Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Kerbela Kıyamında İmam Seccad (a.s)'ın İfşaatı 2 Bölüm.

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Kerbela Kıyamında İmam Seccad (a.s)'ın İfşaatı 2 Bölüm.

    [b]
    İMAM SECCAD'IN (A.S) KANDIRILMIŞ GAFİLLER İLE KONUŞMALARI

    Buraya kadar İmam Seccad'ın (a.s) Emevi hükumet başkanlarıyla yaptığı münazaraları gördük. Şimdi de İmam'ın bazı cahil ve kandırılmış kimselere konuşmalarından bazı örnekler aktaracağız ki, İmamın Aşura kıyamındaki önemli tebliği görevi daha iyi anlaşılsın.

    a) İmam'ın Şamlı Bir Yaşlı İle Konuşması

    Merhum Seyyid b. Tavus İmam Seccad'ın (a.s) Şam'lı bir yaşlıyla konuşmasını şöyle anlatıyor: "Esirler kervanını İmam Hüseyin (a.s)'ın başıyla birlikte Şam kapısına getirdiklerinde kendilerine yaklaşmakta olan bir yaşlının şöyle dediğini duydular: "Hamdolsun Allah'a ki, erkeklerinizi öldürdü ve İslam beldelerini onların şerrinden kurtardı ve Emir-el Mü'minin Yezid'i sizlere musallat kıldı!!"

    Bu yaşlı adamın sözleri onun Emevi hükumetinin zehirli propagandasının etkisi altında kaldığını gösteriyordu. O, Yezid'in emir-el mü'minin, Hüseyin ve dostlarının ise İslam devletini karıştıran başka bir avuç maceracı ve isyancı kimseler olduğuna inanmıştı. Bu yüzden onların Yezid tarafından şehit edilmesini kötü ve yanlış bir hareket olmadığı bir yana, takdir ve övgüye de layık bir davranış olarak görüyordu. Zira Yezid emniyet ve güvenlik ortamını sağlamıştı.

    Evet, bu, tarih boyu bütün zalim ve tağutların kullandığı bir yöntem olmuştur. Kur'an-ı Kerim Firavun'un şöyle dediğini naklediyor: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp yakarsın. Çünkü ben sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesad çıkarmasından korkuyorum." (Mü'min / 26)

    Harun Reşid de İmam Musa Kazım (a.s)'ı Medine'den sürgün etmek ve zindana atmak istediğinde halkı kandırmak için Peygamber'in (s.a.a) kabrinin başına gidiyor ve yaptığı bu cinayet hakkında şu mazereti öne sürüyordu:

    "Bu işi, sırf Musa b. Cafer'in ümmet arasında karışıklık çıkardığından ve kan dökülmesine sebep olduğundan dolayı yapmaktayım."[6]

    İmam Hüseyin (a.s), Medine'den Mekke'ye doğru hareket ettiği o ilk lahzalarda bir vasiyetname yazarak kıyamının hedeflerini açık bir şekilde beyan etti. Medine'den Mekke'ye oradan da Kerbela'ya gittiği esnada fırsat buldukça tüm insanlara kıyamının hedeflerini açıklıyordu. Kendisinden sonra da bu görevi esirler kafilesine devretti. İmam Seccad ve Hz. Zeyneb'in önderliğinde bu kafile bütün zor şartlara rağmen asla bu vazifeyi unutmadılar.

    İmam Seccad'a itirazda bulunan o yaşlının Emevi saltanatının uşak tebliğcilerinin zehirli tebliğatının etkisi altında kaldığını bilen İmam Seccad (a.s) onu irşad ve hidayet için şöyle buyurdu: "Ey yaşlı adam, acaba sen Kur'an okudun mu?" Yaşlı adam: "Evet" dedi. İmam Seccad: "Acaba Kur'an'ın şu ayeti hakkında bir bilgin var mı?" diye sordu ve Şura suresinin 23. ayetini tilavet etti: "(Ey Peygamber,) De ki buna (risalete) karşı yakınlarıma sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum."

    Yaşlı adam: "Evet bu ayeti Kur'an'da okumuşum." diye cevap verdi.

    İmam Seccad (a.s) şöyle buyurdu: "Bu ayetteki "yakınlar" biziz."

    Daha sonra yine sordu: "Acaba "Akrabalara hakkını ver." (İsra/26) ayetini okudun mu?"

    Yaşlı adam: "Evet" diye cevap verdi.

    İmam Seccad: "Bu ayetteki "akrabalar"dan da maksat biziz." diye buyurdu.

    Yeniden sordu: "Acaba şu ayeti de okudun mu: "Bilin ki ganimet olarak ele geçirdiğiniz şeylerin beşte biri muhakkak Allah'ın, Resulün, ve yakınların...?" (Enfal / 41)

    Yaşlı adam: "Evet okudum." dedi.

    İmam Seccad: "Bu ayetteki yakınlardan da maksat biziz." diye buyurdu.

    Yine sordu: Acaba şu ayeti de okudun mu:

    "Allah ancak siz Ehl-i Beyt'ten kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister?" (Ahzab / 33)

    Yaşlı adam: "Evet okudum" dedi.

    İmam Zeyn-ül Abidin (a.s) şöyle buyurdu: "Ey yaşlı adam, ayetteki "Ehl-i Beyt"ten maksat biziz."

    Yaşlı adam büyük bir yanılgı içerisinde olduğunun farkına varıp pişmanlık ve nedamet duygusuyla birkaç lahza öylece sükut ettikten sonra şöyle dedi: "Allah aşkına doğru söyle gerçekten de ayetteki kimselerden maksat sizler misiniz?"

    İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Allah'a ve ceddim Resulullah'ın hakkına andolsun ki, ayette sözü edilen kimseler hiç şüphesiz bizleriz."

    Yaşlı adam İmam'ın bu keskin sözü karşısında kendini tutamadı ve ağlamaya başladı ve sarığını yere atarak başını gök yüzüne çevirdi ve şöyle dedi: "Allah'ım, ben Âl-i Muhammed'in (s.a.a) ins ve cin düşmanlarından sana sığınırım." Daha sonra da İmam Seccad'a dönerek şöyle dedi: "Acaba ben tövbe edebilir miyim?"

    İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Evet, eğer tövbe edecek olursan Allah tövbeni kabul eder ve bizim dostlarımızdan sayılırsın."

    Yaşlı adam da tövbe etti. Bu haberi duyan Yezid b. Muaviye onu öldürmelerini emretti ve böylece o da Peygamber'in Ehl-i Beytinin sevgi ve nusreti yolunda şehadete ulaştı.[7]

    b) Savaşın Galibi

    İmam Sadık (a.s)'dan nakledilen bir rivayete göre, İmam Hüseyin (a.s)'ın şehadetinden sonra Ali b. Hüseyin (a.s) Medine'ye (Belki de Kufe veya Şam'a) doğru gelince bir tahtırevanın içinde oturmuş ve başını da örtmüş bir haldeyken İbrahim b. Talha b. Ubeydullah adında birisi İmam'ın yanına gelerek: "Ey Resulullah'ın torunu, Kerbela olayında kim galip geldi?" diye sordu. İmam (a.s) şöyle buyurdu:

    "Kimin galip geldiğini öğrenmek istiyorsan namaz vakti geldiğinde ezan oku ve kamet getir (ki kimin galip geldiği malum olsun)."

    Zafer ve galebe tamamıyla değişik dünya görüşlerinde farklı manaları ifade ederler. Materyalist dünya görüşünde zaferin tek bir çeşidi vardır. O da iki taraftan birinin öbürünü yok etmesi, öldürmesi veya esir etmesidir. Ama ilahi dünya görüşü bu işi hakiki zafer olarak kabul görmemektedir. Zaferin hakikati insanın ilahi ideal ve ülkülerinden el çekmemesi ve zillete düşmemesi ve Allahın rızasını kazanmasıdır. Bu takdirde insan zincirlerle bağlı veya zindan köşelerinde olsa bile hürdür ve ölse de ebedi ve diridir. Ne var ki düşünce ve ruhu yönünden özgür ve diri olur insan, savaş cephesinde de zafere ulaşırsa, o zaman iki zafer elde etmiş olur: Zahiri zafer ve hakiki zafer...

    Sadece zahiri gören insanlar (ister ilahi dünya görüşüne hiç inanmayan kimseler olsun, isterse de maddi hayatın süslerine amelen bağlı olan kimseler olsun) sadece zahiri zafer ve galebeyi bilirler. Hakiki ve gerçek zaferden gafildirler. İbrahim b. Talha da böyle insanlardandı. İmam Seccad (a.s) oldukça önemli ve kısa bir cümle ile onu hidayet ve irşad etti ve ona İmam Hüseyin ve dostlarının hedefinin tevhid mektebini korumak ve ilahi şiarları ihya etmek olduğunu anlatarak sen namaz esnasında ezan ve kamet getirip tevhid mektebinin iki büyük şiarını samimi bir kalple söylerken hakikatte İmam Hüseyin (a.s)'ın Zaferine ve zalim Emevi hakimlerinin yenilgisine tanıklık ediyorsun demektir. Bu zalim hakimler birçok komplo, yıllarca süren tevhid ve risalet şiarlarını yok etme çalışmalarına ve halk arasında dinsizlik ve fesadı yayma yolundaki çabalarına rağmen çok az bir netice elde edebildiler ve sonunda İslam toplumunda risalet ve tevhid şiarları olduğu gibi yerleşip ilerlemeye devam etti.

    İmam Seccad'ın (a.s) sözünün özünü ve hakikatini daha iyi kavrayabilmek için biraz da Yezid ve babası Muaviye'nin fikir ve düşünceleri üzerinde durmamız gerekiyor. İlk önce bu Emevi tağutunun tevhid ve risalet şiarları ile ne kadar savaştığını ve İslam camiasını İslam öncesi şirk ve cahiliye dönemine döndürmek istediğini öğrenmeliyiz.

    Örnek olarak Yezid'in hayat hakkındaki düşünce tarzını betimleyen iki beyt şiirine teveccüh ediniz:

    "Ey dostlar, kalkın ve şarkılar dinleyin. Daima şarap için ve manevi şeyleri terkedin. Beni ut sesleri ezan seslerinden alıkoydu. Şarap fıçılarını cennet hurilerine tercih ederim."

    Görüldüğü gibi bu yöneticiler Peygamber'in adını, tevhid ve risalet şiarının toplum kültüründen silinmesini ve yerini şirk ve cahiliye kültürünün almasını istiyordu. Ama asla bu uğursuz hedeflerine ulaşamadılar. Bundan da öte, İmam Hüseyin ve dostlarının şehadeti ile geriye kalanlarını mazlumca esareti, istibdadın korkunç çehresinden riya ve tezvir maskesini düşürmüş, nurlu İslam ve fazilet güneşi şirk ve cahiliye kara bulutları ardından yeniden doğmaya başlamıştı. İşte bu yüzden de "Fecr" suresini "Hüseyin Suresi" olarak adlandırmışlar. Zira onun şehadetiyle fazilet ve özgürlük şafağı attı; zülüm, şirk ve nifak zulmeti dağılıp yok oldu.

    c) İmam Seccad'ın (a.s) Minhal İle Konuşması

    Günün birinde İmam Seccad (a.s) Şam pazarından geçerken Minhal b. Ömer, İmam (a.s)'ın yanına gelerek onunla görüştü ve şöyle dedi: "Ey Resulullah'ın torunu, günleriniz nasıl geçiyor, hangi şartlarda yaşıyorsunuz?" İmam (a.s) ona şöyle cevap verdi: "Bizim şu andaki durumumuz Beni İsrail'in Firavun ve adamları karşısındaki durumu gibidir ki çocuklarını öldürüyor, kadınlarını sağ bırakıyorlardı (esir ediyorlardı). Ey Minhal, Araplar, Muhammed (s.a.a) Arap olduğu için diğerlerine karşı övünüyor, iftihar ediyorlar. Kureyş kabilesi de İslam Peygamberi Kureyş kabilesinden olduğu için diğer Arap kabilelerine karşı övünüyorlar. Peygamber'e intisap etmekle övündükleri halde O'nun Ehl-i Beyti'nin haklarını görmezlikten geldiler, onlardan bir grubu öldürdüler, bir grubu da esir ettiler." İmam (a.s) daha sonra da "İnna lillah ve inna ileyhi raciun" diyerek Peygamber hanedanına reva görülen zulüm hakkında Mehyar'ın söylediği iki beyti[8] okudu.

    "Peygamber'in minberinin ağaçlarını tazim ettiler. Ama evlatlarını ayaklar altına aldılar. Hangi delil ile evlatları size tabi olsun ki? Halbuki siz ona tabi olmakla gurur duyuyorsunuz."

    İmam (a.s) bu konuşmasında Emevi hükumetinin küfür ve zulüm esası üzere kurulu mahiyetini ifşa etmiş, onları ilahlık taslayan ve İsrail Oğullarına her türlü zulmü reva gören Firavun'a benzetmiştir. O halde Hüseyin (a.s) da hakikatte ulülazm peygamberlerden olan Hz. Musa'nın bayrağını eline almış, Yezid ve uşakları da Firavun ve uşaklarının yolunu takip etmişlerdir.

    İlginç olanı da şudur ki, İmam Hüseyin (a.s) Medine'den çıkarken ve Mekke'ye girişte Hz. Musa (a.s)'ın Mısır'ı terkedip Medyen'e giderken söylediği sözlerini ifade eden Kur'an ayetlerini (Kısas/21-22) tilavet buyurmuşlardı.

    İmam'ın Minhal'e hatırlattığı nüktelerden biri de şudur ki, insanlar büyük İslam Peygamberi'ne en ufak bir intisap ile övünmektedirler. Ama gel gör, İslam toplumu öyle bir gaflet içinde yüzüyordu ki, Resulullah'ın (s.a.a) yadigârları ve ilim ve kemallerinin yegane varisleri olan Ehl-i Beyti'ne en kötü zulüm ve cinayetler bile reva görülürken onlar ölümsü bir sükuta gömülmüş, çıt çıkarmıyorlardı.

    İMAM SECCAD'IN (A.S) KUFE VS. YERLERDEKİ UMUMİ KONUŞMALARI

    Büyük Kerbela kıyamındaki esir hürler kervanının, kıyamın ideallerini korumak, şehitlerin mesajını tüm dünya özgürlerine iletmek ve zalim Emevilerin tahrif ve yalan propagandalarına karşı koymak gibi önemli bir risalet ve görevi vardı. Onlar Kerbela olaylarını olduğu gibi yansıtmakla, uyumuş vicdanları uyandırdılar; Emeviler ile onların taraftarlarının çirkin yüzünden riya ve hile perdelerini kaldırarak Ehl-i Beyt ve taraftarlarının mazlumiyet ve hakkaniyet sesini dünyaya duyurdular. Böylece anlık ve zahiri zaferden magrur olan düşmanı rüsvay ettiler. Kahramanca feryatlarıyla Hak ve hürriyetin azamet ve yüceliğini gözler önüne serdiler.

    Bu mesajı iletme görevinde Hz. Zeyn-ül Abidin (a.s) ve Zeyneb-i Kubra'nın özel bir rol ve konumu vardı ve bu mukaddes cihad ve hareketin temel erkânlarından sayılıyorlardı. Onlar belirli münasebetlerde aydınlatıcı ve ifşa edici hutbeler irad etmişlerdir ki makatil ve tarih kitaplarında yer almış ve nakledilmiştir. Ancak bu arada İmam Zeyn-ül Abidin özel bir konuma sahipti ki, Zeyneb (a.s) bile o konuma sahip değildi. Zira o ne bir çocuktu ve ne de bir kadın. Dolayısıyla da onun sözleri duygusal ve hissi olarak tavsif edilemez. Bunlardan da öte o hakikatte İmam ve Allah'ın hüccetiydi. Nitekim ileride beyan edileceği üzere Şam camisinin minberi üzerinde irad ettiği hutbesi o kadar güçlü ve etkili idi ki, çok kısa bir zaman içinde Emevilerin yıllarca sürdürdüğü yalan propaganda neticesinde Şam halkının fikir ve vicdanlarını kaplayan kalın gaflet ve cehalet perdelerini yırttı ve mucizemsi bir şekilde onları Yezid'e karşı ayaklandırdı. Bu iş İmam Seccad'ın (a.s) dışında hiç kimsenin yapamayacağı bir şeydi.

    1- İMAM SECCAD (A.S)'IN KUFE HALKINA YAPTIĞI KONUŞMALAR

    Emevilerin yalan propagandası etkisi altında kalan ve onların İmam Hüseyn'e karşı elde ettikleri zahiri galibiyetlerini, İslami idarecilerin İslam hükumeti muhaliflerine karşı galibiyetleri olarak telakki eden bir grup Kufe halkı, Emevi hükumeti uşaklarının teşvikiyle Kufe'nin giriş kapısında Âl-i aba esirlerini yakından görmek için bir araya toplanmışlardı. Bu kalabalık, Hüseynî kıyamın mesajcılarına büyük görevlerini eda edebilmek için iyi bir fırsat sağlamıştı.

    Hüzeym b. Şerik-i Esedi'nin[9] dediği üzere esirler kafilesinin önderi İmam Zeyn-ül Abidin (a.s) halka dönerek onlardan sükut etmesini istedi. Daha sonra Allah'a hamd u sena, Peygamber'e (s.a.a) salat u selam'dan sonra şöyle buyurdu:

    1. Bölüm

    "Ey insanlar, beni tanıyanlar, tanırlar. (Kendimi tanıtmaya gerek yok). Her kim beni tanımıyorsa (bilsin ki) ben Hüseyn'in oğlu Ali'yim. Ben, Fırat nehrinin kenarında, haksız yere kan dökmediği halde (koyunlar gibi) boğazlanarak öldürülen Hüseyin'in (oğluyum). Ben, hürmeti çiğnenen, malları yağma edilen, ailesi esir edilen kimsenin oğluyum. Ben, feci bir şekilde öldürülen kimsenin oğluyum; ve bu bize iftihar olarak yeter."

    Konuşmanın bu bölümünde İmam ilk önce kendini tanıtıyor. Kısa ama manalı sözleriyle Beni Ümeyye uşaklarının cinayetini ifşa ediyor. Özellikle de şu noktayı hatırlatıyor:

    1- Resulullah'ın gözü nuru ve cennet gençlerinin efendisi olan babası İmam Hüseyin (a.s) Fırat nehri kenarında feci bir şekilde şehid edildi.

    2- İmam Hüseyin (a.s) hiç kimseyi öldürmemişti, dolayısıyla o hiç bir suç ve günahı olmaksızın öldürüldü.

    3- İmam Hüseyn'in (a.s) hürmeti çiğnendi. Onun hem Resulullah'ın (a.s) İtret ve Ehl-i Beyt'ten olma açısından ve hem de iman, ilim ve takva açısından hürmeti korunmalıydı. Ama Beni Ümeyye ilahi ve insani hiçbir hürmete riayet etmedi. Ona en zalim bir şekilde davranıldı.

    4- İmam Hüseyin (a.s)'ı öldüren düşmanları daha sonra onun mallarını yağmaladılar. Bu da onların dünyaperest olduklarının en açık delilidir.

    5- İmam Hüseyin (a.s)'ın ehl u iyali Emevi uşaklarınca esir edildi. Bu iş de onların yırtıcılık ve küstahlıklarının en açık delilidir.

    6- İmam Hüseyin (a.s) Allah yolunda en feci bir şekilde şehid edildi. Bu ise en büyük iftihar ve onur senedi mesabesindedir. İmam Seccad (a.s) bu cümle ile şu noktayı beyan ediyor: Emevi rejimi uşaklarının işlediği bu küstahça amelleri karşısında İmam Hüseyin (a.s) mukavemet ve sabrı ve sonuçta şehadete ermesi İmam ve yâranları için bir övünç kaynağıdır.

    Burada insanın aklına şu soru takılmaktadır: Acaba Kufe halkı İmam Seccad (a.s)'ı tanımıyorlar mıydı ki, İmam kendini tanıtma ihtiyacını hissediyor?

    Bu sorunun cevabı şudur: İmam Seccad (a.s) (ki o zamanlar takriben yirmi üç yaşlarındaydı) dört yıllık çocukluk dönemi dışında tüm ömrünü Medine'de geçirmişti. Dolayısıyla da Kufe halkının çoğu onun hakkında yeterli bir bilgiye sahip değildi. Üstelik, kendini tanıtması halkı aydınlatması açısından da faydalıydı.

    2. Bölüm:

    "Ey insanlar, Allah aşkına söyleyin, babama mektup yazan (ve onu Kufe, ye davet eden), sonra da onu yalnız bırakan, onunla ahd u misakta bulunup, ona bey'at eden, sonra da onu öldüren sizler değil miydiniz? Kendiniz için önceden (kıyamete) gönderdiğiniz şeylerden dolayı yazıklar olsun size! Ne de kötü düşünmektesiniz! Yarın Resulullah size, "Siz benim Ehl-i Beyti'mi öldürdünüz, hürmetimi çiğnediniz, o halde benim ümmetimden değilsiniz?" derse hangi yüzle ona bakacaksınız?"

    Halk, şiddetli bir şekilde ağlamaya başladı. Bazıları bazılarına seslenerek, "Helak oldunuz ama farkında değilsiniz" diyorlardı.

    İmam Zeyn-ül Abidin (a.s) konuşmasının bu pasajında Kufe halkına iki meseleyi beyan etmiştir:

    1- İlk önce onların hiyanetlerini ve ahitlerini bozmalarını hatırlatıyor ki, birçok mektup ve çeşitli elçiler göndererek İmam Hüseyin (a.s)'ı Kufe'ye davet ettiler. Daha sonra da İmam'ın resmi temsilcisi Müslim b. Akil'e bey'at ederek İmam'a yardım ve itaat edeceklerine dair söz vediler. Ama çok geçmeden Kufe şehrinin siyasi platformu değişince ve de hayatlarını tehlikede görünce hemen ahitlerini bozdular. İmam Hüseyin (a.s)'ı en hassas şartlarda yardımsız ve yalnız bıraktılar. Hatta bazıları düşmanın safına katılarak İmam'a karşı savaşa bile katıldılar.

    2- Onlara bu alçakça davranışlarının uğursuz ve acı sonuçlarını hatırlatıyor ki, onlar bu kötü ameli yapmakla zillet dolu hayatlarını sürdürebilmek için ebedi hüsran ve helakı satın aldılar ve kıyamette de Resulullah'ın önünde mahcup olacak ve onun şefaat ve rahmetinden mahrum kalacaklardır.

    Bu aydınlatıcı konuşmalar ve korkutucu uyarılar, Kufe halkını gaflet uykusundan uyandırdı. Onların insani ve dini duygularını coşturdu. Öyle ki hasret ve keder gözyaşları döküp, pişmanlık ifade eden feryatlarını yükselttiler. Ama İmam Seccad (a.s) yeniden konuşmasını sürdürerek şöyle dedi:

    "Nasihatımı kabul eden ve Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt hakkındaki tavsiyelerime kulak veren kimselere Allah rahmet etsin. Gerçekten de Resulullah'ta bizler için iyi bir örnek vardır."

    Kufe halkı, İmam'ın bu sözlerle kendilerinden yardım etmelerini ve Yezid'in aleyhine kıyamda bulunmalarını istediğini zannettiğinden hep birlikte şöyle dediler:

    "Ey Resulullah'ın torunu, biz seni dinliyor, sana itaat ediyor ve senin imamlığını kabul ediyoruz. Seni terketmeyecek ve senden yüz çevirmeyeceğiz. O halde bize kendi emrinle emret. Allah sana rahmet etsin. Biz seninle savaşanlarla savaşır, barışanlarla da barışırız. Yezid'i yakalar ve size ve bize zulmedenlerden beri oluruz."
YUKARI ÇIK
Çalışıyor...
X