Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

    Kürdistan ismi çok eski kaynaklarda ve tarih kitaplarında sık sık yazılmıştır. Sınırları, Fırat’tan Ürmiye’ye, Süleymaniye’den Erivan’a kadar uzanır. Söz konusu coğrafya’ya Kürdistan, bu coğrafya üzerinde yaşayanlarada kürdler denmiştir. Kendilerine özgü bir dil, kültür ve sosyal anlayışları vardır. Önemli olarak belirginleşmeleri İslam tarihi ile başlamıştır. Müslüman oluşları halife Hz.Ömer ve daha sonraki yönetimler döneminde tedricen olmuştur. Aşiret yapısı ve anlayışı içinde yaşamlarını sürdüren bu insanların Müslüman oluşları oldukça sade, riyasız ve büyük bir teslimiyet içinde olmuştur.

    İslam ile tanışan ve İslam kültürü ile yetişen bu insanlar, geçmişe ait olup, İslam ile çelişen tüm değerlerini ve yaşam biçimlerini kısa zamanda terk etmişlerdir. İslam’ı siyasi alan hariç, hayatlarının bütün bir sahalarına girecek şekilde kabul etmişlerdir. İslam kültürü ve medeniyeti ile bu denli kaynaşan bu millet, daha sonra edebiyat,san’at, felsefe ve muhtelif sahalarda çok büyük şahsiyetler, alimler ve siyaset adamları yetiştirerek bağlı oldukları ümmetin içinde önemli bir unsur olduklarını isbatlamışlar ve Müslümanlar tarafından çokça övgü ve takdire mazhar olmuşlardır.

    İlk önemli siyasi organizasyonlarını Mervani Kürd Devleti döneminde gerçekleştirirler. Kürdlerin Harbut Aşiret’inden olan Bad Bin Dostık Ms.985 yılında ikamet ettiği Hizan ve Ma’den arasındaki Bahsemi dağlarından inerek Diyarbakır ve Silvan üzerine yürür. Silvan halkı ile anlaşarak şehri kansız bir şekilde ele geçirir ve böylece ilk siyasi Kürd organizasyonunu gerçekleştirmiş olur. Silvan’ı mekez edinerek zamanla Diyarbakır Bölgesini de ele geçirip sınırlarını genişletir.

    Bad, Abbasi halifesine bağlılığını bildirir ve talebi kabul edilince de meşrutiyetini kazanmış bir devlet olarak yüz yıla yakın varlığını sürdürür. Ara dönemdeki Kürd asıllı Tikritli Selahaddin-i Eyyubi’nin toparlanması ve önemli bazı etkinliklerde bulunması gerçekleştirmiştir. Kendisi dar çerçevede bir kürd topluluğuna değil, bütün Müslümanlara önderlik yaparak, dönemin anti-emperyalist savaşının unutulmaz kahramanı olmuştur. Ondan sonra durum tekrar karışmış ve uzun süre içinde bölgenin toplumsal yapısına feodalizm hakim olmuştur. Aşiretlerden oluşmuş bu yapı, bölgeyi yöneten sultanlar tarafından sürekli istismar edilmiştir. Aşiretler birbirlerine karşı kullanılmış, ilişkiler çok kanlı çatışmalar ve düşmanlıklara dönüştürülmüş ve bu durum günümüze kadar bu şekilde sürüp gelmiştir.

    19.yüzyıldan itibaren bölgenin kaynadığını görüyoruz. Arka arkaya birçok isyan ve ayaklanma oluyor. Bunlarda bir kısmı kronolojik sıraya göre, faydası olur kanaatiyle kısaca inceleyelim…

    Bunların ilki ve en önemli olanı Botanlı Bedirhan Bey’in isyanıdır. Bedirhan Bey mahalli bir güç ve etkinlik oluşturmuş ve daha sonrada Osmanlı yönetimi ile ilişkilerini keserek bir devlet düzenine geçmeye çalışmıştır. O dönemde nisbetten modernleşmiş Osmanlı kuvvetleri karşısında dayanamayıp sonunda teslim olmak zorunda kalır. Girit Adasına tüm ailesi ile birlikte sürgün edilir. Daha sonra geldiği Şam’da 1868 yılında vefat eder. Kürdistan ile ilgili çalışmalarıyla meşhur Rus tarihçisi Basil Nikitin, Botanlı Bedirhan Bey ve yönetimiyle ilgili olarak şunları söylemektedir:

    “Ermeni belgeleri Bedirhan’ın adaletli bir Bey olduğunu ve örnek olabilecek dinsel bir politika uyguladığını, kendini Osmanlı egemenliğinden ayırdığı, Bölgenin ruhani lideri saydığını göstermektedir.”

    Bedirhan Bey’den sonra Şemdinanlı Şeyh Ubeydullahe Nehri’nin hareketine değinelim.. Bu zat, Büyük Nakşi Şeyhi Taha’nın Oğludur. Zap bölgesinde oldukça geniş ve etkin bir güç oluşturur. Hristiyan Asur Aşiretleriyle İran yönetiminin Müslümanlara yaptığı zulme seyirci kalan Osmanlı yönetimine karşı bağımsızlığını ilan eder. 20bin kişilik kuvvetiyle İran topraklarına girer. Oğlu Seyyid Abdulkadir(Şeyh Said olaylarında sorumlu tutularak 1926’da idam edilmiştir) ile birlikte büyük etkinliklerde bulunur. İran ve Hristiyan güçlere ağır kayıplar verdirir ve Asuri Aşiretlerini kendisine itaat ettirir. Osmanlı-İran gizli antlaşmaları sonucu, hareket,daha fazla gelişememiş ve bastırılmıştır. 1880 yılında Amerika Konsolosluğuna gönderdiği bir mektupta, Osmanlı ve İran yönetimlerinden ayrı bağımsız bir yönetim olmak istediklerini bildirmişsede olumlu bir cevap alamamıştır.

    1881yılında teslim olmak zorunda kalan Şeyh Ubeydullah, sürgün edildiği, Mekke’de 1888’de vefat eder. Oğlu Seyyid Abdulkadir daha sonra İstanbul’a yerleşir ve çok önemli siyasi çalışmalarda bulunur; etkinlikler gösterir. Üstad Bediüzzaman ve Şeyh Said döneminin çalışmaları içinde de bulunur.

    Birinci Dünya Savaşı’nın ilk yılları olan 1913’te Bitlis’in Hizan ilçesinde İttihad ve Terrakki’nin, laik, zalim ve ırkçı yönetimine karşı bir kıyam yaşanır. Öncülüğünü, Ulemadan Molla Selim, Seyyid Ali(Kamuran İnan’ın dedesi) ve Şeyh Şahabeddin(Seyyid Ali’nin kardeşi) yaparlar. Kürdistan’a has İslami ve Aşiret motifleri taşıyan bu kıyamı da İttihad ve Terraki komitecileri çok kanlı bir şekilde bastırırlar. Hareket öncilerinin bir kısmı hemen yakalanıp idam edilir. Molla Selim bir grup arkadaşıyla Bitlis’teki Rus konsolosluğuna sığınırsada daha sonra devreye giren uluslar arası karanlık güçler bunların da konsolosluktan alınıp idam edilmelerini sağlarlar. Ermeni Yazar Sasni, hareketin, “Kürd ulusal hareketlerinin bir halkası” olduüğunu iddia eder. Buna karşı “Doza Kürdistan”ın yazarı Zınar Slopi(Kadri Cemil Paşa),hareketi,”Dinci”olarak niteler. Cemil’e göre üzerinde Kur’an’dan yazılı ayetler bulunan bir bayrakları olduğu söylenir.

    Osmanlı’nın dağıldığı ve Kürdistan’da büyük bir siyasi otorite boşluğunun doğduğu yıllarda, Süleymaniye’de nufüz oluşturmuş olan Şeyh Mahmud Berzenci, bağımsızlık özlemleri ile İslami endişelerini birleştirir. Esasen faşist ve ırkçı ittihad ve Terraki yönetiminin politikası sonucu o dönemde tüm İslam coğrafyasında bu tür talepler olmuştur. İngiltere’nin Kürdistan sorumlusu meşhur binbaşı Noel’in tasvipleriyle Süleymaniye’de yapılan bir toplantıda, Şeyh Mahmud Berzenci Güney Kürdistan Kralı olarak kabul edilir.

    Uluslar arası gizli çalışmalar sonucu İngilizler daha sonra desteklerini çektikleri gibi, Irak rejimi ile anlaşarak Berzenci’ye karşı savaşırlar. 1918’li yıllarda susturulan Şeyh Mahmud Berzenci 1919yılında yeniden kıyam eder. Yaralı olarak yakalanıp Bağdat’a götürülür. Sürgün dönüşünde yeniden ayaklanır. Fakat İngilizler’in de yardımı ile 1932yılında hareket bastırılınca, tekrar Bağdat’a sürgüne götürülür. Ve 1956yılında Bağdat’ta vefat eder.

    Şimdi Şeyh Said ve onun hareketine değinelim.. Şeyh Said-i Palewi, aslen Amed(Diyarbekir) şehri ile şimdiki Bismil ilçesi arasında bulunan Çılstun (Kırksutun) köyünden olduğu bilinmektedir. Sultan Murat’ın meşhur Bağdat seferi dönüşü Diyarbakır’daki misafirliği sırasında kendisine yetirnce iltifat etmediklerinden dolayı Şeyh Said’in ailesini cezalandırır. Çılstun köyü yakılıp yıkılır ve aile Palo’ya oradan da Hınıs’a göçer.

    Kendisi uzun süre eğitim ve öğretim işleriyle meşgul olmuş, müderrislik yapmıştır. Aynı zamanda Nakşibendi Tarikatının Şeyhi olan Said, bu vesile ile halkın dert ve problemleri ile ilgilendiği kadar onların eğitim ve tebiyesiylede yakından ilgilenmiştir. Bu özellikler ona hem ilim çevrelerinde ve hemde halk arasında büyük bir itibar ve saygınlık kazandırmıştır.

    1925 Şubat ayı içinde Piran(Dicle)’da bulunan kardeşi Şeyh Abdurrahim’in misafiri iken köye gelen küçük bir jandarma birliğinin muhtemelen kasıtlı olarak çıkardığı bir olay sonucu çatışma olur. Çatışmalar bir anda halk ile jandarmanın baskısı arasında bir hesaplaşmaya döner ve dönüşü olmayan bir mecraya girer. Çatışmalar yayılır ve süreklilik kazanır. Şeyh Said, toplanan kuvvetlerini Diyarbakır üzerine yürütürsede, sonunda üstün silah gücüne karşılık veremez ve geri çekilmek zorunda kalır. Bu ara insiyatifide kaybeder. Kuvvetleri dağılma ve çözülmeye başlar ve bir daha toparlanma imkanı bulamaz. Şeyh Said daha sonra yakalanarak çok sayıda arkadaşıyla birlikte idam edilir.

    Hareketin Lideri Şeyh Said, hareketin temel amacını ve hedeflerini mahkemelerde izah ettiği gibi, idam sehpasına götürülürken usulen kendisine son arzusunun ne olduğunu i.eren soruya karşılık, yine hareketin amacını ifade eden şu sözleri söylemiştir: “Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur. Muhakkak ölümüm Allah ve İslam içindir.”

    Bu olay, rejim tarafından gerekçe gösterilerek, Kürdistan ve Müslüman Kürdler topluca cezalandırılır. Bu ceza, zulüm, işkence, katli’am ve soykırıma dönüşür. İslam adına her ne değer var ise ayak altına alınır. Birçok cami ve medrese, ya kapatılır yada askeri birliklerce ahır olarak kullanılır. İslamın İzzet ve şerefi ayaklar altına alınır. “Müslümanım!” demek bile suç sayılır. Çok sayıda aile sürgüne gönderilerek mal varlıklarına el koyulur. Kürdistan halkı, hala bu olayın psikolojisinden kurtulamamış, ürkek ve çekingenliğini atamamıştır.

    Bir diğer olay, İran Kürdistan’ında cereyan ediyor. 1942yılında İran’ın Ürmiye Gölü batısındaki Mehabad şehrinde, bir grup milliyetçi,”Komel”(Diriliş) örgütünü kurarlar. Hızlı bir gelişme ve örgütlenme içersine giren Komel, 1946yılına girilirken Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) adını alarak, liderliğe Mehabad şehrinin kadısı olan Muhammed’i getirirler. Sovyetlerin önceleri teşvik, sonraları taahüdleri sonucu, KDP, bağımsız bir Kürd devleti olma yolunda hızlı bir süreç başlatır. Aynı yıl içinde kurulan devlete Mehabad Kürd Cumhuriyeti adı verilir. Cumhurbaşkanlığına da Kadı Muhammed getirilir.

    Kürdistan’ın geleneksel ve Aşiret özelliklerini taşımaktan kurtulamayan bu siyasi organizasyonun ömrüde fazla uzun olmamıştır. Uluslar arası güçlerin gizli ve sinsice uzlaşmaları sonucu vaat edilen destek ve yardımlar sağlanmamış ve 1947yılında İran taradından hareket bastırılmıştır. Düzenlenen göstermelik mahkemeler sonucu, aynı aileden olan Kadı Muhammed, Muhammed Seyfidadi ve Abdulkasım Seyfikadi, Mehabad’ın Çarçıra Meydanı’nda bir şafak vakti idam edilerek hayatlarına ve devletlerine bu şekilde son verilir.

    Şimdi de bir nebze Berzani hareketine değinelim…Şemdinanlı Şeyh Ubeydullah’ın babası Şeyh Taha’nın icazet verdiği talebelerinden biri Şeyh Taceddin Barzani’dir. Berzan bölgesine gelip yerleşen Şeyh Taceddin, kısa zamanda saygınlığını ve nüfüzunu çevre aşiretler üzerinde sağlar. Şeyh Taceddin’den sonra yetkin duruma geçen Şeyh Abdurrahim Berzani’nin 3oğlu vardır. Bunlar, Şeyh Abdusselam, Şeyh Ahmed ve Molla Mustafa Berzani’dir. Şeyh Abdüsselam yoğun şikayetler sonucu İtiihad ve Terraki’nin ma’lum hışmına uğramıştır. Oldukça dirençli olan mukavemet gösteren Şeyh Abdüsselam, 1914yılında yakalanarak idam edilir.

    1932yılında Irak yönetimi meşruiyet kazanınca, yaptığı ilk iş Kuzey Irak’ın saygın ve mümtaz şahsiyeti olan Şeyh Ahmed Berzani’nin üzerine yürümek olur. Ancak Molla Mustafa Berzani’nin çok sert ve askeri mukavemetiyle karşılaşmışlardır. Daha sonraları Berzaniler’i Mehabad Kürd Cumhuriyeti’nin kuruluşunda aktif olarak görmekteyiz. Bir süre sonra İran’a geçmek zorunda kalan Berzaniler ve Müslüman halk, İran, Irak ve Türkiye devletlerinin işbirliği sonucu büyük bir baskı ve zulum altında kalır.

    27 Mayıs1 1940 sabahı Molla Mustafa ve kendisine bağlı güçleri, İran topraklarına girer; Kuzey’e yönelerek 14günde takriben 500km bir yolu katederek meşhur yürüyüşünü tamamlar ve Sovyetler’e sığınmak zorunda kalır.

    1958yılında Irak ihtilali sonucu geri dönen Berzani 1973yılında muhtariyet almışsada 1975yılında Saddam’ın sonuncusu olmayan katli’ama dönüşen ric’atları sonucu İran’a sığınmak zorunda kalır. Berzani 1979yılında ABD’de vefat eder. İran İslam Cumhuriyeti tarafından cenazesi İran’a getirilerek köyünde defn edilir.

    Sözkonusu ettiğimiz belli başlı hareketlerin dışında da Dersim, Karaköprü, Kozluk, Ağrı ve Zilan gibi birçok olay var ki, tanıkların bir kısmı hala hayattadır. Bunların her biri, esasında çok daha geniş ve kapsamlı araştırmalara muhtaçtır. Bu araştırmalar yapılırsa hadisenin gerçek sebep ve sonuçları ortaya çıkacaktır. Kesin kanaatler ve ifadeler ancak o zaman oluşabilir. Ancak yinede mevcut bilgilerimizle olayları değerlendirebilir bazı neticeler çıkarabiliriz.

    Olayların insan unsurunu teşkil edenler, Müslüman Kürdler’dir. Geleneksel İslami Hayat süren bu insanlar, dinlerine ve inançlarına oldukça bağlı insanlardır. Bu sebeple hareketin öncülüğünü İslami şahsiyetlerin yapmış olması tesadüf değildir. Hareket ve siyasi anlayışları Asr-ı Saadet dönemindeki Rasulullah(sav)’ın pratiklerine tam manasıyla uygun olmamışsada Allah rızası olduğu ve samimi oldukları kanaati, Müslümanlar arasında yaygındır. Ayrıca bu hareketlerin o dönemin geleneksel İslam anlayışını yansıtmalarıda tabiidir.

    Fransız ihtilali ile başlamış olan ulusalcılık ve ulus-devlet anlayışı, 19.yy’da bir hayli etkin olmuş ve 20.yüzyılın başından itibaren de ağırlığını iyice hissettirerek bir anlayışa dönüşmüştür. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları’nın sonunda irili-ufaklı sayısız ulus devlet ortaya çıkarılmıştır.

    Osmanlı yönetiminin dağılmasını sağlayan bu en önemli anlayış, aslında ümmeti parçalamayı da esas almıştır. Batı’nın kendisine düşman olarak gördüğü İslam ümmetinin birlik ve beraberliği, onları her zaman endişelendirmiştir.

    Bu birliği dağıtmanın bütün yollarını aramış ve ulusalcı düşünceleri tahrik ederek ümmeti birbirine düşman haline getirip paramparça etmeyi sağlamışlardır. Ümmet coğrafyasının bir parçası olan Kürdistan coğrafyasında da geçen yüzyılın sonlarında başlamış ve günümüze kadar zaman zaman belirginleşerek sürüp gelen olaylar olmuştur. Diğer bütün Müslüman uluslar gibi, ulus-devlet olma özlemleri artmış ve bu uğurda mücedele verenlerin sayısı çoğalmıştır. Söz konusu kıyamlarda bu ulusalcı duyguların payıda büyüktür. Ancak Kürd ulusu içindeki bazı İslami ölçülerin dışında, ırkçı, nasyonaslist fikirler ve etkinlikler geliştirmeye başlamışlar ki, bu anlayışı İslam’la bağdaştırmak mümkün değildir.

    Irkçılık, dinin esaslarından olan İslami kardeşliği öldürür; evrensel ümmet anlayışını reddeder ve yok olmasına sebep olur. Irkçı değer yargılarını benimsemiş insanlar, kalplerinin Allah ve Resulu’nün sevgisine kapatmışlardır. İslami otorite ve hakimiyetin ümmet katında itibar görmesine engel olurlar. Kişi,kafasında ve gönlünde kimin veya neyin sevgisini tutarsa ona inanmış, yönelmiş, ona tapınmış demektir. İslam’ın bazı prensib ve emirlerine inanıp bazılarına inanmamanın kişiyi nereye götüreceği ma’lumdur. Irkçılığında, bu sakat anlayışın bir neticesi olduğu bilinmektedir.

    İslami hareket, belli bir ulus, coğrafya, mezhep ve şahsiyet ile sınırlandırılamaz. Ümmet anlayışı gereği, hareket, doğal olarak herhangi bir coğrafya üzerinde, belli bir ulus ve uluslarda oluşan Müslüman topluluk tarafından başlatılır. Bu hizmet, herhangi bir ulusun tekelinde düşünülemez. Önemli olan, bu topluluğun bu işe ehil olması ve İslami bir otoritenin taşıması gereken sorumluluğu taşıyabilecek özelliğe sahip olmasıdır. Tüm Müslümanlara düşen görev, bu Meşru otoriteyi tanımaları ve ona itaat edip onun öncülüğünü kabul etmeleridir.

    Günümüzde böyle bir otoritenin varlığını kabul etmek Müslümanlara adeta aşağılık bir iş haline gelmiştir. Bu durum, yukarıda da değindiğimiz gibi coğrafya, ulus, mezhep veya tarih tutkusundan kaynaklanacağı gibi, çıkar ve şahsiyetle ilgili bir durumda olabilir. Doğal seyri içinde oluşmuş İslami hareket veya otoriteyi kabul etmemek, İslami bir bilinç ve şuurun sonucu olamaz.. Belki söz konusu zaafların bir veya bir kaçının mahsülü olabilir.

    TEVHİD DERGİSİ, SAYI:18, HAZİRAN 1991
    La Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!

    #2
    Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

    Bu gün kürdistan adı altında büyük israil kurulmak isteniyor. yıllar yılı kürtler bu işi için siyonistlerce eğitiliyor. iranın kürt terör örgütlerine hiç acımasız davranması bu hain projeyi çok iyi gördüğündendir.

    bu gün kürdistan demek çok risklidir. hainlerin ekmeğine yağ sürer durumdadır.

    ben ırkçı değilim. mhp ve faşistlerden iğrenirim. ancak bu sözlerim velayeti fakihin kürt örgütlere yönelik çok şiddetli savaşı doğrultusundadır. onların barış taleplerini bile geri çevirmiştir iran..

    bu konular üzerinde çok düşünülmeli ve öyle hareket edilmeli

    şayet kürdistan diye kürtlerin ağırlıklı olarak yaşadıkları yerlerde bir ayrı bir devlet kurmayı desteklemek isteniyorsa bunun mutlaka pkk pjak ve israilden bağımsız olması şartı gözetilmelidir. ki bu güçte de islami bir renk yok bu coğrafyadaki kürt yönetimlerde..

    Yorum


      #3
      Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

      Kürdistan gerçeği herkes tarafından bilinmektedir , geçmişten günümüze dek böyle bir coğrafyanın olduğu makalede de geçtiği üzere bilinmektedir..Elbette Kürdistan üzerinde oynanmak istenen oyunların farkındayız ne tür projelerin olduğununda farkındayız..Lakin kürdistan demek israil yalnısı demek değildir , israil ve abd için oluşulan projelerde vardır doğrudur bunu hiç bir gerçek mü'imin kabullenemez..

      Değerli kardeşim; ama ben Kürdistan demeyi , düşmanın ekmeğine yağ sürmek olarak görmüyorum. Biz Kürdistan diyor isek bu "Kürdistan İslam Devleti" diye adlandırıyoruz.. Emperyalist yalnısı değil , İslam yalnısı bir devlet olarak zihnimizde canlandırıyoruz..Bir gerçek var ki ; kürd halkının geneli İslam'a sıkı bağlıdır..Buna örnek olarakta şunu diyebiliriz; Osmanlı devleti yıkıldığında herkes bir bayrak çekip kendi devletini kurdu , kendine ait sınırlar çizdi , (dediklerimi lütfen ırkçılık yapmam ile bağdaştırmayın) ama kürdler devlet kurmadı ve sürekli zulum ve işkence gördüler bu bilinen bir gerçek..Evet kürd'ler gerçekten bu ümmetin mazlumları'dır..

      Kürdistan kurulacaksa bu İslam devleti olmalıdır..Dediğiniz gibi İsrail ve diğer emperyalist gruplardan bağımsız olmalıdır dediklerinize katılıyorum , bölgede böyle bir gücünde suanda olmadığını biliyorum bakalım tarıh neleri gösterecek..
      La Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!

      Yorum


        #4
        Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

        "Kürdistan" kürtlerin yaşadığı bir coğrafyayı tanımlamak için kullanılır. örneğin İran İslam cumhuriyetinde kürt nüfusun çoğunlukta olduğu eyaletler için bu tabir kullanılır. tıpkı belucistan vb. gibi.

        bölge adı olarak kullanılan bu kelimenin zalimlerin ekmeğine yağ sürmede bir etkisi olamaz. velayeti fakih zalimlerin uşağı olan örgütlerle mücadele etmektedir. temel olarak kürtlerle değil. bu örgütler türk te olabilirdi, fars da olabilirdi. ikisini birbirinden ayırt etmek ve zalimin rengini iyice ortaya koymak, velayetin hedefine hizmet olacaktır. yoksa bölgenin adını kullanmamak veya kullanılmasına karşı çıkmak, işte o korktuğumuz ırkçılık belasının gündeme gelmesine ve bir halkın kendinin dışlandığını hissetmesine neden olacaktır.

        burada Fadlallah kardeşime de bir itirazım olacaktır. bir İslam devleti kurulacaksa bunun velayetten bağımsız olması, kendi kafasına göre şekillenmeye çalışması zaten o devletin eninde sonunda zalimlerin hegemonyasına gireceğini gösterir.

        kaldı ki kurulacak islam devletinin adı herhangi bir ırkı temsil edecek olursa bu da o devlet içindeki diğer müslüman unsurların belli bir zaman sonra emperyalist güçler tarafından yönlendirilip kendi ırkları temelinde ayaklanmalarına ve sizin yukarıda bahsettiğiniz tarzda küçük küçük ırk kökenli islam devletlerinin oluşmasına sebep olabilecektir. bu durumda velayetin sürekli üzerinde durduğu ve aklı başında bütün alimlerin desteklediği İslami vahdet ve zalimlere karşı tek yürek olma olgusu yerle yeksan olacaktır.

        ayrıca içinde bulunduğumuz sistemde herhangi bir mücadele verirken bütüncül düşünmek zorundayız. bu sistemde zulüm bütün müslüman topluma uygulanmakta ve hatta emperyalizm karşıtlarına ve vatanı ve milleti sevenlere karşı hiç ayrım yapmadan varolan rejimin gereği sürdürülmektedir. elbetteki hepimiz direkt etkilendiğimiz ölçüde zulme tavır almaktayız ama bu diğer kardeşlerimizi görmemizi engellememelidir.

        zulmü sadece bir bölgeye has bir olgu olarak kabul edersek mücadele alanımız sınırlanmış olacak, diğer bölgelerdeki İslami unsurlarla birlikte hareket etme olasılığımız azalacak ve bizler sistemin tam da istediği gibi parçalanmış olacağız. doğal olarak mücadelenin başarıya ulaşması ve tüm topluma kendini kabullendirmesi mümkün olmayacaktır. aynı zamanda bizimle aynı kavimden olmayan müslümanların bizlere karşı tutumlarında güvensizlik oluşturacaktır.

        velhasıl bizim türküyle kürdüyle arbıyla farsıyla sahipleneceğimiz bir İslam inkılabımız ve bizleri şii sünni ayrımı yapmadan kucaklayan ve sahiplenen bir veliyyi fakihimiz varken bize düşen mücadelemizi velayet makamının emirleri doğrultusunda şekillendirmek, vahdeti esas almak ayrımcılığa sebep olacak tüm kavramlardan uzaklaşmaktır. şuan en önemli görev (benim fikrime göre) İslam inkılabını savunmak ve korumaktır. zalimler İslam İnkılabının İSlami mücadele için önemini birçok müslümandan (hatta şii müslümandan) daha iyi kavradıkları için onu yok etme esası üzerine hareket planları oluşturmaktadır. bizler yeni İslam devletlerini oluşturmaya çalışırken (ki önemlidir bu vazife) var olanı elimizden kaçırmamak ve zalimlerin oyunları bozmak zorundayız. esas mesele budur.

        şehit Mutahhari'nin r.a. söylediği "devrim bize verebilir dememeliyiz, biz devrime ne kazandırabilriz demeliyiz" sözünü hangi ırktan olursak olalım hangi coğrafyada yaşarsak yaşayalım sahiplenmeli ve kendimize düstur edinmeliyiz.

        Rabbim velayetin önemini ve hedeflerinin kutsallığını anlamayı ve ilke edinmeyi hepimize nasip eylesin.
        KIYAMI UNUTTUK YA RAB! NAMAZI BATIL EYLEDİK.

        Yorum


          #5
          Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

          Değerli Hattı- İmam büyüğüm ; O bölgede kurulacak olan bir İslam devletinin kendi kafasına göre şekillenmesi ve gelişmeye çalışması olanaksızdır, Elbetteki kurulacak olan bir devletin diğer İslam devleti ile ilişki içinde olmalı ve beraber hareket , faaliyet halinde olmalıdırlar.

          İsmin belirli bir ırka dayalı olması ırkçılık yaptığımız anlamına gelmesin , böyle anlaşılmış ise düzeltmek te fayda var. Oradan kasıt O coğrafyadaki toprağın belirli bir ismidir. Irk'a dayalı İslam olmaz zaten. Mesela iran , devrimden sonra nasıl İran İslam Devleti olarak adlandırılmışsa , aynı şekilde Kürdistanında İslam devleti olduğunda Kürdistan İslam Devleti olarak da adlandırılabilir. Ama bu ırkçılık anlamına , türk , arap , farsi ayrımı anlamına gelmemektedir . İsim konusu aslında o kadar önemli değil kanımca bu sadce İslam devleti diyede adlandırılabilir veya Kürdistan İslam devleti diye de.. Önemli olan yönetimin adaleti olacaktır..Lakin tespitlerinizde sizde de hak veriyorum..

          Biz kesinlikle sadece kürdlere zulum yapılıyor demiyoruz, türk'ede , arap'ada, zulüm zulümdür. Ve zulmü kim yaparsa kime yapılır ise karşısındayız.

          Elbetteki bir Ingılabımız var , Ingılaba karşı yürütülen faaliyetlerin karşısında canımız pahasına durmalı ve korumalıyız.Çünkü bu İngılap kolay kazanılmadı..Lakin Üstad Fadlallah(ra) de belirttiği gibi İslam bir devlet kurmak üzere gelmiştir..Ingılabımızı korumalı ama aynı şekilde bize yüklenen sorumluluklarıda yerine getirmeliyiz..Gasp edilen topraklarımızı İslam ile şereflendirmeli İslam Ingılabı ile birlikte emperyalistlere karşı haraeket halinde olmalıyız..

          La Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!

          Yorum


            #6
            Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

            fadlallah kardeşim ben İslam devleti kurulacaksa (ki bu topraklarda ve tüm yeryüzünde kurulmalıdır) bu İslam devletinin muhakkak velayet-i fakih eksenli kurulması gerektiğini yoksa diğer türlü ister istemez herhangi bir kökten ve mektepten yoksun kalacağından başarısız olacağını ve Allah'ın c.c. yardımından uzak kalacağını belirtmek istedim. şuan İslam İnkılabına bağlı olan hareketlerin başarısı ortada iken, İnkılaba mesafeli duran hareketlerin içine düştüğü keşmekeş te gözlerimizin önündedir.

            evet zulüm bu coğrafyanın (anadolu) heryerinde var ve heryerinde o yöreye uygun bir şekilde hareket etmektedir. ben yukarıdaki mesajı yazarken bu coğrafyada (güneydoğuda) bulunan müslümanların bazen diğer ilhadi sapık örgütlerin kullandığı terminolojiyi kullanıp düştükleri yanlışa dikkat çekmek istedim. bu rejim İslamı hedef almıştır. (hatta İslami olmasa da gerçekten emperyalizm karşıtı hareketleri bile hedef almıştır çünkü emperyalizmden beslene rajim başta İslam olmak üzere kendi kaynağına hücum edebilecek bütün güçlerden korkmaktadır.) müslüman olan tüm toplum ırkına rengine bakılmaksızın bu rejimin düşmanıdır. bu müslaümanlar güneydoğuda da olsa batıda da olsa bu sistem için tehditdir. bu yüzden zulmü bütün olarak görmek ve mücadeleyi bölgesel eksenli değil tüm anadoluyu kapsayacak halde şekillendirmek gerekir. aksi takdirde müslümanlar arasındaki birlik sistemin yararına zedelenecektir.

            islami hareketlerden bahsederken bir bütün olarak bahsetmek ve düşmandan bahsederken tüm yeryüzündeki düşmanı hedefe almak gerekir.

            doğrudur üstad fadlallah'ın r.a. dediği gibi İslam devlet olmak üzere gelmiştir. ve biz de diyoruz ki İslam Allah'ın lütfu ile devlet olmuştur. bizlerin kendi vatanımızda vereceğimiz mücadele varolan İslam devletinde kopuk ve bağımsız olamaz, olmamalıdır. ulul emr bir tanedir. velayeti fakih (tüm müslümanların uymaları gereken yüce makam) tektir. ve mücadelemizi şekillendirecek olan onun emirleridir. eğer böyle olmasa İslami vahdet ve zafer mümkün olamayacaktır. bu yüzden kendi vatanımızdaki mücadelemizi hiç durmadan devam ettirmekle yükümlü olmakla beraber velayete bağlı olmak ve onun ve İslam İnkılabının değerini bilmek gerekir.

            çünkü zalimler müslümanların somutlaşmış özlemi olan İslam İnkılabını ve vahdeti sağlayabilecek tek merciyi hedef almış durumdalar. zulme karşı mücadelede İslam İnkılabını savunmak ve mesajını yaymak, kendi vatanımızdaki mücadelemizde de bizlerin başarıya ulaşmasında da en büyük etken olacaktır inşaalllah.

            KIYAMI UNUTTUK YA RAB! NAMAZI BATIL EYLEDİK.

            Yorum


              #7
              Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

              Değerli Üstadım; elbette ki o bölgede kurulabilicek olan İslam Devleti'nin velayeti fakih ekseninde kurulmasını bizler isteriz , beraber atılan adımlarda Allah'ın mutlak yardımı vardır..

              Amma ve Lakin herkes bizim düşüncemizde olmayabiliyor. Bu iki ekol iki mezhep içinde geçerli , Misal; İran İslam Ingılabına bizim kuracağımız İslam Devletinin Himayesine ve emirlerine göre hareket edin desek acaba olumlu cevap alınabilir mi,? Aynı şekilde de kurulaccak olan bir İslam devletine de İmam Hamanei , kontrolünde hareket etme çağrısı yaptığınızda eminim bazı hizipçi gruplardan olumlu cevap alınamayacaktır.. Evet ulul emir bir tanedir, Lakin daha vahdet tam anlamı ile sağlanamamışken , daha bu taassub ile uğraşırken , bide himaye altına girme konusu eklenirse bu sefer bu sorun cereyyan eder taassub , tartışmalaar dahada vahim sonuçlar çıkarır..Kanaatimce; Tek saf olup omuz omuza, kardeşçe birlikte kararlar alıp hareket etmeleridir..

              Şuna inanınki Allah şahiddir bizim için velayeti fakih ekseninde gelen emirlerle hareket etmek soru teşkil etmez ve bununla gurur duyar canımız pahasına mücadelemizi sürdürürüz..Lakin dediğim gibi herkes aynı düşüncede olmayabiliyor , bu yüzden birlikte hareket etmek bile büyük başarıdır ilk etapta sonra devamı gelir zate..
              La Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!

              Yorum


                #8
                Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

                "Misal; İran İslam Ingılabına bizim kuracağımız İslam Devletinin Himayesine ve emirlerine göre hareket edin desek acaba olumlu cevap alınabilir mi,? "

                fadlallah kardeşim siz veya herhangi biri yukarıdaki sözü İslam İnkılabına söylerseniz, Ali'nin a.s. karşısındaki muaviye gibi olursunuz ki teklifinizin hakla uzaktan yakından bir ilgisi olmaz. biz velayetten bahsederken kuracağımız devletin "İslami" olma şartının velayete bağlı oluşu olduğunu kastediyoruz. velayete bağlanmayan, bu devirde Resulullah'ın ve İmamların görevlerini üstlenmiş olan otoriteyi tanımayan hangi devlet "İslami" bir devlet olabilir? var olan ulul emr' "gelsen bize uy" diyen, nifak çıkarmak için ayaklanmıştır ve o tevbe edene kadar bizim düşmanımızdır.

                zaten bu yörede bu mantıkla hareket edenlerden dolayı bu mazlum millet çok çekmiş ve velayetin değerini öğrenememiştir.

                "Aynı şekilde de kurulaccak olan bir İslam devletine de İmam Hamanei , kontrolünde hareket etme çağrısı yaptığınızda eminim bazı hizipçi gruplardan olumlu cevap alınamayacaktır."

                aksine kardeşim bizler İmam Hamaney'in ve bulunduğu velayet makamının değeri tam olarak anlattığımızda ve vurguladığımızda hizipçiliğin önüne geçeriz. çünkü çağırdıklarımızı bize uymaya değil, İmam Humeyni'nin r.a. özellikle "İslam'da devlet" kitabında varolma mecburiyetini çok güzel izah ettiği ve yaşamında bilfiil somutlaştırdığı velayete çağırmış oluruz ki bu sünni şii bütün müslümanların birliği ve zaferi için son derece önemli bir çağrıdır.

                "Evet ulul emir bir tanedir, Lakin daha vahdet tam anlamı ile sağlanamamışken , daha bu taassub ile uğraşırken , bide himaye altına girme konusu eklenirse bu sefer bu sorun cereyyan eder taassub , tartışmalaar dahada vahim sonuçlar çıkarır..Kanaatimce; Tek saf olup omuz omuza, kardeşçe birlikte kararlar alıp hareket etmeleridir.."

                kardeşim İslam ülkelerinde sizce vahdet neden sağlanamamıştır? bahsettiğiniz taassubu kimler körüklemektedirler? bu çevreler hangi devletin mesajının yayılmasını engellemek istemektedirler ve bunun için neden uğraşmaktadırlar?

                daha önce de dediğim gibi bizler vahdetin velayeti fakihe biat ile sağlanabileceğine inanıyoruz. çünkü velayeti fakih makamı, kur'an ve hadisler ışığında Resullullah'ın ve İmamların görevini üstlenmiş durumdadır.(Müslümanları sahiplenme noktasında özellikle) bundan dolayıdır ki sünni hamas ile şii hizbullah aynı çatı altında birarada mücadele edebilmekte ve bundan dolayıdır ki Allah'ın vaadi olan zafer velayet öçizgisinde hareket edenlere nasip olmaktadır.

                sizden ricam günümüzde velayetten bağımsız hareket eden ve başarıya ulaşan (ister maddi, ister manevi) bir tek hareket göstermeniz. şunu çok net bilmenizde fayda var ki mısır, tunus vb. kıyamlarda İslam İnkılabının artçı depremleridir Allah'ın izni ile başarıya ulaşacaktır. ama bu başarı Allah size de bize de ömür verirse velayetle kurulan ilişki ölçüsünde gerçekleşecektir. fakat örneğin bahreyn şuan İslam İnkılabının birebir yolunda gitmekte ve devrimi de İslam inkılabının devrim sürecine benzemektedir. ve Allah'ın izni ile zafer yakındır.

                şimdi tüm bu örnekler önümüzde iken velayetten bahsetmeyi ve ona bağlanmaya çağırmayı, bir ülkenin başka bir ülkenin himayesine girmek olarak algılamak sözlerimize haksızlık olacaktır. bizler bir makamın, ülkeler üstü bir makamın değerinden ve ona bağlanmanın gereğinden bahsetmekteyiz. yoksa her ülkenin başka bir ülkeye bağlılığından bahsetmiyoruz. düşünü ki Resulullah s.a.a. veya İmamlar a.s. aramızda olsaydı ve değişik coğrafyalarda İslami hükümetler kurulmuş olsaydı bu hükümetlerin Resulullah s.a.a ve İmamların a.s. dierktiflerinde muaf olduklarını söylemek mümkün olurmuydu?

                elbette ki birlikte karar alınması gerekecek birlikte hareket edilecektir. bu velayet makamının ülkelerin yönetiminden üstün olduğunu tüm müslümanları kapsadığı gerçeğini görmezden gelmemize neden olamaz ki.

                herkesin aynı görüşte olması veya olmaması bizim doğru bildiklerimizden (kur'an ve ehli beyt mektebinden) taviz vermemizi gerektirmeyecektir. aynı görüşte olmayanlar bir tür nifak oyununun bir parçası değilse bizler bu mektebi anlatmaya devam edeceğiz. yok zaten niyetleri başkaysa mücadelemiz onların arkalarında bulunanlarla olacaktır.

                bu söylediklerimi mezhebi bir söylem olarak algılamayın. şuna gönülden inanıyorum ki velayete tabi olmayan hiçbir hareket vahdet için uğraşmayacaktır, uğraşsa bile bir noktdan sonra hedefinden sapması kolaylaşacaktır. kökü ve mektebi olmayanların bakış açıları her olayda farklılaşmaya mahkumdur.

                KIYAMI UNUTTUK YA RAB! NAMAZI BATIL EYLEDİK.

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

                  her biri çok önemli tespit ve müthiş değerli ifadeler olan bu yazının her cümlesine gönülden katılıyor ve hattı imam kardeşimi kutluyorum. Rabbim onu sevdiği velayeti fakihten hiç ayırmasın ve bu yolda hayırlı hizmetler diliyorum. özellikle şu ifadeler çok düşünülmeli:

                  "şimdi tüm bu örnekler önümüzde iken velayetten bahsetmeyi ve ona bağlanmaya çağırmayı, bir ülkenin başka bir ülkenin himayesine girmek olarak algılamak sözlerimize haksızlık olacaktır. bizler bir makamın, ülkeler üstü bir makamın değerinden ve ona bağlanmanın gereğinden bahsetmekteyiz. yoksa her ülkenin başka bir ülkeye bağlılığından bahsetmiyoruz. düşünü ki Resulullah s.a.a. veya İmamlar a.s. aramızda olsaydı ve değişik coğrafyalarda İslami hükümetler kurulmuş olsaydı bu hükümetlerin Resulullah s.a.a ve İmamların a.s. dierktiflerinde muaf olduklarını söylemek mümkün olurmuydu?

                  elbette ki birlikte karar alınması gerekecek birlikte hareket edilecektir. bu velayet makamının ülkelerin yönetiminden üstün olduğunu tüm müslümanları kapsadığı gerçeğini görmezden gelmemize neden olamaz ki.

                  herkesin aynı görüşte olması veya olmaması bizim doğru bildiklerimizden (kur'an ve ehli beyt mektebinden) taviz vermemizi gerektirmeyecektir. aynı görüşte olmayanlar bir tür nifak oyununun bir parçası değilse bizler bu mektebi anlatmaya devam edeceğiz. yok zaten niyetleri başkaysa mücadelemiz onların arkalarında bulunanlarla olacaktır."

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

                    Değerli Üstadım; Elbette ki o teklifi o yüce makama yapacak haddimiz yoktur, Dediğim gibi bizler Inqılab için ne tür mücadele vermemiz gerekiyor ise bunu en iyi şekilde yerine getiririz Amma ve lakin bildiğiniz üzere bazı ekol ve grupların bunu ilk etapta kabullenmesi güçlük olacağı kanısındayım , çünkü bu konu belirli bazı yerlerde konuşulmuş ve bu tür görüşlerinde ortaya çıktığına bizzat şahid olduğumdan o tespitinize dair böyle bir sorununda olduğunu bildirmek istedim..

                    biz velayetten bahsederken kuracağımız devletin "İslami" olma şartının velayete bağlı oluşu olduğunu kastediyoruz. velayete bağlanmayan, bu devirde Resulullah'ın ve İmamların görevlerini üstlenmiş olan otoriteyi tanımayan hangi devlet "İslami" bir devlet olabilir?

                    Velayeti reddetmek tanımamak ayrı bir konu , velayeti fakih ile doğrultudan birlikte hareket edip karşılıklı samimi bir şekiilde alınan kararlar doğrultusunda hareket etmek ayrı birşey..Örneğin; ortadoğuda bir devrim gerçekleşti islam devleti kuruldu, kurulan bu İslam devleti Velayet'e bağlanmadığı zaman bu Devrimi İslami bir devrim saymayacakmısınız..Daha devrimin ilk aşamasında velayete bağlanması vurgulanırsa bunun yarardan çok zarara yol açacağı kanısındayım..İlk aşama daima birlikte alınan kararlar doğrultusunda hareket etmeleri , daha sonrada zaten devamla bir bütün olma yek vucud , tek ulul Emir'liğe geçileceğine inanıyorum. Velayete bağlanmaya karşı çıktığım anlaşılmasın aksine daha yararlı olacağını düşünüyorum , sadece sabırlı ve temkinli hareket edilmesi diğer gruplarında var olduğunu bunlarıda dediğiniz üzere anlattıktan münaşaka ettikten sonra hedefin çizilmesinden yanayıım.

                    Ortadoğudaki kıyamların İnqılabın etkisi olduğuna bizde inanıyoruz , İnşallah dediğinizi üzere Bahreyn'de de İslam Inqılabı gibi Inqılab olur yaşadığımız onuru birkez daha yaşar emperyelistlere birkez daha darbe vururuz..

                    herkesin aynı görüşte olması veya olmaması bizim doğru bildiklerimizden (kur'an ve ehli beyt mektebinden) taviz vermemizi gerektirmeyecektir.

                    Görüş farklılıklarından dolayı mektepten taviz vermeniz gerekmemektedir böyle bir istekte bulunulmaz elbette..Herkes Düşüncesinde Özgür'dür .Düşüncelerinden dolayı kimse dışlanamaz dimi, Farklı düşünenleri veya düşüncelerinde netlik olmayanlara dediğiniz gibi karşılıklı oturup anlatma ile konuşma ve sonuca varma ile olur..
                    La Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

                      "Amma ve lakin bildiğiniz üzere bazı ekol ve grupların bunu ilk etapta kabullenmesi güçlük olacağı kanısındayım , çünkü bu konu belirli bazı yerlerde konuşulmuş ve bu tür görüşlerinde ortaya çıktığına bizzat şahid olduğumdan o tespitinize dair böyle bir sorununda olduğunu bildirmek istedim.."

                      fadlullah kardeşim haktan hakikatten yana olanlar hakkı gördüklerinde kalplerinde hiçbir sıkıntı hissetmeksizin kabullenirler. hakkı kabullenmekte güçlük çekenler ise kalplerinde genellikle maraz olanlardır. içlerindeki kibir ve hırs hakkı kabullenmelerinin önündeki en büyük engeldir.

                      "Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir." Bakara 143

                      evet bu türleri velayeti yani ulul emr'i tanıyamadıkları için (veya tanımak istemedikleri için) İmameti anlayamaz, imameti anlayamayanlar nübüvveti idrak edemez, nübüvveten bihaber kalanlar tevhide gönül veremezler. bu bahsedilenlerin kıblesi mektebi bir bilinçleri olmadığı için esen rüzgara göre yön değiştirir. bunlara Allah'ın emirleri hatırlatıldığında bu onlara ağır bir yük gibi gelir.

                      biz hangi ortamlarda kimlerin velayete neden karşı çıktıklarını da çok iyi biliyoruz. hiçbir kökü olmayan tamamen nefislerinin derinliğinden kaynaklanan bu itirazın sahipleri aslında velayetin hak oluşunu çok çok iyi bilmektedirler.

                      "Bizim kendilerine Kitap verdiklerimiz, onu, çocuklarını tanır gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana uğratanlar; işte onlar inanmayanlardır." En'am20


                      ama beslendikleri kaynaklar onların hakkı görmemelerini ve hakkı halka göstermemelerini gerekli kıldığı için, bu hakikatı gizlerler. (bunları söylerken haktan bihaber bırakılmış bu mazlum halkı kastetmiyorum. aksine bu halkı bir şekilde yönlendiren ve kendilerine alim, ve ileri gelenler diyenleri kastediyorum) bunların velayet fikrinin dışında ümmetin kurtuluşunu sağlamak için ileri sürecekleri bir alternatif te yoktur. olsa da hiçbir İslami dayanağı bulunmayan bu fikirler ümmetin bir araya gelmesine değil ayrılıp bölünmesine sebep olacaktır.

                      bizler velayet makamını daha önce de söylediğim gibi ülkeler ve hareketler üstü bir makam olarak, Resulullah'ın s.a.a. ve imamların a.s. günümüzdeki yansıması olarak görüyoruz. bu yüzden vahdet ve özgürlük bu makamın değerinin anlaşılmasıyla sağlanacaktır.

                      "Örneğin; ortadoğuda bir devrim gerçekleşti islam devleti kuruldu, kurulan bu İslam devleti Velayet'e bağlanmadığı zaman bu Devrimi İslami bir devrim saymayacakmısınız..Daha devrimin ilk aşamasında velayete bağlanması vurgulanırsa bunun yarardan çok zarara yol açacağı kanısındayım."

                      velayeti görmezden gelen ve onunla olan irtibatını güçlendirmeyen hiçbir hareket bugüne kadar başarıya ulaşmamış ki böyle bir varsayım hakkında konuşalım. ama diyelim ki görünürde başarı sağlandı, velayete bağlanmayan bu hareket yine islami bir hareket olma özelliği taşımayacaktır. çünkü ilk olarak başka ülkelerin hegemonyasına girecek ve kendi halkının özgürlüğünü yok edecektir,köksüz ve mektepsiz hiçbir hareket bir emperyalist güce bağlanmaksızın ayakta kalamaz. ikinci olarak Resulullah'ın s.a.a bir İmam varken imamlık iddiasıyla ortaya çıkan diğer kişinin boynunun vurulması ile ilgili hadisleri gereği bizim için bir değer taşımayacaktır.

                      "İlk aşama daima birlikte alınan kararlar doğrultusunda hareket etmeleri , daha sonrada zaten devamla bir bütün olma yek vucud , tek ulul Emir'liğe geçileceğine inanıyorum. Velayete bağlanmaya karşı çıktığım anlaşılmasın aksine daha yararlı olacağını düşünüyorum , sadece sabırlı ve temkinli hareket edilmesi diğer gruplarında var olduğunu bunlarıda dediğiniz üzere anlattıktan münaşaka ettikten sonra hedefin çizilmesinden yanayıım."

                      biz zaten daha önce de belirttiğim gibi velayeti ülkeler ve hareketler üstü bir makam olark görüyoruz. bu yüzden batıdan kaynaklanmayan (amerikancı olmayan) bütün İslami hareketlerin (öz Muhammedi İslam) en sonunda velayetin değerini ve kıymetini idrak edeceğine inanıyoruz. bu yol elbette ki hemen aşılacak bir yol değildir ama hedefin bu olması gerektiğini vurgulamak için bunları yazıyorum.

                      her defasında bahsettiğin diğer gruplar meselesinde ise eğer onlar haktan yana ise elbet Rabbim onları hakka (velayet bilincine) götürür, yok niyetleri farklı ise zaten onlarla istişare edecek ve onları ciddiye alacak değiliz.

                      "Düşüncelerinden dolayı kimse dışlanamaz dimi, Farklı düşünenleri veya düşüncelerinde netlik olmayanlara dediğiniz gibi karşılıklı oturup anlatma ile konuşma ve sonuca varma ile olur.."

                      neden? neden dışlamayım ki? bahsettiğiniz farkın arkasında eğer bu rejim ve onun beslendiği kaynaklar varsa bu tür hareketleri içselleştirmek ve kabullenmek "bunlarda müslüman, hadi hoş görelim" demek İslam'a vurulucak en büyük darbedir. bu memleket bu mantıktan çok zarar görmedi mi? bizden sayıp içimize aldıklarımız içimizi çürütmedi mi? Kur'an da övülmüş olan nice lafzın içini boşaltmadı mı ya da halkı o lafızlara düşman etmedi mi?

                      ama eğer samimi olarak henüz hakkla tanışmamış olanlar varsa onlarla elbette görüşmek ve onlara davayı anlatmak bizim üzerimize yüklenmiş bir vazifedir. özellikle halka inmek ve onlarla içiçe olup hakkı onlara tanıtmak üzerimize farzdır. yoksa kibirlerinden dolayı kendilerinin de velayet tarafından muhatap alınmaları gerektiğini sananlar ve "biz ona uyacağımıza o bize uysun"diyenler bizim mektebimizin muhatapları değildir.
                      KIYAMI UNUTTUK YA RAB! NAMAZI BATIL EYLEDİK.

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

                        Değerli Üstadım; Gerek Şia'nı Velayeti Fakihi , gerekse Ehli Sünnetin Hilafeti makamı hak makamdır. Şia fıkhında Velayeti Fakih , Ehli Sünnet fıkhında Hilafet.

                        Hilafet Özellikle Şafii fukhasında " Peygambere nisbeten din işlerinin korunması , dünya işlerinin sevk ve idare edilmesi için konan bir kurumdur"

                        Velayeti Fakih'te ise "12.imamın gıybetinden sonra İmama niyabeten fıkıh şartlarınıda göz önünde bulundurarak bu şartlarca seçilen kişinin ümmetin başına getirilmesidir"

                        Gördüğümüz gibi Velayeti Fakih ile Hilafet iki mezhep arasında önemli bir takrib(yakınlaştırma) oluşturmaktadır. Her iki mezhebin görüşüne göre seçilecek kişi "Ümmet" tarafından belirlenmesi gerekmektedir.

                        "Böylece biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırdetmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir." Bakara 143
                        Ayette geçen “Elçiye uyanları” bölümüne baktığımız zaman yetkili olan kişi islam devleti başkanı İslamı idare eden kişinin seçilen elçinin belirli bir takım kurallara göre seçilmiş olması gerekmektedir. İmamı “Ümmet” seçmeli ve imam’da belirli bir takım özellikler bulunmalı. İmam Hamanei bu makama layık bir İmam’dır. Vahdet çizgisini savunan mü’minlerin şii, sunni biraraya toplanıp bir imam seçip tüm dünyaya ilan ederek gelecek olan emirlere göre ümmetin hareket halini alması gerekmektedir. Dediğim gibi bu makama layık olarak gördüğüm imam , İmam Hamanei idir..
                        velayeti görmezden gelen ve onunla olan irtibatını güçlendirmeyen hiçbir hareket bugüne kadar başarıya ulaşmamış ki böyle bir varsayım hakkında konuşalım. ama diyelim ki görünürde başarı sağlandı, velayete bağlanmayan bu hareket yine islami bir hareket olma özelliği taşımayacaktır. çünkü ilk olarak başka ülkelerin hegemonyasına girecek ve kendi halkının özgürlüğünü yok edecektir,köksüz ve mektepsiz hiçbir hareket bir emperyalist güce bağlanmaksızın ayakta kalamaz.
                        Zafer Allah(swt) izni ile rızası ile gerçekleşmektedir.Bugün hiçbir hareket birlik kurmadıkça topyekün bir zafer elde edemez bu hangi hareket olursa olsun. Müslümanlar birlik kuramadıkça Zafer mutlak olmaz. Mevzi Zaferler kazanılabilir ama ümmet şii si sunni si ile hareket etmedikçe topyekün bir zafer mutlak olmaz. Allah(swt) topyakün bir zaferin şartını “Eğer Toplu halde savaşa çıkmazsanız” ayetine bağlamış birliktelik halinde olduğu müddet zaferi vaddetmiştir.

                        "Düşüncelerinden dolayı kimse dışlanamaz dimi, Farklı düşünenleri veya düşüncelerinde netlik olmayanlara dediğiniz gibi karşılıklı oturup anlatma ile konuşma ve sonuca varma ile olur.."

                        neden? neden dışlamayım ki? bahsettiğiniz farkın arkasında eğer bu rejim ve onun beslendiği kaynaklar varsa bu tür hareketleri içselleştirmek ve kabullenmek "bunlarda müslüman, hadi hoş görelim" demek İslam'a vurulucak en büyük darbedir. bu memleket bu mantıktan çok zarar görmedi mi? bizden sayıp içimize aldıklarımız içimizi çürütmedi mi? Kur'an da övülmüş olan nice lafzın içini boşaltmadı mı ya da halkı o lafızlara düşman etmedi mi?.

                        Burada yanlış anlaşılmaya mahal vermişim dediklerinize katılıyorum ..Deidiğiniz üzere hemen aşılacak bir yol olmadığını diyalogla sonuca varılmasını anlatmak istemiştim ..
                        La Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

                          Bismihi Teala

                          İnayet Risalesi aracılığıyla İmam Humeyni (rahmetulah aleyh) ağa buyuruyor ki; ''Her kim ki 'İslam Devleti'nin kurulmasının zaruri olmadığını söylerse, o dolaylı olarak ilay-i kanunların uygulanmasının da, bu kanunların evrenselliği ve kapsayıcılığını ve hatta kendi inancının ebedi ve ezeli geçerliliğini de inkar etmiş olur.''

                          Yani, yukarıdaki bu nokta-i nazar Fadlullah kardeşimizin ''İslam, bir devlet kurmak üzere gelmiştir.'' saptamasını doğruluyor. Fakat bu konum, ilmi münakaşa ederken natamam olan yapboz parçalarını bütünlemek için ''İslam Devlet Fıkhı'' düsturlarına mugayir tutum sergilememizi gerektirmez. İslami Devlet doğası ile İslami Davet doğası yahut Müslüman davetçi üslubu ile Müslüman idareci üslubu arasındaki iç içe geçmişlik, sık sık 'Mutlak Velayet-i Fakih Kuramı'nı kendilerince yorumlayan sözde teorisyenlerin yanılgılara düşmelerine sebep olmaktadır. Kanımca, ''Kürdistan İslam Devleti'' tasavvur ederek devinim geliştiren bir ideolojik yapı ile İran Kürdistan Demokrat Partisi Genel Sekreteri Dr. Abdurrahman Kasımlo gibi müstekbir güçlerin ayakçılarının önderlik ettiği zıdd-ı inkılab kadrolar arasında hiçbir fark yoktur. İslami (sahte inkılapçılar) olarak kendilerini tanıtan ve tanımlayan siyasi hareket, eğer İmam-ı Rahil ağamızın bizlere 30 sene önce vedia ettiği, bizlerin de uhuvvet mirası olarak kabul ettiği ''Uluslararası İslami Vahdet Haftası'' etkinliklerinin etkisini kırmak amaçlı icat edilmiş, ''Kutlu Doğum Haftası'' etkinliklerini en coşkulu şekil de tertip ediyorsa bir tek netice ortaya çıkar; Diyarbakır'da 'Mutlak Veliy-i Fakih'e başkaldırma var demektir. 'Mutlak Veliy-i Fakih'e muhalefet etmek demek; Allah Resulü'ne ve Masum Ehl-i Beyt (aleyhimu’s selam) İmamları'na isyan etmek, teşri-i rububiyet kapsamına göre de Allah Subhanehu ve Teala'ya şirk koşmak demektir. Bu demek oluyor ki, avarız meydana getiren Marksist strüktür ile sahte inkılapçılar el ele, kol kola vererek Şeytanı Bozorg Amerika'ya son sürat hizmet yarışı götürmektedir. Cihan-şümul İslam İnkılabı'na her dem etba kalan Sünni Müslümanlar ve Şii Müslümanlar olarak bize düşen vazife; entelektüel şuur ve uzlaşma tanımayan radikal bir tavır sergileyerek, içinde bulunduğumuz günün Ali'sine (aleyhi selam) biat ederek, üzerimiz de ilahlık savları taşıyan her sulta ve her şahsiyet karşısında, “la!” diye haykırmaktır.

                          EsSelamu Aleykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu
                          Tevekkülle elde edilen sırlar; bir tek yakîn haddini bilenlere mahsustur.

                          Hakikî Şialarımız da yakîn sınırını koruyanlardır, ki onlardan «Allah'ın varlığı sayesinde hiçbir şeyden korkmamaları»nı bekleriz!


                          İmam Cafer-i Sadık (a.s)

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Kürdistan'da İslami Hareketler(Rehber Fidan Güngör)

                            Değerli Behest Hocam; Dediklerinize kısmen katılmakla beraber açıklama getirebileceğim birkaç nokta var güneydoğu ile ilgili bu konuda inşallah görüşmemizde o birkaç hususu dile getiririm.

                            Vesselam
                            La Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!

                            Yorum

                            YUKARI ÇIK
                            Çalışıyor...
                            X