"Müslümanlar toplumsal anlamda ittifak edilen meselelerde dayanışmaya"
İslam dünyasını kuşatan hadiselerin, yükselen sorunların, ümmet içerisinde oluşan taifeci ve mezhepçi eksenlerin gölgesinde, Sünni ve Şii Müslüman âlimlere seslenerek ümmete ve ümmetin geleceğine karşı tarihi sorumluluklarını yüklenmeleri çağrısında bulunmak istiyorum. Hâlihazırda bölgedeki durum, güvenlik açısından, siyasi ve kültürel açılardan bir çatışmaya sürüklenmekte, şu ya da bu grubu koruma adı altında vehimler mücadelesi verilmektedir.
İşgal güçlerinin ümmeti kendi vatanlarının içerisinde Filistin'de, Irak'ta ve Afganistan'da kuşatmaya alması, askeri karargâhlar kurması, buna karşın bazı ülkelerimizde Sünni ve Şii nüfus hacmi, orada yahut burada ne kadar silahlı güçlerin bulunduğuna dair yapılan araştırmalar gerçekten ilginçtir. Birileri Sünni ve Şiilerin sanki davalı iki aşiret olduğunu tasavvur etmekte; çatışma sonrası neler olacağının hesaplarını yapmaktadır.
Gün geçtikçe artan bu zor ve tehlikeli şartlar karşısında ümmetin Sünni ve Şii âlimlerine sesleniyor, olayları idrak ederek ümmetin maslahatı doğrultusunda müdahalede bulunmaları çağrısında bulunuyor ve şu meselelere dikkat çekmek istiyorum:
Birincisi: Mezhebi durum büyük haramlar çizgisine gelmiştir. Eleştiri kültürünü kaybetmemizle birlikte başkalarına Peygamber (s.a.a.) sahabelerine ve Ehl-i Beyt'e ilişkin açıklamalarla yanlışlar yapmaya başladık. Ortaya geri kalmış bir reel durum çıktı ve ümmete ve İslam'a karşı samimi olmayan, İslam’ın öncelikli maslahatlarını gözetmeyen liderler bu durumu korumaya başladı. Öyle ki bu liderler kendi maslahat ve bağlarını dahi gözetmediler. Sünni ve Şii âlimler bu realiteye el atmalı, sadece sözlü kınamalarla yetinmemeli, bilakis bizzat sahneye çıkarak pratik düzeyde bir eylem ortaya koymalıdır.
İkincisi: Oraya buraya dağılmış bazı İslam âlimlerinin, emperyalist ABD'nin körüklediği ve şartlarını Irak ile çevresinde hazırladığı mezhepçi tahriklere kapılmış olduğunu görüyoruz. Bu kimseler Müslümanlardan bir fırkanın korunması sloganıyla hareket ediyorlar, bir grubun başına gelen facialardan bahsediyorlar. Nitekim kısa bir süre önce kim oldukları bilinen âlimlerin yürüttüğü bir konferansa ve başka yerlerden başka âlimlerin sözlerine şahit olduk.
Ümmet düzeyinde ateşe benzin döken şu fetvalara bir kulak verelim! Kulak verelim ki insanlar meseleyi karıştırsınlar; ümmet düzeyinde bir zihin kargaşası yaşansın! Sonunda korktuğumuz başımıza gelsin! Hem de sadece emperyalizm tarafından değil; bilakis saflarımızın birliğini ve onurunu koruması gereken bir bilince sahip olmasını beklediğimiz evlatlarımız tarafından da!
İşte bundan dolayı âlimlere sesleniyorum ve diyorum ki Allah'tan korkun! Ümmeti zayi edecek, ümmeti mezhebi garazlarınız doğrultusunda yaş kuru ayırmayan bir yangının içine sürükleyeceksiniz. Oysa sizden beklenen ümmetin şu şartlarda güçlenmesi için çaba sarf etmektir.
Üçüncüsü: İslam âlimlerinin, ümmeti "ılımlı" ve" radikal" diye ikiye ayırmaya çalışan Amerikan projesinin kurbanı yahut destekçisi olmaması gerekmektedir. Zira bu ayrım, hiçbir Müslüman grubun lehine olan bir ayrım değildir. Bilakis bu Irak ve Afganistan'da boğulması, İsrail'in son savaşta yenilmesiyle Lübnan'da yaralanması sonrası Amerikan hareketine bölgede yeniden hayat tanıyacak bir başlangıcı ifade etmektedir.
Şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor ki ABD yönetiminin bölgedeki başarısızlığının bedeli olarak bir yandan mezhepçi fitne körüklenmeye, bir yandan da iç çatışma ve çekişme ruhu canlandırılmaya çalışılıyor. Nitekim Irak'ta, Filistin'de ve Lübnan'da yaşanan da budur. Filistin meselesi hakkında öne sürülen "bağımsız Filistin devletinin kurulması" vehmi de bizleri yanıltmasın. Zira Filistinlileri iç çatışmaya sürükleyen bizzat Amerika'dır. Yine ABD, Lübnanlıların iç sorunlarıyla daha fazla vakit harcamasını istemektedir. Sırf bu yüzden Lübnan'da istikrarı sağlayacak her türlü çözüm ABD tarafından engellenmektedir. Bilakis ABD, gücünü, ordusunun yapılanmasını ve istihbaratını toparlamaya çalışan İsrail'e hizmet etmektedir.
ABD yine Irak'ta halkın mezhebi ve etnik gerekçelerle meşgul olmasını, güvenlik açısından bir kaosun yaşanmasını istemektedir. ABD, bununla birlikte işgalin devam etmesine ve ümmeti kullanarak stratejik çıkarlarının gerçekleşmesine katkı sağlamayı tasarlamaktadır.
Dördüncüsü: ABD tarafından desteklenen Batı ekseni -ki AB ülkeleri bu çerçevede hareket etmektedir- ABD'nin Irak'taki yenilgisini hala itiraf etmeme noktasında diretmektedir. Zira buradan yola çıkılarak ayrı bir siyasi havanın oluşmasından ve bunun da İslami hareketlerin, özgürlükçü hareketlerin yararına gerçekleşmesinden endişe duyulmaktadır. İşte bu yüzden söz konusu eksen Batı projesini himaye etmeye, mezhebi ve etnik çatışma çıkarmaya çalışmaktadır.
Beşincisi: Müslümanların birçok ülkedeki sorunları ve stratejik meseleleri ötekinin programına göre sahte başlıklar altında çözülmeye çalışılmaktadır. Bu durum İslam dünyasına zarar vermektedir. Zira emperyalist ülkeler işleri bizim maslahatımıza göre değil kendi maslahatlarına göre çözümlemeye çalışmaktadırlar. Bu noktada Ulu’l- Emr’in ve bilinçli âlimlerin Müslümanların sorunlarını sorumluluk taşıyan liderler aracılığıyla çözmesi gerekmektedir.
Biz, Sünni Şii tüm otoritelerin İslam dünyasının sorunlarını açıkça etüt etmek üzere harekete geçmesini istiyoruz. Bu noktada geleneksel protokollere dayalı toplantılar düzenlemek yerine, pratik etkileri olan özel oturumlar yapılmalıdır. Zira içinde bulunduğumuz durumun tehlikesi, bu tür özel ve genel geleneklerin aşılmasını zorunlu kılmaktadır.
Altıncısı: Allah, Müslümanların güçlü, kudretli, dünyada kendi kararlarını veren etkin bir ümmet olmaları için sebeplerin peşi sıra gitmelerini istemiştir. Bu noktada Müslümanlar kaynaklarını geliştirme noktasında kalkınma mekanizmalarına açık olmalı, siyasi anlamda özgürlük ve bağımsızlık meselesinde kendi ilkelerini koymalı, toplumsal anlamda ise ittifak edilen meselelerde dayanışmaya; ihtilaf edilen meselelerde de seviyeli bir diyaloga dayalı İslami Vahdet davası için çalışmalıdır.
Yedincisi: Hâlihazırda İslam dünyasının gerçekliği, âlimlerin tekfirci gruplara karşı genel bilinçlendirme düzeyinde ciddi bir tavır takınmasını gerektiriyor. Bu noktada ferdi, şahsî yahut mezhebi unvanlardan da uzak durulmalıdır. Ayrıca ümmetin tamamının geleceğini tehdit eden stratejik bir tehlike olarak işgalin tümüne karşı fetva, tavır ve hareket düzeyinde etkinlik göstermek de gerekmektedir.
İçinde bulunduğumuz realite, tüm gereksinimleriyle birlikte Sünni ve Şii Tüm Müslüman âlimlere büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bu noktada Necef, Kum, Ezher, Hicaz'daki ve diğer mevkilerdeki otoriteler böylesine tehlikeli meydan okumaya karşı durmalıdır. Ancak bu şekilde bilinçli bir tepki ve Müslüman âlimlerini bir arada organizeli olarak toplayan bir hareket ortaya konabilir. Mezhepler arası yakınlaştırma topluluğu, İslam Konferansı Örgütü, İslam Dünyası Rabıtası, tüm heyet ve İslami müesseseler ümmetin birlikteliği için İslami sözleşme çerçevesinde kapsamlı ve kuşatıcı bir tavır ortaya koymalı; kendi gettosunda çalışan âlimlere ise ümmeti ve İslam birliğini koruyacak şekilde baskı yapılmalıdır.
Tüm otoritelerin direkt olarak birlikteliği korumak için gündeme müdahale etmesi çağrısını yineliyorum. Ayrıca vahdete zarar verilmemesi ve İslam'ın bölgedeki ve dünyadaki hareketinin korunması için bağlıların meydandaki hareketleri de izlenmelidir. Şu anda özellikle de karşıt projelerin çökertilmesiyle birlikte tüm dünyayı kuşatan, birlikteliği yaşatacak bir projenin ayrım noktasındayız. Aksi takdirde arka planda, mezhep, lider ve aşiret savaşlarının pençesine düşecek, kendimizle birlikte İslam'ın heybetini kıracak; böylelikle İslam'ın etkisini, varlığını ve etkinliğini zayıflatacağız.
İslam dünyasını kuşatan hadiselerin, yükselen sorunların, ümmet içerisinde oluşan taifeci ve mezhepçi eksenlerin gölgesinde, Sünni ve Şii Müslüman âlimlere seslenerek ümmete ve ümmetin geleceğine karşı tarihi sorumluluklarını yüklenmeleri çağrısında bulunmak istiyorum. Hâlihazırda bölgedeki durum, güvenlik açısından, siyasi ve kültürel açılardan bir çatışmaya sürüklenmekte, şu ya da bu grubu koruma adı altında vehimler mücadelesi verilmektedir.
İşgal güçlerinin ümmeti kendi vatanlarının içerisinde Filistin'de, Irak'ta ve Afganistan'da kuşatmaya alması, askeri karargâhlar kurması, buna karşın bazı ülkelerimizde Sünni ve Şii nüfus hacmi, orada yahut burada ne kadar silahlı güçlerin bulunduğuna dair yapılan araştırmalar gerçekten ilginçtir. Birileri Sünni ve Şiilerin sanki davalı iki aşiret olduğunu tasavvur etmekte; çatışma sonrası neler olacağının hesaplarını yapmaktadır.
Gün geçtikçe artan bu zor ve tehlikeli şartlar karşısında ümmetin Sünni ve Şii âlimlerine sesleniyor, olayları idrak ederek ümmetin maslahatı doğrultusunda müdahalede bulunmaları çağrısında bulunuyor ve şu meselelere dikkat çekmek istiyorum:
Birincisi: Mezhebi durum büyük haramlar çizgisine gelmiştir. Eleştiri kültürünü kaybetmemizle birlikte başkalarına Peygamber (s.a.a.) sahabelerine ve Ehl-i Beyt'e ilişkin açıklamalarla yanlışlar yapmaya başladık. Ortaya geri kalmış bir reel durum çıktı ve ümmete ve İslam'a karşı samimi olmayan, İslam’ın öncelikli maslahatlarını gözetmeyen liderler bu durumu korumaya başladı. Öyle ki bu liderler kendi maslahat ve bağlarını dahi gözetmediler. Sünni ve Şii âlimler bu realiteye el atmalı, sadece sözlü kınamalarla yetinmemeli, bilakis bizzat sahneye çıkarak pratik düzeyde bir eylem ortaya koymalıdır.
İkincisi: Oraya buraya dağılmış bazı İslam âlimlerinin, emperyalist ABD'nin körüklediği ve şartlarını Irak ile çevresinde hazırladığı mezhepçi tahriklere kapılmış olduğunu görüyoruz. Bu kimseler Müslümanlardan bir fırkanın korunması sloganıyla hareket ediyorlar, bir grubun başına gelen facialardan bahsediyorlar. Nitekim kısa bir süre önce kim oldukları bilinen âlimlerin yürüttüğü bir konferansa ve başka yerlerden başka âlimlerin sözlerine şahit olduk.
Ümmet düzeyinde ateşe benzin döken şu fetvalara bir kulak verelim! Kulak verelim ki insanlar meseleyi karıştırsınlar; ümmet düzeyinde bir zihin kargaşası yaşansın! Sonunda korktuğumuz başımıza gelsin! Hem de sadece emperyalizm tarafından değil; bilakis saflarımızın birliğini ve onurunu koruması gereken bir bilince sahip olmasını beklediğimiz evlatlarımız tarafından da!
İşte bundan dolayı âlimlere sesleniyorum ve diyorum ki Allah'tan korkun! Ümmeti zayi edecek, ümmeti mezhebi garazlarınız doğrultusunda yaş kuru ayırmayan bir yangının içine sürükleyeceksiniz. Oysa sizden beklenen ümmetin şu şartlarda güçlenmesi için çaba sarf etmektir.
Üçüncüsü: İslam âlimlerinin, ümmeti "ılımlı" ve" radikal" diye ikiye ayırmaya çalışan Amerikan projesinin kurbanı yahut destekçisi olmaması gerekmektedir. Zira bu ayrım, hiçbir Müslüman grubun lehine olan bir ayrım değildir. Bilakis bu Irak ve Afganistan'da boğulması, İsrail'in son savaşta yenilmesiyle Lübnan'da yaralanması sonrası Amerikan hareketine bölgede yeniden hayat tanıyacak bir başlangıcı ifade etmektedir.
Şunu çok iyi bilmemiz gerekiyor ki ABD yönetiminin bölgedeki başarısızlığının bedeli olarak bir yandan mezhepçi fitne körüklenmeye, bir yandan da iç çatışma ve çekişme ruhu canlandırılmaya çalışılıyor. Nitekim Irak'ta, Filistin'de ve Lübnan'da yaşanan da budur. Filistin meselesi hakkında öne sürülen "bağımsız Filistin devletinin kurulması" vehmi de bizleri yanıltmasın. Zira Filistinlileri iç çatışmaya sürükleyen bizzat Amerika'dır. Yine ABD, Lübnanlıların iç sorunlarıyla daha fazla vakit harcamasını istemektedir. Sırf bu yüzden Lübnan'da istikrarı sağlayacak her türlü çözüm ABD tarafından engellenmektedir. Bilakis ABD, gücünü, ordusunun yapılanmasını ve istihbaratını toparlamaya çalışan İsrail'e hizmet etmektedir.
ABD yine Irak'ta halkın mezhebi ve etnik gerekçelerle meşgul olmasını, güvenlik açısından bir kaosun yaşanmasını istemektedir. ABD, bununla birlikte işgalin devam etmesine ve ümmeti kullanarak stratejik çıkarlarının gerçekleşmesine katkı sağlamayı tasarlamaktadır.
Dördüncüsü: ABD tarafından desteklenen Batı ekseni -ki AB ülkeleri bu çerçevede hareket etmektedir- ABD'nin Irak'taki yenilgisini hala itiraf etmeme noktasında diretmektedir. Zira buradan yola çıkılarak ayrı bir siyasi havanın oluşmasından ve bunun da İslami hareketlerin, özgürlükçü hareketlerin yararına gerçekleşmesinden endişe duyulmaktadır. İşte bu yüzden söz konusu eksen Batı projesini himaye etmeye, mezhebi ve etnik çatışma çıkarmaya çalışmaktadır.
Beşincisi: Müslümanların birçok ülkedeki sorunları ve stratejik meseleleri ötekinin programına göre sahte başlıklar altında çözülmeye çalışılmaktadır. Bu durum İslam dünyasına zarar vermektedir. Zira emperyalist ülkeler işleri bizim maslahatımıza göre değil kendi maslahatlarına göre çözümlemeye çalışmaktadırlar. Bu noktada Ulu’l- Emr’in ve bilinçli âlimlerin Müslümanların sorunlarını sorumluluk taşıyan liderler aracılığıyla çözmesi gerekmektedir.
Biz, Sünni Şii tüm otoritelerin İslam dünyasının sorunlarını açıkça etüt etmek üzere harekete geçmesini istiyoruz. Bu noktada geleneksel protokollere dayalı toplantılar düzenlemek yerine, pratik etkileri olan özel oturumlar yapılmalıdır. Zira içinde bulunduğumuz durumun tehlikesi, bu tür özel ve genel geleneklerin aşılmasını zorunlu kılmaktadır.
Altıncısı: Allah, Müslümanların güçlü, kudretli, dünyada kendi kararlarını veren etkin bir ümmet olmaları için sebeplerin peşi sıra gitmelerini istemiştir. Bu noktada Müslümanlar kaynaklarını geliştirme noktasında kalkınma mekanizmalarına açık olmalı, siyasi anlamda özgürlük ve bağımsızlık meselesinde kendi ilkelerini koymalı, toplumsal anlamda ise ittifak edilen meselelerde dayanışmaya; ihtilaf edilen meselelerde de seviyeli bir diyaloga dayalı İslami Vahdet davası için çalışmalıdır.
Yedincisi: Hâlihazırda İslam dünyasının gerçekliği, âlimlerin tekfirci gruplara karşı genel bilinçlendirme düzeyinde ciddi bir tavır takınmasını gerektiriyor. Bu noktada ferdi, şahsî yahut mezhebi unvanlardan da uzak durulmalıdır. Ayrıca ümmetin tamamının geleceğini tehdit eden stratejik bir tehlike olarak işgalin tümüne karşı fetva, tavır ve hareket düzeyinde etkinlik göstermek de gerekmektedir.
İçinde bulunduğumuz realite, tüm gereksinimleriyle birlikte Sünni ve Şii Tüm Müslüman âlimlere büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Bu noktada Necef, Kum, Ezher, Hicaz'daki ve diğer mevkilerdeki otoriteler böylesine tehlikeli meydan okumaya karşı durmalıdır. Ancak bu şekilde bilinçli bir tepki ve Müslüman âlimlerini bir arada organizeli olarak toplayan bir hareket ortaya konabilir. Mezhepler arası yakınlaştırma topluluğu, İslam Konferansı Örgütü, İslam Dünyası Rabıtası, tüm heyet ve İslami müesseseler ümmetin birlikteliği için İslami sözleşme çerçevesinde kapsamlı ve kuşatıcı bir tavır ortaya koymalı; kendi gettosunda çalışan âlimlere ise ümmeti ve İslam birliğini koruyacak şekilde baskı yapılmalıdır.
Tüm otoritelerin direkt olarak birlikteliği korumak için gündeme müdahale etmesi çağrısını yineliyorum. Ayrıca vahdete zarar verilmemesi ve İslam'ın bölgedeki ve dünyadaki hareketinin korunması için bağlıların meydandaki hareketleri de izlenmelidir. Şu anda özellikle de karşıt projelerin çökertilmesiyle birlikte tüm dünyayı kuşatan, birlikteliği yaşatacak bir projenin ayrım noktasındayız. Aksi takdirde arka planda, mezhep, lider ve aşiret savaşlarının pençesine düşecek, kendimizle birlikte İslam'ın heybetini kıracak; böylelikle İslam'ın etkisini, varlığını ve etkinliğini zayıflatacağız.
Yorum