Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.): 904

    Faşist ve Emperyalist Kureyş’in iki Put’u: 3

    Yücelttikleri alçaklar kadar. Engelledikleri haklar kadar.

    Karşı çıktıkları İmamlar kadar. Allah’ım! O ikisi ve Onların peşine giden idarecileri kadar lanet et.

    Tahrif ettikleri ayetler sayısınca. Terk ettikleri farzlar kadar.

    Değiştirdikleri sünnetler kadar. Tatil ettikleri hükümler kadar.

    Men ettikleri kanunlar kadar. Bozdukları dostluklar ve akrabalıklar kadar.

    Gizledikleri Şehadetler kadar. Zayi ettikleri, Vasiyetler kadar.

    Bozdukları yeminler kadar. Batıl ettikleri davalar kadar.

    İnkâr ettikleri açık deliller kadar. Yaptıkları ve yaptırdıkları hileler kadar.

    Ettikleri hıyanetler kadar. Akabe’deki gibi, düzenledikleri suikastlar kadar.

    Akabe’deki yuvarladıkları taşlar kadar. Yaptıkları sahtekârlıkları kadar.

    Hıyanet ettikleri emanetler kadar. Allah’ım! Bu ikisine gizlide de, açıkta da lanet et.

    Sonsuza kadar, çokça, daima, her zaman, sürekli lanet et. Öyle ki, sonu asla gelmesin, sayısı da asla bitmesin. Başlayan ve sonu gelmeyen lanetler gönder.

    Allah’ım! Onlara kat kat lanet et ve yardımcılarına ve onları sevenlere ve dost edinenlere, onlara teslim olanlara ve onlara meyledenlere, onların lehinde delil getirmeye çalışanlara, onların sözlerine iktida edenlere ve onların ahkâmını tastikleyip onaylayanlara da lanet et.

    Sonra dört kez şöyle buyurdular;

    Allah’ım! Onlara öyle bir azap gönder ki, bütün cehennem ehli o azaptan âmânda olmayı dilesin. kabul et ey Âlemlerin Rabbi!” (Kaynak:Misbahi Kefemi.)

    Ehl-i Beyt’e ve imam (a.s.)’lara zulüm ve eziyeti hassasiyetle tesis eden Ümmet’e Allah lanet etsin
    Allah’ım emrini çiğneyen; ’’Hz. Resulullah (s.a.v.) ve O’nun pâk ve Masum evlatları ve Hak halifelerini Şehid eden Benî Ümeyye Emevi salatanakçılarına ve Onların peşlerine gidenlere lanet et!..’’

    ’’Allah’ım!... Onlara öyle bir azap gönder ki, bütün cehennem ehli o azaptan âmânda olmayı dilesin. Kabul et dualarımı ey Alemlerin Rabbi!”

    Biz Beriyiz, uzağız Onlardan ve Onların kurduğu düzenden; ’’onların işinden; onlara yönelenlerden ve onların işlerine delil getirmeye çalışanlardan’’; onların işlerine razı olanlardan; bilip de sessiz kalanlardan...

    Ya Rabbim!...

    Bu ’’Beraatimizi, bizden kalbul eyla Ya Mevla!...’’ Minbet et, Razı oldoğun şekilde marifetli bir kul olmayı nasip eyle, Ya

    Mevla!...

    Hz. Resulullah (s.a.v.)’in ve O’nun pâk masum ’’Ehl-i Beyt’ine (a.s.)’lara İtaat etemyi; Onların dostlarının muhabetini ve düşmanlarının da Beraatini bizler ’’Rızık olarak ver, Ya Mevla!...’’ Yazan imam Dikmen


    Yorum


      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.): 905

      Ashab’ın Namazı Bilerek Değiştirme Konumu:

      Enes İbn Malik şöyle buyuruyorlar:

      Ben Hz. Peygamber (s.a.v.)’in zamanında namazdan daha fazla önem verilen başka bir şeyin olduğunu bilmiyorum.
      ‘’Acaba bunu dahi zayi etmedizin mi?’’ demiştir.

      Zuhrî diyor ki:

      Şam’da Enes İbn Malik’in yanına gittim; ‘’Onu ağlar hâlde gördüm.’’ Neden ağladığını sorduğumda: ‘’Ben namazdan başka bir şeyin hakiki şekliyle kaldığını bilmiyorum. Bunu da zayi ettiler.’’ dedi.

      (Müstedrek-i Hakim, cild. 3, sayfa. 121; Hasaisu’n-Nesâî, sayfa. 24; Müsned-i İmam Ahmed cild. 6, sayfa. 33; Menâkıb-ı Harezmî, sayfa. 81; Riyazu’n-Nazire, Taberî’nin cild. 2, sayfa. 219; Tarih-i Suyutî, sayfa. 73; Sahih-i Buharî cild. 1, sayfa. 74.)

      Bazıları savaş ve fitnelerden sonra gelen ‘’tâbiîn’in’’ bu değişiklikleri yaptığını sansınlar. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)’in namazdaki sünnetini değiştiren ilk kişi halife Osman b. Affan ve Ümmü’l-Müminin Aişe idi.

      Bu mesele ve konular hakkında Sahih-i Buharî ve Müslim’de nakledilmiştir ki:

      Hz. Resulullah (s.a.v.) Mina’daki iki rekat: namaz kıldı ve ondan sonra Ebubekir ve ondan sonra Ömer b. Hattab’da aynı şekilde amel ettiler. Osmanın kendisi de hilafetinin ilk dönemlerinde aynı şekilde amel etti, ama sonraları dört rekat kıldı. (Sahih-i Buharî, cild. 2, sayfa. 154; Sahih-i Müslim, cild. 1, sayfa. 260.)

      Ve yine aynı mesele ve konularda Müslim kendi Sahih-inde Zuhrî’nin şöyle nalettiğini söyler:

      Urve’ye dedim ki: ‘’Niçin Aişe yolculukta namazını tam kılıyor?’’ dedi ki: ‘’O da Osman gibi tevil ediyor.’’ (Sahih-i Müslim, cild. 2, sayfa. 143; Salatu’l-Misafir kitabında.)

      Keza ikinci halife Ömer b. Hattab da Hz. Peygamber (s.a.v.)’in apaçık hükmüne karşı içtihada ve tevile başvuruyordu, hatta Kur’ân-ı Kerim’le de kendi görüşüne göre amel ediyordu.

      Örneğin: Ömer b. Hattab şöyle demiştir:

      İki mut’â Peygamber’in zamanında vardı, ki ben onları kaldırıyorum. Her kim onları yaparsa, onu cezalandırırım.
      Ömer b. Hattab, cünüp olup da su bulmayan şahısla ilgili olarak, Allah’ın Mâide Suresinin ayet ilkesinde buyurduğu: ‘’Su bulmazsanız toprakla teyemmüm edin.’’ Emrine rağmen ‘’Namazı terk et’’ demiştir.

      Buharî kendi kitabında ‘’Cünüp, kendisine bir zarar gelmesinden korkarsa’’ babında şöyle nakletmektedirler:

      Şekik İbn Seleme şöyle dedi: Abdullah ve Ebu Musa’nın yanında idim. Ebu Musa ona dedi ki: ‘’Ey Ebu Abdurrahman. Eğer bir kişi cünüp olur da ‘’su bulamazsa ne yapmalıdır?’’

      Adullah: ‘’Su buluncaya dek namaz kılmaz.’’ diye cevap verdi. Ebu Musa dedi ki: ‘’Peki Resulullah’ın Ammar’a buyurduğu: ‘’Toprak sana on yıl yeter... sözünü ne yaptın?’’ Abdullah şöyle cevap verdi: ‘’Ömer b. Hattab’ın bu sözle ikna olmadığını bilmiyor musun?’’ Ebu Musa dedi ki:

      ‘’Ammar’ın sözünü geçelim, peki su ayet ilkesine ne diyorsun?’’ Artık Abdullah ne cevap vereceğini bilemedi ve dedi ki: ‘’Eğer onlara teyemmüm iznini verirsek artık onlar su azıcık soğuk olduğunda bile suyu kenara bırakıp teyemmüm ederler.’’

      (Ravi diyor ki) Şekik’e dedim ki: ‘’O hâlde Abdullah bu nedenle mi teyemmümü yasakladı?’’ O: ‘’Evet’’ dedi. (Sahih-i Buharî, cild. 1, sayfa. 54.)

      Ve yine bir rivayette göre Abdullah, Allah’ın kitabının gerektirdiği hükme göre değil, kendi arzu ve isteğine göre fetva veriyor ve Ebu Musa’nın teyemmüm ayet ilkesini delil getirmesine rağmen yine diyordu ki: ‘’Eğer biz izin verecek olusak...’’

      Acaba o, bu konuda ayet ilkesine ve Hz. Resulullah (s.a.v.)’nin sünnetine uyacağına öncekilerin sünnetini muhafaza etmek ve ısrarla ikinci halifenin verdiği fetvaya göre fetva vermek istememiş midir?

      Acaba bunlara rağmen nasıl ashabın hepsinin yıldız misali olduklarına ve onların hangisine uyarsak doğru yolu bulacağımıza hüküm verebiliriz?!...

      Acaba bu yapılan yanlışlıklara kim cevap verebilir... Yazan. imam Dikmen


      Yorum


        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.): 906

        Hz. Resulullah (s.a.v.)’in Ashabın Kendi İtiraflar Konumu:

        Allah’a hamd’u senalar olsun Hz. Resulullah (s.a.v.)’ve O’nun pâk ve masum Ehl-i Beyt’i (itreti) 12 hak imamlarına salat ve selam olsun ki Hz. Resulullah (s.a..v.)’in kendi ashabının kendi istek ve dilekleri ile ağızlarından itiraflarda bulunup Ömer b Hattab tarafında Hz. Resulullah (s.a.v.)’in vefatlarından sonra sivil bir darbe yaparak kurulan İslam devletinin tekrar Emevîlerin saltanatlığına geçirilmişlerdir.

        Bu konu ve meseleler hakkında Enes İbn Malik, Hz. Resulullah (s.a.v.) Ensar’a şöyle buyurduklarını naklediyor:
        ‘’Siz benden sonra yoksulluk göreceksiniz, Allah ve Resulü’le havuzun başında buluşuncaya dek sabredin.’’

        ‘’Enes dedi ki: ‘’Ama biz sabretmedik.’’ (Sahih-i Buharî, cild. 2, sayfa. 135.)

        Ata İbn Musayyib babasından şöyle naklediyor:

        Ben İbn Azib’i gördüm ve ona dedim ki:: ‘’Ne mutlu sana, Hz. Resulullah (s.a.v.)’la beraber oldun ve ona ağacın altında biat ettin!’’ Ama o: ‘’Ey kardeşimin oğlu, sen bilmiyorsun ki biz ondan sonra ne bidatler çıkardık (ondan sonra neler yaptık)!...’’ dedi. (Sahih-i Buharî, cild. 3, sayfa. 32; Hudeybiye Anlaşması babı.)

        Sözde bunlar Hz. Resulullah (s.a.v.)’in ilk sahabelerinden, ilk Müslüman olanlardan ve ‘’Rıdvan Biati’’nde Hz. Resulullah (s.a.v.)’e biat eden sahabîlerderdi; onlar açıkça Hz. Peygamber (s.a.v.)’den sonra dinde yani (İslam devletinden) yeni şeyler çıkardıklarına dair itirafta bulunmuşlardır.

        Bu da Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, önceden, ashabının dinden döneceğine ve dinden bidatler çıkaracaklarına dair verdiği haberi tasdik etmiş oluyorlar.

        O hâlde akıllı biri acaba Ehl-i Sünnet’in dediği gibi ashabın hepsinin adaletini tasdik edebilirler mi? Unutmamak gerekir ki, akıl ve nakil ile muhalif olan bir görüşü savunmakta ısrar eden bir araştırmacı, hakka ulaşmak için gerekli olan bütün fikri ölçüler düşüncesiyle yıkmışlardır...


        Yorum


          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.): 907

          Ebubekir ve Ömer b. Hattab’ın Kendi Ağızları ile İtiraflar Konumu: 1

          Yine bu konu ve meseleler hakkında baş vurabileceğimiz en önem kaynak belgelerimiz sizinde bileceğiniz gibi sayın Buharî hazretleri olacaklardır.

          Buharî, ‘’Ömer b. Hattab’ın Menâkıbı’’ babında şöyle nakller yazdıkğını tarih tanıklık ediyor:

          Ömer b. Hattab vurulduğunda çok rahatsızdı, İbn Abbas teselli olarak şöyle dedi: ‘’Ey Müminlerin emiri! Her ne olursa olsun sen Resulullah’la beraber oldun bu ve beraberliği iyi bir şekilde sürdürdün; ondan ayrıldınğın vakit o senden razı idi. Sonra Ebubekir ile beraber oldun ve onunla da iyi beraberlikte bulundun.

          Ondan ayrıldınğın zaman, o da senden razı idi ve ondan sonra sahabîleriyle birlikte oldun ve onlara iyi yoldaşlık ettin. Eğer şimdi onlardan ayrılıyorsan şüphesiz senden razıdırlar.’’ Ömer b. Hattab dedi ki: ‘’Peygamber’le beraberliğim ve onun benden razı olması, Allah’ın bana bir lütfü idi.

          Ebubekir ile birlikteliğim ve onun benden razı olması da yine Allah’ın bana bir ihsanı idi. Ama benim üzüntüm ve derdim, sen ve senin arkadaşların içindir. Vallahi eğer dünya dolusu altınım olsaydı, Allah’ın azabını görmeden ondan kurtulmak için hepsini verirdim.’’ (Sahih-i Buharî, cild. 2, sayfa. 201.)

          Evet değerli araştırmacı ehl-i kardeşlerim ister İslam tarih sayfaları olsun ister gayr-i müslim tarihlerinde olsun Ömer b. Hattab hakkında şöyle kaydedilmektedirler.

          Tarih yine Ömer b. Hattab’ın şöyle dediklerini naklediyorlar ki biz bu gibi tarih kaynaklarında belgelerini hiç çekinmeden vereceğiz:

          ‘’Keşke bir koyun olup iyice besleneydim, iyice semizledikten sonra sahibim ziyaretine gelen sevdiği bir dost için beni kesseydi de onlar etimden bir kısmını kebap edip yeseydiler ve pislik olarak çıkarsaydılar ama insan olmasaydım!..’’ (İbn Temiye’nin Minhacü’s-Sünnet kitabı, cild. 3, sayfa ve İbn Naim’in Hilyetü’l-Evliya’sı, cild. 1, sayfa. 52.)

          Evet bu sözün benzerini de Ebubekir b. Kaufa’den nakledilmiştir ki kendileride bir kuş olmayı arzu ettiklerini kaydediyorlar. Yine nakle göre Ebubekir ağacın başında duran bir kuşa bakarak şöyle demiştir:

          ‘’Ey kuş, ne mutlu sana sebzelerden yiyor ve uçup ağacın üstüne konuyorsun. Ne hesap (derdin) var, ne de azaptan (korkun). Keşke ben de yol üstünde bir ot olsaydım.

          Oradan geçen deve beni yeseydi ve onun dışkısı ile çıksaydım da insan olmasaydım.’’ (Tarih-i Taberî, sayfa. 41; er-Riyazu’n-Nazire, cild. 1, sayfa. 134; Kenzu’l-Ummal, sayfa. 361; İbn Teymiye, Minhacu’s-Sünnet, cild. 3, sayfa 120.) Yazan. imam Dikmen


          Yorum


            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.): 908

            Ebubekir ve Ömer b. Hattab’ın Kendi Ağızları ile İtiraflar Konumu: 2

            Ve yine başka bir nakle göre de Ebubekir’den şöyle demiştir:

            ‘’Keşke annem beni doğurmasaydı, keşke harcın içinde bir saman olsaydım!...’’ (Tarih-i Taberî, sayfa. 41; er-Riyazu’n-Nazire, cild. 1, sayfa. 134; Kenzu’l-Ummal, sayfa. 361; İbn Teymiye, Minhacu’s-Sünnet, cild. 3, sayfa 120.)

            Bu naklettiklerimizin sadece bir kaçı onların bu tür sözlerinin sadece bir kısmını oluşturur. Numune olarak bu kadarını zikretmeyi uygun bulduk, daha sonra ki, çalışmalarımızda derin detaylarına girmeye çalışacağız.

            Ama hamd olsun kutsal anayasamız olan Kur’an-ı Kerim müminleri şöyle müjdelemektedirler:

            ‘’Bilin, haberdar olun ki şüphesiz Allah’ın dostlarına ne korku vardır ve ne de onlar mahzum olurlar. Onlar öyle kişilerdir ki inanmışlardır ve onlar takvalıdırlar. Onlar için dünya yaşayışında ve de ahirette müjde var.

            Allah’ın sözlerinin değişmesine imkân yok. Budur en büyük saadet ve kurtuluş.’’ (Yûnus Sûresi. 62-63-64 ayet ilkeleri hükmü gereği.)

            Allah’ım bizi Hz. Muhammed (s.a..v.)’in ve onun pâk ve masum Ehl-i Beyt (itreti) 12 imam şefaatlarından marum etme... Burda emr buyuduğun ayetler içerisinde bizleride vad etmiş olduğunu mukafaatlarından marum etme...

            Ve yine Hak Teala Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadırlar:

            ‘’Gerçekten de Rabbimiz dedikten sonra dosdoğru hareket edenler melekler indiririz de sakın korkmayın ve mahzum olmayın ve müjdelenin deriz. Sevinin size vaat edilen cennetle. Biz dünya yaşantınızda da size dostuz ahirette de. Ve orada canınız ne isterse var. Bağışlayan ve Rahim olan’dan bir ihsandır bu.’’ (Fussilet Sûresi. 30-31-32.nci ayet ilkeleri hükmü gereği)

            Evet Müminler böyle müjdelenmişken, Ebubekir ve Ömer b. Hattab neden insan olarak yaratılmış olmamayı arzu ediyor, halbuki Allah insanı tüm yaratıklarından üstün kılmıştır.

            Hayatında hak uğrunda istikamet gösteren bir normal müminin makamı, melekler ona inerek cehennetle müjdeleyecek derecede yükseliyor, artık Allah’ın azabından tedirginlikleri ve dünyada bıraktığı için üzüntüleri kalmıyorsa, o halde neden Hz. Resulullah (s.a.v.)’den sonra bize öğretilenlere göre halkın en üstünü olan sahabe, dışkı, saman ve tüy olmayı arzu ediyordu.

            Gerçektende melekler onları cennetle müjdelemiş olsaydı, bu gibi şeyleri arzu etmeleri asla düşünülemezdi. Dünya dolusu altınları olsa da, Allah’ın azabından kurtulmak için onu vermek arzusunu taşımazlardı. Yazan. imam Dikmen


            Yorum


              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.): 909

              Ebubekir ve Ömer b. Hattab’ın Kendi Ağızları ile İtiraflar Konumu: 3

              Yine Allah’u Teala şöyle buyurmaktadırlar:

              ‘’Zulümedenler yeryüzünde ne varsa hepsine sahip olsaydı, kurtulmak için hepsini de bağışlardı. Azabı görünce pişman olurlar ve aralarında adaletle hükmedilir, zulüm görmez onlar.’’ (Yûnus Suresi. 54.ncü ayet ilkelei hükmünce)

              Ve yine Allah’u Teala başka bir ayet ilkelerinde şöyle buyurmaktadırlar ki:

              ‘’Yeryüzündekilerin tümü ve bir o kadarı daha zulmedenlerin elinde olsa, kıyamet gününün azabını giderip kurtulmak için elbette onu bağışlardı ve o gün onların hesaplamadıkları şeyler Allah tarafından karşılarına çıkarılacaktır...’’

              Bu ayet ilkelerinin ister Ebubekir ve Ömer b. Hattab gibi büyük sahabeye şâmil olmamasını temenni etmekten başka bir şey elimizden gelmez... Ama bu mesele ve konu öyle basit bir şeyde değildir.

              Zira onların Hz. Peygamber (s.a.v.)’le olan ilişkilerini incelemek insanı çok düşündürmektedir. Bu arada, Hz. Resulullah (s.a.v.)’in emirlerine itaat etmemeleri ve onun mübarek ömrünün son zamanlarında dahi öfkelenmesine sebep olacak derecede buyruğuna itinasız davranmaları gösden uzak tutulmamalıdır...

              Ve yine Hz. Resulullah (s.a.v.)’in ölümünün ardından ortaya çıkan musabetsiz hadislerdeki rolleri incelenirse görülecektir ki, onlar Hz. Resulullah (s.a.v.)’in kalbinin bir parçası saydığı kızı Hz. Fatımat’ut Semavat-ı Ve’l-arz (a.s.)’ma olmadık eziyet ve işkenceyi yapmaları ve Hz. Resulullah (s.a.v.)’in evini ateşe vermeleri olayınıda yapmışlardır. Oysa ki Hz. Resulullah (s.a.v.), Hz. Fatımat’ut Semavat-ı Ve’l-arz (a.s.)’nın hakkında şöyle buyurmaktadırlar:

              ‘’Hz. Fatımat’ut Semavat-ı Ve’l-arz (a.s.) benim parçamdır, her kim onu öfkelendirirse, beni öfkelendirmiştir.’’

              İster İslâm tarihçileri olsun ve hatta Gayr-i Müslim tarihçileri olsun kendi tarih kaynak kitaplarında öyle açıklamalar yapmışlardır:

              ‘’Hz. Fatımat’ut Semavat-ı Ve’l-arz (a.s.), Ebubekir ve Ömer b. Hattab’a dedi ki: ‘’Size Allah için soruyorum, Acaba Peygamber’in şöyle buyurduğunu duymadınız mı?’’: Fatıma’nın rızası, (hoşnutluğu olması) benim rızamdır ve onun gazabı benim gazabımdır.

              ‘’Kızım Fâtıma’yı kim severse beni sevmiştir: Kim onu sevindirirse, beni sevindirmiştir. Kim onu öfkelendirirse, beni öfkelendirmiştir.’’ Onlar: ‘’Evet, bu nu Hz. Resulullah (s.a.v.)’den duyduk.’’ dediklerinde Hz. Fatımat’ut Semavat-ı Ve’l-arz (a.s.)’lar buyurdular ki: ‘’O hâlde ben Allah’ı ve melekleri şahit tutuyorum ki, siz beni razı etmediniz.

              Eğer Hz. Peygamber (s.a.v.)’le görüşürsem, kesin olarak bilin ki sizi ona şikâyet edeceğim...’’ (el-İmame ve’s-Siyaset, cild. 1, sayfa. 20; Fedek fi’t-Tarih, sayfa. 92.)

              Evet bağrımızı kanla dolduran bu hadisi yazan ve çeşitli ilimlerde Ehl-i Sünnet’in meşhur âlimlerinden olan, tefsir, hadis, lügat, nahiz ve tarih gibi birçok alanda eserleri olan İbn Kuteybe hakkında belki de ömrünün sonlarından da Şii olmuş ve bu hadisi kitabında yazmıştır diyerek kendinizi avutabilirsiniz.

              Nitekim bir defalarından da ben İbn Kuteybe’nin ‘’Tarihu’l-Huefa’’ adlı eserini birisine gösterdeğimde, o inadına kapılıp: ‘’Beni adam ömrünün sonlarında Şiî olmuş ve bu sözleri yazmıştır.’’ dedi.

              Halbu ki bu değerli Ehl-i Sünnet ulemasındaki değerli İbn Kuteybe’nin hakkı bulduğu için itiraf edip gerçek İslam ulemalığının yüzünü göstermişlerdir... Yazan. imam Dikmen


              Yorum


                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.): 910

                Ebubekir ve Ömer b. Hattab’ın Kendi Ağızları ile İtiraflar Konumu: 4

                Bazıları, çaresiz kaldıklarında bu gibi sözlerle kendilerini avutuyorlar. Eğer İbn Kuteybe’nin bu sözleri yazmasından dolayı Şiî olduğunu düşünülüyorsa, o zaman Taberî’nin Şiî olduğunu ve Nesaî’nin de Hz. İmam Ali (a.s.)’ın faziletleri hakkında kitap yazdığından dolayı Şiî olduklarını söylemek zorundayız.

                Ve hatta muasır yazarlardan Taha Hüseyin’in de Gadir-i Hum ve benzeri birçok hakikati ‘’el-Fitnetu’l-Kübra’’ isimli kitabından naklettiği için Şiî olduğunu söylemek gerekir...

                Evet Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak değerli ustadın Prof. Dr. M. Ticanî Semavî’nin vermiş olduğu kaynaklarından ve ayrıca yine Ehl-i Sünnet ulemalarından olan sayın M. Asim Köksal ve buna benzer sayısız ulemalarından devam ediyoruz.

                Aslında bunların hiçbirinin Şiî olmadığı açıkça ortada olduğu bir gerçektir. Çünkü bunların Şi’a aleyhindeki onur kırıcı sözleride ortadadır. Bir de bunlar mümkün olan her vesileyle sahabenin tümünün adaletini savunuyorlar, böyle birilerinin Şi’î olması nasıl mümkün olabilir ki?

                Ama yine de bütün bunlarla birlikte Hz. İmam Ali (a.s.)’ın faziletleri hakkında yahut büyük sahabeden birinin hatası hakkında birşey yazabildiler mi hemen Şi’ilikle suçlanıyorlar.

                Ve hatta Hz. Peygamber (s.a.v.)’in isminden sonra ‘’sallalahu aleyhi ve alihi’’ diyen yahut Hz. İmam Ali (a.s.)’nın isminden sonra ‘’aleyhisselam’’ diyen birisi Şi’ilikte ve Alevi’likte suçlanmaktadırlar... Yazan. imam Dikmen

                Yorum


                  Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.): 911

                  Ebubekir ve Ömer b. Hattab’ın Kendi Ağızları ile İtiraflar Konumu: 5

                  Yine bir gün kendi âlimlerimizin biriyle konuşuyorduk. Ondan, Buharî hakkındaki görüşlerini sordum; dedi ki:

                  O, hadis imamlarından biridir, onun yazdığı kitap bizim yanımızda Kur’ân’dan sonra en sahih kaynak kitabıdır ve bu konuda tüm âlim icma etmişlerdir...

                  O’na;

                  ‘’Buharî Şi’i midir?’’ sorduğumda.

                  Benimle alay ederek gülümsedi ve;

                  ‘’Hâşâ ki Buharî Şi’i olsun!’’ dedi...

                  Sen İmam Ali (a.s.) dedikten sonra ‘’aleyhisselam’’ diye kişinin Şi’i olduğunu söylemedin mi? diye sordum...

                  Bana evet, dedi...

                  Hemen Sahih-i Buharî’yi açıp ona ve yanındakilerine gösterdim. Buharî, çeşitli yerlerde Hz. İmam Ali (a.s.)’nın isminden sonra ‘’aleyhisselam’’ diye yazmıştı. Hatta Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.) Hz. İmam Hasan (a.s.) Hz. Hüseyin (a.s.)’ın isimlerinden sonra bile ‘’aleyhisselam’’ yazmıştı. (Sahih-i Buharî, cild. 1, sayfa. 127-130 cild. 2, sayfa. 126-205.)

                  ‘’Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.) Ömer b. Hattab ve Ebubekir’e Gazap etmesi hadisine dönelim. Bundan şüphe etsek bile, Sahih-i Buharî’deki hadislerden de şüphe edecek değiliz.

                  Çünkü Kur’ân’dan sonra en üstün ve en doğru kitap olduğuna inanılıyor. Dolayısıyla bu kitaptan gösterilen delillere boyun eğmeliyiz.

                  Bu konu hakkında yine Buharî, ‘’Hz. Resulullah (s.a.v.)’in yakınlarının menakıbı’’ babında Hz. Resulullah (s.a.v.)’in: ‘’Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’’ benim parçamdır, onu öfkelendiren beni öfkelendirmiştir.’’ diye buyurudğunu naklediyor.

                  Ve ‘’Hayber Gazvesi’’ babında Aişe’den şöyle naklediyor:

                  Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kızı Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.) Ebubekir’in yakına birini gödererek babası Hz. Resulullah (s.a.v.)’dan ona kalan mirası istedi; ama Ebubekir o mirastan hiçbir şey Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’a vermedi...

                  Bunun üzerine Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.) Ebubekir’e gazap etti, ona darıldı ve artık vefat edinceye kadar onunla konuşmadı. Yazan. imam Dikmen


                  Yorum


                    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.): 912

                    Ebubekir ve Ömer b. Hattab’ın Kendi Ağızları ile İtiraflar Konumu: 6

                    Yani kısacası Buharî’nin kısaca ve İbn Kuteybe’nin genişce anklettiği bu hadislerden şu nokta iyice anlaşıldı ki:
                    Hz. Resulullah (s.a.v.) kızı Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’a öfkelenmesinden öfkelenir, hoşnutluğundan hoşnut olur.

                    Ve yine anlaşıldı ki Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.) Ebubekir’e ve Ömer b. Hattab’a öfkeli olduğu hâlde dünya’dan gazap etti ve ona darıldı ve ölünceye dek onlarla konuşmadı.’’

                    Sözü, açıkça bu hususu ifade etmektedir.

                    Ve yine öteyandan da Buharî, Sahih-i’nin ‘’el-İsti’zan’’ kitabının ‘’Men Nâcâ Beyne Yedey’in-Nas’’ babında naklettiği: ‘’Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.), âlemlerin yani (dünya ve ahiretin) tüm kadınlarından üs-tündür.’’

                    Hadisi ve keza İslâm ümmetinin kadınları arasında yalnız, Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’nın yanılgısız olan illâhî irade gereği her türlü pislikten uzaklaştırılmış tertemiz kılınmış oluşu, gösteriyor ki Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.), yalnız hakkın çiğnenmesi için gazap eyler; öfkelenir hiçbir zaman haksız yere gazaplanmaz.

                    Bu yüzden onun gazabının olduğu yerde mutlaka Allah Resul-ü’nün (s.a.v.)’de gazabı mevcuttur. Çünkü Allah hakkında çiğnenmesine rıza göstermez; aksine gazap eder...

                    Buharî’den naklettiğmiz hadis, bu konu ve meseleyi açıkça beyan ediyordu. Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’nın Ebubekir’e gazabı da bundan hariç değildir.

                    Hiç şüphesiz Ebubekir de bunların farkında olduğu içindir ki, Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’a hitaben: ‘’Allah’ın ve senin gazabından Allah’a sığınıyorum.’’ Demiş ve ağlayıp sızlamaya başlamıştır. Ama yine de Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.) (hakkının verilmediği için) Ebubekir’e hitaben buyurmuşlardır ki:

                    ‘’Andolsun Allah’a ki, her kıldığım namazın ardında sana ve Ömer b. Hattab’a beddua edeceğim...’’ Yazan. imam Dikmen


                    Yorum


                      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

                      Allah imam Hüseyin'e rahmet etsin.
                      Allahumme salli ala Muhammed’in ve Al-i Muhammed ve accil ferecehum vel an ada ehum.

                      Yorum


                        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.): 913

                        Ebubekir ve Ömer b. Hattab’ın Kendi Ağızları ile İtiraflar Konumu: 7

                        Nakle göre Ebubekir bu sözleri duyunca Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın evinde ağlayıp şu cümleleri tekrarladığı hâlde dışarı çıktı: ‘’Ey halk, benim sizin biâtinize ihtiyacım yoktur.

                        Beni halifelikten arzledin.’’ (el-İmamet ve’s-Siyaset, İbn Kuteybe, cild. 1, sayfa. 20.)

                        Bizim açımızda âlimlerin tarihçilerinden birçoğu, Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’nın babasından kalan miras, ‘’kurba’’ ve ‘’nihle’’ hakkında Ebubekir ile tartıştığını, Ebubekir’in onun sözlerini redettiğini ve Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın ölünceye kadar Ebubekir’le konuşmadığını itiraf etmesine rağmen bu gibi olaylara hiç önem vermeden üzerinden geçiyorlar.

                        Doğrusu Ebubekir’in haysiyetini korumak için bu konuda konuşmak istemiyorlar...

                        Bu mesele ve konuda okuduğumuz ilginç yazılan birinde bir âlimimiz kendi tarihlerinde şöyle nakletmiişlerdir:
                        ‘’Hâşâ ki Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın hakkı olmayan bir şeyi iddia etsin ve hâşâ ki Ebubekir Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın hakkını men etmiş olsun.’’

                        Bu cümleleri yazan kişi, belki de böyle bir safsatayla meseleyle çözümlediğini ve araştırmacıları ikna ettiğini sanmıştır. Oysa onun da sözü şöyle demeye benzer; ‘’Hâşâ ne Kur’ân-ı Kerim hak olmayan bir şeyi demiştir ve hâşâ ve ne de İsrail Oğulları bu buzağıyla ibadet etmiştir.’’

                        Ne dediklerini anlamayan ve çelişkili şeylere bir arada inanan kişilerin elinde kalmışsız. Hakikat şundan ibarettir ki, Ebubekir Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın iddiasını redetti...

                        Ya neuzu billah Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın hâşâ yalan söylemiş yahut da Ebubekir ona zulmetmiştir. Artık bu konunun, bazılarının bulmaya çalıştığı üçüncü bir şikkı yoktur.

                        Aklî ve naklî delliller gereğince Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın yalan söylemesi mümkün olmadığına göre akıl sahiplerinin Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’a zulmedildiğini ve onun davasında yalancı olmadığını itiraf etmekten başka bir çareleri kalmaz.

                        Çünkü Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.) yalan söyleseydi, neuzu billah ‘’Hz. Resulullah (s.a.v.) onun hakkınfa ‘’Fâtıma benden bir parçadır, ona eziyet eden bana eziyet etmiştir.’’ diye buyurmazlardı... Yazan. imam Dikmen


                        Yorum


                          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem (a.s.)'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.): 914

                          Ebubekir ve Ömer b. Hattab’ın Kendi Ağızları ile İtiraflar Konumu: 8

                          Evet bu konu ve meselelere önceden de işaret ettiğimiz benzeri hadisleri, Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın yalan ve diğer kötülüklerden uzak olduğuna delildir.

                          Yine Aişe’nin kendi itirafı gereğince, Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.) ve onun eşi ve iki çocuğu hakkında nazil olan ‘’Tathir Ayet ilkesi’’ de Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın masum olduğuna delildir. (Sahih-i Müslim, cild. 7, sayfa. 121-130.)

                          Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın ancak evinin yakılmasına cevaz verenler yalanlayabilir. (Tarih’ul-Hulefa, cild. 1, sayfa. 20.)

                          Bütün bu sebeplerden dolayıdır ki, Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın hastalandığında, Ömer b. Hattab ve Ebubekir özür dilemek gayesiyle yanına gelmek için izin istediklerinde onlara içeri girme izni vermemişlerdir.

                          Bu mesele hakkında Hz. İmam Ali (a.s.) onlara izin verdiğini, fakat, Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.) onların yüzünü dahi görmek için kendi yüzünü duvara doğru çevirmiştir... (Tarih’ul-Hulefa, cild. 1, sayfa. 20.)

                          Ve yine tarih kaynaklarından düşmanlarından kimsenin cenazesini kaldırmak için gelmelerini istemediği için vasiyeti üzerine geceleyin gizlice defnedildi... (Sahih-i Buharî, cild. 3, sayfa. 39.)

                          Evet işte bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.v.)’in biricik kızı Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.)’ın kabri günümüze kadar meçhuldur...

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak sizlere soruyoruz; neden sizin hocalarınız bu gerçekleri görmezlikten gelip, bu konu ve meseleleri incelenmekten hatta zikretmekten kaçınıyorlar. Ama sahabeye gelince, onların hepsini melek gibi göstermeye çalışıyorlar...

                          Eğer Osman Zinnureyn’nin nasıl öldürüldüğünü soracak olursanız, tek cüleyle: ‘’Mısır’dan bir grup kâfir yani (faşist) gelip onu öldürdü.’’ der ve olayın hepsini bir tek cümleyle de kapatmak isterler...

                          Ama fırsat bulunup tarih kaynakları incelendiğinde, o zaman görülür ki, Osman’ı öldürenler arasında birinci derecede sahabîler ve ön sırada da Müslümanların sözde annesi Müminlerin annesi Aişe bulunmaktadır.

                          Aişe Osman’ın ölüdürlmesine taraftar idi ve açıkça da onun kanının helâl olduğunu ifade ederek ve hatta şöyle demişlerdir:

                          Bu ahmak ihityarı öldürün; o kâfir olmuştur... (Tarih-i Taberî, cild. 4, sayfa. 407; Tarih-i İbn Esir, cild. 3, sayfa. 296; tacu’l-Arus, cild. 8, sayfa. 141; Ikdu’l-Ferid, cild. 4, sayfa. 290; Lisanu’l-Arab, cild. 14, sayfa. 193.) Evet isteyenler burda verilen taih kaynak kitablarına bakabilirler... Yazan. imam Dikmen


                          Yorum


                            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem (a.s.)'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.): 915

                            Ebubekir ve Ömer b. Hattab’ın Kendi Ağızları ile İtiraflar Konumu: 9

                            Aynı şekilde de görüyoruz ki, Talha, Zübeyir, Muhammed İbn Ebubekir ve ashabın diğer büyükleri, Osman’ı hilâfetten çekilmeye zorlamak için onu muhasara altına almış, ve hatta onu içme suyundan dahi mahrum etmişlerdir.

                            Yine tarihçilerin yazdıklarına göre, ashabın kendisi Osman’ın Müslümanların mezarlığında toprağa verilmesine izin vermemiş ve o gusülsüz, kefensiz olarak ‘’Haşşikevkep’’ denilen mezarlıkta defnedilmiştir.

                            Sübhanallah! Bütün bu hakikatlere rağmen nasıl Osman’ın mazlum olarak öldürüldüğünü ve onu öldürenlerin Müslüman olmadığını söylemektedirler. Bu mevzu da, tamamen Hz. Fatımat’ut Zehra Semavat-ı Ve’l-Arz (a.s.) ile Ebubekir’in ihtilâfı olayına benzemektedir...

                            Zira eğer Osman mazlum olarak öldürüldüyse, o zaman onu öldürenler ve onun öldürülmesine yardım edenler büyük bir cinayet işlemişlerdir. Yani, açıkçası onlar Müslümanların halifesine zulmedip onun cenazesini bile taşlamış, ölüsüne de dirisine de hakaret etmişlerdir.

                            Eğer bu doğru değilse o zaman Osman’ın yapmış olduğu İslâm dışı birçok işleri delil göstererek onu öldürmeye teşebbus eden sahabeler haklıdırlar...

                            Bunun üçüncü bir şıkkı yoktur...

                            Evet, eğer kendimizi aldatıp tarihi gerçekleri görmezlikten gelerek: ‘’Mısırlılar Kâfır oldukları için halifeyi öldürdüler’’ dersek, zâhiren kendimizi bu çıkmazdan kurtarmış oluruz; ama gerçekleri inkâr etmek mümkün müdür sizce?...

                            Yukada gösterdiğimiz iki şıktan hangisini kabul edersek edelim neticeyi değiştirmez. Zira her iki şık halinde de ashabın bir kısmının âdil olmadığı ispat olur. Yani ya Osman’ın âdil olmadığı veya onu öldüren ashabın âdil olmadığı belli olmuş olur...

                            Böylece Ehl-i Sünnet’in iddiasının doğru olmadığı ve Alevi Şi’a’nın, sahabenin bazısının âdil ve bazısının ise âdil olmadığına dair görüşünün isabetli olduğunu göstermektedir...

                            Bir de Cemel Savaşı’nın ateşini yakıp ve savaşı bizzat yöneten Müminlerin Annesi Aişe’nin neden savaş için evinden ayrıldığını soralım.

                            Oysa ki, Allah’u Teala, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hanımlarına evlerinden dışarı çıkmamaları için açıkça ve net olarak emir vererek buyurmuştur ki: ‘’Evlerinizde oturun ve ilk cahilliye devrinde olduğu gibi kendinizi açığa vurmayın.’’ Ahzâb Sûresi. 32.nci ayet ilkeleri hükmü gereğince.) Yazan. imam Dikmen


                            Yorum


                              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem (a.s.)'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.): 916

                              Ebubekir ve Ömer b. Hattab’ın Kendi Ağızları ile İtiraflar Konumu: 10

                              Yine başka bir açıdan sorabiliriz ki, Müminlerin Annesi Aişe, ne hakla Müslümanların halifesi olan Hz. İmam Ali (a.s.)’a savaş açtı? Hocalarımız her zaman ki, gibi bu tür sorulara şöyle bir basıt cevapla yetiniyorlar.

                              ‘’Hz. İmam Ali (a.s.)’in İfk olayı’nda Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ‘’O’nu boşa.’’ diye işaret etmesinden dolayı Aişe, Hz. İmam Ali (a.s.)’a kızgındı...’’

                              Onlar, bu sözleriyle Hz. İmam Ali (a.s.)’nın onun boşanmasını istemesini (böyle bir şeyin doğru olduğu bile şüphelidir) bir bahane yapıp, Aişe’nin Allah’ın emrine isyan ederek Hz. Peygamber (s.a.v.)’in koyduğu sınırları aşmasını, Hz. Resulullah (s.a.v.)’in yasaklamasına rağmen deveye binerek mesafeleri aşıp Medine’den Mekke’ye ve oradan da Basra’ya gelmesini, günahsız insanların katlini mubah sayıp Hz. İmam Ali (a.s.)’a ve ona biât eden sahabeye karşı savaş açmasını ve tarihçilerin yazdığına göre binlerce Müslümanın ölümüne sebep olamsını normal, ve hatta makul göstermeye çalışıyorlardır.

                              (Taberî, İbn Eir ve Medainî gibi hicretin 36.nci yılını yazan tüm tarihçiler; ve Kur’ân ve Ehl-i Beyt araştırmaları Aişe’nin İfk olayı konusunda sayısız kaynakların belgeleri ile göstermsi.)

                              Acaba bütün bu olaylara, Aişe sözde falanca sözünden dolayı Hz. İmam Ali (a.s.)’dan hoşlanmıyormuydu diyerek mazeret uydurmak makul müdür? Oysa Hz. İmam Ali (a.s.)’nın öyle bir şeyi Hz. Resulullah (s.a.v.)’den istemiş olmasına dair herhangi bir delil de yoktur ve Hz. Resulullah (s.a.v.)’de Aişe’yi boşamamaıştır...

                              Aişe’nin İmam Ali (a.s.)’a olan bütün düşmanlıklarını böyle basit şeylerle açıklamak, sağlam bir esastan yoksundur. Mesela yazdıklarına göre, Aişe Mekke’den döndüğünde Osman’ın ölüm haberini aldı; ama Hz. İmam Ali (a.s.) halife olarak biât edildiğini duyunca, yine bir o kadar üzüldü ve dedi ki: ‘’Allah’tan gökyüzünü yere kapamasını (dünyanın yok olmasını) isterdim; ama onun bu hilâfeti eline almasını istemezdim.’’ Daha sonra yanındakilere: ‘’Beni geri götürün.’’ dedi.

                              Mekke’ye döndüğünde ise, orada Hz. İmam Ali (a.s.)’a karşı ayaklandırmaya başladı. İslâm tarihçilerin yazdıklarına göre Aişe, İmam Ali (a.s.)’a olan düşmanlığı yüzünden Hz. İmam Ali (a.s.)’nın ismini bile söylemek istemiyordu... Yazan. imam Dikmen

                              Yorum


                                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her Yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem (a.s.)'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.): 917

                                Ebubekir ve Ömer b. Hattab’ın Kendi Ağızları ile İtiraflar Konumu: 11

                                Sizce acaba Müminlerin Annesi, Aişe Hz. Resulullah (s.a.v.)’in: ‘’İmam Ali (a.s.)’ı sevmek imandan ve ona düşmanlık nifaktan olduğunu bilmiyor muydu?... diye (Sahih-i Müslim, cild. 1, sayfa. 48.)

                                Oysa ki bu konularda bazı sahabenin: ‘’Biz münafıkları, İmam Ali (a.s.)’a düşmanlıkları ile tanıyorduk.’’ dediklerini nakletmişlerdir...

                                Evet yine...

                                Acaba Müminlerin Annesi Aişe, Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın Hz. İmam Ali (a.s.)’nın hakkında: ‘’Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır.’’ dediğini duymamışlar mıdır?...

                                Şüphesiz ki, bu sözleri fazlasıyla duymuşlardır; ama İmam Ali (a.s.)’a olan kin ve nefret düşmanlaığı onu böyle davranmaya sevk ediyordu.

                                Hatta Hz. İmam Ali (a.s.)’nın ölüm haberini duyduğunda yere kapanıp şükür secdesi etti. (Tarberî, İbn Esir, el-Fitnetu’l-Kübra ve hicretin 40. ve 20.nci yıllarını yazan tüm tarihçilerde bu olayla ilgili belgelere bakınız.)

                                Burada Müminlerin Annesi Aişe’nin hayatını incelemek istemiyoruz. Sadece ve sadece sahabeden bir çoğunun İslâm’ın kesin temel ilkelerine ve Hz. Resulullah (s.a.v.)’in emirlerine uymadıklarını açıklamak istiyoruz...

                                Bu arada da Aişe’nin durumu hakkında tüm tarih yazarlarının eserlerinden de kaydedilmiştir ki oldukları şu hadise yeterlidir; Müminlerin Annesi, Aişe, ‘’Hav’eb’’ suyundan geçtiğinde, köpekler ona saldırıp havladılar.

                                Bu olay üzerine Aişe Hz. Resulullah (s.a.v.)’in: ‘’Hanımlarımdan birinin Allah’ın emrinden çıkarak deveye binip savaşa gideceğini ve Hav’eb suyunun başında köpeklerin havlamasıyla karşılanacağını’’ birdirmiş olduğunu hatırladı ve Hz. Resulullah (s.a.v.)’in Aişe’yi söz konusu hanım olmaktan dolayı özellikle ikaz etmiş olması onu korkutmuştu...

                                Aişe ağlayarak geri götürülmesini isteyince; ama Talha ile Zübeyir elli kişiye rüşvet vererek onların yalan yere Aişe’nin huzurunda o suyun ‘’Hav’eb Suyu’’ olmadığına dair yemin etmelerini sağladı.

                                Tarihçilerin bu olayın yazdığına göre bu şahitlik olayı, İslâm’da tespit edilen ilk yalancı şahitliktir. (Taberî, İbn Esir, Medainî ve 36-21 yılın olaylarını yazan tüm tarihlerde vardır.)

                                Şimdi sizlere seslenmak istiyoruz: ‘’Ey Müslümanlar, ey akıl ve direyat sahipleri! Bu sorunu çözmede ne olur bize yardımcı olunuz!’’

                                Acaba bu yalancı şahitlik olayını tertipleyenler ve yalancı şahitlik yapanlar, bizim istisnasız adaletine hükmettiğimiz ve onları Hz. Resulullah (s.a.v.)’den sonra en üstün insanlar saydığımız şahışlar değiller miydi? Aacaba yalan üzerine şahitliği, insanı cehenneme götüren büyük günahlardan saymıyor muydu? Yazan. imam Dikmen



                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X