Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


    Her gün aşura! Her yer kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.):
    132


    İnsanın tekamül yolundaki en son mertebeleri:

    ’’Ey Nefs-i Mutmainne.’’ Nefs-i Emmare ise bu sürecin ilk aşamasıdır: ’’Şüphesiz Nefs körlüğü çokaça emreder.’’ Bu nefis, tekamül sürecine doğru harekete geçitiğinde ‘’Nefs-I Levvame’’ olur: ‘’Yemin ederim Nefs-i Levvameye!’’
    Bundan sonra ilham aşamasına ulaşır:’’Ona kötülüğünü de takvasını da ilham etiştir.’’ Bu aşama ’’Nefs-i Mülheme’’dir. Bu süreç içinde insan tekamül yoluna devam eder. Nefsin huzura kavuştuğu aşamaya gelene kadardır. Bu son aşamanın da ayrıca bir kaç dereceleri vardır. Mesala örnek olarak Razı olan ve Razı olunan nefis ise tekamül derecelerinin sonuncusudur.

    İşte bu nefs-i mutmainne ilim ve male-i salih kanatlı ile yüceler âlemine yani (melekûtû’l-âlâ) ulaşır. Bunlar nefis tekâmülünün dört hali ve dört aşamasının özet-i sayılır. Bunlar İslam aleminin anadolu Alevi erenlerinin temsil ettiği (4 kapı, 40 makam) anlamında kulanılan insan-i kamil mertebesinin tavilidir.

    Bir Nefsin Değişik Haleri Konumu:


    Burada dikkat çekilmesi ve üzerinde durulması gereken önemli bir nokta vardır ki: Nefs-i Emmâmer, Mülheme, Levvame ve Mutmainne ayrı ayrı dört varlık değildir. Hepsi tek bir nefistir.

    Fakat durumlara göre değişen nitelikleri olan bir varlıktır. Her insanın nefsi, durumlarına ve tekamül sürescine göre (yani çile aşaması) dört kısma ayrılılr ve her kısma birçok aşamalara girer.

    Öncelikle insan içinde bulunan Nefs-i Emmare’nin ne olduğunu anlamamız gerekir. Bu ilk aşamalarda insan nefsinin emredici bir durumu vardır. Bu insanda akıl nurunun doğmasından önce böyledir.

    ’’Emmâre’’ kavramı, ’’emir’’ kelimesinin mübalağa sîgasıdır. Yani açıkçası nefs baskı ve otorite kurmaya açlışır. Bu otoritesinden vazgeçme, kulluğa ve boyun eğmeye pek hazır değildir.

    Hz. Resulullah (s.a.v.) ve Nebilerin (selam olsun onlara) getirdikleri akâid-i ilahiyye bize gösteriyor ki: Yüce Allah birdir Yani (vahid), bilendir (alim), güçlüdür (muktedir) ve kularını kuşatmıştır (mulît). Fakat nefs-i emmare ve kendisini hakim sayan bu nefs İlahî otoriteye boyun eğmez, kulluğunu kabul edecek bir konuma hazır değildir. Değişik gerçekler ve mazeretlerle sorumluluk yüklenmekten kaçmaya çalışır. Yazan. imam Dikmen

    [flash=200,200][/flash]

    Yorum


      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


      Her gün aşura! Her yer kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.):
      133


      Kibirlenerek Kulluluğu Kabulenmemek :

      İnsanın fıtratında, insan bir nutfe idi, bir damla suydu: İnsan şu hayret verici bedenine, şu işkeletine, sinirlerine ve damarlarına bakmalıdır ki, biraz olsun kendi kişiliği hakkında düşünebilsin. Ciğere, hayret verici işlemlerine, oniki parmak bağırsakların yol açan faaliyetine yürek organına ve kanın temizlenmesine, böbreklere ve mideye bir göz atmalıdır. Gırtlağa ve ses tellerine, kavrama cihazına, hafızasına, ortak duyguya hayal gücüne bir eğilmek gerekmez mi ? Bunca karmaşık sistemler ve organlar kendi başına mı oluveriyor mu ki ? Hiç vicdanın böyle bir yaklaşımı onaylayabilir mi ?

      Nefs-i Emmâre emredici konumda olduğundan delillere dayanarak rakibini mağlup etmeye ve vicdanı köreltmeye çalışır ki, fıtrata aykırı bir yol bulsun kendisine. Kulluluğu kabul etmemek için şüphelere ve kuşkulu şeylere yapışır ve Rabbi'ni unuttur. Nefs-i Emmâre, sorumluluğunu yüklenmez ve istemez.

      Ahiret konusuna gelince, Hakkın nidası kaç kere kulaklarımızı çınlatmıştır : " Ey insan! Sen ölümden sonra yok olmayacaksın, geçip gitmeyeceksin. Var olacaksın. İlahi adalet mahkemesi de var olacaktır. Herkes işlediklerinin karşılığını bulacaktır. Yaptıklarının sonuçlarını görecektir. İyilik yapmışsa iyilik, kötülük yapmışsa kötülükle karşılaşacaktır. " Bu nefis Kur'an-ı Mecid'in kaydettiği, Âhiret delillerini ve burhanlarını duyacak, işitecek konumdadır. "Vakıa Sûresi" ahiret delilleriyle doludur. Kur'an'ın diğer pek çok ayetilerinde de bu konulara , yani ilahi kanunlarına dair ayetler bulunmaktadır.

      Nefs, emmâre'dir. Çünkü gerçek kişiliğini

      kabul etmemektedir! Nedenini kendisi de bilmemektedir?


      Emmâre olduğu için zevkleri lezzetleri bırakmak istememektedir. Yüce ve kalıcı makamlara ulaşmak arzusunda olan insanın görevi diline, gözlerine ve kulaklarına sahip olmak olacaktır. Nefs-i Emmâre ise bağımsız kalmak istediğinden kıyameti inkâr eder. "Âhiretten kim gelmiş de bize haber getirmiş?" demeye getirir konuyu. Bu sınırlı günlerden ibaret dünya hayatından yararlanmak istercesine avunur dürür. Özgür bir şekilde, bir yükümlülük altına girmeden yaşamayı arzu eder. Zengin olmak, geniş mallara sahip olmak arzusundadır. Ahirete inandığı takdirde bütün bu malları nasıl toplayacak ve onları hangi düşünceyle biriktirip yığabilecektir? Ahirete inanan bir insan nasıl olur da vakıfların mallarını zimmetine geçirebilir, onları nasıl kendi yararına hortumlaya bilir..?

      Nefs-i Emmâre, mal toplamayı arzu eder. Ahiret inancına teslim olmak istemez. İlahi sorumluluğu kabullnemmez ve haramlardan uzak durmaz. Tam bunun aksine karnını çalınmış yani haramlarla doldurmak ister. Bağısız olmak, istediği gibi harcama yapmak arzusundadır. Bu ise Ahiret inancı ile bağdaşacak bir şey değildir dercesine kendini ve çevresindeki insanları kandırmaya çalışır. Bu nedenle der ki : "Bu tür inançlar gericiliktir, bunlar eski şeylerdir, donuk anlayışlardır, "Bunların hepsi sefsin emmâre oluşundan kaynaklanan sıfatlardır. Nefs hiçbir sınır tanımadan sınırsız otorite sahibi olmak ister. Helal ve haram inancı, insanın işlerine bir sınır koymaktadır. Nefs-i Emmâre ise kendisine ulaşabildiği her şeyi kullanmak ihtirasındadır. Başta olmak üzere, Yetim malı olsun, ölçüde hile yapılarak elde edilmiş veya cinayetle kazanılmış olsun farketmez onun için. Gözün ulaşabileceği her şeyi görmek, her şeye bakmak çabası içinde olmayı arzular. Otoritesinin ve emrediciliğinin sınırlı olmasından hoşlanmaz. Yönetmenlik hep kendisinde olmasını diler ve insanların ona hizmet etmesini arzular.

      Bu nedenle nefsin emmâre oluşu kâfirde küfrü ile özdeşleşir. Kâfir insan, sınırsız otorite sahibi olmak arzusundadır. Bu anlayış insan-ı ve Nefs-i Emmâresini şu konuma getirir ki: İnsan bu ortamda kendi nefsini Alemlerin Rabbi yerine koymaya çalışır. Göklere, galaksilere hükmetmek ve onları arzularına uygun biçimde yürütmek ister. Yazan. imam Dikmen

      Yorum


        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


        Her gün aşura! Her yer kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.):
        134

        " Nefs ejderhâdır ; o ne zaman ölmüşse

        Aletsizlik kederinden ölmüştür. "


        Nefis Rablık ve ilah'lık iddia eder. Hâdiseler nefsin sevdiği ve arzu ettiği biçimde gerçekleştiğinde için açılır, sevinir. Karakterine ters geliştiklerinde ise onu üzüntü ve öfke ile karşılar .

        Nefs-i Emmâre'nin Kaza ve Kadere Bağlarının İtirazı:


        İslam tarihlerinin verdiği veremlilik açılarında olan geniş kapsamlı bir çalışmanın böylesine geniş ve düzenli bir tarih belgelerinin olduğu başka bir çalışmanın olduğuna inanmak gerçektende mümkün değildir. Elbette ki, isterdik ki, bu çalışma daha geniş kavramlı bir çalışma halini alsın ve bütün İslam-i belge ve kaynaklarından yararlansın. Bir konuya başladığımız zaman diğer bir çalışma türünün şekilliği karşımıza çıkmaktadır. Eğer biz bu aşamadaki kavramların açıklamalarını gündem konusu yapmazsak bu İslam-i çalışmanında bir değeri olmamış olur sanırım.

        Asıl konumuz gıybet ve nefs olduğu için, tabii ki bunun ekseninde kaza ve kader'de baş rol oynamaktadır. Ne yazık ki, çalışmalarımızın daha uzanmaması gereğiylede bu konu hakkında şimdilik bir çalışma veya açıklama yapacak durumda değiliz.

        Mal ve servet kazanma peşinde sürüklenen insan ve insanoğlu, eğer bir de servet avcılığı biriktirmesine zemin hazırlayan günlere kavuşursa, bütün bu işlerin meydana gelmesinden kendisinin yegâne sebep olduğuna inanmış olur. "Ben kendi düşüncemle, kalemimin emeği ve bilgi birikimimi gücü ile şöyle yaptım ve dolayısıyla bu sonucu ben ortaya çıkardım" diye düşünüyorum.

        Rüzgar onun gemilerinin arzu etmediği yönden estiğinde, malı mülkü zayi olduğunda, yandığında, zarar ve ziyan gördüğünde ise aşırı bir şekilde üzülür, sıkılır ve sabırsızlanarakta belkide intara kalkar diye düşünüyorum. "Dünya benim arzu ettiğim ve istediğim şekilde yürümek zorundadır " der gibidir. İlahi kaza ve kaderin kendi arzu ve eğilimlerine ters yönde gerçekleştiği konularda kaza ve kader'e karşı gelir. Oğlu ölecek olsa der ki: "Benin gencecik oğlumu alıyor, onca ihtiyar kadını yaşatıyor" diyerek fısıldatmaya başlar.

        Ölüm meleğine saldıracak gibi ve onun pek çok yerini kırıp- dökecek imtikamını alırcasına bocalamaya başlar, ve eğer buna imkan bulursa hiç çekinmeden de yapar. Yazan. imam Dikmen

        Yorum


          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


          Her gün aşura! Her yer kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.):
          135


          Kâinat-ı ve Her Şeyi Bilen Allah Kanunları İdare Ediyor :


          İnsanın kendi iç dünyasında bir parça birikiminin olduğuna inanarak dünyayı yönelmeli ve " Ey nefsim!" demelidir. "Bu evrenin bir idarecisi ve düzenleyicisi olduğuna kanaat getirmelidir." Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamd etmesini bilmeli. Varlık aleminin eğiticisi ve idarecisi Allah'tır. Varlığın hangi açamasında, hangi derecsinde olursa olsun her kişinin işi tüm eksiksizliklerden beri olan Alemlerin Rabbi'nin elindedir bilincinde olmalı: Herşeyin dizgini Allah'ın elindedir demeli. " Ve varlığın bütün aşamaları O'nun elindedir. Hayat ve ölüm O'nun izni iledir. Yaratan ve öldüren O'dur. Allah'ın izni ve onayı olmadan ruh bu bedenden çıkmaz. Allah, her şeye nüfüz eden hikmet ile bütün kulların iyiliğini takdir eder. Meydana gelen her şey, O'nun insana takdir ettiğini düşünmelidir.

          Malları telef olan, akarları zarara uğrayan insan bu malların kazanılmasında kendisini bağımsız bir güç olarak görmemeli, nankör olmamalıdır. Bütün işler her şeyin dizgini tutan Allah'ın elindedir : " Ey bütün işleri evirip- çeviren ! " kimdir acaba?

          Allah, bir şeyi verdiğinde insanın iyiliğini istediği gibi, alırken de insanın yararını gözetmektedir. İnsan nefsini emmâre'leştirmemelidir. Onu ilahının ve yaratıcının konumuna oturtmamalıdır.

          Kendi çıkarını Allah iyiliği karşısına koymamalıdır. İnsanın Rabbi'ne teslim olması gerekir. Yüce Allah'ın iradesine karşı herhangi bir ihtiraz havasına girmemeli, kötülüğün kendi kişiliği ve nefseni arzularının istekleri doğrultusunda olduğunun bilincinde olmalı ve iyiliğin temel kaynağı sade ve sadece Allah'tan olduğunun bilincinde olmalıdır. Kendisine ait olmayan her hangi bir şeyin kendisine ait olduğunun sahibi olduğunu söylememelidir. Bilhasa idarecilikte olan üstünlüğü eğer Allah tarafından kendisine verilmemişse oda bu amaçla bu idareceilik bakımından ben idareciyim buna daha laikim dememeli ve başkaların haklarına tecavüzde bulunmamalıdır. Yazan. imam Dikmen

          Yorum


            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


            Her gün aşura! Her yer kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.):
            136


            İmam Ali (a.s.) ve İmam Hüseyin (a.s.)'ların Her getirdikleri

            Nefs-i Emmâre'nin Bir Simgeleridir:


            İslam devleti teorisi ve pratık açılarında yapılan İslam-i hareketlerinin en güzel temsilcileri oldukları defalarca Hz. Muhammed (s.a.v.)'ın o mübarek ağızlardan çıkmıştır. Bir İslam-i sembolun İmam Ali (a.s.) ve İmam Hüseyin (a.s.) olduklarıda ve insan-ı kamil tasaavusçuların eğitimlerinde ki, öğretmenleri olduklarda herkesler tarafından bilinmektedir. O açıdan da insan'ın bir çocuğunun ölmesi, Yüce Allah'ın takdir ettiği olaylardan biridir.

            Demeki , Allah onun bu yaşta ölmesini yararlı görmüştür. Neden biz ona itiraz edelim ki? İlahi ceza ve mukafaatı asla unutmamalıyız. Allah, karşılığını verecektir. Yarın kimsesiz kalacağım diye üzülmeye de gerek yoktur. Rabbimiz ve Râzıkımız her zaman bizimledir. Biz bizden gizli olan hikmeti, asıl faydalı olanı bilemeyiz. Ama yüce Allah, kulluna hep yararlı gördüğü şeyleri takdir eder ve onları yürürlüğe koyar. Eğer İmam Ali ( a.s. )'ın ve İmam Hüseyin ( a.s. )'ların olmadıklarını düşünürsek bugünkü İslam-i kavramlarının olmadıklarını görebilirdik. Çünkü Kur'an ayetleri ve Hz. Resul-i Ekrem ( s.a.v. )'in değerli hadisleri doğrultularındaki meselelerin ceriyan eden olayların eşiğinde bize ulaşan amansız mücadelelerin oluşumunda bu belirtiler görülmektedir.

            Varlık aleminde Alemlerin Rabbi izin vermeden bir yaprağın dahi düşmesi imkansızdır. Çocukların ölümü de ancak O'nun takdiri ilahi bir emirdir ve iradesi ile yapılmaktadır. Allah'ın herhangi bir işi izin vermesi, iyiliğin ve faydalı olanın kendisidir. İnsan bunu her zaman kavrama metoduna da sahip değildir. Çünkü nefs-i emmârelerinin seksi takmin duygularına kapılmanın inanılmaz rolu ve fonksiyonu oynamakatdır, ve aldatıcıdır.

            "Ey nefis, sabırlı ol ve şükret" derken biz cebr nazariyesine inanıyoruz gibi olsak da aslında "iki şey" arasında bocalanıp durduğumuzun farkında bile değiliz. Bu cebr değildir. İnsanın seçme hakkı bakidir. Yalnız bu Hak Allah'ın iznine bağlıdır. Bir işe yönelen insan, eğer o işe Allah izin verirse, onu yapabilecek güçte olur. Burda anlaşılması olan kelime kavramlarının altını çüzmede yarar var sanırım, çünkü bazı kelimelerin gözaçıklıların tarafından mazlum insanlar yanlış empoze edilmektedir. Yukarda kullanılan Allah'ın istediği ver şeyin Allah tarafında verildiğini anlamada çok zorluklara neden olmaktadır. Allah her zaman sadece ve sadece iyiliği emretmektedir. Asla yanlışı ve kötülüğü emretmemiştir. İşte kaza ve kadere inanmanın en mükemmel örnekleride bu kelime kavramlarının içinde yatmaktadır. Ve daha sonraki çalışmalarımızda kaza ve kadar açılarının işlemesinde konular halinde ele alınıp işlenecektir.

            Olaylar meydana gelmeden ve takdir yerini bulmadan "Levh-i Mahfuz'da" kayıtlıdır. Bu takdirde razı olmamız gerekir. Ancak Nefs-i Emmâre bu gerçeğe boyun eğmez, o sabretmeye de şükretmeye de hazır değildir. Hazır olmasınada insan-i yönden düşünmesi inanılmaz olmasıdır. Çünkü bir insanın kendi yaratıcılığı tarafından inşah ettiği bir tekniğin onun kontrolu dışında hareket etmesi de beklenemez, ve eğer böyle bir hareket beklentisi olursa o insan tarafından yapılan icadın herhangi bir anlamı da kalmaz. Yazan. imam Dikmen

            Yorum


              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


              Her gün aşura! Her yer kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.):
              137


              İtirazdan Kaynaklanan

              Sabırsızlıkların Haram'a Yönlenmesi :


              İnsan hayat sürüveninde ve insan yaşayış şartlarının oluşumundaki hayat mücadelerinin sonucunda, olan ölümlerin kaldırılması sırasında yaşanan olaylarda ölü sahipleri bazen ağlamalara ve bağırışmalara neden olmaktadırlar. İşte bu hal, eğer ilahi kaza ve kader'e bir itiraz şeklinde ortaya çıkarsa bunun aslında Allah'a ısyandır denmekte. Allah'ın iradesine karşı bir ihtiraz niteliği taşıdıkları için, üstü- başı yırtmak, başa ve göğüse vurmak haramdır. Bu konu ilmahal kitaplarında daha detaylı ve geniş konu edinmiş ve anlatılmıştır. Çünkü bu konu veya konuların hakkında daha düzenli bir bilgi edinmemin sağlıklı olacağını düşünüyorum.

              İhtiyar annesi veyahut babası öldü diye nice insanlar ağıtlar yakararak çığlıkları ve ağlamaları ile kıyameti koparırlar. Halbuki insan biraz düşünecek olursa görür ki, anne ve babasının süreki hayatta kalmaları pek öyle gerekli bir şey değildir. Ve hatta onların hayatta oldukları zaman zarfında kendilerine bakım bille yapmamışlarıdır. Hayatta kaldıklarını düşünürsek bile neticede insan onların ölmelerini arzu edecek duruma gelecektir bile.

              İhtiyarlıktan çocuklaştıklarında anne ve babayı memnun etmek, haklarına riayet etmek ne de zor bir şeydir düşünmezler. Sürekli onların altlarını bile temizlemek gerekebilir. İnsanların bu hallere düşmeden ölmeleri hem de başkaları için bir kurtuluş vesilesi olacaktır. Bu durumda insan yaradılış sistemine niçin itiraz etsin ki ? İnsanın canını alan, onu kendisine veren ilahi gücü olan Allah'u Te'ala değil midir?

              Biz yukarda kaza ve kader hakkında birazda olsun bahs etmiştik, fakat bu konunun kelime kavramına şimdilik girmiyeceğimizi söylemiştik. Çünkü kaza ve kader çok önemli bir sistemleşme fonksiyonunu oluşturduğu hepimizce malumdur. O açıdan da tekrar bu kaza ve kader hakkında ki çalışmalarımızı daha sonraki zaman birimine bırakmak istiyoruz.

              Kaza ve kader'e itiraz durumunda Nefs-i Emmâre ön tarafa çıkar. Böylesi anlarda insan Allah'ı inkâr etmiş , Allah'a ortak koşmuş, Allah'ın kazasına karşı gelmiş olur. Bu ise insanın farkında olmadan en kötü hallere düşmesine sebep olur. İlahi kadere ve kazayı itirazdan daha çirkin bir ruhsal çöküntü düşünülemez. Allah'a soru yöneltme hali de bunun gibidir. Neden deprem oldu? Neden yağmuş haddinden daha fazla yağdı? İşte bu gibi gerçek Cehennem'dir. Allah'a teslim olmak ve O'nun takdirine razı olmak ise gerçek Cennet'tir. İnsan gerçekten de Allah'a inandığında, gerçek mutluluğu ve gerçek huzuru elde etmiş olur. Yazan. imam Dikmen

              Yorum


                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


                Her gün aşura! Her yer kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.):
                138



                Kör, Felç, ve Hasta Adamlarının Şükretmeleri:

                İnsanlar arasında bir karamsarlığa kapıldıklarında dedikleri veya diyebilecekleri en güzel sözün kendi hallinden memnunluğunu ispatlamak ve bu halimizin durumundan da daha kötülerin olduklarını düşünerek beterin beteri var demeleri. Aslında insanın kendi açısında ki, kendisine verilen en güzel güvence sabırdır denilebilir. Bazı kaza ve kader'in insan oğlunun veya doğabilincinin dışında gelişen olaylardır. Bunları örneklersek söz misali insanda oluşan doğumda körlük, veya özürlü şekilleri ile oluşan kol ve bacakların bukük şekliyle olmaları gibi, ve buna benzer daha nice özürlülüklerin oluşması.

                Rivayetler edilir ki, İmrân oğlu Musa (a.s.), Yüce Allah'tan en çok sevdiği insanı kendisine göstermesini istediğinde Allah O'na vahyetti ve "Falan mahalleye git. Orada aradığını göreceksin" buyurdu. Hz. Musa (a.s.) belirtilen yere gittiğinde orada kör, felçli ve aynı zamanda hasta olan bir adamı gördü. Yanına yaklaşınca, Hz. Musa (a.s.) oturdu, hal ve hatırını sorduğunda , onu "Yâ Bârr, Ya Vasûl" diyerek Allah'a niyazda bulunduğunu işitti.

                Bütün bu sıkıntılara, gözlerini ve ayaklarını kaybetmiş olmasına rağmen verdiği nimetlerine karşı Allah'a şükrediyor, O'nun bağış ve ihsanını dile getiryordu.

                Hz. Musa ( a.s. ) ona şöyle sorar: "Sen bu halde olmana rağmen nasıl oluyorda daha da Allah'a şükrediyorsu ? "
                "O bana bir süre için bir göz vermişti. Bununla ihtiyaçlarımı gördüm, haram şeylere ve gaflet'e yol açan manzaralara bakmayayım, gözüm haram'a değmesin diye aldı benden gözümü. Önceleri bana bir ayak vermişti. Ondan bir hayli yararlandım. Bnndan sonra onu benden aldı , haram bir yere gitmemem için. Ayrıca bu yaşadığım kasabada kimseye bahşetmediği bir nimeti bana ihsan etmiştir. Tüm bu nimetlere karşı şükür görevimi nasıl yerine getirebilirim? "

                Hz. Musa (a.s.) "Sana hangi nimeti verdi?" diye sorar, o da "İman nimeti" der. Aslında insan hayatında en önemli olan insan-ı takvadan başka büyük bir nimet olmadığına bende inanıyorum. Çünkü şükr etmenin başında insanda imanın olması şartları mevcut olmasıdır. Eğer insanda iman açısında insan-ı kamilliği takvası bulunmuyorsa, o insan, insan karekterliğide mevcut değildir. Yazan. imam Dikmen

                Yorum


                  Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


                  Her gün aşura! Her yer kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.):
                  139


                  Beden Sağlıklı Olabilir Ama Kalb Rahatsızlığı Mevcuttur:


                  Bazen sağlıklı bir bedene sahip olan bir insan görürüz, ancak onun kalbinde kötülük ateşleri kızışmış bir karekter mevcuttur. Nefsinin esiri oluşu ve Allah'ı tanımaması, onun içini cehennem'e çevirmiştir ama o farkında bile değildir. Nefsin arzularından ve hakimiyetinden doğan çatışmalar yüzünden insan, çoğu zaman gece uykusundan mahrum olur fakat yine de farkında değildir.

                  İnsanın Allah'a iman etmesi, Nefs-i Emmâre'den kurtulması eğilimleri ile arzularını bir ölçüye kadar bırakması gerekmektedir. Nefsin telkin ettiği arzuları bırakmanın en başka gelen işareti, kulluğa aykırı bir iş yaptığında insanın kendi kendisini suçlaması ve bu nedenle üzülmesidir. Bu aynı zaman imanın alametlerinden biridir. Artık nefs, levvame konumuna gelir ve başkasını süçlayacağına, rivayette ifade edildiği gibi, kendi nefsini kınamaya başlar. Bu da onu insan-ı kamil'liğe ulaştırma formuna yükseltir.

                  İnsanın Manevi Görüşü, Öğütçülüğün

                  Olmasında ki, Güzellik Yönü:


                  İnsan fıtratında ve taasavuf bilgilenme dönemlerinin hareketleşme şekillerinde ilk olarak insan-i kamilliğin aşama devresindeki hazırlıklarının en önemli aşamaları olan nefs-i emmâre'nin göçlenmesidir. İnsan kendi nefsini sorgulamalar içerisinde bir tertibi terbiyenin sorgulaması bir insanın öğüt alma ve vermedeki kişi Nefs-i Emmâre sahibiyle öflenecek ve büyüklenecek takvasının mertebesine ulaşmasıdır.

                  İnsan Nefs-i Emmâre'nin boyunduruluğundan çıktığını ise sırf kulluğa aykırı hareket ettiğinden dolayı bir hayli üzülecek, kendisini kınayacak, ve "Bu yaptığım iş nedir? konuştuğum saçma sapan sözlerin tesirli etkisinden kurtulmayı bilincini analama metotlar yargılamasında soru olarak kendisine sorabilecek durumuma geldiğinde" Allah'ım! Beni affet, beni hoşnut gör, günahlarını bağıla" demesini bilecek duruma gelebilecek midir?

                  "Yemin ederim ki, nefs-i Levvame'ye." İşte bu kulluğun ilk ortaya çıkışında, insan böyle bir hali nefsinin gördüğünde Allah'a şükretmelidir. Zira o bu halde iman yolunda, doğru yolda bulunmaktadır. İnsanın bu hali her günah işlediğinde devam etmelidir. Kendi kendisini kınamayı sürdürmelidir.

                  Erdem sahibi bazı büyük insanlar, kendi nefislerini kınama yönünden hayret verici işler yaparlar. Nitekim de nefsini azarlamak ve onu terbiye etmek için zâtın biri , bir günah işlediğinden bir sene boyunca soğuk su içmemeye kadar karar vermişlerdir. Buda onların işledikleri suçlarının anlamalarından sonra kendi kendilerine verdiklerin cezanın nefsinin terbiyesinde pişmanlık duygususundan kaynaklanmaktadır. Yazan. imam Dikmen

                  Yorum


                    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


                    Her gün aşura! Her yer kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.):
                    140


                    İnsan Nefsinde; İyi, ve Kötü İlhamın Oluşması:

                    Bundan sonraki insanı ilham derecesine ulaştıran: "O'na iyiliğini de ilham eden kötülüğüde kendisi tarafından bilinçli haline getiren." Yani nefis neyin iyi neyin kötü olduğunu anlar duruma getiren, neyin sevap neyin kendine günah kazandıran işlemlerinin olgusunda bildirme sevyesine getiren olgunun olmasındaki rolu beyin gücünün kavrama ile bilinçleme yönüne bildirir bilgisini verir.

                    Bu dereceye ulaşmadan önce yapması gereken güzel ameller öyle çoktur ki, ancak bu amellerle beraber gizli birtakım günahlar vardır, gösteriş, kendisini beğenme, büyüklük taslama gibi içe dönük aksaklıklar temizlenmemiştir. Nefis ilham aşamasına ulaşmakla bu gibi tür hastalıklardan kurtulma ve uzaklaşma davranışları olmasına neden olur. Ardından nefs-i mutmainne derecesine ulaşır, iman ve Hak ile uzura kavuşmuş olur, ne gece ne de gündüz hiç bir zaman diliminde sarsıntıya uğramaz. Artık burada nefs otoritesinin bir etkisi olmadığı gibi, nefis arzuların ve eğilimlerin tesiri olmaz. Bu aşamada ki, arzuların ve eğilimlerin yerini Allah'ın rızası almış olur.

                    " Şeytanların örkmesiyla melekler hemen oraya

                    yerleşmiş derecesine girer"


                    Allah'a yönelişinde mutmain olan, gönül rahatlığı içindedir. İmanları yanında tekrar imanları artsın diye mü'min'lerin kalblerine huzur veren de Allah'tır derecesine getirir.

                    Gönül Rahatlığı ile Allah'a

                    Yönelmenin Verdiği Huzurluklar:


                    "Sekine, sakinlik ve yavaş" hareket etmektir anlamında bir takir şeklidir. Allah'ın kulları için ortada sıkıntı ve üzüntüye değecek hiç bir şey yoktur. Eğer dünya bütün içindekilerle onlara verilecek olsa ve bunların hepsi birden onlardan alınacak olsa, bu kendilerini etkilemez. Elbiselerine yapışan bir tüyün rüzgâr tarafından düşürülmesi gibi bir şeydir bu onlar için. Bu onların gönüllerini hiç etkilemez. Kendisi, verenin Allah olduğunu ve rızkının Allah'ın elinde olduğunu bilir. Ben sonsuz bir el tarafından hayata getirildim. Aynı şekilde bu hayatı aşacağım. Bu geçiş döneminde hayatta kaldığım sürece rızkıma ve yiyeceğime kefil olan yine O'dur.

                    "İmanlarına iman katsınlar diye mü'minlerin kalblerine sekine'yi indiren O'dur." ( Feth, süresi: 4 ayetin meali). Buna benzer daha sayısız ayetlerinde bulunduğunu ve yeri geldikçe bunların üzerinde tahlillerin yapılacağını söylemekte yarar var sanırım. Yazan. imam Dikmen

                    Yorum


                      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


                      Her gün aşura! Her yer kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.):
                      141

                      Zarar Eden Tüccar ve İbadetlerin Ruhsuzluğuna

                      Dair Gerçek Tahminler:


                      Aslına bakılırsa bu konunun işlemesinde büyük faydaların bulunduğunu hepimiz tarafından bilinmektedir ki Kur'an-ı Kerim'de gerçektende ayetlerin olduğunu hepimiz bilmekteyiz. Bunun en güzel örnekleri ise iki bahçivancının üzerinde yapılan tahlilin olmasıdır. Elbetteki biz bu konuyu şimdilik fazla bir çalışma türü yapmak niyetinde değiliz. Sadece kısa bir örnekleme şekilliğiyle değineceğiz.

                      Bir nimetin değerini ondan mahrum olanları düşünecek olursak bunu daha iyi kavrıyabiliriz. Bundan otuz veya kırk yıl önce saygın bir tüccar vardı. Namazlarını cemaatla kılardı. Sonradan anlaşıldı ki, namazı ve ibadetleri ruhsuz ve hakikatten uzak imiş. Bu tüccar daha sonra iflas etti. Artık evine kapanmıştı. Ev eşyasını satıyor ve böylece geçimini sağlamaya çalışıyordu.

                      Birgün düşünmeye başladı. "Kendi kendine bu iş böyle giderse" diyordu; "Ben hergün ev eşyasından birini satacak ve geçimimi öyle temin edeceğim. Fakat bu ne kadar böyle devam edecek."

                      Hesabına göre bu şekilde ev eşyasını satarak üç sene geçimini sağlayabileceğini çıkardı. Fakat kuruntusu yakasını bırakmadı, bundan sonrasını düşünmeye ve "bu üç sene tamamladıktan sonra ben ne yapacağım?"düşünmeye başladı. "Yol kenarına oturup insanlara el mi açacağım?" diyordu. Bundan kurtulmak için zehir içip intihar etti. Aslına bakılırsa bu gibi gerçek olayların örnekleri sayısızdır.

                      Belkide çevremizde buna benzer sayısız olayların olduğunada şahidiz. Ama yine de farkında değiliz ki inançsızlık ve iman katvasının eksizliğinden kaynaklandığının bilincinde de değiliz. Sadece ve sadece bu gerçek örnek açısından İslam-i devletlerinin durumunu düşünürsek dünyanın en aşağılık mertebesine ulaşan durumların müslümanım diyen insanların durumu ve bunların devletleridir. Yazan. imam Dikmen

                      Yorum


                        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


                        Her gün aşura! Her yer kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.):
                        142


                        Gerçek Gönül Rahatlığı ise İman'dan

                        Başka Birşey Değildir :


                        Bu tüccar aynı zamanda da bir hacı idi. Fakat itminan aşamasına ulaşamamıştı, İlahi kaza ve kader'i inkâr üzere kalmıştı. Bu zenginliğinin sermayesi kendi akıllığı yol ile mümkün olacağının inancıydı . Halbuki bu zenginliğin temelinde onu küfür üzere olduğunu bilincini taşımaması olmasından kaynaklanmaktaydı.

                        Bu meseleyi basit görmemek gerek. Aslında bu dinin (yani ilahi devletin) ruhu, hakkın kendisi ve imanın hakikatıdır. İtminan makamına ulaşmaya çalışmak gerek. Çünkü bu, "İşte güvende olanlar ve doğru yolu bulanlar onlardır" ayetinin işaret ettiği derecedir. Gönül rahatlığıyla ve kalb huzuru ancak iman ile kemal'e ulaşır inancını taşımalıydı.

                        Hz. İmam Hüseyin (a.s.)'ın Aşûra Günü

                        Gönül Rahatlığının Bir Sembol'udur:


                        Bu konuyu açmak demek İslam devletinin temel kaynaklarının niteliğinde oluşan devletleşme şekillerinin oluşması demektir. Eğer biz şimdilik bu konun üzerinede durup bir tahlil yapmak istersek konumuz inanılmaz bir aşamasında uzun olmasına neden olacaktır. Bu açıdan da şimdilik sadece bu kelime kavramlarının üzerinde kısaca açıklama yapmakla yetineceğiz.

                        Burada ben sözkonusu ayeti Hz. İmam Hüseyin (a.s.) uygulayacağım. "Nefs-i Mutmainne'nin, en eksiksiz örneği olan Hz. İmam Hüseyin'e." Savaşları anlatan kitaplarda kaydedildiğine göre Aşûra Günü her bir bela geldikçe, her bir musibet indikçe Hz. İmam Hüseyin ( a.s. )'in mübârek yüzü daha aydınlanıyor, parlaklık ışığı saçıyor. Kaza ve Kader ilahi iradeye hayret verici bir bağlılık simasında canlanıyordu. Çünkü İmam Hüseyin (a.s.) bu olayların ve musibetlerin Allah'ın izni ve dilemesiyle gerçekleştiklerine kesin iman ediyordu. Allah bu olaylarda önemli bir maslahat olduğunda onlara izin veriyordu. Allah onları onaylıyor, yani meydana gelmesine engel olmuyordu. Ve bu gibi olayların olacağına Hz. Muhammed (s.a.v.)'e Cebrail (a.s.) vasıtasıyla bildiriyordu. Bu sayısız hadislercede de mevcuttur.

                        Bu yaklaşım cebr değildir. Aksine "Alemleri Rabbi, Hz. İmam Hüseyin'in kendi isteğiyle bu sıkıntılara katlanmasını, kemalin en yüksek derecsine, insana bahsedilen makamların en yücesine ulaşması için bu zorluklara kendi isteğiyle göğüs germesini istemişti. Aynı şekil de O'nun katilleri için de kötü tercihlerinden dolayı kötülüğün en iğrencini ve en kötü sonu dilemişti" demek istiyoruz. Yazan. imam Dikmen

                        Yorum


                          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


                          Her gün aşura! Her yer kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.):
                          143


                          Allah'ın Gözetimi Altında Zorluklar

                          Kolaylıklar Halinde Olur:


                          Yukarda da bahs ettiğimiz gibi zamanımızın dar olmasından dolayı ve henüz İmam Hüseyin (a.s.)'ın hayat sürevinine başlamadığımızdan dolayı bu konuların ayrıntılarına giremeyiz. Çünkü bu olayın tarih boyunca bir emsalı veya benzeri olmamıştır ve buna benzer bir olayında vuku bulması imkansızdır.

                          Hz. İmam Hüseyin (a.s.) dehşet verici bir olay , süt bebeğinin, kucağında elleri üzerinde öldürüldüğünü görüyor. Dağları titreten, insanların aklını başından alan bu felaket karşısında nefs-i mutmainne sahibi İmam Hüseyin diyor ki: "Bu olayı gözümde küçülten ve basitleştiren, onun Allah'ın bakan gözleri önünde meydana gelmesidir."
                          Yürekler parçalayan, kalbleri yakıp kavuran bu büyük felaket kolaydır ve basittir. Çünkü olaya nezaret eden ve onun mükâfatını verecekte olan bizat Allah'u Teâla kendisidir.

                          Son ana kadar , Allah'la bağları bu düzeydeydi. Allah da melekleri ve Yüceler Alemini İmam Hüseyin (a.s.)'e çevirmişti. İmam Hüseyin Alemlerin Rabbi'ne yöneliyor, bütün alem ise İmam Hüseyin ( a.s. )'e yöneliyor. Varlık aleminde , özellikle Aşûrâ günü ve gecesinde meydana gelen ve ondan sonra meydana gelecek olanlar söylediklerimizin şahididir. Yazan. imam Dikmen

                          Yorum


                            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


                            Her gün aşura! Her yer kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.):
                            144


                            İnsan Bedeni ve Ruh'u :

                            Bismillahirrahmanirrahim

                            "Allah'ı unuttuklarından dolayı Allah'ın da onlara kendi nefislerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Onlar , yoldan çıkan kimselerdir." (Harş Süresi : 19. ayet meali)

                            Beden Ruh'un Kalbi'dir:

                            Biz nefsi tanımaktan sözediyorduk. İnsanın görevi herşeyden önce nefsinin tanımakla görevlidir. Nefsini tanımalıdır ki kalkış noktasını belirleme imkanına kavuşmuş olsun. Bedenin et , deri , kemik ve damarların ruhun işlemesi için bir alet ve vasıta olduğu, yani bütün bunların ruh ve nefis için yaratıldığı anlaşılmaktadır. Bedeni başkasına uysun diye yaratılmamıştır. Yaratılıştan amaç "Ruh'i manevi kemalet'tir ." Bunların da beden vasıtasıyla ortaya çıkması gerekmektedir.

                            İnsan ancak gözü vasıtası ile alemin cüzlerini görebilir. Bu cüzler aracılığı ile bütünleri kavrayabilir. Kulak vasıtasıyla insan bu alemin nağmelerini işitebilir. Burun ile bu alemin güzel kokularını koklayabilir ve bununla onu yapanı anlayabilir. Bu gibi insan vasıvlarının tüm insanoğlunun bilincin dışıda değildir. Ne yazıktır ki insanoğlu kendi düşüncesinin bunların üstesinden gelebileceğini savunmaktan başka bir şey yapmamaktadır. Kötü yönüyle kullanılan bu vasıvlarının insanoğlunun üzerinde gıybet, kin, nefret, vaşetlerin bırakmasında insanlarda düşmanlıklar yaratmaktan başka bir işe yaramamktadır. Yazan. imam Dikmen


                            Yorum


                              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


                              Her gün aşura! Her yer kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.):
                              145


                              Göz ve Kulak Hakkın Büyüklüğünün

                              Anlamanın Vasıtalarıdır:


                              Biz insanoğlunun yaratılış şekillerine ve bu insan-i vasıvlarının ayrıntılarına ve yapılanma görev ve şekillerine girmek istemiyoruz. Özet olarak insanın bedeni, ruhun kavrayışları için bir vasıtadır deyinlerinin üzerinde duracağız. Ruh bütün işleri , cüzleri kavrama yolu ile kavrar.

                              Mesela yaratıcının büyüklüğünü Yüceliğini gördüğü, duyduğu , kokladığı, hissettiği şeylerle anlar. Aklı ile kavradığı bu gerçekleri diliyle de "Allah'u Ekber" diyerek ifade eder. Allah'ın büyüklüğünü , uzaydaki sonsuz yıldızlar sayesinde , onların düzenli, aydınlık hareketlerini görür , aklının özbakışı ile anlar ki bunları yapan, İlahi kudretten başkası değildir. Bu koca yaratıkları iradesiyle hareket ederek bir düzene koyan Kudreti aklı ile kavrayınca , dili ile onu "Allah'u Ekber" diyerek takdis eder ve onu sitayişle dile getirir. Aslında bu konunun düzey yanı insan oğlunun istemesiyle bu kavrayışlarının tehvid görevi istemesede yerine insan yapısal vucudu yerine getirir, ama insanoğlu farkında bile değildir.

                              Eğer biz bunları tam anlamıyla kavrayabilirsek o zaman Allah'ın nimetlerinden biri olduğumuzu görür. Nimeti bu şekilde idrâk edişini ise "Hamdolsun Allah'a" sözü ile dile getirir. Demek istiyoruz ki : İnsan ruhuna oranla beden bir alet konumundadır. Yazan. imam Dikmen

                              Yorum


                                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


                                Her gün aşura! Her yer kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.):
                                146



                                Ruh'un Organlarla Vasıta Olarak

                                Bağlantısının Etkileri:


                                Her insan ve iş yapan herkes, iş kazancı için birtakım araç gereçlere gereksinin olduğa şahittir. İnsan ruh'u da bu toprak üzerindeki yaşamı boyunca iyilikler yapmak için bir vasıtaya ihtiyaç duyacaktır.

                                Öyleyse ruh, ele ayağa ihtiyaç duyar Elin olmaması halinde de ruh yerden bir şeyi nasıl kaldırabilirsin? Ruh bir iyilik yapmak istediğinde bir dil gerekecektir. Bir aile yuvasını kurtarmak , karı ile kocanın arasını bulmak, bir fitne ortamının ateşini söndürmek, böylesine güzel bir iş yapmak, dil olmadan olmaz. Camilere , ibadet hanelere, vaaz meclislerine , tefsir derslerine devam etmek ve ilah- dini bilgiler elde etmek için de insanın ayaklarının olması gerekecektir.

                                Sadece amacın bundan ibaret de değildir ki bir anlamda ruhun bir gereç aracı olduğuna savunabilesin. Amacım, Beden , ruhun bir aracıdır. Ruhun ilim ve amel gücü, bedenin bereketi ile kemâle erer. Beden iş yapmaktan aciz olunca ruh da kemâletine kavuşmaz . Yüce Allah'ın ruhun emrine verdiği ve ona boyun eğdirdiği bedenin bereketi olmadan ruh da kemâlâtina ve fâzilete ulaşamaz.

                                Öbür taraftanda sadece İslam-i açılarından ruhun değerlendirmesini yapmakta yanlıştır. Çünkü bilincinin tüm insanoğlunun yararına veya zerarına kendi isteğiyle iyiliği veya insan isteği üzere kötülüğünde yapma yetkisine sahiptir. İlmi yönün bir beşeri tarafında kapıtalizm yararına öbür taraftan da İslam-i bir ilahi gücün kanunlarına riyayet etmesinden serbesttir. Yazan. imam Dikmen

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X