Allah’ın Adıyla
Tarihin her döneminde olduğu gibi, bu dönemde de hak batıl kavgası tüm hızıyla devam ediyor. Allah “ben yeryüzünde bir beşer yaratacağım” buyurduğunda, melekler itiraz etmiş ve yeryüzünde kan dökecek bir beşer mi yaratacaksın demişlerdi. Yüce Allah ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim buyurmuştu. Şüphesiz her şeyin en iyisini O bilir.
Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Allah’ın yarattığı o beşerin var edilişinden bu yana bu kavga böyle sürüp gitti. Çağımızda belki de en şiddetli dönemini yaşıyor. Diğer dönemlerden pek çok da farkı var, bunun en belirgini ise aynı dine mensup olanların, ama birçok fırkaya bölünenlerin hepsinin sözde aynı dine hizmet ettiğini iddia ederek, yine aynı dinin mensubuna öfke ve kin duyarak düşman görmesidir. İşte burada insanoğlunun kafası karışıyor ve önder gördüğü insanın kendisini hakka mı, batıla mı götürdüğünü anlaması zorlaşıyor. Önder bilinen kişiler takipçilerini bilmeden ya da kasıtlı olarak aynı dinin mensubunu, kendisi gibi düşünmeyen Müslüman’ı düşman göstermek için her yolu deniyor.
Zaten bu dinle açıkça savaşan, düşmanlığını gizlemeyen ve bu dinin tüm mensuplarını yok etmeye çalışanları tüm Müslümanlar biliyor, bunda hiçbir tereddütleri yok, onların düşman mı? Dost mu? Olduklarını araştırmaya gerek bile yok, “suç kesin suçlu malum” her Müslümanın bildiği bir şey.
Asıl mesele burada düşmanlığını açıkça belli edeni değil, içimize sokulan bizden görünen ama bizi yok etmek için düşmanla iş birliği içinde olanı, düşmanın içimizde gizlediğini görebilmek, işte bu çok zor, bu o kadar zor ki!
Yüce Allah bu konuda Peygamberini (s.a.a) bile uyarıyor.
“Ve onları gördün mü, bedenleri hoşuna gider; ve konuşurlarsa sözlerini dinlersin; sanki onlar, dayanmış kerestelerdir; her bağrışı, kendi aleyhlerine sanırlar; onlar düşmandır, artık sakın onlardan, Allah gebertsin onları, nelere de kapılıyorlar”Münâfikûn / 4
Riyad Al-Shakfa Müslüman Kardeşler Suriye Başkanı. Bir sempozyuma katılmak üzere Türkiye’ye geldi. Ve fitnenin ayak sesleri de yükseldi, onun kafasında olan ve onun gibi düşünen gazetecilerde koştular yanına. Ve bir röportaj! ABD ve onun hizmet edenlerin ağzından çıkan sözlerin aynısı, bu şahısın da dudaklarından dökülmeye başladı.
Röportajın çarpıcı bölümlerinde Hizbullah’ın belinin kırılması, İran’ın karıştırılması, İran’a “İslam gelmesi” gibi bölümler yer almakta. İran Müslüman değil ya, onlara göre, İslam’ı bunlar götürecekler oraya, Libya’ya, Mısır’a götürdükleri İslam’ın aynısını oraya da götürecekler. Sonra bölge bu belalardan kurtulacak.
Gerçek belanın işlediği cinayetlerin üstünü örtmek için düşmanlarımızın böyle insanlara ihtiyacı var. Fakat böyle insanların unuttuğu bir şeyi hatırlatmak gerekir bunlara, sizin sırtınızı dayadığınız o din düşmanları, belinin kırılması için hayal kurduğunuz o gücün farkında. O güç sadece Allah’a güvenir, sizin gibi kan emicilere değil, bunu temmuz 2006 da 33 günde gördüler. En büyük abiniz de 25 Nisan 1980 de Tebes çölünde gördü bu gücü, boşuna heveslenmeyin
Sizin öldürülen insanlar umurunuzda bile değil. Sanki bu kadar Müslüman’ı Hizbullah bu bölgede katletmiş gibi! Ne dediğinizi bilmiyorsunuz, en önemlisi peşinizden gidenleri açıkça cahil yerine koyuyorsunuz, böyle iftira fitne kokan sözlerle, Ehlisünnet kardeşlerimizin fikirlerinin değişeceğini zannediyorsunuz. Bunu bilmeniz gerekir ki, biz size rağmen Sünnilerle kardeşiz. Onlar da bizleri kardeş biliyorlar.
Kardeşlerimiz görüyor sizin her hareketinizi, dinliyor söylediğiniz her haksız sözünüzü, ve biliyor kime hizmet ettiğinizi.
Riyad Al-Shakfa birkaç ay önce de İstanbul’daydı. Basın toplantısında ben şahsen bir soru sormuştum kendisine, Suriye’deki isyanın aslında hak aramadan öte İran ve ABD’nin dövüş arenası olduğunu söylemiştim, bu konuda ne düşündüğünü sorduğumda, diğerlerinin sorduğu tüm sorulara üç veya beş dakikalık bir cevap verirken, benim sorduğum soru hakkında yirmi dakika konuştu. Önce şöyle bir koltuğunda dikeldi, kalktı, tekrar oturdu ve gerildi, yüz ifadesi değişti ve tüm kinini kusmaya başladı. İran’ın ABD dostluğundan girdi Hizbullah’ın İsrail kardeşliğine kadar götürdü bu sorunun cevabını. Nasılda coğrafyayı kan denizine çevirenlerin sözleriyle örtüşüyor cümleler, aynı amaca hizmet ederse işte böyle konuşur adam.
Hüseyin Tugay
Tarihin her döneminde olduğu gibi, bu dönemde de hak batıl kavgası tüm hızıyla devam ediyor. Allah “ben yeryüzünde bir beşer yaratacağım” buyurduğunda, melekler itiraz etmiş ve yeryüzünde kan dökecek bir beşer mi yaratacaksın demişlerdi. Yüce Allah ben sizin bilmediğiniz şeyleri bilirim buyurmuştu. Şüphesiz her şeyin en iyisini O bilir.
Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Allah’ın yarattığı o beşerin var edilişinden bu yana bu kavga böyle sürüp gitti. Çağımızda belki de en şiddetli dönemini yaşıyor. Diğer dönemlerden pek çok da farkı var, bunun en belirgini ise aynı dine mensup olanların, ama birçok fırkaya bölünenlerin hepsinin sözde aynı dine hizmet ettiğini iddia ederek, yine aynı dinin mensubuna öfke ve kin duyarak düşman görmesidir. İşte burada insanoğlunun kafası karışıyor ve önder gördüğü insanın kendisini hakka mı, batıla mı götürdüğünü anlaması zorlaşıyor. Önder bilinen kişiler takipçilerini bilmeden ya da kasıtlı olarak aynı dinin mensubunu, kendisi gibi düşünmeyen Müslüman’ı düşman göstermek için her yolu deniyor.
Zaten bu dinle açıkça savaşan, düşmanlığını gizlemeyen ve bu dinin tüm mensuplarını yok etmeye çalışanları tüm Müslümanlar biliyor, bunda hiçbir tereddütleri yok, onların düşman mı? Dost mu? Olduklarını araştırmaya gerek bile yok, “suç kesin suçlu malum” her Müslümanın bildiği bir şey.
Asıl mesele burada düşmanlığını açıkça belli edeni değil, içimize sokulan bizden görünen ama bizi yok etmek için düşmanla iş birliği içinde olanı, düşmanın içimizde gizlediğini görebilmek, işte bu çok zor, bu o kadar zor ki!
Yüce Allah bu konuda Peygamberini (s.a.a) bile uyarıyor.
“Ve onları gördün mü, bedenleri hoşuna gider; ve konuşurlarsa sözlerini dinlersin; sanki onlar, dayanmış kerestelerdir; her bağrışı, kendi aleyhlerine sanırlar; onlar düşmandır, artık sakın onlardan, Allah gebertsin onları, nelere de kapılıyorlar”Münâfikûn / 4
Riyad Al-Shakfa Müslüman Kardeşler Suriye Başkanı. Bir sempozyuma katılmak üzere Türkiye’ye geldi. Ve fitnenin ayak sesleri de yükseldi, onun kafasında olan ve onun gibi düşünen gazetecilerde koştular yanına. Ve bir röportaj! ABD ve onun hizmet edenlerin ağzından çıkan sözlerin aynısı, bu şahısın da dudaklarından dökülmeye başladı.
Röportajın çarpıcı bölümlerinde Hizbullah’ın belinin kırılması, İran’ın karıştırılması, İran’a “İslam gelmesi” gibi bölümler yer almakta. İran Müslüman değil ya, onlara göre, İslam’ı bunlar götürecekler oraya, Libya’ya, Mısır’a götürdükleri İslam’ın aynısını oraya da götürecekler. Sonra bölge bu belalardan kurtulacak.
Gerçek belanın işlediği cinayetlerin üstünü örtmek için düşmanlarımızın böyle insanlara ihtiyacı var. Fakat böyle insanların unuttuğu bir şeyi hatırlatmak gerekir bunlara, sizin sırtınızı dayadığınız o din düşmanları, belinin kırılması için hayal kurduğunuz o gücün farkında. O güç sadece Allah’a güvenir, sizin gibi kan emicilere değil, bunu temmuz 2006 da 33 günde gördüler. En büyük abiniz de 25 Nisan 1980 de Tebes çölünde gördü bu gücü, boşuna heveslenmeyin
Sizin öldürülen insanlar umurunuzda bile değil. Sanki bu kadar Müslüman’ı Hizbullah bu bölgede katletmiş gibi! Ne dediğinizi bilmiyorsunuz, en önemlisi peşinizden gidenleri açıkça cahil yerine koyuyorsunuz, böyle iftira fitne kokan sözlerle, Ehlisünnet kardeşlerimizin fikirlerinin değişeceğini zannediyorsunuz. Bunu bilmeniz gerekir ki, biz size rağmen Sünnilerle kardeşiz. Onlar da bizleri kardeş biliyorlar.
Kardeşlerimiz görüyor sizin her hareketinizi, dinliyor söylediğiniz her haksız sözünüzü, ve biliyor kime hizmet ettiğinizi.
Riyad Al-Shakfa birkaç ay önce de İstanbul’daydı. Basın toplantısında ben şahsen bir soru sormuştum kendisine, Suriye’deki isyanın aslında hak aramadan öte İran ve ABD’nin dövüş arenası olduğunu söylemiştim, bu konuda ne düşündüğünü sorduğumda, diğerlerinin sorduğu tüm sorulara üç veya beş dakikalık bir cevap verirken, benim sorduğum soru hakkında yirmi dakika konuştu. Önce şöyle bir koltuğunda dikeldi, kalktı, tekrar oturdu ve gerildi, yüz ifadesi değişti ve tüm kinini kusmaya başladı. İran’ın ABD dostluğundan girdi Hizbullah’ın İsrail kardeşliğine kadar götürdü bu sorunun cevabını. Nasılda coğrafyayı kan denizine çevirenlerin sözleriyle örtüşüyor cümleler, aynı amaca hizmet ederse işte böyle konuşur adam.
Hüseyin Tugay