İMÂM ALİ'nin (A.S) CÖMERTLİĞİ
210- İbn Abbâs'ın hadisinde şöyle geçmektedir:
"Mikdâd, Hz. Ali (a.s) ile karşılaşıp ona 'Üç gündür ben hiçbir şey yemedim' deyince, Emirü'l-Müminin (a.s) dışarıya çıkıp kendi zırhını beş yüz dirheme sattı. Paranın bir miktarını Mikdâd'a verip, şaşkın bir vaziyette oradan ayrıldı. Yolda göçebe kılıklı birisi, Hz. Ali'ye 'Şu deveyi benden veresiye olarak satın al' diye seslendi. İmâm (a.s) deveyi yüz dirheme ondan satın aldı. Göçebe adam ayrılınca, bu sefer başka bir göçebe çıkıp, 'Şu deveyi 150 dirheme bana satar mısın?' deyince, İmâm (a.s) da sattı. Ardından kapıda durup 'Ey Hasan ve Hüseyin dedi, gidin şu göçebeyi bulun (getirin)'.
Bu arada ALLAH Resulü (s.a.a) Hz. Ali'yi (a.s) gördüğünde, yüzünde tebessüm olduğu hâlde şöyle buyurdu: 'Ey Ali, deveyi satan göçebe Cebrâîl ve satın alan da Mîkâil idi. Ey Ali, aldığın yüz elli dirhemin yüz dirhemi devenin parası, elli dirhemi ise (zırh parasının) beşte birini Mikdâd'a verdiğin içindir."[1]
211- MUHAMMED b. Fuzey b. Gazvân'dan şöyle nakledilmiştir:
"Hz. Ali'ye (a.s): 'Daha ne kadar sadaka vereceksin? Ne zamana kadar malını vereceksin? Biraz da kendini (düşünüp) kontrol edemez misin?' diye sorulduğunda şöyle buyurdu: 'ALLAH'a yemin olsun ki, ALLAH-u Teâlâ'nın benim, bir farzımı dahi kabul ettiğini kesin olarak bilseydim, kendimi sıkardım. ALLAH'a andolsun ki ALLAH'ın benden herhangi bir ameli kabul edip etmediğini bilmiyorum!"[2]
(Burada Emirü'l-Müminin Ali (a.s), insanın yaptıklarına bel bağlamaması ve sürekli onun lütuf ve merhametine sığınılması gerektiğinin önemini vurgulamaktadır.)
________________
[1]- Menâkıb-u Âl-i Ebî Tâlib, c.2, s.78.
[2]- Bihârü'l-Envâr, c.3, s.1.
210- İbn Abbâs'ın hadisinde şöyle geçmektedir:
"Mikdâd, Hz. Ali (a.s) ile karşılaşıp ona 'Üç gündür ben hiçbir şey yemedim' deyince, Emirü'l-Müminin (a.s) dışarıya çıkıp kendi zırhını beş yüz dirheme sattı. Paranın bir miktarını Mikdâd'a verip, şaşkın bir vaziyette oradan ayrıldı. Yolda göçebe kılıklı birisi, Hz. Ali'ye 'Şu deveyi benden veresiye olarak satın al' diye seslendi. İmâm (a.s) deveyi yüz dirheme ondan satın aldı. Göçebe adam ayrılınca, bu sefer başka bir göçebe çıkıp, 'Şu deveyi 150 dirheme bana satar mısın?' deyince, İmâm (a.s) da sattı. Ardından kapıda durup 'Ey Hasan ve Hüseyin dedi, gidin şu göçebeyi bulun (getirin)'.
Bu arada ALLAH Resulü (s.a.a) Hz. Ali'yi (a.s) gördüğünde, yüzünde tebessüm olduğu hâlde şöyle buyurdu: 'Ey Ali, deveyi satan göçebe Cebrâîl ve satın alan da Mîkâil idi. Ey Ali, aldığın yüz elli dirhemin yüz dirhemi devenin parası, elli dirhemi ise (zırh parasının) beşte birini Mikdâd'a verdiğin içindir."[1]
211- MUHAMMED b. Fuzey b. Gazvân'dan şöyle nakledilmiştir:
"Hz. Ali'ye (a.s): 'Daha ne kadar sadaka vereceksin? Ne zamana kadar malını vereceksin? Biraz da kendini (düşünüp) kontrol edemez misin?' diye sorulduğunda şöyle buyurdu: 'ALLAH'a yemin olsun ki, ALLAH-u Teâlâ'nın benim, bir farzımı dahi kabul ettiğini kesin olarak bilseydim, kendimi sıkardım. ALLAH'a andolsun ki ALLAH'ın benden herhangi bir ameli kabul edip etmediğini bilmiyorum!"[2]
(Burada Emirü'l-Müminin Ali (a.s), insanın yaptıklarına bel bağlamaması ve sürekli onun lütuf ve merhametine sığınılması gerektiğinin önemini vurgulamaktadır.)
________________
[1]- Menâkıb-u Âl-i Ebî Tâlib, c.2, s.78.
[2]- Bihârü'l-Envâr, c.3, s.1.