Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

VELAYET-İ MUTLAKA-İ FAKİH NEDİR?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    VELAYET-İ MUTLAKA-İ FAKİH NEDİR?



    Bismillahirrahmanirrahim“Velayet-i fakih” konusunda incelenmesi gereken konulardan biri de “Velayet-i Mutlaka-i Fakih” yani “fakihin mutlak velayeti” meselesidir.“Velayet-i Mutlaka-i Fakih” ne demektir?Fakih, mutlak velayete sahip midir?Mutlak velayete sahipse hangi alanlarda sahiptir?Ayetullah Cevadi Amuli, Velayet-i Mutlaka-iı Fakihi şöyle tanımlıyor: “Fakihin velayeti, yani fakihin, masumun gaybet döneminde toplumun lideri olması ve şeriat sahibi tarafından ilahi kanunları uygulamak, İslam toplumunu idare etmesi için yetkili kılınması demektir. Bu velayetin,“mutlak” olması yani fakihin, İslam’ın bütün hükümlerini beyan etmek ve bütün hükümleri icra etmek zorunda olmasıdır. Çünkü masum imamın gaybeti döneminde ilahi hükümlerin hiçbirisi tatil edilemez. Fakihin, ilahi hükümlerin icrasında tam yetkili olması ve toplumun sorunlarını İslami kurallar çerçevesinde çözmede tam yetkili olması fakihin mutlak velayete sahip olmasını gerektirmektedir. Örneğin; ahkamın uygulanmasında iki hüküm birbiriyle çelişirse- ikisini de uygulamak mümkün değil ve birini terk etmek gerekiyorsa- İslam toplumunun rehberi olan fakih, bu iki hükümden mühim olanı uygular diğerini geçici olarak tatil edebilir.” Nesim-i Endişe /181Pratikde uygulanan örneklerden bir tanesi şöyledir: Bir şahısın bir arsası var ve toplumun maslahatı gereği o bölgeden yol geçmesi gerekiyor. Arsa sahibi razı değil ve hiçbir surette arsasını vermek istemiyor. Hükümet -o arsanın karşılığını para veya yerine başka bir arsa vermek suretiyle sahibini mağdur etmeden-sahibinin izni olmadan o arsayı kullanabilir mi? Bir tarafta “şahsi mülkiyyet hakkı” diğer tarafta “toplumun maslahatı”. Fakih velayet yetkisini kullanarak o arsayı toplumun maslahatı için kullandırabilir, sahibinin izni olmasa dahi. (Günümüzde buna devletin istimlakı denir). Böyle durumlar hem Masum İmamlar (a.s) döneminde yaşanmış ve İmam velayet yetkisini kullanmış, hem de İmam Humeyni (r.a) zamanında uygulanmıştır.“Velayet-i Mutlaka-i Fakih” yani fakihin a) Dini hükümlerin tamamını uygulama görevi, b) İki hükmün uygulanmasında çelişki olursa yetkisini kullanarak ehem olanı ( daha önemli olanı) uygulama yetkisi c) Toplumun maslahatı gereği geçici olarak bir hükmün uygulanmasını tatil etme yetkisinin olması demektir.“Velayet-i Mutlaka-i Fakih” konusu beyan edilirken, dinin ihyasının gerekliliği, ilahi ahkamın icrasının zarureti ve İslam devletinde siyasal fıkıhın müslümanların bütün sorunlarını çözmesinin gerekliliği gözönünde bulundurulmalıdır. Konuya sadece siyasi olarak bakmak, sonradan ortaya çıkmış fer’i ve cüzi bir mesele gibi ele almak konunun önemini azaltacağı gibi fıkhın aciz ve yetersiz görünmesine sebep olacaktır.Velayet-i mutlak, İslam devletinin ruh ve hüviyyetini oluşturur ve bütün devlet organlarının; yasama, yargı ve yürütmenin meşruiyetini ve muvaffakiyetini sağlar.Velayet-i mutlakanın, önem ve işlevliği, İslam devletindeki rolü ve foksiyonu İmam Humeyni tarafından açık bir şekilde beyan edilmiş olsa da tarih boyunce Şia fakihleri, fakihin “mutlak velayetini” çeşitli tabirlerle beyan etmişlerdir. Fakihler, tarih buyunca İmam’ın(af) zuhuruna kadar İslam devleti kurulacağı ihtimalini vermediklerinden konuyu İmam Humeyni (r.a) gibi teferruatıyla beyan etme ihtiyacı duymamışlar ve Fakihin velayet dairesini daha dar tutmuşlardır. Fakihin velayetinin bütün alanlarını detaylarıyla zamanın şartları uygun olmadığı için beyan etmemeleri “fakihin velayetinin mutlaklığını” tamamen inkar ettikleri manasına gelmez.“Velayet-i Mutlakayi Fakih” konusu gündeme geldiğinde yapılan yanlışlardan biri,“Masumun velayeti” ile “fakihin velayetinin” birbirine karıştırılmasıdır. Fakihin, mutlak velayete sahip olduğunu söylemenin, masumların velayet dairesi içine girildiği manasına geldiği düşünülerek fakihin mutlak velayete sahip olamayacağı iddia edilmiştir. Ve Fakihi, masumun makamına çıkarmak olarak algılanmıştır bazen. Halbuki dikkatli incelenirse aralarındaki fark görülecek ve asla masumun velayet sınırlarına girilmediği ve onların makam ve mertebesinde görülmediği anlaşılacaktır: Birincisi; Masumların velayeti, hem “teşrî”(kanun koyma-şeriat) ve hem de”tekvin”(yaratılış) alanındadır.İkincisi; Resulullah’ın (s.a.a) mutlak velayet sahibi olması, onun “ismet, risalet ve halifetullah şemsiyesi” altındadır. Masum İmam’ın (a.s) mutlak velayete sahip olması onun “ismet, imamet ve halifetullah şemsiyesi” altındadır, bundan dolayı hem teşrî alemde, hem de tekvin aleminde tasarruf yetkileri vardır. Lakin fakihin mutlak velayete sahip olması, sadece onun “fekaheti, adaleti ve masum imamın niyabeti” sayesinde olup sadece şer’i ahkamı beyan edip uygulama makamındadır.Üçüncüsü; masumun veya fakihin velayet ve liderliği sözkonusu olunca, konu onların makamları değildir, sözkonusu olan sadece İslamın ıktisadi, siyasi, kültürel, ibadi...v.s alanlarındaki hükümlerini uygulama alanında fakihin yetkisinin ne kadar olduğudur, sahip olduğu makam değildir.“Fakihin velayeti” ile “Masumun velayetinin” farkı anlaşılmazsa, fakihin mutlak velayeti inkar edilmiş olacağı gibi fakihin, masum imamdan almış olduğu niyabet; ifta(fetva verme), kazavet(yargılama), ahkamı icra, müdüriyet, rehberiyet de inkar edilmiş olacağından niyabetin hiç bir manası kalmayacak ve bütün fıkhî hükümleri tatil etmek gerekecektir. Hatta ibadi, ahlaki, ıktisadi konularda müctehidin/fakihin fetva verme yetkisi de elinden alınmış olur.İmam Humeyni (r.a) fakihin velayeti hakkında şöyle buyuruyor: “Fakih, masumların sahip olduğu bütün itibari makamlara sahiptir”. İtibari makamlardan maksat teşrî makamındaki rehberiyetleridir.Ve diğer bir sözünde şöyle buyuruyor:“Fakihin velayeti, Peygamberin velayetinin aynısıdır.” İmam Humeyni bu sözünün devamında şöyle buyuruyor: “Peygamber ve masum imamın sahip olduğu velayete, gaybet döneminde adil fakihin sahip olduğunu söylediğimiz zaman kimse şu tevehhuma kapılmasın ki adil fakih, peygamber ve masum imamın makımına sahiptir, çünkü konumuz makam meselesi değildir, sohbetimiz vazife ve görev hakkındadır; velayet yani devlet kurmak, ülkeyi idare etmek ve şeriatın kanunlarını uygulamaktır.”/Velayet-i Fakih S.40Yukarıda belirtilen endişe ve eleştirinin dışında,“Velayet-i Mutlaka” konusunda yapılan eleştiri veya inkarlar, ilmi ve fikhî delillerlerden yoksun, sadece siyasi yorum ve beyanlardır.“Velayet-i Mutlakanın” yanlış tefsir edilmesi yapılan en büyük hatalardan biridir. Bazıları “mutlaka” kelimesinin sözlük manasına bakarak yanlış tanımlama yapmaktadır; “mutlak” kelimesi lügatta,“her türlü şarttan beri”,“serbestlik” manasına olduğundan, şöyle tanımlamaktadırlar: “ velayet-i mutlaka, fakihin hiç bir şarta bağlı olmadan serbestçe kendi isteği doğrultusunda görüş belirtmesidir. Fakih, hiçbir sınır tanımadan hüküm verebilir, hatta kanun ve şeriatın hükmünü dahi değiştirebilir”.Halbuki“velayeti mutlakanın” manası bu olmadığı gibi hiç bir fakih de“velayeti mutlakayı” böyle veya buna benzer bir şekilde beyan etmemiştir. Tarih boyunca fakihlerin, velayet-i fakih hakkında iki görüşü vardır.a) Bazı müctehidler, velayet-i fakihin yetki ve velayet sınırını, Resulullah(s.a.a) ve masum imamların hükümetteki yetki, devlet adamlığı ve velayetleri gibi görüyor ve şöyle buyururlar: “ İslam devletinde fakih, devletin idare ve yönetiminde bütün işlere müdahale etme ve karar verme yetkisine sahiptir.”İslam devleti meşruiyetini, şeriat ve fekahetten aldığı için sadece fakih bu alanda uzmandır ve yetki sahibidir, dolayısıyla her alanda görüş belirtme hakkına sahiptir.b)Bazı fakihler ise fakihin velayet sınırını daha dar bir alanda görür ve şöyle buyururlar: “ “Fakihin velayeti” sadece,“mechul–ul mal” ( sahibi belli olmayan mallar),”mahcurlar”; yetimler, ölüler, sahipsız kimseler...v.s alanındadır.” Dolayısıyla Fakihin yetki sınırlarını bundan fazla alana yaymanın yanlış olduğunu düşünüler. Bu görüşü savunan müctehidler de bu alanlarda fakihin “mutlak velayetine”inanmaktadırlar.Birçok meşhur fakih birinci görüşü benimsemiş ve “ fakihin mutlak velayetini”; “fakihin umum niyabeti”, “ fakihin umum velayeti”, “velayeti kulliye-i ilahiyye”, “mebsut-ul yed” tabirleriyle beyan etmişlerdir. İmam Humeyni (r.a) ise bunu “velayet-i mutlaka-i fakih” tabiriyle açıklamıştır.
    sabahyil@hotmail.com.

    #2
    Ynt: VELAYET-İ MUTLAKA-İ FAKİH NEDİR?

    yukaridaki ayzinin altindaki yolrumlar.
    MUHAMMED 25-02-2012, 10:37:49
    Bismillah
    Allah Resulünün halkın ihtiyacı ile alakalı vazifelerini olduğu gibi masun İmamlar devralmışlar. Masum İmamların sonuncusunun gaybetinde bu vazifeyi ümmetin ulemasının şurasının kararıla seçilen bir âlim üstlenir. Bu âlimin kararları masumlarınki gibi mutlak hak değildir. Açık bir zulüm taşımayan her kararına itaat etmek vahdet ve nizam için gerekliliktir. Bu konuda âlimin durumu ehlisünnet nazariyesindeki hilafete benzerdir ama bir farkı vardır ki hayatidir. O da şudur ki; DEVAM..

    MUHAMMED 25-02-2012, 10:39:02
    Ehlibeyt yolcuları Masum İmam varken insanların şura ile başka bir âlimi yönetici olarak seçemez ama gaybeti döneminde ise seçim ümmete düşen bir vazifedir ki bununla Allahın dinin cemiyette tezahürü devam eder. Ne zaman ki gaybetteki Masum İmam teşrif eder, o zaman bu âlimin yetkisi ve seçim işi iptal olur. Ve masum bu yetkiyi eline alır. Eğer Peygamber’den sonra Masum İmamlar İlahi takdirle tayin olmamış olsalardı Ehlibeyt yolcuları da Ehlisünnet kardeşlerimiz gibi DEVAMI VAR

    mustafa uzunoğlu 11-03-2012, 13:11:14
    sizlerin yazdıklarından ve ağayi merhum humeyininin görüşüne göre fakih mutlak velayet sahibidir ve peygamberin ve ehlibeytinin kullanmış ve sahip olduğu yetkilere mutlak anlamda sahiptir..peki bu yetkiyi ismet ehli allah azze ve cellden alıyor..fakih bu yetkiyi kimden alıyor fakihi bu makama kim getiriyor beşermi yoksa ilahi bir irademi ilahi iradeyseki iteat mutlak vacip olur yokdeğilse iteat etmemenin hükmü nedir..budurumda sizin yüklemiş olduğunu manaya göre iteat mutlak vaciptir...bu haliyle iteat etmyenlerin durumu nedir..?zira masuma iteatsizlik imam ali (a.s) mın tabiriyle neden niçin diyen kafir olmuştur..yani masumun emri sorgulanamaz..zira imam sadık (a.s)buyurdular şiamızın ulaşabileceği enson mertebe emrimizin azametini anlamaktır..ezcümle bu görüşegöre velayeti fakih bir fetva verse isebetli olur veya olmaz herhalukarda mükafatı var..yani ehlisünnetin muaviye ictehat etti yanıldı bir sevabı var mantığıyla örtüşmüyormu bu...tşk..

    12-03-2012, 12:04:04

    Yazar 12-03-2012, 13:21:32
    Sayın Muhammed kardeşin yorumuna cevap
    Sayın Muhammed kardeş buyurduğunuz: “Masum İmamların sonuncusunun gaybetinde bu vazifeyi ümmetin ulemasının şurasının kararıla seçilen bir âlim üstlenir. Bu âlimin kararları masumlarınki gibi mutlak hak değildir“. Görüşünüz doğru değildir. Konuyla ilgili daha önceki yazılara muracaat ederseniz ( velayet-i Fakihin meşruiyeti başlıklı yazı) velayet-i fakihin velayetinin meşruiyeti ulemanın elinde ve onların seçimiyle olmadığını göreceksiniz.

    Yazar 12-03-2012, 13:23:42
    Görüşünüze getirdiğiniz gerekçe ise tamamen velayet-i fakih düşüncesinin ruhuna aykırıdır, diyorsunuz: „Açık bir zulüm taşımayan her kararına itaat etmek vahdet ve nizam için gerekliliktir." Velayet-i fakih açık veya gizli zülüm taşıyan bir karar verirse o velayet-i fakih makamında oturamaz zaten. Velayet-i fakihin her kararına itaat etmek vahdet ve nizamın gereklilği için değildir, itaatın gerekliliği onun kararının bizler için ilahi emir hükmünde olduğundandır.

    yazar 12-03-2012, 13:24:23
    Bunu ehlisünnet nazariyesi ile kıyaslamanız ise diğer bir hatadır. Bu lider ve rehber seçmek ümmetin vazifesi değil Allah’ın yetkisinde olan bir işdir, dolayısıyla ne ümmet, ne de ulema rehber ve lider tayı etme yatkisine sahip değillerdir, ne masum imamın döneminde, ne de gaybet döneminde. Gaybet dönemi bitip İmam zuhur ettiği zaman Velayet-i Fakih niyabeten üstleniği görevi sahibine teslim edecek, seçim yok ki iptal olsun.

    yazar 13-03-2012, 11:58:41
    Değerli kardeşim!
    Velayet-i fakihin, mutlak velayete sahip olması, masum imamın velayeti gibi ilahidir. Şöyle ki birincisi, lider ve rehber tayın etmek Allah’ın yetkisinde olan bir iştir rabbul alemin bunu ya direk kendisi tayin eder Peygamberleri kendisi seçtiği gibi veya Kuran aracılığı ve peygamberin iblağı ile Masum imamları seçtiği gibi veyahut iki vasita ile Peygamberin halifesi olan masum İmamın aracılığı ile ki masum imamın fakihin velayetini niyabet yoluyla belirlemesi gibi.

    Yazar 13-03-2012, 12:00:23
    İkincisi velayet-i fakihe itaat, peygamber ve masum imama vacip olduğu gibi farzdır. Peygamberde risalete itaat farzdır, masum imamda imamete itaat farzdır ve velayeti fakih de ise fekahete itaat farzdır. Bunların delillerini ise önceki yazılarımızda beyan etmişdik.
    Ücüncüsü itaat etmeyenlerin durumuna gelince; Velayet-i fakihe itaat eden ve etmeyenin durumu en azından Peygamber‘in Mekke’ye, Yamen‘e vali olarak atadığı şahisa ve İmam Ali’nin Mısır’a tayın ettiği valisine itaat gibidir.

    Yazar 13-03-2012, 12:01:37
    Velayet-i fakihe itaat meselesi daha önce „Hadislerde velayeti fakih“ başlıklı yazımızda beyan edilmiştir.
    Fıkıhdaki temel prensiplerden biri olan „Mufti, müctehid verdiği fetvada isabet ederse iki sevap ve isabet etmezse bir sevap alır“ prensibini Muaviyenin uygulaması veya ehlisünnetin bunu kabul etmesi bunun yanlış olduğunu göstermez. Bu temel ilke müctehdilerin bütün fetvaları için geçerlidir, velayet-i fakihe ait olan bir ilke değildir.

    yazar 13-03-2012, 12:07:52
    Bu ilkenin yanlış olduğunu savunmak, müctehidlerin bütün fetvalarını soru altına götürecek veya masum olmayan müctehidlerin masum olduğunu söylemeyi gerektirecektir.

    http://rasthaber.com/yazar_3537_60_-...t-i-fakih.html


    mustafa uzunoğlu 15-03-2012, 07:27:47
    fakihe mutlak iteatin onun mutlak hatadan muaf olmasını gerektirmezmi..ayrıca kıyam için ve/veya savaş için fetva verdiği zaman ki neticede ancak ve ancak masum imamın yetkisi dahilinde olan bu yetkiyi fakihin kullanması neticesinde ki geçmişte bunun örneklerini biliyoruz..milyonlarca mazlum öldü..acaba müctehidin ve/veya fakihin görevi misyonu müslümanların mallarını canlarını namuslarını muhafaza etmekmidir yoksa onları riske sokmakmıdır...(saddamın ırakta işlediği cinayetleri biliyoruz ve haremlere yaptığı ağağılık saldırılarıda..)

    yazar 18-03-2012, 20:34:37
    Sayın M. Uzunoğlu
    Fakihe mutlak itaat onun mutlak hatadan muaf olmasını gerektirmez, çünkü; 1- Taklid merci-i müctehidlere mukallidlerin kayıtsız şartsız itaati farzdır, halbuki müctehidler masum değil ve hata yapabilirler. Onların hata yapabilme ihtimalleri mukallidlerin onlara itaatini engellemez. Onlara itaat gerekli kılan onların fekaheti, adaleti ve niyabetleridir. Masum İmam, onlara itaat edilmesini emr etmişse bu noktayı da gözönünde bulundurmuştur muhakkak.

    Yazar 18-03-2012, 20:35:17
    2- Fakihe mutlak itaat veya müctehide mutlak itaat konusunda dikkat edilmesi gereken hususlardan birisi şudur; Fakihin fetvasının hücciyeti ve hakkaniyeti meselesidir. Fakihin fetvası müslümanlar için hüccettir ama hata olma ihtimali olduğundan hakkaniyeti mutlak değildir. Ama masumun emri hem hüccettir hem de hata ihtimali bulunmadığından hakikattir.

    Yazar 18-03-2012, 20:36:00
    3- Kıyam veya savaş emri vermek sadece masumun yetkisinde değildir. İslam, Kuran ve şeriatın icrası ve müslümanların canı, malı, namusu ve islam toprakları dün düşmanları tarafından tehdit ediliyorsa fakih de aynı fervayi verebilir. Masum imamın yetkisinde olan sadece “ibtida-i cihattır”. Savunma amaçlı cihad ve savaş fakih tarafından da verilebilir.

    yazar 18-03-2012, 20:39:12
    5- Fakih fetvalarıyla ve emrileriyle İslamı ihya ettiği gibi müslümanların canlarını ve mallarını ve islam topraklarını zalimlerin zülmünde kurtarmaktadır. Ve diğer taraftan müslümanları tağuti rejimlerin gölgesinde yaşamaya terk etmek en büyük günahlardan olup İslama hiyanettir. Ayırca vermiş olduğunuz örnek de pek konuyla alakalı değil. Saddamın cinayetlerinin bu konuyla ne alakası var anlamadım.Müctehidler cihat emri vermeden o zülümlerini yapıyordu.

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...
    X