Akıl kelimesi Arapça "I'kal"den gelir. I'kal , dizginlemek (deveyi v.s.) demektir. Akıl ise , duyguları dizginleyen demektir. Bu bağlamda insan ne kadar çok duygularını ve nefsini dizginlerse o kadar akıllıdır.
Aklın iki türlü işlevi vardır, pratiğe ve teoriğe yönelik.
Pratik akıl : Niyet , azm , ihlas , tevellâ , teberrâ , sevgi , takva , adalet...
Teorik akıl : Yakîn , cezm , zan , vehim, hayal ...
İnsan teorik akılla anlar , pratik akılla iş yapar. Dolayısıyla alim olmak başka , âkil olmak başkadır. Bunu , hastalığın sebeplerini , evrelerini , tedavisini bilen bir doktorun bilgisi ile , o hastalığı çeken hastanın bilgisi arasındaki farkla açıklayabiliriz.
İlim dünyasında (ya da marifet yolunda) insanların kimi , bilgiye sahip dr. gibi , kimi bilgisi olmayan hasta gibidir. Aslolan hastalığı çeken dr.'un bilgisidir. Hissettiğini bilen , bildiğini hisseden , sebep ve sonuçların farkında olan biri olmak , marifet yolcusu olmaktır.
Tasavvufun dördüncü kapısı marifete gelince. O kadar farkında olmaktır ki , artık farkında olduklarının önemini yitirmesidir. Her gün gördüğün bir eşyanın odadaki varlığının seni etkilememesi gibi.
Pratik akılla , teorik aklın farkını C.Amuli yumura örneğiyle açıklamış. Diyor ki: Yumurtanın akı ve sarısı birbirinden ince bir zarla ayrılır. Tıpkı , pratik akılla teorik aklın ince bir zarla birbirinden ayrılması gibi. Ne zaman ki o zar ortadan kalkar , bu iki tür akıldan güçlü olan diğerine tahakküm eder. Pratik akıl (kalp) güçlü olursa teorik aklı hakimiyeti altına alır. Aşk gibi. Kalp aklı istediği yönde i'kal eder. Aksi halde de teorik akıl o kadar güçlüdür ki , duyguları ı'kal eder.
Allahu a'lem , Alah , pratik aklı yok sayan teorik akılcıları "kitap yüklü hımar" olarak tanımladığına göre bunu istemiyor. Ki Efendimiz s.a.v. kıyamete yakın "okudukları Kur'an köprücük kemiklerinden aşağı geçmeyen" kurralar türeyeceğini söylemiş. O halde bu tasvip edilen bir durum değil.
Teorik aklı yok sayıp pratik akla önem veren Züleyha dururken bu şıkkın da istenen olduğu söylenemez.
Hastalığı çeken dr.dur istenen. Bunun yolunu bulan marifeti bulmuştur.
Elif..
Aklın iki türlü işlevi vardır, pratiğe ve teoriğe yönelik.
Pratik akıl : Niyet , azm , ihlas , tevellâ , teberrâ , sevgi , takva , adalet...
Teorik akıl : Yakîn , cezm , zan , vehim, hayal ...
İnsan teorik akılla anlar , pratik akılla iş yapar. Dolayısıyla alim olmak başka , âkil olmak başkadır. Bunu , hastalığın sebeplerini , evrelerini , tedavisini bilen bir doktorun bilgisi ile , o hastalığı çeken hastanın bilgisi arasındaki farkla açıklayabiliriz.
İlim dünyasında (ya da marifet yolunda) insanların kimi , bilgiye sahip dr. gibi , kimi bilgisi olmayan hasta gibidir. Aslolan hastalığı çeken dr.'un bilgisidir. Hissettiğini bilen , bildiğini hisseden , sebep ve sonuçların farkında olan biri olmak , marifet yolcusu olmaktır.
Tasavvufun dördüncü kapısı marifete gelince. O kadar farkında olmaktır ki , artık farkında olduklarının önemini yitirmesidir. Her gün gördüğün bir eşyanın odadaki varlığının seni etkilememesi gibi.
Pratik akılla , teorik aklın farkını C.Amuli yumura örneğiyle açıklamış. Diyor ki: Yumurtanın akı ve sarısı birbirinden ince bir zarla ayrılır. Tıpkı , pratik akılla teorik aklın ince bir zarla birbirinden ayrılması gibi. Ne zaman ki o zar ortadan kalkar , bu iki tür akıldan güçlü olan diğerine tahakküm eder. Pratik akıl (kalp) güçlü olursa teorik aklı hakimiyeti altına alır. Aşk gibi. Kalp aklı istediği yönde i'kal eder. Aksi halde de teorik akıl o kadar güçlüdür ki , duyguları ı'kal eder.
Allahu a'lem , Alah , pratik aklı yok sayan teorik akılcıları "kitap yüklü hımar" olarak tanımladığına göre bunu istemiyor. Ki Efendimiz s.a.v. kıyamete yakın "okudukları Kur'an köprücük kemiklerinden aşağı geçmeyen" kurralar türeyeceğini söylemiş. O halde bu tasvip edilen bir durum değil.
Teorik aklı yok sayıp pratik akla önem veren Züleyha dururken bu şıkkın da istenen olduğu söylenemez.
Hastalığı çeken dr.dur istenen. Bunun yolunu bulan marifeti bulmuştur.
Elif..
Yorum