Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Yeni bir bakış açısıyla Hz. Ali’nin Velayetinin Kur’an-ı Kerim’den İspatı

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Yeni bir bakış açısıyla Hz. Ali’nin Velayetinin Kur’an-ı Kerim’den İspatı

    Bismihi Teala
    HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S)'A OLSUN
    RABB'İMDEN ECİRLERİNİZİN YÜCE OLMASINI DUA EDERİM

    Selamun Aleykum Ey Aziz Canlar; Değerli Müminler
    Ayetullah Kıraati ile röportaj:

    Yeni bir bakış açısıyla Hz. Ali’nin Velayetinin Kur’an-ı Kerim’den İspatı

    ABNA: İslam tarihi hakkında düşünenler Hz. Ali’nin (a.s) Kabe’de dünyaya geliş macerası konusunda şaşkınlık yaşamaktadırlar. Bu hayret verici olayı nasıl anlayabiliriz?
    Ayetullah Muhsin Kıraati:

    — Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla

    الهی أنطقنی بالهدی و ألهمنی التقوی ; “Allah’ım! Lisanımı hakkı ve hidayeti söyleyen karar kıl ve takva ilham et.”

    Öncelikle Emire’l Mümin’in Hz. Ali’nin (a.s) saadetli veladetinden dolayı Şialara ve sevenlerine tebriklerimi arz ediyorum. Ünlü Arap yazar “Abdul Fettaf Abdul Maksut”un Tağut rejiminin son dönemlerinde İran’a gelerek Hz. Ali’yle (a.s) ilgili konularda Kum’da toplantı ve oturumlar düzenlediğini hatırlıyorum. –Bir bilim adamı ve bir çok kitabın yazarı olarak- Toplantısında sorduğu sorulardan biriside şu soruydu: “Siz Şiaların Ali b. Ebu Talib’in (a.s) Kabe’de dünyaya gelmesi hakkındaki tahlil ve analiziniz nedir?”

    Kendisine: “Gerçekten yoksa siz bu konuyu kabul etmiyor musunuz? diye sorduklarında

    O da: Hayır, kabul ediyorum, ancak sizin bu konudaki düşüncelerinizi öğrenmek istiyorum, dedi.

    Bazıları, ona nasıl bir cevap verelim diye düşündükleri sırada, içlerinden birisi ona şöyle bir cevap verdi: “Tüm dünya Müslümanları Kabe’ye doğru namaz kılmaktadırlar. Allah, her kim Kabe’ye doğru namaz kılar ve Kabe’ye yönelirse Hz. Ali b. Ebu Talib’i de hatırlasın diye onu (a.s) Kabe’de dünyaya getirdi.”

    Bu mazmunda ulemalardan “Şems İstehbanati” adlı alimin bir şiiri de vardır:

    İn hane ra bayed huda der arş mimari koned / Adem benayeş ber nehed Cebrail hem yâri koned

    Ayed Halilullah der u yek çend hicari koned / u ra ululazmi diğer menguş ve geçkari koned

    İnsan huda ez hane çendi perestari koned / ta saati ez dusti yek mihmandari koned

    Şiirin anlamı şöyledir: Kâbe’nin mimarı Allah’tır. Hz. Âdem (a.s) binanın kurucusu, Cebrail-i Emin yardım edenidir. Hz. İbrahim (a.s) taş işçiliğini yapan, Hz. İsmail (a.s) sıva işini yapandır. Mimar, bina, taş işçiliği, sıvama işi… hepsi el ele vererek binayı ayakta tutmuştur. Çünkü Allah’ın (burası için) misafiri vardır. Öyle ise O’nun misafiri kimdir? Ali b. Ebu Talib.

    ABNA: Haber Ajansımız, Ehlibeyt’i (a.s) dünyaya tanıtmak için uğraş vermektedir. Hz. Ali’yi (a.s) nasıl tanıyalım ve tanıtalım?

    Ayetullah Muhsin Kıraati:

    — Hz. Ali b. Ebu Talib’i (a.s) gerçek anlamda tanımak bizim işimiz değildir. Size bir örnek vereyim: Faydalı ömrümüz en fazla 70 ila 80 yıl arasındadır. Bu 70 – 80 yıl boyunca dikkat ve teveccüh ederek bir rekat namaz bile kılmıyoruz. Tam tersi genellikle namazlarımızda dikkatimiz dağılmaktadır. Ama Hz. Ali (a.s) her gece bin rekât namaz kılmaktaydı. Tüm rekâtlarında dikkati tamdı. Sonra parmak ucu bir hesapla anlıyoruz ki bizim 80 yılımız, Hz. Ali’nin (a.s) bir rekâtlık namazının binde biri kadar bile değildir! Dolayısıyla bu beşeriyet tarihinin büyük insanının ilim, şecaat, fedakârlık, ihlas, hikmet ve tüm kemalatlarını bir kenara bıraksak bile, yalnızca Mevla Ali’nin (a.s) namazı karşısında noktadan daha küçük olduğumuzu söyleyebiliriz.

    Sonuç olarak bizler Hz. Ali’yi (a.s) (hakkıyla) tanıyamayız ve tanıtamayız.

    ABNA: Öyleyse kim Hz. Ali’yi (a.s) tanıtacak?

    Ayetullah Muhsin Kıraati:

    — Kur’an-ı Kerim ve Peygamber efendimiz (s.a.a) Hz. Ali’yi (a.s) tanıtmalıdır.

    ABNA: Kur’an-ı Kerim, Hz. Ali’yi (a.s) nasıl tanıtmaktadır?

    Ayetullah Muhsin Kıraati:

    — Mübahale olayında, Hıristiyanlar Peygamberimize şöyle dediler: “Biz, senin peygamberliğini kabul etmiyoruz, öyleyse gelin beddua edelim. Canlarımızı getirelim ve birbirimiz hakkında beddua edelim. Bakalım hangimiz geriye kalacağız?


    فَمَنْ حَاجَّكَ فٖيهِ مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَكَ مِنَ الْعِلْمِ فَقُلْ تَعَالَوْا نَدْعُ اَبْنَاءَنَا وَاَبْنَاءَكُمْ وَنِسَاءَنَا وَنِسَاءَكُمْ وَاَنْفُسَنَا واَنْفُسَكُمْ ثُمَّ نَبْتَهِلْ فَنَجْعَلْ لَعْنَتَ اللّٰهِ عَلَى الْكَاذِبٖينَ
    “Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle 'çekişip tartışmalara girişirlerse' de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah'ın lanetini yalan söyleyenlerin üstüne kılalım. (Al-i İmran, 61)”

    Hz. Resulü Ekrem (s.a.a) geldiğinde herkes, onun kadınlar içinden kendi öz parçası olan Hz. Fatıma’yı (s.a), çocukları içinden yalnızca Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’i (a.s) ve insanlar içinde onun canı yahut onun hükmünde olan kardeşi Hz. Ali’den başkasını çağırmadığını gördüler.[1]

    Neden, Hz. Ali, Hz. Peygamberin canıdır? Çünkü Müminlerin Emiri (a.s) öyle bir iş yaptı ki Allah o işin hatırına onun vücut ve varlığından meleklere karşı övündü. Hz. Ali (a.s) ne yaptı da Allah onun vücut ve varlığından meleklere karşı övündü? O, Kureyş kafirleri bir gece Peygambere yatağında yattığı sırada saldırarak onu parça tike etmek istediklerinde Peygamberin (s.a.a) yerine onun yatağına yattı. Allah, meleklerine şöyle dedi: “Bakınız, Ali (a.s) nasılda Peygamberin (s.a.a) yatağına yattı ve onun ölüm öncesi olarak kendisini ölüme attı. Siz meleklerden hanginiz bir diğerinizin ölümünün yerine geçer ve ölümünün öncesi olur?”

    Sonuç olarak, Hz. Ali (a.s) Peygamberin (s.a.a) yerinde yatarak, kendi canını ona feda etmek istedi. Peygamberde bunu telafi etmek için, (Hıristiyanlarla) Mübahale günü herkese Hz. Ali’nin (a.s) kendi canı olduğunu ispatladı.

    ABNA: Bir şair tüm inceliği ile şöyle dedi: Ali ra kadr-i peygamber şenased / ki her kes hiş ra behter şenased… (Ali’yi hakkıyla Peygamber tanır / Çünkü herkes kendini daha iyi tanır…)
    Ayetullah Muhsin Kıraati:

    — Evet, Allah, Mevla’nın türbesini ziyaret etmeyi ve onun (a.s) ayağını öpmeyi nasip ederse, Hz. Ali’nin türbesine giriş izni sözcükleri ile Hz. Muhammed’in (s.a.a) türbesine giriş izni sözcüklerinin aynı olduğunu görürsünüz. Sanki Mescid-i Nebi’ye giriyorsunuz. İmam Ali’nin (a.s) ziyaretinin tamamı Resulullah’ın (s.a.a) izni iledir. Emire’l Mümin’in Hz. Ali’nin (a.s) türbesine giriş izninde onun isminden haber yoktur. Bilakis durmadan Peygamber efendimizden (s.a.a) giriş için izin almaktayız.

    İlginç olan ise Mevla Ali’nin (a.s) ziyaretinde şöyle diyoruz: “Ey Medine’de defnolunan (giriş için) izin ver!” Meğer Hz. Ali (a.s) bizim mukabilimizde (Necef’te) defn olmamış mıdır? Öyleyse neden giriş için Hz. Peygamberden (s.a.a) izin alıyoruz? Daha nasıl ispat edelim ki bu örneklerin tamamı Hz. Ali (a.s) ile Hz. Peygamberin (s.a.a) yakınlığını gösteriyor?

    Bu örneklerden “Men kuntu mevlahu ve fe haza Aliyun Mevlahu” (Ben kimin Mevla ve önderi isem Ali de onun Mevla ve önderidir.) hadisindeki “Veli” ve “Mevla” kelimelerinin dost anlamında olmadığı tam tersi “veliyi nimet” anlamında olduğu anlaşılmıyor mu?!

    ABNA: Siz, Kur’an-ı Kerim’in müfessirlerindensiniz ve yıllardır Kur’an’dan dersler vermektesiniz. Kur’an-ı Kerim’in hangi ayetlerinden Hz. Ali’nin (a.s) velayet ve imameti ispat edilebilir?

    Ayetullah Muhsin Kıraati:

    — Kur’an’da Müminlerin Emiri’nin (a.s) velayet ve imametini ispatlayan çok sayıda ayetler bulunmaktadır. Ancak ben bu musahabede bunlardan muhtemelen az duyduğunuz bir tanesine örnek olarak değinmek istiyorum. Ancak bundan önce kısa bir ön sözde bulunmak istiyorum.

    Allah’ın işleri hakimce ve belli bir hedefe göredir. Allah’ın hedefli ve amaçlarını barından işlerinden birisi Kur’an-ı Kerim’in beyanatıdır. Eğer Allah, Kur’an’da Hz. Yusuf’un (a.s) kıssasını naklediyorsa sonunda şöyle diyor: “Ve güzel davrananların mükâfatını böyle veririz.”[2] Yani, bu kıssanın şahsi bir kıssa olduğunu düşünmeyin, bilakis her kim kendisini bu şekilde günahtan korursa biz ona bu şekilde mükafat veririz. Kur’an-ı Kerim’da bu tarz cümleler oldukça çoktur. Buradaki kanun ve kaide Kur’an’dan genel anlamda istifade etmektir. (Yani kişiye has olarak algılanmamalıdır.)

    Ancak Allah, -Kur’an-ı Kerim’in en büyük suresi olan- Bakara Suresinde “Talut” ve “Calut” kıssasını beyan etmektedir. Bu hadisede hak ve batıl cephesi karşı karşıya gelmiştir. Hak cephesinde “Davut” adlı yeni yetişen genç birisi tam bir yiğitlikle küfrün liderini öldürür. Kur’an buyuruyor ki şimdi bu kadar yiğitlik gösterdin ve küfrün liderini öldürdün ben sana üç şey veriyorum: 1. Hükümet, 2. Hikmet, 3. Geniş ilim.[3]

    Davut, o büyük işten sonra, ilk önce adı “cenap” (ekselans), daha sonra “Hz. Davut” ve en sonunda oğulları Peygamberlerden oldu. (Mükafat olarak bunlarda kendisine verildi)

    Şimdi biz diyoruz ki: Meğer “Ahzap” veya Hendek” savaşında Hz. Ali (a.s), Amr b. Ebdevud’u cehenneme göndermedi mi? Nasıl olurda Allah, Davut adlı o gence -o olayda küfrün liderini öldürdüğünden- o ilahi kahramana “hükümet”, “hikmet” ve “ilim” verir, ama Ali’ye vermez?! Acaba bu Allah’ın kanunlarına ve sünnetine aykırı değil midir? Öyleyse Hz. Davut’a (a.s) verdiği lütuf ve ihsanların aynısını Ali b. Ebu Talib’e (a.s) de vermelidir.

    Eğer (Allah’ın) yasa ve kanunları Davud’un (a.s) küfrün lideri olan Calut’u öldürerek hükümet, hikmet ve ilim sahibi olmasını gerektiriyorsa, öyleyse Ali b. Ebu Talip’te (a.s) küfür ordusunun kahramanı olan Amr Bin Abdevud’u[4] Hendek savaşında cehenneme göndermiştir. Dolayısıyla Davud’un (a.s) ilahi ihsan ve lütfa şamil olduğu miktar kadar, Hz. Ali (a.s) de nasiplenmelidir.

    Bu, Mevlana Emiri’l Mümin’in Hz. Ali’nin (a.s) velayet hakkaniyetini ispat etmek için sağlam bir delildir. Bu, sağlam ve senetli bir belgedir. Acaba Kur’an’dan daha önemli bir delil var mıdır?

    ABNA: Programlarınızın onca yoğunlukta olmasına rağmen bize vakit ayırdığınız için size teşekkür ediyoruz.

    --------------------------------------------------------------------------------

    [1] — Hz. Peygamber efendimizin (s.a.a) Hıristiyanların karşısına çıkarmak için yalnızca bu beş kişiyi götürdüğünün belge ve senetleri Ehli sünnet kaynaklarında oldukça fazladır. Örneğin: Muhammed b. Cerir Taberi, “Tefsiri Taberi”; Hâkim Nişaburi, “Müstedrek”; Ebu Naim, “Delail”; Zamahşeri, “Tefsiri Keşşaf”… gibi kitaplara işaret edilebilir.

    [2] - وَكَذٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِى الْاَرْضِ يَتَبَوَّاُ مِنْهَا حَيْثُ يَشَاءُ نُصٖيبُ بِرَحْمَتِنَا مَنْ نَشَاءُ وَلَا نُضٖيعُ اَجْرَ الْمُحْسِنٖينَ ; “İşte böylece biz yeryüzünde Yusuf'a güç ve imkan (iktidar) verdik. Öyle ki, orada (Mısır'da) dilediği yerde konakladı. Biz kime dilersek rahmetimizi nasib ederiz ve iyilik yapanların ecrini kayba uğratmayız. (Yusuf, 56)”

    [3] - وَقَتَلَ دَاوُدُ جَالُوتَ وَاٰتٰیهُ اللّٰهُ الْمُلْكَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَهُ مِمَّا يَشَاءُ ; “Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. (Bakara, 151)”

    [4] — İmam Ali'nin (a.s) Hendek savaşındaki teke tek savaşında gösterdiği yiğitlik, bu savaşın kaderini belirleyecek kadar önemli olmuştur. Nitekim Hz. Resulullah (s.a.a) efendimiz bu konuda:

    “Ali'nin (a.s) Hendek günü bir kılıç vuruşu, insanların ve cinlerin kıyamete dek yapacakları bütün ibadetlerden üstündür!” buyurdular. Hz. Ali, neden Hz. Fatıma’yı Ömer ve ötekilerin saldırısına karşı korumadı?!
    Allah'a emanet olun...
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X