Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


    Her gün aşura! Her yer Kerbela.

    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

    İmam Hüseyin (a.s.):
    321

    İslâm’da Şehid’e Ağlama Konumu: 10

    Evet bu konudaki şehadetin diğer bir çehresi de daha var olduğu bir gerçek. Buraya kadar şehidin kendisiyle olan rabıtasının gördük ve şimdi de topluma olan bağlantısına değineceğiz inşallah. Şehidin toplumla iki bağı vardır. Bunların birincisi kendisi hayatta olsaydı, ondan bazı kimseler faydalanabilirlerdi, fakat bu durumla onun feyzinde mahrum kalınmaktadır. Diğer fesat ve kötülüğü körükleyen kimselerle olan bağlantısıdır ki, onlarla muahezeye kalkıp, onların elleriyle şehadete ermektir...

    Burda önemli olan konumun muhakkak ki, o şehidin hayatının feyzinden faydalanan, onun yolunda giden arkadaşları, eli boş kalmışlardır ve o şehidin şehadetinden elbetteki müteessir olacaklardır. Bu onların aslında kendilerine ağlayıştır, kendileri için üzülüştür.

    Burda ancak şehidin şehadetinin vuku buluş durumunda Şehadeti, arzulamayan bir hadisenin meydana gelmesi dolayısıyla özlenen bir emirin var oluşudur.

    Şöyle ki, bir teşbihle mevzümuzu açıklaya bilelim: Bir müdahaleyi gösteren, mesela apandışıt bağırsak ve mide hastalıklarında yapılacak ameliyetlar hiç şüphe yok ki yerinde bir iş olur. Fakat ameliyatı gerektiren bir şey yoksa bu yapılan büyük bir hata olur.

    İslâm bilim toplum açısından, şehadetten ders şudur ki: İlkin böyle bir durumun vukuunu önlemek gerekir. Yoksa bu facia yapılmaması gereken bir emir olur dillerde dolaşır ve zülum kahramanı olan katillere bağlı bir teessürf kaynağı olur.

    Fakat bu durumun vukuunun önlenmesi istendiği halde değiştirilmezse, o zaman toplumbilim fertleri o cinayetkârlara dönüşmekten kendini sakınırlar. Nitekim görüldüğünüz gibi, Yezîd, İbn-i Ziyâd ve emsalinin adları şöyle bir şekilde anlıyorum ki herkesin İmam Hüseyin (a.s.)’ın hakiki azâdârlığında bulunması gerekir meydana çıkıyor.

    Öbürlerinin amellerine ait bir benzeyiş varmı arada? Ne gezer bu bilinçsiz toplumbilimde... Yazan. imam Dikmen

    Yorum


      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


      Her gün aşura! Her yer Kerbela.

      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

      İmam Hüseyin (a.s.):
      322

      İslâm’da Şehid’e Ağlama Konumu: 11


      Toplumun alması gereken en önemli diğer bir meselede bir ders daha var ki, her halde tekrar toplumda şehadeti icap ettiren durumlar bulunabilir. Bu bakımdan şehidin kendisine taalluk uyarıcı ve seçilmiş bir amel nedenleriyle yükümlü olmadığı halde başgöstermesi halinde, insanlar hissiyatları, ve o şehidin hisslerinin renk ve şekline bürün.

      İşte bu durumda da şehide ağlayış, O’nun destanına iştiraktır, o ruhla hemâheng oluştur, onun neş’esine bürünüştür, onun yarattığı dalga ile dalgalanmıştır. İşte buraya kadar, nazarlarımızı yöneltmemiz gerekir. Acacba bayram, neşe, oyun Hristiyan mezheplerinin bayramlarında görüldüğü gibi ekseriye içki sarhoş olma, şehadetle aynı şekle aynı renge, hislere bürünme tablosunu yaratır mı? sizce. Yoksa bu tablo timsa gözlarıyla iç hüzünden daha mı ziyade belirir?...

      Gerçeğin aslına bakılırsa ağlama hususunda yanılgıya düşüp, ağlamanın daima derd ve ma’luliyet olduğunu hayâl ile sanıyorlar ki ağlama, istenmiyen bir emirdir ki yukardaki çalışmalarımız bu meseleler hakkında sayısız kaynak ve belgelerinde gösterilmiş olmasıdır.

      Gülüş ve ağlayış insanoğlunun karakteristik vasıflaındandır. Diğer hayvanların da neş’e ve kederleri vardır, zevkler vardır, zahmetlere duçar oluşları vardır. Fakat ne gezer, ne ağlayabilir ve nede gülebilirler. Gülüş ve ağlayış insan hislerinin en kıymetli mazhariyyetleridir. Bugünün örfünde ise hissiyat dediğimiz aslında insanın karekteristiğidir. Gülüş ve ağlayış ise insanın his aleminin en kuvvetli mazhariyyeti.

      Gülüşün kısmı ve nevileri vardır, fakat ben burada bu bahislere fazla girmek istemediğimden dolayı, ağlamanın da sırasına göre değişik yüzleri mevcuttur diye biliriz. Zaten yukarda da bu meseleler hakkında sayısız kaynakların verildiği gerçeğini göreceksiniz. Hiç şüphesiz ağlayış her zaman bir rikkat veya bir heyecan eseridir.

      Şevk ve aşk göz yaşlarını hepimiz çok iyibiliriz. Ağlayış sırasında ve onun kendine has bir uslubu rikkat ve heyecanında insan bütün hallerden ziyade, ağlamış olduğu sevgsine kendine daha yakın görür; hakıyyetle öyle bir halde daha ziyade kendine dönüş, bencilik ve benlik, ağlayısıda ise, kendinden geniş kendini unutuş ve mahbûbla bir olma vardır. Yazan. imam Dikmen

      Yorum


        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


        Her gün aşura! Her yer Kerbela.

        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

        İmam Hüseyin (a.s.):
        323

        İslâm’da Şehid’e Ağlama Konumu: 12


        Bizim için ise İmam Hüseyin (a.s.) yüce şahşiyeti, kahramanca şehadeti ile kalblerin ve yüzmilyonlarca insanın ihsâsâtının maliki olmuştur. Bu rûhîve hissi pahâ biçilmez kıymeti azametli hazineyle buluşan kişiler yâni bu mezhebin hatibleri Hazreti İmam Hüseyin (a.s.) azamet ruhuyla, rûhlarını aynı şekilde hislendirip renkleridip şekillendirenler bu muazam definden doğru olan hisleri yayarlarsa, muhakkak ki dünya ıslah olabilecektir.

        İmam Hüseyin (a.s.) bek3asının sırrı, hareketlerinin mantık üzere oluşundandır. Aslında öyle akıllar vardırki ancak akıl nahiyesinden himâye görür, diğer taraftanda iyi duygu ve haslatlerin derinlerinden yol bulur. Hazreti İmam Hüseyin (a.s.) ağlamayı fazlasıyle tavsiye buyuran Eimmei Ethâr (a.s.)’en hekimâne düsturları vermişlerdir.

        Bu ağlayışları İmam Hüseyin (a.s.) iyi duygularının insanların benliklerinin derinliklerine kadar sürmektedir. Tekrarlıyorum, bu azametli hazinede birleşenler, bu mevzudan ne yönde istifade edecekelri iyi bilmelidirler..

        ‘’Gönül yeterince kan elde etti, fakat göz akıttı onu
        Allah Allah, kim telef oldu, kim kazandı onu
        Kalbinde yanan sine, O’nun aşk-ı muhabetti ile
        Selam verdi Allah Allah adı, ile melekler gökte...’’
        Yazan. imam Dikmen

        Yorum


          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


          Her gün aşura! Her yer Kerbela.

          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

          İmam Hüseyin (a.s.):
          324

          İmam Hüseyin (a.s.)’in Kıyamın Nitelikler Konumu: 1

          İmam Hüseyin (a.s.)’ın temel niteliğindeki yapılmış olan mücadelesinin amacının gerçek yönünü öğrenmek maksadıyla işlenecek meselesinin konumu onun yapmış olduğu Aşura haretinin genel anlamda anlaşılmasının gerçek yöünü kavramamız gerekir. Eğer onun Kerbela’ya yapmış olduğu haerketinin neden ve niteliklerinin kıyamı anlamındaki değerini anlamamış isek onun orda neden ve niçin? Şehid olduğunu anlamamız imkansız olacaktır.

          Onun için Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmalarının ısrarla üzerinde durduğu meselenin Aşura kerbela olayının temel amacının altında yatmakta olan kıyam kelime anlamının neticesinde anlamamız gereken konu bu olacaktır.

          Kıyam: is. 1. Ayağa kalkma. 2. Ayaklanma. 3. (Namaz’da ) Ayakta durma.

          a. (ar. Kıyâm) Esk. 1. Ayağa kalkma, dik durma. 2. Bir şeye kalkışma, işe girişme. 3. Başkaldırma, isyan. 4. Kıyam etmek, ayağa kalkmak; girişmek, kalkışmak, isyan etmek: ‘’hürmetle kıyam ettiğim vakit kitap etti’’ (Samipaşazade Sezai, xıx. yy.). ‘’Bir takım hod-fürüşâne iddialara kıyam eyledi’’ (Namık Kemal). ‘’memluklar bakıyyesi pür-gayz edüp kıyâm / Mısr içre kalmasun dedi bir tîğ der-niyâm’’ (Y.K Beyatlı).

          Denizde Kıyam flaması, eskiden, gemilerin bir limandan kalkarken çektiği, ortası beyaz, çevresi mavi, kare biçiminde işaret sancağı.

          İsl. Namazda ayakta durma. (Bk. Ansikl. Böl.) Kıyam binefsihi, Allah’ın kendiliğinden varlığını sürdürmesi anlamına gelen sıfatı. (Bk. Ansikl. Böl.)

          Ansikl. Farz ev vacip namazlara ayakta başlamak ve her rekâtta ayağa kalkmak namazın farzları sırasında yer alır. Bu nedenle ayakta durma gücü bulunan birinin oturarak ya da başka bir biçimde namaz kılması Caiz değildir.

          Ayakta duramayacak kadar hasta ya da sakat olan; ayak durabilmekle birlikte, namazın ayalta kılması hastalığının ya da ağrılarının artmasına yol açabilecek olan kişi oturarak namaz kılabilir. Bir sûre ayakta durabilen ise, dayanabilecek kadar ayakta durur, daha sonra namazını oturarak tamamlar.

          Bir yere dayanarak ayakta durabilen de namazını bu şekilde kılabilir. Ayakta namaz kılamayan, dizlerini tahiyat’ta oturulduğu gibi kırarak bacakları üzerine oturur; ancak hastalığı ya da sakatlığı bu şekilde oturmasını engelliyorsa kolayına geldiği biçimde oturbilir. Oturarak da namaz kılamayan, ima ile kılar.

          (Nazam.) hastalık ve sakatlığı bulunmamakla birlikte, aşırı ayakta başladıktan sonra bir yere yaslanarak ya da oturarak da namaz kılabilir. Kıyamın, farz ve vacip namazlarının rükünlerinden olması nedeniyle, yolculukta aracın durmaması, vaktin geçmekte olması gibi durumlar dışında, binek hayvanı üstünde ya da aracın içinde oturarak namaz kılınamaz. Yazan. imam Dikmen

          Yorum


            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


            Her gün aşura! Her yer Kerbela.

            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

            İmam Hüseyin (a.s.):
            325

            İmam Hüseyin (a.s.)’in Kıyamın Nitelikler Konumu:
            2


            Kıyam binefsihi. Allah’ın başka varlıklarda bulunmayan ve O’nun başka varlıklara benzemediğini (selbi, tenzihi) belirten sıfatlarından biri olan kıyam binefsihi sıfatı, başka hiçbir varlığa gereksinim duymadan var olmak ve varlığını sürdürmek anlamına gelen bir kelam terimidir ve yalnızca Allah için kullanılan bir sıfattır.

            Aynı anlamda olmak üzere varlığı kendi zatı ile kayim (kıyam bizatihi) terimi de kullanılır. Ve buna benzeterek daha bu şekilde kıyamın anlamlarını genişleterek meselenin üzeysel konumlarda anlamlarını verebiliriz. O’nun için de bura da İmam Hüseyin (a.s.)’ın Emevi devletinin şekilliğne ve Yezid gibi bir fasık hükümet karşısındaki kıyamın amacını ele alarak genişletebiliriz.

            Araştırmalarımızda da belirttiğimiz gibi İmam Hüseyin (a.s.) kıyamı meselesi konusunda detaylı bir inceleme yapmamızın nedenlerinden en önemli biride bu kıyamın mahiyiyetinin ne olduğudur. Zira tüm doğal yaratık ve olgular gibi, kıyamların da muhtelif mhiyetleri vardır. Doğal varlık ve olguların, madenlerden tutun bitkilere ve çeşitli hayvanlara kadar her birinin özel bir tabaiatı ve durumu vardır. İnsanlarını kıyamları da aynen böyledir. Yani özgürlükler mücadeleleri!...

            Bir insanın bir kıyam istikamındaki tanıtımı, mahiyetini elde etmek isterse ilk önce bu kıyamı oluşturan illet ve sebepleri tanımalıyız ki, On’ları tanımadıkça bu kıyamın mahiyetini yani (illett-i failisinin ) tanımış olmayız.

            Biz daha önce ki araştırmalarımızda da yapmış olduğumuz onun illet-i galiyesini tanımalız konumunu anlatmıştık. Yani bu kıyamın hedefinin ne olduğunu tanımalıyız. İlke önce, o kıyamın bir hedefi var mıdır acaba?...

            Eğer hedefi varsa nelerdir?... Üçüncü olarakta bu kıyamın unsurlarını ve muhtevasını tanımalıyız, yani acaba bu kıyamda neler yapılmış, hangi işlere baş vurulmuştur?... Dördüncü olarakta bu yapılan işler toplam olarak ne gibi bir yapı ve oluşumu oluşturmaktadır?... Yazan. imam Dikmen

            Yorum


              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


              Her gün aşura! Her yer Kerbela.

              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

              İmam Hüseyin (a.s.):
              326

              İmam Hüseyin (a.s.)’in Kıyamın Nitelikler Konumu: 3


              İmam Hüseyin (a.s.) kıyamı hakkında sözkonusu olan meselelerden biri de şudur ki, acaba bu kıyam bir patlama türünden midir? Bilinçsiz ve hesapsız olarak yapılan bir hareket midir?...

              İçinde su olan ağzı kapalı bir kazana devamı ısı verilmesi sonucu kaynayan suyun buhar olması ve nihayet patlaması gibi mi? İnsan bir sözü asla kutlanmak istemediği halde bir takım şartlar altında aniden öfkelenerek söyleyebilir. İşte buna patlama denir. Kıyamlardan birçoğu da bir özgürcülük patlamalarının gerçeğidir...

              İslâm ve Ehl-i Beyt mektebinin yolunun günümzüdeki maddi mekteplerin yoluyla farklı olduğu yerlerden biri, maddi mektepler özel diyaletiksel usullere dayanarak ‘’tezadları çoğaltın’’, ‘’rahatsızlıkları artırın’’, diyorlar.

              ‘’Patlakları derinleştirin’’, ve hatta gerçek ıslahatlarla muhalefet edin ki toplumbilim bilinçli olarak değil de patlama anlamındaki inkılaba sürükleyebilesiniz. İslam patlama şeklindeki inkılabı hiç benimsemiyor. İslami inkılap dört dörtlük bilinçli, kararlı, tamamen aydın ve seçim yoluyla olan bir inkılaptır.

              Acaba burda İmam Hüseyin (a.s.)’ın inkılabı patlama şeklinde bir inkılap olup ve toplumsal bir paylama mı idi?... Bilinçsiz yapılan bir inkılap mıydı?...

              Acaba ve yine Muaviye’nin zamanında ve hatta Muaviye’den önceki zamanlarda halka ve İmam Ali (a.s.)’ın ailesine yapılan aşırı baskıların sonucunda Yezid’in zamını gelince İmam Hüseyin (a.s.)’ın sabrı taşarak ne olursa olsun diyerek mi kıyam etti!?... Neuzûbillah Allah korusun haşa...

              Muaviye’nin ölümünden sonra başlayan İmam Hüseyin (a.s.)’ın sözleri İmam Hüseyin (a.s.)’la Muaviye’nin arasında gidip gelen mektuplar, muhtelif durumlarda irade ettiği konuşmalar, meseleler hakkında Tuhaf-ul Ukul adlı eserde genişçe yeralan Mina’da Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sahabesine hitaben yaptığı mükemmel konuşması bu kıyamın son derece bilinçli olarak yapıldığını ve bu hareketin bir patlama değil bilakıs inkilap olduğunu, inkılap ama İslam-i bir inkılap olduğu olgusunun göstergesidir. Yazan. imam Dikmen

              Yorum


                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                İmam Hüseyin (a.s.):
                327

                İmam Hüseyin (a.s.)’in Kıyamın Nitelikler Konumu:
                4


                Bu açıdan İmamHüseyin (a.s.) özeliklerinden biri de ashabından hiç birine onların katılımlarının patlama şeklini almasına müsade etmemesidir. Niçin İmam Hüseyin (a.s.) her fırsatta ashabını bir bahaneyle kendisinden uzaklaştırmak istiyor?...

                Devamlı, bilin ki, burada ne su var ne de ekmek; tehlikedeyiz diyor. Ve hatta Tasu’a (Muharrem ayının dokuzuncu) günü akşamleyin yani şehadetlerinden bir gün önce onlarla özel bir dille konuşuyor:

                ‘’Ben kendi ashabımdan daha üstün bir ashab, kendi ehl-i beytimden daha faziletli bir ehl-i beyt tanımıyorum. Sizlerin hepinize teşekkür ediyorum. Hepinizden memnunum. Bunların (düşmanın) benden başka hiç kimseyle bir davası yok.

                Siz isterseniz gidin. Onlar sizin kendinizi bu savaştan kenara çektiğinizi bilirlerse hiçbirinize dokunmazlar. Benim Ehl-i Beyt’im bu sahrada kimseyi tanımazlar, bölgeyi bilmezler. Herbiriniz ehl-i Beyt’imden birisiyle çıksın gitsin ve ben burada yalnız kalacağım.’’

                Niçin halkın rahatsızlığından ve hoşnutsuzluğundan yararlanmak isteyen bir rehber yani (önder) böyle yapar mı hiç?!... Elbetteki hayır; bilakis hep şer’i tekliften bahseder.

                Tabi ki, şer’i teklif’de vardı ve İmam Hüseyin (a.s.) şer’i teklifi de söylemekten gaflet etmedi; ancak o şeri teklifi son derece bilinçli ve serbest olarak yapmalarını istiyordu.

                Demek istiyordu ki, düşman sizi muhasara etmemiştir, düşman tarafından zorunlu değildisiniz. Gecenin karanlığından yararlanarak gidecek olursanız kimse engel olmaz size.

                Dostunuz yani (ben imamınız) olarak da sizi mecbur etmiyorum. Ben bey’atımı sizin üzerinizden aldım Bi’ât konusunun üzerinize bir sorumluluk ve zorunluluk getirdiğini sanıyorsanız işte bey’atımı da sizin üzerinizden kaldırdım. Yani açıkçası sacede ve sadece serbestlik ve seçme hakkınızı veriyorum.

                Son derece bilinçli ve serbest olarak ve düşman veya dost tarafından küçük bir zorunluluk hissetmeden beni seçmelisiniz. Yazan. imam Dikmen

                Yorum


                  Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                  Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                  Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.


                  Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                  İmam Hüseyin (a.s.):
                  328

                  İmam Hüseyin (a.s.)’in Kıyamın Nitelikler Konumu: 5


                  İslam ordusunun komutanı Tarık b. Ziyad İspanya savasında, İspanya kıyılarına inince hemen kendilerine yirmi dört saat yetecek kadar azık saklayıp geriye kalanını gemilerle birlikte yakmalarını emretti.

                  Daha sonra askerlerini ve kumandanlarını toplayarak engin denize işaret edip ey halk, dedi. Karşınızda düşman ve arkanızda da deniz vardır. Kaçmak isterseniz denizde boğuşmaktan başka bir kaçış yolunuz yoktur; gemileriniz yok artık. Tembellik ve gevşeklik edecek olursanız yirmi dört saatten fazla yemeğiniz de yok.

                  Ondan sonra öleceksiniz. Dolayısıyla kurtuluşunuz, düşmana saldırarak onları yok etmeğe bağlıdır. Yemeğiniz düşmanın elindedir. Bundan başka çareniz ve yolunuz yoktur. Böylece o onlar için zorunluluk oluşturdu.

                  Bu asker kanının son damlasına kadar savaşmayıp da ne etsin?!... Ama İmam Hüseyin (a.s.) böyle yapmadı. İşte Kerbela şehidlerine değer verilmesi de bunun içindir. İster İslam tarihinde olsun ister diğer batıl beşeri tarih kaynaklarında olsun bunun benzeri asla yoktur.

                  İmam Hüseyin (a.s.) Tarık b. Ziyad’ın aksine davrandı ashabına. Düşman buradadır; bu taraftan da gitseniz öldürüleceksiniz, o taraftan da gitseniz, dolayısıyla çaresi yok, iş işten geçmiştir.

                  Eninde sonunda siz de öldürüleceğinize göre gelin benimle birlikte öldürülün, demedi. Öyle bir şehadetin bir değeri yoktur. Bir politikacı böyle davranır. Bilakis İmam Hüseyin (a.s.) buyurdular ki, ne deniz arkanızda var ne de düşman karşınızda. Ne dost engel oluyor ve ne de düşman. Hangisini isterseniz seçin, sizler serbestsiniz.

                  Yezid’in elçileri İmam Hüseyin (a.s.)’dan bi’ât almak için geldiklerinde İmam Hüseyin (a.s.); şöyle buyurmuşlardır.’’Eğer ben Yezid gibi bir lanetliğe bi’ât edersem, İslâm’a fatiha okumak gerekir.’’

                  O’nun Kıyamının yapılması zorunluğu İslam devletinin ayakta kalması ve Emevi saltanatçılığa da son verilmesi amaçlıydı. Ama müslümanların bunu anlamaları da imkansızdı.

                  O halde İmam Hüseyin (a.s.)’ın inkilabı, birinci derecede hem kendi tarafından ve hem de Ehl-i Beyt’i ve ashabı tarafından bilinçli bir inkilap olup bir patlama değildir. Yazan. imam Dikmen

                  Yorum


                    Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                    Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                    Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                    Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                    İmam Hüseyin (a.s.):
                    329

                    İmam Hüseyin (a.s.)’in Kıyamın Nitelikler Konumu:
                    6


                    Bilinçli bir inkılabın muhtelif mahiyetleri olabilir. Ama İmam Hüseyin (a.s.)’ın kıyamında rol oynayan çok muhtelif etkenler vardır. Bu etkenler İmam Hüseyin (a.s.)’ın kıyamının geniş mahiyetli bir kıyam olmasına sebep olmuşlardır. Toplumsal olaylarda tabii olaylar arasında olan farklardan biri de tabii şeylerin sadece bir tek mahiyeti amacı olmasıdır.

                    Bir metal, bir anda hem altın ve hem de bakır mahiyetine sahip değildir. Ancak toplumsal olaylar bir anda bir kaç mahiyete sahip olabilirler.

                    Evet İmam Hüseyin (a.s.)’ın kıyamın da muhtelif mahiyeti olan olaylar türündendir, zira ondan muhtelif etkenler rol oynamıştır. Örneğin bir kıyamın tepki mahiyet, olabilir, yani açıkçası sırf tepkilerden başka bir şey olmayabilir.

                    Bir kıyamın tepkileri mahiyetinde olursa bir olay karşısında olumsuz bir tepki olabilir ve yine başka bir olay karşısında o kıyamın tepkisi olumlu bir tepki olabilir. Bütün bunlar İmam Hüseyin (a.s.)’ın kıyamında mevcuttur, böylece bu kıyam birkaç mahiyetli bir kıyam olmuştur. Acaba nasıl?

                    Bizde bu açıdan yani (zaman açısından) ilk etken bey’at istenmesidir: İmam Hüseyin (a.s.)’ın Medine’de iken. Muaviye ölmeden önce Yezid’in veliyyi ahtlığını kesinleştirmek maksadıyla Medine’ye gelerek İmam Hüseyin (a.s.)’dan bey’at almak istedi, ama orada muvaffak olamadı.

                    Muaviye’nin ölümünden sonra Yezid bey’at almak istedi. Bi’ât etmek sadece Yezid’in şahsının hilafetini imzalamak ve onun resmiyete tanımak olmayıp bilakıs Muaviye’nin temelini attığı, önceki halifenin sonraki halifeyi seçmesi anlamındaydı;

                    sonra ki, halifenin ölmesi ve ondan sonra halk, onun yerine geçecek olan kimseyi seçmesi veya eğer şii ise Hz. Resulullah (s.a.v.)’den sonra gelen nassa amel etmek demek değildir. Bilakıs, ne Ehl-i Beyt Sünnet’in ve ne de Şia’nın söylemediği bir şeydi. Bir halifenin diğer bir halifeyi kendi oğlunu müslümanların veliyy-i ahdı olarak tanıtması’ydı. Bunun da olması mümkün değildir...

                    Dolayısıyla da bu bi’at sadece Yezid gibi alçak bir kişinin hilafetini resmiyete tanımak değildir; bilakıs, ilk olarak Muaviye’nin ve onu o makamla mukafaatlandırların temelini atmak istediği bir adetti. Yazan. imam Dikmen

                    Yorum


                      Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                      Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                      Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                      Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                      İmam Hüseyin (a.s.):
                      330

                      İmam Hüseyin (a.s.)’in Kıyamın Nitelikler Konumu: 7


                      Burada, onlar İmam Hüseyin (a.s.)’den bi’ât istiyorlar; açıkçası yani onların tarafından belirtilmiştir. Halbuki Hz. Peygamber (s.a.v.) Muaviye’yi benim minderin başında görürseniz karnını yarın hadisi şeriflerinide unutturmuşlardır.

                      İşte İmam Hüseyin (a.s.) olumsuz tepki göstermeside bunun bir neticesidir. ‘’Bi’ât mı istiyorsunuz? Etmem.’’ Burada İmam Hüseyin (a.s.)’ın tepkisi olumsuz bir tepkidir, takva türündendir. Her insan kendi toplumunda, şehvet, makam ve korku gibi çeşitli hallerde belirtilen isteklerle karşılaşır ki, onların karşısında hayır demelidir, yani takvalı olmalıdır.

                      Onlar bi’at et diyorlardı, İmam Hüseyin (a.s.) hayır diyor; tehdid ediyorlardı, İmam Hüseyin (a.s.) öldürülmeye hazırım ama bi’at etmeye hazır ve razı değilim diyor.

                      Buraya kadar, bu kıyam meşru olmayan bir isteğin karşısında gösterilen olumsuz bir tepki mahiyetine sahiptir. Başka bir deyişle mahiyet, takva mahiyetidir, zaten yukardaki araştırmalarımızda takva konumdaki nefs-i Emmare ve Nefs-i Mutmaine meselelerinde yeterli aşamada belgelerinde yararlandığımızı sanırım;

                      La ilahe ilellah’ın birinci bölümünün yani La ilahe’nin mahiyetidir; meşru olmayan istek karşısında ‘’hayır’’ (takva) demiştir.
                      Fakat İmam Hüseyin (a.s.)’ın kıyamda etkili olan tek etken bu değildir.

                      İmam Hüseyin (a.s.)’ın kıyamının tepkisel mahiyetinin ikici yönü ise, ‘’olumlu tepki’’ olarak adlandırdığımız yönüdür. Tepki, fakat olumlu tepki mahiyeti olduğu diğer bir etkende vardırki!...

                      Muaviye öldükten sonra, bu vakıa’dan yirmi yıl önce en azından beş yıl kadar Hz. İmam Ali (a.s.) gibi birinin aralarında yaşadığı ve henüz Hz. İmam Ali (a.s.)’nın talim ve terbiyesinin etkisi içlerinden tamamen yok olmayan Kufe halkı yani (elbette bu şehri, İmam Ali (a.s.)’nın fikir ve düşüncesinden, İmam Ali’nin lehine olan duygulardan temizlemek için o hazretin talim ve terbiyesini ortadan kaldırmak için yoğun bir çalışma yapılmıştır. Yazan. imam Dikmen

                      Yorum


                        Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                        Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                        Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                        Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                        İmam Hüseyin (a.s.):
                        331

                        İmam Hüseyin (a.s.)’in Kıyamın Nitelikler Konumu: 8


                        Örneğin; Hucr b. Adiy’leri, Amr b. Hamik-i Huzaî’leri, Ruşeyd-i Heceri’leri ve Meysem-i Temmar’ları ortadan kaldırmışlardı) kendilerine geldiler, fırsattan yararlanmak, fırsatın Yezid. b. Muaviye’nin eline geçmemesi için toplandılar; bizim İmam Hüseyin b. Ali (a.s.) gibi bir önderimiz ve öncümüz var.

                        Hak imam-ımız odur. Şimd hazırlanmalı ve o hazreti Kufe’ye davet etmeliyiz. Ona yardım etmeliyiz; en azından ilk önce burada bir kutup oluşturmalı ve sonra da hilafeti İslam devleti şekline sokmalıyız.’’ dediler...

                        Kufe esasen asker’î merkez idi. İlk başta da kararga olarak kurulmuştu. Daha önce ad ‘’Hire’’ olan bu şehiri ikinci halife Ömer b. Hattab’ın zamanında Sa’id b. Vakkas kurmuştu. Müslüman askerler, yani o ordu, orada kendileri için evler yaptılar; dolayısıyla dünyanın en güçlü şehriydi.

                        Bu şehrin ahalisi İmam Hüseyin (a.s.)’ı davet ettiler. Bir değil, iki değil, bin değil, beş bin, onbin, onsekiz bine yakın varan mektup yazılmıştı. Bazı mektupları bir kaç kişi, bazılarını da hemen hemen yüz kişi imzalamışlardı ve toplam olarak yaklaşık yüz bin kişi İmam Hüseyin (a.s.)’a mektup yazmıştı.

                        Burada İmam Hüseyin (a.s.)’ın tepkisi neydi? Hüccet onunla tamamlanmıştı. Tepkisi olumlu olmalı, hareketinin mahiyeti yardımlaşmak olmalıydı.

                        Yani müslümanlardan bir gurubu kıyam etmişti, İmam Hüseyin (a.s.) onların yardımına koşmalıydı. Burada İmam Hüseyin (a.s.)’ın tepkisinin amacı olumsuz ve takva değildir, bilakis olumluydu. Başkası tarafından bir iş başlatılmış ve İmam Hüseyin (a.s.)’da bu iş başına önder ve Hak imam-i olarak cevap vermeliydi.

                        Yezid’e bi’ât konusunda İmam Hüseyin (a.s.) sadece ‘’hayır’’ demeli, kendini temiz ve bulaştırmamalıydı. Yazan. imam Dikmen

                        Yorum


                          Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                          Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                          Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                          Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                          İmam Hüseyin (a.s.):
                          332

                          İmam Hüseyin (a.s.)’in Kıyamın Nitelikler Konumu: 9


                          Dolayısıyla eğer İmam Hüseyin (a.s.) İbn-i Abbas (a.s.)’ın önerisini kabul edecek olur da Yezid’in askerlerinin kendisine ulaşmaması için, Yemen dağlarına sığınacak olsaydı birinci vazifesini yerine getirmiş olacaktı.

                          Zira kendisinden bi’ât etmesi istenmiş ve o da bi’ât etmek istememiştir. Onlar ‘’bi’ât et’’ diyorlardı ve İmam Hüseyin (a.s.)’de ‘’hayır’’ diyordu. İmam Hüseyin (a.s.)’den bi’at talebine karşı takva duygusu açısında olumsuz cevap vermesi gerekliydi.

                          Bu vazife İbn-i Abbas (a.s.)’ın ve diğerlerinin önerisi olan Yemen dağlarına sığınmakla da yerine getirilebilirdi. Fakat Hz. İmam Hüseyin (a.s.) böyle yapacak olsaydı diğer bir vazife yerine getirilmemiş olurdu; çünnkü burada Kufe halkının davet meselesi sözkonusudur.

                          Yeni bir vazife vardı. Müslümanlar yaklaşık on sekiz bin mektupta, yüz bin civarında imza vermişlerdi ve burada hücceti tamamlamak sözkonusu ve zorunludur.

                          Evet bu nedenledir ki, İmam Hüseyin (a.s.)’ın hareketinin ilk başından beri Kufe halkının istikamet ve direniş göstermeyeceklerini biliyordu; çünkü gevşek ve korkutulmuş bir halk idi. Kufe halkı. Ama ortada bir davetde vardı ve bu davet karşısında olumlu tepki gösterilmeseydi tarihe ne cevap verilebilirdi?...

                          Eğer İmam Hüseyin (a.s.) Kufe halkının davetini önemsememiş olsaydı, kesinlikle bugün bizler, ‘’Niçin İmam Hüseyin (a.s.)’ın Kufe halkına olumlu cevap vermedi?’’ deyebilirdik. Ve hatta haşa O’nu suçlayabilir konumuna da gelirdik. Abbasoğulları zamanın kendisine Âl-i Muhammed’in (s.a.v.) veziri denilen

                          ‘’Ebu Seleme-i Hallah’’ Abbasî halifesiyle arası açılınca hemen, biri İmam Cafer Sadık (a.s.)’a ve diğer Abdullah-i Mahz’a olmak üzere iki mektup yazıp, her ikisini de davet ederek ‘’Ben ve Eba Müslim şimdiye kadar bunlar için çalışıyorduk.

                          Ama şimdiden itibaren sizin için çalışmak istiyoruz. Gelin bize destek olun. Biz bunları ortadan kaldıracağız.’’ dedi.
                          Birincisi bu adamın iki kişiye mektup yazması, niyetinin halis olmadığını gösteriyordu.

                          İkincisi Abbasi halifesiyle arası açıldıktan sonra bu mektubu yazmıştı. Mektup İmam Cafer Sadık (a.s.)’a ulaşınca İmam Cafer Sadık (a.s.) mektubu okuduktan sonra onu getirenin gözler önünde ateşe tutarak yaktı.

                          Mektubu getiren ‘’Mektuba vecabınız nedir’’ diye sorunca İmam Cafer Sadık (a.s.) ‘’mektubun cevabı budur’’ buyurdu ve o adam henüz geri dönmeden Ebu Seleme’yi öldürdüler.

                          Bununla birlikte hâlâ bazıları ‘’Niçin İmam Cafer Sadık (a.s.), Ebu Seleme-i Hallah’ın davetini reddeti, neden olumlu vecap vermedi?’’ diyorlardı. Oysa ki Ebu Seleme-i Hallah, bir tek kişiydi ve iyi niyetli de değildi.

                          Ayrıca iş işten geçtikten sonra mektup yazmıştı ve Abbasi halifesi de onun artık kendisine sadık olmadığını anlamış ve dolaysıyla bir kaç gün sonra da öldürtmüştü. Yazan. imam Dikmen

                          Yorum


                            Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                            Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                            Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                            Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                            İmam Hüseyin (a.s.):
                            333

                            İmam Hüseyin (a.s.)’in Kıyamın Nitelikler Konumu:
                            10

                            Eğer Kufe halkının on sekiz bin mektubu Medine ve Mekke’de ve hatta (özellikle Mekke’de) İmam Hüseyin (a.s.)’a ulaştığı halde, İmam Hüseyin (a.s.) onlara olumlu cevap vermemiş olsaydı tarih, ‘’Eğer İmam Hüseyin (a.s.) Kufe’ye gitmiş olsaydı, Yezid ve taraftarlarının kökünü kazımış ve onları ortadan kaldırmış olurdu; Kufe müslümanların karargahıydı, ahalisi cesurdu. Kufe’de beş yıl İmam Ali (a.s.) yaşamıştı.

                            Henüz İmam Ali (a.s.) talimatı, büyüttüğü yetimler ve geçimlerini sağladığı kimsesiz insanlar hayatta idiler. Henüz İmam Ali (a.s.)’nın sesi bu şehrin halkının kulaklarında çınlıyordu. İmam Hüseyin (a.s.) korktuğu için mi o şehre gitmedi? Kufe’ye gidecek olsaydı İslam dünyasında inkılabı olurdu’’ diye sorgulayabilirdi İmam Hüseyin (a.s.)’ı dolayısıyla burada, sırf onların ‘’biz kıyama hazırız’’ demeler karşısında şer’î mükellefiyet, İmam Hüseyin (a.s.)’in ben de hazırım demesini gerektiriyordu.

                            İş bu açıdan da İmam Hüseyin (a.s.)’ın vazifesi nedir? Kufe halkı beni davet etti; Kufe’ye gidiyorum. (Veya) Kufe halkı, Müslim’e ettikleri bi’âtlarını görmezlikten geldiler, ben geri dönüyorum, eski yerime dönüyorum. Medine’ye veya başka bir yere gidiyorum; orada istedikleri işi yapsınlar.

                            Yani bir davet karşısında olumlu bir tepki olan bu etken açısından İmam Hüseyin (a.s.)’ın temel vazifesi, davet eden kişiler davetlerinde sadık oldukları müddetçe onlara olumlu cevap vermek olacaktı. Davet edenler sözlerinden cayınca artık o açıdan da İmam Hüseyin (a.s.)’ın vazifesi de kalmamış olacaktı.

                            İşte bu etkenlerden hangisinin diğerinden önceydi?... Acaba önce İmam Hüseyin (a.s.) bi’âttan sakındı ve bi’âttan sakındığı için mi Kufe halkı onu davet etti ve o dönemin ulaşım hususundaki şartlarına göre İmam Hüseyin (a.s.)’ın bi’ât etmekten sakınışından bir aydan fazla geçtikten sonra Kufe halkının daveti ulaştı İmam Hüseyin (a.s.)’a?..

                            Yoksa ilk önce Kufe halkı İmam Hüseyin (a.s.)’ı davet etti de, İmam Hüseyin (a.s.)’da Kufe halkının kendisinin davet ettiğini görünce onlara olumlu cevap vermesi gerektiğini mi düşündüler?... Yazan. imam Dikmen

                            Yorum


                              Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                              Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                              Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                              Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                              İmam Hüseyin (a.s.):
                              334

                              İmam Hüseyin (a.s.)’in Kıyamın Nitelikler Konumu: 11


                              İşte bu ikisinden hangisi önceydi? İslam tarihine göre tabii ki birincisi; niçin mi? Çünkü Muaviye öldükten hemen sonra İmam Hüseyin (a.s.)’dan bi’ât istendi; hatta Muaviye ölmeden önce Medine’ye gelerek hile ile İmam Hüseyin (a.s.)’dan ve diğer bir kaç kişiden kendi hayatında Yezid için biât almak istiyordu, fakat onlar hiçbir şart altında kabul etmediler.

                              Böylece bi’at istenmesi ve ondan sakınılması, zaman açısından daha önce vuku bulmuştu. Muaviye öldükten sonra Yezid’in kendisi, Muaviye’nin ölümü haberini bildirmek için hızlı bir deveyle Medine’ye gönderdiği haberciyle birlikte bir mektup gönderdi.

                              Haberci bir kaç gün içinde kendisini Medine’ye ulaştırarak Muaviye’nin ölüm haberini ve Yezid’in gönderdiği mektubu verdi. O mektubta, ne pahasına olursa olsun İmam Hüseyin b. Ali (a.s.)’dan ve diğer bir kaç kişiden bi’at alınması isteniyordu. O zaman, belkide henüz Muaviye’nin ölüm haberi Kufe’ye ulaşmamıştı.

                              Ayrıca bu tarihlerden de İmam Hüseyin (a.s.)’dan bi’ât istendiğinde ve İmam Hüseyin (a.s.) kaçındığını ve bi’at etmeye hazır olmadığını bildiriyorlar. İki üç gün böyle geçti; sık sık geliyor ve bazen tatlı dille ve bazen de sert ve tehtik edici bir şekilde bi’ât istiyorlardı.

                              Nihayet İmam Hüseyin (a.s.) Recep ayının yirmi yedisinde Medine’yi terkederek Mekke’ye doğru hareket etti ve Şaban ayının üçüncü gününde Mekke’ye ulaştı.

                              Kufe halkının daveti, Ramazan ayının on beşinde İmam Hüseyin (a.s.)’ı ulaştı; yani açıkçası kırk günden fazla Mekke’de kalıp kendisinden bi’at istenmesinden ve İmam Hüseyin (a.s.)’ın bi’âtı reddetmesinden tam bir buçuk ay geçtikten sonra Kufe’ye davet edildi. Yazan. imam Dikmen

                              Yorum


                                Ynt: Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura makalesi.


                                Her gün aşura! Her yer Kerbela.

                                Kuran ve Ehl-i Beyt araşt. aşura özel makalesi.

                                Hz. Adem ( a.s. )'ın Varisi

                                İmam Hüseyin (a.s.):
                                335

                                İmam Hüseyin (a.s.)’in Kıyamın Nitelikler Konumu:
                                12

                                Dolayısla meseleyi, ‘’ilk önce Kufe halkı davet etti ve sonra İmam Hüseyin (a.s.) onlara olumlu bir cevap verdi ve olumlu cevabın etseninde de onların tarafından hilafete aday olduğunu için de artık bi’âtın anlamı yoktu’’ şeklinde değerlendirilmesi doğrul değildir.

                                Yani açıkçası Kufe’lilere olumlu cevap verdiği için bi’ât etmedi söyleyemeyiz. Zira daha öncede belirttiğimiz gibi Kufeli’lerin daveti sözkonusu bile değilken bi’âtı reddeti ve ‘’bütün dünyada benim için bir sığınacak ve barınacak yer olmasa bile bi’ât etmeyeceğim.’’ buyurdular. Yani eğer yeryüzünün bütün noktalarını üzerime kapasalar ve yaşayabilmem için bir nokta bile kalmasa yine de lanetlik Yezid’e bi’ât etmeyeceğim.

                                Tarihin bizlere aktarmış olduğu açıklamalara ve diğer bir etken de konumuzun insan fıtratı ile bağlantısı olan ve defalarda bu konu ve meselenin üzerinde durduğumuz asıl ‘’marufu emretme münkeri nehyetmek’’ yani (iyiyi emretmek ve kötüden nehyetmek) ilkesi temel amaçlarıdır.

                                İmam Hüseyin (a.s.) Medine’den hareket ettiği ilk günde bu şiar ile hareket ettiğini ilan etti. Bu da başlı başına bir devrimcilik etkenliğin tah kendisidir, eğer bi’ât da istemeselerdi İmam Hüseyin (a.s.) marufu emretme ve münkeri nehyetme vazifesinin hükmüyle yinede kıyam etmesi gerekiyordu ve hatta buna da zorunluydu.

                                Kufe ahalisi İmam Hüseyin (a.s.)’ı davet ettikleri için kıyam etmiyordu. İmam Hüseyin (a.s.) zira Kufe halkının davet etmesine hem daha iki ay vardı; ilk günlerdi ve Kufe halkının davetiyle hiç bir ilişkişi yoktu.

                                İslam dünyasını münkirat kapsamıştı; İmam Hüseyin (a.s.) da devleti vazifesi gereğince, şeri ve ilahi kanun ve hükümet sorumlulukları gereği kıyam etmesi mecburi idi. Yazan. imam Dikmen

                                Yorum

                                YUKARI ÇIK
                                Çalışıyor...
                                X