Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İMAM (a.s)’IN MUÂVİYE İLE BARIŞMAKTAKİ HEDEFLERİ

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    İMAM (a.s)’IN MUÂVİYE İLE BARIŞMAKTAKİ HEDEFLERİ

    Dünya liderleri ve büyükleri vaziyet ve şartları, amaç ve görüşlerinin tersine görünce, iki yol ayrımında kendilerine daha az zararlı olan yolu seçmeye çalışırlar. Bu, siyasi ve sosyal hesaplarda temel bir ilkedir.
    İmam Hasan (a.s) da buna binaen üstün hedeflerini mümkün olduğu yere kadar nispeten temin etmeye çalışıyordu.

    Bu nedenle Muâviye ile uzlaşma zorunda kalınca, birinci maddede olduğu gibi Kur’ân kanunları ve Peygamber (s.a.a)’in yöntemiyle İslam toplumunu yönetmesini şart koşarak yönetimi kendisine bıraktı. Açıktır ki, İmam’ın düşüncesi sadece iktidarı ele geçirmek ve İslam hükümeti kurmak değildi, asıl hedefi; toplumda İslam kanunlarını korumak ve toplumun bu kanunlara göre yönetilmesiydi. Eğer Muâviye bu şekilde yönetseydi, yine de bir yere kadar (İmam Hasan’ın) asıl hedefi temin edilmiş olurdu.

    Ayrıca, ikinci madde gereğince, Muâviye’nin ölümünden sonra Hasan bin Ali (A.S) özgürce İslam toplumunun liderliğini üstlenebilirdi. Muâviye’nin, İmam’dan 30 yaş büyük olmasına[1] ve yaşlılık dönemini geçirmekte olmasına binaen, normal şartlarda ömrünün çok daha uzun olacağına pek fazla ümit yoktu. Buna göre; bu şart normal şartlar dahilinde ne kadar İslam ve Müslümanlar’ın yararınaydı, açıklığa kavuşmaktadır.
    Diğer maddeler de kendi başlarına ehemmiyete haizdirler. Çünkü Emire’l-Müminin (a.s)’a Cuma namazında ve diğer namazlar kılınıyorken utanmazca küfür ve sebbedildiği ve bu işin bir bidat olarak toplumda kökleştiği, hazretlerinin Şiaları, sevenleri ve Peygamber ailesi efradı her yerde takip edilip tehdit ve işkence edildiği bir sırada, böyle zor şartların hüküm sürdüğü bir halde, Muâviye’den böyle bir taahhüt almanın değeri inkar edilemez.


    KUFE’DE TOPLANTI

    Barış anlaşması yapıldıktan sonra taraflar birlikleriyle birlikte Kufe’ye gelerek şehrin büyük camisinde toplandılar. Tarafların liderlerinin, halkın huzurunda yapacakları konuşmalarla anlaşma maddelerinin teyit edileceği, hiçbir kuşku ve tereddüt bırakılmayacağı bekleniyordu.
    Bu beklenti yersiz değildi. Konuşma yapılması barış programının bir parçasıydı. Bu nedenle Muâviye minbere çıkıp bir hutbe okudu. Ama hutbesinde, sadece barış maddelerine bağlı kalacağını tekit etmemekle kalmayıp, küçümseyici bir tavır ve hakaret dolu sözlerle şöyle dedi:
    “Ben sizinle, namaz kılıp haccedesiniz ve zekat veresiniz diye savaşmadım! Çünkü bunları yapacağınızı biliyorum; sizinle bana itaat edesiniz ve size hükümet edeyim diye savaştım.”
    Sonra:
    “Biliniz ki, Hasan b. Ali ile yapmış olduğun anlaşma ve şartlar ayaklarımın altındadır ve hiçbir değeri yoktur.”[2]
    Böylece Muâviye tüm taahhütlerini ayakları altına alıp anlaşma konusunu açıkça ihlal etmiştir.


    MUÂVİYE’NİN İŞLEDİĞİ CİNAYETLER

    Muâviye bu politikasını ilan ettikten sonra, eski tutumunu değiştirmediği bir yana, baskılarını daha da şiddetlendirdi ve cinayetlerini daha da artırdı.
    O, Emire’l-Müminin (a.s)’ın mukaddes şahsiyetine hakaret etme bidatını öncekinden daha çok yaygınlaştırdı. Ali Şiaları ve vefalı dostlarına dünyayı daha da dar etti. “Huce b. Adiyy” gibi büyük şahsiyetleri ve İslam ricalini katletti. Ali (a.s)’ın izleyicilerine işkence verip öldürtmeyi ve daha çok baskı uygulamayı giderek artırdı. Öyle ki Şiiler genellikle ya hapiste, ya sürgünde veyahut ev ve ailelerinden uzakta baskı ve zulüm altında yaşıyorlardı.
    Muâviye, sadece Ali (a.s) ve taraftarlarının saygı ve haklarını korumamakla, bu maddeye uymamakla kalmayıp “Darabecurd” vergisine ait maddeyi de ihlal etmiştir.
    Taberi bu konuda şöyle yazmaktadır:
    “Basra halkı, Darabecurd vergisini vermeyip, bu mal Beytü’l-Mal’a dolayısıyla bize aittirler dediler.”[3]
    İbni Esir de şöyle yazıyor:
    “Basra halkı, Muâviye’nin emriyle Darabecürd vergisi vermeyip imtina ettiler.”[4]

    HALKIN BİLİNÇLİLİĞİ

    Peşpeşe yapılan savaşlar sebebiyle oldukça yorgun ve bitkin düşen, Muâviye unsurlarının aldatıcı vaatler vererek yaptıkları kötü propagandaların etkisinde kalan, reislerini izleyerek barışa ümit bağlayan halk uyanık ve bilinçli olmalıydı. Savaş sonuçlarına dayanamayacaklarını belirtirlerken, Muâviye’nin, aldatıcı vaatlerine kanmak ve reislerini körükörüne izlemekle nasıl bir yanılgıya kapıldıklarının farkına varmalıydılar. Bu da ancak, yaptıklarının tehlikeli ve uğursuz sonuçlarını ve etkilerini görmeleriyle mümkündü.
    Ayrıca Müslümanlar pratikte Emevi hükümetinin asıl çehresini, Emevi hükümetinin uyguladığı baskı, zulüm, mahrumiyet rejimini anlamalıydılar.

    Gerçekte, İmam Hasan (a.s) ve samimi dostlarının tarihin o hassas döneminde yapmaları gereken şey; bu gerçekleri tüm çıplaklığı ile halkın gözleri önüne sermek suretiyle akıllarının ve düşüncelerinin bu acı gerçekleri idrak etmelerini sağlamak ve Emevi hükümetine karşı ayaklanmaya hazırlamaktı.
    Buna göre İmam Hasan (a.s)’ın barış yapması omuzlarındaki sorumluluktan kurtulmak için değildi, aksine mücadeleyi başka bir alanda başlatmak içindi.
    Nitekim barış anlaşmasından sonra vukubulan olaylar bu hususa yardımcı olarak Iraklıları şiddetle sarsmıştır.

    Taberi şöyle yazıyor:
    “... Muâviye (ateşkesten sonra) “Nuhayle” (Kufe yakınlarındaki bir yer)de karargah kurdu. Bu sırada Muâviye’ye isyan eden bir grup Havaric Kufe şehrine girdi. Muâviye üzerlerine Şamlılardan oluşan bir askeri birlik gönderdi. Havaric bu birliği yenerek etkisiz hale getirdi. Bunun üzerine Muâviye; Kufe halkına, Havaric’i ezmelerini emretti, eğer Havaric’le savaşmazlarsa güvende olmayacaklarını da bildirdi.”[5]
    Böylece, Emire’l-Müminin ve İmam Hasan ile birlikte olup savaşmaya hazır olmayan Kufeliler, ortak düşmanları Muâviye tarafından, Havariç ile savaşmak zorunda kaldılar! Bu da, Muâviye hükümetinde, arzuladıkları barış ve asayişe hiçbir zaman ulaşamayacaklarını göstermiştir.


    --------------------------------------------------------------------------------

    [1] Sulhü’l-Hasan âl-i Yasin, S.27-28.

    [2] - Şerh-i Nehcü’l-Belağa, İbni Ebi’l-Halid, C.16, S.15.
    - Makatikü’t-Talibin, Ebu’l-Ferec İsfehani, Necef Baskısı, 1385 H., S.45.
    - el-İrşad, Şeyh Müfid orijinali S.191, Türkçesi 1996 İstanbul Baskısı.
    - Ebu’l-Fereci Muâviye’nin bu hutbeyi Kufe’ye girmeden söylediğini kaydetmektedir.

    [3] M. b. Carir Taberi; Tarihü’l-Ümemi ve’l-Müluk, Beyrut Baskısı. C.6, S.95.

    [4] İbni Esir, el-Kamil-ü fi’t-Tarih, Beyrut Baskısı, C.3, S.405. Belazeri bunu şöyle kaydetmiştir:
    “Muâviye, Basra valisine halkı Hasan b. Ali aleyhine kışkırtmasını emretti o da öyle yaptı ve sonuçta halk (Darabecurd) vergisini vermeyip bu mal Beytü’l-Mal’a aittir. Neden onu başkalarına verelim, dediler.” Ensabü’l-Eşraf, Tah. Şeyh Muhammed Bagır Mahmudi, 1397 H., S.47.

    [5] Tarihü’l-Ümemi ve’l-Müluk, Taberi, Beyrut Baskısı, C.6, S.95.
    Derdin kendindedir bilmiyorsun, derman yine sendedir görmüyorsun, içine koca bir alem yerleştirilmiş; sen hala kendini küçük bir şey zannediyorsun. / Hz. Ali (as)

    #2
    Ynt: İMAM (a.s)’IN MUÂVİYE İLE BARIŞMAKTAKİ HEDEFLERİ

    Allah razı olsun ellerine sağlık..

    Yorum

    YUKARI ÇIK
    Çalışıyor...
    X