ZUHURUNDA PUTLARIN YIKILMASI
1- Hazret-i Câbir bin Abdüllah “radıyallahü teâlâ anh” tan nakledilmiştir:
Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem” hazretlerinden, Alî bin Ebî Tâlib (as)’in doğumundan soruldu.
Buyurdu ki: “Doğan evlâdın iyiliğinden sorunuz. Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri, Alî “kerremallahü vecheh” ile beni aynı nûrdan yarattı. Her ikimiz bir nûrdanız. Gökleri ref’ etmeden evvel ve yerleri sermeden önce, bizi yarattı. Biz, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin huzûrunda tespih ederdik. Yok olmadan bir nesilden bir nesle intikâl ettik. Tâ Abdülmuttalib’e eriştik. Sonra ben, Abdüllah’a intikâlden sonra, Âmine’de vedî’a olundum.
Alî, Ebû Tâlibe intikâlden sonra, Fâtıma binti Esed katına vedi’a olundu. Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri bizi pâk ve tâhir vücûda getirdi. Sonra hazret-i Alî’yi Fâtıma binti Esed’de karâr tuttu. Melekler müjde verdiler. O zamân bir adam rü’yâsında gördü. Süâl etti: “Bu doğan kimdir?” Dediler: “O, Alî’dir.” O vücûda geldiği vakit, Mekke-i Mükerreme’de zelzele oldu. Putların hepsi yüz üstü düşüp, ehl-i Mekkenin cümlesi korkup, dediler ki: “Bu gece bir yeni hâdise zuhûr etti.” Onlar bu hâlde iken bir nidâ edici nidâ etti. Hâlbuki hiç kimseyi görmediler. Hazret-i Alî anası Fâtıma binti Esed’den doğdu. Gök onun nûru ile ışıklandı. Yıldızlar arttı. Kureyşliler bundan bir acaiplik, hayret edicilik gördüler. Nidâ olundu: “Müjdeler olsun size ki, bu gece, müşrikleri kahredici, münâfıklara gazap edici, âbidlerin süsü, Resûl-i Rabbil âlemînin mührü, imâm-ül Hüdâ, göklerin yıldızı, karanlıkların lâmbası zuhûra geldi”
(Seyyid Eyyub bin Sıddık “Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn” 6. Bab, Otuzüçüncü Menakıp)
SARSINTIYI DURDURMASI
2- “Yer, o şiddetli sarsıntı ile sarsıldığı, ağırlıklarını dışarıya çıkardığı ve insan: ‘Buna ne oluyor?’ dediği zaman, o gün yer, bütün haberlerini anlatacaktır. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir” (Zilzal Süresi 1-5. Ayetler)
Hz. Fatıma ez-Zehra anamız anlatıyor: Ebu Bekir’in halifeliği zamanında Medine’de bir sarsıntı oldu. Bundan korkan halk, Ebu Bekir ve Ömer’in yanına geldiklerinde, hepsi Hz. Ali’nin evine doğru gittiler. Onlar daha Hz. Ali’nin evine varmadan önce, kendisi onları dışarıda karşıladı ve onlarla yüksek bir yere çıktı. Hz. Ali yere oturduktan sonra onlara hitaben buyurdu ki: ‘Şu gördüğünüz mü, sizi korkuttu?’ hepsi dediler ki: ‘Bu gördüğümüz bizleri nasıl korkutmasın ki, şimdiye kadar böyle bir sarsıntı görmedik.’ Hz. Ali, dudaklarını kıpırdatıp, eli ile yere vurduktan sonra şöyle buyurdu: ‘Sana ne oluyor? Sakin ol!’ Yer, bunun üzerine hemen sakin oldu. Orada bulunanların hepsi de olanlara şaşırdılar. Hz. Ali buyurdu ki: ‘Sizler, şimdi yapmış olduğumdan mı şaşırıyorsunuz?’ Dediler ki: ‘Evet’ Hz. Ali buyurdu ki: ‘Şanı Yüce olan Allah’ın: “Yer, o şiddetli sarsıntı ile sarsıldığı, ağırlıklarını dışarıya çıkardığı ve insan: ‘Buna ne oluyor?’ dediği zaman...” buyurmuş olduğu o insan benim. Daha sonra yer bana bütün haberini söyleyecektir.’
(Fayd el-Keşani “Tefsir’üs Safi” C.5, S.357-358 / Muhammed Taki Şerif “Sahifet’ül Ebrâr” C.2)
GÜNEŞ’E SELAM VERİP GÜNEŞİN ONUNLA KONUŞMASI
3- İmam Hasan el-Askeri, babası, dedelerinden naklen, Resulullah (saa) İmamı Ali’ye şöyle buyurdu: “Ey Hasan’ın babası Güneş’e hitap et, o sana cevap verecektir.” Müminlerin Emiri şöyle hitap etti: “Selam olsun sana ey Allah'ın itaatkar kulu.” Güneş şöyle cevap verdi: “Selam senin üzerine de olsun ey Müminlerin Emiri, takva sahibi olan insanların imamı ve ak yüzlülerin komutanı.” (el-Kunduzi el-Hanefi “Yenabi’ül Mevedde” 140 İstanbul Bas.)
4- Resulullah (saa) İmam Ali bin Ebi Talib (as)’ye şöyle buyurdu: “Ey Hasan’ın babası! Güneş ile konuş, kendisi sana cevap verecektir.”
İmam Ali şöyle buyurdu: “Sana selam olsun, ey salih ve Allah'a itaatkar olan kul”
Bunun üzerine güneşten şöyle bir nida geldi: “Sana da selam olsun ey Müminlerin Emiri, takva ehlinin imamı, ak yüzlülerin komutanı. Ey Ali, sen ve şian (yandaşların) cennettesiniz. Ey Ali, toprak ilk olarak Muhammed (saa)’in üzerinden yarılacak, sonra da senin üzerinden, ilk gelecek olan Muhammed’tir, sonra da sen, ilk olarak giydirilecek olan Muhammed’tir, sonra sen.”
Bunun üzerine İmam Ali (as) secdeye kapanır ve ağlamaya başlar. Bunu gören Resulullah (saa) İmam Ali’nin yanına gelip şöyle buyurdu: “Ey kardeşim ve habibim, başını kaldır, Allah seninle yedi gök ehline övünür.”
(Menakıb-ı Hüvarezmi s.63-64; Enis Emir "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah" s.470-471)
5- Bir gün Resulullah (saa) meclisinde iken İmam Ali (as)’ye buyurdu ki: “Ey Ali! Yarın Baki dağlarına git. Güneş çıkınca onu selamla. Allah’ın izniyle sana cevap verecektir.”
Orada bulunan cemaat hayrete düşer. Ertesi gün Emir’ül Müminin Ali, muhacirlerden ve Ansarlardan oluşan büyük bir kalabalıkla Baki dağlarına çıkar. Kalabalığın içinde Ebu Bekir, Ömer ve Osman da vardı. Güneş doğunca İmam Ali ona: “Essalamü aleyki ya halkullahil cedid elmuti” “Sana selam olsun, ey Allah’ın yeni doğan ve ona itaatkar mahluku?”
Hazır olanlar gökten cevap şeklinde şöyle bir nida duydular: “Aleyküm esselâm yâ Evvel, ya Âhir, yâ Zâhir, yâ Bâtin, yâ men hüve bi külli şey’in aliym” “Sana selam olsun ey İlk, ey Son, ey Açık ve ey Gizli olan. Sen her şeyin bilginisin.”
Ebu Bekir, Ömer, Muhacir ve Ansar Güneş’ten bu sesi duyduklarında haykırıp bağırdılar. Sonra bir mühlet sonra oradan ayrıldılar. Resulullah (saa)’ın yanına geldiklerinde ona dediler ki: “Ey Resulullah! Sen bize ‘Ali bizim gibi bir beşerdir’ diyordun. Oysa Güneş ona Allah’ın kendi nefsine hitap ettiği gibi ona hitap etti.” Resulullah (saa) onlara: “Ondan ne duydunuz?” diye sordu. Onlar dediler ki: Güneş’in ona: “Sana selam olsun, ey İlk, ey Son, ey açık ve ey gizli. Sen her şeyi bilensin.” Şeklinde hitap ettiğini duyduk. Resulullah (saa) onlara buyurdu ki: “Doğru söyledi. O (yani Ali) İlk’tir; bana ilk iman eden kişi demektir. O Son’dur; beni yıkayacak, kefenleyecek ve mezarıma koyacak Son kişi demektir. O Açık’tır; O benim bütün ilmimi açıklayandır. O Gizli’dir; o gizli ilmimin sahibidir. O her şeyin bilginidir. O helal, haram, farz ve sünnetlerde bilgin olandır. Bunda sorun nedir?” Sonra onların hepsi mescitten çıkıp mahcup halde oradan ayrıldılar.
(Seyyid Haşim el-Behrâni “Medinet’ül Meâciz” C.1, S.87-88 Müesseset’ül Alemi Lil Matbûât H.1423 Beyrut Bas.; el-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” C.41, S.179-180 Müesseset’ül Vefa 1404 H Beyrut Bas./ Şâzân bin Cibrîl el-Kummi “el-Fedâil” S.69-70 Dar’ür Radiy 1363 H. Kum Bas. / Hüseyn bin Abdülvehhâb “Uyûn el-Mucizât” S.14-15 Müesseset’il A’lemi lil Matbuat 3.Baskı H.1403 Beyrut Bas. / Kitâb Selim bin Kays (Ö. 80 H.) S.933-934, Hadis No: 72 Dâr’ül Hâdi 1415 H.Kum Bas./ Süleyman Daşkapan “Kuran’da Ehl-i Beyt ve Soru-Cevap S.55-56 Onur Ofset-Antakya)
Menakıb sahibi Ebi Cafer el-Bakır’dan, Cabir bin Abdullah’tan nakleder ki: Güneş, İmam Ali'ye yedi kere hitap etti. (Süleyman el-Kunduzi el-Hanefi “Yenabi’ül Mevedde”Sayfa: 141)
1- Hazret-i Câbir bin Abdüllah “radıyallahü teâlâ anh” tan nakledilmiştir:
Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve âlihi ve sellem” hazretlerinden, Alî bin Ebî Tâlib (as)’in doğumundan soruldu.
Buyurdu ki: “Doğan evlâdın iyiliğinden sorunuz. Allahü teâlâ ve tekaddes hazretleri, Alî “kerremallahü vecheh” ile beni aynı nûrdan yarattı. Her ikimiz bir nûrdanız. Gökleri ref’ etmeden evvel ve yerleri sermeden önce, bizi yarattı. Biz, Allahü tebâreke ve teâlâ hazretlerinin huzûrunda tespih ederdik. Yok olmadan bir nesilden bir nesle intikâl ettik. Tâ Abdülmuttalib’e eriştik. Sonra ben, Abdüllah’a intikâlden sonra, Âmine’de vedî’a olundum.
Alî, Ebû Tâlibe intikâlden sonra, Fâtıma binti Esed katına vedi’a olundu. Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri bizi pâk ve tâhir vücûda getirdi. Sonra hazret-i Alî’yi Fâtıma binti Esed’de karâr tuttu. Melekler müjde verdiler. O zamân bir adam rü’yâsında gördü. Süâl etti: “Bu doğan kimdir?” Dediler: “O, Alî’dir.” O vücûda geldiği vakit, Mekke-i Mükerreme’de zelzele oldu. Putların hepsi yüz üstü düşüp, ehl-i Mekkenin cümlesi korkup, dediler ki: “Bu gece bir yeni hâdise zuhûr etti.” Onlar bu hâlde iken bir nidâ edici nidâ etti. Hâlbuki hiç kimseyi görmediler. Hazret-i Alî anası Fâtıma binti Esed’den doğdu. Gök onun nûru ile ışıklandı. Yıldızlar arttı. Kureyşliler bundan bir acaiplik, hayret edicilik gördüler. Nidâ olundu: “Müjdeler olsun size ki, bu gece, müşrikleri kahredici, münâfıklara gazap edici, âbidlerin süsü, Resûl-i Rabbil âlemînin mührü, imâm-ül Hüdâ, göklerin yıldızı, karanlıkların lâmbası zuhûra geldi”
(Seyyid Eyyub bin Sıddık “Menâkıb-ı Çihâr Yâri Güzîn” 6. Bab, Otuzüçüncü Menakıp)
SARSINTIYI DURDURMASI
2- “Yer, o şiddetli sarsıntı ile sarsıldığı, ağırlıklarını dışarıya çıkardığı ve insan: ‘Buna ne oluyor?’ dediği zaman, o gün yer, bütün haberlerini anlatacaktır. Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir” (Zilzal Süresi 1-5. Ayetler)
Hz. Fatıma ez-Zehra anamız anlatıyor: Ebu Bekir’in halifeliği zamanında Medine’de bir sarsıntı oldu. Bundan korkan halk, Ebu Bekir ve Ömer’in yanına geldiklerinde, hepsi Hz. Ali’nin evine doğru gittiler. Onlar daha Hz. Ali’nin evine varmadan önce, kendisi onları dışarıda karşıladı ve onlarla yüksek bir yere çıktı. Hz. Ali yere oturduktan sonra onlara hitaben buyurdu ki: ‘Şu gördüğünüz mü, sizi korkuttu?’ hepsi dediler ki: ‘Bu gördüğümüz bizleri nasıl korkutmasın ki, şimdiye kadar böyle bir sarsıntı görmedik.’ Hz. Ali, dudaklarını kıpırdatıp, eli ile yere vurduktan sonra şöyle buyurdu: ‘Sana ne oluyor? Sakin ol!’ Yer, bunun üzerine hemen sakin oldu. Orada bulunanların hepsi de olanlara şaşırdılar. Hz. Ali buyurdu ki: ‘Sizler, şimdi yapmış olduğumdan mı şaşırıyorsunuz?’ Dediler ki: ‘Evet’ Hz. Ali buyurdu ki: ‘Şanı Yüce olan Allah’ın: “Yer, o şiddetli sarsıntı ile sarsıldığı, ağırlıklarını dışarıya çıkardığı ve insan: ‘Buna ne oluyor?’ dediği zaman...” buyurmuş olduğu o insan benim. Daha sonra yer bana bütün haberini söyleyecektir.’
(Fayd el-Keşani “Tefsir’üs Safi” C.5, S.357-358 / Muhammed Taki Şerif “Sahifet’ül Ebrâr” C.2)
GÜNEŞ’E SELAM VERİP GÜNEŞİN ONUNLA KONUŞMASI
3- İmam Hasan el-Askeri, babası, dedelerinden naklen, Resulullah (saa) İmamı Ali’ye şöyle buyurdu: “Ey Hasan’ın babası Güneş’e hitap et, o sana cevap verecektir.” Müminlerin Emiri şöyle hitap etti: “Selam olsun sana ey Allah'ın itaatkar kulu.” Güneş şöyle cevap verdi: “Selam senin üzerine de olsun ey Müminlerin Emiri, takva sahibi olan insanların imamı ve ak yüzlülerin komutanı.” (el-Kunduzi el-Hanefi “Yenabi’ül Mevedde” 140 İstanbul Bas.)
4- Resulullah (saa) İmam Ali bin Ebi Talib (as)’ye şöyle buyurdu: “Ey Hasan’ın babası! Güneş ile konuş, kendisi sana cevap verecektir.”
İmam Ali şöyle buyurdu: “Sana selam olsun, ey salih ve Allah'a itaatkar olan kul”
Bunun üzerine güneşten şöyle bir nida geldi: “Sana da selam olsun ey Müminlerin Emiri, takva ehlinin imamı, ak yüzlülerin komutanı. Ey Ali, sen ve şian (yandaşların) cennettesiniz. Ey Ali, toprak ilk olarak Muhammed (saa)’in üzerinden yarılacak, sonra da senin üzerinden, ilk gelecek olan Muhammed’tir, sonra da sen, ilk olarak giydirilecek olan Muhammed’tir, sonra sen.”
Bunun üzerine İmam Ali (as) secdeye kapanır ve ağlamaya başlar. Bunu gören Resulullah (saa) İmam Ali’nin yanına gelip şöyle buyurdu: “Ey kardeşim ve habibim, başını kaldır, Allah seninle yedi gök ehline övünür.”
(Menakıb-ı Hüvarezmi s.63-64; Enis Emir "Fazilet-i Ehl-i Beyt-i Resulullah" s.470-471)
5- Bir gün Resulullah (saa) meclisinde iken İmam Ali (as)’ye buyurdu ki: “Ey Ali! Yarın Baki dağlarına git. Güneş çıkınca onu selamla. Allah’ın izniyle sana cevap verecektir.”
Orada bulunan cemaat hayrete düşer. Ertesi gün Emir’ül Müminin Ali, muhacirlerden ve Ansarlardan oluşan büyük bir kalabalıkla Baki dağlarına çıkar. Kalabalığın içinde Ebu Bekir, Ömer ve Osman da vardı. Güneş doğunca İmam Ali ona: “Essalamü aleyki ya halkullahil cedid elmuti” “Sana selam olsun, ey Allah’ın yeni doğan ve ona itaatkar mahluku?”
Hazır olanlar gökten cevap şeklinde şöyle bir nida duydular: “Aleyküm esselâm yâ Evvel, ya Âhir, yâ Zâhir, yâ Bâtin, yâ men hüve bi külli şey’in aliym” “Sana selam olsun ey İlk, ey Son, ey Açık ve ey Gizli olan. Sen her şeyin bilginisin.”
Ebu Bekir, Ömer, Muhacir ve Ansar Güneş’ten bu sesi duyduklarında haykırıp bağırdılar. Sonra bir mühlet sonra oradan ayrıldılar. Resulullah (saa)’ın yanına geldiklerinde ona dediler ki: “Ey Resulullah! Sen bize ‘Ali bizim gibi bir beşerdir’ diyordun. Oysa Güneş ona Allah’ın kendi nefsine hitap ettiği gibi ona hitap etti.” Resulullah (saa) onlara: “Ondan ne duydunuz?” diye sordu. Onlar dediler ki: Güneş’in ona: “Sana selam olsun, ey İlk, ey Son, ey açık ve ey gizli. Sen her şeyi bilensin.” Şeklinde hitap ettiğini duyduk. Resulullah (saa) onlara buyurdu ki: “Doğru söyledi. O (yani Ali) İlk’tir; bana ilk iman eden kişi demektir. O Son’dur; beni yıkayacak, kefenleyecek ve mezarıma koyacak Son kişi demektir. O Açık’tır; O benim bütün ilmimi açıklayandır. O Gizli’dir; o gizli ilmimin sahibidir. O her şeyin bilginidir. O helal, haram, farz ve sünnetlerde bilgin olandır. Bunda sorun nedir?” Sonra onların hepsi mescitten çıkıp mahcup halde oradan ayrıldılar.
(Seyyid Haşim el-Behrâni “Medinet’ül Meâciz” C.1, S.87-88 Müesseset’ül Alemi Lil Matbûât H.1423 Beyrut Bas.; el-Meclisi “Bihâr’ül Envâr” C.41, S.179-180 Müesseset’ül Vefa 1404 H Beyrut Bas./ Şâzân bin Cibrîl el-Kummi “el-Fedâil” S.69-70 Dar’ür Radiy 1363 H. Kum Bas. / Hüseyn bin Abdülvehhâb “Uyûn el-Mucizât” S.14-15 Müesseset’il A’lemi lil Matbuat 3.Baskı H.1403 Beyrut Bas. / Kitâb Selim bin Kays (Ö. 80 H.) S.933-934, Hadis No: 72 Dâr’ül Hâdi 1415 H.Kum Bas./ Süleyman Daşkapan “Kuran’da Ehl-i Beyt ve Soru-Cevap S.55-56 Onur Ofset-Antakya)
Menakıb sahibi Ebi Cafer el-Bakır’dan, Cabir bin Abdullah’tan nakleder ki: Güneş, İmam Ali'ye yedi kere hitap etti. (Süleyman el-Kunduzi el-Hanefi “Yenabi’ül Mevedde”Sayfa: 141)
Yorum