Kaybının 17. Yılını yaşıyoruz , karanlık güçler tarafından kaçırılan Yiğit Önder! Ne devlet ne de başka kurumlardan bu konu hakkında bir açıklama yapılmamıştır. Son günlerde Kayıp İmam Musa Sadr(ra) in yaşadığına ilişkin çıkan haberlerde bir umud doğmuştur bizlere , 30 yıldır kayıp olan İmam'ın yaşadığına dair çıkan haberin(doğru veya yalnış) 17yıldır kayıp olan Muhammed Fida Güngör içinde bizim için bir umuddur.. Birkez daha bizlere umud kapısı açıldı..Duam odur ki , Allah'tan umudum odur ki inşallah hayattadırlar..
Duyuru
Daraltma
Henüz duyuru yok.
Fidan Güngör Nerede?
Daraltma
X
-
Ynt: Fidan Güngör Nerede?
Kaybının 14. Yılında Fidan GÜNGÖR
11 Eylül 2008
Önce cevaplanması gereken sorularla başlayalım:
Neden ve niçin güvenlikle ilgili birim ve kurumlar tarafından 14 yıl boyunca Fidan GÜNGÖR olayıyla ilgili hiçbir açıklama yapılmadı?
Türkiye’de güvenlikle ilgili Emniyet Genel Müdürlüğü, JİTEM, MİT ve Genelkurmay İstihbaratı olmak üzere dört temel kurum vardır. Her zaman bu kurumlar arasında uyumdan söz edilemez. Bazen iç rekabet veya hesaplaşma sonucu birbirlerinin kirli çamaşırlarını açığa vururlar. Ne ki, bunca zamana rağmen bu dört kurumdan hiç biri, konuya ilişkin açıklama yapmadı. Adı geçen kurumlardan hiç birinin konuya ilişkin bilgi ve belgeye sahip olmadığını var saymak imkansızdır. Ellerinde konuya ilişkin bilgi ve belgelerin varlığı kesindir.
Öyleyse ilgili tüm kurumları GÜNGÖR olayıyla ilgili ortak tutum ve tavır almaya sevk eden nedenler nedir?
Kaçırılma olayının ucu tümüne birden mi dokunuyor?
Fidan GÜNGÖR olayında Ergenekon’un rolü var mıydı?
Ergenekon’un rolü varsa, mahiyeti nedir?
Ergenekon ile ilgili her türlü bilgi ve belge açıklanırken Fidan GÜNGÖR olayı neden muammada bırakılıyor?
Adı hiçbir şaibeli olay ve ilişkiye bulaşmamış olup şeffaf yaşama sahip olan ve on binlerce muhibbinin var olduğu bir fikir adamı, aksiyon eri ve eğitimci abidesinin kaçırılıp kaybedilmesine, akıbetinin meçhul kalmasına hangi gerekçelerle sessiz kalınıyor?
Fidan GÜNGÖR, ilgili kurum ve birimlerce aykırı bulunsa, suçlu sayılsa bile, bir vatandaşın akıbetine karşı bu denli ısrarlı sessizlik hangi gerekçelerle izah edilebilir ve hangi hukuki ilkelere dayanılarak savunulabilir?
En acımazsız savaşlarda, en haklı/haksız çatışmalarda bile doğrudan savaşan ve cephede yer alan insanların akıbetini açıklamak uluslararası hukukun gereği iken, bir fikir önderinin, insan terbiye eden bir mürebbinin beşerî ve semavî hiçbir hukuk sisteminin onaylamadığı bir tarzda kaçırılıp akıbetinin 14 yıl boyunca muammada bırakılmasına karşı sorumsuzca bir tavır sergilemenin ne tür nedenleri olabilir?
Bir insan ya hayattadır veya değildir. Hayatta ise, yeri ve koşullarının, değilse, na’şının yerinin bilinmesi her insanın, ailesinin, akrabasının ve dostlarının hakkıdır ki, bu müsellem hak, bütün beşere aittir. İnsanlığın ortak değerleri bu kadar pervasızca nasıl ayaklar altına alınabilir?
Devletin ilgili birim ve kurumları, insan haklarına duyarlı sivil toplum kuruluşları ve olay hakkında şu veya bu şekilde bilgi ve belge sahibi olan insanlar, insanlığın müşterek değerlerinin ve bir gün kendileri için de lazım olacak bu değerlerin ayaklar altına alınmasına neden ve niçin sessiz kalabilir?
İnsan hayatı mukaddestir. Bu mukaddesin çiğnenmesine alıştık. İnsanın(hayatta değilse) na’şına karşı saygılı olmak, onun izinin yok edilmemesini sağlamak da, bütün dinler ve ideolojilerin kabul ettiği ortak bir değer iken, insanların, üstelik de büyük şahsiyetlerin varlığının veya na’şının kaybettirilmesine, beşer için var olan bu türden müşterek değerlerin çiğnenmesine karşı sorumsuzca davranmak, bir gün herkesin ayağına dolanabilir.
Fidan GÜNGÖR, Türkiye’de Said Nursi’nin ve Lübnan’da Musa SADR’ın akıbetini paylaştı. Said Nursi’nin na’şı, devlet görevlileri tarafından kabrinden çıkartılarak bilinmeyen bir yere defnedildi. Milyonlarca muhibbi, sevdikleri âlim ve fikir adamının kabrine gidip bir fatiha okuma hakkından mahrum bırakıldı. Yarım asırdan fazla bir zamanın geçmiş olmasına rağmen akıbeti açıklanmadı ve kimse de bu fecaati sorgulamıyor. Devlet, hangi hukuk sistemine göre bir vatandaşının na’şını kaybettirebilir? Devlet böyle kuralsız ve hukuksuz olursa, başkaları ne yapar?
Musa SADR’ın otuzuncu yıl dönümü anıldı geçen hafta. Otuz yıldır akıbeti meçhul. Sağ mıdır, ölü müdür bilinmez; aynen Fidan GÜNGÖR gibi. Üç büyük şahsiyet ve benzer akıbet… Neden ve niçin?
Fikir ve dava adamı olmak, bu kadar mı ağır cezayı gerektiriyor?
En zalim ve gaddar insanlara tanınan cezaevi veya mezar hakkı, hangi kurala göre büyük şahsiyetlerden esirgeniyor? Siyonist rejim bile kaçırdığı insanların akıbetini açıklarken, kendi dünyamızda insan haklarıyla ilgili uygulamaların, Siyonistleri geride bırakması içimizdeki inhirafın, dalaletin ve çürümenin boyutları hakkında herkesi yeniden düşündürmelidir.
Firavunların mezarı anıta çevrilirken, diktatörlere cenaze merasimleri düzenlenirken, beşeriyete karşı suç işlemiş canilerin akıbeti meçhule bırakılmazken Said Nursi, İmam Musa SADR ve Fidan GÜNGÖR gibi şahsiyetler neden ve niçin beşer için var olan en temel haktan mahrum bırakılır?
Büyük şahsiyetler, siyasete ilgisiz kalamaz. Büyüklüklerinin bir nedeni de siyasete olan ilgileridir. Elbette ki, her şahsiyetin siyasete ilgi tarzı ve ilgisinin temelleri herkes tarafından kabul görmez. Böyle insanların her zaman dostları ve düşmanları olmuştur. Ancak düşmanlığın da bir sınırı vardır. Sınırsız ve ölçüsüz düşmanlık, bütün beşeriyet için bir tehlikedir. Bir şahsiyeti düşman telakki edenler, onun hayatına kıyabilirler, ama onun akıbetine ve na’şına karşı saygısızlık edemezler. Ediyorlarsa, düşmanlığın sınırı bütün beşeriyete zarar verecek boyutlara ulaşmış demektir. İnsan hakkının bu denli ihlaline ne devletler, ne sivil toplum kuruluşları ne de şahsiyetler ilgisiz kalamaz, sorumsuz davranamaz. Aksi halde, bu meçhul akıbet, yapanların da seyredenlerin de bir gün başına gelir.
Siyasetin ve siyasi sorunların ötesinde insani bir mesele söz konusudur. Bir insanın, bir şahsiyetin meçhul akıbeti, her şeyden önce insanlığı ilgilendiren bir konudur. Bir insanın hanımını, çocuklarını, kardeşlerini, akrabalarını, dostlarını, sevenlerini bir ömür boyu sevdiklerinin akıbetinin meçhuliyetiyle muzdarip etmek, hangi din veya ideolojinin öngördüğü hukuk sistemiyle bağdaşır? Hangi insani ölçülerle uyuşur? Hangi insani değerlerle bağdaşır? Birey olarak insan, kendi türüne; kurum olarak devlet, kendi vatandaşına nasıl bu kadar ilgisiz, ölçüsüz, duyarsız ve sorumsuz olabilir?
Bir insanın na’şına karşı saygısızlık, kin ve husumetin cinnet derecesine ulaştığını gösterir. Hakeza, hayatta olan bir insanı meçhule terk etmek de aynı cinnetin bir başka tezahürüdür.
Fidan GÜNGÖR olayı meçhul kaldığı sürece, devletin alakalı birimleri bu vebalin ve bu insanlık suçunun ithamı altında kalacaktır. Olayı ister kendileri yapmış olsun, ister Ergenekon yapmış olsun, isterse kendilerine bağlı bir çeteye yaptırmış olsunlar, olayı aydınlatma gücüne ve imkanına sahiptirler. Bu güçlerini kullanmadıkları sürece, zan altında kalacaklardır. Aynı şekilde konuya ilişkin bilgi ve belge sahibi olan diğer insanlar da.
İnsanlık değerlerini yitirmemiş, hukukun bir gün herkese lazım olacağına dair inancını kaybetmemiş ve bütün beşer için asgari hukuki müştereklerin ve insan haklarının korunmasına ilişkin kaygılarını rafa kaldırmamış olan bütün kurum ve şahsiyetlerin Fidan GÜNGÖR olayına ilişkin duyarlılık göstereceklerini umar, adı geçen üç büyük şahsiyetten ikisinin akıbetinin, Said Nursi’nin de kabrinin vuzuha kavuşmasını Mevla’dan niyaz ederim.
Zeki SavaşLa Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!
-
Ynt: Fidan Güngör Nerede?
Kayıp Bir Fidan
Güneydoğu’nun en olumsuz şartlarında kendini Kur’an’ın davasına adayarak İslami faaliyetlere öncülük eden, birçok Müslüman’ın yetişmesine vesile olan ve 11 Eylül 1994’te kaçırılıp bir daha haber alınamayan değerli mütefekkir ve mücadele insanı “MUHAMMED FİDAN GÜNGÖR’E…”
--- KAYIP BİR FİDAN ---
İnfazını bekleyen bir mahkûmun elinden
Ufuklara kanatlanan özgürlük kuşlarıyla sana selam söyledim.
Sınırları mayınlarla çevrili,
Acılarla hemhal olmuş şehirlerde hep seni bekledim.
Bahara, hüzünle giren ciwanlar nasıl bakarsa ufuklara,
Gittiğinden beri uzaktan gelen kuşlara öylece bakıyorum Ey Fidan…
Seni anlatmaya dilim,
Yazmaya elim,
Kaldırmaya bileğim yetmese de
Yüreğimden aldığım cesaretle
Kırık ve mahzun da olsa
Tükenmeye yüz tutmuş kalemimle yazacağım seni Ey Fidan…
Acıların diyarında atılmıştın toprağa.
Topraklar Arabistan vahaları gibi çoraktı.
Köyler zulümlerden dolayı ıssız kalmıştı.
Yürekler zindana atılan Yusuf’lar gibi
Yalnızlığın soğuk yüzüne terk edilmişti.
Gelmiyordu bir türlü beklenen rahmet yağmurları.
Kavrulmuşken toprak,
Susuzluktan çatlamışken yürekler,
Anaların, ağıtlar eşliğinde söylediği dualarla
Sen ekildin toprağa.
Zulüm dolu diyarlarda adalete vurgun olarak boy verdin.
Çoraklığa bir umut olmak,
Direnişe bir taş olmak için çıktın mücadele meydanlarına.
Gözlerinde fer kalmamış çocuklara ışıktın, aştın.
Şahitler için sevdaydın.
Maşuklar için aşktın,
Sen, yeşerip küfrü korkutacak bir Fidan’dın.
Muhammed’i davanın Hüseyni varisiydin.
Zor zamanlarda kuşandın davanı.
Heybende iman, umud, anaların duaları vardı.
Dostlarının samimi emekleriyle
Heyhat mine’z -zille nidasıyla
Çıktın Amed’in meydanlarına.
Meydanlar karanlıktı.
Yollar pusluydu.
Hz. Hüseyin’lerin sancağı yerde kalmamalı diyerek
Despotluklara karşı ilmin ve cesaretinle dikildin.
Sen, karanlığın fecre dönüşmesi için adadın kendini Hüseyin’ce.
Hüseyinler, davaları için izzeti zillete tercih edip
Korkmadan, arkaya bakmadan yola koyulurlar…
Ey izzetten yana tercihte bulunup yola koyulan Fidan!
Sen ilmin, kardeşliğin, samimiyetin, sebatın, fedakârlığın menziliydin.
Kalemin rahmete, yüreğin kardeşliğe, zamanın ümmete adanmıştı.
Hira’lardan beklenen aydınlıklar doğmalıydı.
İslam’ın sancağını eliyle değil
Yüreğiyle taşıyanlar nasıl Taif’lerde taşlandıysa,
İftiralara uğradıysa, bedeller ödediyse…
Tüm bunları göze alarak
Sen de taşıdın tevhidin sancağını.
Ve kutlu arkadaşlarının
Acılarına, öldürülmelerine, sürülmelerine,
Medrese-i Yusufiyelerde işkencelerden nasıl geçtiğini biliyorum.
Biliyorum bunlar yakıyordu yüreğini Ey Fidan.
Düşen canlarla düşüyordun,
Sürülen mazlumlarla muhacirliği yaşıyordun,
İşkencelerde Allah diyen yüreklilere
Sende eşlik ediyordun biliyorum.
Çünkü sen mazlumun yareniydin.
Kaldıramadılar seni Ey Fidan
Filizlenmeden koparmaya çalıştılar.
Seni yıldırmadı çektiğin acılar, duyduğun tehditler.
Şimdi sen yoksun aramızda
Eksik bir yanımız
Yüreğimizdeki özlemlerle
Dilimizdeki dualarla
Senin davana adandığına şahitlik etmek için
Ruz-i mahşerde Rabbimizin makamında duracağız.
Şahidiz ya Rab…
Şahidiz ya Rab…
Şahidiz ya Rab diye haykıracağız…
Mehmet MAKSUTLa Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!
Yorum
-
Ynt: Fidan Güngör Nerede?
FİDAN GÜNGÖR 14 YILDIR KAYIP! (10.09.2008) Fıtrat.com
Yaşadığımız toprakların “hafızası” derin ve karanlıktır.
Nice kaybolma hadisesine, fail-i meçhul cinayete ve sistematik tasfiye operasyonlarına tanıklık etmiştir.
Muhaliflerin, eleştirel tutum sergileyenlerin, toplumsal dönüşüme ivme kazandırma potansiyeli taşıyanların “hedef” haline geldiği, hukuksuzluğun olağanlaştığı sancılı topraklardır…
Kötülüğün; sistemin eliyle organize edildiği ve beslendiği topraklardır.
Sistem birçok trajediyi miras bırakmıştır.
Ailelerin, babaların, eşlerin, evlatların, yâranların yürekleri bu uğursuz miras ile dağlanmıştır yüzlerce kez...
Yaşadığımız topraklar huzurlu tebessümlerden daha çok, çığlıklara tanıklık etmiştir.
Fidan Güngör, söz konusu trajedi zincirinin bir halkası, son kurbanlarından bir tanesidir.
Fidan Güngör 11 Eylül 1994 yılından beri kayıp…
Ailesinin ve dostlarının bütün girişimlerine, sivil toplum kuruluşlarının teşebbüslerine rağmen akıbeti hakkında somut bir bulguya ulaşılamadı.
Bazı yazarların ve kanaat önderlerinin konuyu gündemleştirme çabaları akamete uğradı.
Resmi makamlara yapılan müracaâtlar sonuçsuz kaldı.
Zanlıların sorgulamaları gerekli ölçüde yapılmadı ve suç, örtbas edildi.
Fidan Güngör’ün kaybolmasının üzerinden 14 yıl geçmesine rağmen, yakınlarını teskin ve teselli edecek bir neticeye ulaşılmadı.
Müslüman bir aydının ve hayatını İslamî hizmetlere vakfetmiş olan mümtaz bir şahsiyetin kaybının gündemleştirilmesi, adalet duygusunu yitirmemiş kimseler için vicdanî ve İslamî bir vecibedir.
Amacımızın husumetleri kamçılayacak bir iklim oluşturmak olmadığını deklare ederek olayın aydınlatılmasını talep ediyoruz.
Kayboluşunun sene-i devriyesinde kederli ailesine, dostlarına ve İslami camiaya üzüntü ve dualarımızı iletiyor; Fidan Güngör’ü saygı ve minnetle anıyoruz.
La Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!
Yorum
-
Ynt: Fidan Güngör Nerede?
Fidan Güngör Kimdir?
1949 yılında Diyarbakır’ın Hazro ilçesinde doğdu. İlk ve ortaokulu Hazro’da okudu. Lise öğrenimini Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesi’nde tamamladı. 1970’de İstanbul’da Mimarlık Mühendislik Yüksekokulu’na başladı. Ancak bazı zorunluluklardan ötürü öğrenimini tamamlayamadan Diyarbakır’a döndü.
1974’te memur olarak TRT’de göreve başladı. Bir taraftan da Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Tarih Bölümü’ne kaydoldu. İslami mücadeleye başladığı bu yıllarda, bir taraftan siyasi şartlar, bir taraftan da maddi şartların olumsuzluğuna rağmen mücadelesini sürdürdü. MTTB bünyesindeki faaliyetlerin öncülüğünü üstlenen Fidan Güngör, bu içerisinde MTTB’de etkinlik kurmak isteyen Türk ulusalcılarına karşı ulusalcılıktan uzak İslami anlayışın temsilciliğini yaptı.
İslami gayretinden ötürü ancak 1977’de evlenebildi. 1978’de MTTB’den ayrıldı. Bundan sonra inkılabî mücadelesini kesintisiz sürdürdü. 1981’de TRT’deki görevinden istifa ederek ticarete atıldı. Bundan sonraki dönemde yüzlerce Müslüman’ın yetişmesi için epeyce mesai harcadı. 11 Eylül 1994’e kadar aralıksız bir şekilde siyasi ve kültürel çalışmalarına devam eden Fidan Güngör, bu tarihte karanlık güçlerce kaçırıldı. 14 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen akıbeti hakkında her hangi bir malumat elde edilememiştir.
Üçü erkek, biri kız olmak üzere dört çocuk babasıdır.
La Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!
Yorum
-
Ynt: Fidan Güngör Nerede?
Fidan Güngör Halen Kayıp!
11 Eylül'den beri kendisinden haber alınamayan Fidan Güngör hakkında kamuoyunu ve ilgilileri tekrar uyarmak amacıyla Mazlum-Der, İstanbul Basın Müzesi'nde bir basın toplantısı düzenledi. Katılımın yüksek olduğu toplantıda Mazlum-Der'in yöneticileri yanında, Güngör'ün hanımı, çocukları ve abisi, İnsan Hakları Derneği İstanbul Başkanı Av. Ercan Kanar, İslami kuruluşların ve basın organlarının temsilcileri, bazı yazarlar ve kalabalık bir izleyici topluluğu katıldı.
Basın toplantısını bir konuşma ile açan Mazlum-Der İstanbul Şube Başkanı Tufan Mengi, araştırmacı-yazar Fidan Güngür ile yanındaki Sabahattin Talayhan'ın görgü tanıklarına göre kendilerini polis olarak tanıtan sivil giyimli kişiler tarafından içinde bulundukları taksi durdurularak 11 Eylül 1994 günü kaçırıldığını açıkladı. Bu iddia hakkında Mengi şunları söyledi: "Bu bir iddiadır ama bunun aksini ispatlayacak olan da devlettir. Yaptığımız resmi başvurularda bu iki vatandaşımızın emniyette olmadığı resmi yazıyla derneğimize bildirilmiştir. Ama devlet sadece Emniyet Müdürlüğü'nden mi ibarettir? Herkes devletin bu yönde çalışan nice kurumlarını biliyor."
Mengi konuşmasını Fidan Güngör ve Sabahattin Talayhan'ın başına gelecek her türlü kötü sonuçtan devleti sorumlu tutacaklarını belirterek bitirdi.
Fidan Güngör'ün eşi Nazife Güngör, basın toplantısında yaptığı konuşmada Fidan Güngör hakkında şu bilgiyi verdi: "Onun yazıları çıkıyordu. Yazardı. Biz Diyarbakırlıyız. En son oradan bir haber aldık. Poliste dosyası varmış. Devlet tarafından tutuklama emri çıkmış. Biz bunu yeni duyduk. Bunun için onu devlet alıp götürmüş olabilir. Biz diyoruz ki devletin elinde ise bir haber alalım. Her gün çocuklarımız babamız nerde diye soruyor. Babamız nerde bilmek istiyorlar. Ben de bilmek istiyorum. Onu elinde tutanların da çoluk çocuğu yok mu? Bu gerçekten ne büyük bir acıdır. Bildiğim adamın suçu yoktur. Tek suçu vardır müslüman olmak."
Toplantı dağılırken toplantı için gelen kalabalık Basın müzesi önünde şu sloganları attılar: "İslami Hareket Engellenemez", "Fidan Güngör Bulunsun", "Amerika İslami Engelleyemez", "Kontgerilla Kahrolsun".
Kasım 1994 Yılında Yapılan Basın Açıklaması:
Fidan Güngör ve Sabahattin Talayhan Nerede?
11 Eylül 1994 tarihinde İstanbul'da kaybolan araştırmacı-yazar Fidan GÜNGÖR ile Sabahattin TALAYHAN'dan hala haber alınamamıştır.
Resmi tüm girişimlere rağmen şimdiye kadar bulunamayan şahısların hayatlarından endişe edilmektedir.
Vatandaşlarının can güvenliğini sağlamak devletin birinci dereceden görevi olmasına rağmen, hükümet bugüne kadar Fidan GÜNGÖR ve Sabahattin TALAYHAN hakkında hiç bir bilgi edinememiştir.
İslami kimliği ile çevresinde saygı duyulan Fidan GÜNGÖR aynı zamanda araştırmacı-yazar kişiliğiyle de insanlığa hizmet vermekteydi.
Biz aşağıda imzası bulunan kurum ve kuruluşlar olarak bu ülkede insan kayıplarını, sorumsuz yönetim anlayışını, vatandaşının can güvenliğini sağlayamayan devlet mekanizmasını şiddetle protesto ediyor, Fidan GÜNGÖR ile Sabahattin TALAYHAN'ın başına gelecek her türlü kötü sonuçtan devleti sorumlu tutacağımızı bildiriyoruz.
MAZLUM-DER
Adım-İletişim; Akabe Kültür ve Eğitim Vakfı; Alemdar Gazetesi; Arslan Yayınları; Atlas-Nehir-İletişim; Azim Dağılım; Bahar Yayınevi; Beyan Yayınları; Birleşik Yayıncılık: Birim Yayınları: Bora Yayınları; Çağrı Yayınları; Çelik Yayınları; Çile Yayınları; Değişim Dergisi; Denge Yayınları; Gonca Yayınları; Haksöz Dergisi; Hidayet Yayınları; İklim Yayınları; İmza Dergisi; İnkılap Yayınları: İnsan Yayınları; İslamoğlu Yayınları; Kitap Evi; Mektup Dergisi; Nizam Yayınları; Nursan Yayın Pazarlama; Ölçü Yayınevi; Pınar Yayınları; Ravza Yayınları; Selam Gazetesi; Selamet Yayınları; Sur Dergisi; Şafak Yayınları; Şakiroğlu Basın-Yayın; Tebliğ Yayınevi; Tevhid Sesli Yayıncılık; Tevhid Vakfı; Tohum Neşriyat; Yenda Dağıtım; Yeni Dünya Dergisi; Yeni Yeryüzü Dergisi; Yöneliş Yayınları
La Şii , La Sunni , İlla Vahdeta İslami..!!
Yorum
Yorum