bazıları ise Ebubekir’le birlikte Medine’de kaldı. Ebubekir, Kur’ân ve Sünnet’ten bildiği şeyler hüküm veriyordu; Kur’ân ve sünnet’ten bir meselenin hükmünü bilemeyince de o, mevzunun hükmünü yanındaki ashaptan soruyordu.

                  Onların da konu hakkında bilgileri olmadığında içtihad ediyorlardı.’’ (El-Hutat-ül Makriziyye, cild. 2, sayfa. 322.)
                  Evet böylece görüyoruz ki, sahabe Kur’ân ve Sünnet’ten bir mevzunun hükmünü çıkaramadıkları zaman içtihad ediyorlardı.
                  Tekrar Makrizi şöyle devam ediyor:

                  ‘’Ebubekir’den sonra da Ömer’in dönemiyle daha sonraki dönemlerde gerçekleştirilen fetihler sonucu sahabenin yakın uzak şehirlere dağılması daha bir artış kaydetti. Sahabenin bulunmadığı yerlerde o şehirin emiribin kendisi ictihad ediyordu.’’ (El-Hutat-ül Makriziyye, cild. 2, sayfa. 322.) Yazan. imam Dikmen


                  Yorum


                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.): 775

                    Ehl-i Sünnet Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sünnet’tini Bilmiyor Konumu: 1

                    Şimdi sizinde acayıbınıza giden ve bu konu mesele hakkında şaşkına döneceğiniz bir araştırmanın özünü belge ve kaynakları ile vereceğim. Ama inanmayacaksınız olsun!.. Belki bu mesele hakkında düşünmeye çalışacaksınız.

                    Ehl-i Sünnet ulemalarından olan ve çok sayıda fetva veren araştırmacı ve yazar olan sayın Prof. Dr. Muhammed Ticani Semavî beyin hazırlamış ve kaleme almış oldukları kitabı olan Gerçek Sünnet Ehl-i ve Şî’â kitabının 50.nci sayfasında aynen şunlar kayıtlı.

                    Saygı değer okuyucu; bu başlığa şaşırmayın. Çünkü Allah’a şükürler olsun ki, siz doğru yoldasınız ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak için uğraşıyorsunuz.

                    Öyleyse gereksiz taassupları bir kenara bırakın ve şeytanın hilelerine kanmayın. Bu hilelerin ve inadın, sizin hedefe ve ebedi cennete ulaşmanıza engel olmasına izin vermeyin.

                    Daha önce de söylediğimiz gibi kendilerine Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat diyenler, dördüncü halifeyi kabul etmektedirler. O halifeler Ebubekir, Ömer, Osman ve İmam Ali (a.s.)’dır. Bunlar herkesin bildiği şeyler.

                    Ancak acı gerçek şu ki; yine Ehl-i Sünnet, Hz. İmam Ali (a.s.)’ı uzun yıllar dört halifeden biri olarak tanımıyor, hatta halifeliğini gayri meşru olarak biliyorlardı.

                    Çok sonraları onu dördüncü halifeden biri olarak saydılar ki, bu da tam olarak hicretin 230 yılında Ahmed b. Hanbel’in zamanında olmuştur.

                    Aklıma gelmişken burda bir kaç hadis nakletmek istiyorum ki bu değerli hadislerin kaynağı Değerli araştırmacı ve yazar ve Ehl-i Beyt evlatlarından olan ulema ictihad konumunda görevler yapan ve Türk edebiyatınında babası sayılan sayın değerli Abdülbâki Gölpınarlı’nın kaleme almış oldukları Hz. Muhammed (s.a.v)’i hadisleri. Konu kitabından nakledeceğim: ‘’Emanete riayet etmiyenin imanı yoktur, ahdine vefa etmiyenin dini yoktur.’’ (Cild. II, sayfa. 187.)

                    ‘’içinizde hiçbiriniz, kendi nefsi için sevip dilediği şeyi mü’min kardeşi hakkında da sevip deilemedikçe mü’min olamaz.’’ (Cild.2, sayfa. 172.) Yazan. imam Dikmen

                    Yorum


                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.): 776

                      Ehl-i Sünnet Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sünnet’tini Bilmiyor Konumu: 2

                      ‘’Mü’min’de iki huy birleşemez, Nekeslik, yalan. (cild.2, sayfa. 188.) ‘’Andolsun ki kurtulmuş, müradına ermiştir özü doğru olarak inanan, özü doğru sözü gerçek, nefsi iyiden iyiye inanmış, kanmış, yaratılışı düzgün, kulağı doğru, sözü yerinde öğüdü duyar, işitir, gözü eğriyi doğruyu görür kişi.’’ (Cild. 2, sayfa. 71.)

                      ‘’Müslüman, Müslümanların elinden, dilinden selâmette oldukları kişidir. (cild. 2, sayfa. 172.)

                      ‘’Müslümanların, dilinden, elinden selâmette oldukları kişi Müslümandır. Mü’min de insanların, kendisinden canlarını, mallarını emin gördükleri adamlardır.’’ (Cild. 2, sayfa. 172.)

                      ‘’Mü’min için güzel huydan daha güzel, daha iyi hiçbir şey olamaz. (K. 2, sayfa. 153.) ‘’Aldatan, hiyanette bulunan bizden değildir.’’ (K. 2, sayfa. 153).

                      ‘’Zulümle bir şey elde eden adam bizden değildir.’’ (Cild. 2, sayfa. 150.) ‘’Bizden değildir küçüğümüze acımayan, büyüğümüzün hakkını bilmeyen. Bizden değildir bizi aldatan ve hiçbir kimse kendisi için sevip dilediği şeyi mü’minler için de sevip dilemedikçe mü’min olamaz.’’ (Cild. 2, sayfa. 116.)

                      ‘’Birirsinin karısı, yahut kölesi hakkında o adama kovuculukta bulunan bizden değildir.’’ (Cild. 2, sayfa. 153.)

                      ‘’Gerçekten de inanan kişi tatlıdır, tatlıyı tatlılığı sever.’’ (Cild. 2, sayfa.87.) ‘’Mü’min şunu bunu kınamaz; şuna buna lânet okumaz; kötü söz söylemez; iyi söz söyleyince de gevezelik etmez.’’ (Cild. 2, sayfa. 112.)

                      ‘’Yanıbaşındaki komuşusu açken yemeğini yiyip karnını doyuran mü’min değildir.’’ (Cild. 2, sayfa. 112.)

                      ‘’Şerrinden komşusu emin olmıyan kişi mü’min değildir.’’ (Cild. 2, sayfa. 112.)

                      ‘’Bize kılıç çeken bizden değildir.’’ (Cild. 2, sayfa. 157.)

                      ‘’Bize karşı silâh taşıyan bizden değildir.’’ (Cild. 2, sayfa. 153.) Elbette buna benzer daha sayısızca hadislerin olduğu bir gerçektir ama biz şimdilik bunlarla yetinmeye çalışacağız inşallah!...

                      Alevi ve şî’î olmayan sahabeler, halifeler padişahlar ve emirler Ebubekir’den tutun Abbasî halifesi Mutasım’ın zamanına kadar Hz. İmam Ali (a.s.)’nın hilafetini kesinlikle kabul etmediler. Hatta minberlerde Hz. İmam Ali (a.s.)’a şaha lanet okunurdu. Onu Müslüman olarak dahi görmezlerdi. Çünkü hiçbir Müslüman’a minberde lanet okunmaz. Yazan. imam Dikmen


                      Yorum


                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.): 777

                        Ehl-i Sünnet Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sünnet’tini Bilmiyor Konumu: 3

                        Ebubekir ve Ömer’in, Hz. İmam Ali (a.s.)’i siyaset meydanından nasıl uzaklaştırdıklarının kanıt ve belgelerini gördük. Osman ise başa geldiğiğinde diğerlerinden daha çok ona saygısızlık etti.

                        Öyle ki, Hz. İmam Ali (a.s.)’ı tıpkı Ebu Zer Gaffar’i hazretleri gibi sürgüne göndermekle tehdit ediyordu. Muaviye başa geldiğinde ise Hz. İmam Ali (a.s.)’a lanet etme konusunda çok çaba göstererek insanların bu işe emretti.

                        Emevî halifelerinin hepsi, bütün köy ve şehirlerde Muaviye’nin bu sövme geleneğini tam 80 yıl boyunca devam ettirdi. (Ömer b. Abdülaziz dışında bütün Emevî halifeleri Hz. İmam Ali (a.s.) lanet okutmuşlardır.)

                        İmam Ali (a.s.)’ın evlatları olan Aleviler ve Şî’îlerine karşı bu lanet ve kin dolu yaklaşımlar ise henüz günümüze kadar sürmektedir. Öyle ki, Abbâsî lafilesi Mütevekkil, Hicri 240 yılında Hz. İmam Ali (a.s.) ve İmam Hüseyin (a.s.)’ın kabirlerinin yıkılmasını emretti.

                        Yaşadığı dönemde kendisine mü’minlerin emiri diye hitap edilen Velid b. Abdülmelik, Cuma hutbesinde halka hitaben şöyle dedirtmeyi zorunlu kıldırdı: ‘’Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Hz. İmam Ali (a.s.)’a dönerek ‘’Ey Ali sen baba Harum’un Musa’ya olduğu nisbettesin’’ dediği bu hadis doğrudur, fakat tahrif edilmiştir.

                        Aslında Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: ‘’Ey Ali, sen bana Karun’un Musa’ya olduğu nisbettesin.’’ Dolayısıyla bu hadisi duyanlar yanlış duymuşlardır dedi. (Tarih-i Bağdad, cild. 8, sayfa. 268.)

                        Mutasım’ın zamanında mürtetler ve Allah’ı inkâr edenler çoğalmışlardı. İslâm âlimleri ise onlarla kıyasıya mücadele içindelerdi. Hülefa-i Raşîdîn zamanı artık geçmiş insanlar önemsiz işlerle meşgul olmaya başlamıştır.

                        Bu konu ve mesele hakkında Ahmed b. Hanbel, Kur’ân’ın kadîm yani (ezeli) olduğu inancındaydı. İnsanlar yöneticilerin inancını taşıyor, Kur’ân’ı mahluk olarak görüyorlardı. Ahmed b. Hanbel, Mustasım’ın korkusundan bu inancından kurtuldu ve böylece meşhur oldu.

                        Mütevekkil’in zamanında ise hadisçilerin (Ehl-i Hadis olarak tabir edilen hadisleri de Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in bir grubudur.) en gözleri hâline geldi. İste bu dönemde Hz. İmam (a.s.)’ı diğer üç halifete ekleyerek onu dördüncü halife olarak kabul ettiler. Ve hülefa-i raşidînden sayarak saygıyla anmaya başladılar.

                        Belki de Ahmed b. Hanbel, Hz. İmam Ali (a.s.)’ın hakkında okuduğu sahih rivayetlerden etkilenmişti. Bu rivayetler halifelerin hoşuna gitmese de yok edilmediler. Yazan. imam Dikmen


                        Yorum


                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.): 778

                          Ehl-i Sünnet Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Sünnet’tini Bilmiyor Konumu: 4

                          Ahmed b. Hanbel şöyle diyordu: ‘’Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sahabeleri arasında, Hz. İmam Ali (a.s.) hakkındaki hasen senetli hadislerin hiçbiri. hiçbir sahabe hakkında elimize ulaşmamıştır.’’

                          Böylece Ahmed b. Hanbel, o zamana kadar İmam Ali (a.s.)’ı halife statüsünde görmeyenler arasında onun hilafetini doğru ve muteber saydı.

                          18- İmam Hüseyin (a.s.)’den rivayet olunmuştur ki: ‘’Hz. Peygamber (s.a.v.) bana hitab ederek‘’ şöyle buyurdular: ‘’Ey Hüseyin senin kendin imamsın, imam kardeşi ve imam oğlusun, senin neslinden dokuzu emin ve masumdurlar.

                          Onların dokuzuncusu ise Mehdi’dir. Ne mutlu onları sevenlere ve ne yazık onlara buğzedenlere.’’ (Kifayet-ül Eser sayfa. 197) Yazan. imam Dikmen

                          Yorum


                            : Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.): 779

                            Deliller Konumu: 1

                            Tabakat-ı Hanabile’de (Ehl-i Sünnet’in en meşhur kitaplarından) İbn-i Ebi Ye’la, kendi senediyle Verize-i Hamesî’nin şöyle dediğini naklederler:

                            ‘’Ahmed b. Hanbel’in yanına gittim. O dönemler Ahmed b. Hanbel, İmam Ali (a.s.) raşit halifelerin dördüncüsü olarak kabul ediyordu. (Burda dikkat edilecek olursanız bu hadisçi, ‘’Hz. İmam Ali (a.s.) ne küfrediyor, ne de lanet okuyor, Allah ondan razı olsun’’ anlamında ‘’radiyallah anh’’ diyor.

                            Ama buna rağmen onu dördüncü halife olarak kabullenmek istemiyor ve bu yüzden Ahmed b. Hanbel’e itirazını dile getirmeye çalışıyor. Anlattıklarına bakılacak olursa, o da Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat grubundandır.) Ona dedim ki: Ey Ebu Abdullah! Senin bu yaptığın Talha ve Zübeyr’e karşı bir tutumdur!

                            Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmalarınında burda size yani (Ehl-i Sünnet) ulemalarına bir sözün var. Eğer siz burda anılan hadisin gerçeklik yönünden habersiz iseniz sizin ulema ile ne gibi bir sevyeniz var.

                            Ama eğer siz burda anılan hadis ve kaynaktan haberdar olduğunuzu sözluyorsanız yazıklar olsun size ki sizinde yeriniz bellidir. ‘’Ey Hüseyin senin kendin imamsın, imam kardeşi ve imam oğlusun, senin neslinden dokuzu emin ve msaumdurlar.

                            Onların dokuzuncusu ise Mehdi’dir. Ne mutlu onları sevenlere ve ne yazık onlara buğzedenlere.’’ (Kifayet-ül Eser sayfa. 197)

                            Ahmed b. hanbel: Bu ne biçim söz? Biz niye onlarla savaşalım? Onun adını niye analım, dedi.

                            Dedim ki: Allah seni hidayet etsin. Sen hilafeti dörde çıkardığın, İmam Ali (a.s.)’i itaati vacip bir imam olarak gördüğün ve geçmişteki imamların hakkını ona geri verdiğin zaman biz direkt olarak sahabeyle karşı karşıya gelmiş oluyoruz!
                            Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel: Neden bu işi yapmayayım, diye sorsu?...

                            Ben dedim ki: Ömer’in oğlu Abdullah’ın söylediği hadisten dolayı... Yazan. imam Dikmen


                            Yorum


                              : Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.): 780

                              Deliller Konumu: 2

                              Ahmed b. Hanbel dedi ki: Ömer, oğlundan daha üstündür. Çünkü o, Ali’nin Müslümanların halifesi olmasına razıydı ve ona şurada yer vermişti. Bu yüzden de Ali kendisini mü’minlerin emiri olarak adlandırmıştı. Ben nasıl olur da ona mü’minlerin emiri değil, diyeyim?

                              Ahmed b. Hanbel’in verdiği cevaptan sonra onunla konuşmamı yarıda kestim ve oradan ayrıldım. (Tabakat-i Hanabile, cild. 1, sayfa. 515.)

                              Evet bu konuşmalardan çıkaracağımız sonuç şudur ki: Demek oluyor ki Ehl-i Sünnet, Ahmed b. Hanbel’in dönemine kadar İmam Ali (a.s.)’i meşru bir halife olarak kabul etmiyordu. Açıktır ki Ahmed b. Hanbel isimli bu mukaddis, Ehl-i Sünnet ve’l-Cemaat’in önderi ve sözcüsü idi.

                              Onlar İmam Ali (a.s.)’nın hilafetini kabul etmiyor, Ehl-i Sünnet’in fakihi olan Abdullah b. Ömer’in delillerine dayandırıyorlardı.
                              Kur’ân’dan sonra en muteber kitap olarak tanıdıkları Sahih-i Buharî’de de bu hadis geçmektedir. O halde Ehl-i Sünnet, bu kaynağa dayanarak İmam Ali (a.s.)’nın hilafetini de resmen tanımamaktadırlar.

                              Biz bu konu rivayet şekliyle Zikir Ehl-i’ne Sorun adlı kitabımızda da yer vermiştik. Ama herkesin bilgi sahibi olması için tekrar değiniyoruz...

                              Buharî, Sahih’inden de, Abdullah b. Ömer senediyle şöyle rivayet etmişlerdir: ‘’Biz, Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında insanların birbirlerine karşı üstünlüklerinden söz ediyorduk.

                              Üstünlük sıralamasına göre önce Ebubekir’i sonra Ömer b. Hattab’ı sonra da Osman b. Affan’ı söylerdik. Allah onlardan razı olsun.’’ (Sahih-i Buharî, cild. 4, sayfa. 191; Kitab-ı Bed’u’l-Halk, Peygamber’den sonraEbubekir’in Faziletleri bâbı.)

                              Hamd olsun ki Allah’a ki Ehl-i Sünnet ulemalarından olan ve çok sayıda fetva veren araştırmacı ve yazar olan sayın Prof. Dr. Muhammed Ticani Semavî beyin hazırlamış ve kaleme almış oldukları kitabı olan Gerçek Sünnet Ehl-i ve Şî’â kitabının 54.nci sayfasında aynen şunlar kayıt ederek şöyle devam etmektedirler.

                              Buharî adı geçen kitabında bu rivayetten daha açık bir rivayette şöyle devam eder ve şöyle yer vermiştir. Zira Abdullah b. Ömer şöyle diyor: ‘’Biz Hz. Peygamber (s.a.v.) zamanında hiç kimseyi Ebubekir’le eş tutmuyorduk.

                              Ondan sonra Ömer’i, sonra Osman’ı üstün biliyorduk. Sonra da Hz. Peygamber (s.a.v.)’in diğer sahabelerini üstün bildik ve hepsini eşit gördük.’’ (Sahih-i Buharî, cild. 4, sayfa. 203; Bitab-ı Bed’u’l-Halk, Osman b. Affan’ın fazileti bâbı.) Yazan. imam Dikmen



                              Yorum


                                : Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.): 781

                                Deliller Konumu: 3

                                Evet yukardaki rivayetlere çok dikkat edersek, içinde ne Hz. Peygamber (s.a.v.)’in herhangi bir görüşü var, ne de Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ahlakına uygun bir yaklaşım. Zira yukarda da belirtilmiş olduğu rivayet tamamıyla Abdullah b. Ömer’in Hz. İmam Ali (a.s.)’a olan düşmanlığının bir ifadesinden ibarettir.

                                Ehl-i Sünnet de mezhebini bu temel üzerinde inşa etmişlerdir.

                                Ümeyye oğullarına gelinince; onlar da bu ve buna benzeri rivayetlere dayanarak müslüman halk kitlelerini Hz. İmam Ali (a.s.)’a küfretmeyi caiz görmüşlerdir. Muaviye zamanından Mervan b. Muhammed b. Mervan zamanına, yani hicrî 132 yılına kadar minberlerde haşa İmam Ali (a.s.)’a ve evlatları olan Alevilere lanet okutmuşlardır.

                                İmam Ali (a.s.) ve Şî’î’lerini ve bu tür siyasetlerine ters düşen kimseleri acımadan öldürtmüşlerdir. (Bu tutumlara sadece iki yıl ara verildi. O da Ömer b. Abdülaziz’in halifeliği döneminde gerçekleşmişti.

                                Ömer b. Abdülaziz Hz. İmam Ali (a.s.)’a düşmanlığı daha da şiddetlendi. Öyle ki bu yasaklamadan ötürü Ömer b. Abdülaziz’in kabri tekrar açıldı ve bununla da yetinmeyip çocuklara onun isminin verilmesi yasaklandı.)

                                Abbasî’lerin başa geçmesiyle Ebul Abbas Seffah dönemi olan hicrî 132 yılından Mütevekkil’in dönemi olan hicrî 247 yılına kadar İmam Ali (a.s.) ve taraftarları yani (takipçilerine) olan düşmanlık farklı yöntemlerle ve farklı şekillerle yine devam etti.

                                Zira Abbasî’ler, Hz. Peygamber (s.a.v.) ailesi ve Şî’î’leri adına hilafeti ele geçirdiklerini savunuyorlardı. Siyasî çıkarlarından dolayı minberlerde lanet okumasalar da, özel toplantılarında Ümeyye oğullarından daha ileri gidiyorlardı.

                                Onlar tarihte yaşanan olaylardan gereken dersi almışlardı ve bu yüzden Ehl-i Beyt’in mazlumiyetini halka anlatarak bunu bir kalkan olarak kullandılar. Kurnaz bir taktikle gelişen olaylardan kendi lehlerine faydalanmaya çalıştılar.

                                Kendilerini Ehl-i Beyt imamlarına yani (a.s.)’lara yakın göstererek halkın ayaklanmasını önlemeye çalışıyorlardı.

                                Harun oğlu Memun, İmam Rıza (a.s.)’a aynen bu taktikle yaklaşmış, tahtını sağlama aldıktan sonra ayaklanmaları bastırıp, tam rahatladıktan sonra imamlara ve onların evlatları (Alevilere) ve Şî’î’lerine tekrar zulüm ve hakaret etmeye başlamıştı.

                                Tıpkı Hz. İmam Ali (a..s)’e düşmanlığıyla tanınmış Abbasî halifesi Mütevekkil gibi... Zira Mütevekkil de kendi döneminde İmam Ali ve İmam Hüseyin (a.s.)’in türbelerini ateşe vermişti. Yazan. imam Dikmen


                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X