Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İmam Mehdi’nin (a.f) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözler

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    İmam Mehdi’nin (a.f) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözler

    İMAM MEHDİ'NİN (A.F) KISACA BİYOGRAFİSİ

    Adı: M.u.h.a.m.m.e.d.
    Lakapları: Mehdi-yi Mev'ud, İmam-ı Asr, Sahib'uz-Zeman, Bakıyyetullah, Kâim, Hüccet, Halef-i Salih, Eba Salih
    Künyesi: Ebu'l-Kasım.
    Baba-Ana: İmam Hasan Askeri (a.s); Nergis hatun.
    Doğumu: Hicretin 255. (M. 867) veya 256. yılı, Şaban ayının 15. günü Samerra'da dünyaya gözünü açtı.
    Özel Naipleri: Gaybet-i Suğra dönemindeki dört özel naipleri:
    1) Ebu Amr Osman b. Said-i Amiri.
    2) Ebu Cafer MUHAMMED b. Osman b. Said-i Amiri.
    3) Ebu'l- Kasım Hüseyn b. Ruh Nevbahti.
    4) Ebu'l Hasan Ali b. MUHAMMED Semuri.
    Zuhur Alametleri:
    a) Bütün dünyada ve İslam toplumlarında; zulüm, kötülük, fesat, günah, ve dinsizliğin yayılması.
    b) Sufyani'nin ortaya çıkışı ve yerin yarılarak Sufyani'nin ordusunu içine alması.
    c) Seyyid Hasani'nin ortaya çıkışı.
    d) Yüksek ses
    e) Hz. İsa Mesih'in gökten inişi ve Hz. Mehdi (a.s)'ın arkasında namaz kılması.
    Yaşam Dönemi:
    1) Babasının kefaleti altında gizli bir şekilde yaşadığı beş yıllık dönem.
    2) İmam Hasan-ı Askeri'nin (a.s) şahadetinden sonra, hicri 260 yılından 329 yılına kadar 69 (veya 70) yıl süren "Gaybet-i Suğra" dönemi.
    3) Hicretin 329. yılından başlayıp Hz. Mehdi'nin (a.s) zuhuruna kadar devam edecek olan "Gaybet-u Kubra" dönemi.
    4) Zuhur ve evrensel hükümet dönemi. Bu dönemde 40 yıl doğu ve batıya hükümet edecektir.

    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    #2
    Ynt: İmam Mehdi’nin (a.f) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözler

    Rahman ve Rahim ALLAH'ın Adıyla

    İnsanın dünya ve ahiretiyle ilgili her mesele, Kur’ân ve hadislerde açıklanmıştır. Fakat MUHAMMEDî olan İslam’ı tanımak, bazı İslam düşmanları tarafından, Ehl-i Beyt’ten uzak olan kimseler için oldukça zorlaştırılmıştır. Düşmanlar hakla batılı birbiriyle karıştırarak hakkın üzerini kapatmak istemişlerdir; fakat ALLAH Teala kendilerini tertemiz kıldığı Peygamber (s.a.a)’in Ehl- Beyt’i vasıtasıyla MUHAMMEDi olan İslam’ı ve İslam düşmanlarını açıkça halka tanıtmış ve böylece dinini tağut ve zalimlerin elinden korumak istemiştir.


    ALLAH Teala, Kur’an-ı Kerim’in 33. suresinin 33. ayetinde Ehl-i Beyt’in pâk ve tertemiz olduğunu açıklamıştır. Hz. Peygamber de altı veya dokuz ay boyunca sabah namazına giderken onların evinin önünde durarak; “Ey Peygamber’in Ehl-i Beyt’i, buyurun namaza” buyurmuş ve onları abasının altına alarak; “ALLAH’ım, bunlar benim Ehl-i Beyt’imdir” buyurarak onların kimler olduğunu halka tanıtmıştır.

    Konuya girmeden önce dikkatinizi Hz. Peygamber (s.a.a)’in buyurmuş olduğu iki hadisine çekmek istiyorum. O hadislerden biri, Şia ve Sünnilerin nakletmiş olduğu “Sekaleyn” hadisidir.


    Hz. Peygamber (s.a.a) bu hadisinde şöyle buyurmuştur:

    “Ben sizin aranızda iki değerli emanet bırakıyorum; biri Kur’ân, diğeri ise Ehl-i Beyt’imdir; bunlar (Kevser) havuzunun başında bana gelinceye kadar (yani kıyamet gününe dek) asla birbirlerinden ayrılmazlar.”[2]


    Başka bir hadiste de şöyle buyurmuştur:

    “Kim boynunda biat olamadan (başka bir hadiste ise; Kim zamanının İmamını tanımadan) ölürse, cahiliyet ölümüyle ölmüştür.”[3]


    Naklettiğimiz bu iki hadis, her zamanda herkes için büyük bir sorumluluk getirmektedir. Bir taraftan Kur’ân ve Ehl-i Beyt’in her zamanda olacağını ve diğer taraftan da herkesin kendi zamanının İmamını tanımakla yükümlü olduğunu vurgulamıştır.
    Her zamanın İmamından maksat, zalim sultan ve önderler değillerdir. Bunları tanımamak cahiliyet ölümüyle ölmeyi gerektirmez. Bu İmam,



    Hz. Peygamber’in de tanıttığı gibi O’nun Ehl-i Beyt’inden olan on iki İmamlardır. Şimdi Ehl-i Beyt İmamlarından sadece bir tanesi hayattadır, O da Hz. Mehdi’dir; hadislerin buyurduğuna göre yeryüzünü adaletle dolduracak olan İmam, işte O’dur ve O’nu tanımak ve O’na biat etmek herkese farzdır.


    Şimdi Hz. Mehdi’yi daha iyi tanımamız için Ehl-i Sünnet ve Şia alimlerinin kendi kitaplarındaki Hz. Mehdi ile ilgili nakletmiş oldukları hadislere bir göz atalım.

    Resulullah (s.a.a)’den nakledilen şu iki hadis, Hz. Mehdi ve kıyamını inkar eden kimselerin küfrünü açıkça ortaya koymaktadır:

    1- “Mehdi’nin çıkışını inkar eden, MUHAMMED’e indirileni inkar etmiştir...”
    2- “...Mehdi’yi inkar eden şüphesiz kafirdir.”[4]

    Hz. Peygamberden sonraki İmam ve halifelerin on iki kişi olduğu, Şia ve Ehl-i Sünnet’in birçok kitaplarında nakledilmiştir, biz onlardan sadece iki tanesini Ehl-i Sünnet kitaplarından naklediyoruz:

    1- Resulullah (s.a.a) buyurmuştur ki:
    “Benden sonra on iki halife gelecektir.”[5]
    2- Yine Resulullah (s.a.a) Veda haccında buyurmuştur ki:
    “On iki halife oldukça bu din, düşmanlarına karşı hep muzaffer olacak ve hiçbir muhalif ve münafık ona zarar veremeyecektir.”[6]


    Hz. Peygamber (s.a.a) kendisinden sonraki İmamların ismini açıkça buyurmuştur; biz bu konuda iki hadisle yetiniyoruz:


    1- Abdullah b. Abbas, Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
    “Benim halifelerim, vasilerim ve ALLAH’ın benden sonraki hüccetleri on iki kişidir; ilki kardeşim, sonuncusu ise evladımdır.” Ya Resulullah, kardeşin kimdir? diye sorduklarında; “Ali b. Ebu Talip’tir.” buyurdular. Evladın kimdir? dediklerinde de şöyle buyurdular: “Yeryüzü zülüm ve haksızlıkla dolduktan sonra onu adaletle dolduracak olan Mehdi’dir. Beni hak üzere müjdeleyici olarak gönderene ant olsun ki, eğer yeryüzünün ömründen sadece bir gün kalmış olsa dahi ALLAH Teala, o günü o kadar uzatacak ki, sonunda oğlum Mehdî zuhur edecektir. ALLAH’ın nuru İsa b. Meryem gökten inecek, O’nun arkasında namaz kılacak, yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanacak ve O’nun saltanatı doğu ve batıya ulaşacaktır.”[7]
    2- Resulullah (s.a.a)’in çobanı Ebu Süleyman şöyle diyor:

    Resulullah (s.a.a)’ten duydum ki şöyle buyuruyordu: “Miraç gecesi göğe yükseldiğimde yüce Rabbim bana şöyle buyurdu:

    “...Ey MUHAMMED! Seni, Ali’yi, Fatıma’yı, Hasan’ı, Hüseyn’i, ve Hüseyn’nin evlatlarından olan İmamları kendi nurumdan yarattım, sizlerin velayetinizi göklerin ve yerin ehline sundum; kim onu kabullenirse benim yanımda mümindir; kim de karşı çıkarsa benim yanımda kafirdir.
    Ey MUHAMMED! Eğer kullarımdan bir kul, nefesi kesilinceye ve derisi kemiğe yapışıncaya kadar bana ibadet etse dahi, eğer sizin velayetinize karşı çıkarsa, onu affetmem. Ey MUHAMMED! Onları görmek ister misin?
    Ben; “Evet ey Rabbim.” dediğimde buyurdu ki: “Arşın sağ tarafına bak.” Bakınca Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Ali b. Hüseyin, MUHAMMED b. Ali, Cafer b. MUHAMMED, Musa b. Cafer, Ali b. Musa, MUHAMMED b. Ali, Ali b. MUHAMMED, Hasan b. Ali ve MUHAMMED Mehdi b. Hasan’ı gördüm; O, O’nların içinde inci gibi parlayan yıldız gibiydi.
    ALLAH Teala buyurdu ki: “Ey MUHAMMED! O’nlar benim kullarıma olan hüccetlerimdir; O’nlar senin vasilerindir. O’nlardan Mehdi, senin evlatlarından öldürülenlerin kanının intikamını alacaktır. İzzetime ve celalime ant olsun ki O, düşmanlarımdan intikam alacak ve dostlarımı sevindirecektir.”[8]


    Yeryüzünün asla hüccetsiz kalmayacağı pek çok hadislerde geçmektedir; biz o hadislerden sadece iki tanesini naklediyoruz:

    1- Ebu Hamza İmam Bakır (a.s)’ın şöyle buyurduğunu naklediyor:
    “ALLAH’a ant olsun ki, Adem (a.s) olduğu günden beri ALLAH Teala yeryüzünü İmamsız ve kullarını da hüccetsiz bırakmamıştır. ALLAH’ın kullarına hücceti olan İmam yeryüzünde olmazsa, yeryüzü baki kalmaz.”[9]

    2- “Keşf’ul-Ğumme fi Marifet’il- Eimme” kitabında Ali b. İsa b. Ebu’l- Feth-i Erbili, Sünni alimlerinden olan Hafız Abdulaziz b. Cenabezi’nin “Mealim’ul-İtre” kitabından naklen İmam Rıza (a.s)’dan, O da babalarından Emir’ul-Muminin Ali (a.s)’ın şöyle buyurduğunu nakleder:
    “Resulullah (s.a.a), yüce ALLAH’ın; ‘O gün bütün insanları imamlarıyla çağıracağız’ sözü hakkında şöyle buyurdu: ‘Her kavim kendi zamanının İmam’ı, Rabbinin kitabı ve Peygamberinin sünneti ile çağırılacaktır.”[10]

    Yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracak olan Hz. Mehdi (a.s)’ın özellikleri pek çok kitaplarda geçmiştir. Biz Ehl-i Sünnet kitaplarında nakledilen hadislerden sadece iki tanesini naklediyoruz:

    1- Ebu Said Hudri, Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu rivayet ediyor:
    “Sizlere Mehdi’yi müjdeliyorum. Halkın ihtilaf ve çekişme zamanında ümmetime gönderilecek ve yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır. Gökte ve yerde olanlar O’ndan razı olacaklardır ve O, malları sahih olarak taksim edecektir.”
    Adamın birisi: “Sahih olarak nasıl taksim edecek?” diye sorduğunda: “Halkın arasında eşit olarak (dağıtacaktır).”
    buyurdular.


    Sonra şöyle eklediler: “O zamanda ALLAH Teala, MUHAMMED ümmetinin kalbini zenginlikle dolduracaktır ve O’nun adaleti onların hepsini kapsayacaktır; hatta nida eden; ‘Mala ihtiyacı olan var mıdır? diye nida edecek, bir kişiden başka hiç kimse kalkmayacaktır. Bunun üzerine ona; ‘Git hazinedara Mehdi bana mal vermeni emrediyor de’ denilecektir. Bundan dolayı hazinedar ona seç diyecek, adam onu kendi evine getirip açınca pişman olarak; ‘Ben MUHAMMED ümmetinin en ihtiraslısı mı oldum, yoksa onlara yeterli olan bana kifayet etmedi mi?’ diyecek. Bunun üzerine o malı geri getirecek, ancak ondan geri alınmayacak ve biz verdiğimiz bir şeyi geri almayız denilecektir. Böylece yedi, sekiz veya dokuz sene devam edecektir, bundan sonra yaşantının hiçbir hayrı yoktur.”[11]

    2- Cabir b. Abdullah-i Ensari şöyle diyor: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
    “Mehdi benim evlatlarımdandır; O’nun ismi benim ismimdir; künyesi de benim künyemdir; ahlak ve yaratılış olarak da insanların en çok bana benzeyenidir. O gaybete çekilecek ve o dönemde halk şaşkınlık içinde kalacak, ümmetler sapıklığa düşecektir. Sonra Mehdi, parlak bir yıldız gibi ortaya çıkacak, yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.”[12]

    Hz. Mehdi (a.s)’ın İmam Hüseyin (a.s)’ın evlatlarından olduğuna dair birçok hadisler kitaplarda geçmiştir. Biz Ehl-i Sünnet kitaplarında nakledilen hadislerden sadece iki tanesini naklediyoruz:

    1- Hz. Ali (a.s), Hz. Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
    “Hüseyin’in evlatlarından biri ümmetim arasında kıyam etmedikçe dünya yok olmayacaktır; O, yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır.”[13]

    2- Huzeyfe, Resulullah (s.a.a)’ten şöyle buyurduğunu naklediyor:
    “Dünyanın sonuna bir gün kalmış olsa dahi, ALLAH Teala o günü, evlatlarımdan birini gönderene kadar uzatacaktır; O’nun ismi benim ismimdir.”
    Selman; “Ey ALLAH’ın Resulü! Hangi oğlundan olacaktır?” diye sorduğunda, eliyle Hüseyin’i göstererek; “Bu oğlumdan.” buyurdular.[14]

    Hz. Mehdi (a.s)’ın zamanında Hz. İsa (a.s) gökten inecek ve ümmetin emirliğini kabul etmekten çekinecektir. Bu konuda nakl olunmuş olan hadislerden sadece iki tanesini naklediyoruz:

    1- El-Havi li’l-Fetava (s. 48, Mısır bas.), Ebu Amr ed- Dani’nin Sünen’inden naklen Huzeyfe’den şu hadisi tahriç eder: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
    “Mehdi zuhur ettiğinde İsa b. Meryem de gökten inecektir; saçlarından sular damlarken Mehdi ona diyecek ki: ‘Öne geç ve halka namaz kıldır.’ İsa da cevaben şöyle diyecektir: ‘Namaz senin için ikame olunmuştur.’ Böylece benim evlatlarımdan birinin arkasında namaz kılacaktır.” [15]

    2- Sahih-i Buhari, “Kitab’ul-Bed’il-Halk” (Kitapta Meryem’i de an) babında (c. 4, s. 205, Beyrut bas.) Ebu Hureyre’den şöyle nakledilir: Resulullah (s.a.a) buyurdu ki: “İsa b. Meryem nazil olup İmamınız da sizden olunca ne yapacaksınız?”[16]

    Hz. Mehdi (a.s) hakkında Ehl-i Beyt İmamlarından da pek çok hadisler nakledilmiştir. Biz teberrük için her İmamdan bir hadis naklediyoruz:
    1- Esbeğ b. Nebate diyor ki; Emir’ul-Muminin Hz. Ali (a.s), Hz. Mehdi (a.s) hakkında söz ederken şöyle buyurdular:
    “O, (Mehdi -a.s-) öyle bir gaybete çekilecek ki, sonunda cahiller: ‘ALLAH’ın Âl-i MUHAMMED’e ihtiyacı yoktur’ diyeceklerdir.” [17]
    2- Ebu Said şöyle diyor: Hasan b. Ali (a.s) Muaviye b. Ebu Süfyan ile sulh ettiği zaman, bazıları O’nu bu işten dolayı kınayınca buyurdular ki:
    “Yazıklar olsun size! Ne yaptığımı biliyor musunuz? VALLAHi güneşin üzerinde doğup battığı her şeyden daha hayırlısını ben şiilerim için yaptım. Benim, sizin İmamınız olduğumu, sizin bana itaat etmeniz gerektiğini ve Resulullah’ın buyurduğu cennet gençlerinin efendilerinden biri olduğumu biliyor musunuz?” “Evet biliyoruz” diye cevap verdiler.


    İmam Hasan (a.s) bunun üzerine şöyle buyurdular:

    “Biliyor musunuz Musa b. İmran, Hızır (a.s)’ın gemiyi delmesine, duvarı düzeltmesine ve çocuğu öldürmesine neden o kadar kızdı? Çünkü bu işlerin hikmetini bilmiyordu. Halbuki bu işler zikri yüce ALLAH’ın yanında doğru ve hikmet üzereydi. Arkasında İsa b. Meryem’in namaz kılacağı Kâim dışında biz Ehl-i Beyt’ten olan hepimizin boynunda zamanın tağutunun biati olduğunu bilmiyor musunuz? Yüce ALLAH O’nun veladetini gizleyecek ve şahsını saklayacaktır. Böylece O, zuhur ettiğinde kimsenin biati onun boynunda olmayacaktır. O, tüm kadınların en üstünü olan birinin oğlu olan kardeşim Hüseyin’nin dokuzuncu oğludur. O’nun gaybetinde, ALLAH Teala O’nun ömrünü uzatacak, sonra kendi kudreti ile O’nu kırk yaşından daha genç görünümlü olarak aşikar edecektir ve bu ALLAH’ın her şeye kadir olduğunun bilinmesi içindir.” [18]

    3- Abdurrahman b. Selit diyor ki, İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyurdu:
    “On iki hidayet İmam’ı bizdendir; birincisi Emir’ul-Muminin Ali b. Ebu Talip’tir; sonuncusu ise dokuzuncu evladımdır. Hak üzere kıyam edecek olan O’dur. Yeryüzü öldükten sonra, ALLAH O’nun vasıtasıyla tekrar onu ihya edecektir ve müşrikler istemese de ALLAH hak dini diğer dinlere muzaffer kılacaktır. O’nun gaybete çekildiği dönemde bazı kavimler mürtet olacak, bazıları ise dine bağlı kalacaktır; onlara eziyetler olacak ve onlara denilecek ki: ‘Eğer doğru söylüyorsanız bu vaat ne zaman vuku bulacaktır?’ Biliniz ki O’nun gaybetindeki eziyetlere ve tekziplere sabretmek, Resulullah (s.a.a) ile beraber kılıçla cihat etmek gibidir.” [19]

    4- Said b. Cübeyr şöyle diyor: İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) buyurdu ki: “Bizden olan Kâim’de, peygamberlerden bazı sünnetler vardır: Nuh’tan, İbrahim’den, Musa’dan, Eyyup’tan ve MUHAMMED (s.a.a)’den birer sünnet onda vardır.
    Nuh’un ondaki sünneti uzun ömrüdür; İbrahim’in sünneti gizli veladet ve halktan uzaklaşmasıdır; Musa’nın sünneti korkudan gaybete çekilmesidir; İsa’nın sünneti halkın onun hakkında ihtilaf etmesidir; Eyyub’un sünneti belalardan sonraki ferahlıktır; MUHAMMED’in sünneti ise kılıçla zuhur etmesidir...” [20]

    5- Salih b. Ukbe basından, o da İmam MUHAMMED Bâkır (a.s)’dan, O da babaları vasıtasıyla Resulullah (s.a.a)’in şöyle buyurduğunu nakletmekteler:
    “Mehdi benim evlatlarımdandır, onun gaybet dönemi olacaktır. Bu dönemde ümmetten birçoğu delalete düşecektir. O, peygamberlerin nişaneleriyle gelecek, yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.”[21]

    6- Mufazzal b. Ömer, İmam Cafer-i Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
    “Yüce ALLAH, varlıkları yaratmadan on dört bin yıl önce, on dört nur yarattı. İşte o nurlar, bizim ruhlarımızdır.”
    “Ey
    ALLAH Resulünün oğlu, bu on dört nur kimdir?” diye sorduklarında şöyle buyurdular: “MUHAMMED, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin’in evlatlarından olan İmamlar. Onların sonuncusu Kâim’dir; gaybetten sonra kıyam edecek, Deccal’ı öldürecek ve yeryüzünü her türlü zulüm ve haksızlıktan temizleyecektir.” [22]

    7- Yunus b. Abdurrahman diyor ki, İmam Musa b. Cafer (a.s)’ın huzuruna çıkarak: “Ey Resulullah’ın oğlu! Hak üzere kıyam edecek olan Kâim sen misin?” diye sorduğumda İmam (a.s) şöyle buyurdular:
    “Hak üzere kıyam eden benim. Ama yeryüzünü ALLAH’ın düşmanlarından temizleyecek, onu zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak olan Kâim, benim evlatlarımın beşincisidir. Öldürülme korkusu olduğu için gaybeti o kadar uzayacak ki, bazı kavimler O’nun hakkında irtidata düşecek, bazıları ise ona bağlı kalacaklardır.”

    Sonra şöyle ekledi: “Bizim Kâim’imizin gaybetinde sevgimize sarılan, velayetimize bağlı kalan ve düşmanlarımızdan uzaklaşan şiilerimize ne mutlu! Onlar bizdendir, biz de onlardanız. Bizlerden İmamları olarak razıdırlar: Biz de onlardan şiilerimiz olarak razıyız. Ne mutlu onlara! ALLAH’a ant olsun ki onlar, kıyamet günü bizimle aynı derecede olacaklardır.” [23]

    8- Hasan b. Halid, İmam Ali Rıza (a.s)’ın şöyle buyurduğunu naklediyor:
    “Benim evlatlarımın dördüncüsü, cariyelerin en üstününün oğludur, ALLAH onun vesilesiyle yeryüzünü bütün zulüm ve haksızlıklardan temizleyecektir. Halkın, doğumunda tereddüt ettiği gaybet sahibi O’dur. O, zuhur ettiğinde yeryüzü Rabbinin nuru ile aydınlanacak, halkın arasında adalet ölçüsünü kuracak, böylece hiç kimse başkasına zulmetmeyecek ve yeryüzü O’na itaat edecek ve onun gölgesi de olmayacaktır.
    Gökten bir münadi onun adına nida edecek ve yeryüzündeki bütün halk ona doğru yapılan şu çağrıyı işitecek: “Bilin ki, ALLAH’ ın hücceti Beytullah’ın yanında zuhur etti, O’na tabi olun; şüphesiz hak O’nunladır ve O’ndadır. Ve bu konuda ALLAH’ın ayeti şöyle geçer: ‘Eğer istersek onlara gökten bir ayet nazil ederiz de hepsinin boynu onun karşısında eğilir.’ Yakın bir mekândan bir münadi, o gün nida eder ve onlar da o hak sesi duyarlar. İşte o gün zuhur günüdür. Yani oğlum Kâim Mehdi’nin zuhur günüdür.” [24]

    9- Abdulazim b. Abdullah şöyle diyor: İmam MUHAMMED Takî (a.s)’ın yanına giderek Mehdi’nin Kâim mi başkası mı olduğunu sormak istedim. Ama İmam (a.s) söze başlayarak şöyle buyurdular:
    “Ey Ebu’l- Kasım! Doğrusu bizden olan Kaim, Mehdi’dir. Onu, gaybetinde beklemek ve zuhurunda ona itaat etmek vaciptir. O, benim evlatlarımdan üçüncüsüdür. MUHAMMED sallallâhu aleyhi ve alih’i peygamber olarak gönderen ve İmameti bizlere mahsus kılan ALLAH’a ant olsun ki, eğer dünyanın sonuna sadece bir gün kalsa dahi, ALLAH o günü o kadar uzatacak ki, O, o günde zuhur edecek, yeryüzü haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.” [25]

    10- Sakr b. Ebu Delf, İmam Ali Naki (a.s)’ın şöyle buyurduğunu nakletmiştir:
    “Benden sonraki İmam, oğlum Hasan’dır; O’ndan sonraki İmam ise O’nun oğlu Kâim’dir. O, yeryüzünü, zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra adalet ve eşitlikle dolduracak olandır.” [26]

    11- Ahmed b. İshak b. Sa’d el-Ensarî şöyle diyor:
    İmam Hasan Askerî (a.s)’ın yanına giderek, kendisinden sonraki İmam’ın kim olduğunu sormak istedim. Ama İmam (a.s) benden önce söze başlayarak şöyle buyurdular:
    “Ey Ahmed b. İshak! Şüphesiz yüce ALLAH, Adem (a.s)’ı yarattığından beri yeryüzünü hüccetsiz bırakmadı ve kıyamete kadar da bırakmayacaktır. O’nun vesilesiyle belaları yeryüzü ehlinden defeder, yağmur yağdırır ve topraktan bereketleri çıkarır.”
    İmam (a.s)’a; “Ey ALLAH Resulünün Oğlu! Senden sonraki İmam kimdir?” diye arz ettiğimde İmam (a.s) ayağa kalkıp odaya girdi. Az sonra omzunda yüzü dolunay gibi parlayan üç yaşındaki bir çocukla çıkarak şöyle buyurdular:

    “Ey Ahmed b. İshak! Eğer ALLAH’ın ve hüccetlerinin yanında değerli olmasaydın bu oğlumu sana göstermezdim. Bunun adı ve künyesi, Resululah’ın adı ve künyesi ile aynıdır. Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır.
    Ey Ahmed b. İshak! Bu ümmetin içinde bu, tıpkı Hızır ve Zülkarneyn gibidir. ALLAH’a ant olsun ki, bu öyle bir gaybete çekilecek ki, ALLAH’ın O’nun imametine bağlı kıldığı ve O’nun zuhurunun acil olması için dua etmeğe muvaffak kıldığı kimseler dışında, kimse helak olmaktan kurtulamayacaktır.”
    “Ey mevlam! Kalbimin mutmain olacağı bir alameti var mıdır?” diye sorduğumda, O çocuk fasih bir Arapça’yla şöyle buyurdu: “Ben ALLAH’ın yeryüzündeki son hüccetiyim; düşmanlarından intikam alacak olan da benim; beni gördükten sonra artık alamet ve delil isteme.”
    Ahmed b. İshak şöyle ekliyor: Sevinç ve ferahla dışarı çıktım; ertesi gün İmam (a.s)’ın yanına dönerek şöyle arz ettim: “Ey Resulullah’ın oğlu! Bana minnet ettiğin için çok mesrur oldum. Hızır ve Zülkarneyn’nin O’nda zahir olacak olan sünneti nedir?” İmam (a.s); “Gaybetinin uzunluğudur” buyurdular. “Ey Resulullah’ın oğlu! O’nun gaybeti çok mu sürecektir?” dediğimde ise şöyle buyurdular:

    “Rabbime ant olsun ki, evet uzun sürecektir; öyle ki, O’na inananların çoğu bu inançlarından vazgeçecek ve ALLAH’ın bizim velayetimiz üzerine kendilerinden ahit aldığı ve kalbine iman yazdığı ve rahmetiyle desteklediği kimseler dışındakiler buna bağlı kalmayacaklardır.
    Ey Ebu İshak! Bu, ALLAH’tan gelen bir emirdir ve ALLAH’ın gizli sırlarından bir sırdır. Sana dediklerimi al, gizle ve şükredenlerden ol. Böylece yarın en yüce makamda bizimle olursun.” [27]

    12- İmam Mehdi (a.s) da kendi gaybetiyle ilgili şöyle buyurmuştur:
    “Benim gaybetim döneminde benden faydalanmaya gelince; bu dönemde benden faydalanmak, bulutlarla örtülen güneşten yararlanmaya benzer. Ben yeryüzü ehli için kurtuluş ve emniyet vesilesiyim. Nitekim yıldızlar da gök ehli için emniyet vesileleridir. Öyleyse sizi ilgilendirmeyen şeyleri sormayın. Sizden istenilmeyen şeyleri bilmek için kendinizi zahmete düşürmeyin. Ferecin yakın olması için çok dua ediniz. Çünkü dua sizin kurtuluş vesilenizdir.”[28]

    İmam Mehdi (a.s) hakkında, Şia ve Sünnî alim ve yazarlar tarafından müstakil olarak pek çok kitaplar yazılmış veya yazdıkları kitaplarda O Hazrete de değinmişlerdir. Örneğin: Ehl- Sünnet alimleri tarafından konunun ispatı hususunda müstakil olarak yüz kırk üzerinde kitap yazılmıştır.[29]
    Hicri üçüncü yüzyılın ikinci yarısından günümüze dek, bu alanda iki bini aşkın kitap ve risale telif edilmiş ve yine kitap niteliğinde sayısız makaleler yazılmıştır. Bunların sayısından fazlası da bir veya birkaç defa basılmıştır. Şii ve Sünni alim ve düşünürler tarafından yazılan bu kitaplar Arapça, Farsça, Orduca, Türkçe, İngilizce, Fransızca, Rusça ve diğer dillerde telif veya bu dillere tercüme edilmiştir.
    Hz. Mehdi (a.s) hakkında yazılan veya O’nunla ilgili hadisleri içeren kitaplara bir göz attığımızda şu gerçekle karşılaşıyoruz ki, Hz. Resulullah (s.a.a)’in Hz. Mehdi (a.s) hakkındaki hadislerini sahabe vasıtasız olarak direkt Hz. Resulullah (s.a.a)’ten nakletmiş ve yayınlamışlardır.
    Sayın Mehdi İslami, konuyla ilgili kaynak kitaplarında sahabeden adı geçen 45 ravinin isimlerini zikretmektedir. Hz. Mehdi ile ilgili hadisleri bu kadar sahabenin nakletmesi bile, bu hadislerin sıhhat ve tevatürlüğüne en büyük delillerden biridir.
    _______________
    Kaynaklar:
    [1] - Necm/3-4.
    [2] - Sahih-i Müslim, c. 4, s. 3-18, hadis:2408 (Abdulbaki bas.). Sünen-i Daremi, c. 2, s. 431-432. Sünen-i Termizi, c. 5, s. 663, hadis: 37788.
    [3] - Bihar, c. 23, s. 77. hadis: 4, 5, 66, 78. Kenz’ul-Ummal, c. 1, s103, hadis: 463-464.
    [4] - Bkz. “Fevaid’ul-Ahbar” (Ö:279). İkd’ud-“Durer, fi Ahbar’il- Muntazar”, s. 157 (Ö:685). Feraid’us- Simtayn, c. 2, s. 337, No: 585 (Ö:730). Lisan’ul-Mizan, c. 4, s. 147 (Ö:852). El-Fetave’l- Hadise, s. 37 (İbn-i Hacer-i Mekki).
    [5] - Buhari; “Tarih’ul-Kebir” c. 1, s. 466. “Müsned-i Ahmed, c. 5, s. 92. Ebu Nuaym; “Hilyet’ul-Evliya, c. 4, s. 323; Tabarani; “Mucem’ul-Kebir”, s. 94. Menavi; “Kenz’ul) Hakayık” s. 208.
    [6] - Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c. 5, s. 87-88.
    [7] - Feraid’us- Simtayn, c. 2, s. 312.
    [8] - Yenabi’ul-Mevedde, c. 3, s. 160.
    [9] - Kafi, c. 1, s. 137.
    [10] - İsbat’ul-Hudat, c. 1, s. 137.
    [11] - Müsned-i Ahmed, c. 3, s. 37.
    [12] - Feraid’us- Simtayn, c. 2, s. 334.
    [13] - Yenabi’ul-Mevedde, s. 445.
    [14] - Zehair’ul-Ukba, s. 136 (Mısır bas.)
    [15]- El-Havi, Li’l- Fetava, s. 81 (Mısır bas.)
    [16] - Sahih-i Buhari, c. 4, s. 205 (Beyrut bas.)
    [17] - Kemal’ud-Din, c. 1, s. 302.
    [18] - A. K. c. 1, s. 305.
    [19] - Uyun-u Ahbar, c. 1, s. 68.
    [20] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 576.
    [21] - 21- A. K. c. 1, s. 287. Bihar, c. 51, s. 72.
    [22] - A. K. c. 2, s. 335. Bihar, c. 51, s. 144.
    [23] - Kifayet’ul-Eser, s. 265.
    [24] - Yenabi’ul-Mevedde, s. 448.
    [25] - Kemal’ud-Din, c. 2, s. 337.
    [26] - A. K. c. 2, s. 383.
    [27]- A. K. c. 2, s. 384.
    [28] - Bihar, c. 53, s. 181.
    [29] - Bu konuda geniş bilgi edinmek isteyen şu kitaplara bakabilir:
    a) “Mehdi- yi Muntazar ra Beşnasid.” (Mehdi Fakih-i İmami bu kitapta Hz. Mehdi hakkında yaklaşık 400 kitabın ismini vermiştir)
    b) “Kitapname-i Hz. Mehdi” Ali Ekber Mehdi Pur, iki ciltten oluşan bu kitapta Hz. Mehdi konulu 2066 kitap tanıtmıştır.

    "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

    Yorum


      #3
      Ynt: İmam Mehdi’nin (a.f) Hayatı, Fazileti, Siresi ve Sözler

      KISACA HZ. MEHDİ'NİN (A.F) HAYATI


      Doğum Tarihi

      On ikinci İmam Hz. Mehdi (a.s), hicretin 255. (M. 867) yılı Cuma gecesi tan yeri ağarırken "Samerra" şehrinde dünyaya gözünü açmıştır.[1]
      Babası, İmam Hasan Askeri (a.s)'dır; annesi de Hz. İsa'nın havarisi Şum'un'un neslinden olan Rum Kayseri'nin oğlu Yuşa'nın değerli kızı "Saykal" ve "Susen" adlarıyla da anılan "Nergis" hatundur. Hz. Mehdi (a.s)'ın en meşhur lakapları "Mehdi", "Kâim", "Hüccet" ve "Bakıyyetullah"tır.

      Doğumunun Gizli Olması

      Ümeyye oğulları ve Abbas oğulları dönemi, özellikle altıncı İmam Cafer Sadık (a.s) zamanı ve sonrası, halifelerin Ehl-i Beyt İmamlarına karşı çok hassas oldukları bir devirdir. Bunun sebebi de toplumun onlara çok ilgi duyması, gün geçtikçe toplumdaki etkilerinin artması ve halkın onlara olan ilgisinin fazlalaşmasıdır. Bu durum karşısında Abbasi halifeleri kendi iktidarlarını tehlikede görüyorlardı; özellikle vaat edilen Mehdi (a.s) Hz. Peygamber (s.a.a)'in neslinden olup İmam Hasan Askeri (a.s)'ın soyundan geleceği ve dünyayı adalet ve eşitlikle dolduracağı meşhur olması sebebiyle İmam Hasan Askeri (a.s)'ı sıkı bir şekilde Samerra'da gözaltına almışlardı. Abbasiler, geleceği vaat edilen bu bebeğin dünyaya gelmesini engellemeye çalışıyorlardı, ama bu doğumun gerçekleşmesinde ALLAH'ın iradesi söz konusu idi. Onun için Abbasilerin çalışmaları neticesiz kaldı ve ALLAH Teala, Musa (a.s) gibi onun doğumunu da gizli kıldı. Bununla birlikte İmam Hasan Askeri (a.s)'ın özel ashabı, vaat edilen bu İmam'ı babası hayatta iken defalarca gördüler. İmam Hasan Askeri (a.s) dünyadan göçtükleri zaman yine İmam Mehdi (a.s) açığa çıkarak özel bir toplulukla birlikte babasının cenaze namazını kıldırdı ve halk onu gördü, ondan sonra da İmam (a.s) gözlerden kayboldu.

      Gaybet-i Suğra ve Kubra

      On birinci İmam Hasan-ı Askeri (a.s)'ın şahadetinden sonra, hicri 260 yılından 329 yılına kadar yani 69 yıl "Gaybet-i Suğra" (Küçük Gizlilik) dönemidir.[2] O zamandan Hz. Mehdi (a.s) zuhur edinceye kadarki dönem de "Gaybet-u Kubra" (Büyük Gizlilik) dönemidir.
      Gaybet-i Suğra'da, halkın İmam Mehdi (a.s) ile ilişkisi tamamen kesilmedi, ama sınırlıydı. Şiiler, Şia büyüklerinden olan "Özel naipler" vasıtasıyla sorunlarını İmam'a ulaştırıp cevap alabiliyorlardı. Gaybet-i Suğra dönemi, halk ile İmam arasındaki irtibatın tamamen kesildiği "Gaybet-i Kubra" dönemi için bir hazırlık olarak tanımlanabilir. Bu dönemde halk, İmam'ın genel vekilleri sayılan müçtehit ve fakihlere başvurmakla görevli kılındılar.

      Eğer Gaybet-i Kubra ansızın ve birden gerçekleşseydi düşüncelerin sapmasına ve zihinlerin onu kabullenmemesine sebep olabilirdi; ama Gaybet-i Suğra müddetince zihinler yavaş-yavaş hazırlandı ve daha sonra Gaybet-i Kubra dönemi başladı. Ayrıca Gaybet-i Suğra zamanında, özel naipler vasıtasıyla İmam (a.s) ile sağlanan irtibat ve o dönemde Şiilerden bazılarının İmam Mehdi (a.s)'ın huzuruna gitmeleri onun doğum ve hayatı meselesini daha da sabitleştirdi.

      Gaybet-i Kubra eğer bunlardan önce olmuş olsaydı, belki de bu mesele bu kadar açık olmayacak ve bazıları şüpheye düşecekti. ALLAH Teala kendi hakimiyetiyle Peygamber (s.a.a) ve İmamların da bildirdikleri gibi Ehl-i Beyt izleyicilerinin inançlarının sarsılmaması, İmamlara olan inançlarını yitirmemeleri, Hz. Mehdi (a.s)'ı ve İlahi kurtuluşu beklemeleri, gaybet zamanında ALLAH'ın dinine sarılıp kendilerini eğitmeleri ve İmam Mehdi (a.s)'ın kıyamı için ALLAH'ın emri gelinceye kadar dini vazifelerini yerine getirmeleri için tam gaybete hazırlık gayesiyle kısa müddetli olan "Gaybet-i Suğra" ve ondan sonra uzun müddetli olan "Gaybet-i Kubra" olmak üzere, İmam Mehdi (a.s) için iki çeşit gaybet takdir etti.

      Dört Naip

      Gaybet-i Suğra zamanında Şia büyüklerinden dört kişi İmam Mehdi (a.s)'ın özel naibi olmuştur. Onlar İmam'ın huzuruna gider, İmam'ın da cevaplarını halka iletirlerdi.
      Bu dört naibin dışında İmam (a.s)'ın çeşitli şehirlerde de vekilleri vardı, onlar da bu dört naip vasıtasıyla halkın meselelerini İmam (a.s)'a ulaştırıyorlardı.

      Dört naip ise şunlardır:

      1) Ebu Amr Osman b. Said-i Amiri.
      2) Ebu Cafer MUHAMMED b. Osman b. Said-i Amiri.
      3) Ebu'l- Kasım Hüseyn b. Ruh Nevbahti.
      4) Ebu'l Hasan Ali b. MUHAMMED Semuri.

      Zuhuru Bekleyiş

      Emir'ul-Muminin Ali (a.s), Resulullah (s.a.a)'den şöyle nakleder: "İbadetlerin en üstünü Mehdi'nin zuhurunu beklemektedir." [3]
      İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s) da buyurmuştur ki:
      "On iki İmam'ın gaybeti uzun sürecektir. Onun imametine inancı olan ve gaybet zamanında zuhurunu bekleyen halk, diğer zamanlarda yaşayan halktan daha üstündür. Çünkü ALLAH-u Teala onlara öyle bir akıl, düşünce ve marifet derecesi vermiştir ki, onlar için gaybet zamanı, İmam'ın hazır bulunduğu zaman gibidir ve ALLAH onları Resulullah (s.a.a)'in huzurunda cihat eden mücahitler gibi kılmıştır; doğrusu onlar bizim samimi ve gerçek şiilerimizdir. Onlar, gizli ve aşikar olarak insanları ALLAH'a yönelmeye çağırırlar. Zuhuru beklemek ise en büyük kurtuluştur."[4]

      Bekleyiş, beklenen şeyin gerçekleşmesini gözlemektir. Bekleyiş, düşünce ve duyguyu beklenen şey üzerinde yoğunlaştırmaktır. Bekleyiş, insanın fikir ve çabasının çoğalmasına sebep olur. Bekleyiş, zorlukların insana kolay gelmesini sağlar. Çünkü zorlukların giderilme eşiğinde olduğu bilincindedir. Bekleyiş, nefsi ve hatta diğerlerini ıslah etmeyi gerektirdiği gibi Hz. Mehdi (a.s)'ın düşmanlarına galip gelmesini sağlamak için insanın ortamı hazırlaması, bu hedef için gerekli olan bilgi, ilim ve vesileleri tahsil etmesini de gerektirir.

      Merhum Muzaffer şöyle yazıyor:
      "Dünyayı ıslah edici ve hak yolda insanların kurtarıcısı olan Hz. Mehdi (a.s)'ı beklemek, dini meselelerde elini kolunu bağlayıp bir şey yapmamak demek değildir. Bilhassa dini hükümleri uygulamak yolunda cihat, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak gibi dini vazifelere sımsıkı sarılmak gerekir. Çünkü Müslüman, ne durumda olursa olsun İlahi ahkamla amel etmek ve onu daha iyi tanımak için adım atmak ve mümkün olduğu kadar iyiliği emredip kötülükten sakındırmakla görevlidir. Islah ediciyi beklemek bahanesiyle farzları yerine getirmemek doğru değildir. Bekleyiş, Müslümanların üzerinden hiçbir dini vazifeyi kaldırmaz ve hiçbir ameli de ertelemez."[5]

      Gaybet Zamanında İmam (a.s)'ın Varlığının Faydaları

      İnsanlar, gaybet döneminde masum bir önderin aşikar olmaması yüzünden birçok feyizden mahrum olmalarına rağmen birçok yönden de İmam'ın varlığından faydalanmaktadırlar. Çünkü masum bir İmam'ın varlığının faydası, sadece aşikar olarak yol göstermek, toplumsal sorunları çözmek gibi işlerden ibaret değildir. Biz bu konuyla ilgili bir takım hadiselere işaretle bu faydalardan bazılarını açıklıyoruz:

      a) Masum İmam, Maddi ve Manevi Alem Arasında Bir Rabıtadır

      Hz. Resulullah (s.a.a), "Gaybet döneminde Hz. Mehdi'nin varlığının ne gibi bir faydası olacaktır?" şeklinde sorulan bir soruya şöyle cevap verdiler:
      "Beni peygamber olarak gönderen ALLAH'a ant olsun ki insanlar, gaybet döneminde, bulutların arkasında kalan güneşten faydalandıkları gibi ondan faydalanırlar." [6]

      Yine "Yenabi'ul-Mevedde" adlı kitapta, Süleyman A'meş b. Mehran yoluyla İmam Sadık (a.s)'dan İmam Zeyn'ul-Abidin (a.s)'ın şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
      "Biz, Müslümanların İmamı, dünya ehlinin hüccetiyiz. Yıldızların gök ehline güvence ve kurtuluş vesilesi olduğu gibi, bizler de yer ehlinin güvence kaynağı ve kurtuluş vesilesiyiz. Bizim hürmetimize, ALLAH istemedikçe gökten bir şey yere düşmez. Bizim vasıtamızla Hakkın rahmet yağmuru yağmakta ve yeryüzü bereketlerini çıkarmaktadır; eğer biz yeryüzünde olmasaydık, yeryüzü üzerindekileri yutardı. ALLAH-u Teala, Adem (a.s)'ı yarattığı günden beri yeryüzü hiçbir zaman hüccetsiz kalmamıştır. Ama bu hüccet bazen zahirdir ve tanınır, bazen de gaip ve gizlidir. Kıyamete kadar da yeryüzü hüccetsiz kalmayacaktır. Eğer İmam olmazsa ALLAH'a (hakkıyla) ibadet edilmez." [7]

      b) İmam, Ümit Kaynağıdır

      Gaip İmam'a inanmak, kurtuluşu beklemek ve onun zuhurunu gözlemek, insanlara büyük bir ümit vermektedir. Bu ümit, başarı ve ilerlemede en büyük etkenlerden biridir. Ümitlerini yitiren bir topluluk asla başarıya ulaşamaz.
      Örneğin: Karargahta bulunan bir komutanın varlığı, askerlere ümit verir ve onların çaba göstermelerini sağlar. Komutanının ölüm haberini duyan bir ordu, ileri teknikle donanmış olsa da dağılıverir ve askerler ümitsizliğe kapılırlar.
      İşte bu yüzden, Ehl-i Beyt'ten nakledilen hadislerde, kurtuluşu beklemek en büyük ibadetlerden biri olduğu gibi hak yolunda şahadetle de eşit sayılmıştır.
      İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:
      "Kim, biz Ehl-i Beyt'in velayetiyle kurtuluşu bekler bir halde ölürse, Kâim'in (Mehdi'nin) ordusunda yer alan kimse gibi olur." [8]
      Hz. Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur:
      "Bizim devletimizi bekleyen kimse, ALLAH yolunda kanını döken ve canını veren kimse gibidir." [9]

      c) İmam Dinin Korunmasına Vesiledir

      Hz. Ali (a.s), her dönemde insanların İlahi önderlere olan ihtiyaçlarını şöyle açıklıyor:
      " Yeryüzü, ALLAH için hüccet ve burhanla kıyam eden İmam'dan boş kalmaz. Bazen O İmam, zahir ve açık, bazen de gizlidir. ALLAH'ın yeryüzündeki hüccet ve delilleri yok olmasın diye böyle takdir edilmiştir. Onlar kaç kişi ve nerededirler? (veya ne zamana kadar korku içerisinde ve gizlidirler?) ALLAH'a ant olsun ki, sayı açısından azdırlar, ama değer ve makam açısından büyüktürler. ALLAH Teala, onlar vasıtasıyla kendi hüccet ve burhanlarını korumaktadır..." [10]

      Zamanın geçmesi, şahsi fikir ve değerlendirmelerin dini konulara karıştırılıp din adına sunulması, sapık mekteplerin aldatıcı ve çekici programlarına yönelmesi, fasit ellerin semavi öğretilere uzanması, İslam kanunlarının pratik alandan uzaklaştırılması vb. faktörler el ele vererek, İslam kanunlarından bazılarının unutulmasına, asaletini yitirmesine ve tahrif edilmesine neden olur. Vahiy olarak inen bu öğretiler, onun bunun beyinleriyle temas etme sonucu siyahlaşır ve ilk günkü parlaklığını yitirir. Bu nurun, karanlık fikirlerin çerçevesinden geçmesi sonucunda, ışığı azalır ve yansıması zayıflar.

      Durum böyleyken acaba müslümanlar içinde, İslam'ın yasa ve öğretilerini gelecek nesiller için olduğu gibi koruyacak birinin bulunması gerekmez mi? Acaba yeniden mi vahiy inecektir?! Kesinlikle hayır. Çünkü vahiy kapısı ebediyete dek kapanmıştır. Öyleyse asıl din nasıl korunmalı? Tahrifler ve hurafeler nasıl önlenmeli? Bu, ancak masum bir İmam vasıtasıyla gerçekleşir.

      Gaybet-i Suğra'da İmam (a.s)'ın Kerametleri

      Şeyh Tusi (r.a) şöyle diyor: "Gaybet zamanında İmam Mehdi (a.s)'dan görülen kerametler, sayılmayacak kadar çoktur." [11]
      Burada örnek olarak bunlardan ikisini zikrediyoruz:

      1) İsa b. Nasr şöyle anlatır: Ali b. Samuri İmam Mehdi (a.s)'a bir mektup yazarak ondan kendisi için bir kefen istedi, cevabında; "Senin seksen yılında (hicri 280 yılında veya 80 yaşında) ihtiyacın olacaktır" diye cevap geldi ve İmam'ın buyurduğu gibi 80 yılında vefat etti ve vefatından önce İmam Mehdi (a.s) ona istediği kefeni gönderdi.[12]

      2) MUHAMMED b. Sure el-Kummi (Kum kentinin büyük alimlerinden) şöyle nakleder: Ali b. Hüseyn-i Babaveyh, amcası MUHAMMED b. Musa Babaveh'in kızı ile evlendi, ama ondan evlat sahibi olmadı. İmam Mehdi (a.s)'ın üçüncü naibi olan Hüseyin b. Ruh'a bir mektup yazarak onun vasıtasıyla İmam Mehdi (a.s)'dan, ona evlat verilmesi ve bu evlatlarının alim olması için ALLAH'tan dua etmesini rica etti.
      İmam (a.s) tarafından şu cevap geldi:
      "Şimdiki hanımından evladın olmayacak, ama yakında sahip olacağın Deylemli bir cariyeden iki fakih erkek çocuğun olacaktır."

      İbn-i Babavey, MUHAMMED, Hasan, ve Hüseyin adında üç çocuk sahibi oldu, MUHAMMED ve Hüseyin parlak hafızalı iki fakih oldular, Kum kentinde hiç kimsenin belleyemediği konuları bellemişlerdi. Halk, rivayet ve hadislerin naklinde Ali b. Hüseyin b. Babaveyh'in iki oğlu MUHAMMED ve Hüseyin'nin hafızalarına hayret eder ve bu makam İmam Mehdi (a.s)'ın duasıyla size nasip oldu derlerdi. Bu hadise Kum halkı arasında pek meşhurdu.[13]
      Bilindiği üzere İmam'ın duası hürmetine dünyaya gelmiş olan MUHAMMED b. Ali b. Babavey'in fıkıh ve hadis alanında onlarca eseri mevcuttur. Şia'nın hadisteki dört temel kaynağından biri olan "Men La Yahzuruh'ul Fakih" kitabı da onun eseridir.

      İmam Mehdi (a.s) İle Görüşme

      Bazı büyük alimler, Gaybet-i Kubra zamanında İmam (a.s)'ın huzuruna giden veya uykuda ya da uyanıkken bir takım kerametler gören kişilerin adlarını ve başından geçenleri kitaplarında toplamış ve zikretmişlerdir. "Keşf'ul-Estar", "Bihar'ul-Envar" kitaplarında da bu hususla ilgili birçok senetli hadise nakledilmiştir. Merhum Hacı Nuri, "Necm'us- Sakıb" kitabında bu konuda yüz olay nakleder ve şöyle der: "Herkesten duyduğumuz her şeyi burada nakletmedik, ALLAH'ın yardımıyla sadece doğruluğuna güvendiğimiz olayları, güvenilir kişilerden aktardık." [14]

      Biz de burada "Necm'us-Sakıb" kitabından bir olay nakletmekle yetiniyor ve okuyuculardan bu kitapları araştırmalarını rica ediyoruz:
      Faziletli alim Ali b. İsa Erbili "Keşf'ul-Ğumme" adlı kitabında diyor ki; Güvenilir kardeşlerimden bir grup, Hille bölgesinde Hırkal köyü ahalisinden İsmail b. İsa b. Hasan Hırkalı adında bir kişinin benim zamanımda vefat ettiğini bana haber verdiler. Ben onu görmemiştim. Onun oğlu Şemsuddin bana dedi ki; Babam bana şöyle bir olay anlattı: Gençliğinde sol bacağında Tuse denilen yumruk büyüklüğünde bir yara çıkmış ve her bahar mevsimi patlıyor, ondan kan ve irin akıyormuş. Bu dert onu her şeyden alı koyuyormuş. O Hilleye gelip Raziyyuddin Ali b. Tavus'un yanına giderek ona bu yarasından bahsetmiş. Seyyid b. Tavus, Hille cerrahlarını çağırmış, onu muayene ettirmiş ve demişler ki; "Bu, toplar damar üzerinde çıkmış ve kesmekten başka çaresi yoktur. Ancak, bunu kesersek toplar damar da kesilebilir, eğer bu damar kesilirse İsmail sağ kalmaz. Onu kesmek çok tehlikelidir, biz bu işe girişemeyiz."

      Seyyid b. Tavus, İsmail'e; "Ben Bağdat'a gidiyorum, gel seni de götüreyim ve oradaki cerrahlara göstereyim, belki onlar bir çare bulurlar" demiş. Bağdat'a gitmiş, tabipleri çağırmışlar, onlar da aynı teşhisi koymuş ve aynı özrü getirmişler, İsmail bu duruma üzülmüş, Seyyid ona; "ALLAH Teala üzerindeki bu necasetle kılacağın namazı kabul eder, bu derde sabretmek mükafatsız değildir" demiş. Bunun üzerine İsmail; "Öyleyse Samerra'ya ziyarete gideceğim ve İmamlardan yardım isteyeceğim" demiş ve yola çıkmış.
      Şemsuddin sonra şöyle ekliyor; Babam diyordu ki; O nurlu hareme ulaştığım zaman İmam Ali Naki (a.s) ve İmam Hasan Askeri (a.s)'ı ziyaret ettikten sonra Serdab'a (İmam Mehdi'nin gaybete çekildiği yere) gittim. Geceleyin orada ALLAH'a çok yalvardım ve İmam Mehdi (a.s)'dan yardım diledim. Sabahleyin Dicle nehrine gittim, elbisemi yıkadım ve ziyaret guslü yaptım. İbriğimi su ile doldurarak bir kere daha ziyaret etmek için İmamların haremine geri döndüm, kaleye varmadan birkaç atlının bana doğru geldiğini gördüm. Samerra'nın etrafında bazı soylu ailelerin evleri olduğundan bunların eşraflardan olduğunu sandım. Bana yetiştiklerinde, bunlardan kılıç kuşanmış ve birinin de sakalı yeni-yeni çıkmış olan iki genç, elinde bir mızrak bulunan ve üzeri tertemiz olan yaşlı bir adam ve beline kılıç bağlamış, üzerine cübbe giymiş, sarığını omzuna salıvermiş ve elinde mızrak olan dört kişi olduğunu gördüm. O ihtiyar adam sağ tarafa ve iki genç de sol tarafa geçtiler. Cübbe giymiş adam onların ortasında kaldı, bana selam verdi, ben de cevap verdim. Cübbe giymiş adam; "Yarın yola mı çıkacaksın?" siye sordu. Evet dedim. "Yaklaş bakayım, sana eziyet eden şu yara neymiş bir görelim!" dedi. Ben bu sırada; "...Elbiselerimi yıkamış olduğumdan dolayı keşke bu bedevi bana dokunmasa..." diye düşünürken o eğildi ve beni kendine doğru çekerek elini yaramın üzerine koyup kuvvetle sıktı, canım pek yanmıştı... Sonra doğruldu, bu haldeyken yaşlı adam; "Kurtuldun İsmail!" dedi.

      Ben; "Siz de felaha ve kurtuluşa erin" dedim. Bu sırada birden, onun adımı bildiği düşüncesiyle şaşırdım, bana; Kurtuluşa erdin diyen yaşlı adam bu sefer; "İmam'dır O, İmam..." dedi.
      Ben koşarak ayağının üzengisini öptüm. İmam (a.s) yola koyuldu, ben de ardından gidiyor ve feryat ediyordum, İmam (a.s); "Geri dön" dedi. Ben; "Sizi bırakmam mümkün değil" diye inledim. İmam (a.s) tekrar; "Geri dönmek senin için daha hayırlıdır, geri dön" diye buyurdu. Ben aynı sözü tekrarlayınca yaşlı adam dedi ki; "Ey İsmail! İmam iki defa geri dön dediği halde onu dinlememekten utanmıyor musun?"
      Bu sözler üzerine olduğum yerde kaldım... Hareme dönünce haremdekiler beni gördüklerinde; "Durumun değişmiş, yaran ağrı yapıyor mu?" diye sordular. Hayır dedim... Durumu anlattıktan sonra sağ bacağımı açtıklarında yaradan hiçbir eser kalmadığını gördüler. Ben de dehşete kapıldım, diğer bacağımı da açtım, onda da bir şey görmedim. İşte o zaman halk başıma toplanarak teberrük için elbiselerimi parçaladılar...[15]

      Zuhur Vaktini Belirtmek

      İmam Mehdi (a.s)'ın dördüncü özel naibi Ali b. MUHAMMED-i Semuri'nin vefatından sonra, Gaybet-i Kubra dönemi başladı. Şimdiye kadar da devam etmekte...İmam Mehdi (a.s) ALLAH Teala'nın emriyle kıyam ve zuhur edecektir. Ehl-i Beyt İmamları birçok hadislerde zuhur vaktinin belirtilemeyeceği ve bunu ancak ALLAH'ın bileceğini, ansızın ALLAH'ın emriyle vuku bulacağını ve zuhur için bir vakit belirten kimselerin yalancı olduğunu açıklamışlardır.
      Fuzeyl, İmam Bakır (a.s)'dan; "Acaba bu iş için bir zaman belirtilecek mi?" diye sorunca İmam (a.s) üç defa şöyle buyurdu: "Vakit belirtenler yalancıdırlar." [16]
      İshak b. Yakup, MUHAMMED b. Osman-i Amri vasıtasıyla İmam Mehdi (a.s)'a bir mektup yazarak birkaç soru sordu, İmam (a.s) soruları cevaplandırırken zuhur vakti hakkında buyurdu ki: "Zuhur vakti ALLAH'ın emrine bağlıdır; zaman tayin edenler yalancıdırlar." [17]

      Zuhur Alametleri

      Zuhurdan önceki hadiseler ve zuhur alametleri hakkında birçok rivayetler vardır. Bu hadislerden bazıları toplumların, özellikle İslami toplumların durumunu açıklar, bazıları zuhura yakın bir dönemde meydana gelecek olayları, bazıları da şaşırtıcı şeylerin meydana gelişini anlatır.
      Bütün bu hadisleri incelemek için ayrıntılı kitaplara ihtiyaç vardır. Biz burada açık ve kesin olan birkaç alameti naklediyoruz:

      a) Bütün Dünyada ve İslam Toplumlarında Zulüm, Kötülük, Fesat, Günah, ve Dinsizliğin Yayılması

      İslam önderleri İmam Mehdi (a.s)'ın mübarek kıyamlarını müjdeledikleri birçok hadiste, onun, dünya zulüm ve kötülükle dolduktan sonra zuhur edeceğini vurgulamışlardır. Müslüman toplumlarda bile sapıklık, sefahat, çeşitli günah ve kötülüklerin yaygınlaşacağını hatırlatmış ve şunlara değinmişlerdir:
      "Sarhoş edici maddeler açıkça alınıp satılacak, şarap içilecek, faiz yemek, zina ve diğer kötü işler yaygın bir şekilde yapılacak, hicapsız kadınlar çekici elbiselerle ortaklıkta dolaşacak, kadınlar erkeklere, erkekler de kadınlara benzeyecek, iyiliği emredip kötülükten alıkoymak terk edilecek ve müminler hakir, naçiz ve mahzun olup günah ve kötülükleri engellemek kudretine sahip olamayacaklar, dinsizlik yaygınlaşacak, Kur'ân'la amel edilmeyecek, evlatlar baba ve annelerine eziyet edecek, küçükler büyüklerine saygı göstermeyecek, büyükler küçüklere acımayacak, akrabalık bağı gözetilmeyecek, humus ve zekat ödenmeyecek, kafirler ve sapıklar müslümanlara galip gelecek, müslümanlar bütün işlerinde, giyimlerinde... onları taklit edecek, İlahi hüküm ve cezalar uygulanmayacak..." [18]

      b) Sufyaninin Ortaya Çıkışı ve Yerin Yarılarak Sufyani'nin Ordusunu İçine Alması

      Ehl-i Beyt İmamlarının önemle vurgulayıp açıkça beyan ettikleri alametlerden birisi de Sufyani'nin Şam'da ortaya çıkışıdır; o kısa bir sürede bu şehri tasarrufu altına alacak, büyük bir orduyla Kufe üzerine hareket edecek, Irak şehirlerinde özellikle Necef ve Kufe'de büyük cinayetler işleyecek ve diğer bir orduyu da Medine'ye gönderecek, sonra Mekke'ye doğru hareket edecek, Medine ve Mekke arasında ALLAH'ın emriyle yer yarılarak onlar yerin dibine gömülecek, işte o zaman İmam Mehdi (a.s) bir takım olaylardan sonra Mekke'den Medine'ye ve Medine'den Irak'a ve Kufe'ye gelecek ve Sufyani Irak'tan Şam'a kaçacak, İmam Mehdi (a.s) onu takip etmesi için bir ordu gönderecek ve nihayet onu Beyt'ul-Mukaddes'te helak edip başını bedeninden ayıracaklar.[19]

      c) Seyyid Hasani'nin Çıkışı

      Ehl-i Beyt İmamlarından ulaşan hadiselere göre, "Seyyid Hasani İran'da Deylem ve Kazvin nahiyesinden çıkarak kıyam edecektir. Bu dindar şahıs imamet ve Mehdilik iddiasında bulunmayacak değerli bir kişidir. Halkı İslam'a ve Ehl-i Beyt İmamlarının yoluna davet edecek, birçok izleyici bulacak ve kendi bölgesinden Kufe'ye kadar yerleri zulüm, kötülük ve sapıklıktan temizleyecek. İtaat olunan bir hakim ve adaletli bir sultan olarak hükmedecektir. Ordusu ve dostlarıyla Kufe'de olduğu bir zamanda, İmam Mehdi (a.s)'ın Kufe'nin etrafına geldiğini ona bildirecekler. Seyyid Hasani ordusuyla birlikte İmam Mehdi (a.s) ile görüşecek, İmam'a biat edecek ve ardından da izleyicileri biat edeceklerdir. Ancak bunlardan dört bin kişi kabul etmeyecek, üç gün nasihat ve öğütten sonra iman etmedikleri için İmam (a.s)'ın emriyle öldürüleceklerdir." [20]

      d) Yüksek Ses

      Bilinen alametlerden biri de gökyüzünden yüksek bir sesin duyulmasıdır. Olay şöyle olacaktır: "İmam Mehdi (a.s)'ın zuhurundan önce Mekke'de gökyüzünden herkesin duyacağı çok yüksek ve müthiş bir ses duyulacaktır, bu ses İlahi ayetlerdendir. Bu seste insanlara, hidayete erişmeleri, İmam Mehdi (a.s)'a biat etmeleri ve haktan sapmamaları için onun hükmüne karşı çıkmamaları tavsiye edilecektir." [21]

      e) Hz. İsa Mesih'in Gökten İnişi ve Hz. Mehdi (a.s)'ın Arkasında Namaz Kılması

      Hadislerin bir kısmında da Hz. İsa Mesih'in gökten inerek namazda Hz. Mehdi (a.s)'a iktida edeceği zikredilmiştir. İslam Peygamberi (s.a.a) kızı Fatıma'ya buyurmuşlardır ki: "Kendisinden başka İlah olmayan ALLAH'a ant olsun ki, Hz. İsa b. Meryem'in, arkasında namaz kılacağı bu ümmetin Mehdi'si bizdendir." [22]
      Kitaplarda bunlardan başka birçok diğer alamet ve nişaneler de nakledilmiştir, ama biz bu kadarıyla yetiniyoruz.

      İmam (a.s)'ın Kıyamı

      Hz. Mehdi (a.s) uzun bir gaybetten sonra Mekke'de Ka'be'nin kenarında zuhur edecektir. Peygamber (s.a.a)'in bayrağı, kılıcı, sarığı ve gömleği ondadır. Melekler vasıtasıyla ona yardım edilecek, İslam düşmanlarını öldürecek ve zalimlerden intikam alacaktır.
      Mekke'de ona biat edecek olan özel ashabı 313 kişidir. İmam Mehdi (a.s) bir müddet Mekke'de kaldıktan sonra Medine'ye gelecek, dostları yiğit, şecaatli, salih, imanlı kişilerdir, ona itaatte gayretlidirler. Nereye ve hangi işe yönelseler mutlaka zafere ulaşırlar.
      İmam (a.s) Medine'de bir takım savaşlardan sonra ordusuyla Irak'a ve Kufe'ye gelecek, Kufe'de Seyyid Hasani ile görüşecek, Seyyid Hasani ve ordusu ona biat edecekler. Hz. İsa gökyüzünden inerek İmam'a yardımda bulunacak ve namazda İmam'a iktida edecektir.
      İmam'ın hükümetinin merkezi Kufe'dir. İmam (a.s) dünyanın doğu ve batısını fethedip İslam'ı dünyanın dört bir yanına egemen kılacaktır. ALLAH'ın kitabı ve Peygamber'in sünnetine göre amel ve hüküm edecektir.

      İmam (a.s)'ın hükümetinde yeryüzünün tüm bereketleri ortaya çıkacak; servet, nimet, meyve, ve mahsuller çoğalacak ve herkes öyle bir refah ve nimete boğulacak ki, zekat ve sadaka vermek için fakir bulunmayacak ve kimse zekat ve sadaka kabul etmeyecektir.
      İmam (a.s)'ın kurduğu nizamda adalet ve emniyet öyle yerleşecek ki, ihtiyar bir kadın altın ve mücevher dolu bir sepeti alır ve tek başına yaya olarak bir şehirden diğerine gidecek olursa, hiç kimse onu rahatsız etmeyecek, servetine göz dikmeyecektir... ALLAH Teala insanlara öyle bir güç verecek ki, herkes olduğu yerde onun sözlerini duyacak ve İmam (a.s) İslam'a hayat verecektir...[23]

      Gaybet Döneminde Müminlerin Vazifeleri

      Ayetullah seyyid MUHAMMED Taki el-Musevi, "Mikyal'ul-Mekarim" kitabında, gaybet döneminde yapılması ve uyulması gereken 80 noktaya işaret etmiştir, ki biz bunlardan birkaçının aktarılmasının faydalı olacağına inanıyoruz. Müminler bu noktalara riayetle, hayatlarına yeni bir çekidüzen vererek yaşamalarını O Hazretin rıza ve hoşnutluğu doğrultusunda tazmin eder ve zuhur hazırlığına hız kazandırmış olurlar inşaALLAH. O vazifelerden bazıları şunlardır:
      1- Hz. Mehdi (a.s)'ın özelliklerini, vasıflarını bilmek ve zuhur edeceği sıradaki alamet ve olaylardan haberdar olmak.
      2- Hz. Mehdi'ye sevgi beslemek.
      Ehl-i Beyti sevmek bütün müslümanlara farzdır. Bu husus birçok ayet ve hadislerde tasrih edilmiştir.
      3- Hz. Mehdi (a.s)'ın zuhurunun bekleyişi içinde olmak; yani kalben, fikren ve amelen buna mutabık bir hayat sürdürmek.
      Bu konuda daha geniş bilgi isteyen, "Mikyal-ul Mekarim" kitabına müracaat edebilir.
      ________________
      Kaynaklar:
      [1] - Usul-u Kafi, c. 1, s. 514.
      [2] - İsbat'ul-Hudat, c. 7, s. 143.
      [3] - Yenabi'ul-Mevedde, s. 493. el-Mehdi, s. 201.
      [4] - Bihar'ul-Envar, c. 52, s. 122.
      [5] - Der İntizar-ı İmam (a.s), s. 54.
      [6] - Bihar'ul-Envar, c. 52, s. 93.
      [7] - Yenabi'ul-Mevedde, c. 2, s. 217.
      [8] - İkmal'ud-Din, c. 2, s. 357.
      [9] - İkmal'ud-Din, c. 2, s. 327.
      [10] - Nehc'ul-Belağa, kısa sözler: 139.
      [11] - Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 170.
      [12] - Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 172.
      [13] - Gaybet-i Tusi, s. 188. Bihar'ul-Envar, c. 51, s. 324.
      [14] - Necm'us- Sakıb, s. 209.
      [15] - Necm'us- Sakıb, s. 228-231.
      [16] - Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 261.
      [17] - Kemal'ud-Din, c. 2, s. 160.
      [18] - Revzat'ul-Kafi, s. 36. İsbat'ul-Hudat, c. 7, s. 390.
      [19] - Muntehe'l- A'mal, 12. İmam'ın Hayatı, s. 102. Gaybet-i Numani, bab:14, s. 247. Bihar, c. 52, s. 186...
      [20] - Bihar, c. 53, s. 15. Muntehe'l- A'mal,12. İmam'ın Hayatı, s. 103.
      [21] - Gaybet-i Şeyh Tusi, s. 2744. Gaybet-i Numani, s. 257, hadis:14 ve 15. Bihar'ul-Envar, c. 52, s. 181-278.
      [22] - İsbat'ul-Hudat, c. 7, s. 14.
      [23] - Bihar, c. 52, s. 279 ve c. 53, s. 12. İkmal'ud-Din, c. 2, s. 367
      .

      "Haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir." (Şuara 227)

      Yorum

      YUKARI ÇIK
      Çalışıyor...
      X