Doğu Asya eski bakanı, Irak büyükelçisi ve genellikle oldukça itaatkar ve etkili konuşamayan Amerikalı bir diplomat olan Christopher Hill evvelki gün, bir diktatörün egemenlik hakkını kendi halkını suistimal etmek için kullanması düşüncesinin kabul edilemez olduğunu yazmış. Hill bundan bahsetmedi; ama bu tabii ki Bahreyn’de yaşamıyorsunuz geçerli. Bu minik adada bir Sünni monarşisi, El Halifeler, çoğunluğu Şii olan bir nüfusu yönetiyor ve demokratik protestolara; ölüm cezaları, toplu tevkif, hastaların protestolardan sonra ölmesi için doktorları hapsetme ve Suudi kuvvetlerine ülkeye girmeleri için bir ‘davetiye’ vererek cevap verdiler. Ayrıca düzinelerce Şii camiini, bir 9/11 pilotunun titizliğiyle yıktılar. Fakat 9/11 katillerinin çoğunun zaten Suudi olduğunu hatırlayalım.
Ve elimize geçen ne? Sessizlik. Amerikan medyasında sessizlik, Avrupa medyasında büyük ölçüde sessizlik, bizim pek sevgili CamerClegg’imizden* ve tabii ki Beyaz Saray’dan sessizlik. Ve ekmeklerine yağ sürüldüğünü bilen Araplar’dan, ayıbın ayıbı bir sessizlik. Bu tabii ki El Cezire’de de sessizlik anlamına geliyor. Onların başka açılardan mükemmel olan Arapça ve İngilizce basımlarında sık sık yer alıyorum. Fakat Bahreyn’den bahsetmemeleri ayıp; Ortadoğu haberciliğine getirdikleri itibarın içinde bir pislik. Tanıdığım ve çok sevdiğim Katar Emiri’nin televizyon imparatorluğunu bu şekilde alçaltmaya ihtiyacı yok.
CamerClegg tabii ki sessiz çünkü Bahreyn, Körfez’deki ‘dostlarımızdan’ biri, istekli bir silah alıcısı, Bahreyn’deki Şiiler’in minik ayaklanması sırasında, Halife yanlısı yerel basına, Batılı gazetecileri kötüleyen mektuplar yazan binlerce İngiliz yöneticinin evi. Protestoculara gelince: bana, Veliaht Prens Pearl Kavşağı’na gelip protestocularla konuşsaydı, onu meydanda omuzlarda gezdireceklerini söyleyen Şii bir genç kadın hatırlıyorum. Ona inanmıştım. Ancak Veliaht gelmedi. Bunun yerine camilerini yıktı ve öyle olmadığı halde bunun bir İran komplosu olduğunu iddia etti. Kavşaktaki inci heykelini yıktı ve böylece kendi ülkesinin tarihini deforme etti.
Söylemeye gerek bile yok ki Obama’nın sessiz kalmak için kendi sebepleri vardı. Bahreyn, ABD Beşinci Filosu’nun merkezi ve istedikleri zaman Birleşik Arap Emirlikleri veya Katar’a taşınabilecek olmalarına rağmen, Amerikalılar mutlu küçük limanlarından çıkarılmak istemiyorlar. Bahreyn’i efsanevi İran saldırganlığına karşı savunmak istiyorlar. Bu yüzden Esad ailesini hırpalamak konusunda çok istekli olan La Clinton’ı El Halifeler hakkında kötü bir şey söylerken duyamazsınız. Neden? Hepimizin Körfez Araplarına borcu mu var? Onurlu insanlar ve eleştirilerin niyeti iyi. Fakat hayır, sessiz kalıyoruz. İngiltere’deki Bahreynli öğrenciler Londra elçiliğinin dışında protesto yaptıkları için hükümet burslarını kaybettiklerinde sessiz kalıyoruz. Ayıp sana CamerClegg.
Bahreyn, bu şekilde tanımlanmak istese de, asla Batı ‘dostu’ olarak itibar görmedi. 20 yıldan uzun süre önce, kraliyet ailesinin hakimiyetini protesto eden herhangi bir kişi, güvenlik polisi merkezinde işkence görmeyi göze alırdı. Başında eski bir İngiliz polisi Özel Branş memuru vardı ve baş işkencecisi Ürdün ordusundan tehlikeli bir binbaşıydı. İsimlerini yayınladığımda, hükümet gazetesi Al-Khaleej’de beni kuduz bir köpek gibi gösteren bir karikatürle ödüllendirildim. Kuduz köpekler ise tabii ki itlaf edilmelidirler. Bu bir şaka değildi; bir tehditti.
El Halifeler’in ise nasılsa muhalefet gazetesi Al-Wasat ile hiçbir sorunu yok. 5 Nisan’da gazetenin kurucularından Karim Fakhrawi’yi tutukladılar. Bir hafta sonra polis gözetimi altındayken öldü. On gün sonra gazetenin köşe yazarlarından Mohamed al-Naimi’yi tutukladılar. O zamandan beri görülmedi. Yine, CamerClegg, Obama, La Clinton ve geri kalanlardan sessizlik. Şii Müslüman doktorları, tabii ki ‘güvenlik güçleri’ tarafından vurulan hastalarının ölmesine izin vermek için tutuklayıp suçlamak daha da aşağılık bir şey. Bu hastalar getirildiğinde hastanedeydim. Tepki korkuyla karışık dehşetti ve doktorlar daha önce hiç bu kadar yakın mesafeden vurulmakla oluşan yaralar görmemişlerdi. Şimdi doktorlar ve hastanedeki yataklarından alınan hastalar tutuklu. Bu Şam, Homs veya Hama veya Halep’te olsaydı, CamerClegg, Obama ve La Clinton’ın sesleri kulaklarımızda çınlıyor olurdu. Ama hayır. Sessizlik.
Dört adam iki Bahreynli polisi öldürmekten ölüm cezasına çarptırıldı. Bu kapalı bir askeri mahkemeydi. ‘İtirafları’, Sovyet usülü, televizyonda yayınlandı. CamerClegg veya Obama veya La Clinton’dan tek bir kelime gelmedi. Bu saçmalık nedir? Ben size söyleyeyim. Bunun Bahreynliler veya El Halife ile bir ilgisi yok. Bu sadece Suudi Arabistan’a duyulan korku ile ilgili. Bu aynı zamanda petrol ile ilgili olduğu anlamına geliyor. Bu bizim 9/11’i büyük ölçüde Suudilerin gerçekleştirdiğini hatırlamayı mutlak biçimde reddetmemizle ilgili. Bu bizim Suudi Arabistan’ın Taliban’ı desteklediğini, Bin Ladin’in bir Suudi olduğunu, en zalim İslam’ın kafa ve el kesenlerin ülkesi Suudi Arabistan’dan geldiğini hatırlamayı reddetmemizle ilgili. Bu iyi ve doğru bir adam olan bir Bahreynli’ye, neden Bahreyn başbakanının çoğunluk olan Şii nüfus tarafından seçilemediğini sormamla ilgili. “Suudiler buna asla izin vermezler” demişti. Evet, diğer dostlarımız. Suudiler.
* İngiltere’de iktidarda olan Cameron ve Clegg koalisyonu
The Independent gazetesinin ünlü Ortadoğu muhabiri Robert Fisk-Star
Ve elimize geçen ne? Sessizlik. Amerikan medyasında sessizlik, Avrupa medyasında büyük ölçüde sessizlik, bizim pek sevgili CamerClegg’imizden* ve tabii ki Beyaz Saray’dan sessizlik. Ve ekmeklerine yağ sürüldüğünü bilen Araplar’dan, ayıbın ayıbı bir sessizlik. Bu tabii ki El Cezire’de de sessizlik anlamına geliyor. Onların başka açılardan mükemmel olan Arapça ve İngilizce basımlarında sık sık yer alıyorum. Fakat Bahreyn’den bahsetmemeleri ayıp; Ortadoğu haberciliğine getirdikleri itibarın içinde bir pislik. Tanıdığım ve çok sevdiğim Katar Emiri’nin televizyon imparatorluğunu bu şekilde alçaltmaya ihtiyacı yok.
CamerClegg tabii ki sessiz çünkü Bahreyn, Körfez’deki ‘dostlarımızdan’ biri, istekli bir silah alıcısı, Bahreyn’deki Şiiler’in minik ayaklanması sırasında, Halife yanlısı yerel basına, Batılı gazetecileri kötüleyen mektuplar yazan binlerce İngiliz yöneticinin evi. Protestoculara gelince: bana, Veliaht Prens Pearl Kavşağı’na gelip protestocularla konuşsaydı, onu meydanda omuzlarda gezdireceklerini söyleyen Şii bir genç kadın hatırlıyorum. Ona inanmıştım. Ancak Veliaht gelmedi. Bunun yerine camilerini yıktı ve öyle olmadığı halde bunun bir İran komplosu olduğunu iddia etti. Kavşaktaki inci heykelini yıktı ve böylece kendi ülkesinin tarihini deforme etti.
Söylemeye gerek bile yok ki Obama’nın sessiz kalmak için kendi sebepleri vardı. Bahreyn, ABD Beşinci Filosu’nun merkezi ve istedikleri zaman Birleşik Arap Emirlikleri veya Katar’a taşınabilecek olmalarına rağmen, Amerikalılar mutlu küçük limanlarından çıkarılmak istemiyorlar. Bahreyn’i efsanevi İran saldırganlığına karşı savunmak istiyorlar. Bu yüzden Esad ailesini hırpalamak konusunda çok istekli olan La Clinton’ı El Halifeler hakkında kötü bir şey söylerken duyamazsınız. Neden? Hepimizin Körfez Araplarına borcu mu var? Onurlu insanlar ve eleştirilerin niyeti iyi. Fakat hayır, sessiz kalıyoruz. İngiltere’deki Bahreynli öğrenciler Londra elçiliğinin dışında protesto yaptıkları için hükümet burslarını kaybettiklerinde sessiz kalıyoruz. Ayıp sana CamerClegg.
Bahreyn, bu şekilde tanımlanmak istese de, asla Batı ‘dostu’ olarak itibar görmedi. 20 yıldan uzun süre önce, kraliyet ailesinin hakimiyetini protesto eden herhangi bir kişi, güvenlik polisi merkezinde işkence görmeyi göze alırdı. Başında eski bir İngiliz polisi Özel Branş memuru vardı ve baş işkencecisi Ürdün ordusundan tehlikeli bir binbaşıydı. İsimlerini yayınladığımda, hükümet gazetesi Al-Khaleej’de beni kuduz bir köpek gibi gösteren bir karikatürle ödüllendirildim. Kuduz köpekler ise tabii ki itlaf edilmelidirler. Bu bir şaka değildi; bir tehditti.
El Halifeler’in ise nasılsa muhalefet gazetesi Al-Wasat ile hiçbir sorunu yok. 5 Nisan’da gazetenin kurucularından Karim Fakhrawi’yi tutukladılar. Bir hafta sonra polis gözetimi altındayken öldü. On gün sonra gazetenin köşe yazarlarından Mohamed al-Naimi’yi tutukladılar. O zamandan beri görülmedi. Yine, CamerClegg, Obama, La Clinton ve geri kalanlardan sessizlik. Şii Müslüman doktorları, tabii ki ‘güvenlik güçleri’ tarafından vurulan hastalarının ölmesine izin vermek için tutuklayıp suçlamak daha da aşağılık bir şey. Bu hastalar getirildiğinde hastanedeydim. Tepki korkuyla karışık dehşetti ve doktorlar daha önce hiç bu kadar yakın mesafeden vurulmakla oluşan yaralar görmemişlerdi. Şimdi doktorlar ve hastanedeki yataklarından alınan hastalar tutuklu. Bu Şam, Homs veya Hama veya Halep’te olsaydı, CamerClegg, Obama ve La Clinton’ın sesleri kulaklarımızda çınlıyor olurdu. Ama hayır. Sessizlik.
Dört adam iki Bahreynli polisi öldürmekten ölüm cezasına çarptırıldı. Bu kapalı bir askeri mahkemeydi. ‘İtirafları’, Sovyet usülü, televizyonda yayınlandı. CamerClegg veya Obama veya La Clinton’dan tek bir kelime gelmedi. Bu saçmalık nedir? Ben size söyleyeyim. Bunun Bahreynliler veya El Halife ile bir ilgisi yok. Bu sadece Suudi Arabistan’a duyulan korku ile ilgili. Bu aynı zamanda petrol ile ilgili olduğu anlamına geliyor. Bu bizim 9/11’i büyük ölçüde Suudilerin gerçekleştirdiğini hatırlamayı mutlak biçimde reddetmemizle ilgili. Bu bizim Suudi Arabistan’ın Taliban’ı desteklediğini, Bin Ladin’in bir Suudi olduğunu, en zalim İslam’ın kafa ve el kesenlerin ülkesi Suudi Arabistan’dan geldiğini hatırlamayı reddetmemizle ilgili. Bu iyi ve doğru bir adam olan bir Bahreynli’ye, neden Bahreyn başbakanının çoğunluk olan Şii nüfus tarafından seçilemediğini sormamla ilgili. “Suudiler buna asla izin vermezler” demişti. Evet, diğer dostlarımız. Suudiler.
* İngiltere’de iktidarda olan Cameron ve Clegg koalisyonu
The Independent gazetesinin ünlü Ortadoğu muhabiri Robert Fisk-Star
Yorum