Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

MEHDİVİYET AHİR ZAMANIN KURTULUŞ ÇAĞRISI

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    MEHDİVİYET AHİR ZAMANIN KURTULUŞ ÇAĞRISI

    BİSMİHİ TEALA
    HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S) OLSUN
    RABB'İMDEN HZ. İMAM MEHDİ (A.F) ZUHRUNUN TEZLİĞİNİ VE BİZLERİNDE ONUN YARENLERİ OLMAYI MUAVVAK KILMASINI DUA EDERİM

    Selamun Aleykum Ey İmam (a.f)'ının yolunu gözleyenler, İmam (a.f) aşıklarına
    Unutmamalıyız ki ey muhterem kardeşlerim Hz. İmam Mehdi (a.f) zuhrunun tezliği bizim ona karşı samimiyetimiz ve ciddiyetimize bağlıdır.Bunu kazana bilmek için marifet sahibi olmalı, ilim öğrenmeli ve mutala (düşünmek) yapmalıyız
    Hz. İmam Hüseyin (a.s) KERBELA'sı ile İslam dini ve Şia'ların bekası devam ede gelmiştir. FEREC'İ beklemek, işlerin düzeleceğine, Allah’ın hüküm ve hakimiyetinin gerçekleşeceğine ümitli olup bunu istemek , kolaylık, zafer, nusret ve aydınlığa çıkma, Adaletin Zulumet karşısında yükselişine yardımcı olmaktır. Allah muavvak kılmasını dua ederim
    "Zamanının İMAM’INI tanımadan ölen cahiliye ölümüyle ölmüşAllah Resulu Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Zamanının İMAM’INI tanımadan ölen cahiliye ölümüyle ölmüştür."

    Yine Kur'an'ı Kerim'inde Allah-u Teala şöyle buyuruyor:“Her kavmi, kendi imamıyla meşhur edeceğimiz o gün…” (İsra, 71). Ve keza şöyle buyuruyor: "...Biz her şeyi mubin (apaçık) bir İmam'da saydık döktük..." (Yasin, 12).

    Peki kimdir bu, tanınması farz olan, İmam? Ve bu İmam'ı nasıl tanımak gerekir?
    Elbetteki tanınması zorunlu olan İmam: Ehl-i Beyt İmamları (aleyhimusselam)'dır ki; İmam Ali aleyhisselam bir hadisinde zamanın İmamının Nuraniyyet'te tanınması gerektiğini ve bunun mümin kadın ve mümin erkek herkesin üzerine farz olduğunu Ebuzer (as) ve Selman (as)'a şöyle buyuruyor:


    EHL-İ BEYT İMAMLARINI (ALEYHİMUSSELAM) NURANİYYET İLE TANIMAK

    “Muhammed bin Sadaka der ki: Ebu Zerr (as) Selman’a şöyle sordu: “Ey Ebu Abdullah (Selman)! İmam Emir’ül-mü’minin’i (aleyhisselam) nuraniyyet ile tanımak nedir?” Dedi ki: “Ey Cundeb (Ebu Zerr)! Gidip kendisinden soralım.” Dedi ki: “Yanına gittik. Ama kendisini bulamadık.”

    Dedi ki: “Bekledik ve gelip şöyle buyurdu: “Niçin geldiniz?” Dediler ki: “Seni (aleyhisselam) nuraniyyet ile tanımayı soracaktık ey Emir’ül-müminin (aleyhisselam)!” Buyurdu ki: “Ne mutlu siz ikinize ki, Allah’ın dininde kusurlu değilsiniz ve sözünüze bağlısınız. Keşke bu vacibi mümin erkek ve kadınların hepsi bilse idi.” Sonra O hazret (aleyhisselam) buyurdu ki:
    “Ey Selman ve Ey Cundeb!” Dediler ki: “Lebbeyk ya Emir’ül-müminin (aleyhisselam)!” Buyurdu ki: “Benim (aleyhisselam) hakikatimi nuraniyyet ile tanımayanın imanı kabul olmaz. Eğer Beni (aleyhisselam) bu marifet (tanıma) ile tanırsa, işte o zaman Allah onun kalbini iman ile imtihan etmiş, kalbini İslam için açmış ve arif ve gözü açılmış sayılır. Bu tanımadan geri kalanlar ise şüphe ve tereddüt içindedirler.” “Ey Selman ve Ey Cundeb!” Dediler ki: “Lebbeyk ya Emir’ül-müminin (aleyhisselam)!” “Beni (aleyhisselam) nuraniyyet ile tanımak Allah, Azze ve Celle’yi tanımaktır. Allah, Azze ve Celle’yi tanımak ise Beni nuraniyyet ile tanımaktır. İşte bu o halis dindir ki, Allah buyuruyor ki: “Onlara sadece emrolundu ki, Allah’a ihlâsla ibadet etsinler. Hanif olarak. Namazı kılsınlar ve zekâtı versinler. İşte bu sağlam dindir.” (Beyyine, 5).”

    Buyurdu ki: “Onlar Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve alihi ve selem) nübüvvetine emrolundular. İşte o, Hanif ve kolay Muhammed’i (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) dindir. Buyuruyor ki: “Namazı kılsınlar.” Her kim Benim (aleyhisselam) Velayetimi ikame ederse, ancak o, namazı kılar. Benim (aleyhisselam) Velayetimi ikame etmek ise çok çok zordur. O’na hiç kimse tahammül edemez. Yalnız Mukarreb (Allah’a yakın) melek ve mürsel peygamber ve Allah’ın kalbini imtihan ettiği mümin kulu hariç. Melek, Mukarreb olmadığı sürece tahammül edemez (taşıyamaz). Peygamber, mursel olmadığı sürece taşıyamaz. Mümin de imtihan edilmediği sürece taşıyamaz.” Dedim ki: “Ey Emir’ül-müminin (aleyhisselam)! Mümin kimdir ve onun sınırı ve ölçüsü nedir?” Buyurdu ki: “Ey Ebu Abdullah!” Dedim ki: “Lebbeyk Ey Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) kardeşi (aleyhisselam)!”

    Buyurdu ki: “İmtihan olunmuş mümin o dur ki, Bizim (aleyhisselam) bir emrimiz (sözümüz) ona ulaştığında onu kabul etmek için kalbini açar ve şüphe ve tereddüt etmez. Bil ki ey Ebu Zerr! Ben (aleyhisselam), Allah, Azze ve Celle’nin kuluyum. O’nun kullarına halifesiyim. Bizi (aleyhisselam) Rabb edinmeyin. Ve faziletlerimiz hakkında ne isterseniz söyleyin. Siz, Bizim hakikatimize, sınırımıza asla ulaşamazsınız. Allah, Azze ve Celle Bize (aleyhisselam) sizin düşündüğünüz ve anlattığınızdan ve kalbinize ilham olunandan daha büyüğünü ve fazlasını vermiştir. İşte eğer Bizi (aleyhisselam) böyle tanırsanız, siz, müminsiniz.”

    Selman dedi ki: “Dedim Ey Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) kardeşi (aleyhisselam)! Namazı kılmak senin Velayetini ikame etmek midir?”

    Buyurdu ki: “Evet ey Selman! Bunun onayı Allah’ın aziz kitaptaki şu sözüdür: “Sabır ve namazdan yardım isteyin. Ve şüphesiz namaz Allah’tan korkanların dışındakilere çok zor ve ağırdır.” (Bakara, 45). Sabır, Resulullah sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’dir. Namaz ise, Benim (aleyhisselam) Velayetimi ikame etmektir. Onun için Allah namaz ağırdır, buyurdu. O ikisi demedi. Çünkü Velayeti taşımak Allah’tan korkanların dışındakilere çok ağırdır. Allah’tan korkanlar ise yalnızca gözü pek Şiilerdir. Çünkü kaderiler, cebriler, hariciler ve diğer nasibiler Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem’i kabul ediyorlar. Aralarında bu konuda ihtilaf yoktur. Ama onlar Velayette ihtilaf ettiler. Çok az bir grup dışında çoğu karşı çıkıp inkâr ettiler. İşte onun için Allah, Azze ve Celle, kitabında onlara buyurdu ki: “Namaz, Allah’tan korkanların dışındakilere ağırdır.” Yüce Allah aziz kitabının başka bir yerinde Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) Nübüvveti ve Benim (aleyhisselam) velayetim hakkında buyurdu ki: “Kapatılmış bir kuyu ve abad olmuş bir saray.” (Hacc, 45). Saray Muhammed’dir (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem), kapatılan kuyu ise Benim (aleyhisselam) Velayetimdir. O’nu kapatıp karşı çıktılar. Benim (aleyhisselam) Velayetime ikrar etmeyene Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) velayetine ikrarın faydası olmaz. Çünkü ikisi birbiriyle birleşiktir.

    “Ey Selman ve Ey Cundeb!” Dediler ki: “Lebbeyk ya Emir’ül-müminin (aleyhisselam)! Allah’ın salâtı Sana (aleyhisselam) olsun.” Buyurdu ki: “Ben (aleyhisselam) ve Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) aynı bir nurduk. Allah, Azze ve Celle’nin nurundan. Allah, Tebareke ve Teâla, bu nura ikiye bölünmesini emretti. Yarısına buyurdu ki: “Muhammed ol (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)!” Diğer yarısına da buyurdu ki: “Ali ol (aleyhisselam)!” Onun için Muhammed sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem buyurdu ki: “Ali (aleyhisselam) Ben’dendir (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ve Ben (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) Ali’denim (aleyhisselam). Ben’den (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) yalnızca Ali (aleyhisselam) eda eder. Ebubekir’i Beraat suresi ile Mekke’ye gönderdi. Daha sonra Cebrail gelip dedi ki: “Ya Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem)!” Buyurdu ki: “Lebbeyk!” Arz etti ki: “Allah, Sen (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) veya Sen’den (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) olan birinin eda etmesini emretti. Ebubekir’i geri çağırıp Ben’i (aleyhisselam) gönderdi. Ebubekir dedi ki: “Acaba Benim (aleyhisselam) hakkımda bir ayet mi indi?” Buyurdu ki: “Hayır. Ama Ben (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) veya Ben’den (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) olan biri eda edecek.”

    “Ey Selman ve Ey Cundeb!” Dediler ki: “Lebbeyk ey Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) kardeşi (aleyhisselam)!” “Resulullah’ın (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) bir sahifesini eda etmeye layık olmayan bir adam İmamete nasıl layık olabiliyor? Ey Selman ve Ey Cundeb! Ben (aleyhisselam) ve Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) bir nur idik. Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem), Muhammedi Mustafa (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) oldu. Ben (aleyhisselam) de O’nun (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) vasisi Murtaza (aleyhisselam) oldum. Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) natık oldu. Ben (aleyhisselam) de samit (susan) oldum. Her dönemde mutlaka susan ve konuşan olmalıdır. Ey Selman! Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) korkutucu oldu. Ben (aleyhisselam) de hadi oldum. Allah, Azze Celle, buyuruyor ki: “Sen (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem), sadece korkutucusun ve her kavmi hidayet eden biri var.” (Ra’d, 7). Resulullah (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) korkutucudur ve Ben (aleyhisselam) hidayet edenim. “Allah her kadının taşıdığını bilir ve rahimlerindekilerin ne kadar azalıp çoğalacağını ve her şey ezelden beri O’nun ilmindedir. Hazırı ve gaybı bilendir. Büyüktür, yücedir. Sözü gizleyen ve açıklayanınızı eşit olarak bilir. Gece ve gündüz kimin ne yaptığını bilir. Allah’ın emri ile iki meleği insanı önden ve arkadan korur ve ne yaptığını bilir.” (Ra’d, 8–11).”

    Dedi ki: Hz. Ali (aleyhisselam) bir elini diğerinin üzerine koyarak buyurdu ki: “Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) toplayıcı oldu. Ben (aleyhisselam) de naşir (dağıtan) oldum. Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) cennetin sahibi oldu. Ben (aleyhisselam) de ateşin sahibi oldum. Ateşe diyeceğim; “Yakala bunu, bırak bunu. Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) recfe sahibi oldu. Ben (aleyhisselam) de gürleyen oldum. Ben (aleyhisselam) Levh-i Mahfuzun sahibi oldum. Allah onda olanları Bana (aleyhisselam) ilham etti.
    Evet, ey Selman ve ey Cundeb! Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem); “Yasin vel Kur’an’il hâkim” oldu. Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem); “Nun ve Kalem” oldu. Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem), “Taha. Biz Kur’an’ı Sana (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) eziyet çekesin diye göndermedik.” oldu. Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) delillerin sahibi oldu. Ben (aleyhisselam) de mucizeler ve nişanelerin sahibi oldum. Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) peygamberlerin hatemi oldu. Ben (aleyhisselam) de vasilerin sonuncusu oldum. Ben (aleyhisselam) Sırat-ı Mustakimim. Ben (aleyhisselam) kendisinde ihtilaf olunan büyük olay” (Nebe, 2)’yim. İhtilaf edenler, hep, Benim (aleyhisselam) Velayetim konusunda ihtilaf etti. Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) davetin sahibi oldu. Ben (aleyhisselam) de kılıcın sahibi oldum. Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) mürsel peygamber oldu. Ben (aleyhisselam) de peygamberin emrinin sahibi oldum (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem). Allah, Azze ve Celle buyurdu ki: “O, ruhu kullarından istediğine doğru gönderir.” (Mümin, 15). İşte o Allah’ın ruhudur ki, bu ruhu sadece Mukarreb meleğe, Mürsel peygambere veya seçkin Vasiye gönderir. Allah bu ruhu kime verirse halkın içinden onu seçer. Kudreti ona verir. Ölüleri diriltir. Geçmişin ve geleceğin ilmini ona verir. Doğudan batıya ve batıdan doğuya bir göz açıp kapayana kadar gider. Kalplerde, gönüllerde ve yer ve gökte olanları bilir. Ey Selman ve ey Cundeb! Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem); Allah, Azze ve Celle’nin buyurduğu zikir oldu: “Allah size bir zikir gönderdi. O Resuldür (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem). Size Allah’ın ayetlerini okur.” (Talak, 10–11) Bana (aleyhisselam) olan afet ve belaların ilmi verildi ve sözün özü verildi. Kur’an’ın ilmi ve geleceğin ilmi kıyamete kadar olacaklar verildi. Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) Beni (aleyhisselam) halka hüccet olarak tanıttı. Böylece Ben (aleyhisselam), Allah’ın hücceti oldum. Allah, ilk ve son, insanların içinde hiçbir meleği mukarreb ve mürsel peygambere vermediği şeyleri Bana (aleyhisselam) verdi.

    Ey Selman ve ey Cundeb!” Dediler ki: “Lebbeyk ey Emir’ül-müminin (aleyhisselam)!” “Rabbimin izniyle Nuh’u gemide taşıyan Benim (aleyhisselam). Rabbimin emriyle Yunus’u balığın karnından çıkaran Benim (aleyhisselam). Rabbimin emriyle Musa için denizi yaran Benim (aleyhisselam). Rabbimin izniyle İbrahim’i ateşten çıkaran Benim (aleyhisselam). Rabbimin izniyle nehirleri akıtan, ağaçları yeşerten de Benim (aleyhisselam).
    Ben (aleyhisselam) kıyamet gününün azabıyım. Yakın mekândan tüm insan ve cinlerin işiteceği ve bazılarının anlayacağı sesin sahibi Benim (aleyhisselam). Ben (aleyhisselam) bütün zorba ve münafıklara kendi dilleri ile işittirenim. Musa’nın âlimi Hızır Benim (aleyhisselam). Süleyman bin Davud’un muallimi Benim (aleyhisselam). Ben (aleyhisselam) Zülkarneyn’im. Ve Ben (aleyhisselam), Allah, Azze ve Celle’nin Gudretiyim.”

    “Ey Selman ve ey Cundeb!” Ben (aleyhisselam) Muhammed’im (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) ve Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) de Ben (aleyhisselam). Ben (aleyhisselam) Muhammed’denim (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) Muhammed (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem) de Ben’dendir (aleyhisselam). Yüce Allah buyurdu ki : “İki deniz birbirine yaklaştı. Onların birbirine karışmasını engelleyen bir perde var.” (Rahman, 19–20).”

    “Ey Selman ve ey Cundeb!” Dediler ki: “Lebbeyk ya Emir’ül-müminin (aleyhisselam)!” Buyurdu ki: “Ben (aleyhisselam) geçmiş ve gelecek bütün mümin erkek ve kadınların emiriyim. Azamet ruhu ile onaylandım. Ben (aleyhisselam), sadece Allah’ın kullarından bir kulum. Bizi (aleyhisselam) Rabb edinmeyin. Ve faziletlerimiz hakkında ne iterseniz söyleyin. Allah’ın Bize (aleyhisselam) karar kıldığının ne hakikatine ne de onda birinin onda birine ulaşamazsınız. Çünkü Biz (aleyhisselam) Allah’ın ayetleri ve delilleriyiz. Hüccetleri ve halifeleriyiz. Eminleri ve İmamlarıyız (aleyhisselam). Allah’ın vechi, Allah’ın gözü ve Allah’ın diliyiz. Allah kullarına Bizimle (aleyhisselam) azap verir. Halkın içinden Bizi (aleyhisselam) Tahir kıldı. Seçti ve onayladı. Her kim; Niçin? Nasıl? Ve Niye? Derse kâfir ve müşrik olur. Çünkü Onların (aleyhisselam) yaptıklarından sorulmaz. Ama Onlar (aleyhisselam) sorarlar.

    Ey Selman ve ey Cundeb! Dediler ki: “Lebbeyk ya Emirülmüminin (aleyhisselam)! Allah’ın salâtı sana olsun.” Buyurdu ki: “Dediklerimi, açıkladıklarımı, beyan ettiklerimi, delil getirdiğim bu sözlerime iman edip onaylayanların kalbini Allah imtihan etmiş, kalbini İslam için açmış ve gözü açık ARİF olmuştur. Ve o artık ulaşması gereken yere ve sınıra ulaşmıştır. Herkim de şüphe eder, inad eder, karşı çıkar, duraklar, hayrete düşer ve şekk ederse suçludur ve düşmandır.”

    “Ey Selman ve ey Cundeb!” Dediler ki: “Lebbeyk Ya Emir’ül-müminin (aleyhisselam)! Allah’ın salâtı Sana (aleyhisselam) olsun.” Buyurdu ki: “Rabbimin izniyle Ben (aleyhisselam) öldürür ve diriltirim. Yediklerinizi haber veririm. Rabbimin izniyle evinizde zahire ettiğinizi size bildiririm. Ben (aleyhisselam) ve evlatlarımdan olan İmamlar aleyhimusselam kalplerinizdekileri biliyoruz. Onlar (aleyhimusselam) isteyip arzu ettiklerinde yaparlar ve bilirler. Çünkü Hepimiz (aleyhimusselam) aynı nurdanız. Evvelimiz Muhammed’dir (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem). Sonuncumuz Muhammed’dir (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem), ortamızdaki de Muhammed’dir (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem). Hepimiz Muhammed’iz (sallallahu aleyhi ve alihi ve sellem). Öyleyse aramızda fark koymayın. Biz (aleyhisselam) istediğimizde Allah da ister. Biz (aleyhisselam) hoşnut olmayınca Allah da hoşnut olmaz. Fazilet ve özelliklerimizi ve Allah’ın Bize (aleyhisselam) verdiklerini inkâr edenlere eyvahlar olsun. Çünkü Allah’ın Bize (aleyhisselam) verdiklerini inkâr edenler Allah’ın Gudretini ve Bizim (aleyhisselam) hakkımızdaki takdirini inkâr etmiş olur.” Ey Selman ve ey Cundeb!
    Dediler ki: “Lebbeyk ya Emir’ül-müminin (aleyhisselam)! Allah’ın salâtı Sana (aleyhisselam) olsun.” Buyurdu ki: “Rabbimiz Allah tüm bunlardan daha büyüğünü, azametlisini ve yücesini Bize (aleyhimusselam) verdi.” Dedik ki: “Ey Emir’ül-müminin (aleyhisselam)! Tüm bunların daha büyüğü, azametlisi ve yücesi nedir?” Buyurdu ki: “Rabbimiz olan Allah, Azze ve Celle, Bize (aleyhimusselam) İsm-i Azamı öğretti. Eğer istesek gökleri, yeri ve cennet ve cehennemi aşarız, göğe miraç eder yere ineriz. Doğuya, batıya gideriz. Arşa çıkar Allah, Azze ve Celle’nin karşısına otururuz. Ve O her şeyi Bize (aleyhimusselam) verir. Hatta gökleri ve yeri, güneşi ve ayı, yıldızları, dağları ve ağaçları, hayvanları, ağaçları, dağları, denizleri, cenneti ve cehennemi. Allah tüm bunları İsm-i Azam aracılığı ile Bize (aleyhimusselam) vermiş, öğretmiş ve Bize (aleyhimusselam) özel kılmıştır. Tüm bunlarla birlikte yeriz, içeriz ve çarşıda dolaşırız. Tüm bu şeyleri Rabbimizin emri ile yaparız. Biz (aleyhimusselam) Allah’ın kerametli kullarıyız. Söz ile O’ndan öne geçmez ve O’nun emri ile hareket ederiz. Bizi (aleyhimusselam) masum ve pak karar kıldı. Ve birçok mümin kullarından daha faziletli kıldı. Bizi (aleyhisselam) buna hidayet eden Allah’a hamd olsun. Eğer Allah’ın hidayeti olmasa idi Biz (aleyhisselam) buna ulaşamazdık. Allah’ın azap emri kâfirlerin üzerine haktır. Yani Allah’ın Bize (aleyhisselam) verdiği fazilet ve ihsana karşı çıkanlara. Ey Selman ve ey Cundeb! İşte bu, Beni (aleyhisselam) nuraniyyet ile tanımaktır. Buna tüm gücünle sarıl! Şiilerimizden hiç kimse nuraniyyet ile tanımadan gözü açık olamaz. Eğer Beni (aleyhisselam) bununla tanırsa olgun ve kâmil olur. Fazilet derecelerinde yükselmiş olur. Allah’ın sırlarından bir sırrı ve gizli hazinesini öğrenmiş olur.”

    Kaynak: Bihar-ul Envar: c. 26, sf. 2, Nuraniyyet Hadisi Şerifi.

    Allah'a emanet olun...

    #2
    Ynt: MEHDİVİYET AHİR ZAMANIN KURTULUŞ ÇAĞRISI

    BİSMİHİ TEALA
    HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S) OLSUN
    RABB'İMDEN HZ. İMAM MEHDİ (A.F) ZUHRUNUN TEZLİĞİNİ VE BİZLERİNDE ONUN YARENLERİ OLMAYI MUAVVAK KILMASINI DUA EDERİM

    Selamun Aleykum Ey İmam (a.f)'ının yolunu gözleyenler, İmam (a.f) aşıklarına

    İMAMLAR İKİ ÇEŞİTTİR

    Cennete Çağıran;

    Tevbe/119 "Ey iman edenler! Allah'tan sakının ve sâdık (doğru) olanlarla birlikte olun." **

    İmamlar Tayin Edilmiştir;

    Secde/24 "İçlerinden de sabrettikleri zaman emrimizle doğru yola götürecek imamlar tayin ettik." ***

    Her Zaman Yeryüzünde Bir İmam Olacak;

    Isra/71 "O gün, her topluluğu kendi imamı ile beraber çağıracağız.[/size] Gerçekten de kitabı, sağ eline verilenler, çekirdekteki kıl kadar bile zulüm görmeden kitaplarını okuyacaklar." ****

    Her Topluluk Kendi İmamıyla Çağrılacak;

    Isra/71 "O gün, her topluluğu kendi imamı ile beraber çağıracağız. Gerçekten de kitabı, sağ eline verilenler, çekirdekteki kıl kadar bile zulüm görmeden kitaplarını okuyacaklar." ***

    İmamlara İtaat Etmek Farzdır;

    Nisa/59 "Ey iman edenler! Allah'a taat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine ( Ulu'lemri minküm ) de itaat edin." *****
    Allah'ın Tayin Ettiği İmamlar Zalim Olamaz, Masumdurlar ;

    Bakara/124 "Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım türlü sınavlardan geçirmişti, o da bunları tam olarak yerine getirmişti. ( O zaman Allah, İbrahim'e "Seni, şüphesiz, insanlara imam kılacağım!" demişti. İbrahim "ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah "Benim ahdim (bu imamet makamı) zalimlere erişmez. (Senin soyundan, ancak masum olanlar erişebilecektir bu makama.)"

    Cehenmeme Çağıran;

    Kasas/41 "Onları cehenneme çağıran önderler ( imamlar ) kıldık. Kıyamet günü de yardım edilmez onlara." ******



    * Bugün bazı insanların, "Kur'an bize yeter, sünnete gerek yok" demelerine en güzel cevap Allah-u Teala'nın kitabında mevcuttur.

    [hr]




    ** Imam Ali Rıza (as) diyor ki:" Sadıklar, Ehl-i Beyt Imamlarıdır."Peygamber (saa)'e Sadıkları sordular:"Sadıklar:Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve kıyamete kadar gelecek tertemiz zürriyetleridir." buyurdu.



    Ayet indiğinde Selman (aoro), Hz.Pygambere (saa) şöyle sordu:

    "Ya Resulullah, bu ayet herkesi mi yoksa belirli kişileri mi kastediyor?"

    Resulullah (saa):

    "Ayette memur olan mü'minler genel olarak kastedilmiştir.Onların hepsinin Sadıklara uymaları emredilmiştir. Sadık olanlar ise belirli kişilerdir ki. onlar, kardeşim, vasim Ali ve ondan sonra gelecek vasileridir."



    [hr]




    *** Imam Muhammed Bakır (as) şöyle buyurmuştur:

    "Bu ayet hususi olarak Fatıma'nın evladı hakkında inmştir."



    Imam Zeynel Abidin (as) şöyle diyor:

    "Kur'an'da kılavuzlar iki çeşittir. Biri adaletle hükmeder diğeri ise zulümle.Adaletle hükmeden kılavuzlar Allah'ın emri ile hükmederler. Zalim olan kılavuzlar ise Allah'ın emri ile değil de kendi nefislerine uyarak hareket ederler ve bu gibi kılavuzlar hakkında Allah şöyle buyuruyor:"Onları, cehenneme sevkeden, götüren kılavuzlar kıldık." Bunu Allah'ın emirlerine muhalif olmalarından böyle yaptık.



    [hr]




    **** Bu ayet indiğinde, müslümanlar Peygamber (saa)'e sordular:

    " Ya Resulullah, bütün insanların imamı sen değil misin?" Peygamber Efendimiz (saa) buyurdu ki:"Ben bütün insanlara Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberim. Lakin benden sonra insanların üzerine Ehl-i Beytimden imamlar olacaktır, fakat bunu küfür ve dalalet ehli taraftarları ile birlikte tekzib edip, onlara zulmedeceklerdir!!!. Her kim Ehl- Beyt imamlarını (as) sever, onlar tabi olup tasdik ederse işte o kişi bendendir ve benimle beraber olup beni bulacaktır!!! He kim onları tekzib eder ve onlara zulmederse benden değildir ve ondan uzak olacağım.



    Imam Cafer Sadık (as) diyor ki:"Şanı yüce olan Allah, bu ümmeti asrının içinde bulunan imamı ile çağıracaktır.Rasulullah (saa) kendi asrı ile gelecek.Ali (as) kendi asrı ile gelecek.Hasan (as) kendi asrı ile gelecek ve her imam vefat ettiği srın insanları ile gelecektir."Yine Imam (as) buyuruyor ki:Kıyamet gününde bir münadi şöyle nida edecek: Her toplumun bu yere dünyada tabi oldukları imamları ile geleceklerine dair, Rabbinizin adaleti ile sizlere bildirilmedi mi? Hazır olanlar, diyecekler ki:"Evet, bildirildi Ey Rabbimiz!!" Şöyle seslenilecek:"Her toplum imamı ile gelsin.!!!" Sonra her imam teker teker gelecek Denilecek ki: Ebu Bekir ve Şiası gelsin!! Ömer ve Şiası gelsin!! Osman ve Şiası gelsin!! Ali ce Şiası gelsin!!"



    [hr]



    ***** Muhammed Bakır (as) şöyle buyurdu:
    "Ayette zikredilen emir sahipleri:Muhammed (saa) ve Ehl-i Beytidir."Imam Cafer Sadık (as) şöyle buyurdu:"Mü'minlerin emiri Ali bin Ebi Talib'e itaat etmek, Resulullah (saa)'e itaat edilmesi farz olduğu gibi farzdır.Nitekim Şanı Yüce Allah şöyle buyurdu: (Resulullah (saa)'e itaat eden Allah'a itaat etmiş olur.) Nisa/80."

    Eshabın büyüklerinden olan Cabir bin Abdullah el-Ansari Anlatıyor:

    Şanı yüce olan Allah:"Ey imam edenler, Allah'a itaat edin. Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin." ayetini indirdiğinde, Resulullah (saa)'in huzuruna gidip şöyle sordum:-"Ey Resulullah, Allah'ı ve Resulünü tanıdık, lakin Allah'ın ve Resulü'nün taati ile eş tutulan, itaat edilmesi gereken emir sahiplarini bilmiyoruz, bunlar kimlerdir?"Resulullah (saa) buyurdu ki:-"Ey Cabir! Onlar benim halifelerim ve benden sonra müslümanların imamlarıdır.Birincileri Ali bin Ebi Talib, sonra Hasan sonra Hüseyin, sonra Hüseyin'in oğlu Ali, sonra Ali'nin oğlu Muhammed'dir ki Onun adı Tevrat'ta Bakır olarak geçmektedir ve sen Onun zamanına kadar yaşayacaksın, benim selamımı ona ilet. Sonra Muhammed'in oğlu Cafer Sadık, sonra Cafer'in oğlu Musa, sonra Musa'nın oğlu Ali, sonra Ali'nin oğlu Muhammed, sonra Muhammed'in oğlu Ali, sonra Ali'nin oğlu Hasan, sonra da adı ve künyesi,yeryüzünde Allah'ın hücceti ve kulları arasındaki bakiyesi olan Hasan'ın oğlu gelir. (Mehdi (as)). Kendisi o kişidir ki, şanı yüce olan Allah, onunla zikrini doğuya ve batıya saçıp açacaktır.Kendisi o kişidir ki, kendisini insanlardan gizleyecek ve gizlenişi sırasında ona ancak Allah'ın kalplerini imam ile imtihan ettikleri kulları inanacaklardır."Ben dedim ki:-"Ya Resulullah, onun gizlenişi sırasında şisına bir faydası olabilecek mi?Resulullah (saa) bana buyurdu ki:"Beni peygamber gönderenin hakkı için, şiası onun nuru ile aydınlanacak ve onun vilayeti ile faydalanacaklardır. Tıpkı insanların bulutlar ile kaplı güneşten faydalanmaları gibi!!!. Ey Cabir!!! Bu Allah'ın en gizli sırrından ve haznedilmş en derin ilmindendir. Söylediklerimi ehli olmayanlardan gizle ve onlara söyleme."

    [hr]



    ****** Imam Zeynel Abidin (as) şöyle diyor:


    "Kur'an'da kılavuzlar iki çeşittir. Biri adaletle hükmeder diğeri ise zulümle.Adaletle hükmeden kılavuzlar Allah'ın emri ile hükmederler. Zalim olan kılavuzlar ise Allah'ın emri ile değil de kendi nefislerine uyarak hareket ederler ve bu gibi kılavuzlar hakkında Allah şöyle buyuruyor:"Onları, cehenneme sevkeden, götüren kılavuzlar kıldık." Bunu Allah'ın emirlerine muhalif olmalarından böyle yaptık."

    Allah'a emanet olun...[size=4]

    Yorum


      #3
      Ynt: MEHDİVİYET AHİR ZAMANIN KURTULUŞ ÇAĞRISI

      BİSMİHİ TEALA
      HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S) OLSUN
      RABB'İMDEN HZ. İMAM MEHDİ (A.F) ZUHRUNUN TEZLİĞİNİ VE BİZLERİNDE ONUN YARENLERİ OLMAYI MUAVVAK KILMASINI DUA EDERİM

      Selamun Aleykum Ey İmam (a.f)'ının yolunu gözleyenler, İmam (a.f) aşıklarına

      MEHDİLİK KONUSUNU İNCELEMENİN GEREKLİLİĞİ

      Bazıları “Kültürel alanda birçok ihtiyaçlar olmasına rağmen; İmam Mehdi (a.f) konusunu incelemenin ve bu konuya değinmenin ne önemi vardır? Acaba bu konu hakkında yeterince sohbet edilip kitap ve makale yazılmamış mıdır?” diye sorabilirler.

      Cevap olarak şöyle söylemek gerekir:

      Mehdilik konusu, insan yaşamı için hayati önem taşıyan konulardan biridir. Ve insan yaşamının çeşitli yönleriyle direkt olarak ilişkisi bulunmaktadır.

      Bu bakımdan, geçmişteki çalışmalar da göz önünde bulundurularak, bu konu hakkında söylenmemiş birçok hakikat ve gerçeğin var olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla âlimlerin, bilginlerin ve araştırmacıların bu konunun üzerine ellerinden geldiği kadar eğilmeleri ve bu alanda daha çok araştırma yapmaları gerekmektedir.

      İmam Mehdi’yi (a.f) tanıma konusunun öneminin kavranabilmesi ve bu konunun daha net, daha sahih bir şekilde anlaşılabilmesi için aşağıdaki noktalara dikkatlerinizi çekmek istiyoruz:

      1- İmam Mehdi (a.f) konusu, Şiî’ itikadına göre usul-u dininin bir parçası olan imamet inancına dayanmaktadır. Bu konu hakkında, Kuran ve İslami hadislerde, geniş bir şekilde araştırma yapılmıştır.

      Şiî ve Sünnî kaynaklarda Peygamber (s.a.a) efendimizden şöyle nakledilmiştir:

      “Kim zamanının imamını tanımadan ölürse, cahiliye ölümü üzere ölmüştür.”(Biharu’l-Envar, c.51, h.7, s.160)

      İnsanın manevi dünyasıyla bu şekilde ilişkisi olan bir konunun incelenmesi, açıklanması ve gerçeklerinin öğrenilmesi için özel bir çaba gösterilmesi gerekmez mi?

      2- İmam Mehdi (a.f) bütün pisliklerden arınmış tertemiz imamet zincirinin on ikinci imamıdır. Yüce imamet konusu, Allah Resulü’nün (s.a.a) bizlere bıraktığı iki ağır (İki önemli) emanetten birisidir. Çünkü Ehl-i Sünnet ve Şii kaynaklarında Peygamber efendimizden (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:

      “Şüphesiz ben sizin aranızda iki ağır (İki önemli) emanet bırakıyorum. Onlar, Allah’ın kitabı ve İtretimdir. Eğer bu ikisine sık,ı sıkı sarılırsanız hiçbir zaman sapıklığa düşmezsiniz...”(Biharu’l-Envar, c.2, s.100)

      Bu anlamda, Allah’ın emir ve buyruğu olan Kuran-ı Kerim’den sonra, hangi yol imamın yolundan daha aşikâr ve hidayete daha yakın olabilir? Acaba Allah’ın kitabı Kuran-ı Kerim’in açıklanması ve tefsir edilmesi; Resulullah’ın (s.a.a) hak halifesinin açıklaması, tefsiri ve beyanı olmadan ne kadar mümkün olabilir?

      3- İmam Mehdi (a.f) yaşayan, hazır, huzurda olan, nezaretçi ve gören kimsedir. Mehdi (a.f) hakkında özellikle gençler arasında bir takım sorular gündeme getirilmektedir. Önceki dönemlerde yaşayan âlimlerin eserlerinde bu sorulara cevaplar bulunsa da; birçok soru işareti cevapsız kalmış veya verilmiş olan cevaplar yeterince doyurucu olmamıştır.

      4- İmamet konusunun öneminin Şiilerin fikirsel ve ameli yapısı içinde hayati önem taşıması nedeniyle; düşmanlar sürekli İmam Mehdi (a.f) hakkında bir takım şüpheler ortaya atıp zihinlerde kuşkular uyandırmaya çalışmışlardır. Böylelikle hazrete inanan kimseleri şek ve şüpheye sürüklemeyi hedeflemişlerdir.

      Böyle kişiler, bazen hazretin doğumu hakkında şüphe uyandırmaya çalışmışlar, bazen uzun ömürlü olmasını olanaksız bir olay olarak lanse etmeye çalışmışlar ve bazen de hazretin kayıp olarak yaşamasının mantık dışı olduğunu öne sürmüşlerdir. Bunlara benzer, yüzlerce şüphe ortaya atmışlardır. Bazen de Ehl-i Beyt (a.s) mektebini ve maarifini bilmeyen cahil dostlar, Mehdilik konusu hakkında yanlış olan ve mektepsel dayanağı bulunmayan konuları beyan etmişlerdir. Sonunda da bir takım insanları yanlış yola sürüklemişler ve sürüklemeye de devam etmektedirler.

      Örneğin; İmam Mehdi’yi (a.f) beklemek, silahlı kıyamı ve gaybet zamanında hazret ile görüşme gibi konular hakkında, sahih rivayetler ile çelişen yanlış ve mantık dışı görüşler öne sürmüşler ve sürdürmeye de devam etmektedirler. Bu gerçekleri göz önünde bulunduracak olursak, Mehdilik konusunun doğru ve sahih bir şekilde incelenmesi gerektiğini anlayacağız.

      Allah'a emanet olun...

      Yorum


        #4
        Ynt: MEHDİVİYET AHİR ZAMANIN KURTULUŞ ÇAĞRISI

        BİSMİHİ TEALA
        HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S) OLSUN
        RABB'İMDEN HZ. İMAM MEHDİ (A.F) ZUHRUNUN TEZLİĞİNİ VE BİZLERİNDE ONUN YARENLERİ OLMAYI MUAVVAK KILMASINI DUA EDERİM

        Selamun Aleykum Ey İmam (a.f)'ının yolunu gözleyenler, İmam (a.f) aşıklarına


        1. FASIL / İMAMET
        Peygamber efendimizin (s.a.a) vefatından sonra, yeni oluşmuş İslam camiasının en önemli meselesi hilafet ve halife konusu idi. Bazıları, sahabelerin bir kısmının oyu ile Ebu Bekir’in halife olmasını doğru olarak kabul ettiler. Bazıları ise; Peygamber efendimizin (s.a.a) halifesinin, yine peygamberimizin belirlemesi ve seçmesi sonucuyla İmam Ali’nin (a.s) olduğuna inandılar. Sonraki dönemlerde birinci grup Amme; (Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat) ikinci grup ise Hasse; (Teşeyyü) olarak tanınmışlardır.

        Dikkat edilmesi gereken başka bir nokta da, Şii ve Sünni ekolleri sadece halifenin şahsı (kim olacağı) konusunda ihtilaf etmemektedirler. Aynı zamanda bu iki ekol; imam kavramı, imamın makamı ve özellikleri konusunda da derin ayrılıklar içindedirler. Bu bakış açısıyla da iki ekol bir birlerinden ayrılmaktadırlar.

        Konunun daha iyi anlaşılması için; imam ve imametin manasını açıklayarak iki ekolün bu konu hakkındaki farklı görüşlerini beyan etmeye çalışacağız.

        “İmamet” sözlükte önder ve lider olmak anlamına gelir. “İmam”; belirli bir çizgide bir grubun sorumluluğunu üstlenen kimseye denir. Istılahta ise; imamet, çeşitli manalara sahiptir.

        Ehl-i Sünnet’e göre; imamet, bir nevi dünyevi hâkimiyettir (İlahi bir makam değildir). İslami camiayı idare edip yönetmekle mükelleftir. Her camianın bir rehbere ve yöneticiye ihtiyacı olması gibi; İslam camiası ve ümmeti de peygamber efendimizden (s.a.a) sonra kendisine bir rehber, yönetici ve başkan seçmek zorundadır. Seçimin nasıl yapılacağı ve kimin seçileceği konusunda, İslam her hangi bir yol ve yöntem sunmamıştır. Bundan dolayı, Peygamber efendimizin (s.a.a) yerine halife seçimi çeşitli yollarla mümkündür. Örnek olarak; milletin veya camianın büyüklerinin oy çoğunluğu ile birisini seçmeleri, önceki halifenin bir kişiyi tayin etmesi-vasiyet etmesi, ihtilal ve devrimle, hatta askeri darbe gibi değişik yollarla da olabilir.

        Fakat Şiiler, imamet konusuna nübüvvetin devamı olarak inanmaktadırlar. İmamı ise, Allah’ın yeryüzünde yaşayan kulları arasındaki hücceti ve Allah ile mahlûklar arasındaki feyiz vasıtası olarak bilmektedirler.

        Şiiler şöyle inanmaktadırlar:

        “İmam” İlahi bir tayin ile belirlenmeli ve Peygamber efendimiz (s.a.a) tarafından tanıtılmalıdır.

        Bu görüş imamet düşüncesinin Şii ekolündeki yüce ve büyük makamından kaynaklanmaktadır. Çünkü imam; Müslümanların rehberi, ilahi ahkâmların açıklayıcısı, Kuran-ı Kerim’in müfessiri ve saadete ulaştıran yol göstericidir.

        Başka bir tabirle, Şii kültürüne göre imam; din ve dünya işleri olmak üzere iki kısımda da halkın önderidir. Nitekim Ehl-i Sünnet, halifenin sadece halkın dünya işlerini idare etmekle mükellef olduğuna inanmaktadır.

        Allah'a emanet olun...

        Yorum


          #5
          Ynt: MEHDİVİYET AHİR ZAMANIN KURTULUŞ ÇAĞRISI

          BİSMİHİ TEALA
          HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S) OLSUN
          RABB'İMDEN HZ. İMAM MEHDİ (A.F) ZUHRUNUN TEZLİĞİNİ VE BİZLERİNDE ONUN YARENLERİ OLMAYI MUAVVAK KILMASINI DUA EDERİM

          Selamun Aleykum Ey İmam (a.f)'ının yolunu gözleyenler, İmam (a.f) aşıklarına

          İmama Olan İhtiyaç
          İki ekolün görüşü anlaşıldıktan sonra şu soruya cevap vermek yerinde olacaktır; “Kur’an-ı Kerim ve Peygamber efendimizin (s.a.a) sünneti elimizde olmasına rağmen, Şiilerin inandığı gibi bir din rehberine ve imama gerek var mıdır?

          İmamın olmasının zarureti ile ilgili birçok deliller beyan edilmiştir. Fakat biz delillerden sadece birini sunmakla yetineceğiz:

          İnsanların, peygamberlere ihtiyaçları olduğunu açıklayan deliller; imamlara da ihtiyaçları olduğunu belirtmektedir.

          Zira Bilindiği gibi İslam dini en son dindir. Peygamber efendimiz Hz. Muhammet (s.a.a) Allah Peygamberlerinin en sonuncusudur. Bu bakımdan, İslam dini beşerin kıyamete kadar olan bütün ihtiyaçlarına cevap vermelidir.

          Bununla birlikte Kur’an-ı Kerim İlahi maarif ve hükümlerin esaslarını, genel olarak beyan etmiştir. Bunların açıklanmasını, şerh edilmesini ve ayrıntılarının anlatılmasını Peygamber efendimize (s.a.a) bırakmıştır.[3]

          Fakat bilindiği gibi Peygamber efendimiz (s.a.a) İslam camiasının rehberi olarak kendi zamanında yaşayan Müslümanların ihtiyaçlarını (kapasitelerine göre) ilahi ayetlerle açıklamıştır.

          Bundan dolayı peygamberimizin (s.a.a.) liyakatli halifeleri, onun gibi sonu olmayan deniz misali bir ilme sahip olarak açıklanamayan hakikatleri beyan etmeleri ve Müslüman camianın zaman akışı içinde ortaya çıkan ihtiyaçlarına cevap verip sorunlarını halletmeleri gerekir.

          Aynı şekilde imamlar (a.s); Peygamber efendimizden (s.a.a) kalan mirasın bekçileri, koruyucuları, Kur’an-ı Kerim’in gerçek açıklayıcıları ve müfessirleridirler.

          Çünkü Allah’ın dinini tahriften, düşmanların oyunlarından ve garezli insanların tuzaklarından koruyup tertemiz İslam kaynağını kıyamet gününe kadar korumaları gerekmektedir.

          Bunlara ilave olarak şöyle söyleyebiliriz;

          “İmam” kâmil bir insan olarak, bütün boyutlarıyla mükemmel bir örnektir. Beşerin böyle bir örneğe ciddi bir şekilde ihtiyacı vardır. İnsanların, onun hidayet ve yönlendirmesi ile kâmil bir insan olarak terbiye edilmeleri gerekir.

          Böylelikle insanlar, ilahi öğretmenin yönlendirmesi neticesinde yanlış yola sapmalardan, asi nefsin tuzaklarından ve dış şeytanlardan kendilerini korumalıdırlar.

          İmamın vazifeleri şunlardır:

          - Toplumsal işleri idare edip yönetmek (Hükümet kurmak)

          - Allah’ın gönderdiği, Peygamber efendimizin (s.a.a) getirdiği dini tahriften korumak ve Kur’an-ı Kerim’i sahih bir şekilde beyan edip açıklamak.

          - İnsanların manevi hidayeti ve nefislerinin tezkiye edilmesi için çalışmak.[4]


          [3]- Kur’an-ı Kerim Peygamber efendimize (s.a.a) hitaben şöyle buyurmaktadır: “Ey Peygamberim! Sana da Kur-an’ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.” Nahl, 44


          Allah'a emanet olun...

          [4]- Şunu söylemek gerekir ki; Masum imam tarafından “Hükümet Kurulması” ortama ve şartlara bağlıdır. Her ne kadar imam zuhur ettiği dönemde, halkın içinde ve onlarla birlikte olup görünecekse de, diğer vazifelerini gaybet döneminde de yerine getirmektedir. Bu bölümde insanların imama manevi boyutta ihtiyaçlarına işaret ettik. Fakat bütün alemin imamın varlığına olan ihtiyacı konusunu ise “Gaybette olan İmamın Faydaları” bölümünde inceleyeceğiz.

          Yorum


            #6
            Ynt: MEHDİVİYET AHİR ZAMANIN KURTULUŞ ÇAĞRISI

            BİSMİHİ TEALA
            HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S) OLSUN
            RABB'İMDEN HZ. İMAM MEHDİ (A.F) ZUHRUNUN TEZLİĞİNİ VE BİZLERİNDE ONUN YARENLERİ OLMAYI MUAVVAK KILMASINI DUA EDERİM

            Selamun Aleykum Ey İmam (a.f)'ının yolunu gözleyenler, İmam (a.f) aşıklarına;


            İmamın Özellikleri

            Hayatın ve dinin devam etmesinin garantisi olan, beşerin ihtiyaçlarına cevap veren ve seçkin bir şahsiyeti bulunan Peygamber efendimizin (s.a.a) halifesi; bulunduğu rehberlik ve önderlik makamına uygun olarak bir takım üstün özelliklere sahip olmalıdır. Allah Peygamberi’nin (s.a.a) halifesinde bulunması gereken en önemli özellikler şunlardan ibarettir:

            Takvalı olmalıdır. Günahlardan kaçınmalıdır. Küçük günahları dahi işlemeyecek ismet makamına sahip olmalıdır.

            İlahi ilme bağlı olan ve Peygamber efendimizin (s.a.a) ilminden kaynaklanan ilme sahip olmalıdır. Bu bakımdan maddi ve manevi, dini ve dünyevi bütün alanlardaki sorulara cevap verebilmelidir.

            En yüksek derecedeki ahlaki faziletlere sahip olmalıdır.

            Dini öğretiler ışığında, beşeri camiayı yönetip doğru ve sahih bir şekilde idare etmelidir.

            İmam için zikrettiğimiz özellikleri göz önünde bulunduracak olursak, böyle bir insanın seçiminin halkın ilim ve bilgisi dâhilinde olamayacağı açık bir şekilde anlaşılacaktır. Sadece Allah-u Teala sonsuz ilmiyle Peygamberin (s.a.a) halifesini ve ondan sonraki önderi seçebilir. Bundan dolayı imamın en önemli özelliklerinden biri de Allah tarafından seçilip atanmasıdır.

            Zikrettiğimiz özelliklerin önemli olmasından dolayı her biri hakkında kısaca açıklama yapmaya çalışacağız:

            İmamın İlmi

            Milletin rehberlik ve önderlik görevini üstlenmiş olan imam, dini bütün boyutları ile bilmesi ve kanunlarını eksiksiz bir şekilde tanıması gerekmektedir. Kur’an-ı Kerim’in bütün ayetlerinin tefsirini ve Peygamber efendimizin (s.a.a) sünnetini bilmelidir. Dini maarifleri açıklayıp halkın çeşitli konulardaki bütün sorularına cevap verebilmelidir. Onlara en iyi şekilde yol gösterebilmelidir.

            Böyle olan bir ilim membaının, halkın bütün kesimlerinin itimat edip güvendiği bir kimse konumunda olacağı çok açıktır. Bu şekil bir ilme sahip olabilme, sadece ilahi ilme bağlı olabilme sonucunda mümkündür.

            Bundan dolayı Şii şöyle inanmaktadır;

            İmamların ve Peygamber efendimizin (s.a.a) hak halifelerinin ilmi, ilahi sonsuz ilimden kaynaklanmaktadır.

            İmam Ali (a.s) hak imamın nişaneleri hakkında şöyle buyuruyor:

            “İmam; Allah’ın helalleri, haramları, emirleri, nehiyleri, çeşitli hükümler ve insanların ihtiyacı olan bütün meseleler konusunda en bilgin olan kişidir.” (Mizanü’l-Hikmet, c.1, s.861)


            İmamın İsmeti

            İmametin temel şartlarından ve imamın en önemli özelliklerinden birisi de “İsmet” sıfatıdır. İsmet; hakikate olan ilimden ve kuvvetli iradeden kaynaklanan bir özelliktir. İmamda, bu iki özelliğin bulunmasından dolayı her türlü günaha ve hataya (düşmekten) duçar olmaktan korunmaktadır. İmam; dini maarifleri tanıma, açıklama, onlara amel etme, İslam toplumunun maslahat ve zararlarını bilme konusunda her türlü sürçmeden masumdur.

            İmamın masum olması konusunda çeşitli akli ve nakli (Kuran’dan ve Hadislerden) deliller vardır. Akli delillerin en önemlileri şunlardan ibarettir:

            A- Din ve dindarlık yolunun korunması, imamın masum olmasına bağlıdır. Zira imam dinin korunmasından, tahrif olmamasından ve halkın din yoluna hidayet olmasından sorumludur. İmamın yalnızca sözleri değil; hatta başkalarının amellerini onaylayıp onaylamama konusundaki tutumu da, toplumun ameli üzerinde etkili olmaktadır.

            Dolayısıyla dini anlama ve ona amel etme konusunda her türlü sürçmeden korunmuş olması ve böylelikle izleyicilerini doğru yola hidayet etmesi gerekir.

            B- İnsanların, dini tanıma ve uygulama konusunda hatasız olmamaları; toplumların imama ihtiyaç duymalarının delillerinden biridir. Eğer halkın rehberi de hata sahibi olursa halkın imama tam olarak güvenmesi nasıl sağlanabilir?! Başka bir ifadeyle; imam, masum olmazsa, halk imama uyma ve emirlerini yerine getirme konusunda şek ve şüpheye düşecektir.[2]

            Kur’an-ı Kerim’de imamın masum olması gerektiğine işaret eden ayetler de bulunmaktadır. Onlardan birisi Bakara suresinin 124. ayetidir. Bu ayette, Allah-u Teala Hz. İbrahim’e (s.a) nübüvvet makamından sonra yüce imamet makamını vermiştir. Daha sonra Hz. İbrahim kendi neslinde de imamlar karar kılınmasını isteyince yüce Allah şöyle buyurmuştur:

            “...zalimler benim ahdime nail olamaz!”

            Yani; imamet makamı, Hz. İbrahim’in (a.s) neslinden olanlara, ancak zalim olmayan insanlara mahsustur.

            Kur’an-ı Kerim, Allah’a şirk koşmayı büyük bir zulüm olarak kabul etmektedir. Aynı şekilde, Allah’ın emirlerini çiğnemenin de nefse zulüm olduğunu bildirmiştir.

            Dolayısıyla kim hayatının her hangi bir döneminde günah işlemişse zalim olarak telakki edilmiş ve imamet makamına layık görülmemiştir. Böylelikle bu gibi insanlar bu makama ulaşamayacaklardır.

            Başka bir ifadeyle; hiç şüphesiz Hz. İbrahim (a.s) “İmamet makamını” zürriyetinden gelip bütün ömrü boyunca günah işleyen veya başlangıçta iyi sonra kötü olan insanlar için istememiştir. Buna göre geriye iki grup kalmaktadır:

            1. Başlangıçta günahkâr olanlar. Ancak sonra tövbe edip iyi olan insanlar.

            2. Hiç günah işlemeyen insanlar.

            Allah-u Teala kelamında birinci grubu kabul etmemiştir. Sonuç olarak “İmamet” makamının, ikinci grup için sınırlandırılmış olduğu anlaşılacaktır. Yani hiç günah işlemeyen insanlar bu makama ulaşabileceklerdir.

            İmamın Toplumsal Yöneticiliği

            İnsanın, toplumsal bir yapıya sahip olması ve toplumun, insan ruhu, hal ve hareketleri üzerinde büyük tesiri bulunması nedeniyle; İnsanın sahih bir şekilde terbiye edilip Allah’a yakınlaşması yolunda rüşt etmesi için müsait ve münasip toplumsal ortam yaratılmalıdır.

            Böyle ideal bir toplumun yaratılması da ancak ilahi bir hükümetin kurulması ve teşkil edilmesi ile mümkündür.

            Bu bakımdan, insanların imamı ve önderi camiayı yönetebilme gücüne sahip olmalıdır. Kur’an ve nebevi sünnet başta olmak üzere, İslami öğretilerden ilham alarak ve işgüzar becerikli insanlardan yararlanarak İslam hükümetini kurabilmelidir.

            Ahlaki Kemal ve Sıfatlara Sahip Olması

            İmam, camianın önderi ve rehberi olduğu için; bütün çirkinliklerden, kötülüklerden, uygunsuz ve beğenilmeyen sıfatlardan uzak olmalıdır. Bununla birlikte ahlaki bütün güzel sıfatlara da en iyi şekilde sahip olmalıdır. Zira imam kâmil bir insan olarak takipçileri ve yarenleri için en güzel örnek ve olgu konumundadır.

            İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor:

            “İmamın nişaneleri vardır: O, insanların en bilgilisi..., en takvalısı, en sabırlısı, en cesuru, en cömerdi ve en çok ibadet edenidir.” (Maani’l-Ahbar, c.4, s.102)

            Bunlara ilave olarak; imam, Peygamberimizin (s.a.a) makamında oturmuş olan, onun halifeliğini yapan, insanları eğitip öğreten ve terbiye eden kimsedir. Bu açıdan da; imam, diğer insanlardan daha fazla İlahi ahlaka sahip olmak zorundadır.

            İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:

            “(Allah’ın emriyle) kendini halkın imamı karar kılmış olan kimse; başkalarına öğretmeden önce kendi öğrenimi için gayret göstermeli ve başkalarını söz ile terbiye etmeden önce davranışlarıyla terbiye etmelidir." (Mizanu’l-Hikmet, bab.147, s.850)

            İmamın Allah Tarafından Belirlenmesi

            Şia inancına göre; Peygamberin (s.a.a) halifesi ve imam olan kimse, sadece Allah’ın emriyle ve Allah’ın seçimi ile belirlenebilir. Daha sonra Peygamber imam olan kimseyi tanıtır. Bu bakımdan hiçbir kimsenin veya gurubun bu işe karışma hakkı yoktur.

            İmamın, Allah tarafından seçilmesinin birçok delili vardır. Şimdi onlardan bir kaçını aşağıda zikredeceğiz:

            A- Kuran-ı Kerim’in buyruğu üzere her şeyin tek ve mutlak hâkimi Allah’tır. Herkesin sadece Allah’a itaat etmesi gerekir. Allah’ın bu hâkimiyeti (layık gördüğü ve maslahat bildiği) istediği kimseye vermesi inkâr edilemeyecek bir gerçektir.

            Bundan dolayı, peygamberler nasıl Allah tarafından seçilmişlerse, imamlar da Allah tarafından seçilmelidirler. Bu bakımdan halk üzerinde velayet hakkına sahip olacaklardır.

            B- Önceki sayfalarda imam için ismet, ilim... gibi bir takım özellikleri açıkladık. Böyle bir özelliğe (hem de en üstün derecede) sahip olan bir insanın bulunması ve belirlenmesi, sadece aşikârı ve gizliyi bilen Allah tarafından mümkündür. Nitekim Allah Kur’an-ı Kerim’de Hz. İbrahim’e (a.s) şöyle buyurmaktadır:

            “Ben, seni bütün insanlara imam yapacağım” (Bakara, 124)

            Güzel ve Kapsamlı bir Açıklama

            Açıklamalarımızın sonunda sekizinci imamımız Hz. İmam Rıza’dan (a.s) imamın makamı ve özellikleri hakkında nakledilen hadisin bir kısmını zikretmemiz çok uygun olacaktır:

            “Onlar (İmamet konusunda ihtilaf eden kişiler ve imametin seçimle olduğunu zanneden kimseler) cahillik ettiler... Yoksa insanlar, kendi seçimlerine ve oylamalarına bırakılacak kadar, ümmet içerisindeki imamet makamının değer ve yüceliğini bilmekte midirler?

            Hiç şüphesiz imamet makamının kıymeti, şanı, makamı, hakikati ve derinliği; halkın kendi akılları ile ona ulaşıp, kendi oyları ile seçerek bulmalarından daha yüce, daha azim, daha büyük ve daha derindir...

            Hiç şüphesiz imamet makamı; Allah azze ve celle tarafından, nübüvvet ve Halilullah makamından sonra üçüncü aşama da Hz. İbrahim’e verildi... İmamet; Allah’ın hilafeti, Resulullah’ın (s.a.a) hilafeti, Emirü’l-Müminin Ali’nin (s.a) makamı, Hasan ve Hüseyin’in (a.s) mirasıdır. Kuşkusuz imamet; dinin dizgini, Müslümanların birlik nedeni, dinin hayrı ve müminlerin izzetidir... Namazın, orucun, haccın ve cihadın kâmil olması ve... sınırların korunması imamdan (Velayetini kabul etmekten) dolayıdır.

            İmam; Allah’ın helâlini helal ve Allah’ın haramını haram kılar. (Allah’ın hükümlerine göre hükmeder) Allah sınırlarını ayakta tutar. Allah’ın dinini savunur. Hikmetle, güzel öğütle ve açık delille insanları Allah yoluna davet eder.

            İmam doğan güneş gibidir. Nuru bütün âlemi kapsar. Kendisi ufuktadır. Öyle ki eller onu tutamaz ve gözler ona ulaşamaz. İmam parlayan ay, ışık saçan lamba, ışıldayan nurdur. Karanlıklarda, şehir ve çöl yollarında, deniz girdaplarında yol gösteren ve hidayet eden yıldızdır. (Her türlü fitne ve cahillikten insanı kurtaran önderdir.)...

            İmam; iyi bir dost, şefkatli bir baba, can yoldaşı, küçük ve büyük çocuklara karşı iyi bir anne, büyük musibetlerde insanlar için bir sığınaktır. İmam günahlardan ve ayıplardan uzak olan kimsedir. Onun özel bir ilmi, sabrı ve hilmi gibi kendine has nişaneleri vardır... İmam kendi zamanının tek (eşsiz) kimsesidir. Hiçbir kimse onun (makamına) yaklaşamaz ve hiçbir bilgin de onun ile boy ölçüşemez. Hiç bir kimse onun yerini alamaz. Onun bir benzeri ve örneği yoktur...

            Öyleyse imamı tanıyabilecek olan kimdir? Veya imamı seçmesi mümkün olan şahıs kimdir? (Yani; kim seçim ile imamı atayabilir?)

            Heyhat! Heyhat! İşte burada idrakler yollarını kaybetmişler ve akıllar hayretler içinde şaşırıp kalmışlardır. (Bu konuda) Gözler ışıksız, büyükler küçük, hekimler şaşkın... konuşup sohbet edenler onun şan ve faziletlerinden yalnızca birisini beyan etmekten aciz kalmışlardır. Onların hepsi, güçsüz ve aciz olduklarını itiraf ederler...! (Usul-u Kafi, bab.15, h.1, s.255)

            [2]- Buna ilave olarak şunu ekleyebiliriz; Eğer imam hatadan korunmamış olursa, insanlarihtiyaçlarına cevap verecek başka bir imamın peşine gitmeleri gerekir. Eğer o da aynı şekilde olursa, başka bir imam gerekecektir. Bu silsile farzımız sonsuza kadar devam edecektir. Felsefi olarak böyle bir farz mümkün değil muhaldir.

            Allah'a emanet olun...



            Yorum


              #7
              Ynt: MEHDİVİYET AHİR ZAMANIN KURTULUŞ ÇAĞRISI

              BİSMİHİ TEALA
              HAMD ALEMLERİN RABB'İ ALLAH'A SALAT VE SELAMI HZ. MUHAMMED (S.A.A) VE PAK EHL-İ BEYT (A.S) OLSUN
              RABB'İMDEN HZ. İMAM MEHDİ (A.F) ZUHRUNUN TEZLİĞİNİ VE BİZLERİNDE ONUN YARENLERİ OLMAYI MUAVVAK KILMASINI DUA EDERİM

              Selamun Aleykum Ey İmam (a.f)'ının yolunu gözleyenler, İmam (a.f) aşıklarına;

              2. FASIL / HZ. MEHDİ’NİN (A.F) BİYOGRAFİSİ

              BİRİNCİ BÖLÜM

              İMAM MEHDİ’Yİ (A.F) TANIYALIM

              Şiilerin on ikinci ve son imamı, Resulullah’ın (s.a.a) halifesi olan İmam Mehdi (a.f) Cuma günü sabahı, Şaban ayının on beşinde 255 h.k ‍‍(868 miladi) yılında Irak şehirlerinden biri olan Samerra’da dünyaya geldi.
              Değerli babası, Şiilerin on birinci imamı, Hz. İmam Hasan Askeridir. (a.s) Annesi ise yüce bir kadın olan Nergis hatundur. Nereli olduğu hakkında çeşitli rivayetler nakledilmiştir. Bir rivayete göre; Nergis hatun, Rum İmparatorunun oğlu “Yuşa”nın kızıdır. Annesi ise; Hz. İsa’nın (a.s) vasisi olan Şem’un’un neslinden gelmektedir.

              Rivayetlere göre ilginç ve hayret verici bir rüya sonucunda Müslüman olmuştur. İmam Askeri’nin (a.s) yol göstermesi sonucunda, Müslümanlara karşı savaşmak üzere harekete geçen Rum ordusuna katılmış ve bir grup dostu ile birlikte Müslümanlara esir düşmüştür. Daha sonra İmam Hadi (a.s) birisini, onu satın alıp Samra’ya getirmesi için göndermiştir.(1)

              Bu konu hakkında başka değişik rivayetler de nakledilmiştir.(2) Fakat önemli ve dikkat edilmesi gereken konulardan birisi, Nergis hatunun İmam Hadi’nin (a.s) kız kardeşi Hekime hatunun evinde kalarak dini eğitim, öğretim ve terbiye görmesidir. Hekime hatun, imam Mehdi’nin (a.f) annesine çok büyük bir ilgi ve alaka göstermekteydi.

              Nergis hatun; yıllar önce Peygamber efendimiz (3) (s.a.a), Emirü’l-Müminin (4) (a.s) ve İmam Sadık’ın (5) (a.s) kendisi hakkında övgülerde bulundukları yüce bir kadındır. Bu yüce hatunu, cariyelerin en iyisi ve efendisi olarak tanıtmışlardır.

              Şu noktayı da hatırlatmak gerekmektedir:

              İmamı Zaman’ın (a.f) annesi Nergis hatun; Susen, Reyhane, Melike, Seygel gibi başka isimlere de sahip olduğu zikredilmiştir.
              İsim, Künye ve Lakabı
              İmamı Zaman’ın (a.f) ismi ve künyesi (6) İslam Peygamberi’nin (s.a.a) isim ve künyesinin aynısıdır. Bazı rivayetlerde, Mehdi’nin (a.f) zuhuruna kadar isminin söylenmesi men edilmiştir. Hazretin meşhur lakapları şunlardır: Mehdi, Kaim, Muntazar, Bakiyyetullah, Hüccet, Halef-i Salih, Mansur, Sahibi’l-Emr, Sahibi’z-Zaman, Veliyi Asr’dır. Bu lakapların içinde en meşhur olanı “Mehdi” dir.

              Bu lakapların her biri, yalnızca hazrete has bir özelliğine işaret etmektedir.

              O büyük, yüce ve iyiliklerin imamına “Mehdi” denmiştir. Zira O, hidayet olmuş ve milleti hak yola davet etmektedir. “Kaim” denilmesinin nedeni, hak üzere kıyam edeceğinden dolayıdır. “Muntazar” denilmesinin nedeni, herkesin onu beklemesinden dolayıdır. “Bakiyyetullah” denilmesinin nedeni, Allah’ın yeryüzünde geriye kalan tek hücceti ve İlahi son imamı olmasından dolayıdır. “Hüccet” ise Allah’ın mahlukları üzerine şahidi olmasından, “Halef-i Salih” Allah evliyalarının liyakatli halifesi olmasından, “Mansur” Allah tarafından yardım edilmesinden, “Sahibi’l-Emr” ilahi adalet hükümetini kurmakla sorumlu olduğundan, “Sahibi’z-Zaman ve Veliyi Asr” ise zamanın tek hakimi, tek rehberi olmasından dolayı sahip olduğu lakaplarıdır.
              Doğumu
              Peygamber efendimizden (s.a.a) içeriği şöyle olan bir çok rivayet nakledilmiştir;

              Resulullah’ın (s.a.a) soyundan “Mehdi” isminde birisi kıyam edecek ve zulmün kökünü yeryüzünden kazıyacaktır.

              Zalim Abbasi hâkimleri, içeriği bu tür olan hadisleri bildiklerinden dolayı dünyaya gelişinin ardından, hazreti öldürmeyi planlıyorlardı. Bundan dolayı İmam Cevad (a.s) zamanından itibaren masum imamların (a.s) yaşamları sıkıntı, eziyet, siyasi ve askeri baskılarla geçmiştir.

              Bu baskı ve kısıtlamalar İmam Hasan Askeri (a.s) zamanında doruğa ulaşmıştır. Nitekim Abbasiler hazretin evine giriş çıkışlarının hepsini kontrol etmeye başladılar.

              Bu durum karşısında son hak hüccet ve vaat edilmiş ilahi kurtarıcının doğumu gizlice ve halktan habersiz olması gerekiyordu.

              Bundan dolayı on birinci imamın yakın dostları ve arkadaşları bile İmam Mehdi’nin (a.f) doğumundan habersiz idiler. Doğumdan birkaç saat önceye kadar da, on ikinci imamın (a.f) annesi Nergis hatunda hamilelik belirtileri görünmüyordu.

              İmam Cevad’ın (a.s) kızı Hekime hatun İmam Mehdi’nin (a.f) doğum olayını şöyle nakletmiştir:

              “İmam Hasan Askeri (a.s) birisini göndererek beni yanına çağırdı. Yanına vardığım zaman; “Ey hala! Bu akşam iftar için yanımızda kal! Çünkü on beş Şaban akşamıdır. Allah bu gece yeryüzünde (son) hüccetini aşikâr edecektir.”

              Ben de “annesi kimdir?” diye sordum. “Nergis” diye buyurdu. “Canım sana feda olsun! Onda hamilelik belirtisi görmedim.” dedim. Hazret “Doğru söylüyorsun” diye buyurdu.

              Sonra (Nergis’in) yanına gittim ve selam verip oturdum. O ayakkabılarımı çıkarmak için yanıma yaklaştı. Sonra “nasılsınız hanımefendim?” dedi. “Hayır, benim ve benim hanedanımın hanımefendisi olan sensin.” dedim. Söylediğimi kabul etmedi ve “Halacığım ne diyorsun?” dedi. “Kızım bu akşam Allah sana öyle bir evlat verecek ki dünya ve ahiret efendisi olacak” dediğim zaman utandı ve hayâ etti.

              Hekime şöyle devam etti: Yatsı namazından sonra iftar yemeğini yiyip yatağıma uzandım. Gece yarısı (gece) namazını kılmak için kalktım ve namazımı kıldım. Bu arada Nergis hiçbir şey yokmuş gibi uyuyordu. (Namazın) devamında yapılan müstehapları da yerine getirdikten sonra uyudum. Sonra bir korku ile uyandım. Fakat O, hala uyuyordu. Bir müddet sonra uyandı (Gece) namazını kılıp tekrar uyudu.

              Hekime daha sonra şöyle devam etti: Dışarı çıktım, fecir zamanının olup olmadığını anlamak için gökyüzüne baktım. Birinci fecrin olduğunu gördüm (7) Nergis henüz uyuyordu. Sonra şüpheye kapıldım! Ansızın İmam Hasan Askeri (a.s) bulunduğu yerden “Ey Hala! Acele etme! (doğum) yakındır.” diye seslendi. Bende oturdum ve “Secde” suresi ile “Yasin” suresini okumakla meşgul oldum. Nergis ıstıraplı bir halde uyandı. Hemen yanına gittim “İsmullahi aleyki”( 8 ) (Allah’ın ismi üzerine olsun) bir şey mi oldu? dedim. “Evet hala!” dedi. “Kendine hakim ol, heyecanlanma, bu sana haber verdiğim şeydir.” dedim. Bu esnada ben ve Nergis halsizleştik. Daha sonra efendimin sesiyle (Yeni doğan bebeğin) kendime geldim, elbiseyi üzerinden aldım ve O’nu secde ederken gördüm! Kucağıma aldım. O tertemiz bir haldeydi!

              Bu esnada İmam Hasan Askeri (a.s) beni çağırdı: “Ey hala! Çocuğumu benim yanıma getir!” dedi. O’nu İmam Hasan Askeri’nin (a.s) yanına götürdüm... Kucağına aldı ve şöyle buyurdu:

              “Oğlum konuş! O’da konuşmaya başladı ve şöyle dedi: “Eşhedü Ella İlahe İllallah vehdehu La Şerike Leh ve Eşhedü Enne Muhammeden Resulullah” (Şehadet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve şehadet ederim ki Muhammed O’nun Resulü’dür.) sonra Emirü’l-Müminin’e ve diğer imamlara (a.s) selam gönderdi. Babasının ismine geldiğinde durdu. İmam Hasan Askeri (a.s) “Ey Hala! O’nu annesinin yanına götür O’na da selam etsin... dedi.

              Hekime hatun şöyle devam etmiştir: Bir gün sonra on birinci imamın (s.a.a) yanına gittim ve selam verdim. Perdeyi kenara çektim mevlamı (İmam Mehdi’yi -a.f-) görmek istiyordum. Fakat O’nu göremedim. Değerli babasından “Canım sana feda olsun! Efendime ne oldu?” diye sordum. Hazret; “Ey hala” O’nu Musa’nın (a.s) annesinin Musa’yı (a.s) emanet ettiği kimseye (Allah’a) emanet ettim.” diye buyurdu.

              Hekime şöyle eklemiştir: Yedinci gün olduğunda yine imamın (a.s) evine gittim, selam verdim ve oturdum. İmam (a.s); “Oğlumu yanıma getir.”diye buyurdu. Bende efendimi getirdim. İmam (a.s) “Oğlum konuş! dedi. Bebek (İmam Mehdi -a.f-) Allah’ın birliğine şahadet edip, Peygamber efendimize (s.a.a) ve yüce babalarına selam gönderdikten sonra şu ayeti okudu:

              “Ve bizse yeryüzünde zayıf bir hâle getirilmesi istenenlere lütfetmeyi ve onları, halka rehber kılmayı ve yeryüzüne, onları miras bırakmayı dilemedeydik.

              İstiyorduk ki onları yeryüzünde yerleştirip kuvvetlendirelim ve Firavun'la Hâmân’a ve askerlerine de, onlardan çekindikleri şeyleri gösterelim.”(9) (10)
              Sıfatları ve Özellikleri
              Peygamber efendimizden (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’ten (a.s) rivayet edilen hadislerde, İmam Mehdi’nin (a.f) sıfatları ve vasıfları beyan edilmiştir. Onlardan bir bölümünü aşağıda zikredeceğiz:

              Yüce imam; genç, buğday tenli, alnı açık, nurlu, kaşları hilal şeklinde, gözleri siyah ve büyük, burnu ince ve güzel, dişleri bembeyaz hafif aralıklıdır. Sağ yanağında siyah bir ben ve omuzlarının arasında nübüvvet mühürü gibi bir alamet bulunmaktadır. Mübarek boyu postu yerli yerinde ve göz kamaştırıcıdır.

              Masumların (a.s) hadislerinde İmam Mehdi’nin (a.f) özellikleri şu şekilde beyan edilmiştir:

              “O ibadet ehli, gece (ibadetle) meşgul, zahit, sade yaşayan, sabırlı, hilimli, adaletli ve iyilik yapmayı seven bir kimsedir. O ilimde herkesten üstün, mübarek vücudu temizlik ve bereket kaynağıdır. O kıyam ve cihat ehlidir. Büyük dünya inkılabının rehberi, son kurtarıcı ve beşeriyete vaat edilen ıslah edicidir.. O mübarek nurani insan; Resulullah’ın (s.a.a) neslinden, Hz. Fatıma’nın (s.a) çocuklarından ve Seyidi Şüheda’nın (İmam Hüseyin’in –s.a-) soyundan olan dokuzuncu oğuldur. Zuhur ettiğinde Kâbe’ye yaslanacak ve Peygamber’in (s.a.a) bayrağını eline alacaktır. Kıyamıyla bütün dünyada Allah’ın dinini ihya edecektir. Hükümlerini dünyanın her yerinde icra edecektir. Dünya zulümle dolduktan sonra bütün dünyayı şefkat ve adaletle dolduracaktır.”(11)

              İmam Mehdi’nin (a.f) hayatı ve yaşamı üç dönemden oluşmaktadır:

              1- Gizlilik Dönemi: Hazretin gizlilik dönemi doğumundan İmam Hasan Askeri’nin (a.s) şehit edilmesine kadar olan süreyi kapsamaktadır.

              2- Gaybet Dönemi: İmam Hasan Askeri’nin (a.s) şehadetinden başlayıp, İmam Mehdi’nin (a.f) Allah’ın izniyle zuhur edeceği döneme kadar olan süreyi kapsamaktadır.

              3- Zuhur Dönemi: Gaybet dönemi bittiği zaman on ikinci imam (a.f) Allah’ın izniyle zuhur edecektir. Dünyayı iyilik, güzellik, kardeşlik, dostluk ve adaletle dolduracaktır. Hiçbir kimse vaat edilen İmam-ı Asr’ın (a.f) ne zaman zuhur edeceğini bilemez. Rivayetlerde hazretin zuhur zamanını belirleyenlerin ve zamanını biliyorum diyen kimselerin yalancı oldukları nakledilmiştir.(12)

              (1)- Kemaluddin, c.2, bab.41, s.132

              (2) - Biharu’l-Envar, c.5, h.29, s.22 ve h.14, s.11

              (3)- Biharu’l-Envar, c.5, h.7, s.21

              (4)- Gaybet-i Tusi, h.478, s.470

              (5)- Kemaluddin, c.2, bab.33, h.31, s.21

              (6)- Künye; Arap dilinde bir çeşit isimdir ki “Eb” veya “Ümmü” ile başlar. Örneğin; Eba Abdullah ve Ümmü’l-Benin.

              (7)- Maksat sabah ezanından önce ufukta görülen beyazlıktır.

              ( 8 )- Bu cümle “Bela senden uzak olsun” manasında kinayeli bir sözdür.

              (9)- Kasas, 5 ve 6

              (10)- Kemaluddin, c.2, bab.42, h.1, s.143

              (11)- Muntahabu’l-Eser, ikinci fasıl, s.329’dan 383’e kadar.

              (12)- İhticac, c.2, numara.344, s.542

              Allah'a emanet olun...

              Yorum

              YUKARI ÇIK
              Çalışıyor...
              X