Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Şia düşmanlığı ABD/AB ve İsrail’den bağımsız düşünülebilir mi?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Şia düşmanlığı ABD/AB ve İsrail’den bağımsız düşünülebilir mi?

    Allah’ın adıyla
    ayak sesleri gelmiyor değildi. Bölgenin mezhep üzerinden yeniden dizayn edileceği, bunun “BOP” adı altında formüle edileceği ve gerçekten “yeni” olan bir metotla yapılacağı basına sızdırılıp duruluyordu. ABD’nin, Türkiye ve bölge devletlerinin haritasının kozmik karakterli toplantılarda değiştirildiği haberleri arada bir birtakım dergi ve gazetelerde önce yayınlanıp, sonra özür dileyerek halkların bilincine ustaca kazınıyordu. Mezhep üzerinden ötekileştirme süreci de böyle başladı. eçmişi hatırlayın. Nasıl da hop oturup hop kalkılıyordu o haberlerle... Gazetelere kınamalar, ülkelere bağırıp çağırmalar! “Bir çakıl taşı, bir metre vermeyiz; vatan namustur!” eksenli heyecan dolu nutuklar atılır, “enginlere sığmaz taşarız” edasıyla bakılırdı her projeye. O irade ise, taktir ettiği her zaman diliminde aynı haritaları yayınlar dururdu. Muhatabın konuyla ilgili direncini yoklayıp ona göre geliştirilen yeni taktiklerle sürdürüyorlar stratejilerini.
    Bölgenin yerel güçlerinin “İslami Uyanış”, batılı güçlerin ise “Arap Baharı” dedikleri halk hareketlenmelerinin başladığı dönem, bu ötekileştirici projenin hayata geçirilmesi anlamında bir milat oldu denilebilir. Pakistan ve Afganistan hattında mezhep eksenli kimliğin derinleştirilmesini görüyor ve Vahabi destekli selefi akımların kendi görüşlerini din telakki eden hareket tarzlarından tehlikenin büyüklüğünü sezmiyor değildik. İngilizlerin İslam dünyasına hediye ettikleri Vahabi anlayışı, bölgenin algısını esir alıyor, Sünni bakış açısını işgal ediyordu. (Suudi Arabistan’ı görenler en azından bu akımın İslam dünyasının kültürel ve tarihi değerlerini nasıl tarumar ettiğinin tanığıdırlar. Gerisi ise, başlı başına bir yazı konusudur.)Batılılar açısından operasyon uygulanan bölgede başarı şansı, o planın diğer yerlerde uygulanabilirliği açısından da bir ölçü. Mezhep üzerinden kimlik tanımı yaptırılan Müslümanların ayrıştırılması müthiş bir güç kaybı demekti. “Müslümanlar kardeştir!” gibi bir tanım artık anlamsızlaşmış, her bir mezhep, hatta akım, kendisini pergelin sabit ayağı görmeğe başlamıştır. Bu projede asıl düşman olarak görülen Şiiler ise bizzat İslam dünyasının parçalanmışlığına havale edilmiş, bağnazlık silahına doldurulmuş kıskançlık kurşunu ile bertaraf edilmek istenmektedir.Gelinen son durumda bırakın dinin, zaman zaman mezhebin dahi gücünün yetmediği alanların oluşmaya başladığını görmekteyiz.10 kişi, 20-30 kişi bir araya geliyor, ayeti, hadisi, herhangi bir rivayeti kendi algısına göre yorumlayıp çıkardığı hükümle çok rahat eyleme geçebiliyor. Bu hükümler düşünce boyutunda kalsa ne ala. Elde pala, dilde Allah-u Ekber! Ya da bele sarılmış bombalarla Pazar yerine, otobüs durağına dalmalar… Düşüncede gelişip eyleme dönüşen ise “cinnet hali” olmaktadır.
    “Ötekileştirme” rüzgarı, artık ülkemize de ulaşmış bulunmaktadır. Hele Hatay’da neler oluyor, orada hangi projeler uygulanmaya hazır hale getirilmeye çalışılıyor; Iğdır için cemaat hangi komplolar hesap etmiş; ajandasında hangi okyanus planları saklı onlar bir yana, fikri düzeyde ülkenin genelini kasıp kavuran bir şiddet sarmalı geliştirilmekte. Ülkenin havası iki yılda inanılmaz şekilde değişti. Fikir insanlarının, aydın ve yazarların o dönemde yazdıkları ile bu günü kıyasladığımızda çoğu fikir sahibi insanların aslında özgün olamadıkları, bir taşıyıcı rol insanı oldukları ortaya çıkmaktadır. Konjonktür oluşturan irade, esas belirleyici olduktan sonra aydın/entelektüel – yazar/akademisyen gurubun asıl olması gereken misyonundan bigane, sadece saha uygulayıcıları görevi ifa ediyor olması ise, medeniyet oluşturma iddiasını her daim tekrar edip duranların bu fikrini kof kılmaktadır.[font=]Ülkemiz fikir dünyasının tamamı için bu cümleleri elbette kuramayız. Haddimizi de, insafı da aşmak demektir bu. Göründüğü kadarıyla halk, aydınların önünde gidiyor. Hükümetin bölge karnesine en açıktan ve sert şekilde kırık not veriyor. Kamuoyu yoklamalarında bu fotoğrafı gören yetkililer, üç maymunları oynasalar da durum böyle. Kapalı rejim özellikleriyle “kuşa bak!” politikasını iktidarın yazar- çizer takımı da aklayamıyor artık.Ülke içinde iktidarın oluşturmaya çalıştığı algıya teşne kesimin kullandığı temel argümanlar dün de kullanılıyordu, şimdi içini boşaltıyorlar, sulandırıp ciddiyetiyle oynuyorlar. Özgürlük, halkların kardeşliği, ABD/AB/İngiltere’nin müstekbirliği, Direniş, Filistin, Ortadoğu’nun talan edilmesi… Şimdi, eskiyle fark şu: Kullanılan her argüman için düşman mesabesinde hedef; devlet bazında İran (bununla bağlantılı Rusya ve Çin), mezhep bazında ise Şiilik… Filistin unutuldu! Hizbullah’a dair kıskançlıklarını gizleyemiyorlar. ABD ve ekseninin imajını şimdi bunlar aklıyor. İsrail’i geriye çekmişler. ABD için ne zaman bir öfke sarmalı oluşmaya başlasa ustaca devreye girmekteler. Mavi Marmara ve Peygamberimize hakaret olayında Fetullah Gülen’in oynadığı rolü, kendiliğinden hesap edebilir miyiz? Şiiliğe düşmanlığın alt yapısını ABD/AB/İsrail’den bağımsız düşünebilir miyiz? Güneydoğu ve Doğu’da arkadan yaklaşıp muhatabını satırla öldüren tipler vardı. Aczmendi diye bir şeyler vardı değil mi? Rollerini ifa ettiler, perde kapandı… Şimdiki oyun ne zamana kadar? Cemaat[/’in, lokomotif güç olarak rol aldığı bu yeni durumda özellikle İslamcı yönüyle tanınan kesimler kullanılmaktadır. O gün geçmiyor ki İran’la, Şiilikle ilgili menfi propaganda yapılmamış olsun. Suriye’de, Türkiye tarafından hükümet ettirilmek istenen İslami(!) kimlikli kesimler “Şii hilalinin belini kıracağız” diyor. “AKP medyası” denen gazetelerde yazanlar “İran, İsrail’dir” diyor, Şiiliğe düşmanlıkta en güçlü yemin üzere hareket eden cemaat kalemleri “Osmanlı, bunlardan gelen tehlikeyi önlemek için erkeklerimizin onlarla evliliğine izin vermezdi” diyor. “Türkiye’de yaşayan Şiiler İran ajanıdır” manasında provokatif manşetler atılıyor, ötekileştirme adına her yol mubah sayılıyor. Mesele Şiilikten açıldığında ağzı açık kurt olanlar, başka zeminlerde hoşgörü, diyalog, kardeşlik tiyatrosu oynuyor.Hatta daha düne kadar birbirlerinden zerre hazzetmeyen kesimler bile bu düşmanlık konusunda bir mutabakat zaptı imzalamış görünmektedirler. Bir gazete, haber veya makaleyi yayınlıyor, diğeri hemen onu alıp kendi sayfasında asabiyeti daha da artırıcı bir şekilde kullanmaya başlıyor. Altına yazılan/yazdırılan yorumlarda iftira, yalan, hakaret, aşağılamaların biri bin para. Amaçladıkları ise gerginlik yaratmak, kin ve nefreti derinleştirmek… Şiilik ve İran meselesinde bir yılda yazılan yazıların toplamı, geçen on yılda yazılanlara eşitse eğer, varın siz düşünün olayın perde arkasını. Yaşadığımız 28 Şubatın perde arkasının köşeden bucaktan aralanmaya çalışıldığı bu günlerde elbette bu günlerinde perde arkasının ifşa edileceği günler de gelecek. Normalleşme döneminin gelip çattığı günlerde bu günlere ait nice olaylar aydınlanınca bu topraklar üzerinde batının çıkarları için canhıraş olmuş kalemleri de bir bir tanıyacak halkımız. Çünkü müstekbirler, öncekileri nasıl sattıysa, nasıl uluorta bırakıp sırtlarını döndüyse, bunlar için de aynısını yapacaklar. Onların uzun ömürlü çıkarları vardır, dostları ise asla!ABD/AB/İsrail[ bölge insanlarını fikri düzeyde ayrıştırmaya başlama amacına en azından ülkemiz açısından ulaşmış görünmektedir. Bölünme algısının bıkkınlık verici süreçten geçerek “ver-kurtul!” şeklinde neticelendirilmek istenmesi, insanların bilincinde buna ulaşılması gerekmektedir. Kavmiyet bazında Kürt-Türk, Din bağlamında Alevi/Şii-Sünni ayrışımının gün be gün artırılması onlar açısından sonuca sorunsuzca ulaşılacağının en önemli göstergesi sayılabilir. Türkiye, komşularının kahir ekseriyetiyle ayrıştırılıyor. Onlara karşı hasmane tavırlar, sınırın öte yakasında da aynı karşılığı doğurmuş durumda. Bizi bize kırdırtıp, onlar için lazım olanın sahipsiz kalması peşindeler. Hükümetiyle kazandıklarını yine bu Hükümet eliyle kaybedeceği çok açık seçik görünen ülkemiz adına ne kadar endişelensek azdır. Clinton’a havalara uçarcasına “Çaaaakk!” diyen bir Dışişleri bakanı bölgesel politikamızı ne denli özgün kılabilir? ABD’nin stratejik ortaklığı onu ne denli bağımsız kılabilir? En kötüsü en iyi niyetli eleştirinin bile “Höööt!” karşılığı alması…
    Ülkemiz, bölgemiz, İslam dünyası… Ortada bir yangın var. Benzini de Müslümanların elinde, kibriti de! Yakan da, yanan da Müslüman! Nefisleri okşanan kalemler şimdi yandırdıklarının Şii oluşundan dolayı Sünniliğin zafer kazandığını zannedebilirler. Ancak bilinmelidir ki tefrika ehlini yakan ateş, ebedidir.[/font]
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X