Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Bilginlerin Gözüyle İmam Ali (a.s) 2

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Bilginlerin Gözüyle İmam Ali (a.s) 2

    Ali’nin (a.s) Velayeti
    Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) hakkında inceleme yapan bir çok araştırmacı insan peygamber-i Ekrem'in (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) veda haccından sonra Gadir-i Hum’da onu halife ve vasi tayin ettiğini açıkça dile getirmiş ve Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) diğer halifelere oranla daha üstün faziletlere ve liyakate sahip olduğunu ifade etmiştir. Bilginlerin de itiraf ettiği üzere Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) Peygamberin gerçek halifesi olup kendisinden sonra hak ve İslam bayrağını göklerde dalgalandırmış ve gelecek kuşaklara taşımıştır. Bir Sünni olan Mısırlı meşhur yazar bu konuda şöyle diyor: “Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) hareketlerini düşündüğümde ve onun sorunlar karşısındaki direncini müşahede ettiğimde onun gerçekten de bütün bu ahlaki, fazilet ve yüceliklere sahip olduğunu taktik etmekteyim. Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) gerçekte de insanları aydınlığa ve doğru yola götürecek üstün bir kabiliyete ve liyakate sahipti. Eğer imkan bulabilseydi bütün bir insanlığı gerçek mutluluk ve huzura kavuşturacak aydınlık sahillere çıkaracaktı. Nitekim her yeri fitne ve fesadın kuşattığı bir zamanda insanlar Hz. Ali’ye (Allah’ın selamı üzerine olsun) koşmuş ve büyük bir arzuyla ona biat etmişlerdir.”[16]
    İbn-I Ebi’l Hadid Mutezili de İmam Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) eşsiz fesahat ve belağatini beyan etmenin yanı sıra cesareti hususunda da şunları söylemektedir: “İmam Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) Kahramanlar ve cesur insanlar nezdinde terbiye olmuş bir insan değildi. Zira Mekke halkı ticaretle uğraşıyordu ve asla savaş ehli değildi. Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) yeryüzündeki insanların en cesuruydu. Nitekim Halil bin Ahmed’e, “Ali mi daha cesurdu, yoksa Unbe ve Bitam mı?” diye sorduklarında şöyle cevap vermiştir: “Unbe ve Bitam’ı sıradan insanlarla mukayese etmek gerekir, Ali ise insan üstü bir şahsiyetti.”
    Hz Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) sahip olduğu bütün bu üstünlüklerle diğer ashap ve halifelerden çok daha yüce bir konuma sahipti. Ama buna rağmen siyasi oyunlar ve feodal düşünceler esasınca Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) hakkını gasb ederek insanlığı bu faziletler kaynağından mahrum bıraktılar. Allame Muhammed Hüseyin Tabatabai Şia’nın tanıtımın yaparken şöyle diyor: “Şia çoğunluğun karşısında yer alan ve kaynağı kitap ile sünnet olan mukaddes İslam dininin temel ilkeleri hususunda ihtilafa düşen bir azınlık değildir. Hakeza Şia siyasi bir takım sebepler, kabileci bağnazlıklar, milli düşünceler, intikam alma içgüdüsü, yabancıların oyunları ve benzeri sebeplerden dolayı Müslümanlardan ayrılıp İslami vahdeti bozan bir oluşumun adı da değildir. Aksine Şia sürekli Kur’an ve sünneti savunmuş ve Müslümanları birlik ve beraberliğe davet etmiştir.”[17]
    Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) Peygamber-i Ekrem (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) ve ashab arasındaki yüce konumu da gerçek hilafetin sahibi olduğunu göstermektedir. Ayrıca Peygamber-i Ekrem’in vefatından sonra ortaya çıkan olaylar da açık bir şekilde bunu teyit etmektedir. Nitekim Ehl-i Sünnet’in meşhur müfessirlerinden olan İmam Fahr-u Razi de Peygamber-i Ekrem’den (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) sonra Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) insanların en üstünü olduğunu kabul etmekte ve şöyle demektedir: “İslam ümmetinin ittifak ettiği üzere insanların en yücesi Resul-i Ekrem’dir. Bu da Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) diğer insanlardan daha üstün olduğunu ifade etmektedir. Zira mübahale ayetinde Allah-u Teala Hz. Ali’yi (Allah’ın selamı üzerine olsun) Peygamber-i Ekrem’in (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) bizzat canı ve nefsi saymıştır.”[18]
    Bir çok alim ve bilginler de Gadir-i Hum hadisini incelemiş, hakkında çeşitli bağımsız eserler yazmışlardır. Hilafet ve vesayetin Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) hakkını olduğunu açık bir şekilde beyan etmişlerdir. Zira Peygamber (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) Gadir-i Hum olayında açık bir dille Ali’yi (Allah’ın selamı üzerine olsun) kendi yerine halife olarak seçmiş, Müslümanlara tanıtmış ve şöyle buyurmuştur: “Ben kimin mevlası ise Ali de onun mevlasıdır.” Peygamber (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) Hz. Ali’ye muhalefet edenlerin hakikatte kendisine muhalefet ettiğini ve ona biat edenlerin de kendisine biat ettiğini ilan etmiştir. Allame Emini de El-Gadir adlı kitabında bu hadisi çeşitli fırkaların alim ve muhaddislerinden mütevatir olarak nakletmiştir. Ondan önce ve sonra da bir çok alimler ve bilginler bu hadisin mütevatir olduğunu araştırmalarıyla isbat etmişlerdir.
    Ali’nin (a.s) Kelamı
    Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) fesahat ve belağat dalında da eşsiz ve yüce bir makama sahipti. Öyle ki Ehl-i Sünnet alimlerinden birisi Nehc’ul Belağa’yı “kitapların efendisi” ve “sözlerin büyüğü” diye tanıtmıştır. Hz. Ali’nin sözleri; ilmi, felsefi, irfani, fıkhi, siyasi, tarihi ve tefsiri sözler olmakla birlikte göze çarpan fesahat ve belağatın sebebiyle bir çok şair ve edebiyatçıların dikkatini çekmiş, ilgi odağı haline gelmiştir. Zaten bu yüzden beşinci asrın ünlü edibi merhum Seyyid Razi de telif ettiği Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerinden oluşan eserini “Nehc’ul Belağa” (Belağat yolu) diye adlandırmıştır.
    Meşhur İslam tarihçilerinden birisi Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözleri hakkında şöyle demektedir: Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) çeşitli yerlerde beyan ettiği hutbelerinden 480 küsurunu insanlar ezberlemiştir. Oysa Hz. Ali bu hutbeleri hiç bir ön hazırlığı olmaksızın, yazmaksızın ve düşünmeksizin beyan etmiştir. İnsanlar da bu hutbeleri olduğu gibi ezberliyor ve amel ediyorlardı.”
    Bu meşhur tarihçi kendisinden yüzyıl önce Seyyid Razi’nin telif ettiği Nehc’ul Belağa hakkında ise şöyle demektedir: “Seyyid Razi özellikle edip olduğundan ve Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) insani yüceliklerine aşık bulunduğundan dolayı sadece fesahat ve belagat açısından zirveye ulaşmış sözlerini bir araya toplamıştır. Zaten bu yüzden de kitabını “Nehc’ul Belağa” diye adlandırmıştır.”
    Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun), Peygamber-i Ekrem’den (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) sonra sözleri önemsenen ve büyük bir titizlikle ezberlenen yegane insandı. İbn-i Ebil Hadid yazarlık konusunda bir deyim haline gelen ve H. 2. asrın başlarında yaşayan Abdulhamit Katip’ten Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) yetmiş hutbesini ezberlediğini, ondan sonra da zihninin açıldığını nakletmektedir.
    Hakeza Arapların büyük edebiyat üstadı olan Abdurrahim bin Nebate de şöyle demektedir: “düşünsel ve estetik anlamda edebi zevkimi Ali’den (Allah’ın selamı üzerine olsun) aldım.”
    Daha sonra da İbn-i Ebil Hadid’in “Şerh-u Nehc’il Belağa” kitabının önsözünden şöyle nakletmektedir: “Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerinden yüz bölüm ezberledim; bu ömrümün sonuna kadar benim için büyük ve bitmeyen bir hazine oldu.”
    Edebiyat dahilerinden olan, H. 3. asırda yaşayan, “el-Beyan ve’t-Tebyin” adlı kitabı Arapların meşhur dört kitabından biri sayılan meşhur hatip ve edib Cahiz ise defalarca Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerinden övgü ile bahsetmiş ve şöyle demiştir: “Kınanmış olan fazla ve gereksiz konuşma (gevezelik), sadece gereksiz konuşmaları ifade etmektedir; faydalı sözleri değil. Nitekim Hz. Ali bin Ebi Talib ve Abdullah bin Abbas da çok konuşmuş, sayısız açıklamalarda bulunmuştur.”
    Cahiz aynı eserinin birinci cildinin 83. sayfasında Hz. Ali’den (Allah’ın selamı üzerine olsun), “Herkesin değeri övdüğü şeyledir.” sözünü naklettikten sonra bu cümleyi bir sayfa dolusu övmekte ve şöyle demektedir: “Bütün kitabımızda bu cümleden başka bir şey olmasaydı yine yeterliydi. Sözlerin en güzeli; azlığı, insanı çokluğundan müstağni kılan, tüm manası lafzında gizlenmeyen, aksine açık ve görünür olan sözdür. Adeta Allah-u Teala sahibinin takvası ve temiz niyetiyle uyumlu olarak bu cümleye celal elbisesini ve hikmetli nur perdesini giydirmiştir.”
    Başka bir yerde ise Sa’saa bin Suhan’dan bahsederken şöyle demektedir: “Bu şahsın güzel hatip olduğunu en büyük delili ise Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) bazen oturup ondan konuşmasını istemesidir.”
    Seyyid Razi de Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerini överek şöyle demektedir: “Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) fesahat ve belagatın kaynağı, kökleri ve temelidir. Belagat ondan vücuda gelmiş, ilkeleri ondan alınmıştır. Tüm konuşmacılar onu takip etmiş, vaaz edenler ondan yardım almıştır. Buna rağmen hiç kimse ona erişememiş, hep geri kalmıştır. Zira onun sözlerinde ilahi bilginin bir nişanesi ve nebevi sözlerin bir kokusu vardır.”
    H. 7. asrın alimlerinden olan İbn-i Ebil Hadid de usta bir edib ve şair olduğu halde Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerine aşık olmuş ve defalarca bunu eserlerinde dile getirmiştir. Örneğin Şerh’inin önsözünde şöyle demektedir: “Şüphesiz ki Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözleri Allah’ın sözlerinin altında, yaratıkların sözünün üstündedir. Bütün hatip ve yazarlar ondan istifade etmiştir. İnsanların bir araya getirdiği, ancak Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerinin sadece onda birini, hatta yirmide birini ifade eden bu şaheser sözler, diğer ashaptan hiç biri hakkında nakledilmemiştir. Cahiz gibi usta edebiyatçılar bile eserlerinde Hz. Ali’yi övmüş, fesahat ve belağatı karşısındaki şaşkınlığını dile getirmiştir.”[19]
    İbn-i Ebil Hadid başka bir yerde Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) mektuplarından birini şerh ederken de şöyle demektedir: “Sözdeki fesahate bir bak, nasıl da yularını eline vermiş, kendisini sahibine teslim etmiştir. Kelimelerin ilginç düzenine bir bak, birbiri ardınca gelmekte, sahibinin iradesine göre hareket etmektedir. Adeta hiç bir zahmet olmaksızın yerden kaynayan kaynak sular gibi coşmaktadır. Sübhanallah! Mekke gibi bir şehirde bir Arap genci büyüyor, hiç bir filozofla karşılaşmadığı halde Eflatun ve Aristo gibilerine ders verecek kadar güzel hikmet dolu sözler beyan ediyor; pratik hikmet ehliyle görüşmediği halde Sokrat gibilerine adeta taş çıkartıyor.”[20]
    Mısır eski müftüsü Şeyh Muhammed Abduh da Nehc’ul Belağa’nın Kur’an-ı Kerim ve Peygamberin sözlerinden sonra sözlerin en yücesi olduğu hususunda tüm Arapların ittifak ettiğini beyan etmiştir. “Emir’ul Beyan” (Sözlerin efendisi) diye adlandırılan ve Mısır’da adına düzenlenen bir panelde “Hz. Ali’den sonra ikinci edib” diye nitelendirilen Şekib Erselun kızgın bir halde kürsüye çıkarak şöyle demişti: “Ben nerede Ali bin Ebi Talib nerede? Ben Hz. Ali’nin ayakkabı bağı bile olamam.” [21]
    Murtaza Mutahhari “Seyr-i der Nehc’ul Belağa” adlı değerli eserinde Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) yüce sözleri hakkında şöyle demektedir: “Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözleri eskiden beri iki ayrıcalığa sahip olmuş ve bu iki ayrıcalıkla bilinir olmuştur: Birincisi fesahat ve belağat; ikincisi ise birden fazla boyutlu olmak. Bu iki ayrıcalık tek başına Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerine büyük bir değer katmıştır. Bu iki ayrıcalık Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerini bir çok farklı alanlara da çekmiş, ama bununla birlikte her yerde de fesahat ve belagatını korumasını bilmiştir. Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) bu sözleri bir mucize gibi değerlendirilmiş; Allah’ın sözlerinin altında insanların sözlerinin üstünde kabul görmüştür.”
    Muhammed Rıza Hekimi de Hz. Ali’nin mucizemsi sözleri hakkında çok derin araştırmalarda bulunmuş ve en iyi metodun bu sözler karşısında sükut etmek olduğunu beyan etmiştir. Nitekim bir yerde şöyle demiştir: “Eğer dostlarım ısrarı olmasaydı Hz. Ali’nin o mucizemsi, edebi, yüce ve büyüleyici sözleri karşısında sükut eder, hiç bir şey söylemezdim.”
    Hz. Ali’nin (a.s) Ahlak ve Takvası
    İmam Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun)çeşitli zamanlarda ve hayatının farklı aşamalarında sergilediği güzel ahlak ve takvası diğer üstünlüklerinden daha çok ilgi odağı haline gelmiş ve insanlar tarafından taktirle karşılanmıştır. Hz. Ali işe siyasi açıdan bir İslam eri olarak atılmış ve sonunda İslam dünyasının tartışmasız büyük bir hakimi haline gelmiştir. Bütün bu aşamalarda ve hayatın zikzaklı yollarında güzel ahlak sergilemiş, yüksek bir takva örneği olmuştur. Dünyaya ulaştığı ve siyasi açıdan en yüce makamlara eriştiği halde onun züht ve takva abidesi hayatında en küçük bir değişim olmamış ve bu yüzden de insanlar tarafından “müttakilerin efendisi” olarak adlandırılmıştır. Bu yüzden, kendi takipçilerini ve yardımcılarını da hep takvalı insanlar arasından seçmiş ve sürekli zahit insanlarla çalışmıştır.
    Hemam bin Şureyh gibi takvalı bir insan ilahi aşk dolu bir kalp ve ruhla Hz. Ali’den (Allah’ın selamı üzerine olsun) muttakilerin niteliklerini sorduğunda Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) önce cevap vermek istemiyor. Zira onun bu sözleri duymaya tahammül edemeyeceğini biliyor. Bu yüzden Hz. Ali muttakilerin niteliğini kısaca beyan ettiyse de Hemam bununla yetinmedi, aksine şevk ateşi daha da bir alevlendi. Israr edip and içirince de Hz. Ali konuşmaya başlıyor ve bu açıklamasında muttakilerin yüzden fazla niteliğini beyan ediyor. Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) açıklamasını sürdürdükçe Hemam’ın kalp atışları sıklaşıyor, dalgalı ruhu daha da bir dalgalanıyordu. Adeta kafesini kırıp çıkmak isteyen bir kuşu andırıyordu. Aniden topluluk arasında yüksek bir sesle feryat etti. Etraftakiler yanına koşup baktıklarında onun cansız bedeniyle karşı karşıya kaldılar.
    Müminlerin Emiri Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) bunun üzerine şöyle buyurdu: “İşte ben de bundan korkuyordum, ne kadar ilginç! Güzel öğüt hazır kalpleri ne kadar derinden etkilemektedir!
    Bu olay Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) büyüleyici sözlerinin etkisinden de öte, züht ve nefis itminanından kaynaklanmıştı. Zira Hz. Ali’nin sözleri de amel ve düşüncelerinin bir parçasıydı. “Söz kalpten çıkınca kalplere oturur!” derler ya! Hemam bin Şureyh de Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sözlerini işitmek için gerekli olan kalp temizliğine, takvaya ve zühde sahip biriydi.
    Üstat Şehit Mutahhari bu konuda şöyle diyor:
    “Takva Nehc’ul Belağa’da en fazla kullanılan kelimelerden biridir. Nehc’ul Belağa gibi takva esasına dayalı kitaplar oldukça azdır. Nehc’ul Belağa’da hiç bir anlam ve kavrama takva kadar özen gösterilmemiştir.”[22]
    Başka bir kaynakta ise Peygamber-i Ekrem’in (Allah’ın selamı onun ve Ehl-i Beyt’inin üzerine olsun) vefatından sonra yavaş yavaş vücuda gelen ve İslam camiasını saran kötülükler hakkında şu açıklamada bulunulmuştur: “Müminlerin emiri Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) işte böyle bir toplumda takva gibi asil değerlere önem veriyordu. Bütün hutbe ve mektuplarında takvanın izleri görülmekte, insanları takvaya davet etmiş bulunmaktadır. Sürekli ilahi farzlara riayet etmeyi ve günahlardan kaçınmayı öğütlemiş ve bazen günah işlemenin yüce himmetler ve özgür ruhlarla çeliştiğini ifade etmiştir. Hatta özgürlük ve yüce himmetli olmanın insanı kötülüklerden ve alçaklıklardan koruyacağını söylemiştir.”[23]
    “İmam Ali, Savt’ul adalet’il-İnsaniyye” adlı kitapta Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) eşsiz takva ve güzel ahlakından örnekler verilmiş ve şöyle denilmiştir: “Günün birinde birisi Ömer bin Hattab’a giderek Hz. Ali’yi (Allah’ın selamı üzerine olsun) şikayet etti. Ömer o zamanlar Müslümanların halifesi makamındaydı. Ömer ikisini de çağırarak Hz. Ali’ye (Allah’ın selamı üzerine olsun) döndü ve, “ey Ebel Hasan, düşmanın yanında yer al.”dedi. Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) bundan rahatsız oldu. Ömer, “Ey Ali, düşmanın yanında yer aldığından rahatsız mısın?” Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) şöyle buyurdu: “Hayır ben aramızda eşitliği gözetmediğine kızdım. Zira bana künyem ile hitap ettin ve bu vesile ile saygıda bulundun, ama ona künyesi ile hitap etmedin”[24]
    Yazar daha sonra da şu tarihi rivayeti nakletmektedir: “Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) bineğine binmiş bir halde şehirden ayrılınca bir grup da yaya olarak onunla birlikte hareket ediyordu. Bunun üzerine Hz. Ali, “Bir ihtiyacınız mı var” diye sordu. Onlar, “Hayır biz emirlerimize böyle davranırız.” deyince de Hz. Ali şöyle buyurdu: “geri dönünüz, zira süvarilerin yanında yaya yürümek süvariler için bir fesat ve yürüyenler için zillettir.”[25]
    El-Mizan tefsirinin sahibi Muhammed Hüseyin Tabatabai bu hususta şöyle diyor: “Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) hilafeti zamanında hiç bir koruyucusu ve muhafızı olmaksızın insanları kabul ediyor, tek başına yaya olarak yol yürüyor, sokak ve pazarları denetliyor, insanları takvaya davet ediyor, iyiliği emrediyor, kötülükten sakındırıyor, muhtaç insanlara yardımda bulunuyordu.”[26]
    İmam Humeyni (r.a) de bir çok münasebetlerde Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) seçkin ve uyulması gereken özelliklerini beyan etmiş; takvasını, sade hayatını ve fakirlerle dostluğunu tüm Müslümanlara ve özellikle de İslami yöneticilere hatırlatmış ve şöyle demiştir: “Bütün bu söylenenler Hz. Ali’nin o sonsuz yücelikler okyanusunun sadece bir bölümüdür. Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) takvası ve sade hayatı sadece sözden ibaret değildir. Hz. Ali’de vücuda gelen bütün üstünlükler gibi bu kemalleri de, onun amel ve sözleriyle gerçek anlamına kavuşmuştur. Bu yüzden bazı yazarlar Hz. Ali’nin (Allah’ın selamı üzerine olsun) sade hayatını onun sözleri ışığında yorumlamış ve takvasını çeşitli davranışları ışığında tefsir etmişlerdir.”[27]
    Son söz
    Elbette şunu da söylemek gerekir ki bir çok bilginler ve görüş sahipleri daha çok Hz. Ali hakkında susmayı tercih etmiş, kendisini Hz. Ali (Allah’ın selamı üzerine olsun) hakkında konuşmaya layık görmemiş, o yüce makamdan sadece özür dilemekle yetinmiş ve bu konuda bir tek söz söyleyemeyeceklerini açıklamışlardır.

    ABNA.İR

    [1] Resul Caferiyan, hayat-i fikri ve siyasi-i imaman-i Şia, c. 1, Tahran, Merkez-i çap ve neşr-i sazuman-i tebligat-İslami, 1369, s. 41 [2] Cafer Sübhani, Furuğ-i Velayet, intişarat-i sahife, 1368, s. 7-26 [3] Süleyman Kettani, İmam Ali, intişarat-i burhan, s. 4, -62 Celalüddin Farisi’nin tercümesi [4] Murteza Mutahhari’nin Bist Goftar kitabından naklen [5] a. g. e [6] Abdulfettah Abdulmaksud İmam Ali, Mehdi Caferi’nin tercümesi c. 4, s. 33, Tahran, H. 1370 [7] Corc Cordak, El-İmam Ali c. 1 s, 87-90 [8] Ebu Muhammed Yafifi, Mirat’ul Cinan, s. 108- 109 [9] Muvaffak b. Ahmed Harezmi, el-Menekıb, s. 133 [10] Süleyman Kettani, İma Ali s. 62-64 [11] a. g. e [12] a. g. e [13] Pertov-i suhen adlı haftalık dergiden naklen, 1379, Kasım ayı Kum, müessese-i Amuzişi ve pejuhiş-i İmam Humeyni, [14] Corc Cordak, İmam Ali Sevt’ul-Adalet’il İnsaniyye, Ali ve hukuk’ul insan, c. 1, 1970, s. 87-90 [15] Pertuv-i suhen adlı haftalık dergiden naklen. [16] Taha Hüseyin, Ali ve ferzendaniş, Muhammed Ali Şirazi’nin tercümesi Tahran, Gencine, H. Ş 1367, s. 21 [17] Muhammed Hüseyin Tabatabai, Şia der İslam, Dr. Seyyid Hüseyin Nasr’ın önsözüyle, Tahran, dar’ul-Kütüb’il İslamiyye, HŞ, 1351, s. 4-5 [18] Seyr-i Der Nehc’ul-Belağa’dan naklen, Murtaza Mutahhari, Kum, dar’ut-Tebliğ’il İslami, H. Ş. 1357 [19] İbn-i Ebil Hadid, Şerh-u Nehc’ul Belağa, c. 1, s. 4, Kum, kitaphane-i Necefi-i Mer’aşi H. K. 1404 [20] a. g. e [21] Mutahhari’nin Seyr-i der Nehc’ul Belağa adlı kitabından naklen, [22] Mutahhari’nin Seyr-i der Nehc’ul Belağa adlı kitabından naklen, [23] Fal-Name-i marifet, 9. Yıl 5. Sayı, H. Ş 1379, Kum [24] Corc Cordak, a. g. e [25] Muhammed Hüseyin Tabatabai, Amuzuş-i din, c. 1, s. 123, Kum [26] a. g. e [27] İmam Humeyni, sahife-i nur, c. 1-4, Tahran, İntişarat-i vezaret-i ferhenk, H. Ş. 1370
    Şüphesiz ki 21. yüzyıl insanı, Hz. Ali’yi (Allah’ın selamı üzerine olsun) tanımaya, insani ve ilahi faziletlerini örnek almaya altıncı asır insanından çok daha muhtaç durumdadır. Bugün de bilginler Hz. Ali’yi (Allah’ın selamı üzerine olsun) tanımak aşkıyla yanıp tutuşmakta, onun değerler okyanusundan faydalanmak için çırpınmaktalar.
    Ya Eba Salih
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X