İhvan-ı Müslimin Genel Mürşidi Üstad MUHAMMED Mehdi Akif'in İslami vahdet noktasında görüş ve tavırlarını ortaya koyan özel dosya:
“Düşmanların Müslümanlar arasındaki fitneyi alevlendirmek için çalıştığı dönemlerde, Şia ve Ehl-i Sünnet arasında ne kadar ihtilaf olduğunu tartışmak gibi karışık meselelerle uğraşmak doğru değildir.”
Şehid İmam Hasan el-Benna (Ihvan-ı Müslimin Hareketi Kurucusu)
“Şiiler ve Sünniler, İslam ümmetinin bir parçasıdır. Aynı Rabb’e inanırlar, aynı kitabı referans alırlar, aynı Nebi’ye tabi olurlar, aynı Kıble’ye yönelirler..”
MUHAMMED Mehdi Akif (Ihvan-ı Müslimin Hareketi Genel Mürşidi)
Giriş
İslam dünyasının her bir köşesinin istikrarsızlığa gark olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Üstelik, tıpkı İmam Hasan el Benna’nın dediği gibi düşmanlarımız Müslümanlar arasındaki fitneyi alevlendirmek için gece gündüz çalışmakta, Müslümanlarsa birbirlerini suçlamakla meşguller.
İmam Hasan el Benna’nın sözünü ettiği fitneyi körükleyenler dış güçler iken, iç savaşın dinamikleri ise aramızdaki farklar. Bazen iç güçlerimiz de fitneyi körüklemek için devreye girmektedir. Kimileri davası için kimisi de kendisine biçilen rol gereği bu görevi ifa ediyor.
Müslümanlar arasındaki mezhebi fitne oyunu, emperyalist sistemin sık sık başvurduğu savaş yöntemleri arasında yer alıyor. İslami hareketler ya da devletler karşısında, mücadele sahasında galip gelemeyen emperyalist düzen, Müslümanlar arasında çıkaracağı Şii-Sünni fitnesiyle Müslümanların gücünü parçalamakta, böylece emellerine daha kısa bir zamanda ve sorunsuzca ulaşmak istemektedir.
Arap düşünürlerinden Abdulbari Atwan’ın deyimiyle, batılı güçlerin, Müslümanlar arasında fitne çıkarmanın dışında İran’ı yenecek askeri ve siyasi gücü yok. İran’ın bir Şii ülkesi, dolayısıyla da Sünni dünyanın düşmanı olduğu düşüncesinin yayılması, İran’ın yıpratılması yolunda batılı güçler adına büyük bir kazanımdır.
Filistin direnişinin unutulmaz ismi İslami Cihad hareketinin kurucusu Fethi Şikaki, bu kirli oyuna şöyle dikkat çekmişti: “İran'ın Müslüman halkının kıyamı ve imkansız sayılan inkılabı, Batı ve uşaklarını büyük bir korkuya düşürdü. Bütün güçleriyle inkılapçı Müslümanların siyasi hakimiyeti ele geçirmemeleri için çalıştılar.”
Şikaki, İran’a karşı zafer elde edemeyen batının, değişik mihverler üzerinde İslam devrimini yok etmeye kalkıştığını, bu mihverlerden birisinin de Şii-Sünni çatışmasını alevlendirmek olduğuna inanmaktadır:
“İnkılab'ın akışını durdurmak, zengin petrol kaynakları olan ve İsrail'e karşı durabilecek ülkelerde yaşayan Sünni Müslümanların bu İnkılap'tan etkilenmesini önlemek için son girişim olarak da İslam ümmetinin iki fırkası arasında fitne çıkarmak istediler.
Sünni ve Şii kardeşler arasında fitne çıkarmada bazı başarılar elde ettiklerini söylemeliyiz. Gerçi bu fitne de sonunda su yüzüne çıkacaktır. Zira İslam Ümmeti bu fitne ateşini alevlendiren şeytanı çok geçmeden tanıyacak ve sömürgecilerin Müslüman halkları bölmek istediğini fark edecektir.
Sömürgeciler, petrol şeyhleri ve tağutlar anlamışlardır ki bu saldırı için silah ve askere değil, sadece fetva verebilecek kimselere ihtiyaç vardır. Bu defa saldırıyı yönetenler sarıklı ve sakallı, resmi ve gayri resmi alim sıfatlı kimseler olacaktır. Görüyoruz ki , İslam İnkılabı'na karşı ansızın, bir saldırı başlatılıyor. Tağutlara boyun eğmiş bu gibi kimseler, İran İnkılabı'nın bir 'Şii inkılabı' olduğunu, Şiilerinse'fırkâ-ı dalle' (sapık fırka) ya da 'kafir' olduklarını sonunda keşfettiklerini açıklıyorlar. Seccadesi üzerinden Şah'ın tahtını salladığı söylenen Ayetullah Humeyni de artık dalalete düşmüş ve kafir ilan ediliyordu. (!) İftira ve yalanlarla dolu Suudi Arabistan'ın yayınlattığı kitabı elinde taşıyan ve cami cami dolaşıp onun muhteviyatını halka anlatan Müslüman manzarasına sık sık rastlıyoruz. Elbette bu gençlerden bazısının iyi niyetler taşıdığını ve ALLAH yolunda çalıştıklarını zannettiklerinin farkındayız”
Bir Sünni olan Şikaki’nin Şii-Sünni fitnesine karşı duyarlılığını ortaya koyduğu, emperyalist fitne planlarına dikkat çektiği konuyla ilgilendirmesi kısaca bu şekilde. Şimdi de İhvan-ı Müslimin’in konuyla ilgili düşüncelerini irdeleyeceğiz.
Öncelikle, bu çalışmamızda hiç kimseyi hedef seçmediğimizi, Müslümanlar arasındaki vahdetin temin edilmesine olumlu katkı sağlamayı arzuladığımızı belirtmek istiyoruz.
Şüphesiz ki Ehl-i Sünnet dünyasında, çıkartılmak istenen "Şii-Sünni fitnesi"nin karşısındaki en güçlü isim İhvan-ı Müslimin Hareketi’nin Genel Mürşidi MUHAMMED Mehdi Akif’tir. Genel Mürşid MUHAMMED Mehdi Akif, bu duruşundan ötürü yoğun eleştirilere ve ithamlara maruz kalmıştır. Bütün bunlara ve tüm baskılara rağmen İslami vahdet çizgisinden bir nebze olsun sapmamıştır.
Bu çalışmamızda Akif’in vahdet anlayışına ışık tutacak görüşlerine yer vereceğiz. İran ile İhvan arasındaki bağ; Akif’in İran, Irak ve Lübnan Şiileri hakkındaki düşüncelerini, vahdet anlayışının çerçevesini çizen ilkelerini ve Akif aleyhindeki ithamları mercek altına alacağız.
Çalışmamızda kaynak olarak Mehdi Akif'in her hafta perşembe günü İhvan-ı Müslimin'in resmi web sayfasında yayınlanan makalelerini, basın açıklamalarını, farklı gazete, dergi, televizyon ve radyolara verdiği demeçlerini kullandık.
“Düşmanların Müslümanlar arasındaki fitneyi alevlendirmek için çalıştığı dönemlerde, Şia ve Ehl-i Sünnet arasında ne kadar ihtilaf olduğunu tartışmak gibi karışık meselelerle uğraşmak doğru değildir.”
Şehid İmam Hasan el-Benna (Ihvan-ı Müslimin Hareketi Kurucusu)
“Şiiler ve Sünniler, İslam ümmetinin bir parçasıdır. Aynı Rabb’e inanırlar, aynı kitabı referans alırlar, aynı Nebi’ye tabi olurlar, aynı Kıble’ye yönelirler..”
MUHAMMED Mehdi Akif (Ihvan-ı Müslimin Hareketi Genel Mürşidi)
Giriş
İslam dünyasının her bir köşesinin istikrarsızlığa gark olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Üstelik, tıpkı İmam Hasan el Benna’nın dediği gibi düşmanlarımız Müslümanlar arasındaki fitneyi alevlendirmek için gece gündüz çalışmakta, Müslümanlarsa birbirlerini suçlamakla meşguller.
İmam Hasan el Benna’nın sözünü ettiği fitneyi körükleyenler dış güçler iken, iç savaşın dinamikleri ise aramızdaki farklar. Bazen iç güçlerimiz de fitneyi körüklemek için devreye girmektedir. Kimileri davası için kimisi de kendisine biçilen rol gereği bu görevi ifa ediyor.
Müslümanlar arasındaki mezhebi fitne oyunu, emperyalist sistemin sık sık başvurduğu savaş yöntemleri arasında yer alıyor. İslami hareketler ya da devletler karşısında, mücadele sahasında galip gelemeyen emperyalist düzen, Müslümanlar arasında çıkaracağı Şii-Sünni fitnesiyle Müslümanların gücünü parçalamakta, böylece emellerine daha kısa bir zamanda ve sorunsuzca ulaşmak istemektedir.
Arap düşünürlerinden Abdulbari Atwan’ın deyimiyle, batılı güçlerin, Müslümanlar arasında fitne çıkarmanın dışında İran’ı yenecek askeri ve siyasi gücü yok. İran’ın bir Şii ülkesi, dolayısıyla da Sünni dünyanın düşmanı olduğu düşüncesinin yayılması, İran’ın yıpratılması yolunda batılı güçler adına büyük bir kazanımdır.
Filistin direnişinin unutulmaz ismi İslami Cihad hareketinin kurucusu Fethi Şikaki, bu kirli oyuna şöyle dikkat çekmişti: “İran'ın Müslüman halkının kıyamı ve imkansız sayılan inkılabı, Batı ve uşaklarını büyük bir korkuya düşürdü. Bütün güçleriyle inkılapçı Müslümanların siyasi hakimiyeti ele geçirmemeleri için çalıştılar.”
Şikaki, İran’a karşı zafer elde edemeyen batının, değişik mihverler üzerinde İslam devrimini yok etmeye kalkıştığını, bu mihverlerden birisinin de Şii-Sünni çatışmasını alevlendirmek olduğuna inanmaktadır:
“İnkılab'ın akışını durdurmak, zengin petrol kaynakları olan ve İsrail'e karşı durabilecek ülkelerde yaşayan Sünni Müslümanların bu İnkılap'tan etkilenmesini önlemek için son girişim olarak da İslam ümmetinin iki fırkası arasında fitne çıkarmak istediler.
Sünni ve Şii kardeşler arasında fitne çıkarmada bazı başarılar elde ettiklerini söylemeliyiz. Gerçi bu fitne de sonunda su yüzüne çıkacaktır. Zira İslam Ümmeti bu fitne ateşini alevlendiren şeytanı çok geçmeden tanıyacak ve sömürgecilerin Müslüman halkları bölmek istediğini fark edecektir.
Sömürgeciler, petrol şeyhleri ve tağutlar anlamışlardır ki bu saldırı için silah ve askere değil, sadece fetva verebilecek kimselere ihtiyaç vardır. Bu defa saldırıyı yönetenler sarıklı ve sakallı, resmi ve gayri resmi alim sıfatlı kimseler olacaktır. Görüyoruz ki , İslam İnkılabı'na karşı ansızın, bir saldırı başlatılıyor. Tağutlara boyun eğmiş bu gibi kimseler, İran İnkılabı'nın bir 'Şii inkılabı' olduğunu, Şiilerinse'fırkâ-ı dalle' (sapık fırka) ya da 'kafir' olduklarını sonunda keşfettiklerini açıklıyorlar. Seccadesi üzerinden Şah'ın tahtını salladığı söylenen Ayetullah Humeyni de artık dalalete düşmüş ve kafir ilan ediliyordu. (!) İftira ve yalanlarla dolu Suudi Arabistan'ın yayınlattığı kitabı elinde taşıyan ve cami cami dolaşıp onun muhteviyatını halka anlatan Müslüman manzarasına sık sık rastlıyoruz. Elbette bu gençlerden bazısının iyi niyetler taşıdığını ve ALLAH yolunda çalıştıklarını zannettiklerinin farkındayız”
Bir Sünni olan Şikaki’nin Şii-Sünni fitnesine karşı duyarlılığını ortaya koyduğu, emperyalist fitne planlarına dikkat çektiği konuyla ilgilendirmesi kısaca bu şekilde. Şimdi de İhvan-ı Müslimin’in konuyla ilgili düşüncelerini irdeleyeceğiz.
Öncelikle, bu çalışmamızda hiç kimseyi hedef seçmediğimizi, Müslümanlar arasındaki vahdetin temin edilmesine olumlu katkı sağlamayı arzuladığımızı belirtmek istiyoruz.
Şüphesiz ki Ehl-i Sünnet dünyasında, çıkartılmak istenen "Şii-Sünni fitnesi"nin karşısındaki en güçlü isim İhvan-ı Müslimin Hareketi’nin Genel Mürşidi MUHAMMED Mehdi Akif’tir. Genel Mürşid MUHAMMED Mehdi Akif, bu duruşundan ötürü yoğun eleştirilere ve ithamlara maruz kalmıştır. Bütün bunlara ve tüm baskılara rağmen İslami vahdet çizgisinden bir nebze olsun sapmamıştır.
Bu çalışmamızda Akif’in vahdet anlayışına ışık tutacak görüşlerine yer vereceğiz. İran ile İhvan arasındaki bağ; Akif’in İran, Irak ve Lübnan Şiileri hakkındaki düşüncelerini, vahdet anlayışının çerçevesini çizen ilkelerini ve Akif aleyhindeki ithamları mercek altına alacağız.
Çalışmamızda kaynak olarak Mehdi Akif'in her hafta perşembe günü İhvan-ı Müslimin'in resmi web sayfasında yayınlanan makalelerini, basın açıklamalarını, farklı gazete, dergi, televizyon ve radyolara verdiği demeçlerini kullandık.
Yorum