Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

    aLLAH RAZI OLSUN KARDEŞ
    kardeş sizi tanımak istiyorum kendinizi lütfen tanıtırmısınız,yazılarınızı zevkle okuyorum ve araştırmaların size ait olduğunu okudum yanılıyormuyum

    Yorum


      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

      [quote author=medreseteyn link=topic=1011.msg47129#msg47129 date=1249821936]
      ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞ
      kardeş sizi tanımak istiyorum kendinizi lütfen tanıtırmısınız,yazılarınızı zevkle okuyorum ve araştırmaların size ait olduğunu okudum yanılıyormuyum
      [/quote]

      Yorum


        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        değerli kardeşlerim

        kuran ve ehl-i beyt araştırmaları benim kendi şahşi araştırmalarım sonucu dünya literatöründe bir ilk ve tektir. araştırmalarımın yüzde doksandokuz ehl-i sünnet kardeşlerimizin belge ve kaynaklarından oluşmaktadır. kuran ve ehl-i beyt selamları ile kendimi tanıtmanın bir anlamını göremiyorum. allah rızası için yapılan bir araştırmadır.

        Yorum


          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


          Her gün aşura! Her yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.):
          234

          İslam Tarihlerinde Biat. 1

          Hz. Muhammed (s.a.v.)’in Akabe’de aldığı ilk biattan sonra yeni Müslüman olanlardan Allah’a ortak koşmamak, ölünceye kadar cihad etmek, haktan ayrılmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocukları öldürmemek, Peygamber’e karşı gelmemek gibi islâm’ın çeşitli hükümleri üzerine ve önemli siyasi olaylar arefesinde biat aldığı bilinmektedir (bk. El-Mümtehine suresinin 12 ayet ilkesi; Wensinck, Mu’cem,’’bâye’a’’md; a.mlf.,Miftâhu künüzi’s-sünne,’’ bey’at’’md). Hulefâ-yi Râşidin döneminde halife daima bir biatta vazifeye başlamıştır.

          Emeviler’den itibaren İslam devletlerinde de halifenin değişmi sırasında biat daima başvurulan bir prosedür olmuştur. Ancak gerek Emeviler’de gerekse sonraki devirlerde biatın seçimden çok bağlılık sunma fonksiyonu göze çarpar. Çünkü bu dönemlerde halife çoğunlukla velihat tayin etme yoluyla belirlenmiştir.

          Bu şekilde belirlenen halifelerin aynı aileden olmasına özen gösterilmesiyle de hilafet vesaretle intikal eder bir hale gelmiştir. İşin acayıp yanı ise masun olmayan halifeler kendi ihtidarlarından sonra kendi yerine kendi velihatlarını bırakma yetkileri olmuş ama hak Peygamberi olan Hz. Muhammed (s.a.v.)in kendisinden sonra kendi yerine kendi velihatlarını tayin etme hakkı bulunmamaktadır. Halbuki Kuran-ı Kerim madde ilkelerinde bir zat Allah’u Teaala Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kendi yerine İmam Ali (a.s.)’ın bırakmasını emir buyurmuştur. Bundan da anlaşılmaktadırki ilk biat edenler yani namus ve şeref sözünü verenler kendi söz ve biatlarında kalmadıkları gibi Hz. Muhammed (s.a.v.)’in evlatlarını katl etmişlerdir. Bu konu ve mesele hakında Kuran ve Ehl-i Beyt arastırmaları sayısız kaynak ve belge göstermıştır.

          İlk dönemlerde velihat için biat alınırken halifede bulunması gereken şartların velihatta da arandığı, bu şartları taşımayanlar adına biat istenmediği veya şartlı biat yoluna başvurulduğu görülür. Nitekim Emevi halifesi Yezîd b. Abdülmelik, yaşı küçük olduğu için doğrudan velihat tayin edemediği oğlu Velid’i velihat seçmesi şartıyla kardeşi Hisâm için biat almıştır. Ancak daha sonra buna dikkat edilmemiş ve çocuklar için dahi biat alınmıştır.

          Abbâsi halifesi Emin velihat seçilip kendisi için biat alındığında henüz beş yaşındaydı. Genellikle tek bir kişi velihat tayin edilmekle birlikte sıralı olarak birkaç kişinin tayin edildiği de olurdu. Nitekim Hârûnrreşîd, oğulları Emîn ile Me’mûn’u ardı ardına halife olmak üzere velihat tayin etmiş, diğer oğlu Kâsim’ın velihatlığı ise Me’mûn’un tavsiyesine bırakılmıştır. Yazan. imam Dikmen

          Yorum


            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.):
            235

            İslam Tarihlerinde Biat. 2

            Emeviler ve Abbasiler döneminde biat merasimine çeşitli bölge ve kabilelerin temsilcileri başta olmak üzere çok sayıda kimsenin katıldığı tarihi kaynaklarda belirtilmiştir. Özellikle siyasi problemlerin fazla olduğu dönemlerde halifelere imkân nisbetinde çok kimsenin biat etmesine özen gösterilmiştir.

            Abdullah b. Zübeyr’in bertaraf edilmesinden sonra Küfe’de Abdülmelik b. Mervân’a yapılan biat merasimine temsilcileri vasıtasıyla katılan kabileler kaynaklarda tekrar tekrar sayılmaktadır (Tyan, I, 336).

            Genellikle biata ilk önece devlet büyükleri başlar, onları hiyerarşik sıraya göre makam sahipleri takip ederdi. Abbasiler’deki biat merasimlerde protokolün başında vezirler, askerker, sedarlar ve Bağdat kadıları gelirdi. Sivil halktan da ulema ve ileri gelenler hazır bulunurlardı. Bu merasimlerin çoğunda ordu kâtibi biat edenlerin yemin törenlerini düzenler ve herkesi ismen davet ederek yenim verdirirdi.

            Biat merasiminin tamamlanmasından sonra halifeye birtakım lakaplar arzedilir, o da bunlardan birini seçerdi. Merkezde biat alan halife diğer bölge emir ve vezirlerine yazı gönderip kendi adına biat almalarını bildirirdi. Aynı şey velihatlık için de söz konusu idi.

            Biat usulü her zaman ve her yerde aynı olmamış, bazen çok sade bir merasimle yetinilirken bazen da debdebeli törenler düzenlenmiştir. Emevi saltanatçıları ve Abbasi hanedanları halifelerinin resmi törenlerle biat alarak saraylarına girdikleri tarih kaynaklarının incelenmesinden anlaşılmaktadır. Endülüs Emevi devleti’nde biat merasimlerinin önemli bir yer tuttuğu ve günlerce sürdüğü bilinmektedirler. Fatımîler’de de biat uygulaması vardır. Ancak Fâtımîler’de devlet başkanının seçimle gelmesi söz konusu olmadığından biat tamamen bağlılık anlamını taşımaktadır.Tarih seyir içinde biat törenleri sırasında teklif edilen yeminler esas itibariyle aynı olmakla birlikte kulanılan ifadeler ve teferruat bakımından farklıdır.

            Nitekim Haccac’ın başlattığı yeminli biat merasimlerinde yemininden dönenin karısının boş kölelerinin âzat, malının sadağı olacağı ve üzerinde hac terettüp edeceği belirtilmiştir. İlk önceleri birkaç kelimeden ibaret ve sözlü yeminler daha sonra yapılan bir takım değişiklik ve ilâvelerle uzadıkça uzamış ve yazılıp ezberlenmeye başlanmıştır.

            Öyle ki Mısır Abbâsi halifesi Hâkim-Billâh’a yapılan biat yemininin sûreti dört sayfaya ulaşmıştı. Her şeyin şekil şartlarına bağlandığı Fâtımîler döneminde de biat yazıları kompozisyom kaidelerine varıncaya kadar en ince ayrıntılarıyla belirlenmiştir. Allah’u Teaala’nın dediği gibi; İnsanlar hak ettikleri idarecilerle idare edilirler.

            Çünkü bu gibi Müslümanlar ezilmeye sömürülmeye işkence görmeye alışık oldukları için de Allah’u teaala bu gibi insanları özgür bir şekle sokmamıştır. Ve daha da asla özgürlüklerini kazanma şansını elde edememişlerdir. Yazan. imam Dikmen

            Yorum


              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.):
              236

              İslam Tarihlerinde Biat. 3


              Biat merasimlerinde Emeviler döneminin başlangıcından itibaren’’ biat resmi’’ veya’’ biat hakkı’’ uygulaması ile de karşılaşılmaktadır. Biat alan halifenin başta askerler ve devlet ricâli olmak üzere çeşitlik kesimlere ulûfe dağıtmasından ibaret olan bu uygulama Abbasiler’in son dönemlerinde askeri ayaklanmalara yol açacak kadar kontrol dışına çıkabilmiştir.

              Nitekim babası hiçbir şey bırakmadığından biat resmi vermeyen Kâim-Biemrillâh’a karşı isyan başlatılmış, ancak Melik Celâlüddevle’nin onun yerine 3000 dinar gibi külliyetli bir miktar dağıtması üzerine fitne önlenebilmiştir. Yine biatları için câize isteyerek Muktedir-Billâh’a karşı isyan eden askerlerden bir grup öldürülmüştür.

              Osmanlılar’da genellikle Hırka-i Saâdet dairesi’nde vezîriâzam ve şeyhülislamın biatıyla başlayan merasime Topkapı Sarayı’ndaki Bâbüssaâde önünde devam edilirdi. Bu merasimde de önce nakîbüleşraf biat eder, onu vezirler ve diğer devlet erkanı takıp ederdi. Padişah Bâbüssaâde önüne konan tahta oturur, biat edenler tahta yanaşır ve padişahın eteğini öperlerdi. İlmiyeye mensup kimselerin padişahın bizzat elini öperek veya sıkarak biat ettiklerinin örneklerine de rastlanmaktadır.

              Evet Medine, Şam, Bağdat, Kahire, Kurtuba, İstanbul gibi değişik hilafet merkezlerinde biat müessesesi zaman içinde değişiklik arzetmiş şekli bir merasimden öte gitmese de bütün İslam devletlerinde uygulanmaya devam etmişlerdir. Umarım Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmalarına ulaşan ve bu meseleler hakkında belirli bir eğitime sahip olan Müslümanların bizden önceki Müslümanların ne gibi bir Müslüman olduklarını öğrenmiş olmuşlardır. Artık varın sız Müslümanların kimin cehennem ve kiminde cennetlik olduklarını düşünün.

              Bence bunların hiç birinin cennetle herhangi bir bağlantıları ve alakaları yoktur. Şimdi ise burada emeği geçen kaynak ve belgelerin isimlerini verceğiz. Bunlar oldukça fazladır. İsteyen araştırmacıların kendilerini tatmin edebilmeleri için bu verilen kaynaklara muracaat etmeleri onların hakında daha sağlıklı bir birikim bilgisi olmuş olur. Yazan. imam Dikmen

              Yorum


                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.):
                237

                İslam Tarihlerinde Biat. 4


                Kaynaklar:

                Wensink, Mu’cem,’’bâye’a,’’md.; Miftâhu-Künüzi’s-sünne,’’bey’at’’md.; Müsned,V,85; VI, 409; Buhari,’’Ahkam’’,43, 44, 46, 49,’’ Cihâd’’, 110,’’Enbiyâ’’, 50; Müslim,’’İmare’’, 44, 46,58, 61, 80,’’Cenâ’iz’’, 33,’’ Cum’a’’, 46,’’İman’’, 98, 152, 192,’’Zekât’’, 108,’’ Selam’’, 126;İbn Mâce,’’Cihad’’, 41,’’Fiten’’,9,’’Tıb’’, 44; Nesâi,’’Bey’at’’, 8,17,18,20,21,’’Tahrîmûd-dem’’, 14,’’Tatbîk’’,35;Ebû Dâvûd,’’İmare’’,9,’’Zekat’’,27;Tirmizi,’’Menâkıb’’ ,18,’’Siyer’’, 34,36;İbn Sa’d,et-Tabakkât, VII, 71-72; el-İmâme ve’s-siyâse, 1, 12-25, 28, 31, 46-51, 74, 140, 142-143, 151-153, 157-164,174-176; II, 13-19, 44-48, 93-96, 118, 120 , 152-173; Taberi,Tarih (Ebü’l-Fazl). IV, 456; V, 158-160, 161. 301-304, 530-535, 610; VI, 416-417, 423, 505, 531- 532, 552-553; İbn Abdürabbih, el-‘İkdü’l-ferid, IV, 256-260, 267, 268, 273- 284, 310; Cehşiyârî, el-Vüzerâ’ ve’l-küttâb, Kahire 1401/1980, sayfa. 69-70, 86-87, 89-90, 150, 167, 193, 211, 265; Mes’üdî, Mü-rûcû’z-zeheb (Abdülhamîd), III, 36-38, 82, 83, 94, 95, 97, 362- 364, 404; IV, 28, 87; Ebü’l-Ferec el-İsfâhânî, el-Eğânî, IV, 60, 196; XI , 74; Kadî Abdülcebbâr, el-Muğnî, XX/I, sayfa. 289; Mâverdî, el-Ahkâmü’s-sultaniyye, sayfa. 5-20; İbn Hazm, el-Muhallâ, IX, 359-360; Ebû Ya’lâ, el-Ahkamü’s-sultâniyye, sayfa. 7-28; İbn Kudâme, el-Muğnî, VIII, 107-108; İbnü’l-Esir, el-Kâmil, II, 95-101, 325- 332, 425, 427; III, 79, 190- 198, 402, 503; IV, 14- 17, 129- 130, 145-149, 513- 515; V, 38-42, 264- 269, 291-292, 323-324, 378-380, 411- 413; VI, 32-34, 311-313, 326-328, 439; VII, 23, 23, 49, 103- 105, 117, 141- 144, 198, 235; VIII, 8-11, 14-17, 244-245, 420-421, 425; IX, 80-81, 319; İbn Ebü’l-Hadid, Şerhu Nehci’l-belâğa (nrş Muhammed Ebü’l-Fazl) Beyrut 1385/ 1965, I, 160-162, 163-173, 184-196,218-222, 230-236, 272-278; II, 21-62; III, 70-91; IV, 6-11; VI, 5-45; Kurtubî,el-Câmi’’, XVIII,71; Nevevî, Şerhu Müslim, XII, 231-245; XIII, 2-12; İbn Teymiyye, Minhâccû’s-sünne, Bulak, 1321, I, 141-145; İbn Kayyim el-Cevziyye, İ’lâmü’l-mucakkı’in, III, 84-87; Kütübî,’’Uyûnû’t-tevârîh (nrş Hûsâmeddin el- Kudsî), Kahire 1980, sayfa. 485-490; İbn Kesîr, en-Nihâye (Ebû Abye), III, 140-141, 147, 158-165 ; V, 245- 254; VII, 18, 144-148, 226-229; VIII, 14, 16, 79-80, 115, 116, 117, 238-242, 260, 265- 266, 313, 316; IX, 13, 60, 166, 175, 184, 219; Şâtıbî, el-l’tîşâm, II, 127- 129; İbn Haldun, el-Mukaddime, I, 186-187; II, 609; kal-kaşendî, Me’âsîrü’l-inâfe, I, 31-48, 123, 142, 150, 204, 228-229, 276, 319, 335; II, 1; III, 260-317; a.mlf., Şubhu’l-a’şâ, I, 196; II, 3; III, 263-264; XI, 273- 347; XIII, 211-215; İbnü’l-Hümân, el-Müsâmere bi- şerhi’l-Müsâyere, Bulak, 1317, sayfa. 280-283; İbn Tağrîberdî, en-Nücümü’z-zâhire, I, 133; II, 81, 109; III, 99; V, 219; VI, 51; Aynî,’’Umdetü’l-Kahire 1392/ 1972, VII, 175; XII, 37- 39; XVI, 22-24; XX, 162-170; Süyütî, Târîhu’l-hulefâ’’, sayfa. 67-72, 82-83, 153-154, 174-176, 196-197, 205-206,211-212, 226-228, 231; Şirbinî, Muğnî’l-muhtâc, IV, 130-132; Remlî, Nihâyetü’l-muhtâc, Kahire 1386/1967, VII, 410-412; Şâh Veliyullah ed-Dihlevî, Huccetullahî’l-bâliğâ (nrş Seyyid Sâbık). Kahire, ts. (Dârû’l-Kütübî’l-hadise), II, 238- 240; Yazan. imam Dikmen

                Yorum


                  Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.):
                  238

                  İslam Tarihlerinde Biat. 5


                  Kaynaklar:


                  İbn Âbidîn, Reddü’l-muhtâr, I, 549; IV, 263-268; Âkûsî, Rûhu’l-me’ânî, XXVIII, 79-82; Emile Tyan, İntitutions du Droit Public Musulman, Beyrut 1954, I, 315-352; II, 344-358; a.mlf..’’Bay’a’’,El2 (İng.), I, 1113-1114; Hasan İbrahim hasan. Târîhu’l-İslam, Kahire 1979, I, 206-208, 213-214, 258-262, 271-277, 282-283, 291, 442- 449; Zâfîr el-Kâsımî, Nizâmü’l-hükm fi’ş-şerî’a ve’t-târîh Beyrut 1394/1974, sayfa. 246-292; Abdülkerim el-Hatîb, el-Hilâfe ve’l-imâme Beyrut 1395/1975, sayfa. 269-305; Adnan Alirıza en-Nahvî, Melâmi-hu’ş-şûrâ fi’d-da’ vetî’l-İslamiyye Riyad 1404/1984, sayfa. 155-190; Mahmüd el-Hâlidî, el-Bey’a fi’l-fikri’s-siyâsiyyi’l-İslâmî, Amman 1405/ 1985, sayfa. 201-204; M. Ebû Zehre, el-İmâmü’s- Sâdık, Kahire, ts. (matbaatû’l-Muhaymer), sayfa. 201-204; Ahmed Sıddîk Abdurrahman, el-Bey’a fi’n-nizâmi’s-siyâsiyyi’l-İslâmî Kahire 1408/ 1988; Abdürrezzâk es-Senhûrî, Fıkhü’l-hilâfe ve tetavvüruhâ, Kahire 1989, sayfa. 119-163,177, 255-260; Abdülhay el-Kettânî, et-Teratîbü’l-idâriyye (özel). I, 294-296; M. M. Bravmann,’’Bay’ah,’Homage’; proto-Arab (South-Semitic) concept’’,İsl., XLV/3 (1969). Sayfa. 301-306; Faruk Hammâde,’’Vüfüdü’l-bey’a beyne yedeyi’r-resûl’’, el-Menâhil, XXXII, Rabat 1985, sayfa. 256-285; a.mlf.,’’Vüfüdü’l-bey’a beyne yedeyi’n-nebi’’, a.e., XXXIV (1986). Sayfa. 216-249; CI. Huart,’’ Bey’a’’, İA, II, 581-582;’’ Bey’a’’, Nv.F,IX, 274-280; M. Akif Aydın. ‘’ Anayasa’’, DİA, III, 153-154. Türkiye Diyanet Vakfı. Cengiz Kallek. İslam Ansiklopedisi. Cilt.VI. Sayfa. 120-124.

                  Evet İslam devletinin imamet makamında biat konumunun meselesi şekliyle ne kadar önemli oldugunu Türkiye Diyanet vakfının ehl-i kişilerin kendi araştırmalarında da kayd edilmiştir. Ama ne yazıktırki bu gibi makamları meşkül eden yetkili kişilerin de İslam anayasasındaki kanunlarıda ihlal ederek Müslüman halk kitlelerini aydınlanma yollarını aramamaktadırlar.

                  Bence bu bir makam ve menfaat icabı gereğıyle olması gerekirki İslam-i sadece bazı belli başlı şekillerle nitelendirerek Müslüman halk kitlelerine yalan söyleyip kandırmaktadırlar. Acaba sizce imam Hüseyin (a.s.) fasik kişiliğe sahip olan Yezid gibi bir kâfire bi’at etmesi doğru olurmuydu? Yazan. imam Dikmen

                  Yorum


                    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.):
                    239

                    Birinci Etken:

                    Biat Meselelerine Bakış:
                    1

                    Çalışmalarımızdan ve araştırmalarımızdan da anlaşılacağı gibi İmam Hüseyin (a.s.)’ın ve İmam Hasan (a.s.)’ın ashabının o gündü şartları ve olayların karşısında duyarsız bir hal içine girmeleri karşısında İmam hasan (a.s.) ile Muaviye ile sınırlı bir anlaşma imzalamıştı.

                    Daha sonrakı Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmalarında bu meseleler hakında da sayısız kaynak ve belge göseterilecek ve üzerinde araştırma yapılacaktır. Bu anlaşma, ne Muaviye’nin hilafeti, ne de Muaviye hanedanının hükmetmesi üzerine değildi. Sınırsız bir zaman için, sınırlı ve belirli bir zaman diliminde yürürlükte kalması kararlaştırılmış bir anlaşma idi.

                    Bu anlaşmaya göre, eğer Muaviye Müslümanların yönetimini üzerine almak istiyorsa bu isteği kabul edecek, ama ondan sonra Müslümanlar başlarına getirecekleri kişi konusunda serbest olacaklardı, kimi uygun görüyorlarsa onu kendilerine halife seçeceklerdi. Ya da Peygamber (s.a.v.) tarafından beğeni kazandığına inandıkları kişiye tabi olacaklar; sonuç itibarıyle kendileri için lâyık gördükleri bir halifenin emrine gireceklerdi.

                    Muaviye’nin zamanına dek, hükümet ve hilafet meselesinde veraset diye bir şey konusu değildi. O zamana dek iki tür düşünceden başka bir düşünde tarzıda mümkün değildir. Birinci düşünce şekli, hilafetin, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in Allah’ın emriyle seçtiği kişinin hailafete lâyık olduğu düşüncesi idi. İkinci düşünce tarzı da, halkın mendileri için bir halife seçme serbestisine sahip olmalarıydı. Halk arasında bir halifenin kendinden sonra gelecek halifeyi belirlemesi ve halkın yönetimini ona teslim etmesi fikri ortada kesinlikle yoktu.

                    İmam Hasan (a.s.)’ın barış sözleşmesinde imzalayıp da Muaviye’nin ihlal ettiği bir şart da şuydu:’’Muaviye, kendisinden sonra Müslümanlar hakında bir karar alma yetkisine sahip değildir.’’ Bu konuda Muaviye’nin bir karar verme yetkisi yoktu. Fakat Muaviye’nin daha ilk günlerdeki niyeti halifeliğin kendi hanedanından başkasına geçmemesiydi. Tarihçilerin de kaydettiği gibi hilafeti saltanat şekline dönüştüren oydu. Yazan. imam Dikmen

                    Yorum


                      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.):
                      240

                      Birinci Etken:

                      Biat Meselelerine Bakış:
                      2


                      Fakat kendisi de hilafetin saltanata dönüşmesinin kolay olmayacağını, bu iş için ortamın henüz mümkün olmadığını iyi biliyordu. Bu konu ve meseleler hakında dostlarıyla devamlı görüşüyor, uygun bir ortam bulmaya çalışıyordu. Ve yine fakat bu fikrini de açık bir şekilde ortaya atmaya cesaret edemiyordu.

                      Çünkü bu fikrin uygulanamayacağını iyi biliyorduTarihçilerin kaydettiklerine göre, onu bu işe teşvik eden, böyle bir düşüncenin yaygınlık kazanacağı konusunda ikna eden kişi Muğre B. Şube’dir. Oda bu düşünceyi Kûfe valiliğine tekrar gelme hırsıyla ortaya atmıştır.

                      Çünkü da önce Kûfe valisi idi ve Muaviye onu bu görevden azletmişti. Muğre, bunun üzerine çok rahatsız olmuş, Şam’a gelerek tekrar Kûfe valiliğine gelebilmek için plan hazırlamıştı. Bu plan üzere, bir gün Yezid b. Muaviye’yi ziyarete gitti ve ona şunu şöyledi:’’Muaviye’nin senin hakkında niçin bu kadar sorumsuz davrandığına bir anlam veremiyorum?.

                      ’’Yezid şaşkın bir şekilde’’Nasıl?’’ diye sorunca, Muğre,’’Niçin bu kadar tembel? Seni ne diye kendisinden velihat olarak kendsinden sonra Müslümanların halifesi olarak tanıtmıyor? Dedi. Yezid,’’Babam böyle bir şeyin gerçekleşmesi için ortamın henüz uygun olmadığını düşünüyor.’’

                      Deyince, Müğre,’’Bu işi pekâla olur. Nasıl olacağını sorarsan, bu konuda sorun olacak yer neresidir ona bakmak gerekir. Hangi bölge halkı buna karşı çıkar? Şam halkı dersen, onlar Muaviye ne söylerse onun emrinden çıkmaz, dediğini yaparlar. Medine halkına gelince, şayet oraya falancı şahsı gönderirseniz o burayı kolaylıkla halleder. Bütün bölgelerin en telikelisi ise Irak ve Kûfe’dir. Buranın sorumluluğunu da ben üstüme alıyorum.

                      Buranın halkını yatıştırmak bana ait.’’ diyerek Yezd’i ikna etti. Bunun üzerine Yezid, Muaviye’ye giderek Muğre’nin söylediklerini babasına tekrarladı. Muaviye, Yezid’in söylediklerini dinledikten sonra Muğre’yi yanına çağırttı. Muğre, sahip olduğu o ikna kabiliyeti ve zekâsıyla bu işin olması için ortamın uygun olduğu, en zor görünen Kûfe halkının yola gelmesinin kendisine bırakılması konusunda Muaviye’yi de ikna etti. Muaviye bunun mümkün olduğunu düşünerek onu yeniden Kûfe valiliğine atadığını ilan etti.

                      (Bu olay, İmam Hasan-i Mücteba’nın vefatında sonra ve Muaviye saltanatının son dönemlerine denk geliyordu.) Tabii bunlar kendi planlarıydı. Kûfe halkı bu planı hemen kabul etmedi. Medine halkı da kabul etmedi. Yazan. imam Dikmen

                      Yorum


                        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.):
                        241

                        Birinci Etken:

                        Biat Meselelerine Bakış:
                        3


                        Bunun üzerine Muaviye’nin bizzat kendis Medine’ye gelerek buranın ileri gelenlerini, yani İmam Hüseyin (a.s.), Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Ömer gibi saygıdeğer insanları çağırarak o kendisine özgü konuşma üslûbuyle şunları söyledi:’’Şu anki İslamî maslahatları gereği, zahirî yönetimin Yezid’in elinde olması, aslıda ise sizlerin elinde olması ve hak arasında bir ihtilafın meydana gelmemesi için gelin şimdilik Yezid’e biat edin, ama aslı olarak yönetim işi sizin elinizde bulunsun.’’ Ama gelenlerin hiçbiri bu planı kabul etmedi. Dolayısıyla işler Muaviye’nin düşündüğü gibi gerçekleşmedi.

                        Bu plan gerçekleşmeyince başka bir hileye başvurdu. Medine mescidinde halkı toplayarak sözkonusu ileri gelen kişilerin bu tür bir işe hazır olduklarını ve şu anda da hazır olacaklarını göstermeğe çalıştı. Fakat bu hilesi de pek fayda vermedi. Problem bu şekilde onun ölümüne dek sürdü. Ölümceye dek oğlu Yezid konusunda endişelendi durdu ve ona bazı nasihatlarda bulunarak şunları söyledi:

                        ’’Biat alma kosounda Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Ömer’e karşı nasıl muamele edersen et. İmam Hüseyin b. Ali (a.s.) ile olan muamelende ise özellikle dikkat et. Onunla güzellikle anlaşmaya çalış. Ona karşı muamelende dikkatlı ol. Zira o, Peygamber’in torunudur ve Müslümanlar arasında büyük bir mevkiye sahiptir. İmam Hüseyin b.Ali (a.s.)’e karşı düşmanca bir tavır içine girmekten sakın.’’

                        Muaviye, sahip olduğu ileri görüşlülüğüyle, şayet Yezid, İmam Hüseyin b. Ali (a.s.)’a karşı düşmanlıkla muamele eder ve elini onun kanına bulaştırırsa hilafetti sürdüremeyeceğini ve hilafetin Ebu Süfyan ailesinin elinden çıkacağını çok iyi biliyordu. Muaviye çok kurnaz ve zeki birisi idi. Onun ileri görüşlülüğü hilebazlığı tıpkı diğer siyaset bilimcileirinin göürşleri gibi genellikle isabetli oluyordu. Siyasetten çok iyi anlayan biriydi.

                        Yezid ise onun tam aksi bir yapıya sahipti. Evvâle gençti, ikincisi doğumundan itibaren şâşâlı ve kibirli bir yaşam içinde büyümüş, insanlarla alay etmeyi ve onları küçük düşürmeyi seviyordu. Siyasetten ise hiç anlamıyordu. Gençlik ve liderlik gururu taşıyordu; mal ve şehvet düşkünü bir kişiliğe sahipti.

                        Bu da Ebu Süfyan hanedanının yıkılmasında ve yokolmasında ilk ve en büyük sebep niteliğindeydi. Zaten Ebu Süfyan hanedanının hükümet ve saltanattan başka bir amacı da yoktu. O da bir daha ellerine geçmemek üzere ellerinden çıktı. Onların asla manevî bir hedefi olmamıştı. Şehadet mertebesine ve manevî hedefine ulaşan kişi ise İmam Hüseyin b. Ali (a.s.) idi.

                        Fakat Ebu Sufyan hanedanı güttükleri hedefe asla ve hiçbir şekilde ulaşamadılar… Onlar gibi olan ulemada hiçbir zaman kendi temel inanç amaçlarına kavuşmadıkları gibi bugüne kadar yalanlarına devam ettiler. Yazan. imam Dikmen

                        Yorum


                          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.):
                          242

                          Birinci Etken:

                          Biat Meselelerine Bakış:
                          4


                          Muaviye, Hıcri 60. seneın Recep ayının ortalarında öldükten sonra Yezid, Beni Ümeyye’ye mensup olan Medine valisine bir mektup gönderdi ve Muaviye’nin öldüğünü haber vererek halktan kendisi için biat almasını emretti. Zira, Medine’nin merkez olduğunu ve tüm halkların gözünün Medine’nin üzerinde olduğunu biliyordu.

                          O mektupta en sert emrini vererek şunları istiyordu Medine valisinden:’’İmam Hüseyin b. Ali (a.s.)’ı çağır ve ondan biat al. Şayet biat etmemekte ısrar edecek olursa başını bana gönder.’’ Bu durumda İmam Hüseyin b. Ali (a.s.)in karşı karşıya bulunduğu şey Yezid b. Muaviye’ye biat etmesiydi.

                          Diğer tüm kötülükler bir tarafa bırakılsa bile bu adamda Muaviye’de bulunmayan iki büyük kötü hasret mevcuttu. Bunlardan birincisi, İmam Hüseyin (a.s.)’in Yezid’e biat etmesi ile hilafet veraset şekline dönüşmüş ve tasvib edilmiş olacaktı. Yani mesele biat etme meselesi değildi. Mesele, hilafetin veraset şekline dönüşmesi meselesiydi. O günü diğer tüm zamanlardan ayıran ikinci kötü hasret de bizzat Yezid’in kendi şahsiyeti idi.

                          Çünkü bu adam yalnızca fasık bir kişi olmakla kalmıyordu. Tam aksine fısk ve kötülüğün yaygınlaşmasına önayak oluyordu. Ayrıca siyasete yaraşır bir kişiliğe de sahip değildi. Muaviye ve Abbasioğulları halifelerinden bir çoğu fâsık ve fâcir kimselerdi. Fakat bir konuyu çok iyi kavramışlardı: Şayet kendi mülk ve saltanatlarının devam etmesini, sahip oldukları güç ve kudretin muhafaza edilmesini istiyorlarsa İslamî kurallara son haddine kadar riayet etmeleri gerekliydi. İslamî hadleri koruma konusunda çok hassas davranmalıydılar.

                          Zira şunu çok iyi biliyorlardı ki, eğer işin içinde İslam olmazsa kendileri de olmayacaktır. Bunu çok iyi kavramışlardı. Gayet iyi biliyorlardı ki, gerek Afrika’da gerekse Avrupa’da, gerekse Arabistan, İran ve Asya’da yaşamakta olan ve tek bir devlet çatısı altında bir araya gelen değişik kavim ve soylara mensup yüzbinlerle ifade edilen insan topluğunun bu tek çatı altında bir arada olmalarının sebebi, Müslüman olmaları, Kur’an’a inanmaları ve halifeyi de her halükârda İslamî bir halife olarak bilmeleri idi. Bu halifenin İslam’a ters ve zıt birisi olduğunu duydukları anda isyan çıkarır ve bağımsızlıklarını ilan ederlerdi.

                          Zira bu kadar insanın bir arada yaşamasının başka bir nedeni yoktu. Mesela İran, Horasan, Şam, Suriye ve Afrika gibi soyları, yapıları değişik olan halkların gelip de Şam hakimine itaat etmelerinin bundan başka bir nedeni yoktu. Yazan. imam Dikmen

                          Yorum


                            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.):
                            243

                            Birinci Etken:

                            Biat Meselelerine Bakış:
                            5


                            Tek neden İslamî bir kimliğe sahip olmalarıydı. Akıllı, siyasetçi ve anlayışlı olan halifeler, İslamî kurallara uyma konusunda çok hassas olmaları gerektiğinin bilincinde idiler. Fakat Yezid b. Muaviye bunun şuurunda değildi, zevk ve sefadan başka hiçbir şeyi düşünmeyen bir kişiliğe sahipti. Canı istediğinde İslam’ı ve halkı hiçe sayan, canı istediği zaman İslamî hadleri aşan birisi idi. Açıkca şarab içiyor, hatta şarhoş olduğu halde meclise gidiyordu.

                            Muaviye hakkında ise tarih böyle şeyleri kaydetmemiştir. Tüm tarihçiler, itifakla Yezid’in maymunlarla oynayan bir lişi olduğunu yazmışlardır. Rivayete göre onun’’Ebâ Kays’’ lakaplı bir maymunu vardı ve ona karşı büyük bir sevgi besliyordu. Annesi çölde yaşayan bir kadın olduğundan kendisi de çölde büyümüş ve çöl ahlakını almıştı. Bundan dolayı da köpek ve maymuna karşı büyük bir ilgi duymaktaydı. Ünlü tarihçi Mes’udî, Mürûcu’z Zeheb’de şunları şöyler:’’

                            Bu maymuna ipek ve değerli kumaşlardan elbise giydirir, beraberinde meclise getirerek ülkenin tüm askeri ve yetkili insanlarının en üst tepesine otururdu.’’ İmam Hüseyin (a.s.), Yezid’in bütün bu kötü vasıflarından dolayı şöyle buyurmuşlardı:’’ Yezid gibi bir kişi Müslümanların başına geçerse o zaman İslam’a veda etmek gerekir.’’ O halde arada büyük bir farklılık mevcuttu ve aslında böyle bir kişinin varlığı bile İslam’ın aleyinde büyük bir zarardı. İşte böyle bir kişi için İmam Hüseyin (a.s.)’den biat istiyorlardı.

                            Ama İmam Hüseyin (a.s.) ‘’Asla biat etmeyeceğim!’’ diyerek biat etmemekte ısrar ediyordu. Onlar ise bu biat isteklerinden hiç mi? Hiç vazgeçmiyorlardı. Bu, önemli bir sorun ve Hz. İmam Hüseyin (a.s.)’i harekete geçiren etkenlerden biri idi. İmam Hüseyin (a.s.)nin biat etmesi üzerinde ısrarla duruyor ve böyle bir kişinin biat etmemesine asla tahammül edemiyorlardı. Bir kimsenin biat etmemesinin anlamı,’’Benim bu hükümete karşı bir sorumluluğum yoktur, bu rejimi resmi olarak tanımıyor, alacağı kararları kabul etmiyor ve itiraz ediyorum’’ demektir.

                            Bundan dolayı da İmam Hüseyin (a.s)’in biat etmeden halk arasında serbestçe dolaşmasına razı olamazlardı. Biat edilmemesinin kendi hükümetleri için büyük bir tehlike olarak telakki ediyorlardı. İmam Hüseyin (a.s.)’ın biat etmemesinin, yani yezid’in hilafetini kabul etmeyip itiraz etmesinin Fasık Yezid’e itaat etmeyi gerekli görmemek, hata muhalefetini açıkça ilan etmek anlamına geldiği konusunda doğru bir teşhise varmışlardı.

                            Şimdi onlar tarafından ileri sürülen bu biat isteği karşısında İmam Hüseyin (a.s.)’ın tek yapacağı şey biat etmemesiydi. Kendisine, şayet biat etmezse öldürüleceğini söyleyen karşısında o, ‘’Ben öldürülmeğe hazırım. Fakat biat etmeğe asla.’’ Yazan. imam Dikmen

                            Yorum


                              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.):
                              244

                              Birinci Etken:

                              Biat Meselelerine Bakış:
                              6

                              Burada İmam Hüseyin (a.s.)’ın cevabı tek bir kelimeden ibaretti.’’Hayır!’’ Medine’nin Benî Ümeyye’ye mensup olan valisi İmam Hüseyin (a.s.)’ yanına çağırttı.

                              Her ne kadar Benî Ümeyye’nin tümünde kötü hasletler var idiyse de bu şahsın onlara göre bir dereceye kadar farklılığı vardı. İmam Hüseyin (a.s) Medine’de Hz. Resulullah (s.a.v.)’ın mescidinde oturuyordu. Valinin adamları mescide geldikleri esnada Abdullah b. Zübeyr de İmam Hüseyin (a.s.)’ın yanında idi. Gelenler valinin her ikisini de çağırdığını ve kendileri ile konuşmak istediğini aktararak valinin yanına gelmelerini söylediler. İmam Hüseyin (a.s.) onlara cevab olarak,’’ Siz gidin, biz daha sonra kendimiz geliriz.’’ dedi.

                              Bunun üzerine Abdullah b. Zübeyr şöyle dedi:’’ Ne fark eder? Mademki vali bizi şimdi istemiş gidelim.’’ İmam Hüseyin (a.s.) ona cevaben,’’ Zannedersen bizi biat için çağırıyor.’’ dedi. Abdullah da,’’Evet, doğru söylediniz. Ben de aynı fikirdeyin.’’ dedi. İmam Hüseyin (a.s.),’’Bunun karşısında sen ne yapacaksın?’’ diye sorunca Abdullah,’’Düşünmem lazım. Daha sonra fikrimi açıklarım.’’ dedi ve geceleyin ara yollardan Mekke’ye giderek orada saklandı. İmam Hüseyin (a.s.) da Benî Haşim’in gençlerinden bir gurubu beraberinde götürerek onlara,’’ Sizler evin dışında bekleyin. Şayet yüksek sesle konuşursam içeri dalarsınız…

                              Fakat sesim yükselmedikçe içeri girmeyin.’’dedi ve Mervan’ın sarayına gitti. Uzun süre Medine valiliği yapmış olan Mervan b. Hakim İmam Hüseyin (a.s.)’ın yanına gelerek mektubu ona takdim etti. İmam Hüseyin (a.s.)’’Ne istiyorsunuy?’’ diye sorunca Mervan sinsice,’’Halkın tümü ittifak ederek Yezid’e biat etmiştir. Muaviye’nin düşüncesi de buydu. Zaten İslam’ın maslahatı da şu anda bunu gerektiriyor.
                              Özür dileyerek sizden de biat etmesini istiyorum. Neye emir buyurursunuz o mutlaka yerine getirilecektir.Sizin söyleyeceğiniz her eksiklik anında giderilecektir.’’ Deyince İmam Hüseyin (a.s.) şöyle buyurdular:’’ Siz benden ne için biat istiyorsunuz? Halk için mi? Siz, benden Allah için değil, halkın da biat etmesi için biat isyiyorsunuz. O halde bu bomboş odada biat etmemin size ne faydası vardır?’’ Vali,’’ Doğru buyurdunuz’’ deyince İmam Hüseyin (a.s.), ‘’O halde şimdi gideyim. Daha sonra olur.’’dedi Vali de, ‘’Çok güzel, buyurun güle güle gidin.’’dedi.

                              Bunun üzerine Mervan b. Hakem,’’Sen ne söylüyorsun? Buyurun gidin de ne demek? Şayet buradan bu şekilde giderlerse bunun anlamı, biat etmiyorum demektir. Daha sonra da biat etmeyecektir. Hemen şu anda halifenin emrini yerine getir.’’dedi. Bu cümleleri söyler söylemez, İmam Hüseyin (a.s.) onun yakasına yapışıp havaya kaldırdı yere vurdu ve ‘’Sen bu kelimelerden daha alçaksın!’’ diyerek dışarı çıkti. Daha sonra üç gün Medine de kalıp Resulullah (s.a.v.)’in kabri başına giti ve sürekli dua etti. Duasında hep şunu söylüyordu. Yazan. imam Dikmen

                              Yorum


                                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.):
                                245

                                Birinci Etken:

                                Biat Meselelerine Bakış:
                                7


                                ’’Allah’ım önüme senin razı olacağın bir yol koy.’’ ( Rivayete göre imam Hüseyin (a.s.) bir gece dedesi Peygamber-i Ekrem’im kabri başına gider. (Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.v.) şu anda defnedildiği yer daha önce kendi evi idi).

                                Burada Aişe’nin bir odası vardı. Hz. Peygamber (s.a.v.)’ı bu odanın güney tarafına, duvarla kendi mübarek yüzü arasında bir karış kadar aralık kalacak şekilde defnetmişlerdi. Ebu Bekr’i de başı Resulullah’ın karnı hizasında olacak şekilde hemen arkasına defnetmişlerdi. Ömer konusunda ise ihtilaf vardır.

                                Kimilerine göre Ömer, başı Ebu Bekr’in karnı hızasında hemen onun arkasına defnedilmiş, kimilerine göre ise (Bu rivayet daha güçlüdür) Ömer, Hz. Peygamber (s.av.)’in ayakları hizasına defnedilmiştir. Aişe, bu bu olaydan sonra odanın ortasına bir duvar çekti. Güney tarafı Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yattı yer oldu. Kendisi de kuzey kısmında kalıyordu. Hz. Peygamber (s.a.v.) Ekrem’in gömülü olduğu yerde bir kapı açıkdı.

                                Halk bu kapıdan Hz. Peygamber-i Ekrem’in ziyaretine gidiyordu. Bu arada Aişe de vefat etmişti. Her neyse o günden bugüne Hz.Resulullah (s.a.v.)’in şu anki gömülü bulunduğu bu möbaret oda ziyarete daima açıktır ve kapısı daima açık bulunmaktadır.) Yine dua ettiği bir esnada oracıkta uykuya daldı ve rüyasında Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v.)’i gördü. Görmüş olduğu rüya kendisi için bir ilham kaynağı oldu. Rüyayı gördüğü gecenin ertesi günü Medine’den ayrılarak ana yoldan Mekke’ye doğru yola çıktı.

                                Beraberinde yolla çıkanlardan bir kısmı kendisine ana yoldan değil de tali yollardan Mekke’ye gitmelerinin daha uygun olacağını, zira eğer tali yoldan değilde ana yoldan giderlerse hükümetin adamlarının gelip yollarını kesmesinin, onları geri döndürmesinin ve bir kargaşalık çıkmasının mümkün olacağını söylediler.

                                İmam Hüseyin (a.s.) onlara cevab olarak, sahip olduğu o cesaret ve güçlü iradesiyle’’Ben, kaçakçılar ve hırsızlar gibi tali yollardan gitmeyi ve firar eden bir insan durumuna girmeyi asla sevmen. Böyle bir yola asla başvurmam; her şeye rağmen asli yoldan gidecem. (Burada anlatılması gereken konu iyice anlaşılması gerekir. Çünkü Hak elçisi Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Hak velisi babaları İmam Ali (a.s.) Medine’ye ilk girdikleri zaman büyük bir karşılamayla karşılaşmışlardı ve İslam devletinin kurulması ve İslam devrimini bu şehirde gerçekleştirmişlerdir.

                                Ama ne yazıktır ki, kısa bir zaman sonra İslam devleti ve İslam devrimi tekrar Emevi saltanatçılarına bırakılıyor. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in evladı ve imamet makamında bulunan imam Hüseyin (a.s.) düşmanları tarafından Medine’den sürgün edilerek çıkartılıyor. O günün Müslümanları olsun 21.cı asrın Müslümanları olsun daha da bu meseleyi tam anlamiyarak İmam Hüseyin (a.s.)’ı suçlu sayıyor.) Allah neyi dilemişse olur.’’ Yazan. imam Dikmen

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X