Imam Ali (a.s) min vasiyeti gereğince cenazesi geceleyin defnedildi ve kabir üzerine de hiç bir alamet bırakılmadı; Abbasi halifesi olan Harun’ur- Raşid zamanına kadar gizli kaldı. Bir gün Harun’ur- Raşid, kamışlı ve ceylanların bulunduğu yer olan Necef çölüne avcılığa çıktı, tazı ve parslarla ahuları takip ettiler; avcılar “Tell-ü Necef”e[36] sığındılar; ama tazı ve parslar Telle-ü Necef’in üzerine çıkmadılar. Bu amel bir kaç defa tekrarlandı; yani tazılar geri gittiklerinde ceylanlar tepeden aşağı iniyorlardı, takip edildiklerinde ise tekrar o tepeye sığınıyorlardı. Halife, tazıların tepenin üzerine çıkmadıklarını görünce o mekanda bir sırrın olması gerektiğini anladı; işte bundan dolayı hizmetçilerine o yerin halkından yaşlı bir adamı yanına getirmelerini emretti. Bir ihtiyar adam bulup getirdiklerinde halife o adama; “Bu tepede ne gibi bir sır vardır ki, tazılar ceylanların ardıca onun üzerine çıkmıyorlar?” diye sordu.
İhtiyar adam cevaben; “Ben sırrını biliyorum, fakat söylersem can güvensizliğimi kaybederim” dedi. Halife güvenlik verince ihtiyar adam şöyle dedi: “Babamla birlikte buraya geldik, babam bu tepenin üzerini ziyaret edip orada namaz kıldı, babama; “Burada ne vardır?” diye sordum. Babam cevabımda şöyle dedi: “İmam Cafer Sadık (a.s)’la birlikte burayı ziyarete geldik, İmam Sadık (a.s); “Burası ceddimiz Ali bin Ebi Talip (a.s)’ın kabirdir, yakında aşikar olacaktır.” buyurdular.
Halife o yerin kazılmasını emretti, orayı kazıp bir kabir alametine ulaştılar, orada iki satır Süryani yazısıyla yazılan bir levha gördüler, o levhadaki yazıyı tercüme ettiklerinde şu sözler çıktı: “Bu Nuh peygamberin tarafından yedi yüz yıl önce Muhammed (salllahu aleyhi ve alih)’in vasisi olan Ali için kazdığı kabirdir.”
Harun bu durumu görünce o kabre çok ihtiram edip toprakları tekrar kendi yerine dökmelerini emretti, kendisi de bineğinden aşığı inip abdest aldı, iki rekat namaz kıldı, çok ağladı ve kendisini o mutahhar kabrin üzerine attı. Daha sonra Hz. Musa bin Cafer (a.s)’ın huzuruna bir mektup yazarak bu olayın O Hazretten sorulmasını emretti. Hazret onların sorusunun cevabında şöyle yazdı: “Evet, orası değerli ceddim Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’ın kabridir.
Harun kabrin üzerinde taşla bir bina yapılmasını emretti, bu bina “Tahcir-i Harun” diye meşhur oldu. Daha sonra bu haber diğer şehirlere yayıldı. Müminler etraftan yolculuk yüklerini bağlayıp O Hazretin ziyaretine geliyorlardı. İşte bundan dolayı Cenab-ı “Seyyid İbrahim Mücab” da fırsat bulur bulmaz Şiraz şehrinden Hazretin ziyareti için yola çıktı. Kerbela-i Müalla’yı ziyaret edip ondan ayrıldıktan sonra, Hakkın nidasına lebbeyk deyip dünyadan göçtü ve değerli ceddi İmam Hüseyin (a.s)’ın civarında defnedildi. Şimdiye kadar mübarek kabri Hz. Hüseyin (a.s)’ın revakının kuzey batısında dostlarının ziyaretgahıdır.
kaynak, pesaver geceleri
İhtiyar adam cevaben; “Ben sırrını biliyorum, fakat söylersem can güvensizliğimi kaybederim” dedi. Halife güvenlik verince ihtiyar adam şöyle dedi: “Babamla birlikte buraya geldik, babam bu tepenin üzerini ziyaret edip orada namaz kıldı, babama; “Burada ne vardır?” diye sordum. Babam cevabımda şöyle dedi: “İmam Cafer Sadık (a.s)’la birlikte burayı ziyarete geldik, İmam Sadık (a.s); “Burası ceddimiz Ali bin Ebi Talip (a.s)’ın kabirdir, yakında aşikar olacaktır.” buyurdular.
Halife o yerin kazılmasını emretti, orayı kazıp bir kabir alametine ulaştılar, orada iki satır Süryani yazısıyla yazılan bir levha gördüler, o levhadaki yazıyı tercüme ettiklerinde şu sözler çıktı: “Bu Nuh peygamberin tarafından yedi yüz yıl önce Muhammed (salllahu aleyhi ve alih)’in vasisi olan Ali için kazdığı kabirdir.”
Harun bu durumu görünce o kabre çok ihtiram edip toprakları tekrar kendi yerine dökmelerini emretti, kendisi de bineğinden aşığı inip abdest aldı, iki rekat namaz kıldı, çok ağladı ve kendisini o mutahhar kabrin üzerine attı. Daha sonra Hz. Musa bin Cafer (a.s)’ın huzuruna bir mektup yazarak bu olayın O Hazretten sorulmasını emretti. Hazret onların sorusunun cevabında şöyle yazdı: “Evet, orası değerli ceddim Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’ın kabridir.
Harun kabrin üzerinde taşla bir bina yapılmasını emretti, bu bina “Tahcir-i Harun” diye meşhur oldu. Daha sonra bu haber diğer şehirlere yayıldı. Müminler etraftan yolculuk yüklerini bağlayıp O Hazretin ziyaretine geliyorlardı. İşte bundan dolayı Cenab-ı “Seyyid İbrahim Mücab” da fırsat bulur bulmaz Şiraz şehrinden Hazretin ziyareti için yola çıktı. Kerbela-i Müalla’yı ziyaret edip ondan ayrıldıktan sonra, Hakkın nidasına lebbeyk deyip dünyadan göçtü ve değerli ceddi İmam Hüseyin (a.s)’ın civarında defnedildi. Şimdiye kadar mübarek kabri Hz. Hüseyin (a.s)’ın revakının kuzey batısında dostlarının ziyaretgahıdır.
kaynak, pesaver geceleri