HAZRA ADASI
Hz. Mehdi konusunda sözkonusu edilen konulardan birisi de Hazra adaşıdır. Hz. Mehdı'nın çocuklarıyla birlikte Hazra adasında yaşadığını söyleyenler vardır. Ama Hazra adası olayı daha çok bir efsaneye benzemekte. Bu konuda Allame Meclisi Bıhar-ul Envar'da genişçe bir hikaye nakletmektedir. O hikaye kısaca şöyledir: Irak'da Necef-ul Eşref şehrinde Emır-el Müminin kütüphanesinde "Hazra Adası Olayı" imiyle meşhur olan bir kitap buldum. Elyazısıyla yazılmış olan o kitabın yazarı Fazl b. Yahya Tayyıbı'dır. Fazl b. Yahya kitabında yazıyor ki: Hazra adası olayını ben ilk olarak İmam Hüseyin'in türbesinde (699 yılının Şaban ayının 15'inde) Şehy Şemsuddın ve Şeyh Celaluddın'den duydum. O ikisi olayı Zeynuddın Alı b. Fazıl-ı Mazanderanı'den naklediyorlardı. Bunun üzere ben olayı kendisinden duymak istedim.
Aynı sene Şavval ayının başlarında Şeyh Zeynuddın tesadüfen Hılle şehrine gitti ve ben onunla Seyyıd Fahruddın'ın evinde görüşerek kendisinden olayı bana da nakletmesini rica ettim. Bunun üzerine Şeyh Zeynuddın şöyle dedi: Ben Dımeşk'te Şehy Abdurrahım-ı Hanefi ve Şehy Zeynuddın-ı Alı Endulosı'nın yanında ılım tahsil ediyordum. Şeyh Zeynuddın hoş sohpet birisi olup İmamıye Şia'sı alimlerine karşı iyimserdi; onlara saygı gösterirdi.
Ben bir müddet kendisinden istifade ettim. Bir gün Mısır'a gitmesi icabet etti. Biz birbirimizi çok severdik, dolayısıyla beni de beraberinde Mısır'a götürmeye karar verdi. Birlikte Mısır'a giderek Kahıre'de ikamet ettik. Orada kaldığımız dokuz ay çok güzel geçti. Bir gün babasından bir mektup geldi. O mektupta babası çok hastaolduğunu ve ölmeden önce kendisini görmek istediğim yazmıştı. Üstad mektubu okuyunca ağladı ve Endulos'a gitmeye karar verdi. Ben de yanına takıldım. Adanın ilk şehrine yetişince ben şiddetli bir şekilde hastalandım; hareket etmeye gücüm yoktu. Üstad benim bu halime çok üzüldü; nihayet beni şehrin hatibine bırakarak bana bakmasını rica etti ve kendisi de şehrine doğru hareket etti. Hastalığım üç gün sürdü. Sonra yavaş yavaş iyileşmeye başladım. Evden çıkarak şehrin sokaklarını dolaştım. Bu arada dağlık bölgeden gelmiş olan bir kafileye rastladım. -Satmak için- oradan eşya getirmişlerdi. Oradakılere kafiledekılerın kimler olduğunu ve nereden geldiklerim sorduğumda dediler ki: Bunlar Rafizılerın adalarına yakın olan Barbarlar'ın şehrinden gelmişler.
"Rafizılerın adası" adını duyunca orayı merakla görmek istedim. Oradakiler, o adalara yirmi beş günlük yol olduğunu ve ıkı günlük yolda ise su ve bayındırlık olmadığını söylediler. Ben o ıkı gün yolda zorluğa düşmemek için bir binek kiraladım, yolun geriye kalanını da piyade gittim ve nihayet Rafizılerın adalarına ulaştım. Adanın etrafı yüksek ve sağlam burçları olan duvarlarla çevrilmişti. Şehrin merkez camisine girdim, çok büyük bir camı idi. Bu arada şııler gibi ezan okuyan müezzinin sesim duydum; ezandan sonra da İmam-ı Zaman'ın (Hz. Mehdı'nın) zuhurunun tacili için dua etti.
Sevinçten kendimi tutamayıp ağladım. Millet camiye gelip Şia fıkhına göre abdest aldılar, hoş sımah bir kışı camiye girerek mihraba doğru hareket etti, namaz için gelen insanlar o adamın arkasında camaat namazı kıldılar. Namazdan sonra namz duası okudular ve namaz bitince benim hal-hatırımı sordular. Ben durumu anlattım ve asaleten Iraklı olduğumu söyledim. Benim Şia olduğumu anlayınca saygı gösterdiler, sonra camiye ait olan odaların birinde bana yer verdiler. Camı imamı beni ağırlıyor ve asla yalnız bırakmıyordu. Bir gün ona, bu şehrin ahalisinin yiyecek ve diğer ihtiyaçlarının nereden temin olduğunu sordum. Zira o etrafta tarla namına bir şey yoktu. Bunun üzerine camı imamı, bu şehrin ahalisinin yiyeceklerinin her yıl ıkı defa gemiyle Akdeniz'deolan Hazra adasından geldiğim söyledi. Geminin gelmesine ne kadar kaldığını sorduğumda, daha dört ay var dedi.
Yorum