Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

    F.Altan

    1- Ham Öğüt!
    Bir gün İmam Seccad (a.s), Mina’da Hasan-i Basri’nin halka mev’ize (öğüt) ettiğini görünce ona şöyle buyurdular:
    “Ey Hasan! Sus da senden bir soru sorayım! Acaba işin sonunda kendin ile Allah arasındaki olan bu halinden razı olacak mısın?”
    Hasan-ı Basri, "Hayır! Razı olmayacağım."dedi.
    İmam Seccad (a.s)- “Acaba istediğin hal ve duruma ulaşmak için bu durumunu değiştirmeyi düşünüyor musun?” dedi.
    Hasan-i Basri bu sözü duyunca başını önüne eğdi, sonra şöyle dedi:
    “Bu durumu değiştirmek için her defasında kendimle aht ediyorum, ama maalesef böyle olmuyor, sadece sözde baki kalıyor (pratiğe geçmiyor).”
    İmam Seccad (a.s)- “Acaba Hz. Muhammed (s.a.a)’den sonra, seninle tanışlığı (akrabalığı) olan bir peygamberin geleceğini ümit ediyor musun?”diye sordu.
    Hasan-i Basri, "Hayır."dedi.
    İmam Seccad (a.s), “Acaba bu dünyadan başka diğer bir dünyanın da olup orada iyi işler yapacağına ümitli misin?”diye sordu.
    Hasan-i Basrî, "Hayır!"dedi.
    İmam Seccad (a.s), “Acaba eğer bir kimsenin az bir aklı da olmuş olursa, senin kendinden razı olduğun miktarda kendisinden razı olur mu? Oysa ki diğer bir peygamberin geleceğine ve başka bir dünyanın da olup orada iyi amaller yapmakla meşgul olacağına ümidin de yoktur! Bu halinle halka öğüt mü veriyorsun?”dedi.
    İmam Seccad (a.s) onun yanından uzaklaşınca, Hasan-i Basri; “Bu şahıs kim idi?” dedi. "Ali bin Hüseyn (Seccad) idi." dediklerinde; “Bunlar (Ehl-i Beyt) ilim ve hikmet kaynağıdır” dedi.
    Artık ondan sonra Hasan-i Basri’nin halka öğüt verdiğini kimse görmedi.[1]

    #2
    Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

    - Peygamber (S.A.A)’in Hadisini Alaya Almanın Sonucu

    İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) şöyle buyurmuştur:
    “İnsan halkla ne yapacağını bilmiyor! Eğer Peygamber (s.a.a)’den duyduğumuz bazı meseleleri onlara söylemiş olursak alay edebilirler, diğer taraftan da bu gerçekleri saklamayı istemiyoruz!”
    Zamret bin Ma’bed, "Siz duyduğunuz şeyleri söyleyin. "dedi.
    İmam (a.s), “Allah’ın düşmanını tabuta bırakıp kabristana götürdüklerinde ne söylediğini biliyor musunuz?” diye sordu.
    Zamret, "Hayır."dedi.
    İmam (a.s), “Allah’ın düşmanı onu götüren kimselere şöyle der:
    “Acaba duymuyor musunuz? Beni aldatan, beni bu duruma düşüren ve beni kurtarmayan Allah’ın düşmanını size şikayet ediyorum. Benimle dost olarak beni hor-hakir eden dostlardan, kendilerini himaye ettiğim beni zelil eden evlatlarımdan ve servetimi onun güzelliği için harcadığım fakat başkalarının oraya yerleştiği evimden şikayetim vardır! Bana acıyın! Bu kadar acele etmeyin!”dedi.
    Zamret, "Eğer bu kadar güzel konuşabiliyorsa, hareket edip onu taşıyanların da boynuna binebilir!"dedi.
    İmam (a.s)- “Allah’ım! Eğer Zamret, Peygamber’in sözlerini alaya alıyorsa ondan intikam al!”diye beddua etti.
    Zamret, kırk gün yaşadıktan sonra hayatını kaybetti. Onun cenazesi yanında olan kölesi, onun defin işlerinden sonra İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’ın huzuruna gelip Hazretin kenarında oturdu.
    İmam (a.s),“Nereden geliyorsun?”dedi.
    Köle, "Zamret’in cenazesinin defninden dönüyorum. Onun üzerine toprak döktüklerinde, hayatı zamanındaki kesin olarak tanıdığım sesini ondan duydum, şöyle diyordu:
    “Ey Zamret! Bugün, sahip olduğun her dost seni hor-hakir etti, sonuçta ebedi evin olan cehenneme yöneldin!”
    İmam (a.s)- “Allah’tan afiyet (kurtuluş) diliyorum. Zira Peygamber’in hadisini alayya alanın cezası işte budur.”[2]

    Yorum


      #3
      Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

      Helal Rızkı Talep Etmek Sadakadır

      İmam Sadık (a.s)’dan şöyle nakledilmiştir:
      “Ali bin Hüseyn (İmam Seccad) (a.s) sabahın erken vakitleri rızk elde etmek için evden dışarı çıktı. Bir adam: "Yebne Resulillah (Ey Resulullah’ın torunu)! Nere gidiyorsunuz? diye sordu.
      İmam (a.s)- “Aileme sadaka vermek için evden dışarı çıktım.”dedi.
      Adam, "Ailenize nasıl sadaka veriyorsunuz?"diye sordu.
      İmam, “Kim helal yoldan bir rızk elde ederse (ve onu ailesi için harcarsa) Allah katında onun için sadaka sayılır!”diye sordu.[3]

      Yorum


        #4
        Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

        İmam (a.s)’ın Ka’be’nin Kenarındaki Münacatı

        Tavus-u Yemani şöyle diyor:
        Ali bin Hüseyin (a.s)’ın akşamdan sahur vaktine kadar Ka’be’nin etrafında tavaf ettiğini gördüm. İbadetle meşguldü, hacılar evlerine gittiğinde ve orası sakinleşince göğe bakıp şöyle dedi:
        “Allah’ım! Yıldızlar ufuklarında kayboldular, halkın gözleri uykuya daldı, senin rahmet kapıların, dergahına muhtaç olanların hepsinin yüzüne açıktır. Bana acıman, beni affetmen ve kıyamet günü mahşer sahrasında ceddim Muhammed’in çehresini (yüzünü) bana göstermen için senin azametli dergahına yönelmişim.” Sonra sızlar ve ağlar bir halde şöyle dua ettiler:
        “Allah’ım! İzzet ve celaline ant olsun ki, günah işlemekle sana muhalefet etmeyi kast etmedim, senin hakkında şüphe ettiğimden veya azabına cahil olduğumdan veyahut cezalandırmana itiraz ettiğimden dolayı sana isyan etmedim. Sadece nefsim beni aldatmıştır, senin (günahlarımı) açığa vurmaman da bu işi yapmak için bana yardım etmiştir.”[4]

        Yorum


          #5
          Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

          Ahiret Yolculuğu İçin Azık!

          Zühri şöyle diyor:
          Karanlık ve soğuk bir gecede, Ali bin Hüseyin’i bir miktar yiyecek omzuna alıp giderken gördüm. "Ey Resulullah’ın torunu! Bu nedir? Nereye götürüyorsun?"diye sordum.
          İmam (a.s),“Ey Zühri! Ben yolcuyum, bu da yol azığıdır; (yolculuk anında eli boş ve azıksız kalmamam için) götürüp emniyetli bir yere bırakmak istiyorum!”dedi.
          Zohri, "Ey Resulullah’ın torunu! Bu, benim kölemdir, müsaade edin bu yükü o götürsün ve istediğiniz yere ulaştırsın."dedi.
          İmam (a.s), “Allah aşkına, bırak kendim kendi yükümü götüreyim, sen kendi yoluna devam et, benimle işin olmasın!”dedi.
          Zohri bir kaç gün sonra İmam (a.s)’ı görüp şöyle dedi:
          “Ey Resulullah’ın torunu! Ben o gece hakkında konuştuğunuz yolculuktan bir eser görmedim.”
          İmam (a.s),“Ahret yolculuğunu diyordum, ölüm yolculuğunu kastetmiştim, onun için hazırlanıyordum!” dedi.
          Daha sonra İmam (a.s), o gece muhtaçların evine o azığı götürmekten hedefinin ne olduğunu izah edip şöyle buyurdu:
          “Ölüm için hazırlanmak; haramlardan uzak durmak ve hayır işler yapmakla gerçekleşir.”[5]

          Yorum


            #6
            Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

            İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’ın akrabalarından biri, İmam (a.s)’ın karşısında durarak Hazrete çirkin sözler söyledi. İmam (a.s) onun cevabını vermedi. Adam İmam (a.s)’ın yanından uzaklaşınca Hazret yarenlerine dönerek şöyle buyurdular:
            “Bu adamın sözlerini duydunuz, şimdi benimle birlikte onun yanına gelmenizi ve benim ana karşı vereceğim cevabı da duymanızı istiyorum.”
            İmam (a.s)’ın yarenleri cevaben şöyle arz ettiler:
            “Biz hazırız, zaten onun cevabını burada vermenizi istiyorduk, biz de edebildiğimiz kadar ona diyeceğimizi diyeceğiz.”
            Daha sonra İmam (a.s) ayakkabısını giyerek yola koyuldu; yol esnasında şu ayeti okuyorlardı:“Onlar öfkelerini yenir ve insanların suçlarını affederler. Allah iyi iş yapanları sever.” [6]
            Ravi diyor ki, biz İmam (a.s)’ın bu ayeti okumasıyla ona ağır bir söz söylemeyeceğini anladık, o adamın evine geldiğimizde İmam (a.s) onu çağırmaları için şöyle buyurdular:
            “Ona deyin ki, Ali bin Hüseyin’in seninle işi vardır.”
            O adam İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’ın kendisine yapmış olduğu küstahlığın cevabını vermeye geldiğini zannederek kendini savunmak için hazırlıklı bir halde evden dışarı çıktı. Ama İmam (a.s) onunla göz göze gelince şöyle buyurdular:
            “Ey kardeş! Az önce benim yanıma geldin, ağzına geleni bana söyledin, eğer söylediğin o çirkin şeyler bende var ise ben istiğfar ediyor, Allah’tan beni affetmesini istiyorum; ama eğer söylediğin sözler bende yoksa Allah Teala seni affetsin.”
            Ravi diyor ki: O şahıs, İmam (a.s)’ın bu sözlerini duyunca, İmam (a.s)’a doğru ilerleyip O’nun anlından öperek şöyle dedi “Evet, sizler benim o sözlerimden uzaksınız. Ben söylediğim o sözlere daha layığım.” [7]

            Yorum


              #7
              Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

              İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) ve İbadetin Önemi

              Hz. Ali (a.s)’ın kızı Fatıma, bir gün İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’ın, çok ibadet etmesinden dolayı güçsüz ve zayıf bir duruma düşmüş mübarek bedenini görünce, hemen Cabir’in yanına gelerek şöyle dedi:
              “Cabir! Ey Resulullah’ın sahabesi! Bizim sizin üzerinizde bir takım haklarımız vardır; onlardan biri şudur ki; eğer bizlerden birisinin çok ibadet etmekle kendisini tehlikeye düşürdüğünü gördüğünüzde canını koruması için onu uyarmanızdır. Şimdi kardeşimin yadigarı olan Ali bin Hüseyin (a.s), çok ibadet etmekle kendisini zayıf bir duruma düşürmüş, onun alın ve dizleri nasır bağlamıştır.”
              Cabir bu söz üzerine, dördüncü İmam (a.s)’ın evine doğru hareket etti. Kapının önünde, Beni Haşim’den olan diğer çocuklarla oynayan bir çocuk gördü. Cabir bu çocuğun yürümesine dikkatlice baktı, kendine; “Bu yürüyüş Hz. Peygamber’in yürüyüşünün aynısıdır” dedi. Daha sonra çocuğa; “Evladım ismin nedir?” diye sordu.
              O çocuk: “Ben Ali bin Hüseyin’in oğlu Muhammed’im” dedi.
              Cabir bu sözü ondan duyunca şiddetle ağlayarak şöyle dedi: “Babam sana feda olsun! Yakına gel.”
              İmam Muhammed Bakır (a.s), Cabir’in yanına geldi: Cabir İmam Muhammed Bakır (a.s)’ın gömleğinin düğmelerini açarak elini Hazretin göğsüne bıraktı ve öperek şöyle dedi:
              “Ben Hz. Peygamber (s.a.a)’in selamını sana iletiyorum, Resulullah bana seni görünce böyle davranmamı emretmişti.”
              Daha sonra; “Değerli babandan, benim için izin al” dedi.
              İmam Bakır (a.s) da, babasının yanına giderek yaşlı adamın hareketleriyle söylediği sözünü babasına nakletti:
              İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s) şöyle buyurdular:
              “Oğlum! O Cabir’dir; söyle içeri gelsin.”
              Cabir içeri girdiğinde İmam (a.s)’ı mihrapta, çok ibadet etmesi neticesinde bedeninin ezik ve güçsüz bir duruma düştüğünü gördü. İmam (a.s) Cabir’e saygı için ayağa kalktı, onun hal ve hatırını sorarak kendi yanına oturttu.
              Cabir şöyle arz etti: “Ey Peygamber’in oğlu! Allah Teala cenneti siz ve dostlarınız, cehennemi ise düşmanlarınız için yaratmış olduğunu bildiğiniz halde, ibadet etmede bunca çaba ve zahmetin sebebi nedir?
              İmam (a.s) şöyle buyurdular:
              “Allah Teala Kur’ân’da Hz. Peygamber’e hitaben, “Senin günahlarının hepsini affetmişiz” buyurmasına rağmen yine de ceddim Resulullah’ın -anam babam ona feda olsun- ayakları şişecek bir şekilde ibadet ettiğini görmedin mi? Hz. Peygamber’e; “Siz bu makama sahip olmanıza rağmen yine böylesine ibadet mi ediyorsunuz? dediklerinde Hazret şöyle buyurdular: “Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?”
              Cabir, sözlerinin İmam (a.s)’a tesir etmeyeceğini ve O Hazreti bu meşakkatli tavırdan alı koymayacağını anlayınca şöyle arz etti:
              “Ey peygamber’in oğlu! O halde en azından canını koru. Çünkü siz öyle bir ailedensiniz ki, bela ve sıkıntılar o aile vasıtasıyla def olur, rahmet yağmuru onların vücudu bereketiyle nazil olur.”
              İmam (a.s) Cabir’in sözlerini dinledikten sonra şöyle buyurdular:

              “Ey Cabir! Ben babalarıma kavuşana dek, onların tuttukları yol ve amellerden vazgeçmeyeceğim.”
              Cabir İmam (a.s)’ın bu sözünü duyunca şöyle dedi:
              “Allah’a and olsun ki, Hz. Peygamber’in evlatları arasında, Yusuf peygamberden başka Ali bin Hüseyin gibi bir kimseyi göremiyorum. Allah’a and olsun ki, yüce şahsiyetin evlatları, Hz. Yusuf’un evlatlarından daha iyiler, bunun evlatları arasında, yeryüzünün zulümle dolduğu bir sırada adaletle dolduracak olan bir kimse (Hz. Mehdi) vardır.”[

              Yorum


                #8
                Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

                Nasıl Dua Etmeli?
                Bir kimse İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’ın huzurunda iken şöyle bir dua etti:
                “Allah’ım! Beni yaratıklarından hiçbirine muhtaç etme!”

                İmam (a.s) adamın böyle bir dua ettiğini görünce şöyle buyurdular:
                “Kesinlikle böyle bir dua etme! Çünkü başkasına muhtaç olmayacak hiçbir kimse yoktur; herkesin bir birine ihtiyacı vardır. Ama dua ederken şöyle de:
                “Allah’ım! Beni kötü kullarına muhtaç etme.” [9]

                9- İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s)’ın, Oğluna Tavsiyeleri

                İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), oğlu İmam Muhammed Bakır (a.s)’a şöyle buyurdular:
                “Oğulcağızım! Beş kimseyle arkadaş olmaktan sakın:

                1- Yalancıyla arkadaş olmaktan sakın. Zira o (insanı aldatan bir) seraba benzer; uzağı yakın yakını da uzak olarak sana gösterir.
                2- Laubali ve günahkar kimseyle arkadaş olmaktan sakın. Çünkü o seni, bir lokmaya veya ondan daha az bir menfaate satar.
                3- Cimriyle arkadaş olmaktan sakın. Zira o, kendisine ihtiyaç duyduğun bir zamanda malını senden esirger.
                4- Ahmakla arkadaş olmaktan sakın. Çünkü o, sana yarar vermek isterken ahmaklığından dolayı zarar verir.
                5- Akrabasıyla ilişkiyi kesenle arkadaş olmaktan sakın. Zira ben Kur’ân’ın üç yerinde[10] akrabasıyla ilişkiyi keseni melun (lanet edilmiş) olarak zikredilmiş gördüm.”[11]

                Yorum


                  #9
                  Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

                  İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), Hz. Ali (a.s)’ın İbadetinden Söz Ediyor

                  İmam Bakır (a.s)’ın değerli babası İmam Zeyn’ul- Abidin (a.s), ibadette hiç kimsenin erişemediği bir makama erişmişti. İmam (a.s)’ın, geceleri çok ibadet ettiğinden dolayı renginin sarardığını, gözlerinin kızarmış olduğunu, alnının nasır bağladığını, ayaklarının şiştiğini gören oğlu İmam Bakır (a.s) kendisini tutamayıp ağlamaya başladı.

                  İmam Bakır (a.s) buyuruyor ki:
                  “Ben babamın o haline üzüldüğümden dolayı ağladım, babam ise düşünceye dalmıştı, az sonra beni fark ederek şöyle buyurdular: ‘Ey yavrum! Emir’ul- Muminin Hz. Ali (a.s)’ın ibadetinin yazılı olduğu o kitaplardan birisini bana getir.’ Ben o kitabı babama verdim, o kitaptan biraz okudular, daha sonra dayanamayıp onu yere bırakarak şöyle buyurdular: “Kim Ali bin Ebu Talib (a.s)’ın ibadetine güç yetirebilir.” [12]

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

                    Efendice Bir Tavırİ

                    mam Seccad (a.s)’ın bir cariyesi vardı, bir gün Hazretin namaza hazırlanması için İmam Seccad (a.s)’ın eline su döküyordu. Cariye yorulduğundan dolayı ibrik elinden düşerek İmam’ın başını yaraladı. İmam (a.s) başını kaldırıp cariyeye baktı.

                    Cariye: “Ve’l- kazimin’el- ğayz” (öfkelerini sindirenler) dedi.
                    İmam (a.s): “Ben öfkemi sindirdim” buyurdu.
                    Cariye: “Ve’l- afine an’in- nas” (İnsanların suçundan geçenler) dedi.
                    İmam (a.s): “Ben seni affettim” buyurdu.
                    Cariye: “Vellah’u yuhibb’ul- muhsinin”[13] (Allah güzel iş yapanları sever) dedi.
                    İmam (a.s) : “Git, artık sen Allah yolunda serbest ve özgürsün.” buyurdular.[14]

                    12- Onu Mekke Ve Mina Tanıyor


                    Hişam bin Abdulmelik (Abbasi halifelerinin onuncusu) hac merasimine katılıp Allah’ın evini tavaf etmekle meşgul olduğu bir sırada, Hacer’ül- Esved’e elini sürmek istediğinde halkın izdihamından dolayı eli ona yetişmedi.

                    Daha sonra Hişam için oraya bir minber bıraktılar; o da Şam halkı etrafını sardığı halde minberin üzerinden tavaf edenleri seyretmekle meşgul oldu. Bu sırada Hişam’ın gözü Ali bin Hüseyin (a.s)’a ilişti. İmam (a.s) ihram bağladığı ve alnının nasırı gözüktüğü bir halde gelerek tavafa başladı. Hacer’ül- Esved’e ulaştığında, halk onun heybet ve azametini görerek saygı için ona yol verdiler. İmam (a.s) da kolaylıkla Hacer’ül- Esved’i istilam etti (ona elini sürdü).
                    Hişam, İmam (a.s)’ın azamet ve halk arasındaki ihtiramını kendi gözleriyle gördüğünden dolayı çok rahatsız oldu. Şamlı birisi Hişam’a dönerek: “Ey Emir’el- Müminin! Bu şahıs kimdir?” diye sordu.
                    Hişam, Şam halkının İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ı tanımamaları ve ona rağbet etmemeleri için, tanıdığı halde tanımıyorum dedi.
                    Orada bulunan Ferazdak, hiç çekinmeden: “Ben onu çok iyi tanıyorum” dedi.
                    Onun bu sözü üzerine Şamlı adam ona dönerek: “Ey Eba Faris! O şahıs kimdir?” diye sordu.
                    Ferazdak tam bir şecaatle İmam (a.s) hakkında güzel bir şiir inşat etti. O şiirin birkaç beytinin manası şöyledir:
                    Bu öyle bir şahıstır ki, Mekke toprağı onun ayak izini tanıyor.
                    Ka’be evi, haremin dışı ve içi de onu tanıyor.
                    Bu, Allah’ın en iyi kullarının oğludur.
                    Bu, Allah’tan korkan, tertemiz ve Allah’ın yeryüzündeki nişanesidir.
                    Bu, öyle bir kimsedir ki, seçkin Ahmed (s.a.a) onun babasıdır.
                    Rabbim sürekli ona salat ve selam etmektedir.
                    Eğer Rükün (Hacer’ül- Esved), kimin ona el sürdüğünü bilmiş olsaydı,
                    Mutlaka yere kapanıp onun ayak yerini öperdi.
                    Bu, Resulullah babası olan Ali (Zeyn’ul-Abidin)’dir;
                    Ki onun hidayet nuruyla ümmetler hidayet olmaktadır.
                    Bu, öyle bir kimsedir ki, Cafer-i Tayyar onun amcasıdır.
                    Diğer amcası ise, sevdiklerinden dolayı kendisine yemin ettikleri şehit olmuş kahraman Hamza’dır.
                    Bu, kadınların hanım efendisi Fatıma’nın oğludur.
                    Ve kılıcında kafirler için azap olan vasi (Ali)’nin oğludur.
                    Bu şÇünkü Arap Acem herkes onu tanımaktadır.[15]

                    Hişam, Ferazdak’ın bu şiirinden dolayı sinirlenerek onun Beyt’ul-Mal’dan hukukunun kesilmesini emretti. Sonra: “Neden bizim hakkımızda böyle bir şiir söylemedin?” diye itirazda bulundu.
                    Ferazdak cevaben şöyle dedi: “O’nun ceddi gibi bir ced, O’nun babası gibi bir baba ve O’nun annesi gibi bir anne getir, O’nun hakkında söylediğim gibi senin hakkında da söyleyeyim!”
                    Hişam, sonra onu Mekke ile Medine arasında olan Osfan’a sürerek orada hapse attırdı.
                    Bu olay Ali bin Hüseyin (a.s)’a ulaşınca, İmam (a.s) on iki bin dirhem ona göndererek şöyle dedi: “Ey Eba Faris! Bizi mazur gör. Eğer yanımızda bunda fazla olsaydı, daha fazla gönderirdik.”
                    Farazdak bu parayı geri çevirerek şöyle dedi: “Ey Resulullah’ın oğlu! Ben bu kasideyi, sadece Allah ve resulü için olan gazap ve öfkemden dolayı söyledim.”
                    İmam (a.s) aynı parayı geri çevirerek şöyle buyurdular: “Benim hakkım için bu parayı kabul et. Şüphesiz Allah Teala senin niyet ve bize olan batini sevginden haberdardır.”
                    Ferazdak İmam (a.s)’ın bu sözünü duyunca, İmam (a.s)’ın göndermiş olduğu hediyeyi kabul etti. Ferazdak hapiste olduğu halde Hişam’ı hiciv ediyor ve onun aleyhinde şiirler söylüyordu. Hişam bunu duyar duymaz onu serbest bıraktı. Diğer bir rivayete göre ise, onu oradan çıkarıp Basra’ya sürgün etti.[16]

                    sahıs kimdir? diye sorman, ona zarar vermez;

                    Çünkü Arap Acem herkes onu tanımaktadır.[15]

                    Hişam, Ferazdak’ın bu şiirinden dolayı sinirlenerek onun Beyt’ul-Mal’dan hukukunun kesilmesini emretti. Sonra: “Neden bizim hakkımızda böyle bir şiir söylemedin?” diye itirazda bulundu.
                    Ferazdak cevaben şöyle dedi: “O’nun ceddi gibi bir ced, O’nun babası gibi bir baba ve O’nun annesi gibi bir anne getir, O’nun hakkında söylediğim gibi senin hakkında da söyleyeyim!”
                    Hişam, sonra onu Mekke ile Medine arasında olan Osfan’a sürerek orada hapse attırdı.
                    Bu olay Ali bin Hüseyin (a.s)’a ulaşınca, İmam (a.s) on iki bin dirhem ona göndererek şöyle dedi: “Ey Eba Faris! Bizi mazur gör. Eğer yanımızda bunda fazla olsaydı, daha fazla gönderirdik.”
                    Farazdak bu parayı geri çevirerek şöyle dedi: “Ey Resulullah’ın oğlu! Ben bu kasideyi, sadece Allah ve resulü için olan gazap ve öfkemden dolayı söyledim.”
                    İmam (a.s) aynı parayı geri çevirerek şöyle buyurdular: “Benim hakkım için bu parayı kabul et. Şüphesiz Allah Teala senin niyet ve bize olan batini sevginden haberdardır.”
                    Ferazdak İmam (a.s)’ın bu sözünü duyunca, İmam (a.s)’ın göndermiş olduğu hediyeyi kabul etti. Ferazdak hapiste olduğu halde Hişam’ı hiciv ediyor ve onun aleyhinde şiirler söylüyordu. Hişam bunu duyar duymaz onu serbest bıraktı. Diğer bir rivayete göre ise, onu oradan çıkarıp Basra’ya sürgün etti.[16]

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

                      Eli Boş Ve İşsiz Adam

                      Medine’de, kendi hareketleriyle halkı güldüren eli boş işsiz bir adam vardı. Kendisi şöyle diyordu:
                      “Ben şimdiye kadar ne yaptıysam bu adamı (Ali b. Hüseyin’i) güldüremedim.”
                      Bir gün İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) hizmetçileriyle beraber onun yanından geçerken, Hazretin cübbesini omzundan alarak kaçtı! İmam (a.s) onun bu çirkin hareketini önemsemeyerek herhangi bir tepki göstermedi. Ama İmam (a.s)’ın hizmetçileri cübbeyi o adamdan alarak İmam (a.s)’ın omzuna bıraktılar.
                      İmam (a.s): “Bu adam kimdir?” diye sordu.
                      Hizmetçileri: “İşleriyle halkı güldürmeye çalışan eli boş işsiz bir adamdır” dediler.

                      İmam (a.s) buyurdu ki: “Ona deyin ki: “Allah Teala’nın, boş işlerle uğraşan kimselerin zarar göreceği bir günü vardır!”[17]

                      14- Zavallı İnsan Oğlu!

                      Bir adam İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın huzuruna vararak yaşamından şikayet etti.
                      İmam (a.s) şöyle buyurdu: “Zavallı insan oğlu her gün üç musibete duçar olmakta, ama buna rağmen onlardan ibret almamaktadır. İbret alırsa, dünya zorluk ve sıkıntıları ona kolay gelir.
                      Birinci musibet şudur ki; her gün ömründen azalmaktadır. Eğer malında zarara uğrarsa, üzüntüye kapılır. Oysa mal tekrar geri dönebilir ama ömrün geriye dönmesi imkansızdır.
                      İkinci musibet de şudur ki; her gün rızkını yiyor; helal olursa, hesabını vermelidir; haram olduğu takdirde ise cezasını görmelidir.
                      Üçüncüsü ise daha önemlidir.”
                      O nedir? dediklerinde buyurdu ki: “Her günü sona erdirdiğinde bir adım daha ahrete yaklaşmaktadır. Ama cennete mi yoksa cehenneme mi yaklaştığını bilmiyor!”
                      Sonra şöyle buyurdular: “İnsanın (önem açısından) en büyük günü, anneden doğduğu gündür.”
                      Bilginler demişlerdir ki: Bu sözü, İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’dan önce kimse söylememiştir.[18]

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

                        Deruni İnkılap

                        Ubeydullah b. Ziyad’ın kapıcısı şöyle diyor:
                        Ehl-i Beyt esirlerini, Şam pazarındaki mescidin kapısı önünde beklettiklerinde -ki esirleri genellikle orada bekletiyorlardı- Şam halkından yaşlı bir adam ileri çıkarak şöyle dedi: “Hamd Allah’a ki, sizi öldürdü ve fitne ateşini söndürdü...”
                        Yaşlı adam bu çirkin sözlerden çok sarfetti. Sözü sona erince, İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) ona şöyle buyurdu:
                        “Kur’an okumuş musun?”
                        Yaşlı adam: “Evet, okumuşum.”
                        İmam (a.s): “Acaba bu ayeti okumuş musun?: “De ki: Ben buna (çektiğim zahmetlere) karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum.”[19]
                        Yaşlı adam: “Evet, okumuşum.”

                        İmam (a.s): “Peygamber (s.a.a)’in akrabaları ve Ehl-i Beyti biziz. Acaba şu ayeti okumuş musun?: “Akrabaya hakkını ver...”[20]
                        Yaşlı adam: “Evet, okumuşum.”
                        İmam (a.s): “Kendilerine haklarının verilmesiyle emrolunan Peygamber (s.a.a)’in yakın akrabaları bizleriz.”
                        Yaşlı adam: “Gerçekten sizler onlar mısınız?”
                        İmam (a.s): “Evet, onlar bizleriz. Acaba bu ayeti okumuş musun?: “Ancak ve ancak Allah siz Ehl-i Betten ricsi (bütün çirkinlikleri) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.”[21]
                        Yaşlı adam: “Evet, okumuşum.”
                        İmam (a.s): “Onlar bizleriz.”
                        Yaşlı adam İmam (a.s)’ın sözlerini duyduktan sonra ellerini göğe kaldırarak üç kez şöyle dedi: “Allah’ım! Tövbe ettim. Allah’ım! Ben, Muhammed Peygamberinin Ehl-i Beytini öldürenlerden uzağım. Ben önceden defalarca Kur’an okumama rağmen şimdiye kadar bu gerçekleri bilmiyordum.”[22]

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

                          Deruni İnkılap
                          Ubeydullah b. Ziyad’ın kapıcısı şöyle diyor:
                          Ehl-i Beyt esirlerini, Şam pazarındaki mescidin kapısı önünde beklettiklerinde -ki esirleri genellikle orada bekletiyorlardı- Şam halkından yaşlı bir adam ileri çıkarak şöyle dedi: “Hamd Allah’a ki, sizi öldürdü ve fitne ateşini söndürdü...”
                          Yaşlı adam bu çirkin sözlerden çok sarfetti. Sözü sona erince, İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s) ona şöyle buyurdu:
                          “Kur’an okumuş musun?”
                          Yaşlı adam: “Evet, okumuşum.”
                          İmam (a.s): “Acaba bu ayeti okumuş musun?: “De ki: Ben buna (çektiğim zahmetlere) karşılık sizden akrabalık sevgisinden başka bir ücret istemiyorum.”[19]
                          Yaşlı adam: “Evet, okumuşum.”

                          İmam (a.s): “Peygamber (s.a.a)’in akrabaları ve Ehl-i Beyti biziz. Acaba şu ayeti okumuş musun?: “Akrabaya hakkını ver...”[20]
                          Yaşlı adam: “Evet, okumuşum.”
                          İmam (a.s): “Kendilerine haklarının verilmesiyle emrolunan Peygamber (s.a.a)’in yakın akrabaları bizleriz.”
                          Yaşlı adam: “Gerçekten sizler onlar mısınız?”
                          İmam (a.s): “Evet, onlar bizleriz. Acaba bu ayeti okumuş musun?: “Ancak ve ancak Allah siz Ehl-i Betten ricsi (bütün çirkinlikleri) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister.”[21]
                          Yaşlı adam: “Evet, okumuşum.”
                          İmam (a.s): “Onlar bizleriz.”
                          Yaşlı adam İmam (a.s)’ın sözlerini duyduktan sonra ellerini göğe kaldırarak üç kez şöyle dedi: “Allah’ım! Tövbe ettim. Allah’ım! Ben, Muhammed Peygamberinin Ehl-i Beytini öldürenlerden uzağım. Ben önceden defalarca Kur’an okumama rağmen şimdiye kadar bu gerçekleri bilmiyordum.”[22]

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler

                            İmam Zeyn’ul-Abidin (A.S)’ın Cuma Günlerindeki Öğütleri

                            İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s), her cuma günü ashap ve taraftarlarına nasihat ediyorlardı. İşte o nasihat ve öğütlerden bir kısmı:
                            “Ey insanlar! Allah'tan korkun ve bilin ki, O'na döneceksiniz ve o gün herkes, yaptığı her hayır ve kötü amelini hazır bir halde karşısında bulacak ve işlediği kötülükle arasında çok uzun bir me­sa­fenin olmasını dileyecektir. “Allah kendisinden sakınmanızı emret­mektedir.”[23]

                            Yazıklar olsun sana ey gafil Adem oğlu! Oysa senden gaflet edilmemekte; ecelin her şeyden daha hızlı sana doğru süratle gel­mek­tedir; seni arıyor, seni yakalamasına bir şey kalmamıştır. Neredeyse vaktini tüketmişsin, ölüm meleği canını almış ve kabrinde yalnız başına bırakılmışsın, ruhun tekrar sana döndürülmüştür.
                            Münker ve Nekir adlı iki melek seni sorgu ve sıkı imtihana çekmek için aniden, habersiz olarak yanına gelmişlerdir. Bil ki, onların senden soracakları ilk soru, taptığın Rabbin, sana gönderilen peygamber, inandığın din, okuduğun ki­tap, itaat ettiğin imam hakkında ve ömrünü nerede geçirdiğin, malını nereden kazanıp ve nerede harcadığın­ olacaktır.
                            Korunmak için kendine bir vesile hazırla! Nefsini yokla, imtihan ve sorguya tabi tutulmadan önce kendine cevap ara. Eğer iman eden, dinini tanıyan, doğrulara uyan ve Allah'ın velilerini sevenler­den olur­san (o zaman) Allah, delilini (vereceğin cevabı) sana bildirir, dilini doğruya açar ve böylece güzel cevap vererek cennet ve Allah’ın rızasına kavuşmakla müjdelenirsin. Melekler rahmet ve nimetle seni karşılarlar. Böyle olmadığın takdirde dilin tutulur, delilin batıl olur, cevap vermekten aciz kalarak cehennemle müjdelenirsin ve azap melek­leri cehennemin kaynar suyu ve yakıcı ateşiyle seni karşılarlar.

                            Ey Adem oğlu! Bil ki, bunun ötesi kıyamet günüdür. O gün daha büyük, daha korkunç ve gönülleri daha çok inciticidir. İşte o gün bütün insan­ların bir araya toplanıp hazır olacağı ve her şeyin ortaya çıkacağı bir gündür. O günde Allah öncekileri ve sonrakileri bir araya toplar; o gün sûra üfürülür; kabirler alt-üst edilir; o gün pek yakındır.

                            O gün korkudan yüreklerin ağızlara gelerek hapsedildiği bir gündür. O gün hatalardan geçilmez, hiç kimseden fidye alınmaz, hiç kimseden mazeret kabul edilmez ve hiç kimseye tövbe etme müsaadesi veril­mez. O gün iyiliklere karşı mükâfat, kötülüklere karşı da cezadan başka hiçbir şey ortada yoktur. Kim bu dünyada mümin olur ve bir zerre kadar hayır veya şer işlerse (o gün) onu bulur.
                            Öyleyse ey insanlar! Allah'ın sizleri, kitab-ı sadık ve beyan-ı natıkta sakındırdığı isyan ve günahlardan korkup sakının. Mel’un Şeytan sizleri çabuk erişilebilen şehvet ve dünya lezzetlerine davet ettiğinde, kendi­nizi Allah'ın mekr (düzen) ve azabından emin gör­meyin. Zira Allah buyuruyor ki: “Takvalı kimseler, Şeytan'ın bir vesvesesine uğradılar mı düşünürler, bir de bakarsın ki basiret sahibi olmuş­lar bile.”[24]
                            Allah korkusunu, kalbinize yerleştirin ve Allah'ın vaad ettiği dönüşteki güzel sevapları ve korkuttuğu şiddetli azapları hatırlayın. Çünkü bir şeyden korkan, ondan sakınır ve bir şeyden sakınan, onu terk eder...”[

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler



                              Çölde Bir Çocuk
                              İbrahim b. Edhem şöyle diyor:
                              Kafileyle birlikte çölde hareket ediyordum. Bir ihtiyaçtan dolayı kafileden uzaklaştım. Aniden bir çocuğun tek başına hareket ettiğini gördüm. Kendi kendime dedim ki: Sübhanellah! Susuz ve otsuz bu çölde bu çocuk ne yapıyor?
                              Onun yanına varıp selam verdim. Selamımın cevabını verdi. Ona: “Nereye gidiyorsun?” diye sordum.
                              Çocuk cevaben: “Allah’ın evinin ziyaretine” dedi.
                              Dedim ki: “Azizim, sen küçüksün, Allah’ın evinin ziyareti henüz sana farz kılınmamıştır.”
                              Çocuk: “Benden daha küçük olan çocukların öldüğünü görmemiş misin?” dedi.
                              Dedim ki: “Azık ve bineğin nerde?”
                              Çocuk: “Azığım takva, bineğim ise ayaklarımdır; işte bu azık ve binekle mevlamın yanına gidiyorum” dedi.
                              Dedim ki: “Seninle birlikte hiçbir yiyeceğin olduğunu görmüyorum!”
                              Çocuk: “Ey yaşlı adam! Acaba bir kimse seni evine davet ettiğinde, senin onun evine yemek götürmen doğru olur mu?” dedi.
                              Ben de cevabında: “Hayır” dedim.
                              Çocuk: “Beni evine davet eden, benim ekmeğimi ve suyumu verecektir” dedi.
                              Dedim ki: “Acele et de kafileye yetişesin.”
                              Çocuk: “Bana gayret etmek, O’na (Allah’a) ise beni (hedefime) ulaştırmak gerekir. Allah-u Teâla’nın şöyle buyurduğunu duymamış mısın?: “Bizim uğrumuzda cihad (gayret) edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla birliktedir.”[26]
                              Onunla konuştuğum sırada güzel simalı ve beyaz elbiseli bir genç gelerek o çocuğa selam verdi ve o onunla görüştü. Ben o gence dönerek: “Sana bu güzelliği ve hoş ahlakı veren Allah için söyle, bu çocuk kimdir?” dedim.
                              Cevabımda şöyle dedi: “Bunu tanımıyor musun? O Ali b. Hüseyin b. Ali (Zeyn’ul-Abidin)’dır. Onu bırakıp Ali b. Hüseyin’e yönelerek: “Babalarının hakkı hürmetine söyle, bu genç kimdir?” diye sordum. Buyurdu ki: “Tanımıyor musun? Bu, kardeşim Hızır’dır. Her gün gelip bize selam veriyor.”
                              Sonra O Hazrete dönerek şöyle dedim: “Sana değerli babalarının hakkı için yemin veriyorum ki söyle; bu kupkuru çölü, yol azığı olmadan nasıl kat ediyorsun?”
                              Buyurdu ki: “Azığım vardır; bu azık ise dört şeydir.”
                              “Onlar nedir?” dediğimde şöyle buyurdu: “O dört şey şunlardır:

                              1- Ben dünyayı bütün güzellikleriyle birlikte Allah’ın mülkü biliyorum.
                              2- Bütün yaratıkları Allah’ın kulları ve ailesi olarak görüyorum.
                              3- Sebep ve rızkları Allah’ın elinde görüyorum.
                              4- Allah’ın kaza ve kaderini, O’nun her yerinde geçerli ve cari biliyorum.
                              Dedim ki: “Ne de güzel azık! Siz bu azıkla ahiret çöllerini kat edersiniz, sizin için dünya çöllerini kat etmek neymiş!” [27]

                              18- İmam (A.S)’ın Hermele Hakkındaki Bedduası

                              Minhal şöyle diyor:
                              Allah’ın evini ziyaret ettikten sonra Medine’ye döndüm. Medine’de İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın yanına vardım. İmam (a.s) konuşma esnasında bana hitaben: “Minhal! Hermele ne haldedir?” diye sordu.
                              Ben de cevabında: “Ben gelirken o Kufe’de idi” dedim.
                              İmam (a.s) ellerini göğe doğru kaldırarak onun hakkında üç defa şöyle dedi: “Allah’ım! Ateşin sıcaklığını Hermele’ye tattır!”
                              Minhal sözünün devamında şöyle diyor:
                              Ben Medine’den dönüp Kufe’ye vardığımda, Muhtar’ın kıyam ettiğini gördüm. Ben birkaç gün evde dostların gelip gitmesiyle meşgul olduktan sonra bir bineğe binerek Muhtar’ı görmeye gittim. Evin dışında Muhtar’la mülakat ettiğimde şöyle dedi: “Minhal! Neden hükümetimizin bayrağı altına gelmiyorsun ve neden bizimle yardımlaşmıyorsun?”
                              Cevabında dedim ki: “Mekke’ye gitmiştim, şimdi sizin hizmetinizdeyim.”
                              Daha sonra Muhtar’la birlikte hareket ettim, yol esnasında konuşmakla meşgul olduk. Nihayet Kufe’nin Kenase mahallesine yetiştik. Muhtar orada biraz durdu, sanki bir şeyi bekliyordu. Muhtar, Hermele’nin nereye sığındığından haberdar olmuştu. Birkaç memuru, onu yakalamak için gönderdi. Çok geçmeksizin bir grup adam koşarak gelip şöyle dediler:
                              “Emir (komutan)! Müjde! Hermele yakalandı. Biraz sonra Hermele’yi getirdiler. Muhtar’ın gözü Hermele’ye ilişince şöyle dedi: “Allah’a şükürler olsun ki, beni sana musallat etti.”
                              Sonra şöyle dedi: “Deve öldüren, deve öldüren getirin!”
                              Deve öldüren satırı getirdiklerinde, Hermele’nin ellerinin kesilmesini emretti. Hemen Hermele’nin ellerini kestiler.
                              Sonra şöyle dedi: “Onun iki ayaklarını da kesin.”
                              Hermele’nin iki ayaklarını da kestiler.
                              Sonra: “Ateş getirin! Ateş getirin!” diye bağırdı.
                              Bir miktar kamış getirerek Hermele’yi o kamışların arasına bırakıp o kamışları yaktılar.
                              Ben taaccüple: “Sübhanellah!” dedim.
                              Muhtar bu sözü duyunca şöyle dedi: “Sübhanellah demek iyidir ama sen ne için bu zikri söyledin?”
                              Cevabında şöyle dedim: “Emir! Ben Mekke’den dönerken Medine’de İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın huzuruna vardım, İmam (a.s) bana: “Hermele ne haldedir?” diye sordu. Ben de cevabında: “Ben gelirken o Kufe’de idi” dedim. İmam (a.s) ellerini göğe doğru kaldırdı ve Hermele hakkında beddua ederek üç kez şöyle dedi: “Allah’ım! Ateşin sıcaklığını Hermele’ye tattır.”
                              Muhtar: “İmam Zeyn’ul-Abidin’in bu sözü buyurduğunu bizzat sen kendin mi duydun?” diye sordu.
                              Cevabında: “Allah’a andolsun ki bu şekilde buyurduğunu duydum” dedim.
                              Muhtar, bineğinden inerek iki rekat namaz kıldı ve secdeye kapandı. Daha sonra kalkarak bineğine bindi…[28] [/b]
                              [/color]

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X