Ynt: İmam Hz. Ali'nin (a.s) Hayatı, Fazileti, Siresi Ve Sözleri
ALLAH için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyorum ve O'nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vahyettiği her şeyi eda ediyorum; zira eğer onu eda etmezsem, bana azabının ineceğinden korkuyorum. Şüphesiz O'nun azabını, her ne kadar büyük hile yapsa-düzen kursa da ve dostluğu halis olsa da hiç kimse defedemez. ALLAH'tan başka ilah yoktur. ALLAH bana nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim taktirde, risâletimi eda etmemiş olacağımı ilan etti. Beni insanların Şerrinden koruyacağını garantiledi. ALLAH kifâyet eden ve yücelik sahibidir.
ALLAH bana şöyle vahyetmiştir:
"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O'nun elçiliğini yapmamış olursun. ALLAH seni insanlardan korur. Doğrusu ALLAH kâfirlere yol göstermez." (Mâide: 67)
Ey insanlar, ben ALLAH'ın bana nazil buyurduğu hiçbir şeyi ulaştırma hususunda kusur etmedim ve ben bu âyetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum:
Cebrâîl üç defa bana nazil oldu ve Selâm sahibi olan - ki o Selâm'dır- Rabb'im tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkarak, beyaz ve siyah (ırktan) herkese şunu ilan etmemi emretti: "Ali bin Ebî Tâlib, benim kardeşimdir, vasîmdir, halifemdir ve benden sonra imâmdır. Onun bana nispet makamı, Hârûn'un Musâ'ya olan makamı gibidir; şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O, ALLAH ve Resulü'nden sonra sizlerin velisidir (velâyet ve tasarruf sahibidir)" diye ilan etmemi emretti. ALLAH, bu konuda kitabından bana bir de âyet nazil buyurdu:
"Şüphesiz sizin veliniz, ALLAH, Resulü, iman edip namaz kılanlar ve rükû hâlinde zekât veren müminlerdir." [Mâide: 55]
Namaz kılıp rükû hâlinde zekât veren ve her hâlinde Aziz ve Celil olan ALLAH'a yönelen kimse Ali bin Ebî Tâlib'dir.
Ey insanlar, ben Cebrâîl'den benim için ALLAH'tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin azlığını, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslam'ı alaya alanların hilelerini biliyorum. Onlar ALLAH'ın, kitabında kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir:
"Hani siz, onu dillerinizle birbirinize yetiştiriyor, ağızlarınızla hiçbir bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi söylüyor ve onu kolay sanıyordunuz. Halbuki o ALLAH katında büyük bir günahtır." [Nur: 15]
Hakeza, münafıklar defalarca bana eziyette bulundular ve beni, "uzun" (her söze kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Ali'nin benden ayrılmaması, benim kendisine teveccüh etmem sebebiyle böyle olduğumu sandılar. Sonunda Aziz ve Celil olan ALLAH şu âyeti nazil buyurdu:
"(Yine o münafıkların içinde
'O (Peygamber her söyleneni dinleyen) bir kulaktır', diyerek Peygamberi incitenler de vardır. De ki: O sizin için bir hayır kulağıdır." [Tevbe: 61]
Eğer ben, bana bunu (her söze kulak veren kimse olmayı) isnat edenleri açığa vurmak istersem, edebilirim. Eğer onların şahsına işaret etmek istersem, işaret de edebilirim. Eğer onları alametleriyle tanıtmak istersem, tanıtabilirim. Ama ALLAH'a yemin olsun ki ben onların işi hususunda yücelik gösterdim.
Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi tebliğ etmediğim taktirde, ALLAH asla benden razı olmayacaktır."
Peygamber (s.a.a) daha sonra şu âyeti tilavet buyurdu:
"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. ALLAH seni insanlardan korur. Doğrusu ALLAH kâfirlere yol göstermez."
Ey insanlar, biliniz ki ALLAH Muhacirlere, Ensâr'a ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye, Arab'a, ve Acem'e, özgüre ve köleye, büyüğe ve küçüğe, beyaza ve siyaha, ona (Ali'ye) itâat etmeyi farz bilmiş, onu imâm ve yetki sahibi kılmıştır. Her muvahhid için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi, emrini kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse, melundur. Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse, ALLAH'ın rahmetine mazhar olacaktır. ALLAH onu ve onu dinleyip kendisine itâat eden herkesi bağışlamıştır.
Ey insanlar, bu, böylesine bir toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O hâlde işitiniz, itâat ediniz; Rabbiniz olan ALLAH'ın emri karşısında teslim olunuz. Zira Aziz ve Celil olan ALLAH-u Teâlâ sizin mevlânız ve mabudunuzdur. ALLAH'tan sonra (şu anda) ayakta sizleri muhatap kılan, O'nun Resulü olan MUHAMMED sizin velinizdir. Benden sonra da Ali ALLAH'ın emriyle sizin veliniz ve imâmınızdır. İmâmet makamı ondan sonra da ALLAH ve Resulü'yle görüşeceğiniz güne (Kıyamete) kadar onun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır.
ALLAH'ın helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. ALLAH'ın sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur. Aziz ve Celil olan ALLAH bana helal ve haramı tanıtmış ve Rabb'imin kitabından, helal ve haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ifâze etmişim (öğretmişim).
Ey insanlar, ALLAH var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır. Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin İmâmı'nda (Ali'de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali'ye öğrettim. ALLAH'ın Yasin süresinde andığı “Biz her şeyi apaçık bir imamda saymışızdır”[4] ayetindeki "İmâm-i Mübin / Apaçık İmam ) odur.
Ey insanlar, ondan (Ali'den) başkasına yönelerek sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin; onun velâyetinden ayrılmayın. O, hakka hidâyet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. ALLAH yolunda kınayıcıların kınaması ona engel olamaz.
O (Ali), ALLAH'a ve Resulü'ne iman eden ilk kimsedir. Bana iman husussunda hiç kimse ondan öne geçmemiştir. O, canıyla ALLAH Resulü'nün yolunda her türlü fedakarlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse onunla ALLAH'a ibâdet etmediği bir zamanda, o, ALLAH Resulü'yle birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. Benimle birlikte ALLAH'a ibâdet eden ilk kimse de odur. ALLAH tarafından yerime yatağıma yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek benim yerime yatağıma yattı.
Ey insanlar, onu üstün bilin; hiç şüphesiz, ALLAH ona üstünlük vermiştir. Onu kabul edin; şüphesiz ALLAH onu tayin etmiştir.
Ey insanlar, o, ALLAH tarafından tayin edilen imâmdır. Her kim onun velâyetini inkâr ederse, şüphesiz ALLAH tevbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz. ALLAH'ın ona muhalefet eden kimseye böyle davranacağı kesindir. ALLAH ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar, sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O hâlde ona muhalefet etmekten sakının. Aksi takdirde yakıtı insanlarla taşlar olan ve kâfirler için hazırlanan ateşe duçar olursunuz.
Ey insanlar, ALLAH'a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde vermişlerdir ve ben ALLAH'a yemin olsun ki peygamber ve elçilerin sonuncusuyum, gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim. Her kim bu konuda şek ederse cahiliye küfrü gibi kâfir olmuş olur. Her kim bu sözümden bir şeyde şek ederse bana nazil olmuş olan her şeyden şek etmiştir. Her kim İmâmların birinde şüphe ederse onların tümünde şüphe etmiştir ve kim bizim hakkımızda şüpheye kapılırsa, hiç şüphesiz ateştedir.
Ey insanlar, ALLAH, bu üstünlüğü bana bağışta bulunmuştur; bu onun bana bir minneti ve ondan bana bir ihsandır. Ondan başka ilâh yoktur. Ebediyete kadar, sonsuza dek, her haliyle ona hamd ve senâda bulunuyorum.
Ey insanlar, Ali'yi üstün biliniz. Zira o, ALLAH rızk indirdiği ve yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse melundur, melundur; gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır!
Biliniz ki Cebrâîl, ALLAH tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: "Her kim Ali'ye düşmanlık eder ve velâyetini kabul etmezse, lanetim ve gazabım onun üzerine olsun."
Herkes yarın için önceden ne göndereceğine baksın. Ali'ye muhalefet etmekten ve ayağının sabit olduktan sonra sürçmesinden dolayı ALLAH'tan korksun. ALLAH yaptıklarınızdan hiç şüphesiz haberdardır…
Ey insanlar, Kur'ân hakkında tefekkür ediniz, âyetlerini anlamaya çalışınız; muhkem âyetlerine bakınız, müteşabih âyetlerinin ardından koşmayınız. ALLAH'a yemin olsun ki Kur'ân'ın bütününü sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elinden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, "Ben kimin mevlâsıysam bu Ali de onun mevlâsıdır" diye bellettiğim kimsedir ve o benim kardeşim ve vasîm (yerime geçecek olan) Ali b. Ebî Tâlib'dir. Onun velâyeti, bana nazil buyuran Aziz ve Celil olan ALLAH tarafındandır.
Ey insanlar, Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım, sıql-i asğar (daha küçük değerli emanet) ve Kur'ân ise sıkl-i ekber (daha büyük değerli emanet)dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar arasında ALLAH'ın emin kulları ve yeryüzündeki hakimleridir.
ALLAH için nefsim hususunda kulluğumu itiraf ediyorum ve O'nun Rab olduğuna tanıklık ediyorum. Bana vahyettiği her şeyi eda ediyorum; zira eğer onu eda etmezsem, bana azabının ineceğinden korkuyorum. Şüphesiz O'nun azabını, her ne kadar büyük hile yapsa-düzen kursa da ve dostluğu halis olsa da hiç kimse defedemez. ALLAH'tan başka ilah yoktur. ALLAH bana nazil buyurduğunu tebliğ etmediğim taktirde, risâletimi eda etmemiş olacağımı ilan etti. Beni insanların Şerrinden koruyacağını garantiledi. ALLAH kifâyet eden ve yücelik sahibidir.
ALLAH bana şöyle vahyetmiştir:
"Ey Peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan, O'nun elçiliğini yapmamış olursun. ALLAH seni insanlardan korur. Doğrusu ALLAH kâfirlere yol göstermez." (Mâide: 67)
Ey insanlar, ben ALLAH'ın bana nazil buyurduğu hiçbir şeyi ulaştırma hususunda kusur etmedim ve ben bu âyetin nüzul sebebini sizlere beyan ediyorum:
Cebrâîl üç defa bana nazil oldu ve Selâm sahibi olan - ki o Selâm'dır- Rabb'im tarafından bu toplantı yerinde ayağa kalkarak, beyaz ve siyah (ırktan) herkese şunu ilan etmemi emretti: "Ali bin Ebî Tâlib, benim kardeşimdir, vasîmdir, halifemdir ve benden sonra imâmdır. Onun bana nispet makamı, Hârûn'un Musâ'ya olan makamı gibidir; şu farkla ki benden sonra peygamber gelmeyecektir. O, ALLAH ve Resulü'nden sonra sizlerin velisidir (velâyet ve tasarruf sahibidir)" diye ilan etmemi emretti. ALLAH, bu konuda kitabından bana bir de âyet nazil buyurdu:
"Şüphesiz sizin veliniz, ALLAH, Resulü, iman edip namaz kılanlar ve rükû hâlinde zekât veren müminlerdir." [Mâide: 55]
Namaz kılıp rükû hâlinde zekât veren ve her hâlinde Aziz ve Celil olan ALLAH'a yönelen kimse Ali bin Ebî Tâlib'dir.
Ey insanlar, ben Cebrâîl'den benim için ALLAH'tan, beni bu önemli şeyi tebliğ etmekten mazur görmesini dilemesini istedim. Zira takva sahiplerinin azlığını, münafıkların çokluğunu, kınayanların fesadını, İslam'ı alaya alanların hilelerini biliyorum. Onlar ALLAH'ın, kitabında kendilerini şöyle nitelendirdiği kimselerdir:
"Hani siz, onu dillerinizle birbirinize yetiştiriyor, ağızlarınızla hiçbir bilgi sahibi olmadığınız bir şeyi söylüyor ve onu kolay sanıyordunuz. Halbuki o ALLAH katında büyük bir günahtır." [Nur: 15]
Hakeza, münafıklar defalarca bana eziyette bulundular ve beni, "uzun" (her söze kulak asan kimse) olarak adlandırdılar. Onlar Ali'nin benden ayrılmaması, benim kendisine teveccüh etmem sebebiyle böyle olduğumu sandılar. Sonunda Aziz ve Celil olan ALLAH şu âyeti nazil buyurdu:
"(Yine o münafıkların içinde

Eğer ben, bana bunu (her söze kulak veren kimse olmayı) isnat edenleri açığa vurmak istersem, edebilirim. Eğer onların şahsına işaret etmek istersem, işaret de edebilirim. Eğer onları alametleriyle tanıtmak istersem, tanıtabilirim. Ama ALLAH'a yemin olsun ki ben onların işi hususunda yücelik gösterdim.
Bütün bunlardan sonra Ali hakkında bana nazil olan şeyi tebliğ etmediğim taktirde, ALLAH asla benden razı olmayacaktır."
Peygamber (s.a.a) daha sonra şu âyeti tilavet buyurdu:
"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et, eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. ALLAH seni insanlardan korur. Doğrusu ALLAH kâfirlere yol göstermez."
Ey insanlar, biliniz ki ALLAH Muhacirlere, Ensâr'a ve onlara iyilikle tabi olanlara, köylüye ve şehirliye, Arab'a, ve Acem'e, özgüre ve köleye, büyüğe ve küçüğe, beyaza ve siyaha, ona (Ali'ye) itâat etmeyi farz bilmiş, onu imâm ve yetki sahibi kılmıştır. Her muvahhid için onun hükmünü icra etmesi, sözüyle amel etmesi, emrini kabullenmesi gerekir. Her kim ona muhalefet ederse, melundur. Her kim ona tabi olursa ve onu tasdik ederse, ALLAH'ın rahmetine mazhar olacaktır. ALLAH onu ve onu dinleyip kendisine itâat eden herkesi bağışlamıştır.
Ey insanlar, bu, böylesine bir toplulukta ayağa kalktığım son defadır. O hâlde işitiniz, itâat ediniz; Rabbiniz olan ALLAH'ın emri karşısında teslim olunuz. Zira Aziz ve Celil olan ALLAH-u Teâlâ sizin mevlânız ve mabudunuzdur. ALLAH'tan sonra (şu anda) ayakta sizleri muhatap kılan, O'nun Resulü olan MUHAMMED sizin velinizdir. Benden sonra da Ali ALLAH'ın emriyle sizin veliniz ve imâmınızdır. İmâmet makamı ondan sonra da ALLAH ve Resulü'yle görüşeceğiniz güne (Kıyamete) kadar onun evlatlarından olan benim neslimin hakkıdır.
ALLAH'ın helal kıldığı hususlar dışında bir helal yoktur. ALLAH'ın sizlere haram kıldığı şey dışında da bir haram yoktur. Aziz ve Celil olan ALLAH bana helal ve haramı tanıtmış ve Rabb'imin kitabından, helal ve haramından bana öğrettiği her şeyi de ben ona ifâze etmişim (öğretmişim).
Ey insanlar, ALLAH var olan her ilmi bende bir araya toplamıştır. Ben de öğrendiğim her ilmi takva sahiplerinin İmâmı'nda (Ali'de bir araya) topladım. Var olan her ilmi mutlaka Ali'ye öğrettim. ALLAH'ın Yasin süresinde andığı “Biz her şeyi apaçık bir imamda saymışızdır”[4] ayetindeki "İmâm-i Mübin / Apaçık İmam ) odur.
Ey insanlar, ondan (Ali'den) başkasına yönelerek sapıklığa düşmeyin. Ondan yüz çevirmeyin; onun velâyetinden ayrılmayın. O, hakka hidâyet eder ve hak ile amel eder. Batılı iptal eder ve batıldan sakındırır. ALLAH yolunda kınayıcıların kınaması ona engel olamaz.
O (Ali), ALLAH'a ve Resulü'ne iman eden ilk kimsedir. Bana iman husussunda hiç kimse ondan öne geçmemiştir. O, canıyla ALLAH Resulü'nün yolunda her türlü fedakarlığa katlanmıştır. İnsanlardan hiç kimse onunla ALLAH'a ibâdet etmediği bir zamanda, o, ALLAH Resulü'yle birlikteydi. Namaz kılan ilk kimse odur. Benimle birlikte ALLAH'a ibâdet eden ilk kimse de odur. ALLAH tarafından yerime yatağıma yatmasını emrettim. O da canını bana feda ederek benim yerime yatağıma yattı.
Ey insanlar, onu üstün bilin; hiç şüphesiz, ALLAH ona üstünlük vermiştir. Onu kabul edin; şüphesiz ALLAH onu tayin etmiştir.
Ey insanlar, o, ALLAH tarafından tayin edilen imâmdır. Her kim onun velâyetini inkâr ederse, şüphesiz ALLAH tevbesini kabul etmez ve onu bağışlamaz. ALLAH'ın ona muhalefet eden kimseye böyle davranacağı kesindir. ALLAH ona böyle yapar ve onu ebediyete kadar, sonsuza dek şiddetli azapla azaplandırır. O hâlde ona muhalefet etmekten sakının. Aksi takdirde yakıtı insanlarla taşlar olan ve kâfirler için hazırlanan ateşe duçar olursunuz.
Ey insanlar, ALLAH'a yemin olsun ki önceki peygamberler ve elçiler bana müjde vermişlerdir ve ben ALLAH'a yemin olsun ki peygamber ve elçilerin sonuncusuyum, gök ve yerdeki bütün yaratıkların üzerinde hüccetim. Her kim bu konuda şek ederse cahiliye küfrü gibi kâfir olmuş olur. Her kim bu sözümden bir şeyde şek ederse bana nazil olmuş olan her şeyden şek etmiştir. Her kim İmâmların birinde şüphe ederse onların tümünde şüphe etmiştir ve kim bizim hakkımızda şüpheye kapılırsa, hiç şüphesiz ateştedir.
Ey insanlar, ALLAH, bu üstünlüğü bana bağışta bulunmuştur; bu onun bana bir minneti ve ondan bana bir ihsandır. Ondan başka ilâh yoktur. Ebediyete kadar, sonsuza dek, her haliyle ona hamd ve senâda bulunuyorum.
Ey insanlar, Ali'yi üstün biliniz. Zira o, ALLAH rızk indirdiği ve yaratıklar baki kaldığı müddetçe kadın ve erkek tüm insanların en üstünüdür. Bu sözü reddeden ve onunla uyumlu olmayan kimse melundur, melundur; gazaba uğramıştır, gazaba uğramıştır!
Biliniz ki Cebrâîl, ALLAH tarafından bu haberi benim için nazil kıldı ve şöyle buyurdu: "Her kim Ali'ye düşmanlık eder ve velâyetini kabul etmezse, lanetim ve gazabım onun üzerine olsun."
Herkes yarın için önceden ne göndereceğine baksın. Ali'ye muhalefet etmekten ve ayağının sabit olduktan sonra sürçmesinden dolayı ALLAH'tan korksun. ALLAH yaptıklarınızdan hiç şüphesiz haberdardır…
Ey insanlar, Kur'ân hakkında tefekkür ediniz, âyetlerini anlamaya çalışınız; muhkem âyetlerine bakınız, müteşabih âyetlerinin ardından koşmayınız. ALLAH'a yemin olsun ki Kur'ân'ın bütününü sizlere beyan edebilecek ve tefsirini sizler için açıklayabilecek olan kimse, benim elinden tuttuğum, onu kendime doğru yükselttiğim, pazısından tuttuğum, iki elimle kaldırdığım ve sizlere, "Ben kimin mevlâsıysam bu Ali de onun mevlâsıdır" diye bellettiğim kimsedir ve o benim kardeşim ve vasîm (yerime geçecek olan) Ali b. Ebî Tâlib'dir. Onun velâyeti, bana nazil buyuran Aziz ve Celil olan ALLAH tarafındandır.
Ey insanlar, Ali ve onun soyundan olan temiz çocuklarım, sıql-i asğar (daha küçük değerli emanet) ve Kur'ân ise sıkl-i ekber (daha büyük değerli emanet)dir. Bu ikisinden her biri diğerini haber vermekte ve onunla uyum içinde bulunmaktadır. Onlar Kevser havuzunun başında yanıma gelinceye kadar, asla birbirinden ayrılmazlar. Biliniz ki onlar, insanlar arasında ALLAH'ın emin kulları ve yeryüzündeki hakimleridir.
Yorum