Ey Benim Efendim!
Sana gelmek istiyorum Efendim. Şu dar kalıplaşmış dünya hayatından uçup engin hülyalar misali ufkunda kaybolmak Sen’de erimek istiyorum. Yerlerin sıkıcılığından göklerin enginliğine bürünmek bir kuş misali kurtulup günahlarımdan… Sana gelmek istiyorum…
Tıpkı sözleştiğimiz gibi “Qalu bela”da; tek Allah için olsun istiyorum yaşamım Efendim. Nefis putunu yıkıp, yalnız gelişini gözlemek, gelişine layık olmak, gelişini yaşamak.. Her an her hücremle her düşüncemle..
Efendim şikayetim var Sana. Önce kendimden. Bitmez sonu gelmez emellerimle, şeytani vesveselerle Sana dair inancım küllenir de bazen şu yüreğimde, dalarım günahlara kendime bile itiraf edemeyeceğim kadar iğrenç; Sen’i andığımda toplum içinde daha bir samimi olurum da, yalnızken üstüme yüklenmiş bir görevi bitirivermek, kaldırıp atılacak bir iş gibi yapmak iğrençliğinden Efendim..
Yıllar sonra Sen’i bulmuşken ya birden kayboluverirsen diyedir korkum Efendim.. Bir an olsun hülyalarımdan ideallerimden hedeflerimden çıkma olur mu.. Yalnız Allah için yaşayan o tertemiz kalp pınarından akıt feyizlerini de; şu dünyaya dalmış bu yüzden de zalimlerden korkan kalbim hayat gülücükleriyle yeniden dirilsin.. Bir nazar et de şu gönlüm birazcık yaşasın; boğulmak üzereyim Efendim, dünyada dikilen onca putların arasında.. Labirent misali sokaklarda, çizilmiş; aralarında yolların..
Efendim bitmez bir sevgiyle severken Sen’i, beni de defterine yazar mısın? En sonuna da olsa . Bir nazar eder misin. Bir lahza da olsa.. İçten gelen kanlı feryatlarıma, akan göz yaşlarıma bir lahza da olsa bakar mısın.. Beni benden çok tanıyan ve bana daha çok yakın olan Allah elçisi olarak, şahitlik edeceğin amellerimin yüz kızartıcı değil, gönüller sevinci olacak niteliklerde olması için, bu şefaatini daha dünyadayken yayar mısın üzerime Efendim..
Sanadır şikayetim nefsimin bitmeyen arzularından.. Sanadır şikayetim şu zalim topluluktan.. Sanadır mazlumların gökleri yaran dua ve çığlıklarından.. Artık yer kalmadı onların ahlarından ne yerde ne gökte.. Oysa uçsuz bucaksız derler hani evrene.. Bir bak artık yüreğimiz parçalana parçalana Filistin haberlerinde bağışıklık kazandık Efendim.. Öyle zalim olduk ki zalimlerin propagandalarında yemek yer gibi izliyoruz vahşet sahnelerini.. Şu his merkezimizi yeniden ele almamız için bize bir nazar eder misin Efendim…
Efendim Sen’sin benim sığınacağım Rabbimin izniyle.. Sen’sin benim arzımı duyacak olan Sen’sin beni şu aşağı dünyadan göklere çıkaracak. Sonu gelmez ufuk misali dünyevi hedeflerin alçaklığından ideallerin yüceliğine ettirecek hicreti… Zulüm diyarı dünyadan adaletinle yükselen değerlerin layıkı kullarına katacak..
Sanadır şikayetim Efendim. Ümmetin cehaletinden, görüp de görmemezlik bilip de bilmemezlikten gelişlerinden, ibadet edip de Allah’ı unutmalarından.
Sana samimi kalple yönelmiş Alimlerimden bile şikayetim var. Çünkü okudukları mersiyelerinden anlamıyorum yeni yetişen nesil olarak. İran’dan aynısını tercüme etmeden okuyorlar.. Gerçekte çok derin içli ve güzel olduğunu düşündüğüm mersiye ve sinezenleri anlamayan aklım geçit vermiyor ki kalbim titresin..
Gerçi her şeyimizi borçlu olduğumuz Alimlerimiz başımızın tacıdır Efendim. Ama kutsal Ehl-i Beyt mektebi her şeyin en mükemmeline layıktır ve Sen’in zinetin olan Alimlerim bilgi adına her şeyin en iyisini en acil yapmalıdır. Türkçemizde bir tam tefsirimiz bile yok Efendim, bir televizyonumuz bile.. Bir fuhuştan çocuklarımızı sığındıracağımız özel okulumuz bile.. Yokluklar arasında Sen’i arıyoruz Efendim.. Bir nazar kıl halimize.
Efendim birinciye ikinciye üçüncüye lanet derken hala yüzlerimiz geçmişte yürüyoruz oysa önümüzde duran zamanın putlarına taparak.. Nice nice Tağutların önünde muhakeme olmayı isteyerek..
Ali a.s.’ın kılıcı bile artık bizi uyutan masallar haline geldi. Öyle sarhoş olduk ki O’nun kahramanlığından hala onun kılıcını tarihin
yüksek kutsal duvarına asıp da Sen’in zuhurunda kullanacağımız modern silahlara dönemedik yüzümüzü. Hazırlayamadık beyinlerimizi.. Kerbela için ağlarken zamanın zulüm ve zorba saraylarından atılacak bir parça kemik için tarihten çıkıp gelmedik günümüze. Çıkamadık günümüz Yezitlerinin Zeynepleri zincirlediği zulüm diyarı günümüz Kerbelalarına.. Efendim Sana şikayet ediyorum.. Alimlerimden geçmişi anlatıp günümüze bizi taşımayanlarından.. Destan, kıyam ve isyan olan şanlı şia tarihini uyku uyuşturucu gibi anlatan Alimlerimden.. Ve de öyle kuzu kuzu dinleyen zalim halkları Sanadır şikayetim..
Alimlerimi cahillikleriyle bir adım bile ilerletmeyen, humusunu başa kakma için vesile gören zengin zalimlerden kalplerine şifa indirmen için Sanadır yalvarmam Efendim.. Alimlerime neredeyse yol gösterme küstahlığına, kabalığına saplanan, onlara itaati patronuna itaat kadar bile değerli görmeyenlerden şikayetim var Sana..
Efendim tut elimden. Çıkar beni karanlıklardan. Nefsimin azgınlıklarından. Sonu gelmez hülyalardan. Şeytani rüyalardan. Allah’ımın izniyle tut elimden.
Neredesin Efendim ne haldesin. Bazen yararlanırken dünya nimetlerinden, rahatken Sen’i düşünürüm. Şimdi nerde acaba, karnı aç mı, barınağı var mı? Rahat mı. Gelse de her şeyimi ona feda etsem evimde misafir etsem tüm gücümle sersem ruhumu bir paçavra gibi değersiz de olsa önüne hizmet için.. Acaba bana bir an da olsa bakar mısın Efendim.. Az da olsa siler misin göz yaşlarımı..
Ben tenhalıklarda Sana ağlamayacağım da kime ağlayacağım.. Ne var ki dünyada Sen’den başka görülmeye var sayılmaya değer. Şu adi yer yüzünde hangi kutsal var ki Sen’inle boy ölçüşecek.. Ey Efendim artık uzatma bu hasretimi dünyamın. Değ ruhumun yaralarına.. Çok geç olmadan işlediğim günah cinayetlerinde boğulmadan. Bir nazar kıl yaralı yüreğime.. Hislenmez kalbimi eline al da bir oku bitmez vahiy hazinesinden..
Ey Efendim! benim Efendim.. Bir bilsem Sen’i görmeye ne çok hasretim. Kararlıyım Sana geleceğim bu yaz izin verirse Rabbim. Ya Meşhed’de bulurum ya Kum’da diye.. Düşeceğim yollarına. Günahlarım belki kalır geride diyerek.. Artık asla dönmem diyerek. Bir bakacak mısın Efendim.. Şefaatini dünyada yayacak mısın Efendim. Kıyamını zalim nefsim, bitmeyen şeytani vesveseler yuvası aklımdan başlatacak mısın Efendim..
Layık olmasam da bu feryatları etmeye, günahlarım alıkoysa da beni Sen’in zuhurunu görmeye, yine de kapına geldim, Sen’den af dilemeye geldim, affa layık olmasam da kölen olmaya geldim. Gelme desen de Sana itaate geldim.. Riyasız sade halimle Sen’i sığdıramayacağım şu zihnimin dar kalıplı dünya kelimeleriyle ne kadar olacaksa feryadımı dile getirmeye geldim.. Kabul et eksikliğimi, görme adiliğimi, ört çaresizliğimi, çiziver günah defterimi… Adaletin hatırına, kıyamının hasretine, zulmü kötü görmeme, boğazıma düğümlenmiş dile gelmemiş kelimelerin hatırına… Sen’den ayrılmak istemeyen kalbimin hatırına.. Yalnızlıkta döktüğüm göz yaşlarının hatırına..
Bedenleri parçalanmış “kaç gün yaşamaya gelmiş” dediğimiz yavrucakların solmuş tenleri hatırına. Dirilt zuhurunu kalplerimizde. Zuhurunun şartlarına uyacak şekilde. Eline al idaremizi. Kıyamına hazır olacak şekilde. Tanıt bize zalimleri, hedefine şaşmadan gidecek şekilde. Okşa Sensizlikten mahzun kalbimizi, kavuştuğunda, bir babaya hasret bebenin tarifi imkansız sevincine denk şekilde..
Ve yazamadıysam hakikate dair bir şey affedeceğin şekilde dokun kalbimize..
Bir nazar Efendim.. benim Efendim…
17.6.2010
İstanbul
Sana gelmek istiyorum Efendim. Şu dar kalıplaşmış dünya hayatından uçup engin hülyalar misali ufkunda kaybolmak Sen’de erimek istiyorum. Yerlerin sıkıcılığından göklerin enginliğine bürünmek bir kuş misali kurtulup günahlarımdan… Sana gelmek istiyorum…
Tıpkı sözleştiğimiz gibi “Qalu bela”da; tek Allah için olsun istiyorum yaşamım Efendim. Nefis putunu yıkıp, yalnız gelişini gözlemek, gelişine layık olmak, gelişini yaşamak.. Her an her hücremle her düşüncemle..
Efendim şikayetim var Sana. Önce kendimden. Bitmez sonu gelmez emellerimle, şeytani vesveselerle Sana dair inancım küllenir de bazen şu yüreğimde, dalarım günahlara kendime bile itiraf edemeyeceğim kadar iğrenç; Sen’i andığımda toplum içinde daha bir samimi olurum da, yalnızken üstüme yüklenmiş bir görevi bitirivermek, kaldırıp atılacak bir iş gibi yapmak iğrençliğinden Efendim..
Yıllar sonra Sen’i bulmuşken ya birden kayboluverirsen diyedir korkum Efendim.. Bir an olsun hülyalarımdan ideallerimden hedeflerimden çıkma olur mu.. Yalnız Allah için yaşayan o tertemiz kalp pınarından akıt feyizlerini de; şu dünyaya dalmış bu yüzden de zalimlerden korkan kalbim hayat gülücükleriyle yeniden dirilsin.. Bir nazar et de şu gönlüm birazcık yaşasın; boğulmak üzereyim Efendim, dünyada dikilen onca putların arasında.. Labirent misali sokaklarda, çizilmiş; aralarında yolların..
Efendim bitmez bir sevgiyle severken Sen’i, beni de defterine yazar mısın? En sonuna da olsa . Bir nazar eder misin. Bir lahza da olsa.. İçten gelen kanlı feryatlarıma, akan göz yaşlarıma bir lahza da olsa bakar mısın.. Beni benden çok tanıyan ve bana daha çok yakın olan Allah elçisi olarak, şahitlik edeceğin amellerimin yüz kızartıcı değil, gönüller sevinci olacak niteliklerde olması için, bu şefaatini daha dünyadayken yayar mısın üzerime Efendim..
Sanadır şikayetim nefsimin bitmeyen arzularından.. Sanadır şikayetim şu zalim topluluktan.. Sanadır mazlumların gökleri yaran dua ve çığlıklarından.. Artık yer kalmadı onların ahlarından ne yerde ne gökte.. Oysa uçsuz bucaksız derler hani evrene.. Bir bak artık yüreğimiz parçalana parçalana Filistin haberlerinde bağışıklık kazandık Efendim.. Öyle zalim olduk ki zalimlerin propagandalarında yemek yer gibi izliyoruz vahşet sahnelerini.. Şu his merkezimizi yeniden ele almamız için bize bir nazar eder misin Efendim…
Efendim Sen’sin benim sığınacağım Rabbimin izniyle.. Sen’sin benim arzımı duyacak olan Sen’sin beni şu aşağı dünyadan göklere çıkaracak. Sonu gelmez ufuk misali dünyevi hedeflerin alçaklığından ideallerin yüceliğine ettirecek hicreti… Zulüm diyarı dünyadan adaletinle yükselen değerlerin layıkı kullarına katacak..
Sanadır şikayetim Efendim. Ümmetin cehaletinden, görüp de görmemezlik bilip de bilmemezlikten gelişlerinden, ibadet edip de Allah’ı unutmalarından.
Sana samimi kalple yönelmiş Alimlerimden bile şikayetim var. Çünkü okudukları mersiyelerinden anlamıyorum yeni yetişen nesil olarak. İran’dan aynısını tercüme etmeden okuyorlar.. Gerçekte çok derin içli ve güzel olduğunu düşündüğüm mersiye ve sinezenleri anlamayan aklım geçit vermiyor ki kalbim titresin..
Gerçi her şeyimizi borçlu olduğumuz Alimlerimiz başımızın tacıdır Efendim. Ama kutsal Ehl-i Beyt mektebi her şeyin en mükemmeline layıktır ve Sen’in zinetin olan Alimlerim bilgi adına her şeyin en iyisini en acil yapmalıdır. Türkçemizde bir tam tefsirimiz bile yok Efendim, bir televizyonumuz bile.. Bir fuhuştan çocuklarımızı sığındıracağımız özel okulumuz bile.. Yokluklar arasında Sen’i arıyoruz Efendim.. Bir nazar kıl halimize.
Efendim birinciye ikinciye üçüncüye lanet derken hala yüzlerimiz geçmişte yürüyoruz oysa önümüzde duran zamanın putlarına taparak.. Nice nice Tağutların önünde muhakeme olmayı isteyerek..
Ali a.s.’ın kılıcı bile artık bizi uyutan masallar haline geldi. Öyle sarhoş olduk ki O’nun kahramanlığından hala onun kılıcını tarihin
yüksek kutsal duvarına asıp da Sen’in zuhurunda kullanacağımız modern silahlara dönemedik yüzümüzü. Hazırlayamadık beyinlerimizi.. Kerbela için ağlarken zamanın zulüm ve zorba saraylarından atılacak bir parça kemik için tarihten çıkıp gelmedik günümüze. Çıkamadık günümüz Yezitlerinin Zeynepleri zincirlediği zulüm diyarı günümüz Kerbelalarına.. Efendim Sana şikayet ediyorum.. Alimlerimden geçmişi anlatıp günümüze bizi taşımayanlarından.. Destan, kıyam ve isyan olan şanlı şia tarihini uyku uyuşturucu gibi anlatan Alimlerimden.. Ve de öyle kuzu kuzu dinleyen zalim halkları Sanadır şikayetim..
Alimlerimi cahillikleriyle bir adım bile ilerletmeyen, humusunu başa kakma için vesile gören zengin zalimlerden kalplerine şifa indirmen için Sanadır yalvarmam Efendim.. Alimlerime neredeyse yol gösterme küstahlığına, kabalığına saplanan, onlara itaati patronuna itaat kadar bile değerli görmeyenlerden şikayetim var Sana..
Efendim tut elimden. Çıkar beni karanlıklardan. Nefsimin azgınlıklarından. Sonu gelmez hülyalardan. Şeytani rüyalardan. Allah’ımın izniyle tut elimden.
Neredesin Efendim ne haldesin. Bazen yararlanırken dünya nimetlerinden, rahatken Sen’i düşünürüm. Şimdi nerde acaba, karnı aç mı, barınağı var mı? Rahat mı. Gelse de her şeyimi ona feda etsem evimde misafir etsem tüm gücümle sersem ruhumu bir paçavra gibi değersiz de olsa önüne hizmet için.. Acaba bana bir an da olsa bakar mısın Efendim.. Az da olsa siler misin göz yaşlarımı..
Ben tenhalıklarda Sana ağlamayacağım da kime ağlayacağım.. Ne var ki dünyada Sen’den başka görülmeye var sayılmaya değer. Şu adi yer yüzünde hangi kutsal var ki Sen’inle boy ölçüşecek.. Ey Efendim artık uzatma bu hasretimi dünyamın. Değ ruhumun yaralarına.. Çok geç olmadan işlediğim günah cinayetlerinde boğulmadan. Bir nazar kıl yaralı yüreğime.. Hislenmez kalbimi eline al da bir oku bitmez vahiy hazinesinden..
Ey Efendim! benim Efendim.. Bir bilsem Sen’i görmeye ne çok hasretim. Kararlıyım Sana geleceğim bu yaz izin verirse Rabbim. Ya Meşhed’de bulurum ya Kum’da diye.. Düşeceğim yollarına. Günahlarım belki kalır geride diyerek.. Artık asla dönmem diyerek. Bir bakacak mısın Efendim.. Şefaatini dünyada yayacak mısın Efendim. Kıyamını zalim nefsim, bitmeyen şeytani vesveseler yuvası aklımdan başlatacak mısın Efendim..
Layık olmasam da bu feryatları etmeye, günahlarım alıkoysa da beni Sen’in zuhurunu görmeye, yine de kapına geldim, Sen’den af dilemeye geldim, affa layık olmasam da kölen olmaya geldim. Gelme desen de Sana itaate geldim.. Riyasız sade halimle Sen’i sığdıramayacağım şu zihnimin dar kalıplı dünya kelimeleriyle ne kadar olacaksa feryadımı dile getirmeye geldim.. Kabul et eksikliğimi, görme adiliğimi, ört çaresizliğimi, çiziver günah defterimi… Adaletin hatırına, kıyamının hasretine, zulmü kötü görmeme, boğazıma düğümlenmiş dile gelmemiş kelimelerin hatırına… Sen’den ayrılmak istemeyen kalbimin hatırına.. Yalnızlıkta döktüğüm göz yaşlarının hatırına..
Bedenleri parçalanmış “kaç gün yaşamaya gelmiş” dediğimiz yavrucakların solmuş tenleri hatırına. Dirilt zuhurunu kalplerimizde. Zuhurunun şartlarına uyacak şekilde. Eline al idaremizi. Kıyamına hazır olacak şekilde. Tanıt bize zalimleri, hedefine şaşmadan gidecek şekilde. Okşa Sensizlikten mahzun kalbimizi, kavuştuğunda, bir babaya hasret bebenin tarifi imkansız sevincine denk şekilde..
Ve yazamadıysam hakikate dair bir şey affedeceğin şekilde dokun kalbimize..
Bir nazar Efendim.. benim Efendim…
17.6.2010
İstanbul
Yorum