Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

HAZRA ADASI

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    HAZRA ADASI


    HAZRA ADASI

    Hz. Mehdi konusunda sözkonusu edilen konulardan birisi de Hazra adaşıdır. Hz. Mehdı'nın çocuklarıyla birlikte Hazra adasında yaşadığını söyleyenler vardır. Ama Hazra adası olayı daha çok bir efsaneye benzemekte. Bu konuda Allame Meclisi Bıhar-ul Envar'da genişçe bir hikaye nakletmektedir. O hikaye kısaca şöyledir: Irak'da Necef-ul Eşref şehrinde Emır-el Müminin kütüphanesinde "Hazra Adası Olayı" imiyle meşhur olan bir kitap buldum. Elyazısıyla yazılmış olan o kitabın yazarı Fazl b. Yahya Tayyıbı'dır. Fazl b. Yahya kitabında yazıyor ki: Hazra adası olayını ben ilk olarak İmam Hüseyin'in türbesinde (699 yılının Şaban ayının 15'inde) Şehy Şemsuddın ve Şeyh Celaluddın'den duydum. O ikisi olayı Zeynuddın Alı b. Fazıl-ı Mazanderanı'den naklediyorlardı. Bunun üzere ben olayı kendisinden duymak istedim.


    Aynı sene Şavval ayının başlarında Şeyh Zeynuddın tesadüfen Hılle şehrine gitti ve ben onunla Seyyıd Fahruddın'ın evinde görüşerek kendisinden olayı bana da nakletmesini rica ettim. Bunun üzerine Şeyh Zeynuddın şöyle dedi: Ben Dımeşk'te Şehy Abdurrahım-ı Hanefi ve Şehy Zeynuddın-ı Alı Endulosı'nın yanında ılım tahsil ediyordum. Şeyh Zeynuddın hoş sohpet birisi olup İmamıye Şia'sı alimlerine karşı iyimserdi; onlara saygı gösterirdi.

    Ben bir müddet kendisinden istifade ettim. Bir gün Mısır'a gitmesi icabet etti. Biz birbirimizi çok severdik, dolayısıyla beni de beraberinde Mısır'a götürmeye karar verdi. Birlikte Mısır'a giderek Kahıre'de ikamet ettik. Orada kaldığımız dokuz ay çok güzel geçti. Bir gün babasından bir mektup geldi. O mektupta babası çok hastaolduğunu ve ölmeden önce kendisini görmek istediğim yazmıştı. Üstad mektubu okuyunca ağladı ve Endulos'a gitmeye karar verdi. Ben de yanına takıldım. Adanın ilk şehrine yetişince ben şiddetli bir şekilde hastalandım; hareket etmeye gücüm yoktu. Üstad benim bu halime çok üzüldü; nihayet beni şehrin hatibine bırakarak bana bakmasını rica etti ve kendisi de şehrine doğru hareket etti. Hastalığım üç gün sürdü. Sonra yavaş yavaş iyileşmeye başladım. Evden çıkarak şehrin sokaklarını dolaştım. Bu arada dağlık bölgeden gelmiş olan bir kafileye rastladım. -Satmak için- oradan eşya getirmişlerdi. Oradakılere kafiledekılerın kimler olduğunu ve nereden geldiklerim sorduğumda dediler ki: Bunlar Rafizılerın adalarına yakın olan Barbarlar'ın şehrinden gelmişler.

    "Rafizılerın adası" adını duyunca orayı merakla görmek istedim. Oradakiler, o adalara yirmi beş günlük yol olduğunu ve ıkı günlük yolda ise su ve bayındırlık olmadığını söylediler. Ben o ıkı gün yolda zorluğa düşmemek için bir binek kiraladım, yolun geriye kalanını da piyade gittim ve nihayet Rafizılerın adalarına ulaştım. Adanın etrafı yüksek ve sağlam burçları olan duvarlarla çevrilmişti. Şehrin merkez camisine girdim, çok büyük bir camı idi. Bu arada şııler gibi ezan okuyan müezzinin sesim duydum; ezandan sonra da İmam-ı Zaman'ın (Hz. Mehdı'nın) zuhurunun tacili için dua etti.


    Sevinçten kendimi tutamayıp ağladım. Millet camiye gelip Şia fıkhına göre abdest aldılar, hoş sımah bir kışı camiye girerek mihraba doğru hareket etti, namaz için gelen insanlar o adamın arkasında camaat namazı kıldılar. Namazdan sonra namz duası okudular ve namaz bitince benim hal-hatırımı sordular. Ben durumu anlattım ve asaleten Iraklı olduğumu söyledim. Benim Şia olduğumu anlayınca saygı gösterdiler, sonra camiye ait olan odaların birinde bana yer verdiler. Camı imamı beni ağırlıyor ve asla yalnız bırakmıyordu. Bir gün ona, bu şehrin ahalisinin yiyecek ve diğer ihtiyaçlarının nereden temin olduğunu sordum. Zira o etrafta tarla namına bir şey yoktu. Bunun üzerine camı imamı, bu şehrin ahalisinin yiyeceklerinin her yıl ıkı defa gemiyle Akdeniz'deolan Hazra adasından geldiğim söyledi. Geminin gelmesine ne kadar kaldığını sorduğumda, daha dört ay var dedi.



    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

    #2
    Ynt: HAZRA ADASI


    Ben müddetin uzun olmasına üzüldüm, ama tesadüfen gemiler kırk gün sonra geldiler. Yedi gemi arka arkaya iskeleye yanaştı. Büyük gemiden hoş şimali bir kışı inerek, camiye geldi ve Şia fıkhına göre abdest alarak öğle ve ıkındı namazını kıldı. Namazdan sonra bana dönerek selam verdi. Benim ve babamın ismini söyledi. Olup bitenlerden hayrete düştüm. Şam'dan Mısır'a veya Mısır'dan Endulos'a yaptığım yolculukta mı ismimi duydun? dedim. Bunun üzerine o hayır, dedi; sem ve babanın ismini, yüz hatlarını ve huyunu bile daha önce söylemişlerdi bana, sem kendimle birlikte Hazra adasına götüreceğim cevabını verdi. O adam bir hafta o adada kaldı ve oradaki işlerim yaptıktan sonra birlikte Hazra adasına doğru hareket ettik. Onaltı gün denizde yolaldık. Onyedıncı gün denizin ortasındaki beyaz sular dikkatimi çekti. İsmi Muhammed olan o adam bana, bir şey mı dikkatim çekti, dedi. Ben buranın sularının rengi farklı değil mı? dedim. Adam: Burası Akdeniz'dir ve bu da Hazra adaşıdır. Bu sular bir duvar gibi Hazra adasını kuşatmıştır; dolayısıyla Allah'ın hikmeti olacak ki, düşmanlarımızın gemileri bu noktaya yaklaşmak istediklerinde İmam-ı Zaman'ın (a.s) bereketi hürmetine batıverırler. O sudan bir miktar içtim; Fırat suyu gibi serin ve tatlıydı. Ak suları geçtikten sonra Hazra adasına yetiştik. Gemiden inip şehıre girdik. Ada meyve ağaçlarıyla dolu bir şehirdi, pazarları eşyalarla dolup taşmaktaydı. Şehrin ahalisinin iyi bir yaşamları vardı. Bu güzel manzaraları görmek oldukça sevindirmişti beni.


    Arkadaşım Muhammed beni kendi evine götürdü. Bir müddet dinlendikten sonra oldukça büyük olan merkez camisine gittik. Camideki kalabalık camaatın arasında tavsif edilmeyecek derecede heybetli bir kışı vardı. İsminin Seyyıd Şemsuddın Muhammed olduğunu söylediler. Millet ondan arap edebiyatı, Kur'an, fıkıh ve akaıd dersleri alıyordu. Huzuruna çıktığımda bana hoş geldin dedi, kendi yanına oturtarak hal-hatırımı sordu, bana Şeyh Muhammedi benim peşime gönderdiğimsöyledi ve sonra camiye ait olan odaların birinde benim için bir yer hazırlamalarını istedi. Orada dinleniyor ve yemekleri de Seyyıd Şemsuddın ve arkadaşlarıyla yıyıyorduk. Onsekız gün böyle geçti. Orada olduğum ilk Cuma namazını Seyyıd Şemsüddın'ın farz kastıyla kıldığını gördüm. Bu konu çok ılgımı çekti; daha sonra bir fırsatta bu konuyu Seyyıd Şemsuddın'e açarak dedim ki:

    - Cuma namazı ancak Hz. Mehdı'nın (a.s) huzurunda (zuhurundan sonra) farz kastıyla kılınabılır.
    - Seyyıd evet, ama ben Hz. Mehdı'nın özel naibiyim.
    - Şimdiye kadar Hz. Mehdı'yı (a.s) görmüş müsün?
    - Görmüş değilim ama babam sesim duyduğunu söylüyordu, fakat kendisim görmüyormuş. Ama büyük babam hem kendisim görüyormuş hem de sesim duyuyormuş.
    - Efendim! Bazıları Hz. Mehdı'yı görürken diğer bazılarının görmemesinin sebebi nedir?
    - Bu Allah Teala'nın bazı kullarına olan lütfudur.

    Sonra Seyyıd elimden tutarak beni şehırın dışına götürdü. Irak ve Şam'da benzerim görmediğim bir çok nehirler, bağ ve bostanları vardı. Gezi sırasında hoş görünümlü bir kişiye rastladık; bize selam verdi. Seyyıd'e onun kim olduğunu sorduğumda bana:
    -Şu büyük dağı görüyor musun?
    - Evet.
    - Bu dağın ortasında, ağaçların altında serin suları olan güzel bir yer var. Orada tuğlayla
    yapılmış bir kubbe var; bu adam da diğer arkadaşıyla birlikte o kubbenin bekçisidir. Ben Cuma
    sabahları İmam-ı Zaman'ı (a.s) ziyaret için oraya gidiyorum ve ıkı rekat namaz kıldıktan sonra tüm
    dini ihtiyaçlarımın cevabının yazılmış olduğu bir kağıt buluyorum. Senin de oraya gidip İmam-ı
    Zaman'ı ziyaret etmen iyi olur.




    Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
    Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

    Yorum


      #3
      Ynt: HAZRA ADASI


      Onun bu sözü üzerine ben o dağa doğru hareket ettim. Kubbeyi bana tarif ettiği gibi buldum. O ıkı hizmetçiyi orada gördüm. Onlara İmam-ı Zaman'la (a.s) görüşmek istediğimi bildirdim. Onlarbunun mümkün olmadığını, bu konuda kendilerine izin verilmediğim söylediler. Ben de, öyleyse hakkımda dua edin, dedim, onlar da bu ricamı kabul ettiler. Sonra dağdan aşağı inerek Seyyıd Şemsuddın'ın evine gittim. Seyyıd evde yoktu. Gemide beraberimde olan Şeyh Muhammed'e giderek dağda olup bitenleri ona anlattım ve o ıkı hizmetçinin Hz. Mehdiyle görüşmeme müsade etmediklerim söyledim. Şeyh Muhammed bana, Seyyıd Şemsüddın'den başka hiç kimsenin oraya gitme hakkı yoktur. O Hz. Mehdı'nın (aleyhısselam) evlatlarından olup beş göbekten Hz. Mehdı'ye ulaşmaktadır. Ayrıca Hz. Mehdı'nın (a.s) özel naibidir de, dedi.

      Ondan sonra Seyyıd Şemsüddın'den bazı zor dini meseleleri kendisinden nakletmeme müsade etmesini ve Kur'an-ı Kerım'ın doğru okunuşunu bana öğretmesini rica ettim. Seyyıd Şemsuddın bir sakıncası olmadığını söyledi, ama ilk önce Kur'an'dan başla dedi. Kur'an okurken arada fırsat buldukça Kur'an'ın diğer farklı okunuşlarını da okuyordum.
      Seyyıd'den izin alarak yaklaşık doksan meseleyi ondan naklettim ve ben müminlerden özel bir grubu dışında hiç kimsenin onları görmesine müsade etmem.


      Daha sonra gördüğü diğer bir olayı naklederek şöyle diyor: Ben Seyyıd'e Hz. Mehdı'den (a.s) •'Büyük gaybette beni gördüğünü iddia eden kimse yalancıdır1' tabırındekı hadislerin elimizde olduğunu ve bu hadislerin sızın Hz. Mehdı'yı görmenizle çeliştiğim söyledim.
      Seyyıd, doğrudur dedi İmam böyle buyurmuştur ama bu o zaman Abbasiler ve diğer düşmanlarının çok olduğu zamana aittir, düşmanlarımızın ümidi kestikleri, şehirlerimizin de onlardan uzak olduğu ve hiç kimsenin elinin bize ulaşmadığı günümüzde Hz. Mehdiyle (a.s) görüşmenin bir tehlikesi yoktur.


      Daha sonra Seyyıd'den diğer bir takım şeyleri naklederek şöyle diyor:
      Seyyıd bana dedi ki:
      - Sen de şimdiye kadar Hz. Mehdı'yı görmüşsündür elbette, ama onu tanımamışsın.
      Seyyıd bana batı şehirlerinde kalmamamı ve çok çabuk Irak'a gen dönmemi emretti ve ben de emrine itaat ederek gen döndüm.*326.


      326-Bihar-ul Envar,c.52,s.59-174.



      Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
      Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

      Yorum


        #4
        Ynt: HAZRA ADASI


        Hazra adası olayı özetle böyledir. Sonuçta şunu söylemek gerekir ki, bu olay hiç bir geçerliliği yoktur ve bu gerçekten daha ziyade efsaneye ve romana benziyor.

        Çünkü; herşeyden önce senedi muteber değil. Hikaye, tanınmayan el yazması kitaptan nakledilmiştir ve Allame Meclisi (a.s) de bu hikaye hakkında diyor ki: "Ben bu hikayeyi sağlam kaynaklarda bulamadığımdan (kıtaptakılere karışmaması için) onu ayrı bir babda naklettim."
        Ayrıca hikayenin kendisinde çelişki görülmektedir. Zira bir taraftan Seyyıd Şemsuddın'ın ravıye, "ben İmam'ın özel naibiyim, ama şimdiye kadar İmam'ı görmüş değilim, babam da O'nu görmemiş ama sesim ısıtmış. Ancak büyük babam hem kendisim görmüş ve hem de sesim duymuştur." derken diğer taraftan Seyyıd Şemsuddın'ın ravıye, "Ben her Cuma sabahı İmam'ı ziyaret etmek için o dağa gidiyorum ve senin de gitmen iyi olur." dediğim görüyoruz. Ve Şeyh Muhammed de ravıye dıyıyor ki: "Ancak Seyyıd Şemsuddın ve benzerleri Hz. Mehdı'yle (a.s) görüşebilirler." Gördüğünüz gibi bu hikayede çelişki var.


        Dikkat edilmesi gereken diğer nokta da şu ki: Seyyıd Şemsuddın kendisinden başka kimseyi oraya bırakmadıklarını bildiği halde niçin ravıye Hz. Mehdı'yle görüşmek için o dağa gitmesini öneriyor.

        Bu hikaye romantik bir şekilde hazırlanmıştır. Zeynuddın adında bir şahıs ılım okumak için
        Irakt'an Şam'a gidiyor, oradan üstadıyla birlikte Mısır'a gidiyor, Mısır'dan da yine üstadıyla birlikte
        Endulos'a (İspanya'ya) sefer ediyor; bu kadar uzun mesafeti katettıkten sonra yolda hastalanıyor,
        üstadı onu terkedıyor, ve iyileştikten sonra o çevrede Rafızi'ler adasının var olduğunu duyunca orayı
        görmeyhyım derken üstadını unutuyor: Uzun ve tehlikeli bir yolculuktan sonra Rafızılerın adasınavarıyor. Adada ziraat yen olmadığından bu halkın yiyeceğinin nereden karşılandığını merak ediyor. Böylece yiyecek maddelerinin Hazra adasından getirildiğim öğreniyor. Gemilerin dört ay sonra geleceği söylenmişken aniden kırk günden sonra gemiler sahile yanaşıyorlar ve bir hafta bekledikten sonra onu kendileriyle birlikte adaya götürüyorlar. Akdenızın ortasında beyaz serin ve tatlı suları görüyor, sonra o geçilmesi mümkün olmayan noktadan geçip Hazra adasına gidiyor .


        İlginç olan nokta şu ki: Iraklı bir kışı bu kadar uzun ve uzak yolu katederek, çeşitli ülkelerde o bölgenin insanlarıyla konuşuyor ve hepsinin dilini de biliyor. Acaba İspanya halkı da arapça mı konuşuyorlardı? Bu hikayeyi dikkat edilirse onun uydurma olduğu malumdur.
        Son olarak şunu da söyleyelim ki, daha önce de hatırlattığımız gibi hadislerimizde Hz. Mehdı'nın (a.s) halk arasında kendisim tanıtmayarak yaşadığı, hacc merasimlerine katıldığı ve bazı sorunları çözmek için insanlara yardım ettiği kaydedilmiştir.


        Hz. Mehdi (a.s) hakkında aklı kurcalayan bir soru da şu ki, acaba Hz. Mehdı'nın (a.s) evlatları var mıdır?
        Bu sorunun cevabında şunu söyleyebiliriz ki, Hz. Mehdı'nın (a.s) evlendiğim ve çocuklarının olduğunu ispat veya reddedecek muteber bir delil yoktur elimizde. Elbette maslahat gereği gizlice evlenmiş olması ve evlatlarının olması ama tanınmamaları mümkündür. Gerçi bazı dualarda Hz. Mehdı'nın (a.s) çocukları olduğu veya olacağına işaret edilmiştir.*327


        327- Örneğin şu dua gibi: "Allahım, (Hz. Mehdi'ye) nefsinde, ehlinde, evlatlarında, soyunda, ümmetinde ve emri altında olan herkeste onun gözlerini nurlandıracak şeyi bağışla kendisine (Mefatıh-ul Cınan); Nahiye ziyaretinde ise şöyle gelmiştir: "Allah'ım; ona kendi nefsinde, soyunda, Şia'sında, emri altında olanlarda, kendisine yakın olanlarda, yakın olmayanlarda, düşmanında ve bütün dünya ehlinde gözlerini aydınlatacak şeyi bağışla" (Mefatıh-ul Cınan)





        Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
        Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

        Yorum


          #5
          Ynt: HAZRA ADASI


          Ancak ulemanın bildiği gibi, mezkur dualar bir konuyu ispatlayacak derecede sağlam değillerdir, ama bütün bunlarla birlikte yine de Hz. Mehdı'nın (a.s) çocuklarının olması uzak bir ihtimal değildir. İmam Sadık (a.s) bir hadiste şöyle buyuruyor:

          "Ben, Kâimin calesr ve ehliyle birlikte Mesad-i Sahl'eye inişini görür gibiyim. '*328


          328-Bihar-ul Envar,c.5,s.317.




          Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
          Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

          Yorum


            #6
            Ynt: HAZRA ADASI




            Allahım! işlerimizin sonunu saadete yakın kıl; ma'rifet konusunun akibetini ve Allah'ı sevmeyi elimize ver; taşlanmış devin ve şeytanın isyan elini kalbimizden çektir; bir coşku hâsıl olabilmesi için kendi muhabbet ateşinden bir koru yüreğimize at; benlik ve kendini beğenmişlik harmanımızı, senden başkasını görmememiz ve istemememiz ve kalblerin yükünü senin sokağından başkasına boşaltmamamız için aşk ateşinin nuruyla yak.

            */*/*/*/*/

            ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM...
            ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM...
            ALLAHUMME SALLİ ALA MUHAMMED VE ALİ MUHAMMED VE ACCİL FERECEHUM...




            Sürgünümüz hep çöle, sırr-ı hikmet ne ola?
            Sahra-yı KERBELA'da, Hüseynî Fermân'a sor...

            Yorum

            YUKARI ÇIK
            Çalışıyor...
            X