Türkiye'de kurulmasına karar verilen NATO füze savunma sisteminin konuşlandırılacağı bölge belli olmuş…
Açıklamayı kim yapmış?..
Dışişleri Bakanlığı…
Hem de sessiz sedasız…
Ne demişti arkadaşın biri?..
“İsrail, bölgede yalnız kalacak”...
Nasıl kalacaksa onu da anlatsaydı bari…
Obama İsrail’i silmiş!..
Hükümete yakın ya da uzak hemen bütün yazar arkadaşlar bir ortak noktada buluşuyor…
“Obama İsrail’i sildi… İsrail artık Ortadoğu’da barınamaz… Çünkü Arap Baharı ile başlayan rejim değişiklikleri, İsrail’i de vuracak”…
Böyle yazan arkadaşlara tavsiyem:
* Kırsala gidin...
* Yalnız kalın...
* Daha çok düşünün...
* Amerika hakkında daha çok bilgi sahibi olun..
"Kırsala gidin" çünkü sessizlik, sükûnet zihin açıyor...
"Yalnız kalın" çünkü dış etkilerden kurtulursunuz...
"Daha çok düşünün" çünkü detayları atlamaz aksine onlardan faydalanırsınız...
Amerika hakkında daha çok bilgi sahibi olun çünkü göreceksiniz ki, Amerika'nın dış politkası ve güvenlik konularındaki politikaları hiç değişmez...
Obama, Bush'un yüzü daha esmer ve Demokrat Partili olanıdır, o kadar...
Türkiye İsrail’e savaş ilân etse...
Son açıklamalar da henüz taptaze orta yerde dururken…
Beşar Esad ne yapar?..
“Müslüman” diye Türkiye’den yana mı tavır alır?..
Yoksa (koltuğunu korumak şartıyla) bir anda İsrail ile dost olup, ABD’nin bütün önerilerini yerine getireceğine de söz vererek Türkiye’ye cephe mi alır?..
Hemen cevap vereyim?..
Esad, İsrail ile kol kola verip bize cephe açar…
Eeeee…
Hani İsrail yalnız kalacaktı?..
Ve tabii...
"Arap Baharı" konusuna ideolojik yaklaşmayın, gerçekçi olun...
Zira...
Arap Baharı, Amerika yanlısı hükümetleri yıkıp yerine, Amerika düşmanı olanları getirmiyor?..
Görmüyor musunuz?..
“Arap Baharı” dediğiniz şey BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ve KAP (Kuzey Afrika Projesi)’ın aşamaları…
Bütün ayaklanmalar Amerika’nın kontrolünde…
Ne yani?..
Libya’da Kaddafi’nin sarayını İran uçakları vuruyor da ben mi yanlış biliyorum?..
Beşar Esad'a Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile haber gönderip "ayağını denk almasını" söyleyen Obama değil de Ahmed-i Nejad mı yoksa?..
Demek istemem şu...
"Arap Baharı"nın "ne olduğunu" ya da "ne olmadığını" iyice bir öğrenin önce...
Göreceksiniz ki "Arap Baharı" Amerika’nın “sıfır sorunlu” bir İsrail ile birlikte Küresel Liberal Kapitalizm’e “bol paralı ve daha özgür tüketici yığınlar” yaratma çabasından başka bir şey değil…
Bunu görmeden dış politika yazmak, konuşmak ayıptır be arkadaşlar!..
Hem de çok ayıp!..
Yok efendim tabii ki bana karşı değil...
Okurlarınıza karşı ayıp!..
Hatta; Başbakan'a karşı ayıp!..
Kırsalı çok sevdim
İstanbul’dan uzak (veya İstanbul’un dışında, kırsalda) yaşamanın en büyük avantajı, insana “düşünme vakti” bırakması...
Ben kırsalda yaşamaya başlayınca farkına vardım bunun…
İstanbul’da da “az” ya da bazen “çok” okumaya vakit bulabiliyordum…
Ama...
Kırsalda çok daha fazla zaman ayırabiliyorum okumak için...
İstanbul'da yazmak için vakit yaratmak zorundaydım meselâ…
Kırsalda yazı yazmak için vakit beni yaratıyor...
Ama…
İstanbul'da fark etmiştim ki düşünmeye hiç vakit kalmıyordu...
"Çalakalem yazıyordum"...
Öfkemin baharatı yazarken değil ama kendi yazdıklarımı okurken benim bile içimi yakıyordu...
Şimdi daha az yanık hissediyorum yüreğimde...
Yani...
Kırsalda yaşamaya başlayıp da çok ve derinlemesine düşünmeye daha çok vakit ayırdığımı anlayınca sevdim taşrayı…
Sessizliğini sevdim...
Sükûnetini sevdim...
Vakitlerinin uzunluğunu sevdim...
Yolsuzluğu (yok efendim o manada değil; trafik anlamında) sevdim...
Sevdim taşrayı; kırsalı çok sevdim...
Kaynak : http://www.internethaber.com
Açıklamayı kim yapmış?..
Dışişleri Bakanlığı…
Hem de sessiz sedasız…
Ne demişti arkadaşın biri?..
“İsrail, bölgede yalnız kalacak”...
Nasıl kalacaksa onu da anlatsaydı bari…
Obama İsrail’i silmiş!..
Hükümete yakın ya da uzak hemen bütün yazar arkadaşlar bir ortak noktada buluşuyor…
“Obama İsrail’i sildi… İsrail artık Ortadoğu’da barınamaz… Çünkü Arap Baharı ile başlayan rejim değişiklikleri, İsrail’i de vuracak”…
Böyle yazan arkadaşlara tavsiyem:
* Kırsala gidin...
* Yalnız kalın...
* Daha çok düşünün...
* Amerika hakkında daha çok bilgi sahibi olun..
"Kırsala gidin" çünkü sessizlik, sükûnet zihin açıyor...
"Yalnız kalın" çünkü dış etkilerden kurtulursunuz...
"Daha çok düşünün" çünkü detayları atlamaz aksine onlardan faydalanırsınız...
Amerika hakkında daha çok bilgi sahibi olun çünkü göreceksiniz ki, Amerika'nın dış politkası ve güvenlik konularındaki politikaları hiç değişmez...
Obama, Bush'un yüzü daha esmer ve Demokrat Partili olanıdır, o kadar...
Türkiye İsrail’e savaş ilân etse...
Son açıklamalar da henüz taptaze orta yerde dururken…
Beşar Esad ne yapar?..
“Müslüman” diye Türkiye’den yana mı tavır alır?..
Yoksa (koltuğunu korumak şartıyla) bir anda İsrail ile dost olup, ABD’nin bütün önerilerini yerine getireceğine de söz vererek Türkiye’ye cephe mi alır?..
Hemen cevap vereyim?..
Esad, İsrail ile kol kola verip bize cephe açar…
Eeeee…
Hani İsrail yalnız kalacaktı?..
Ve tabii...
"Arap Baharı" konusuna ideolojik yaklaşmayın, gerçekçi olun...
Zira...
Arap Baharı, Amerika yanlısı hükümetleri yıkıp yerine, Amerika düşmanı olanları getirmiyor?..
Görmüyor musunuz?..
“Arap Baharı” dediğiniz şey BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) ve KAP (Kuzey Afrika Projesi)’ın aşamaları…
Bütün ayaklanmalar Amerika’nın kontrolünde…
Ne yani?..
Libya’da Kaddafi’nin sarayını İran uçakları vuruyor da ben mi yanlış biliyorum?..
Beşar Esad'a Dışişleri Bakanı Davutoğlu ile haber gönderip "ayağını denk almasını" söyleyen Obama değil de Ahmed-i Nejad mı yoksa?..
Demek istemem şu...
"Arap Baharı"nın "ne olduğunu" ya da "ne olmadığını" iyice bir öğrenin önce...
Göreceksiniz ki "Arap Baharı" Amerika’nın “sıfır sorunlu” bir İsrail ile birlikte Küresel Liberal Kapitalizm’e “bol paralı ve daha özgür tüketici yığınlar” yaratma çabasından başka bir şey değil…
Bunu görmeden dış politika yazmak, konuşmak ayıptır be arkadaşlar!..
Hem de çok ayıp!..
Yok efendim tabii ki bana karşı değil...
Okurlarınıza karşı ayıp!..
Hatta; Başbakan'a karşı ayıp!..
Kırsalı çok sevdim
İstanbul’dan uzak (veya İstanbul’un dışında, kırsalda) yaşamanın en büyük avantajı, insana “düşünme vakti” bırakması...
Ben kırsalda yaşamaya başlayınca farkına vardım bunun…
İstanbul’da da “az” ya da bazen “çok” okumaya vakit bulabiliyordum…
Ama...
Kırsalda çok daha fazla zaman ayırabiliyorum okumak için...
İstanbul'da yazmak için vakit yaratmak zorundaydım meselâ…
Kırsalda yazı yazmak için vakit beni yaratıyor...
Ama…
İstanbul'da fark etmiştim ki düşünmeye hiç vakit kalmıyordu...
"Çalakalem yazıyordum"...
Öfkemin baharatı yazarken değil ama kendi yazdıklarımı okurken benim bile içimi yakıyordu...
Şimdi daha az yanık hissediyorum yüreğimde...
Yani...
Kırsalda yaşamaya başlayıp da çok ve derinlemesine düşünmeye daha çok vakit ayırdığımı anlayınca sevdim taşrayı…
Sessizliğini sevdim...
Sükûnetini sevdim...
Vakitlerinin uzunluğunu sevdim...
Yolsuzluğu (yok efendim o manada değil; trafik anlamında) sevdim...
Sevdim taşrayı; kırsalı çok sevdim...
Kaynak : http://www.internethaber.com