Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    #46
    Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

    Evet gerçekten Ehl-i Sünnet, Hz. Resulullah (s.a.a)'in bu buyruğunu kendi inançlarına uygun olarak tevcih etmek açısından büyük bir şaşkınlık içindedirler. Biri, bir takım zorlamalarla on iki halifeyi düzeltiyor, diğeri gelip onu yalanlıyor.

    Ehl-i Sünnet alimlerinin önde gelenlerinden olan İbn-i Arabi Sahih-i Tirmizi'nin şerhinde şöyle yazıyor: "Biz Resulullah (s.a.a)'tan sonra hilafeti üstlenen kimselerden aşağıda isimleri zikredilen on iki kişiyi saymaktayız:
    Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Muaviye, Yezit, Muaviye bin Yezit, Mervan, Abdulmelik, bin Mervan, Velid, Süleyman, Ömer bin Abdulaziz, Yezit bin Abdulmelik, Mervan bin MUHAMMED, Saffah..."

    Böylece İbn-i Arabi kendi zamanına kadar gelen yirmi yedi Abbasi halifesini de saydıktan sonra şöyle der: "Eğer bunlardan birbiri ardına gelen on ikisini Resulullah (s.a.a)'in belirttiği halifeler olarak kabul edersek, sonuncusu Emevi halifelerinden Süleyman olur. Ama onların içinden sadece beş kişi Resulullah (s.a.a)'in gerçek hilafetinin ölçülerini taşımıştır. Onlar da ilk dört halife ve Ömer bin Abdulaziz'dir." Sonra İbn-i Arabi şöyle devam ediyor: "Doğrusu ben bu hadislerin anlamını çıkaramadım."[13]

    Ehl-i Sünnet ulemasının önde gelenlerinden olan Suyuti ise, Hz. Resulullah (s.a.a)'in bu hadislerini şöyle tevcih ediyor: "Resulullah (s.a.a)'in on iki halifesinden şimdiye kadar şu sekizi gelmiştir: "Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Muaviye, Abdullah bin Zübeyr ve Ömer bin Abdulaziz. Bunlara Abbasi halifelerinden Mehdi'yi de ekleyebiliriz. Zira o da Emevi halifelerinden Ömer bin Abdulaziz gibi adil idi. Onuncusu olarak da adaletiyle tanınan Tahir-i Abbasi'yi sayabiliriz. Geriye kalan ve gelmesi beklenen son ikisi ise, Ehl-i Beyt'ten olan Mehdi'dir."[14]

    Ehl-i Sünnet ulemasından "Feth-ül Bari" kitabının yazarı ise şöyle yazıyor: "On iki halifeden ilk dört halife hilafete ulaşmıştır. Diğerleriyse kıyamet kopmadan önce bu makama ulaşacaktır."[15]

    Böylece Ehl-i Sünnet uleması Hz. Resulullah (s.a.a)'in bu buyruğunu yorumlamak hususunda her biri ayrı bir yol tutmuş ve tam bir çıkmaza girmişlerdir. Ancak onların içinde hakkı anlayanlar da vardır

    Yorum


      #47
      Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

      Ehl-i Sünnet'in meşhur alimlerinden Süleyman bin İbrahim Kunduzi "Yenabi-ül Meveddet" adlı kitabında şöyle yazıyor: "Tahkik ehli olanların görüşü şudur: "Peygamberimizden sonraki halifelerin on iki kişi olduğunu içeren hadisler meşhurdur ve birçok kaynaklarda nakledilmiştir.

      Zamanın geçmesi ve kevn-i mekanın tanıtımıyla Hz. Resulullah (s.a.a)'in hadisinde geçen on iki halife ve imamdan maksadın Ehl-i Beyt İmamları olduğu açıklık kazanmıştır. Çünkü bu hususta gelen hadisler Hülefa-i Raşidin'e sayıları dört olduğu için; Emevi ve Abbasi halifelerine de, sayıları on ikiden fazla olması ve Ömer bin Abdulaziz müstesna, hepsinin zalim olduklarından tatbik etmemektedir.

      Dolayısıyla bu hadisler ancak ve ancak Ehl-i Beyt İmamlarına tatbik etmektedir. Çünkü onlar ilim, takva, hasep ve nesep bakımından herkesten üstün olup, ilimleri babaları aracılığıyla ilm-i ledünni sahibi olan büyük babaları Hz. Resulullah'a varmaktadır. İlim ve tahkik, keşif ve tevfik ehli onları böyle tanımıştır." [16]

      Görüldüğü üzere, Hz. Resulullah (s.a.a)'in bu hadisleri iyice değerlendirildiği taktirde, biz Ehl-i Beyt dostlarının inandığı on iki imamdan başka hiç kimseye tatbik etmemektedir.

      Nitekim, Hz. Ali (a.s), Hz. Resulullah (s.a.a)'in on iki halifesinin Kureyş soyundan olacağı buyruğuna açıklık getirerek, Hz. Resulullah'ın maksadının Kureyş'in Haşimi boyu olduğunu şöyle açıklamıştır: "İmamların Kureyş'ten olacaklarından maksat, Kureyş'in Haşimoğulları boyundan olmalarıdır. Çünkü diğer boyların imam olmaya liyakatleri yoktur." [17]

      Ayrıca Ehl-i Beyt İmamları'nın; siyasi, ibadi, ahlaki ve ilmi yaşantıları, sahip oldukları fiziksel ve manevi kemal ve üstünlükleri, gösterdikleri mucize ve kerametler onların hak imamlar olduklarını, diğerlerinin ise hak üzere olmadıklarını kanıtlayan ayrı bir delildir.

      Ehl-i Beyt İmamları, yaşadıkları asırlarda ömürlerinin zindanlarda geçmesi veya şahadeti istikbal etme pahasına bile olsa, zalimler karşısında İslam dinini korumuşlardır. İlmi konularda her dalda sorulan sorulara cevap verip bilginleri kendi ilmi üstünlüklerine hayran bırakmışlardır.
      Hanefi mezhebinin kurucusu Ebu Hanife'nin: "İmam Cafer Sadık (a.s)'dan iki yıllık ilmi istifadem olmasaydı, helak olurdum" şeklindeki meşhur sözü bunun en güzel kanıtlarından biridir. O, bu sözüyle, İmam

      Cafer Sadık (a.s)'ın öğrencisi olduğunu ve sahip olduğu kemal sayılan özellikleri o Hazret'ten kesbettiğini itiraf etmekle birlikte, kimlerin gerçek kemal sahibi olduğunu en güzel şekilde ortaya koymuştur.

      ALLAH bizleri insanlar için feyz, bereket ve nimet vasıtası olan Ehl-i Beyt İmamları'nın yüce şan ve makamlarını tanıyıp buyruklarına amel etmede muvaffak eylesin. ALLAH'ın salat ve selamı Hz. Muhammet ve Ehl-i Beyti'ne olsun.

      Yorum


        #48
        Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

        İmamın Sıfatları

        Peygamber-i Ekrem ( s.a.a)'in vasi ve halifesi olmak, halkın zahiri ve batini hidayetini üzerinde taşımak ve Kur'an-ı Kerim'in gerçek müfessiri olmak çok önemli ve ağır vazifelerdendir. Bu vazifeleri yürütebilecek kişinin görevine oranla çok önemli ve farklı sıfatlara sahip olması kaçınılmaz bir husustur. Halkın tefrikadan korunmasında ve ilahi hükümlerin uygulanmasında merci olacak makamın (imamın), her yönden zamanının fazilette en üstünü olması gerekir. Her hususta üstün olmayanın, üstün olana imamlık yapması, kabul edilemeyecek bir gerçektir.

        Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor: "Hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır, yoksa kendisi hidayet olunmadıkça doğru yolu bulamayan mı? Öyle ise ne oluyor size? Nasıl hükmediyorsunuz?" [18]

        Bu ayet-i kerimenin bu açık ve net hükmü ortadayken soruyoruz: Acaba, Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'den sonra ümmetin önderliğini ve halkın hidayetini, ilmi ve adli hükümlerde sıkışıp da ilim şehrinin kapısı olan Ali Murtaza'ya baş vuran kişiler mi yürütmeliydi, yoksa, Peygamberimizin; "Ali sizin hüküm vermede en üstününüzdür" ve "Ben ilmin şehriyim Ali de onun kapısıdır" övgülerine ve benzeri nice övgülere mazhar olan Hz. Ali ve onun aynı kaynaktan ilim alan on bir evladı mı yürütmeliydi?! Bu hususta hüküm vermeyi sağ duyulu kimselere havale ediyoruz.

        Sonra üstünlük üç şeydedir: 1- Hasep ve nesep 2- İlim 3- Takva. Biz sadece bu üç sıfatı göz önüne alırsak, Resulullah (s.a.a)'in Ehl-i Beyt'inin ümmet içerisinde herkesten üstün oldukları apaçık meydandadır.

        Hz. İmam Caferi Sadık (a.s) imamın sıfatlarını şöyle sıralıyor:
        1- Masun olmalıdır,
        2- Nas sahibi olmalıdır, (ALLAH'ın emri, resulünün açıklamasıyla tayin edilmeli)
        3- Zamanın halkının ilimde en üstünü olmalıdır,
        4- İnsanların en takvalısı olmalıdır,
        5- ALLAH'ın kitabına herkesten çok alim ve arif olmalıdır,
        6- Açık vasiyet sahibi olmalıdır,
        7- Mucize ve delil sahibi olmalıdır,
        8- Onun gözü yatsa da kalbi yatmamalıdır,
        9- Gölgesi olmamalıdır,
        10- Önünü gördüğü gibi arkasını da görmelidir
        ." [19]

        İmam Rıza (a.s) da şöyle buyurmuştur: "İmam; ilim, hüküm, takva, hilim, cesaret, dirayet, ibadet, ihsan, vb. sıfatlarda halkın en üstünü olanıdır." [20]
        ___________________________
        Kaynakça:
        [1]- Sahih-i Buhari hadis no: 6682, Sahih-i Müslim hadis no: 3393, 3394, 3395, 3396, 3397, 3398, Sünen-i Tirmizi hadis no: 2149, Sünen-i Ebu Davut hadis no: 3731, 3732, Müsned-i Ahmet hadis no: 19875, 19901, 19920, 19963, 20017, 20019, 20032, 20125
        [2]- Musned-i Ahmed c.1 s. 398 hadis no: 3593, 3665
        [3]- Kenz-ül Ümmal c. 13 s. 27
        [4]- Aynı kaynak
        [5]- Aynı kaynak
        [6]- Yenabi-ül Meveddet s. 441
        [7]- Bihar-ül Envar c. 6 s. 16
        [8]- Tehzib-üt Tehzib İbn-i Hacer'in c. 7 s. 324, Tarih-üt Taberi c. 10 s. 85, Tarih-ül Hatib c. 12 s. 181, Künuz-ül Hakaik s. 10 Menavi'nin, Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid'in c. 1 s. 348, Tarih-ül Kebir Belazuri'nin ve ayrıca bkz. El-Ğadir c. 10 s. 142
        [9]- Tarih-i Taberi c. 10 s. 60
        [10]- Bkz. El-Bidaye ven Nihaye İbn-i Esir'in c. 8 s. 142, Tezkiret-ül Havvas s. 235, Tarih-i Taberi c. 10 s. 60, 63. yıl olayları
        [11]- İbrahim: 15
        [12]- Müruc-üz Zeheb c. 3 s. 216
        [13]- İbn-i Arabi'nin Sahih-i Tirmizi'ye yazmış olduğu şerhi c. 9 s. 69 ve 88
        [14]- Tarih-ül Hülefa s. 12
        [15]- Feth-ül Bari c. 16 s. 321
        [16]- Yenabi-ül Meveddet s. 447
        [17]- Nehc-ül Belağa: 242. hutbe
        [18]-Yunus: 35
        [19]- Bihar-ül Envar c.25 s.140
        [20]- Bihar-ül Envar c.25 s.116


        Yorum


          #49
          Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

          HZ. ALİ (A.S)'IN İMAMETİNİ TEYİT EDEN BAZI HADİSLER 1- Hz. Resulullah Hz. Ali'nin kolundan tutarak şöyle buyurmuştur: "Bu sadıkların imamı, kafirlerin katilidir. Ona yardımcı olana yardım olunur, ondan yardımı esirgeyenden yardım esirgenir." (1)

          2- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ali hakkında bana üç şey vahiy olundu; Ali, Müslümanlar'ın efendisi, muttakilerin imamı ve beyaz yüzlülerin komutanıdır." (2)

          3- Hz. Resulullah Hz. Ali'ye hitaben şöyle buyurmuştur: "Müslümanlar'ın efendisi, muttakilerin imamı hoş geldin." (3)
          4- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bu kapıdan ilk girecek kişi, muttakilerin imamı, Müslümanlar'ın efendisi, dinin önderi, vasilerin sonuncusu ve beyaz yüzlülerin komutanıdır."
          Hazret sözünü bitirir bitirmez kapıdan Hz. Ali içeri girer. Bunun üzerine, Hazret sevinçle ayağa kalkarak, Hz. Ali'nin boynuna sarılır ve şöyle der: "Benim tarafımdan sen emanetleri vereceksin, benim sesimi sen onlara duyuracaksın ve benden sonra ihtilafa düştükleri konularda hakikati sen onlara izah edeceksin." (4)

          5- Hz. Resulullah Hz. Ali'ye işaret ederek şöyle buyurmuştur: "Bu, bana ilk iman eden ve kıyamet günü ilk benimle tokalaşacak olandır. Bu, en büyük sıddıktır. Bu, ümmetin Faruk'udur. Hak ile batılı birbirinden ayırır ve bu mü'minlerin önderidir." (5)

          6- Hz. Resulullah ensâra şöyle buyurmuştur: "Ey ensâr cemaatı! Size, kendisine tutunduğunuz taktirde, hiçbir zaman yolunuzu şaşırmayacağınız birini tavsiye edeyim mi? O Ali'dir. Onu beni sevdiğiniz gibi sevin. Bana verdiğiniz değeri ona da verin. Benim size dediğimi, Cebrail, ALLAH Azze ve Celle tarafından bana emretmiştir." (6)

          7- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "İlmin şehri benim, kapısı ise Ali'dir. İlmi arzulayan varsa kapıya gelsin." (7)
          8- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ali, ilmimin kapısıdır, risaletimin içeriğini o benden sonra ümmetime açıklayacaktır. Onu sevmek iman, ona buğzetmek ise nifaktır." (

          9- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ali bin Ebu Talib Hıtte kapısıdır, o kapıdan giren mü'min, çıkan ise kafir olur." (9)
          10- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ali'nin bana olan menzileti, benim ALLAH'a olan menziletim gibidir." (10)
          11- Hz. Resulullah Vedâ Haccı sırasında Arafe günü şöyle buyurmuştur: "Ali benden, ben de Ali'denim, benim tarafımdan ancak ben veya Ali mesaj ulaştırabilir..." (11)

          12- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bana itaat eden ALLAH'a itaat etmiştir, bana isyan eden ise ALLAH'a isyan etmiş olur. Ali'ye itaat eden bana itaat etmiştir, ona isyan eden ise bana isyan etmiş olur." (12)

          13- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Sen dünyada da efendisin, ahirette de. Senin dostun benim dostumdur, benim dostum ise ALLAH'ın dostudur. Senin düşmanın benim düşmanımdır, benim düşmanım ise ALLAH'ın düşmanıdır. Benden sonra sana düşman olana yazıklar olsun." (13)

          14- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bana iman edip inananlara, Ali bin Ebu Talib'in velayetini kabul etmesini tavsiye ederim. Onun velayetini kabul eden, benim velayetimi kabul etmiş olur. Onu seven beni, beni seven de ALLAH'ı sevmiş olur. Ona buğzeden bana, bana buğzeden ise ALLAH'a buğzetmiş olur." (14)

          15- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kim benim gibi yaşayıp, benim gibi ölmeyi ve bana ALLAH'ın va'dettiği ebedi cennete gitmeyi istiyorsa, Ali ve ondan sonraki zürriyetini kendine veli edinsin. Çünkü hiçbir zaman onlar sizi hidayet kapısından çıkarıp dalalet kapısına yöneltmezler." (15)

          16- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kim benim hayatımı yaşayıp, benim ölümüm gibi ölmeyi istiyor ve Rabbimin diktiği cennette mesken edinmeyi arzu ediyorsa, benden sonra kendine veli olarak Ali'yi seçsin, ona sadık kalanlara sadık kalsın. Benden sonra Ehl-i Beyt'ime uysun, onları kendine örnek alsın. Çünkü onlar benim soyumdurlar, benim tıynetimden yaratılmışlar ve benim ilim ve kavrayışımı kazanmışlardır. Ümmetimden onların faziletini yalanlayanlara, onlarla bağımı kesenlere yazıklar olsun. ALLAH onlara şefaatimi nasip etmesin." (16)

          17- Hz. Resulullah (s.a.a) Ammar bin Yasir'e hitaben şöyle buyurmuştur: "Ey Ammar! Eğer Ali'nin bir vadiye, diğer insanların ise başka bir vadiye girdiğini görürsen, Ali'nin girdiği vadiye gir. Çünkü o seni sapıklığa sevk etmez ve hidayetten de çıkarmaz." (17)

          18- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ben uyarıcıyım, Ali ise hidayetçidir. Ey Ali! Benden sonra seninle hidayet arayanlar hidayet bulacaklardır." (18)

          19- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kim Nuh'un azmini, Adem'in ilmini, İbrahim'in hilmini, Musa'nın zekasını ve İsa'nın zühdünü görmek isterse, Ali bin Ebu Talib'e baksın." (19)

          20- Hz. Resulullah Hz. Ali'ye şöyle buyurmuştur: "Benden sonra ümmetin kahrına uğrayacaksın, ancak sen benim şeriatım üzere yaşayacaksın ve sünnetim üzere öldürüleceksin. Seni seven beni sevmiştir, sana buğzeden bana buğzetmiştir. Bir gün gelecek ki, şu sakalın başının kanıyla boyanacaktır." (20)

          21- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ey Ali! Senin yedi tane özelliğin var ki, bunlarda hiçbir kimse sana yetişemez. Sen insanların ALLAH'a ilk iman edenisin, ALLAH'ın ahdine en vefalısısın, ALLAH'ın emirlerine riayet hususunda en istikametlisisin. Sen halka karşı insanların en şefkatlisisin, insanlar arasında hakkı en eşit şekilde taksim edenisin. Sen insanların hakikati en çok bilenisin ve sen insanlar arasında en üstün fazilet sahibisin." (21)

          22- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Fazilet, şeref ve velayet Resulullah ve zürriyetine mahsustur, sakın batıl yollara sapmayın." (22)

          23- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ümmetimin her nesli içerisinde Ehl-i Beyt'imden bu dinden sapıkların tahriflerini, batıl şeyler peşinde koşanların uydurmalarını ve cahillerin te'villerini önleyen bir grup adil kimseler buluna gelecektir. Bilin ki, önderleriniz sizin tarafınızdan ALLAH'a gönderilen elçilerinizdir. Bakınız, kimleri elçi olarak gönderiyorsunuz." (23)

          24- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Ehl-i Beyt'imin yeri, vücudunuzdaki baş, başınızdaki gözlerin yeri olsun. Elbetti ki baş, gözlerin yardımıyla yolunu belirleyebilir." (24)

          25- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Biz Ehl-i Beyt'in sevgisine sarılın. Çünkü ALLAH'ın huzuruna bizi severek çıkan kimse, bizim şefaatimizle cennete gider. Nefsimin elinde olduğu ALLAH'a and olsun ki, bizim hakkımızı tanımadıktan sonra hiçbir kulun ameli kendine bir fayda sağlamayacaktır." (25)

          26- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Âl-i MUHAMMED'i tanımak cehennemden kurtuluştur; Âl-i MUHAMMED'i sevmek sırat köprüsünden geçiştir; Âl-i MUHAMMED'in velayetini kabul etmek azaptan emanda olmaktır." (26)

          27- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kıyamet günü olunca, kul bir adım atmadan dört şeyden sorgulanacaktır: Ömrünü nasıl tükettiğinden, bedenini nerede eksilttiğinden, malını nereden kazanıp nerede harcadığından ve biz Ehl-i Beyt'in sevgisinden." (27)

          28- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Bir kişi, Beyt-ül Haram'da Rükun ile Makam arasında devamlı namaz kılıp oruç tutsa dahi, Âl-i MUHAMMED'e kin duyduğu taktirde mutlaka cehenneme gidecektir." (28)

          29- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölürse, şehid sayılır. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölürse, günahı bağışlanır. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölürse, tevbekar olarak ölmüş olur. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölürse, imanı kamil mü'min olarak ölmüş olur. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölmüş olursa, ölüm meleği ve sonra da Nekir ve Münkir onu cennetle müjdeler. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölmüş olursa, gelinin törenle kocasının evine götürüldüğü gibi cennete törenle götürülür. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölmüş olursa, mezarından cennete iki kapı açılır. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölmüş olursa, ALLAH onun mezarını rahmet meleklerinin ziyaretgahı kılar. Kim Âl-i MUHAMMED'in sevgisi üzere ölmüş olursa, sünnet ve cemaat üzere ölmüş olur. Kim de Âl-i MUHAMMED'in buğzu üzere ölmüş olursa, kıyamet günü alnına ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmiş yazılmış olarak gelir...." (29)

          30- Hz. Resulullah şöyle buyurmuştur: "Biz Ehl-i Beyt'i ancak mü'min ve muttaki olan sever; ve bize ancak münafık ve şaki olan kin besler." (30)

          Yorum


            #50
            Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

            Bu hadisleri daha da çoğaltmak mümkündür. Biz onların tamamını Ehl-i Sünnet kardeşlerimizin kaynaklarından naklettik. Dolayısıyla, "bu hadisler onların kaynaklarında bulunan hadislerdir" biz onlara itibar etmeyiz demeleri de mümkün değildir.

            İşte bu hadislerdir ki, İslam tarihinin büyük şairlerini de Ehl-i Beyt hakkında şiirler ve beyitler yazmaya itmiştir.
            Ünlü şair Farazdak Hz. İmam Zeyn-ül Abidin (a.s)'ı methederken bir şiirinde şöyle diyor: "O öyle bir ailedendir ki, sevgileri din ve buğzedilmeleri ise kafirliktir. Onlara yakın olmak ise, kurtarıcı ve koruyucudur. Eğer takva ehli sayılırsa, onlar onların imamları sayılır. Yahut "Yer ehlinin en hayırlıları kimdir?" denilirse, "Onlardır" denilir." (31)

            Şimdi soruyoruz: Acaba bütün bu hadisleri Hz. Resulullah'ın kendi duygusallığına dayanarak başta Hz. Ali olmak üzere, en yakın akrabaları olan Ehl-i Beyti'ni himaye etmek ve onlara hak etmedikleri bir özellikleri yakıştırarak, onların çıkarlarını korumak için buyurduğu söylenebilir mi?! Böyle bir şeyi Hz. Resulullah'a isnat etmek insanı imandan çıkarmaz mı? ALLAH Teala, Hz. Resulullah'ın kendi yanından hiçbir şey söylemediğini ve ne buyurduysa, ona vahiy olunduğunu bildirmiyor mu?(32)

            Acaba, Hz. Resulullah, Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'ini kendi konumuna koyması ve her açıdan onları kendisiyle birlikte değerlendirmesi, ümmete Hz. Ali ve Ehl-i Beyt'inin özel bir mevkie sahip olduklarını ve kendinden sonra Ehl-i Beyt'ine itaat edilmesi gerektiğini anlatmakta yeterli değil mi?
            Haşa Hz. Resulullah'ın böyle bir duygusallık yaptığı farz edilse bile, ALLAH Teala hakkında böyle bir şey söylemek doğru olur mu?! ALLAH Teala Kur'an-ı Kerim'de Peygamber'ine risalet ücreti olarak Ehl-i Beyt'in sevgisini açıklamasını farz kılmıyor mu?(33) ALLAH da mı birilerinin yandaşlığını yapar?!

            Bütün bu üzerinde durmalar, onların özel mevkie sahip olduklarını ve kimsenin onlardan öne geçmeye hakkı olmadığını göstermiyor mu?
            İşte bunun içindir ki, haklı olarak Hz. Ali (a.s) kendileri haklarında şöyle buyuruyorlar: "Ben ve soyumun pak ve hayırlı kişileri, küçük yaşta iken insanların en uysalı, büyüdükten sonra da en alimleriyiz. Bizimle ALLAH yalanı defeder, bizimle kuduz köpeğin dişlerini kırar, bizimle sizlerin zorluklarını giderir, bizimle boynunuzdaki düğümü çözür. Cenab-ı ALLAH bizimle başlatır ve bizimle sona erdirir."(34)

            Biz kendi yanımızdan Ehl-i Beyt'i seçmiyoruz. Biz ALLAH ve Resulü Ehl-i Beyt'i seçip diğerlerinden üstün kıldığı için, onları seçip diğerlerinden üstün tutuyoruz.

            Ehl-i Beyt'in fazlı ve üstünlüğü için bu kadarı yeter ki, bizzat Kur'an-ı Kerim'de bütün ümmet, kim olursa olsun, ister bir, ister on nur sahibi olsun namazda Ehl-i Beyt'e salavat getirmekle yükümlü kılınmış ve Ehl-i Beyt'e salavat getirilmeden kıldığı namazının dahi, batıl olduğu belirtilmiştir.

            İşte bunun içindir ki, Şafii mezhebinin imamı İbn-i İdris şöyle demiştir: "Ey Resulullah'ın Ehl-i Beyt'i! Sizi sevmek farzdır. ALLAH bunu Kur'an'da nazil etmiştir. Sizin şanınızın büyüklüğü için bu kadarı yeter ki, kim size salavat getirmezse, onun namazı yoktur." (35)

            Evet bizler bu işaret ettiğimiz ayet ve hadisler ve benzerleri gereği Ehl-i Beyt'in imamet ve velayetine inanıyoruz.

            Biz, Ehl-i Beyt'e itaatin, bütün ümmete, kim olursa olsun farz olduğuna inanıyoruz.

            Biz, ALLAH'ın emri gereği Hz. Resulullah'ın emirleri karşısında teslim olup başımız üstüne deriz.

            Biz, Hz. Resulullah'ın ümmetine en son sözünü söylemek üzere hasta yatağında: "Bana bir kalem ve levha verin size öyle bir şey yazdırayım ki, benden sonra asla sapmayasınız" buyurduğunda; "Bırakın bu kişiyi, ona hastalığı galebe çalmış, sayıklıyor. ALLAH'ın kitabı bizim aramızdadır o bize yeter"(36) diyecek kadar ona karşı cüretkar olmadık ve olmayız da. (37)

            Biz onları kendi hallerine bırakıp; hem ALLAH'ın kitabına hem de Resulü'ne: "Siz ne buyuruyorsanız, onun ALLAH'tan olduğuna inanıyoruz ve siz ne buyuruyorsanız, başımız gözümüz üzerine itaat ederiz" diyoruz.
            Sonra, Hz. Ali (a.s)'ın velayet ve hilafeti hakkında inen ayetler ve İslam Peygamberi'nin buyrukları söz konusu olmazsa bile, acaba ümmet arasında hilafet makamına seçilecek birinin, ilim, takva, cesaret, mertlik ve diğer imtiyazlar üstünlüğü esasına tabi tutulması gerekmez miydi?!

            Dost ve düşmanı tarafından, ashap içerisinde her yönden üstün olduğu itiraf edilen, Hz. Ali gibi bir ilim kapısına gidilmeyip de diğer kapıların çalınmasındaki gaye neydi?!

            Şu bir gerçektir ki, Hz. Ali (a.s)'ın her yöndeki üstünlüğü, Hazret'in hilafet ve önderliğine apaçık ayrı bir delildir.
            Hz. Ali (a.s)'ın peygamberimizden sonra ashabın en üstünü olmasına dair haddinden fazla hadisler nakledilmiştir. O Hazret'in üstünlüğünü ve faziletini anlatmak bizlerin gücünün dışında olan bir husustur.

            Ancak önce naklettiğimiz ayet ve hadislere ilaveten şu hadisler de bu konuyu gözler önüne sermektedir: "Ey Ümmü Seleme! Bil ve şahid ol ki, Ali mü'minlerin efendisidir." (38)

            "Ali Kur'an'la, Kur'an da Ali iledir. Bu ikisi Kevser'in yanında bana varıncaya kadar bir birinden ayrılmazlar." (39)

            "Ali hakla ve hak da Ali'yledir." (40)

            "Çok geçmeden benden sonra bir fitne kopacaktır. İşte o zaman Ali'den ayrılmayınız. Çünkü bana ilk iman eden odur ve kıyamette de benimle ilk görüşenlerden olacaktır. O ümmet arasında Faruk'tur. (hakla batılı bir birinden ayırandır) ve O en büyük sıddıktır." (41)

            Ahmet bin Hanbel şöyle diyor: "Peygamber (s.a.a)'in ashabı içerisinde hiç birinin fazileti, Hz. Ali'nin faziletine ulaşamaz." (42)

            İbn-i Ebu-l Hadid şöyle diyor: "Hz. Ali'nin hilafete evla ve layık olması onun efdaliyyeti hasebiyledir. Çünkü Hz. Ali (a.s) Hz. Resul (s.a.a)'den sonra insanların en üstünü ve hilafet makamına en layık olanı idi." (43)

            Ammar bin Yasir Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'den naklen şöyle diyor: "Hz. Resul (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ali'nin yüzüne bakmak ve onu anlamak ibadettir. İmanın geçerliliği onun velayetini kabul etmek ve düşmanlarından uzak olmakla sağlanır."

            İbn-i Ebu-l Hadid, "Şerh-i Nehc-ül Belağa" kitabında imam Şafii'den naklen şöyle yazıyor: "İmam Şafii'ye Hz. Ali'nin faziletinden sorulduğunda şöyle cevap verdi: "Ne diyebilirim, öyle birinin hakkında ki, düşmanları haset ve düşmanlıkları yüzünden faziletlerini hasır altı ettiler, dostları ise, takiyye ve (Ehl-i Beyt) düşmanlarının korkusundan faziletlerini açığa vuramadılar. Her iki hususa rağmen, yine de o Hazret'in doğu ve batı arasını dolduracak kadar faziletleri ortaya çıktı."

            Hz. Ali'nin İslam Peygamberi'nden (s.a.a) sonra hilafet makamına herkesten evla ve layık olmasının bir diğer delili de birinci ve ikinci halifenin ilmi ve siyasi müşküllerinde Hz. Ali'ye baş vurmalarıdır.
            İkinci halife Ömer bin Hattab'ın, ilmi ve siyasi çıkmazlarından dolayı, defalarca; "Ali olmasaydı, Ömer helak olurdu" dediği, Ehl-i Beyt ve Ehl-i Sünnet kitaplarında kaydedilmiştir.

            Birinci halife de minberin üzerindeyken halka hitaben: "Benim peşimi bırakın, Ali sizin içerinizdeyken, sizin üstününüz değilim" demekle Hz. Ali'nin üstünlüğünü ve hilafete layıklığını itiraf etmiştir.

            Büyük Ehl-i Sünnet alimlerinden Halil bin Ahmet El-Basri şöyle diyor: "Herkesin ona (Ali'ye) muhtaç olması ve onun, hiç kimseye muhtaç olmaması, o Hazret'in herkesin önder ve imamı olmasının delilidir."



            Yorum


              #51
              Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

              Kaynakça:

              1- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 129, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 153 hadis no: 2527, Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili Şafii'nin s. 84, Menakıb-i Harezmi Hanefi'nin s. 111, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 476 hadis no: 996, 997, Yenabi-ül Meveddet s. 72, 185, 234, 250, Mizan-ül İtidal c. 1 s. 110 vs.

              2- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 138, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157 hadis no: 2628, Mucem-üs Sağir Teberani'nin c. 2 s. 88, Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili Şafii'nin s. 65 Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 121, Üsd-ül Ğabe c. 1 s. 69, c. 3 s. 116, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 257 vs.

              3- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157 hadis no: 2627, Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Hadid'in c. 2 s. 450, Hilyet-ül Evliya İbn-i Naim c. 1 s. 66, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi Hanefi'nin s. 181, 313, vs.

              4- Şerh-i Nehc-ül Belağa c. 2 s. 450, Hilyet-ül Evliya c. 1 s. 63, Menakıb-i Harezmi s. 42, Metalib-üs Sual İbn-i Talha Şafii'nin c. 1 s. 60, El-Mizan Zehebi'nin c. 1 s. 64, Tarih-i Dimeşk İbn-i Asakir Şafii'nin Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 487 vs.

              5- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 156 hadis no: 2608, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 102, Kifayet-üt Talib Genci Şafii'nin s. 187, Tarih-i Dimeşk c. 1 s. 87, Ali bin Ebu Talib bölümü, Üsd-ül Ğabe c. 5 s. 287 vs.

              6- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157 hadis no: 2625, Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid'in c. 2 s. 450, Hilyet-ül Evliya Ebu Naim'in c. 1 s. 63, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 132, Kifayet-üt Talib Genci Şafii'nin s. 210, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi Hanefi'nin s. 313 vs.

              7- Cami-üs Sağir Suyuti'nin s. 107, Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 226, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 464, Şevahit-üt Tenzil Haskani Hanefi'nin c. 1 s. 334, Üsd-ül Ğabe c. 4 s. 22, vs.

              8- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 156

              9- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 153, Yenabi-ül Meveddet s. 185, 247, Cami-üs Sağir Suyuti'nin c. 2 s. 56 vs.

              10- Sevaik-ül Muhrika s. 106, Zehair-ül Ukba s. 64, Riyaz-ün Nezre c. 2 s. 215

              11- Hz. Resulullah bu tabiri Beraat Sûresi'nin nazil olup Ebu Bekri onu Mekke müşriklerine iblağ etmekle görevlendirdiği sırada buyurmuştur. Hazret'in bu görevlendirmesinden sonra ALLAH Teala tarafından Ebu Bekri geri çağırması ve bu görevi Ali'nin yapması gerektiğine dair emir gelmiş ve Hz. Resulullah Ali (as.)'ı göndererek Ebu Bekri geri çağırtmıştır. Bu olayın tafsilatı bütün hadis ve tarih kaynaklarında yer almıştır. Örnek olarak bakınız: Sünen-i İbn-i Mace c. S. 92, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 153, hadis no: 2531, Müsned-i Ahmet bin Hanbel c. 1 s. 151, Sahih-i Tirmizi c. 5 s. 300 hadis no: 3803 vs.

              12- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 121, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 268, Riyaz-ün Nezre c. 2 s. 220, Yenabi-ül Meveddet s. 205 vs.

              13- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 128, Menakıb-i Harezmi s. 234, Nur-ül ebsar Şeblenci s. 73, El-Mizan Zehebi'nin c. 2 s. 613 vs.

              14- Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 93, Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili Şafii'nin s. 230, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 108, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 154 vs.

              15- Kenz-ül Ümmal c. 6. S. 155 hadis no: 2578, c. 3 s. 128, Yenabi-ül Meveddet s. 149, 150, El- İsabet İbn-i Hacer El Askalani Şafii'nin c. 1 s. 541 vs.

              16- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 217, hadis no: 3819, Hilyet-ül Evliya c. 1 s. 86, Kifayet-üt Talib Genci Şafii'nin s. 214, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 108, Yenabi-ül Meveddet s. 126, 313 vs.

              17- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 156, Tarih-i Dimeşk Ali bin ebu Talib bölümü c. 3 s. 170 hadis no: 1207, El-Menakıb Harezmi'nin s. 57

              18- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157 9 hadis no: 2631, Yenabi-ül Meveddet s. 99, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 417, Feraid-üs Simteyn c. 1 s. 148, Şevahit-üt Tenzil Haskani'nin c. 1 s. 293 vs.

              19- Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid c. 9 s. 168, c. 2 s. 449, Tefsir-ül Kebir Fahri Razi'nin c. 2 s. 288, El-Yevakit vel Cevahir Şe'rani'nin s. 172, Yenabi-ül Meveddet Kunduzi'nin s. 214, 212, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib'in bölümü c. 2 s. 280, hadis no: 804, Şevahit-üt Tenzil Haskani'nin c. 1 s. 78, El Menakıb Harezmi'nin s.220 vs.

              20- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 147, Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 157

              21- Hilyet-ül Evliye Ebu Naim'in c. 1 s. 66, Metalib-üs Sual c. 1 s. 95

              22- Sevaik-ül Muhrika s. 105, Yenabi-ül Meveddet s. 169, 307, Nazmi Dürer-üs Simteyn Zendi Hanefi'nin s. 207, 208

              23- Sevaik-ül Muhrika s. 90, Yenabi-ül Meveddet s. 191, 271 Zehair-ül Ukba Muhibbin Taberi Şafii'nin 17

              24- Eş-Şeref-ül Müabbed Yusuf Nebhani'nin s. 31, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 172, El-Fusül-ül Mühimme İbn-i Sabbağ Maliki'nin s. 8 ve İsaf-ür Rağibin Nur-ül Ebsar hamişinde basılmıştır s. 110

              25- Sevaik-ül Muhrika s. 138, Yenabi-ül Meveddet s. 246, 272, 303, 304, Mecme-üz Zevaid c. 9 s. 172, İhya-ül Meyyit Suyuti Şafii'nin s. 111 vs.

              26- El- İthaf-bi Hubbi-l Eşraf Şebravi Şafii'nin s. 4 , Yenabi-ül Meveddet s. 22, 241, 163, 370 ve Feraid-üs Simteyn c. 2 s. 257

              27- Menakıb-i Ali bin Ebu Talib İbn-i Meğazili'nin s. 119, Yenabi-ül Meveddet s. 113, 170,271, Tarih-i Dimeşk Ali bin Ebu Talib bölümü c. 2 s. 159 vs.

              28- Müstedrek-üs Sahiheyn c. 3 s. 149, Sevaik-ül Muhrika s. 172, Zehair-ül Ukba Taberi Şafii'nin s. 18, Yenabi-ül Meveddet s. 192, 277, 305 vs.

              29- Tefsir-ül Keşşaf c. 4 s. 220, 221, Nur-ül ebsar Şeblenci'nin s. 104, 105, Tefsir-ül Kebir Fahri Razi'nin c. 7 s. 405, Tefsir-üs Salebi Meveddet ayetinin tefsiri bölümü vs.

              30- Zehair-ül Ukba Taberi Şafii'nin s. 18, Yenabi-ül Meveddet s. 192, 304, 397, Sevaik-ül Muhrika s. 103 vs.

              31- Divan-ül Farazdak c. 2 s. 180

              32- Necm: 53

              33- Meveddet ayetine işaret edilmektedir. ALLAH Teala Şurâ sûresinin 23. ayetinde şöyle buyuruyor: "...De ki: Ben akrabalara sevgiden başka, bu görevime karşı bir ücret istemiyorum." İbn-i Abbas şöyle rivayet eder: "Bu ayet nazil olduğunda ashap: "Ey Resulullah! Bize sevgileri farz kılınan yakınların kimlerdir?" diye sordular. Hazret şu cevabı verdi: "Ali, Fatime ve iki oğullarıdır." Bkz. Tefsir-i İbn-i Kesir c. 4 s. 112, Tefsir_ül Keşşaf c. 3 s. 402, Tefsir-ül Kurtubi c. 16 s. 22, Feth-ül Kadir c. 4 s. 537, Dürr-ül Mensur c. 6 s. 7 vs.

              34- Kenz-ül Ümmal c. 6 s. 396, Müstedrek-üs Sahiheyn c. 1 s. 269, Sevaik-ül Muhrika s. 78 vs.

              35- Sevaik-ül Muhrika s. 146, Yenabi-ül Meveddet s. 259, Nur-ül Ebsar s. 105, Eş- Şeref-ül Muabbed s. 99 vs. İbn-i İdris Eş- Şafii bu fetvayı ALLAH Teala'nın "Şüphesiz ALLAH ve melekleri, Peygamber'e rahmet indirirler. Ey iman edenler! Siz de ona salavat getirip rahmet gönderin ve ona selam verin" (Ahzab/56) ayeti gereği vermiştir. Zira bu ayet indiği sırada ashap Hazret'e: "Ey Resulullah! Sana selam vermeğe gelince bunu biliyoruz. Sana rahmet göndermek nasıl olur?" diye sormuşlar. Hazret ise şu cevabı vermiştir: "ALLAH'ım! MUHAMMED'e ve Ehl-i Beyt'ine rahmet gönder. Doğrusu sen övgü ve azamet sahibisin. Nitekim, İbrahim ve İbrahim'in Ehl-i Beyt'ine rahmet gönderdin. ALLAH'ım! MUHAMMED'e ve Ehl-i Beyt'ine bereketini gönder. Nitekim İbrahim ve Ehl-i Beyt'ine bereketini gönderdin. Doğrusu sen övgü ve azamet sahibisin" deyin." Bkz. Sahih-i Buhari c. 6 s. 27, hadis no: 2119, 31,19, 4423, 4424, 5880, 5881, Sahih-i Müslim c. 2 s. 16, hadis no: 613, 614, Sünen-i Nesai c. 3 s. 45, 49, hadis no: 1276, 1270, 1271, 1272, 1273, 1274 Müsned-i Ahmet hadis no: 1323, 11009, 16450, 16455, 174.9, Sünen-i Tirmizi hadis no: 445, 3144, Sünen-i İbn-i Mace c. 1 s. 292, hadis no: 894 Sünen-i Ebu Davut c. 1 s. 257, hadis no: 830, 831, Sünen-i Daremi hadis no: 1308, 1309, Muvatta-i Malik hadis no: 358, Esbab-un Nüzul Vahidi'nin s. 207, Müsned-i Ahmet bin Hanbel c. 2 s. 47, c. 5 s. 353, Tefsir-ül Kurtubi c. 14 s. 233, Tefsir-üt Taberi c. 2 s. 43, Tefsir-i İbn-i Kesir c. 3 s. 507 vs.

              36- Taberi Tarihi c.2 s.436 Şerh-i Nehc-ül Belağa İbn-i Ebu-l Hadid c.1 s.133

              37- Bu olay İslam tarihine Perşembe günü musibeti olarak geçmiştir. İbn-i Abbas bu günü ve onda cereyan eden hazin olayı devamlı anar, teessüf edip güz yaşı dökerdi. Bu hazin olay, özet olarak şöyle gerçekleşmiştir: Hz. Resulullah hasta yatağında yatmaktadır. Perşembe günüdür. Ümmetini düşünen şefkat dolu Peygamber onların kendinden sonraki durumlarından endişeleniyor ve evini dolduran ashabına: "Bana, bir kalem ve levha getirin de size öyle bir şey yazayım ki, benden sonra sapmayasınız" buyurur. Ömer yerinden kalkıp: "Bu kişiye hastalığı ağır basmış, sayıklamaktadır. ALLAH'ın kitabı bizim aramızdadır. O bize yeter" der. Bunun üzerine, ashap iki gruba ayrılır. Hatta perde arkasında bulanan kadınlar: "Ne duruyorsunuz. Resulullah'ın sözünü duymadınız mı?" derler. Ashap arasındaki tartışma büyür. Sesler yükselir. Bunun üzerine Hazret onlara: "Beni terk edin, o kadınlar sizden daha hayırlıdır" buyurur. Böylece, Hz. Resulullah'ın huzurunda yüksek sesle bile konuşmanın Kur'an'ın emriyle yasaklandığını ve Resul'ün bütün emirlerine itaat edilmesi gerektiğini unutan ashap, onun emrini dinlemeyi ve onun yanında sessiz konuşmayı bir yana bırak, ALLAH'ın o mübarek nurunu son vadesinde böylesine kırıp inciterek ayrılıp giderler. Biz, Cebrail'in yanına gelmek için kendinden izin istediği bu mübarek nura adil ashabın böylesine edepli davranışlarını yorumlamayı siz aziz okurların kendine bırakıyoruz. Bu olayla ilgili olarak bakınız: Sahih-i Buhari c. 4 s. 5, 31, c. 1 s. 31, c. 5 s. 137, c. 4 s. 65, 66, c. 8 s. 161, c. 7 s. 9, hadis no: 111, 2667, 2825, 4079, 5237, Sahih-i Müslim c. 5 s. 75, c. 2 s. 16, hadis no: 2634, 3089, 3090, 3091, Müsned-i Ahmet bi Hanbel c. 1 s. 320, 222, c. 4 s. 356, c. 1 s. 355, hadis no: 1834, 2544, 2445, 2835, 2945, 3165, Şerh-i Nehc-ül Belağa c. 6 s. 51, El- Me'ahid c. 1 s. 22, EL-Esat c. 3 s. 138, El-Milel ven Nihel Şehristani'nin c. 1 s. 22, et Tebakat ibn-i Sa'd'in c. 2 s. 242, 244 vs.

              38-Yenebi-ül Meveddet bölüm: 7

              39- Sevaik-ül Muhrika s. 74

              40- Gayet-ül Meram s. 360

              41- Yenabi-ül Meveddet s. 82

              42- Keşf-ül Gumme s. 48

              43- Şerh-i Nehc-ül Belağa c.1

              Yorum


                #52
                Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?


                GADİR-İ HUM KLİBİ






                Lütfen burda verilen kilipleri izleyip bunlar hakında yorumlarınızı belirtin. Çünkü İslam ulemaları içinde oynanan oyunların farkına varın. Ben bugün sizleri ikna etmeyebilirim, ama bu sizin kurtuluşunuz olacaktır. Kuran’da belirtiği gibi sizler biz atalarmızdan bunların doğru olduğu duyduk, ama sizin atalarınız yalan sözlemişse sizin aklınız yokmuydu ? gerçekleri öğrenseydiniz. Şimdi ise cezalarınıza razı olun...?

                Tüm müslüman kardeşlerimin İslam sentezi felsefesi içinde oynanan oyunların daha iyi anlaya bilmeleri için lütfen burda verilen kiliplerin izlenmeleri kendi açılarından İslam Peygamber’inin vefatlarından sonra ki gerçeklerin öğrenmelerine neden olacaktır. Birinci kilipte Gadir-i Hum meselesinin açıklanması ikinci kilipte ise Hz Fatıma’ut Zehra Semavati Vel-Arz (a.s.)’ın Hz. Muhammed (s.a.v.)’in vefatlarından takriben üç sonra ne şekilde şehit edildiğinin gerçeklerini göreçeklerdir.

                Değerli Müslüman kardeşlerim Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları sizlere ben cennet kapılarını açıyorum diye herhangi bir garanti vereceğim diye hiç bir zaman söz vermedi. Ve bu gibi bir saçmalıklada herhangi bir bağlantısıda olmayacak. Ama şu bir gerçektirki Kuran ve Ehl-i Beyt araştırmaları size hak ve batıl doğrultusunda gerçekleri simgeleyecektir. Siz müslüman kardeşlerim cennet ehl-i olmak için her türlü çabayı harcamaktasınız. Ama bunun karşılığı olarak O’nun pak ve Masum olan Ehl-i Beyt’ini katl ederek mi? cennet-i düşünüyormusunuz. İşte burda büyük bir yanılgı içerisindesiniz. Burda hak ve batı’lın ne anlama geldiğini idrak edemiyorsunuz.

                Değerli canlar ve Erenler sizlerde iyi biliyorsunuz ki İslam tarihinde ve kuruluşunda Hz. Muhammed (s.a.v.)’en sonra Hz. İmam Ali (a.s.)’ın çok büyük bir rolu olmaktadır. Ve bir zat Kuran’ı Kerim’de Allah’u tealaâ’nın emri ile islam devletinin başına getirilmiştir. Ama ne yazıktır ki İslam ulameları tarafında bu haktan marum bırakılarak uzaklaştırılmış ve aynı zaman biriminden de hanımı olan Hz. Fatımat’uz Zehra Semavat-i Vel Arz şehid edilmiş daha sonra kendilerini ve daha sonralarıda evlatları katledilmiş bu yetmiyormuş gibi tarih boyunca evlatları olan Alevileri katl etmeye kendilerine bir marifet bilmişlerdir. O’nun içinde her müslüman vatandaşa düşen bu kilibi dinlemesi ve arkadaşlarına göndermeleri olacaktır. Zaten kilibin içeriği açıklamaktadır.

                Canlar, bu klipte “Gadir-i Hum” olayının resimlerle anlatımını, fon müziği eşliğinde kesintisiz olarak izleyebilirsiniz. (süre : 6dk.)

                Gadir-i Hum bayramı (18 zilhicce) tüm ehlibeyt dostlarına kutlu olsun.

                Allah (cc) bizlere hep ehlibeyt’in nurundan faydalanmayı nasip etsin. Allah (cc) Onların şefaatinden bizleri mahrum bırakmasın. Amin, velhamdülillahi rabbil alemin.


                Gerçekten cennet ehl-i olmak ve Hz. Muhammed (s.a.v.) ve Ehl-i Beyt muhabetinden faydalanmak istiyorsanız cennet’e gidine tek yol


                Bu iki şart ve kural doğrultusundan başka cennet ehl-i olmak imkanı yoktur. Bunun dışında cenneti vad edenler yalan söylemiş olacaklardır.

                İmam Hüseyin (a.s.) için göz yaşı döken asla cehennem yüzü görmiyecektir. Bu hadis hakında Hz. Muhammed (s.a.v.)’den sayısız tüm Ehl-i Sünney kaynak kitablarında sahi hadis olarak bulunmaktadır. Örnek olarak verirsek Aişe hatun bunun kanıtıdır.

                Tüm Müslüman kardeşlerimin bu kilip üzerinde Eh-i Beyt üzerine hazırlanmış deyişlere ve Müharrem matemlerine ulaşabilir ve yorum yazabilirler. Bu Gadir-i Hum kilibini hem dinleyip yorumlayın ve hemde arkadaşlarınıza ulaşmasını sağlayın. Çünkü Gadir-i Hum olayı İmam Ali (a.s.)’ın ve Hz. Muhammed (s.a.v.)’den sonra İslam devletinin makamına getirilmiş en gerçek ve doğru delildir.



                Vahhabi şeyh Ehl-i Beyt mezhebini

                seçtiği için

                kendi toplumu alimlerince dişlandı.



                Şeyh Habib Cifri Ehlibeyt mezhebine girdiğini ve Ayetullah Sistani'yi mercii olarak kabul ettiğini ilan etti.


                Şeyh Habib Cifri Ehlibeyt mezhebine girdiğini ve Ayetullah Sistani'yi mercii olarak kabul etiğini ilan etti.

                Meşhur Sünni davetçi Şeyh Habib Cifri Ehlibeyt mezhebine geçerek vahhabilere bir tokat vurdu. Geçtiğimiz perşembe akşamı İqraa kanalına verdiği röportajda; üç sene boyunca karşılaştırmalı mezhepler okuduğunu belirtti ve sonunda Şia'nın diğer mezheplere göre hak olduğunu gördüğünü söyledi.

                Sufi meşrep biri olması nedeniyle birçok Ehlibeyt evladı mürşide teberrük ettiğini fakat, Ehlibeyt imamlarının onlara nazaran çok daha üstte teberrüğü hak ettiğini söyledi. Ve buna benzer sayısız alimlerimde bu kardeşimizn yayında yer alacakları dünyayalarını para karşılığında satmıyacaklarını söyledi.

                Vahhabi İqraa kanalına verdiği röportaj sırasında birçok vahhabi arayarak, onu lanetledi ve bu işe rızalarının olmadığını söyledi.

                Ve bundan seneler öncede Ehl-i Sünnet ulemaları içinde muçteyit ve şeyh makamında bulunan sayın Prof. Dr. Muhammed Ticani Semavi ustadlarından şiiliği seçtiği takvasıyla beş ciltlik kitap yazdı. Ehl-i Sünnet ulamalarınca kendisinin ölüm emri verdiler. Yazan. imam Dikmen

                Yorum


                  #53
                  Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

                  HZ. ALİ’NİN DİĞER HALİFELERE ÜSTÜNLÜĞÜ

                  1- Büreyde'den naklen: Resulullah (saa) Hayber ehlinin kalelerine indiğinde bayrağı Ebu Bekir'e verdi, fethetmeden geri döndü. Sonra Ömer aldı, Ömer de askerleriyle beraber Hayber'e hücum etti. Fakat sonunda askerleriyle beraber geri kaçtı. Askerler Resulullah (saa)'ın huzurunda Ömer'i ayıpladılar. Ömer de onları ayıpladı. Bunun üzerine Resulullah (saa) şöyle buyurdu:

                  "Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki, ALLAH ve resulünü sever, ALLAH ve resulü de onu severler. ALLAH kaleyi onun eliyle fethedecektir"

                  Ertesi gün sancağı Hz.Ali'ye verdi ve ve Hz. Ali Hayber kalesini fethetti.

                  Kaynak:
                  1) İbn-i Hasan el-Kilabi'nin "Müsned-i Dimaşk" Hadis No: 27
                  2) Siret-i İbn-i Hişam c.3, s.334
                  3) Müsned-i Ahmet bin Hanbel c.5,s.33
                  4) İbn-i Sa'd'ın "Tabakat" c.3, s.158
                  5) Tarih'üt Tabari c.2, s.93
                  6) Tirmizi Hadis no: 3970
                  7) Altı Parmak, Peygamberler Tarihi s.644

                  2- Hz. Resulullah'ın şöyle buyurduğu geçmektedir:

                  "Ey Kureyş topluluğu! Siz ALLAH'ın kalbini imanla imtihan ettiği bir kişiyi üzerinize göndererek boynunuzu vurmadıkça çekinecek değilsiniz. Siz koyunun dağılıp kaçıştığı gibi, onun etrafından dağılıp kaçışacaksınız."

                  Bu arada Ebu Bekir: "Ey Resulullah! O kişi ben miyim?" der.

                  Hz. Resulullah: "Hayır" buyurur.

                  Ömer: "Ey Resulullah! O kişi ben miyim?" der.

                  Hz. Resulullah: "Hayır, o pabucu yamayandır" buyurur.

                  Hz. Ali'nin bu sırada Hz. Resulullah'ın pabucunu yamamakla meşguldü.

                  Kaynak:
                  El-Müttaki El-Hindi'nin "Kenz'ul Ummal" C.6 S.393 Hadis No: 610

                  3- Yine Hz. Resulullah (s.a.a)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmektedir:

                  "Sizden bir kişi insanlarla Kur'an'ın te'vili üzerine savaşacaktır. Nitekim sizinle Kur'an'ın tenzili üzere savaşıldı."

                  Bu arada Ebu Bekir: "O kişi ben miyim?" der.

                  Hazret: "Hayır" buyurur.

                  Sonra Ömer: "O kişi ben miyim?" der.

                  Hazret: "Hayır, o kişi odada ayakkabısını yamayandır" buyurur ve bu sırada Hz. Ali (a.s) odadan elinde Hz. Resulullah'ın ayakkabısı olduğu halde çıkıp gelir."

                  Kaynak:
                  Müsned-i Ahmet Hadis No: 10859, 11348
                  El-Hakim Nişaburi'nin "Müstedrek alas-Sahihayn" adlı kitabında

                  Yorum


                    #54
                    Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

                    . Peygamber'in (s.a.a) Geride Bıraktıklarının En Hayırlısı Ve Vasisi

                    6- Abdullah bin Ömer dedi ki: Selman-ı Farisî yanımızdan geçiyordu. Aramızdan biri ona dedi ki: Şu gelene sorsanız, peygamberden sonra aramızda olan Ebu Bekir ve Ömer’den daha faziletli olan adamın kim olduğunu sizlere bildirirdi. Hazır olanlar Selman’a sordular. Selman bize dedi ki: İsteseydim, sizlere peygamberden sonra ümmetin ve aranızda oturan Ebu Bekir ve Ömer’den daha faziletli olan adamın kim olduğunu bildirirdim.

                    Selman yoluna devam edince arkasından gelip ona dediler ki: Ey Ebu Abdullah, o adamın kim olduğunu bize söyleseydin. Bunun üzerine Selman şöyle buyurdu:
                    Resulullah (saa)’a hastalığı şiddetli olduğu vakitte yanına geçip ona sordum ki: Ey Resulullah, vasiyet ettin mi? Resulullah bana buyurdu ki:

                    "Ey Selman, vasi olanların kim olduklarını biliyor musun?"

                    Ben dedim ki: ALLAH ve Resulü daha iyi bilirler. Bunun üzerine Resulullah bana şöyle buyurdu:

                    "Adem’in vasisi Şit (as) idi, nitekim kendisi Adem’den sonra en faziletli olanı idi. Nuh (as)’un vasisi Sam idi, çünkü Nuh’tan sonra geri kalanların içinde en faziletlisi kendisi idi. Musa’nın vasisi Yuşa (as) idi. Yuşa Musa’nın terk ettiklerinin en faziletlisi idi. İsa’nın vasisi Şemun bin Ferhiya idi. Şemun İsa’nın terk ettiklerinin en faziletlisi idi. Ben de Ali’yi vasi kıldım, kendisi geride bıraktıklarımın en faziletlisidir."

                    Kaynak:
                    El-Kunduzi el-Hanefi'nin "Yenabi'ül Mevedde" s.253
                    Tirmizi el-Hanefi’nin “Menakıb-ı Murdaviyye” s.128
                    MUHAMMED bin Salih et-Tirmizi'nin "el-Kevkeb ed-Dürri" s.133
                    Enis Emir'in "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah" s.353-354
                    MUHAMMED Miri el-Antaki'nin "Limaze ahtertü Mezhebe Ehlilbeyt" s. 306-307
                    Et-Tüsteri'nin "İhkak'ul Hak" c.4, s.327
                    Ali vel-Vasiyyah s.366
                    El-Hemedani eş-Şafii’nin “Meveddet’ül Kurba.”

                    Yorum


                      #55
                      Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

                      Sıddık'ul-Ekber Ve Ümmetin Faruk’u Hakikatta Kimdir?

                      7- Selman el-Farisi, Ebu Zer ve Hüzeyfe'den naklen, Resulullah (saa) Hz.Ali'yi elinden tutarak şöyle buyurdu:

                      "İnne hâze, evvelü men âmene bi, ve hâze evvelü men yusâfiheni yevm el-Kıyâmeh. Ve hâze es-Sıddıyk'ul Ekber ve Fâruk hâzihil ümmet, hâze ya'sübüddin, vel mâl ya'süb'ül münâfıkin."

                      Meali: "Bu, bana ilk iman eden ve Kıyamet Günü’nde benimle ilk tokalaşacak olandır. Kendisi en büyük sıddık ve bu ümmetin farukudur, bu, dinin önderidir, mal ise münafıkların önderidir."

                      Kaynak:
                      1) Tabarani'nin "Mucem el-Kebir" c.6, s.269
                      2) el-Müttaki'nin "Kenz' ul Ummal" c.6, s.156
                      3) el-Heysemi'nin "Mecma üz-Zevaid" c.9, s. 102
                      4) İbn-i Udey'in "el-Kamil fi Düefa ir-Rical"c.4, s.229
                      5) el-Künci'nin "Kifayet üt-Talip"s.187
                      6) el-Akili'nin "Düefa'il Kebir" c.2, s.47

                      8- Hz. Ali şöyle buyurdu:

                      "Ena es-Sıddık'ul ekber, âmentü kable en âmene Ebu Bekr'in ve eslemte kable en yüslime Ebu Bekr'in."

                      Meali: "En büyük Sıddık benim, Ebu Bekir iman etmeden önce iman ettim, o müslüman olmadan önce ben İslamı kabul ettim."

                      Kaynak:
                      1) İbn-i Ebil Hadit'in "Şerh-u Nehc'ül Belağa" c.3, s.251
                      2) İbn-i Kuteybe'nin "el-Maarif " s.73
                      3) İbn-i Asakir'in "Tarih-i Dimaşk" c.1, s.53
                      4) el-Müttaki el Hindi'nin "Kenz'ul Ummal"c.6, s.405
                      5) Tabari'nin "Zehair'ul Ukba" s.58 ve "Riyad'ul Nadara" c.2, s.155
                      6) el-Belazuri’nin “Ensab'ül Eşraf” c.2, s.146
                      7) ez-Zehebi'nin "Mizan'ül İtidal" c.1, s.417, Hadis no: 3484
                      8) el-Kunduzi el-Hanefi'nin "Yenabi' ul Mevedde" s.202
                      9) Münteheb Fedail'ün Nebi ve Ehli Beytihi s.116
                      10) el-Suyuti’nin “el-Cem” tertibinde c.6, s.405
                      11) el-Emini’nin “el-Gadir” c.2, s.314
                      12) es-Seyyid Murtada Hüseyni'nin "Fedail'ül Hamse min es-Sıhah es-Sitte" c.2, s.88-89

                      Yorum


                        #56
                        Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

                        Hz. Ali (a.s) Hakkıyla Dördüncü Halifedir

                        9- Hüseyn bin Zeyd, Cafer bin MUHAMMED’ten, babasından, Ali bin Hüseyin’ den, o da babası Hüseyin’den, dedi ki: Emir’ül Müminin Hz.Ali şöyle buyurdu: “Her kim benim halifelerin dördüncüsü olduğumu söylemezse ona ALLAH'ın laneti olsun.”

                        Hüseyin bin Zeyd dedi ki : Cafer bin MUHAMMED (as)’e dedim ki: "Siz bundan başka mana da rivayet ettiniz mi, çünkü siz bunu yalanlamıyorsunuz."

                        Dedi ki : Evet, ALLAHu Teala kitabının muhkeminde buyuruyor ki: "ALLAH meleklere, ben yeryüzünde bir halife yaratacağım, demişti". (Bakara: 30)
                        Adem ALLAH'ın ilk halifesiydi. Ve buyuruyor ki: "Ey Davud, seni yeryüzünde halife kıldık." (Sad: 26)
                        Davud (as) ikinci halifeydi.
                        Harun (as) da üçüncü halifedir. ALLAHu Teala buyuruyor ki: "Musa kardeşi Harun’a, Milletim içinde halifem ol ve onları ıslah et, dedi." (Araf: 142).
                        Hz. Ali de Hz. MUHAMMED (saa)’in halifesidir. Ve buyuruyor ki: "Her kim benim halifelerin dördüncüsü olduğumu söylemezse ona ALLAH'ın laneti olsun."

                        Kaynak:
                        el-Bahrani’ nin “Tefsir-i Burhan” c.1, s.13
                        Gayet’ül Meram s.19
                        Menakıb-ı İbn-i Şehraşub c.3, s.63

                        Yorum


                          #57
                          Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

                          Hz. Ali’nin Velayeti Altına Girmeyenler Cenneti Koklayamazlar

                          10- İmam Ali’den naklen Resulullah (saa) şöyle buyurdu:

                          “Ey Ali, bir kul ALLAH'a karşı Nuh’un kavmi içinde kaldığı gibi ibadet etse, Uhud dağı kadar altını olup onu ALLAH'ın yolunda harcasa, ömrü uzun olup bin kere yayan hac etmeğe ömrü yetse ve sonra Safa ve Merve arasında mazlum olarak öldürülse ve bütün bunlara rağmen senin velayetin altında değilse o kişi hiçbir zaman ne cennete girecek, ne de cennetin kokusunu koklayacaktır.”

                          Kaynak:
                          Menakıb-ı Harezmi s.28
                          Maktel’il Hüseyn s.37
                          Lisan’ul Mizan c.5, s.219, Rakam: 766
                          İhkak’ul Hak c.7, s.177
                          Süleyman el-Kunduzi' nin "Yenabi' ul Mevedde" s.252
                          Ed-Deylemi’nin “el-Firdevs” c.3, s.364, Hadis No: 5103
                          Enis Emir'in "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah" s.458
                          El-Hilli’nin “Keşf’ül Yakin” s.262
                          Buğyet’üt Talib s.118 , 143-144
                          Keşf ül Gumme 1-112

                          Arıların Emirinin velayeti bana yeter
                          Ölümümde gusülümde tekfinimde yeter
                          Çamurum ben yaratılmadan önce yoğruldu
                          Haydarın sevgisiyle ateş bana nasıl deyer

                          Yorum


                            #58
                            Ynt: Hz. Peygamber'in (s.a.a) Halifesi Ve Vasisi KİMDİR?

                            EMİR'UL-MUMİNİN HZ. ALİ (A.S)'IN İLMİ

                            Hz. Ali (a.s)’ın yüksek ilmî bir makama sahip oluşu ve Hz. Peygamber (s.a.a)’in tüm ashabı içinde herkesten daha bilgin olduğu ispatlanması zor olan öylesine belirsiz bir konu değildir. Aksine oldukça açık ve bilinen bir husustur. Ama buna rağmen bu husustaki vesvese ve şüpheleri yok etmek için aşağıdaki üç metottan biri izlenebilir:

                            1. METOT

                            İlk etapta Ali (a.s)’ın Hz. Peygamber (s.a.a)’e eşsiz yakınlığına ve özel konumuna işaret etmek gerekir. Ayrıca Hz. Ali (a.s)’ın büyük ilmi şahsiyetinin Peygamber (s.a.a)’in tarafından aracısız ve direkt öğretimleri vasıtasıyla oluştuğu gerçeğini de beyan etmek gerekir. Hz. Ali (a.s) daha çocuk iken risalet beşiğinde terbiye oldu. Nitekim bizzat kendisi KASIA adlı hutbesinde bu gerçeği şöyle beyan etmektedir:

                            “Resulullah’a ne kadar yakın olduğumu, yanında nasıl bir yere ulaştığımı bilirsiniz. Çocukluğumda beni bağrına basar, yatağına alır... Lokmayı çiğnedikten sonra bana verirdi. Ne söylediğimde bir yalan, ne yaptığımda bir kötülük bulmuştur. ALLAH, sütten kesildiği andan itibaren meleklerin büyüklerinden birini ona arkadaş etmişti; O melek, ona gece gündüz yüceliklerin yolunu, alemin güzel ahlakını öğretirdi. Ben de yavrusu devenin ardından nasıl giderse onu öylece takip ederdim; her gün huylarından birini öğretir, ona uymamı isterdi. Her yıl Hira dağına çekilirdi, onu ben görürdüm, benden başkası da görmezdi. O gün İslam, Resulullah ve Hatice’nin evinden başka hiçbir evde yoktu; ben de onların üçüncüsüydüm. Vahyin ve risaletin nurunu görür, nübüvvetinin kokusunu duyardım.
                            O’na vahiy geldiği zaman, şeytanın feryadını duydum da “Ya Resulullah! Bu feryat nedir?” dedim. “Bu kendisine kulluk edilmesinden ümidi kesen şeytandır. Benim duyduğumu duyuyor, gördüğümü görüyorsun. Ancak sen nebi değilsin, vezirsin ve hayır üzeresin” dedi” [1]

                            Evet, böylece bu mektebe layık öğrencinin yüce şahsiyeti şekillendi ve o hayatının bütün aşamalarında Peygamberle omuz omuza ve onun yanında yer aldı. Peygamber (s.a.a)’in ilim ve sırlarının büyük hazinesinden istifade etti. Bu seçkin öğrenci, öğrenmek için her fırsatı değerlendirmekte idi. Hz. Peygamber’in de ona öğretmeye olan özel ilgisini yine Hz. Ali’nin şu sözlerinden anlamak mümkündür:

                            “Ben Peygamber’e bir şey sorunca beni bilgilendiriyordu. Ben sessiz kalınca da O konuşmaya başlıyordu.” [2]

                            “Her gün iki defa, sabah ve akşam olmak üzere -özel olarak- Peygamber’in huzuruna varıyordum.” [3]

                            “ALLAH’a yemin olsun ki inen bütün ayetlerin ne hakkında, nerede ve kimin hakkında nazil olduğunu biliyorum. ALLAH bana düşünen, sorgulayan bir kalp ve açık bir dil vermiştir.” [4]

                            “Ashab Resulullah’dan her şeyi soran ve açıklama isteyen bir konumda değildi. Öyle ki oradan geçmekte olan bir Arap Bedevi’nin gelip Peygamber'e sormasını ve bu vesileyle ilgili konunun açıklamasını, duymalarını istiyorlardı. Ama ben öyle değildim. Aklıma gelen her şeyi Peygamber'e soruyordum ve duyduğum her şeyi de ezberliyordum." [5]

                            Necva hadisleri de Hz. Ali (a.s)’ın Hz. Peygamber (s.a.a) ile yaptığı uzun raz-u niyazları beyan etmektedir. Tirmizi Menakıb-ı Ali babında şöyle rivayet etmektedir:

                            “Resulullah (s.a.a) Taif günü Ali (a.s)’ı yanına çağırdı ve kulağına eğilip uzun süre bir şeyler söyledi. Bazıları, “bu gizli konuşmanız ne kadar da uzun sürdü?” diye sorunca Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Bunu kendi başıma yapmış değilim; ALLAH böyle istediği için yaptım.” [6]

                            Ali (a.s) Peygamber (s.a.a)’den ilim öğrenme hususunda bir an olsun boş durmuyordu. Necva ayeti[7] nazil olduğunda Hz. Ali (a.s)’ın bir dinarı vardı. Bu dinarı on dirheme çevirdi ve Peygamber'den on ilmi mesele sordu. Her defasında bir dirhemini sadaka olarak verdi. Sonunda da bu ayet nesh oldu. Bu ayet nesh olmadığı müddetçe Hz. Ali dışında hiç kimse bu ayete amel etmemiştir. Hz. Ali sürekli öğrenme aşkı ile yanıyor ve şöyle buyuruyordu:

                            “ALLAH’ın Resulu bana her birisinden bin kapı açılan tam bin ilim kapısı öğretti.” [8]

                            Peygamber (s.a.a) ömrünün son anlarında da Ali’yi yanına çağırarak başını kucağına koydu ve hayata veda edinceye kadar da kendisiyle gizlice konuşmalarını sürdürdü.[9]

                            Bütün bu beyan ettiğimiz hususlar Ali (a.s) dışında sahabeden hiç kimse için mümkün olmamıştır ve bunlar ebedi olarak da sadece Hz. Ali (a.s)’a özgü olarak kalmıştır.

                            Yorum

                            YUKARI ÇIK
                            Çalışıyor...
                            X