Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.):
    306

    İbn-i Ziyad, Zalimi

    Hz. İmam Hüseyin (a.s.)’in Kesik Başını, Elinde ki,

    Asasıyla Gururla Dürtüklüyordu:
    3


    İbn-i Ziyad’ın Şam’a doğru yola çıkardığı bu kesik başlar kimlere aid idi? Bu şehidlerin hürriyetini bilmekte, kanlı Kerbela Faciasını daha iyi anlayabilmek için fayda vardır ki yarın mahşer de kendinizi haklı göstermede cennetle mucdelemeyesiniz diye bugün de lanetle anılacaksınız yarında Hz. Peygamber (s.a.v.)’in huzurunda lanetleneceksiniz:

    1- Hz. İmam Ali (a.s.)’nin oğlu (Hz. İmam Hüseyin (a.s.)…
    2- (Hz. İmam Hüseyin (a.s.)’ın oğlu) Ali,
    3- (Hz. İmam Hüseyin (a.s.)’ın oğlu) Abdullah,
    4- (Hz. İmam Ali (a.s.)’ın oğlu) Abbas,
    5- (Hz. İmam Ali (a.s.)’ın oğlu) Cafer,
    6- (Hz. İmam Ali (a.s.)’ın oğlu) Osman,
    7- (Hz. İmam Ali (a.s.)’ın oğlu) Muhammed,
    8- (Hz. İmam Ali (a.s.)’ın oğlu) Ebubekr,
    9- (Hz. İmam Ali (a.s.)’ın oğlu) Abdullah,
    10- (Hz. İmam Hasan Mücteba (a.s.)’ın oğlu) Ebubekr,
    11- (Hz. İmam Hasan Mücteba (a.s.)’ın oğlu) Kâsım,
    12- (Hz. İmam Hasan Mücteba (a.s.)’ın oğlu) Abdullah,
    13- (Hz. İmam Ali (a.s.) oğlu Akil’in oğlu) Abdullah,
    14- (Hz. İmam Ali (a.s.) oğlu Akil’in oğlu) Cafer,
    15- (Hz. İmam Ali (a.s.) oğlu Akil’in oğlu) Abdurrahman,
    16- (Hz. İmam Ali (a.s.)’ın oğlu Ebu Said’in oğlu) Muhammed,
    17- (Hz. İmam Ali (a.s.) oğlu Cafer oğlu Abdullah oğlu) Muhammed
    18- (Hz. İmam Ali (a.s.) oğlu cafer oğlu Abdullah oğlu) Avni…

    Bu liste İbn-i Habib’in Kitab’ül Muhabber’inden, sayfa. 490-491’den alınmıştır. Bu şahısın Ehl-i Sünnet ulemalarının başında gelir diye sayısız kanıtlarıda mevcuttur. İsteyen her şahısında burda nakledilen kitaba baş vurmaları kendi menfaatları gereğidir.

    Evet, işte, Ömer b. Sa’d’ın, İbn-i Ziyad’ın Yezid b. Muaviye’nin ve taraftarlarının göğsünü kabartan ve taa haşre kadar da onların ve taraftarlarının alnında bir paha biçilmez kara leke olarak duracak olan Ehl-i Beyt şehidlerinin listesi!... Burda daha başka araştırmalarda isimlerini andığımı kişi veya kişilerinin yalanlarla 10 sahabenin cennetle mukaafatlandırılmış uydurmalarının birer delilleri.

    Hz.Peygamber (s.a.v)’in Ehl-i Beyt’ine ve (İtreti) soyuna bu kadar hungarca zülum görenlerin Ebu Leheb’ten ne farkları var sizce… Bu gibi insanları o makamlara getiren veya onlara alkış tutanların sonu Ebu Leheb’le aynı ayetler ilkelerinden yargılanmaları zorunlu değil mi? sizce… Yazan. Imam Dikmen

    Yorum


      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.):
      307

      Allah Mücaidin Şehid Mantığın Konumu: 1

      İnsanoğlunun düşüncesinde normal insanın mantığı ile bir şehidin mantığı arasındaki farkın oluşumu birbirinden çok ayrıdır. Şehidin mantık ve düşüncesi asla normal düşünen insanın mantığı ve düşüncesi ile mukayese edilmesi söz konusu olmaz. Normal insanın mantığı bazı ıstılahlarla yüceltilip, alçatılabilir konumunda olduğu için farklıdır.

      Fakat şehidin mantık ruhu ulu bir mantıktır, aşk mayasıyla yoğrulmuştur... Bir atarftanda ilahi bir aşktır, diğer taraftan ıslah yolunu seçip insan-ı kamilliğe adım atmış bir ilahi mantıktır.

      Eğer bu ikisi mantıkla bir terkip meydana getirirsek, ıslah edici bir kişinin mantığı kendi toplumu için yarar sağlar. Bir ârifinki kendi Rabbin vuslatının aşkı için Tabir caizse, Allah aşığı bir ârifini coşkuyla ıslah edici bir kişinin mantığından bir terkip yaratırsak, şehidin mantığı ortaya çıkmış olacaktır.

      Belki benim bu ibarem bile noksanlık düşüncesi olabilir sizce...
      Nasıl k görüyoruz, Ebâ Abdullah (a.s.)’ın Kufe’ye gideceği zaman, kavmin akıllı sayılan kişileri Hazret’e mani olmak istemişlerdi ve derlerki: ‘’Bu yolculuğunuz mantıklı bir yolculuk değildir.’’ Normal bir insanoğlunun mantığına göre mantıklı bir şey sayılamazdı, doğru söylüyorlardı ama!...

      Böyle bir mantığa göre kendi fikirlerinin menfaat ve maslahat mihveri etrafındaki düşünceler ancak mantık-î olabilirdi. Menfaat ve siyeset düşüncesi doğrultusundaki mantığı...

      Onlarca İmam-î Hüseyin (a.s.)’ı mantıklı bir iş görmüyordu. Ancak İmam-î Hüseyin (a.s.) daha yüce bir mantığı vardı. İlahi bir aşk-ı şehid mantığı bulunmasıydı... Elbetteki şehid mantığı, alel ade kişilerin mantığının çok üstündedir. Yazan. imam Dikmen

      Yorum


        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        Her gün aşura! Her yer Kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.):
        308

        Allah Mücaidin Şehid Mantığın Konumu: 2

        Abdullah bin Abbas olsun Muhammed bin Hanefiye olsun alel ade kişiler olmayı, büyük siyasetçi ve ileri görüşlü kimselerdi. Onların mantık açısına menfaat ve siyaset mantığı, yani rakiplere karşı şahsi ilerleyiş ve ferdi menfaatların esas akıllıca bir mantıktı.

        Hatta zatında İmam-î Hüseyin (a.s.)’ın Kufe’ye gidişi de bir nevi mahkumiyetti. İbn-i Abbas siyasi bir kurnazlık ileri sürüyordu. Öyle bir kurnazlık ki alel ade kişilerin yapabileceği bir kurnazlıktı...

        Bir kısım şahısları öne sürüp, kendilerini de perde arkasına bırakıp, nice lehlerine olursa ondan istifade, aleyhilerine olursa hiç bir türlü zarara uğramamak olacaktı. ‘’Siz’’ diyordu. ‘’Kufe’lilerin biz hazırız, sizi bekliyoruz diye yazdıklarına karşılık siz de onlara yazın ve buyurun ki;

        ‘’Yezid’in bütün desiselerini oradan uzaklaştırın ve orayı sakin bir duruma avdet ettirin,’’ (yani kısacası, tut, yakala, ellerini bağla ve beni pehlivana teslim et, der gibi birşeydir.) Bu işi ya yaparlar, sizde rahatça gidersiniz, veyahutta yapmazlar ve o zamanda siz gitmez ve boş yere tutsaklık haline düçar olmazsınız.’’

        O Hazret aleyhisselam buna aldırmadı ve ‘’gideceğim’’ dedi. ‘’Öldürürler seni’’ dediler. ‘’Ölürsem ölürüm.’’ buyurdular. ‘’Ölüme giden kimse eş ve çocuklarını birlikte götürmez’’ dediklerinde ‘’Eş ve çocuklarımı da beraberimde götürmeliyim.’’ buyurdular. Bunun temel bir neticesi ve anlamı vardı ama onların bunu anlamaları mümkün değildir?!...

        Şehidin mantığı alel ade kimselerin mantığı gibi olmayıp, onların çok fevkalededir. Aynen şehid kelimesinin anlamı gibi etrafını çeviren kutsal bir ışık veya hal gibi gerçekler... Bu nedenledir ki diğer keilmelerin arasında yüce, ulu ve mukaddes, kısacası apayrı bir anlam taşır. Eğer ‘’bir kahramanın diğer bir kahramandan yüksek’’ veya ‘’ıslah edicinin diğer bir ıslah ediciden üstünlüğü’’ diyecek olursak, bütün bunların hepsinin üstünlüğündeki şehid kelimesinin yerini tutacak veya ona erişecek başka bir kelime olamaz, olmamıştır ve olamayacaktır da asla...

        O’nun içinde İslam felsefesi düşünce sentezisindeki bazı kelime kavramların altını çizerek bir İslam-î devrimi devletleşme şeklini oluşturmadaki yerinin olduğu kanunsal hukukların çerçevesindeki şeriat kanunlarla zorunlu olduğunuda öğrenmemiz lazım gelecektir. Yazan. imam Dikmen

        Yorum


          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


          Her gün aşura! Her yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.):
          309

          Kutsallaşmış Şehid’in Kanı Konumu:

          Kur’an ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak İmam Hüseyin (a.s.) kerbela aşura katliamın neden ve niteliklerinin temel amaçların ne olduğu olgusunun üzerinde defalarca durduk ve hatta dahada fazla durmaya çalışacağız. Çünkü insan fıtratının öngörüşünde bir insanın özgürce düşünebilmesinin temel nedeni olgusudur.

          Şehid nedir ve ne yapar konumu? Şehidnin vazifesi sadece ve sadece düşmanın karşısında durmak olmadığını bilmekteyiz. Eğer şehidler sadece bu nedenlerle canlarını vermiş olmuş olsalardı, yenilgi halinde kanı boşa akmış olacaktı?... Hayır!...

          Asla şehidin kanı boşa akmaz, ve asla hedef heder olmaz. Bu konumda da yeri olmaz. O’nun kanı asla yere boşa dökülmez, yok olmaz. O kanın herbir katresi yüzlerce-binlerce ve hatta milyonlarca katrecikler bölünüp, insanlara kan olur, can olur ve kendi toplumunun uyanmasına cismiyetine devrimciliğne kişi ve hak özgürlüklerine örnek ölür. İşte bizim önderimiz Hz. Peygamber (s.a.v.) ve İmam Ali (a.s.) şöyle buyurduklarını biliyoruz:

          ‘’Kanın hiç bir katresi, hakikat mikyası ve Allah’ın indinde, Allah yolunda dökülen bir kan katresinden daha iyi değerli değildir.’’ Şehâdet, toplumun ve hatta bilhasa donuk kanlı toplumların bedenlerine zerkedilen kan gibidir. Bu şühedardır yani (imam Hüseyin’dir.)’ki toplumun omuzlarına yeni bir gayret, damarlarına yepyeni, taptaze bir kan enzekte etmiştir ve edebiyette kadara da edecektir...

          Şehidler Hakkında Yazılan Destanlar Konumu:

          İlahi bir gücün mayetinde şehid’in destanı yaradılış destanıdır. Şehid’în en büyük hususiyyeti, O’nun yaradılışının öyküsüdür. Destan ruhu olan milletler, bilhassa ilahi destan yaratmak için ölürler. Şehidin en büyük özelliği ise bu ölüm destanıyla yenden hayata kavuşmasıdır.

          Bunun için de İslâm, şehadeti niyaz eder ve bu özlem ise onun devamlı destanları yaratma arzusundan gelir. Yani yeni yeni destanlar ve yeni yeni yaratılışlar daima lüzumludurlar. Yazan. imam Dikmen

          Yorum


            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.):
            310

            Hiç Ölmeyen Şehid’in Konumu:

            Dünya tarihçileri ve dünya bilimadamların dışında da kimi İslâm alimleri, topluma ilim yoluyla hizmet ederler; aslında ilmin kanalıyla ferdiyetinden arınırlar ve toplumdan bir parça olurlar. Fakat ferdi şahşiyyeti, ilim yoluyla, toplumun şahsiyleyyeti ile birleşirler. Aynen bir damla suyun denizde yok oluşu gibi...

            Alim hakikatte kendi şahşiyyetini bir kısmını, yani kendi düşünce ve fikirlerini bu birleştirme ve bağlantıyla toplumuna devamlı yaşar duruma getirmek isterler. Diğer bir şahsı, mesela, bir buluş, ihtira sahibi ele alırsak, bu kimseninde bu buluşu sayesinde toplumla birleşir ve topluma fenni bilgisi san’atı ve kendi varlığı ile ifade ve faydalı olarak kendini devamlı yaşatır. Diğer biri san’atkardır, farzedelim ki, şairdir, kendisini san’at ve bilgisi yoluyla yaşatır.

            Ve diğer bir açıdanda başka birinin ahlak hocası olması icabı nasihat ediliği göz önünde tutulur. Kendisinin hikmet dolu nasihatlarla kalblerden kalblere aktarır ve yine bu da toplumda kendini yaşatır...

            Elbete bunların en başında biri olan Şehid’dir. Kendi kanıyla kendini topluma yaşatır, daha doğrusunu ararsan toplumda ebediyyen yaşayan bir kan ve bir ruh olur. İşte bu İmam Hüseyin (a.s.)’dir.

            Ve yine diğer bir açıdan da, bazıları kendi fikirlerine kıymet, edebiyyet ve ebediyyet bağışlarlar ki biz bunlara alim veya filozof deriz. Diğer bir kısmı fen, hüner ve san’atlarıyla kendilerine, kıymet edebiyyet ve ebediyyet bağışlar; başkaları ise kendi ilmi hikmetleri ve yol göstericilikleri ile ebedileşir ve ölümsüzleşirler.

            Fakat, kendi Şehid, kendi kanına, haikatte büütün vücud ve varlığına kıymet, edebiyyet ve ölümsüzlük sağlar. Şehidn kanı her zaman toplumun damarlarında atar durur. Daha doğrusu, her bölükten ve düşünceden insan toplumlarına ancak kendinden bir miktar kıymet ve ölümsüzlük bağışlarken; İmam Hüseyin (a.s.)’ın şehidliği kendini tamamen bu yolu, bütün varlığıyla verir. Bizlere ebediyen örnek ve misal olup devrimlerin yaratmasına neden olur...

            Bu sebepledir ki Hz. Peygamber (s.a.v.) buyuruyorlardır: ‘’Her iyi iş gören kimsenin elinin üzerinde başka bir iyiliksever vardır. Ancak Allah yolunda şehid oluncaya dek, Allah hukuk ve kanunları uğruna şehid olduktan sonra bunun üstene çıkacak el yoktur.’’ Yazan. imam Dikmen

            Yorum


              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.):
              311

              Şehid’in şefaat Mevkisi Konumu:

              Bize nakledilen hadislere göre bu konumdaki bir şehidin şefaat derecesi üç kısımdır, Allah bu üçünün şefaatını kıyamette kabul buyururlar. Birinci, Enbiya kısmı; müteakiben ulema yani (burada evsiya adı zikredilmdiğinden ve rivayet de bizim Eimme Hazretlerimizden olduğundan, maksadın Ulema’ı Rabbani oluşlardır ve böylece ilkin Eimme-i Etha’ra şamil oluşu sonra o yolda ta’kıyb eden ulema olduğu muhakkaktır)...

              şöyle ki devam byurmuşlardır, ‘’Sümme-ş Şühedâ’’ (sonra Şühedâ’dır) Yani enbiya Eimme Hazretleri ve onların izinde yürüyen ulema; bu iki bölük bir kenara konduktan sonra kıyamette zuhur edip, şefaat edecek bölük ancak ve ancak Şühedâ’dır.

              Bu şefaat, hidayet şefaatıdır. Zuhur ve tecesüm sadece ve şaşmadan onların yollarında yürüyen ulemadan sonra, insanları bölük bölük doğru yolu kaybetme karanlığından kurtarıp, aydınlığın esas yolunda hidayet eden Şühedâ’dır. Bunların asla ve asla herhangi bir milliyetçi takipçiğiyle bağlantısı yoktur.

              Milliyetçilik zihniyetçiliği Allah’u Teala tarafından lanetlenmiştir. Bu konum hakkında düşüncelerin kendilerini Şühedâ mevkilerinde bulundurmaları zilletten başka bir şey değildir. Yazan. imam Dikmen

              Yorum


                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.):
                312

                İslâm’da Şehid’e Ağlama Konumu: 1

                Biz bu konu ve meseleler üzerinde defalarca durduk ve bunun herhangi basit bir ölü konumndaki kişi veya kişilere şehid’lik mertebelerine koyup ağlamakla herhangi bir bağlantılarının olmadığını söylemiştik. Onun içinde burda tekrar bu gibi meseleler hakında herhangi bir yorum yapmayacağız.

                Sadr-ı İslâm’da, Hz. Peygamber (s.a.v.) devrinin Şühedâ’ı arasında en fazla parlayan ve o zaman Seyyid-üş Şühedâ’ı lakabıyla anılan Uhûd’da şehid düşen Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.v.)’in büyük amcazadeleri Hazreti Hamza İbn-i Abd-ul Muttalib (a.s.) idi...

                Medine’nin ziyareti ile müşerref olan kişiler muhakakki Uhûd’da da müşerref olup Hazret-i Hamza (a.s.)’nın mubarek kabirlerini ziyaret etmişlerdir.

                Hz. Hamza (a.s.) Mekke’den hicret ettikleri zaman kimseleri yoktu ve tek başına idi Evinde yalnız kalıyorlardı. Hz. Peygamber-i Resul-ü Ekrem (s.a.v.) medine’ye dönüşlerinde Hazret-i Hamza’nın (a.s.) evinden gayri bütün şühedâ’nın evinden ağlama sesleri geldiğini duyunca, şu cümleyi buyurdular:

                ‘’Bütün şühedâ’nın ağlayanları var da sadece Hazret-i Hamza’nın ağlayanı yok.’’ Hazret-i Resul-ü Ekrem (s.a.v.) bu cümleyi buyurduklarından sonra Sahabi evlerine dağılıp, evdekilere, ‘’Hazret-i Peygamber (s.a.v.) buyurdular, Hazreti Hamza’nın ağlayanı yok.‘’

                Bunu duyan kocası çocuğu ve kardeşleri için ağlaşan kadınların hepsi Hazret-i Peygamber (s.a.v.) ve Hazret-i Hamza ibn-i Abd-ul Muttalibin hürmetine, hazret-i Hamza’nın evine koşup orada onun için ağlaştılar. Bundan sonra, bir şehid için ağlayacak kimsenin evvela Hazret-i Hamza’nın evine gidip ağlaması sünnet oldu.

                Bu hadise, alelade bir mevtaya ağlamayı çok hoş karşılanmamakla beraber, şehide ağlamaya meyyal görünmektedir. Şehide ağlanmalıdır, zira şehid bir destan yaratmıştır ve ona ağlayan onun destanına katılış, onun ruhuyla hemaheng oluş ve onun neşesine uyuştur. Yazan. imam Dikmen

                Yorum


                  Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.):
                  313

                  İslâm’da Şehid’e Ağlama Konumu: 2


                  ‘’Şeyyid-üş Şühedâ’’ yani ‘’Şehidlerin efendisi-lideri’’ lakabı ilk olarak Hazret-i Hamza (a.s.)’a layık görülmüştür. Aşurâ hadisesi ve İmam-i Hüseyin (a.s.)’ın şehadeti bütün şehadetlerin fevkine ulaşınca bu lakab Hazret-i İmam Hüseyin (a.s.)’a intikal etti. Elbette hiç şüphe yok ki, Hazret-i Hamza’ya (a.s.)’da Seyyid-üş Şühedâ dendi ve diyoruz da.

                  Fakat mutlak olan bir şey varsa, Seyyid-üş Şühedâ, Hazret-i İmam Hüseyin (a.s.)’dır ama Hazreti Hamza (a.s.)’da kendi zamanının Seyyid-üş Şühedâsı olmuştur. Nihayet, Meryem-i Azra kendi zamanın Seyyid-ül Nisa’ı olduğu halde her zamanın Seyyidetül Nisa’ıdır.

                  İmam Hüseyin (a.s.)’ın Şehadetinden evvel, Hazret-i Hamza’ya (a.s.) ağlayış, Şehide ağlama ve sembol, O’nun onun destanına katılış mazhariyeti, O’nun ruhiyyetiyle hem aheng oluş ve O’nun bu makamının neşesine katılış sayılıyordu. İmam Hüseyin (a.s.)’ın şehadetiyle ise bu makam da kendisine intikal etmiştir.

                  Bu konuşmalarımda değinmek istediğim, ‘’Şehide ağlama felsefesi’’ hakkında açıklama yapmayı da lüzumlu buluyorum...
                  Asrımızda pek çok sayıda kimse, ve hatta bu mevzulara alakası bulunmayan pek çok genç, İmam Hüseyin (a.s.)’a ağlamaya muarızdırlar, hatta bu ihtirazlar bana da defalarca yapıldı.

                  Bazıları açıkça bu işin anlatıllışı hakkında hatalı kalem oynatıyorlar, hatalı bir düşünüşün malulu ve şehadet emrimi yine hatalı bir anlayıştan doğan bir iş olduğu iddiasında bulunuyorlar ve daha da ileriye giderek toplumda kötü bir tesir yaratacağına ilave ederek, böyle milletlerin zayıflayıp duraklayıp, gerilemelerine yol açtıkları gibi de onların köleleşmelerine neden oluyorlar. Yazan. imam Dikmen

                  Yorum


                    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.):
                    314

                    İslâm’da Şehid’e Ağlama Konumu: 3


                    Onun içindir ki Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları olarak ister Emevi hanedanlarının bir misyoner oyunları olduğu kanıtlamasında isterlerse İslâm düşmanlarının kendi menfaat ve çıkarları doğrultularındaki ellerinde bulunan sermayelerinin daha göçlenmelerinin emperyalist ve faşist bir güç ve düşünce tarzlarının oluşunu kuvvetlendirmeleri icabıyla yaptıklarının delillerini sunacaktır.

                    Hatırladığım kadarıyla İran’ın Kum kentinde tasil gören ve ikametim esnasında, o zamanın en meşhur yazarlarından olan değerli Muhammed Mesud’un yazmış olduğu bir kitabı okuyordum.

                    O kitab’da Şia’nın İmam Hüseyin (a.s.)’a ağlama meselesini bir münasebetle ele alıp, mevzu ederek; Hristiyanların Hz. İsa (a.s.)’nın şehadetiyle (elbette ki kendi inanç ve akidesinin icabı gereği) mukayyese ediliyordu ve onların matem tutmayıp bu şehadet dolayısıyla bayram yaptıklarından bahsediyorlardı.

                    Orda aynen şöyle yazılıyor: ‘’Düşünün ki bir millet şehidine ağlamakta. Zira şehadeti bir bozgun, mekruh, olmaması gereken bir emir ve şayan-ı teessüf bir şey saymada... Diğer bir milletinde düşünün ki şehidinin şehadeti için bayram yapmada. Zira bu iki millet, bunu muvaffakiyet, arzulanan, baş yücelten ve iftihar vesile olan bir şey saymadadır.

                    Bin sene Şehidine ağlayan, buna teessüf bakan, ah çeken bir millet, elbetteki ayağı bağlı, zavallı, döğüşten kaçan bir hale gelir. Fakat şehidine bin bayram tutan bir millet, ister istemez kuvvetli, cesur ve fedakâr olacaktır. Bir milletin şehadetten elde ettiği muvaffakiyet olursa, aks-ül ameli, bayram ve neşe kaynağıdır; netiecesi, cesaret ve yücelik arayıştır.

                    Kısacası bunu yazan ve benzeri eşhasın dillerine doladıkları ‘’İslam’da şehid ağlayış, alçaltıcı şeylerdir.’’ Bu sadece ve sadece Emevilerin yapmış oldukları islam devletinin yıkılmasında rolu olanların oyununa gelmekten başka bir düşünce tarzı değildir.

                    Ben, bu meseleyi ele alıp tahlil etmek ve hadisenin aksine olduğunu ispat etmek istiyorum elbet. Şehid’in şehadetinde neşelenmek, Hristiyanların bencil; ağlamak ise, Müslümanların toplumsal görüşlerinden ileri gelmektedir. Yazan. imam Dikmen

                    Yorum


                      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.):
                      315

                      İslâm’da Şehid’e Ağlama Konumu: 4


                      Muhakkak ki ben, önceden tenkidine giriştiğim avam halkın amellerini açığa kavuşturma makamında değilim. Söylemiştim sizelere, halkımızın bazılarının gözünde İmam Hüseyin (a.s.) sadece bir mazlum ancak merhamet hislerini galyana getirmek için bir hiç uğruna kendini ölümün kucağına atmamıştır adeta...

                      Hazreti İmam Hüseyin (a.s.) tarafından hiç bir kahramanlık gösterilmiş ve takdire şayan bir adım atılmamıştır sanki... Bunu neden ve niteliklerinin inceliğini kerbela kıyamında nedenlerinde ele almayı uygun gördüm!...

                      Ben ancak liderimiz tarafından şehide ağlama halinde, bize kadar ulaşan asıl felsefenin açıklanması için tavsiyelerden bulunabilir ve yazabilirim...

                      Hz. İsa (a.s.)’nın şehadeti ünvanıyla yapılan tören ve bayramların ne zamandan beri ve kimler tarafından başlatıldığını bilmiyorum. Ancak şunu iyice biliyorum ki, İslâm’da şehide ağlayış, bilhasa İslamiyetin Şiâ mezhebince üzerinde kuvvetle durularak, tavsiye edilmiştir ki buna Kuran ayet ilkeleri ve alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed (s.a.v.)’ın farz kılınmıştır.

                      Şimdi yine ters oturalım ve doğru konuşalım, meselelerin aslına tahliline çalışalım. İlkin, şehadeti ferdi bakımdan ele alalım ve muhakemesini yapalım.

                      Acaba ölüm hattızatında herhangi bir kimseden taleb edilmiş bir emir midir? Başkalarının, o şahsın ölümünü ona bir başarı ve kahramanlık mı saymaları gerektiyor?...

                      Biz veya sizler iyi biliyoruz ki dünyada birçok ekoller vardır. Bunlardan bazılar, insanla dünyanın diğer bir deyimle, bedenle ruhun rabıtasını, mahsus bir kişinin hapisle, kuyuya düşmüş bir kişinin kuyuyla kafesteki kuşun kafesi olan bağlantısı şeklinde biliyor ve zannediyorlar. Bu ekoller nazarında ölüm, kurtuluş ve özgürlüktür, intihara dahi müsâde vardır.

                      Şöyle ki ilave ediyorlar: ‘’Peygamberlik iddiasında bulunmakla şöhret yapmış olan ‘’MANİ’’nin nazariyesi de böyle imiş. Bu nazariyeye uyularak ölümün kıymeti müsbet bir kıymettir. Ölüm herkesce taleb edilen bir emir olmalıdır. Hiçbir kimsenin ölümü üzülecek bir şey değildir.

                      Hapisten ve kuyudan kurtulmanın kafesin kırılmasının teessüf edilecek bir yanı yoktur, ancak sevinç ve neşe getirir.’’ Yazan. imam Dikmen

                      Yorum


                        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.):
                        316

                        İslâm’da Şehid’e Ağlama Konumu: 5


                        Ve yine diğer bir nazariyyete göre ‘’ölüm, tam bir yok oluş, bitiş ve sönüştür, varlığı kaybediştir. Aksi ise yaşayış, var oluş vücud sahibi olmuştur. Söylenmesi icâb ederse varlık yokluğa nazaran daha aziz, yani var oluş, yok oluşa tercih edilen bir olgudur. Yaşayış nasıl olursa ve ne şekilde devam ederse etsin, ölümü tercih edilmelidir.’’

                        Mevlânâ, İskenderun’lu Meşhur Talib Galen’in şu sözlerinden bahsederler: ‘’Ben yaşamayı her hal ve şekilyle ölüme tercih ederim; hatta o kadar ki, bir katırın karnında olayım ve nefes alabilmek için katırın kuyuruğu altından başısımı çıkarayım.’’ Bu söylemiş olduğu söze uyulduğunda; ölümün değeri yüzde yüz menfidir.

                        Ve yine değer bir açıdan şöyle şöylediliğini nakletmişerdir: ‘’Ölüm yokluk ve yok oluş değildir, sadece bir dünyadan diğer bir dünyaya göçüştür. Fakat insanın dünya ile olan bağlantısı rûh’un bedenle mahpusu hapisle kuyudakinin kuyuyla; kuşun kafesle olan rabıtasıyla aynı değildir.

                        Ancak belki de, talebenin mekteple, ziraatçının ekinle olan ilişkisine benzetilebilir.’’ Hiç şüphe yok ki talebe, evinden, dostlarıyla buluşmaktan ve bazan da vatanından uzak kalıp okulunun mahdut çevresinde ve tekâmülü için uğraşır durur. Fakat toplum içinde saadetli yaşayan tek yolu, tasil boyunca başarılı bir öğrencinin devresini başarıyla sona erdirmesi gibidir.

                        Nitekin de çiftçi de yaşantı ve ailesini bırakın, tarlasında ekiniyle meşgul olmaktadır; amma ekin ve ekimde çalışma onun maişetni yani (geçimini) temin ettiği gibi yılın kalan kısmında onu, ve ailesinin çevresine yani (tekrar bir araya) getirir. Yazan. imam Dikmen

                        Yorum


                          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.):
                          317

                          İslâm’da Şehid’e Ağlama Konumu: 6


                          Bu dünyanın ahiretle, ruhun bedenle olan bağlantısı, işte böyle bir boş ve deneme bağlantıdır. (Hz. Nuh (a.s.) Kuran’da bahsediliğine göre bin seneden 50 sene az yaşadığını anlatmaktadır.) Fakat insanlar Hz. Nuh (a.s.) sorduklarında bu kadar uzun bir ömürle nasıl yaşadın ve ne yaptın. Zamanın nasıl geçti. O da kendilerine üç odalı bir evin emsali gibi sanki bir oda’dan başka bir odaya geçtim gibi anlamdım.

                          Dünyanın insanları arasındaki fark rabita hakkında, dünya görüşleri böyle olanlar ve gördükleri işlerin başarı elde edemeyen, ömürleri boyunca kendilerini abes, kötü, basit ve cezaya müstehâk olan kişilerin, ölümü hiçbir suretle arzu edilen ve istenen, sevilen bir emir olarak kabullenenbilmelerinin inanılmaz bir şey olacağını muhakkkattır.

                          Ve hatta bunlar ölümü nefret edilecek, kotkulacak bir şey olarak gördüklerinden ve yaptıkları kötü işlerdendir diyebileceklerdir.

                          ‘’Ey korku içinde kaçtığın, o ölüm!
                          Kendi korkundur, ey akıllı can o
                          Kendi çirkin yüzündür, ölümün yüzü değildir asla
                          Senden ayrılmam sözümün haykırşında dır çünkü!...’’


                          Senin canın, aynen bir ağaç ve yaprak ile onların ölümü gibidir. Fakat böyle dünya görüşü olan kimse ameli olarak başarılı olabilir. Aynen, bir talebeyi ele aldığımız zaman, üzerinde tahsil yaptığı bir konuda örneklersek; mesela ziraatçılık, esaslı bilgi edinmiş ise, vatanına dönmeyi kalbinin vatan, akraba ve dostları için çarpması tâbii ki muhtaçtır.

                          İnsan her an, işini tamamlamış bir çiftçi gibi, elde ettiği bu mahsulü evine taşımak arzu ve endişesi içinde olacaktır. Bu talebenin de hiçbir zaman vazifesini arzusunda feda etmeyen bir çiftçi misâlî, içinde buram buram tüten vatan hasretiyle savaşıp tahsilini yarım bırakmama gayreti içinde olacaktır. Yazan. imam Dikmen

                          Yorum


                            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.):
                            318

                            İslâm’da Şehid’e Ağlama Konumu: 7


                            Asıl konum bu Evliyaullah’a bu başarıyla elde etmiş talebe gibi, adı ölüm olan öbür dünyaya göçüş bir arzu konusudur. Öyle ki bir arzu ki, bu âlemde bir an dahi kalma arzusunu ortadan kaldırır. İşte Hz. İmam Ali (a.s.)’da şöyle buyurduğunu kaydederler:

                            ‘’Eğer Allah’u (c.c.) onlar için muayyen bir ecel çizgisi çizmemiş olsaydı, onların ruhları, sevapların şevkinden ve günah işleme ihtimali korkusundan bir göz açıp kapayıncaya kadar bedenlerinde kalmazdı.’’

                            Ve yine aynı halde Evliyâullah hiçbir zaman ölümü hayata tercih etmezler, zira adına ömür dediğimiz şey sadece tekâmül, iyi amel ve iş yapma fırsatıdır. Diğer taraftanda insanoğlunun boşuna yaşaması konumu boğaz ile tuvalet arası olgusudur. Her ne kadar yaşarlarsa, insani kemâlâta o nisbetle erişeceklerdir. Hatta ölüme karşı koymaya çalışır, Allah’u Teala’dan daima uzun ömür talebinde de bulunurlar.

                            Bu zaviyeden bakarak pekâla görüyoruz ki, evliyaullahın ölümü arzu edip ona kavuşma istediği, hiçbir zaman ölüme karşı koyma ve uzun ömür dilemeye karşı değildirler.

                            Bu konu hakkında da Kur’an-ı Kerim, ‘’Biz evliyâlullahız’’ iddiasına bulunan Yahudilere hitap ederken şöyle bir tavır kullanmıştır. ‘’Eğer siz evliyaullah olsanız, ölüm sizler için arzu edilen ve sevilen birşey olmalıdır.’’

                            Sonra da şöyle devam etmektedir: ‘’Fakat bunları hiç bir surette ölümü arzu etmiyorlar.’’ Zira, önceden de gönderilen çok zalimânece cinâyetler işleme amellerinin neticesi öbür dünyada nereye gideceklerini kendilerinin pekâla bildiklerindendir...
                            Bunlar şu ana kadar saydığımız konuların üçüncü mertebe guruplarındandı...

                            Evliyaullahlar iki hâl ve durumda uzun ömür dilemekten kaçınırlar. Biri şu ki: her ne kadar yaşasalar da, bulundukları vaziyet taatlarında daha fazla tevfik edemiyeceklerini, aksine tekâmül yerine tenâkuza düşeceklerini hissettikleri zaman. Yazan. imam Dikmen

                            Yorum


                              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.):
                              319

                              İslâm’da Şehid’e Ağlama Konumu: 8


                              İmam Hüseyin (a.s.) şöyle buyurduklarını biliyoruz: ‘’Allah’ım ömrüm sana itaatle geçecekse bana uzun ömür ver yoksa eğer yaşayım şeytana otlak olacaksam imkâm nisbetinde beni kendi tarafına çek, götür. İkincisi ise şehâdettir.

                              Evliyâ-ullah şehadetle ölümü Allah’tan şartsız olarak niyaz ederler. Tahmin edilebileceği gibi şehadetin her iki hasleti de vardır: ‘’Hem amel ve hem de tekâmül...’’

                              Hadis-i Nebevi’den nakledceğimiz gibi, şehadet hariç, her iyi amelin tekâmül basamağında bir üst basamağı vardır. Diğer yönüyle ise öbür dünyaya intikal, arzu edilen, istenen sevilen bir şeydir. Evlya-ullah içindir.

                              Bu nedenledir ki İmam Ali (a.s.) ölümün kendisine şehâdetle nasib olduğunu görünce meş’esinde âdeta kalıbına sığmıyordu.
                              Hazret-i İmam Ali (a.s.) kılıçla başına vurulmasıyla vefâtları arasında geçen zamanda buyurdukları pek çok sözleri vardır ki bunlar Nehc-ül Belağa ve diğer bir çok kitaplarda mevcut şekilliğyle kaydedilmiştir.

                              O cümlelerden biri de şudur ki: ‘’Allah’a kasem olsun, benden ne mekruh ve ne de beklenenin hilafına bir iş meydana gelmemiştir. Ancak arzum olan şehâdeti istemişimdir daima, ona da ulaştım. Bu karanlık gecede, uçsuz bucaksız bir çölde su arayan ve birden bire bir kuyu veya bir pınar bulan kişiye benzerim. Ben arzusuna erişmeyi, arayıp bulan bir kişi gibiyim.’’

                              İslam ulemalarında olan Hafız-ı Şirazî aşağıdaki kıt’ayı dile getirirken şöylerken hiç şüphe yok ki bu cümlelerden esinlenmiştir.

                              ‘’Seher çağının rü’yasında kederden bana necât verdiler.
                              O gece karanlığında bana hayat suyunu sundular,
                              Ne kadar mutlu bir sabahhtı o ışıl ışıl ışıldayan bir geceydi o,
                              Henüz beratımı almış o kadr gecesi misali...’’

                              Evet ramazan ayının ondokuzuncu sabahı, düşmanın saldırısı sonucusu İmam Ali (a.s.)’nin başını yaraladığı anda, Hazret’den duyulan birinci veya ikinci cümle şu oluyordu: ‘’Yemin olsun Kabe’nin Rabbi’ne ki kurtuldum!...’’ Yazan. imam Dikmen

                              Yorum


                                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.):
                                320

                                İslâm’da Şehid’e Ağlama Konumu: 9

                                Şu halde Şehâdet, İslâm nazarında, Kuran ve Ehl-i Beyt ferdiler açısında şehid olan kimse için bir başarıdır, başarıların en üstünü; bir arzudur, arzuların en isteneni...

                                İmam Hüseyin (a.s.) ‘’Ceddim bana, senin Allah indinde şehâdetinin haricinde hiç bir türlü erişemiyeceğin bir derece, bir makamın var; buyurduklarını söyledi.’’ diye naklederken anlaşılıyor ki O’nun şehâdeti kendisi için bir yükselişti, tekâmül’ün ise en üst basamağıdır...

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmalarının buraya kadar, ölüm ve Şehâdet mes’elelerini ferd bakımından tahlil edip ölümün şehadetle oluşunun hakikaten şehid için bir başarı, neşe ve mutluluk olduğuna geldik. Ve hatta Seyyid İbn-i Tâvus, ‘’Ezâ tutma emri bize verilmemiş olsaydı ben, İmam Hüseyin (a.s.)’nin şehâdet günlerinde bayram yapardım’’ diye nakletmektedirler.

                                İşte bu noktada ve bu açı dolayısıyladır ki biz Hristiyanlığa Hazret-i İsa (a.s.)’nın şehadeti namına bayram etmeleri mes’elesinde hak veriyoruz. İslâm kemâl-i serahatle şehâdet-i şehidin başarısı saymaktadır. Asla aksi düşünülmesi mümkün değildir. İslam kanun ve hukuksal anayasına asla haykırı bir şekilde hakaret yapılması ön görmemiştir. Bize bildirilen Kur’an ayet ilkeleri çerçevesinde vurgulanan kanullar ne ise ona uymayı zorunlu birhalde terbiye verilmiştir.

                                Ancak İslâm nazarında madalyonun öbür kirli yüzünü de görmek gerekir ki Şehâdet toplum ve toplumbilim taalluk eden yönleri bakımından, kendine has zeminde, akabinde öyle neticeler doğurur ve hadiseler meydana getirir ki mukayeseye değer.

                                Toplumun şehid mevzu’unda gösterildiği aks-ül amel, sadece şehidin kendine taalluk etmez. Şöyle ki, sadece ve sadece şehidin tarafına veya onun muhalifine ne gözle baktıkları arasındaki menfaat rabıtaları vardır.

                                Buda anlatımız gibi Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vefatlarından sonra O’nun kutsal emirlerine ve Kur’an anayasa akaid tevhid kurallarına uyulmadığı ve İslam devletinin devrilmesi için yapılan darbedir. Yazan. imam Dikmen

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X