Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Zamanımızda İnsanların Aşağılık Duruma Düşmelerinin Sebebi Ne?(Üstad Mevdudi)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Zamanımızda İnsanların Aşağılık Duruma Düşmelerinin Sebebi Ne?(Üstad Mevdudi)

    Kardeşlerim! Siz kendi kendinize «Müslüman» diyorsunuz. Siz şuna da iman etmiş bulunuyorsunuz ki, Hak Teâla, müslüman kimselere rahmet nazil kılmaktadır, Fakat biraz gözünüzü açın. Biraz düşünün. Acaba bugün de öyle midir? Hak Teâla'nın rahmeti sizin üzerinize nazil olmakta mıdır? Ahirette ne olacağını da şimdi değil, daha sonra göreceksiniz. Fakat şimdi gelin de bu dünyadaki, içinde bulunduğumuz dünyaya bir kere göz atalım. İşte şu Hindistan ülkesinde siz aşağı yukarı 90 milyon kadar insansınız. Sizin sayınız o kadar çoktur ki birisi kalkıp da eline bir tarak alsa, saç tarasa taradığı saçlar kadar çoksunuz. Fakat bakınız işte, bu kadar çok müslümanın bir arada bulunduğu bir ülkede hâlâ size kâfirler tahakküm etmektedirler. Siz kâfir bir hükümetin idaresi altında bulunuyorsunuz. İşte bir avuç hâkim, kâfir unsur, sizi istedikleri gibi yöneltiyorlar, istedikleri tarafa çekip götürüyorlar. Siz başlarınızı, hani Allah’tan başkasının karşısında eğilmeyecek olan başlar, şimdi insanların karşısında eğilmekte ve boyun bükmektesiniz. Bir zamanlar, sizin haysiyet ve şerefinize kimsenin el uzatmağa cesaret edemediği izzet ve şerefiniz, bakınız, topraklarla aynı seviyeye gelmiştir. Topraklara dökülmüştür. Hani hep ve her zaman yüksek olan sizin eliniz, şimdi o kadar alçalmıştır ki, kâfirlerin karşısında bir kaç para dilenmek için açılmaktadır. Cahillik, parasızlık, iflâs borçluluk her yerde sizi zelil ve aşağılık kılmıştır. Ne demek? Acaba, Allah'ın rahmeti bu demek midir? Allah Rahmeti böyle mi olur? Bu demek, rahmet değil, Allah'ın kahrının ta kendisidir. Bu da nasıl bir söz, hem müslüman hem de Allah'ın kahrına uğramış olsun? Müslüman bu kadar zelil olsun? Müslüman, gayr-ı müslim'e köle olsun? Bu imkânı olmayan bir şeydir. Bir şey hem aynı zamanda beyaz olacak hem de siyah olacak? Bu da ne demekmiş? Mademki müslüman, Allahu Teâla'nın sevdiği kimsedir, Allah'ın sevdiği bu klmse neden dünyada bu kadar zelil ve alçak duruma düşsün? Naûzu billah, acaba bizim Allahımız Zâlim midir? Onun hakkını tanıyan, O'na itaat eden kimseleri, getirip de itaat etmeyen, boyun eğmeyen kimselerin tahakkümü altına versin? Bu şekilde de sizi, itaat ettiniz diye cezalandırsın mı? Eğer siz, Hak Teâla'nın zalim olmadığına imanınız varsa, gerçekten de Hak Teâla'ya inanıyor ve ona itaat ediyorsanız, şunu da biliyorsanız ki, Allah'a itaat etmenin karşılığı mezellet ve alçaklığa düşmek değildir, o zaman şunu da bilmeniz icab eder ki, sizin müslüman olduğunuz iddianızda her ne şekilde olursa olsun bir yanlışlık, bir hata vardır. Demek ki siz, hakiki ve iyi müslüman değilsiniz. Sizin müslümanlığınız ancak resmi ve hükümet evrakında kayıtlı olan müslümanlıktan başka bir müslümanlık değildir, işte orada hâkim unsur, kâğıtları tanzim ederken sizin adınızın yanı başına da bir müslümandır kelimesi ekler. Acaba Hak Teâla, İngiliz hükümetinin resmi devlet defterleri ve verdiği vesikalarla mı hüküm verecektir ki, bu vesikalarda sizin isminiz müslüman diye kayd edile. Hak Teâla'nın defteri, senedi vesikası yazısı hesabı kitabı başkadır. Siz çalışmalısınız ki, o defterde, o sened ve vesikada sizin isminiz müslüman yazılmış ola. Sizin isminizin yanı başına Allahü Teâla'ya itaat eden kul diye yazıla, itaat etmeyen meyanında yazılmaya.

    Hak Teâla size kendi kitabını göndermiş bulunuyor. Siz bu kitabı okuyacaksınız, kendi Sahibinizin kim olduğunu öğrenecek tanıyacaksınız. Ona karşı nasıl itaat edilir, nasıl kulluk yolu tutulur diye bileceksiniz. Acaba siz şimdiye kadar böyle bir işe giriştiniz miydi? Sizi yaratan'ın kim olduğunu, sizin sahibinizin kim bulunduğunu öğrenmek için çalıştınız mıydı? Hak Teâla'nın size indirmiş bulunduğunu bu kitabı okumağa, orada yazılanları öğrenmeğe gayret sarf ettiniz miydi? Hak Teâla, kendi Peygamberini size göndermiştir. Bu Peygamber de size müslüman olmanın yolunu göstermiş, size öğretmiştir. Nasıl müslüman olunur diye de göstermiştir. Acaba siz şimdiye kadar, bu Peygamber'in neler öğrettiğini, neler tâlim ettiğini bilmek için çalıştınız mı? Bu peygamber size neler öğretti. İlk önce dünyada da ahirette de şeref ve onur elde etmenin yolunu öğretti. Acaba siz bu yolu öğrendiniz mi? Öğrendiniz ise, bu yoldan yürüdünüz mü? Hak Teâla açık açık size şunu da bildirmiştir ki, insan hangi işi tutarsa, dünyada da ahirette de izzet ve şeref kasb eder, hangi işi tutarsa dünyada da ahirette de mezellete ve alçaklığa düşer. Acaba siz alçaklığa, mezellete götürecek olan işlerden sakınıyor musunuz? Söyleyin bakalım, buna ne cevap verebilirsiniz? Eğer siz şuna da inanıyorsanız ki, siz ne Allahü Teâla'nın gösterdiği ve Peygamberinin bildiği yoldan gitmiyorsanız, o zaman artık ne diye müslümanlık iddiasına kalkar da biz müslümanız dersiniz. Hele bir de üstelik müslümanlık ecrini ve mükâfatını istemeğe kalkarsınız? İşte sizin eciriniz de sizin müslümanlığınız gibi verilir. Nasıl siz buçuklu müslümansınız ecriniz de böyle ödenecektir. Dünyada da sizin ecriniz böyledir ahirette de böyle ecir alacaksınız.

    Ben daha önce de bilirdim: Müslüman ile kâfir arasındaki fark ancak ilim ve amel iledir. Bundan başka bir fark yoktur. Bir kimsenin müslümanım diyen kimsenin bilgisi ve davranışı (İlim ve ameli) kâfirin ilim ve ameli gibi ise, bu adam kendi kendisine müslümanım demekle tam manasıyla bir yalancıdır. Kâfir, Kur'ânı Kerim'i okumaz, okumamıştır da. Kur'an-ı Kerim'de neler yazılı olduğunu da bilmez. Bilmek için de çalışmamıştır ve çalışmaz. Bir kimse acaba kendi kendisine müslümanım der de Kur'an-ı Kerim'i okumaz ve anlamaz ise, bu adama nasıl müslüman denebilir? Kâfir şunu da bilmez ki. İslâm'ın Peygamberi, Sallallahü Aleyhi ve Sellem, neler buyurmuştur? Neler öğretmiştir? Neler talim ettirmiştir? Peygamber-i Ekrem, Hakk'a ulaşmak için ne gibi yol göstermiş? Hangi yoldan gidileceğini anlatmıştır? Bir kimse, hem müslümanım diyecek, hem de bu yolu, bu gidişi bilmeyecek. Nasıl olur bu iş? Kâfir, Allah rızası olan yolu tutup gitmez, Allah rızasının tersine yoldan gider. Kendi isteği ve kendi düşüncesinin yolunu tutup gider. Müslüman da böyle yapar da kendi bildiğini okursa, kendi düşüncesinin peşine takılırsa, Allah'dan ve Allah'ın gösterdiği yoldan yürümekten sakınmazsa, kendi nefsani dileklerine ve isteklerine bağlı bulunursa, bir de kalkıp «ben müslümanım» (Allah kuluyum) derse acaba bu işde ne kadar haklı görülebilir? Kâfir helâl ile haramı ayırd etmez. Kendi keyfine göre. her hangi bir işde kendisine bir fayda varsa ya da bu işden zevk alacak olursa, hiç çekinmeden bu işe baş vurur, ister bu işi Hak Teâla helâl kılmış olsun, isterse haram, bu işi yapacaktır ve yapar. Müslümanım diyen kimse de böyle hareket ederse ve bu şekilde davranırsa, acaba bu müslümanın kâfirden farkı ne? Maksad şudur, müslüman da kâfir gibi hareket ederse, müslümanın bilgisi de İslâm hususunda kâfir kadar olursa, müslüman da kâfirin yaptıklarını yaparsa, artık böyle bir müslümanın kâfir karşısında fazilet bakımından bir farkı kalır mı? Neden bu müslüman da haşr günü kâfir ile aynı şekilde haşr olmaya? Bu öyle bir ince meseledir ki, bunu gönül huzuru ile, gönül ferahlığı ile düşünmek ve üzerinde durmak icab eder.

    La Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!

    #2
    Ynt: Zamanımızda İnsanların Aşağılık Duruma Düşmelerinin Sebebi Ne?(Üstad Mevdudi)

    Düşünülecek Yer

    Ey benim sevgili kardeşlerim. Benim burada bahs ettiklerimden şunu da anlamamanız icab eder ki, ben müslümanları kâfir yapıp da işin içinden çıkmak isterim. Hayır, asla böyle değildir. Ben böyle bir şey düşünmedim de düşünmüyorum da. Ben şunu düşünüyorum: İstiyorum ki hem kendim, hem de her kes düşünsün, aklını kullansın. Şunu da anlasın ki acaba niçin biz Hak Teala'nın rahmetinden mahrum kaldık. Niçin hep bizlere musibetler yağıyor, musibetler musibetleri ardı ardına kovalıyor? Hani bizim kâfir dediklerimiz, hani Allahü Teâla'nın buyruğunu dinlemeyenler diye söylediklerimiz, neden her yerde her işde bizden üstün çıkıyorlar? Biz de kendimizi, Allahü Teâla'nın buyurduklarına itaat eden kimseler diye ortaya atıyoruz da, her yerde de mağlûb oluyoruz? Bu hususta ben her ne kadar daha fazla düşündüm ise, şu neticede benim için katiyetle inanç elde edildi ki, bizim şimdiki müslümanlarla, kâfirler arasındaki farkımız sadece bir isim farkından başka bir şey değildir. Yoksa biz de Allah'tan korkmamak çekinmemek Allahü Teâla'ya karşı itaatsizlik yolunu tutmak hususunda kâfirlerden geri kalır tarafımız yoktur. Pek küçücük bir fark vardır. Bu da zaruri farkdır. Böyle olunca da, biz her hangi bir ecre, istihkak kesb edemeyiz, olsa olsa cezaya hak kesb etmiş oluruz. Nitekim biz biliyoruz ki, Kur'anı Kerim, Hak Teâla'nın kitabıdır. Fakat bu kitaba karşı davranışımız, kâfirin davranışından hiç de farklı bir davranış değildir. Bu kitaba karşı bizim yaptığımızı, acaba kâfir de yapmıyor mu? Biz şunu da biliyoruz ki, Hz. Muhammed (as), Allahü Teâla'nın peygamberidir. Fakat onun öğrettiklerinden, öyle uzak kaçıyoruz ki, kâfir de ancak bu kadar uzak kaçabilir. Burada da kâfirle bizim bir farkımız kalmıyor. Biz biliyoruz ki, yalan söyleyen kimseye Hak Teâla lanet etmişlir. Hak Teâla, rüşvet alana da verene de her ikisine de cehennem vaad etmiştir, faizcilik, tefeciliği, faiz ve tefecilik parasını yiyen kimseyi ve yedireni de Hak Teâla, en kötü suçlu ve mücrim diye bildirmiştir. Biz biliyoruz ki, bir kimseyi arkadan çekiştiren kimseyi, «gıybet» edeni. Hak Teâla, kardeşinin etini yiyen kimse diye bildirmiştir, aynı ölçüde tutmuştur. Fuhuş için, hayasızlık için açık saçık rezilâne işler için ağır azaba çarpılacağını bildirilmiştir, bunları bildiğimiz hâlde bile bile yine de kâfirler gibi gayet serbestçe, hiç de çekinmeden bu gibi işleri yapmaktayız ve bu suçları da irtikab ediyoruz. Böyle olunca da, demek ki, biz asla Allahü Teâla'dan korkup çekinen, sakınan kimseler değilizdir. İşte bunun için, kâfirlerin karşısında kendi kendimize müslüman ismi takdığımız şu bir avuç insan topluluğu müslümanlığın mükâfatını değil, cezayı haketmiş bulunuyoruz, işte bu ceza da kâfirlerin bizim üzerimizde tahakküm etmeleridir. Her yerde bize karşı zarar vermeleridir. Bu da şu suçumuzun sebebiyledir ki bize İslâm nimeti ihsan kılınmış ama maalesef biz bu İslâm nimetinin kadrini kıymetini bilememişizdir.

    Aziz kardeşlerim, bu günkü hutbemizde ben bir şeyler söyledim. Bu söylediklerim şunun için değildir ki, sizleri kınayayım, sizleri yereyim. Kınamak ve yermek benim alıştığım şeyler, benim adetlerimden değildir. Maksadım şudur ki meseleleri apaçık sizlere anlatayım. Açık olarak söyleyeyim. Siz bunları bilesiniz, üzerinde düşünesiniz, olabilir ki faideli olur. Kayb etmiş bulunduğunuz hususları elde edesiniz, insan kayb ettiğini bulmak için bir kere neyi kayb ettiğini bilmesi gerekir. Neyi kayb ettiğini bilmezse, bu kayb ettiği şey de aramak yolunda uğraşmaz. Bunun için de ben sizi uyarmak, ikaz etmek için söyledim, Şimdi sizde düşünürseniz, hakikatin ne olduğunu anlarsınız göreceksini ki, çok değerli ve kıymetli şeyler kayb etmişsiniz, bu şeyleri tekrar elde etmek için de çalışacak çaba sarf edeceksiniz.
    La Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...
    X