Gecenin bir vakti, pencerem acik, hafif rüzgar esiyor
Masamin basinda yorgun düsmüsüm tefsir calisirken
Bir kac saat uyumam gerek, nasil olacak bilmiyorum
Kafam o kadar dolu ki, düsünceler öyle sonsuz ve hizli ki
Yatiyorum ama zoraki…
Fazla sürmüyor, issiz sessiz sehri bir baykus sesinin kapladigini farkediyorum
Aman Allahim, sabahin ilk saatlerinde kullari uyandiran horozun sesi ne kadar canli ise
Baykusun sesi bir o kadar sakin, benim gibi kullar icinmidir bu nimet acaba!?
Sanki bir dost sesleniyor „pssssst! Sakin ol!”
Onu dinlerken kapiyorum gözlerimi, bir an olsun uzaklasiyorum düsüncelerimden
Bir ses! „Acaba“ diyor „insanogluna ilk defa „BEN“ demeyi kim ögretti“
Aciyorum gözlerimi, buda ne böyle!? Nereden geldi bu ses!? Asil önemli olan o soru!
„sahi kim? Nerede? Nasil ögrendi insan kendisine ben demeyi?“
tekrar kapaniyor gözlerim, ve yine o ses: „dinle!“ diyor, „iyice dinle!“
„Allah ruhlari yarattiginda, onlara sordu „BEN“ sizin Rabbiniz degilmiyim?“
bu sesi isiten bütün ruhlar dehsete kapildilar, kacmaya basladilar, dagildilar, uzaklasmaya koyuldular“
irkiliyor ve aciyorum gözlerimi…duyduklarimi unutmamak icin defalarca tekrarliyorum…
o esnada yine kapaniyor gözlerim ve yine ayni ses:
„iste o esnada ruhlar arasinda bir ruh geri dönüp geldi ve dedi ki „Beli, SEN bizim Rabbimizsin! Ve iste o bu haliyle HABIBULLAH oldu“
tekrar irkildim, yine düsüncelere daldim, bir müddet sonra tekrar kapandi gözlerim
gözlerimin kapanisiyla birlikte, baykus sesinin geldigi ormana süzülüverdigimi hissettim
oradaydim iste, karanlikti, ormandi, agaclarin arasindan ay isigi süzülüyordu…
etrafa bakindim hayranlikla ve dedim ki:
“Ya Rabbi...gezdik, gördük, temasa ettik, ve gördük ki, senden uzaklasip kopan, saskinliga düsüyor, telasa kapiliyor, ne ki sana dönüp geliyor huzur buluyor”
yine uyanmistim, bir öykü gibi kopuksuz olan bu hali hic düsünmüyordum, duyduklarim
düsünmeye sevkedildigim sey bütün bunlarin hayretini siliyordu. Yine kapandi gözlerim
“iste” dedi “ kim bunun farkina varirsa bir sicrayisla cikar kalabaliklarin icerisinden
ve O’na yönelerek kurtulur cokluktan, tipki habibullahin yaptigi gibi”
.........................
Sir icerisinde sir, gittikce git, yüzdükce yüz bu okyanusta, cok git coook
Sonucta anlayacagin bir tek sey var, aslinda ruhlar verdigi sözü unutarak
Hala o gün duyduklari dehsetteler, hala “biz SENIN..” diyemedikleri icin
„BEN“ vehmindeler, benlikte kendilerine bir yer, bir suret, bir beka aramaktalar
cokluk’ta kayboldular, uzaklastikca vehimleri artti, belki surada, belki burada….
Dedimya, gittikce git, yüzdükce yüz, cok git cooooook
Aslinda gelecegin nokta ayni, ayni yerdesin, ayni dem’de
Bildigin, ögrendigin hersey yalnizca sana o sözü tekrar hatirlatma yolunda nisanelerden ve "dön Rabbine" cagrisindan baska Hicbirsey degiller…
Ve sen o coklugun icerisinde hic birsey degilsin, „SEN“ hele hic degilsin, huzurda bulacak degilsin, hos, sen zaten o huzurdan emin de degilsin, öyle olsa bitmezmiydi hic arayisin!?
Yani sen ve ben, biz
Bakma uzaklasmisiz, her an genisleyen evrende, bir noktadan dagilan cisimlerin, birbirinden uzaklasmalari gibi uzak düsmüsüz, vehimler icerisinde kirip gecirmisiz birbirimizi, yer tutmaya bakmisiz yokluk yurdunda…
Bir’e yönelmek nerde kaldi, „SEN bizim Rabbimizsin“ nerde?
O yolun nisanelerinden ayri düsürdüler bizi, halbuki onlarin sesi toplayici idi
Kusatici idi, onlarin sesi kurandi, kuran ki „BEN sizin Rabbinizim, bana yönelin“ i duyurur
Onlarin sesi „BIR“ di bütün vehimlerin karsisinda durmustu
ve varlik vehminde olanlar, gözlerini, gönüllerini ve kullaklarini tikamislardi
onlara kör, onlara duyarsiz, onlara sagirlardi
onlarki sesleri "bir"di, "habibullahin" elest bezmindeki "beli" cevabindan baskasi degildi söyledikleri
Hic, hic cikmamistik elest bezminden oysa…
Masamin basinda yorgun düsmüsüm tefsir calisirken
Bir kac saat uyumam gerek, nasil olacak bilmiyorum
Kafam o kadar dolu ki, düsünceler öyle sonsuz ve hizli ki
Yatiyorum ama zoraki…
Fazla sürmüyor, issiz sessiz sehri bir baykus sesinin kapladigini farkediyorum
Aman Allahim, sabahin ilk saatlerinde kullari uyandiran horozun sesi ne kadar canli ise
Baykusun sesi bir o kadar sakin, benim gibi kullar icinmidir bu nimet acaba!?
Sanki bir dost sesleniyor „pssssst! Sakin ol!”
Onu dinlerken kapiyorum gözlerimi, bir an olsun uzaklasiyorum düsüncelerimden
Bir ses! „Acaba“ diyor „insanogluna ilk defa „BEN“ demeyi kim ögretti“
Aciyorum gözlerimi, buda ne böyle!? Nereden geldi bu ses!? Asil önemli olan o soru!
„sahi kim? Nerede? Nasil ögrendi insan kendisine ben demeyi?“
tekrar kapaniyor gözlerim, ve yine o ses: „dinle!“ diyor, „iyice dinle!“
„Allah ruhlari yarattiginda, onlara sordu „BEN“ sizin Rabbiniz degilmiyim?“
bu sesi isiten bütün ruhlar dehsete kapildilar, kacmaya basladilar, dagildilar, uzaklasmaya koyuldular“
irkiliyor ve aciyorum gözlerimi…duyduklarimi unutmamak icin defalarca tekrarliyorum…
o esnada yine kapaniyor gözlerim ve yine ayni ses:
„iste o esnada ruhlar arasinda bir ruh geri dönüp geldi ve dedi ki „Beli, SEN bizim Rabbimizsin! Ve iste o bu haliyle HABIBULLAH oldu“
tekrar irkildim, yine düsüncelere daldim, bir müddet sonra tekrar kapandi gözlerim
gözlerimin kapanisiyla birlikte, baykus sesinin geldigi ormana süzülüverdigimi hissettim
oradaydim iste, karanlikti, ormandi, agaclarin arasindan ay isigi süzülüyordu…
etrafa bakindim hayranlikla ve dedim ki:
“Ya Rabbi...gezdik, gördük, temasa ettik, ve gördük ki, senden uzaklasip kopan, saskinliga düsüyor, telasa kapiliyor, ne ki sana dönüp geliyor huzur buluyor”
yine uyanmistim, bir öykü gibi kopuksuz olan bu hali hic düsünmüyordum, duyduklarim
düsünmeye sevkedildigim sey bütün bunlarin hayretini siliyordu. Yine kapandi gözlerim
“iste” dedi “ kim bunun farkina varirsa bir sicrayisla cikar kalabaliklarin icerisinden
ve O’na yönelerek kurtulur cokluktan, tipki habibullahin yaptigi gibi”
.........................
Sir icerisinde sir, gittikce git, yüzdükce yüz bu okyanusta, cok git coook
Sonucta anlayacagin bir tek sey var, aslinda ruhlar verdigi sözü unutarak
Hala o gün duyduklari dehsetteler, hala “biz SENIN..” diyemedikleri icin
„BEN“ vehmindeler, benlikte kendilerine bir yer, bir suret, bir beka aramaktalar
cokluk’ta kayboldular, uzaklastikca vehimleri artti, belki surada, belki burada….
Dedimya, gittikce git, yüzdükce yüz, cok git cooooook
Aslinda gelecegin nokta ayni, ayni yerdesin, ayni dem’de
Bildigin, ögrendigin hersey yalnizca sana o sözü tekrar hatirlatma yolunda nisanelerden ve "dön Rabbine" cagrisindan baska Hicbirsey degiller…
Ve sen o coklugun icerisinde hic birsey degilsin, „SEN“ hele hic degilsin, huzurda bulacak degilsin, hos, sen zaten o huzurdan emin de degilsin, öyle olsa bitmezmiydi hic arayisin!?
Yani sen ve ben, biz
Bakma uzaklasmisiz, her an genisleyen evrende, bir noktadan dagilan cisimlerin, birbirinden uzaklasmalari gibi uzak düsmüsüz, vehimler icerisinde kirip gecirmisiz birbirimizi, yer tutmaya bakmisiz yokluk yurdunda…
Bir’e yönelmek nerde kaldi, „SEN bizim Rabbimizsin“ nerde?
O yolun nisanelerinden ayri düsürdüler bizi, halbuki onlarin sesi toplayici idi
Kusatici idi, onlarin sesi kurandi, kuran ki „BEN sizin Rabbinizim, bana yönelin“ i duyurur
Onlarin sesi „BIR“ di bütün vehimlerin karsisinda durmustu
ve varlik vehminde olanlar, gözlerini, gönüllerini ve kullaklarini tikamislardi
onlara kör, onlara duyarsiz, onlara sagirlardi
onlarki sesleri "bir"di, "habibullahin" elest bezmindeki "beli" cevabindan baskasi degildi söyledikleri
Hic, hic cikmamistik elest bezminden oysa…
Yorum