Bismillahirrahmanirrahim
Avrupa`da son yıllarda gittikçe artan İslam düşmanlığı devlet-medya ikilisi tarafından sistemli bir şekilde alevlendiriliyor. Avrupa`nın bu hırsının sebebi batının din ve ideoloji alanında iflas etmiş olması ve bunun karşısında yükselen bir değer olan İslam‘ın varlığı tedirginliğe sebebiyet vermektedir. Bu tedirginliği gidermek için ise ilk hedef İslam‘ı temsil eden sembolleri toplumsal yaşantıdan uzaklaştırmak, karalamak, ve içerisinde yaşayan müslümanları asimile etmektir.
İslam dinini karalamak için özellikle müslüman kadınları malzeme olarak seçen batı, başörtü konusunu sıkça gündeme getirerek, başörtüsünü baskının, ezilmişliğin sembolü olarak göstermeye çalışıyor.
Bu konu üzerinde ısrarla durmalarının sebebi, bu konunun aslında onların göçmen müslümanlar üzerinde planlarını alt üst etmesi ve içlerindeki İslam korkusunu depreştirmesidir.
Yarım asırdır Avrupa‘da yaşayan başörtülü kadınlar niye özellikle 90`lı yıllardan sonra göze batmaya ya da gericilik sembolü olarak gösterilmeye başlandı? Aslında 80-90‘lı yıllardan önce Avrupa‘ya gelen müslüman kadınlar şimdikiler kadar entegre olmamış hatta yazması ve şalvarı ile daha doğulu ve batının normlarına daha aykırı yaşıyorlardı. Şimdi ise başörtülü müslüman göçmenler çok iyi dil biliyorlar, Avrupa kültürünü iyi tanıyorlar, üniversitelere gidenler çoğaldı, kendilerini daha iyi ifade edebiliyorlar, kalite arttı. Peki problem ne?
1980‘ den önceki kadınların başörtüleri kimseyi rahatsız etmezken neden bugün başörtü batının kara listesine alındı? Problem şu, çünkü 1980 öncesi başörtü İslam`ın emri olarak kabul edilmekle birlikte daha çok geleneksel kültürün parcası olduğu için takılıyordu. Ama şimdi takılan başörtüler bilinçli ve dinin gereği olarak takıldığı için aynı zamanda İslamı temsil etmektedir. Yani başörtülü kadınlar hiç bir şey yapmasalar bile başlarındaki başörtüleri ile İslam‘ı tebliğ ediyorlar. Özellikle akademisyenlerin artması ve bunların kendi alanlarında kariyer yapması, bu şahısların toplumda İslami kişilikleri ile örnek olmaları, yani başı örtülü doktor, mühendis veya avukat gelecek nesillere birer model olması sebebi ile , müslümanlığın hıristiyan toplumunda da sempati kazanmasına ve yayılmasına ortam hazırlayacağı için hiristiyanlık dini ve zayıflayan Avupa ideolojisi için bir tehlike teşkil ediyor.
Bu yüzden medya müslüman kadınları hedef alan karalamalarını her geçen gün artırırken, hükümetler de buna paralel olarak sosyal ve hukuk alanlarında kısıtlamaları artırma yoluna gitmiştir.
Medya Müslüman kadınları, erkek egemenliği altında , söz hakkı olmayan, şiddete maaruz kalan zavallılar olarak göstererek insanların İslam‘a sempati duymalarını engellemek için kendi üzerine düşen görevini yerine getirmeye çalışıyor. Devlet ise başörtülü bayanların yaşam alanlarını kısıtlamanın yanında, başarılı müslümanların model olmasını engellemek için sözde müslüman olan ancak kimliğinde İslam ibaresi bile olmayan ama müslüman anne babadan dünyaya gelme kaderine sahip insanları ön plana çıkararak yukarıda söylemiş olduğumuz örnek müslüman modeline karşı „ılımlı müslüman“ modelini sunmaktadır. Özellikle Türk ve Arap kökenli politikacı, yazar ve artistlerin değişik platformlarda boy göstermeleri teşvik edilmektedir. Zira devlet kendi söyleyemediklerini bu zavallılar aracılığı ile topluma iletmektedir. Toplum bunun neticesinde söylenenlerin bir müslüman ağzından olduğunu varsayarak İslam‘da bu „ılımlı“ların da görüşünün var oldugunu varsaymaktadır. Böylece resmi ideoloji İslami değerleri , sözde İslam toplumu içerisinden gelen ama İslami değerlerin hiçbirini taşımayan bu zavallı zevatlar ile tahrif etmeye çalışmaktadır.
Müslümanların Avrupa‘da daha güçlü olmalari gerekiyor. Zira bu baskılar azalmadığı gibi aksine her geçen gün daha da artacaktır. Bunlara karş koymak için gerekli olan en güçlü silah düşünebilen, konuşabilen, şuurlu bir nesil ve müslümanlar arasındaki vahdet olacaktır.
Masume Aliaskeroğlu
Avrupa`da son yıllarda gittikçe artan İslam düşmanlığı devlet-medya ikilisi tarafından sistemli bir şekilde alevlendiriliyor. Avrupa`nın bu hırsının sebebi batının din ve ideoloji alanında iflas etmiş olması ve bunun karşısında yükselen bir değer olan İslam‘ın varlığı tedirginliğe sebebiyet vermektedir. Bu tedirginliği gidermek için ise ilk hedef İslam‘ı temsil eden sembolleri toplumsal yaşantıdan uzaklaştırmak, karalamak, ve içerisinde yaşayan müslümanları asimile etmektir.
İslam dinini karalamak için özellikle müslüman kadınları malzeme olarak seçen batı, başörtü konusunu sıkça gündeme getirerek, başörtüsünü baskının, ezilmişliğin sembolü olarak göstermeye çalışıyor.
Bu konu üzerinde ısrarla durmalarının sebebi, bu konunun aslında onların göçmen müslümanlar üzerinde planlarını alt üst etmesi ve içlerindeki İslam korkusunu depreştirmesidir.
Yarım asırdır Avrupa‘da yaşayan başörtülü kadınlar niye özellikle 90`lı yıllardan sonra göze batmaya ya da gericilik sembolü olarak gösterilmeye başlandı? Aslında 80-90‘lı yıllardan önce Avrupa‘ya gelen müslüman kadınlar şimdikiler kadar entegre olmamış hatta yazması ve şalvarı ile daha doğulu ve batının normlarına daha aykırı yaşıyorlardı. Şimdi ise başörtülü müslüman göçmenler çok iyi dil biliyorlar, Avrupa kültürünü iyi tanıyorlar, üniversitelere gidenler çoğaldı, kendilerini daha iyi ifade edebiliyorlar, kalite arttı. Peki problem ne?
1980‘ den önceki kadınların başörtüleri kimseyi rahatsız etmezken neden bugün başörtü batının kara listesine alındı? Problem şu, çünkü 1980 öncesi başörtü İslam`ın emri olarak kabul edilmekle birlikte daha çok geleneksel kültürün parcası olduğu için takılıyordu. Ama şimdi takılan başörtüler bilinçli ve dinin gereği olarak takıldığı için aynı zamanda İslamı temsil etmektedir. Yani başörtülü kadınlar hiç bir şey yapmasalar bile başlarındaki başörtüleri ile İslam‘ı tebliğ ediyorlar. Özellikle akademisyenlerin artması ve bunların kendi alanlarında kariyer yapması, bu şahısların toplumda İslami kişilikleri ile örnek olmaları, yani başı örtülü doktor, mühendis veya avukat gelecek nesillere birer model olması sebebi ile , müslümanlığın hıristiyan toplumunda da sempati kazanmasına ve yayılmasına ortam hazırlayacağı için hiristiyanlık dini ve zayıflayan Avupa ideolojisi için bir tehlike teşkil ediyor.
Bu yüzden medya müslüman kadınları hedef alan karalamalarını her geçen gün artırırken, hükümetler de buna paralel olarak sosyal ve hukuk alanlarında kısıtlamaları artırma yoluna gitmiştir.
Medya Müslüman kadınları, erkek egemenliği altında , söz hakkı olmayan, şiddete maaruz kalan zavallılar olarak göstererek insanların İslam‘a sempati duymalarını engellemek için kendi üzerine düşen görevini yerine getirmeye çalışıyor. Devlet ise başörtülü bayanların yaşam alanlarını kısıtlamanın yanında, başarılı müslümanların model olmasını engellemek için sözde müslüman olan ancak kimliğinde İslam ibaresi bile olmayan ama müslüman anne babadan dünyaya gelme kaderine sahip insanları ön plana çıkararak yukarıda söylemiş olduğumuz örnek müslüman modeline karşı „ılımlı müslüman“ modelini sunmaktadır. Özellikle Türk ve Arap kökenli politikacı, yazar ve artistlerin değişik platformlarda boy göstermeleri teşvik edilmektedir. Zira devlet kendi söyleyemediklerini bu zavallılar aracılığı ile topluma iletmektedir. Toplum bunun neticesinde söylenenlerin bir müslüman ağzından olduğunu varsayarak İslam‘da bu „ılımlı“ların da görüşünün var oldugunu varsaymaktadır. Böylece resmi ideoloji İslami değerleri , sözde İslam toplumu içerisinden gelen ama İslami değerlerin hiçbirini taşımayan bu zavallı zevatlar ile tahrif etmeye çalışmaktadır.
Müslümanların Avrupa‘da daha güçlü olmalari gerekiyor. Zira bu baskılar azalmadığı gibi aksine her geçen gün daha da artacaktır. Bunlara karş koymak için gerekli olan en güçlü silah düşünebilen, konuşabilen, şuurlu bir nesil ve müslümanlar arasındaki vahdet olacaktır.
Masume Aliaskeroğlu
Yorum