Ynt: İmam Seccad (a.s),dan ibretli öyküler
Çölde Bir Çocuk İbrahim b. Edhem şöyle diyor:
Kafileyle birlikte çölde hareket ediyordum. Bir ihtiyaçtan dolayı kafileden uzaklaştım. Aniden bir çocuğun tek başına hareket ettiğini gördüm. Kendi kendime dedim ki: Sübhanellah! Susuz ve otsuz bu çölde bu çocuk ne yapıyor?
Onun yanına varıp selam verdim. Selamımın cevabını verdi. Ona: “Nereye gidiyorsun?” diye sordum.
Çocuk cevaben: “Allah’ın evinin ziyaretine” dedi.
Dedim ki: “Azizim, sen küçüksün, Allah’ın evinin ziyareti henüz sana farz kılınmamıştır.”
Çocuk: “Benden daha küçük olan çocukların öldüğünü görmemiş misin?” dedi.
Dedim ki: “Azık ve bineğin nerde?”
Çocuk: “Azığım takva, bineğim ise ayaklarımdır; işte bu azık ve binekle mevlamın yanına gidiyorum” dedi.
Dedim ki: “Seninle birlikte hiçbir yiyeceğin olduğunu görmüyorum!”
Çocuk: “Ey yaşlı adam! Acaba bir kimse seni evine davet ettiğinde, senin onun evine yemek götürmen doğru olur mu?” dedi.
Ben de cevabında: “Hayır” dedim.
Çocuk: “Beni evine davet eden, benim ekmeğimi ve suyumu verecektir” dedi.
Dedim ki: “Acele et de kafileye yetişesin.”
Çocuk: “Bana gayret etmek, O’na (Allah’a) ise beni (hedefime) ulaştırmak gerekir. Allah-u Teâla’nın şöyle buyurduğunu duymamış mısın?: “Bizim uğrumuzda cihad (gayret) edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla birliktedir.”[26]
Onunla konuştuğum sırada güzel simalı ve beyaz elbiseli bir genç gelerek o çocuğa selam verdi ve o onunla görüştü. Ben o gence dönerek: “Sana bu güzelliği ve hoş ahlakı veren Allah için söyle, bu çocuk kimdir?” dedim.
Cevabımda şöyle dedi: “Bunu tanımıyor musun? O Ali b. Hüseyin b. Ali (Zeyn’ul-Abidin)’dır. Onu bırakıp Ali b. Hüseyin’e yönelerek: “Babalarının hakkı hürmetine söyle, bu genç kimdir?” diye sordum. Buyurdu ki: “Tanımıyor musun? Bu, kardeşim Hızır’dır. Her gün gelip bize selam veriyor.”
Sonra O Hazrete dönerek şöyle dedim: “Sana değerli babalarının hakkı için yemin veriyorum ki söyle; bu kupkuru çölü, yol azığı olmadan nasıl kat ediyorsun?”
Buyurdu ki: “Azığım vardır; bu azık ise dört şeydir.”
“Onlar nedir?” dediğimde şöyle buyurdu: “O dört şey şunlardır:
1- Ben dünyayı bütün güzellikleriyle birlikte Allah’ın mülkü biliyorum.
2- Bütün yaratıkları Allah’ın kulları ve ailesi olarak görüyorum.
3- Sebep ve rızkları Allah’ın elinde görüyorum.
4- Allah’ın kaza ve kaderini, O’nun her yerinde geçerli ve cari biliyorum.
Dedim ki: “Ne de güzel azık! Siz bu azıkla ahiret çöllerini kat edersiniz, sizin için dünya çöllerini kat etmek neymiş!” [27]
18- İmam (A.S)’ın Hermele Hakkındaki Bedduası
Minhal şöyle diyor:
Allah’ın evini ziyaret ettikten sonra Medine’ye döndüm. Medine’de İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın yanına vardım. İmam (a.s) konuşma esnasında bana hitaben: “Minhal! Hermele ne haldedir?” diye sordu.
Ben de cevabında: “Ben gelirken o Kufe’de idi” dedim.
İmam (a.s) ellerini göğe doğru kaldırarak onun hakkında üç defa şöyle dedi: “Allah’ım! Ateşin sıcaklığını Hermele’ye tattır!”
Minhal sözünün devamında şöyle diyor:
Ben Medine’den dönüp Kufe’ye vardığımda, Muhtar’ın kıyam ettiğini gördüm. Ben birkaç gün evde dostların gelip gitmesiyle meşgul olduktan sonra bir bineğe binerek Muhtar’ı görmeye gittim. Evin dışında Muhtar’la mülakat ettiğimde şöyle dedi: “Minhal! Neden hükümetimizin bayrağı altına gelmiyorsun ve neden bizimle yardımlaşmıyorsun?”
Cevabında dedim ki: “Mekke’ye gitmiştim, şimdi sizin hizmetinizdeyim.”
Daha sonra Muhtar’la birlikte hareket ettim, yol esnasında konuşmakla meşgul olduk. Nihayet Kufe’nin Kenase mahallesine yetiştik. Muhtar orada biraz durdu, sanki bir şeyi bekliyordu. Muhtar, Hermele’nin nereye sığındığından haberdar olmuştu. Birkaç memuru, onu yakalamak için gönderdi. Çok geçmeksizin bir grup adam koşarak gelip şöyle dediler:
“Emir (komutan)! Müjde! Hermele yakalandı. Biraz sonra Hermele’yi getirdiler. Muhtar’ın gözü Hermele’ye ilişince şöyle dedi: “Allah’a şükürler olsun ki, beni sana musallat etti.”
Sonra şöyle dedi: “Deve öldüren, deve öldüren getirin!”
Deve öldüren satırı getirdiklerinde, Hermele’nin ellerinin kesilmesini emretti. Hemen Hermele’nin ellerini kestiler.
Sonra şöyle dedi: “Onun iki ayaklarını da kesin.”
Hermele’nin iki ayaklarını da kestiler.
Sonra: “Ateş getirin! Ateş getirin!” diye bağırdı.
Bir miktar kamış getirerek Hermele’yi o kamışların arasına bırakıp o kamışları yaktılar.
Ben taaccüple: “Sübhanellah!” dedim.
Muhtar bu sözü duyunca şöyle dedi: “Sübhanellah demek iyidir ama sen ne için bu zikri söyledin?”
Cevabında şöyle dedim: “Emir! Ben Mekke’den dönerken Medine’de İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın huzuruna vardım, İmam (a.s) bana: “Hermele ne haldedir?” diye sordu. Ben de cevabında: “Ben gelirken o Kufe’de idi” dedim. İmam (a.s) ellerini göğe doğru kaldırdı ve Hermele hakkında beddua ederek üç kez şöyle dedi: “Allah’ım! Ateşin sıcaklığını Hermele’ye tattır.”
Muhtar: “İmam Zeyn’ul-Abidin’in bu sözü buyurduğunu bizzat sen kendin mi duydun?” diye sordu.
Cevabında: “Allah’a andolsun ki bu şekilde buyurduğunu duydum” dedim.
Muhtar, bineğinden inerek iki rekat namaz kıldı ve secdeye kapandı. Daha sonra kalkarak bineğine bindi…[28]
Çölde Bir Çocuk İbrahim b. Edhem şöyle diyor:
Kafileyle birlikte çölde hareket ediyordum. Bir ihtiyaçtan dolayı kafileden uzaklaştım. Aniden bir çocuğun tek başına hareket ettiğini gördüm. Kendi kendime dedim ki: Sübhanellah! Susuz ve otsuz bu çölde bu çocuk ne yapıyor?
Onun yanına varıp selam verdim. Selamımın cevabını verdi. Ona: “Nereye gidiyorsun?” diye sordum.
Çocuk cevaben: “Allah’ın evinin ziyaretine” dedi.
Dedim ki: “Azizim, sen küçüksün, Allah’ın evinin ziyareti henüz sana farz kılınmamıştır.”
Çocuk: “Benden daha küçük olan çocukların öldüğünü görmemiş misin?” dedi.
Dedim ki: “Azık ve bineğin nerde?”
Çocuk: “Azığım takva, bineğim ise ayaklarımdır; işte bu azık ve binekle mevlamın yanına gidiyorum” dedi.
Dedim ki: “Seninle birlikte hiçbir yiyeceğin olduğunu görmüyorum!”
Çocuk: “Ey yaşlı adam! Acaba bir kimse seni evine davet ettiğinde, senin onun evine yemek götürmen doğru olur mu?” dedi.
Ben de cevabında: “Hayır” dedim.
Çocuk: “Beni evine davet eden, benim ekmeğimi ve suyumu verecektir” dedi.
Dedim ki: “Acele et de kafileye yetişesin.”
Çocuk: “Bana gayret etmek, O’na (Allah’a) ise beni (hedefime) ulaştırmak gerekir. Allah-u Teâla’nın şöyle buyurduğunu duymamış mısın?: “Bizim uğrumuzda cihad (gayret) edenleri elbette kendi yollarımıza eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla birliktedir.”[26]
Onunla konuştuğum sırada güzel simalı ve beyaz elbiseli bir genç gelerek o çocuğa selam verdi ve o onunla görüştü. Ben o gence dönerek: “Sana bu güzelliği ve hoş ahlakı veren Allah için söyle, bu çocuk kimdir?” dedim.
Cevabımda şöyle dedi: “Bunu tanımıyor musun? O Ali b. Hüseyin b. Ali (Zeyn’ul-Abidin)’dır. Onu bırakıp Ali b. Hüseyin’e yönelerek: “Babalarının hakkı hürmetine söyle, bu genç kimdir?” diye sordum. Buyurdu ki: “Tanımıyor musun? Bu, kardeşim Hızır’dır. Her gün gelip bize selam veriyor.”
Sonra O Hazrete dönerek şöyle dedim: “Sana değerli babalarının hakkı için yemin veriyorum ki söyle; bu kupkuru çölü, yol azığı olmadan nasıl kat ediyorsun?”
Buyurdu ki: “Azığım vardır; bu azık ise dört şeydir.”
“Onlar nedir?” dediğimde şöyle buyurdu: “O dört şey şunlardır:
1- Ben dünyayı bütün güzellikleriyle birlikte Allah’ın mülkü biliyorum.
2- Bütün yaratıkları Allah’ın kulları ve ailesi olarak görüyorum.
3- Sebep ve rızkları Allah’ın elinde görüyorum.
4- Allah’ın kaza ve kaderini, O’nun her yerinde geçerli ve cari biliyorum.
Dedim ki: “Ne de güzel azık! Siz bu azıkla ahiret çöllerini kat edersiniz, sizin için dünya çöllerini kat etmek neymiş!” [27]
18- İmam (A.S)’ın Hermele Hakkındaki Bedduası
Minhal şöyle diyor:
Allah’ın evini ziyaret ettikten sonra Medine’ye döndüm. Medine’de İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın yanına vardım. İmam (a.s) konuşma esnasında bana hitaben: “Minhal! Hermele ne haldedir?” diye sordu.
Ben de cevabında: “Ben gelirken o Kufe’de idi” dedim.
İmam (a.s) ellerini göğe doğru kaldırarak onun hakkında üç defa şöyle dedi: “Allah’ım! Ateşin sıcaklığını Hermele’ye tattır!”
Minhal sözünün devamında şöyle diyor:
Ben Medine’den dönüp Kufe’ye vardığımda, Muhtar’ın kıyam ettiğini gördüm. Ben birkaç gün evde dostların gelip gitmesiyle meşgul olduktan sonra bir bineğe binerek Muhtar’ı görmeye gittim. Evin dışında Muhtar’la mülakat ettiğimde şöyle dedi: “Minhal! Neden hükümetimizin bayrağı altına gelmiyorsun ve neden bizimle yardımlaşmıyorsun?”
Cevabında dedim ki: “Mekke’ye gitmiştim, şimdi sizin hizmetinizdeyim.”
Daha sonra Muhtar’la birlikte hareket ettim, yol esnasında konuşmakla meşgul olduk. Nihayet Kufe’nin Kenase mahallesine yetiştik. Muhtar orada biraz durdu, sanki bir şeyi bekliyordu. Muhtar, Hermele’nin nereye sığındığından haberdar olmuştu. Birkaç memuru, onu yakalamak için gönderdi. Çok geçmeksizin bir grup adam koşarak gelip şöyle dediler:
“Emir (komutan)! Müjde! Hermele yakalandı. Biraz sonra Hermele’yi getirdiler. Muhtar’ın gözü Hermele’ye ilişince şöyle dedi: “Allah’a şükürler olsun ki, beni sana musallat etti.”
Sonra şöyle dedi: “Deve öldüren, deve öldüren getirin!”
Deve öldüren satırı getirdiklerinde, Hermele’nin ellerinin kesilmesini emretti. Hemen Hermele’nin ellerini kestiler.
Sonra şöyle dedi: “Onun iki ayaklarını da kesin.”
Hermele’nin iki ayaklarını da kestiler.
Sonra: “Ateş getirin! Ateş getirin!” diye bağırdı.
Bir miktar kamış getirerek Hermele’yi o kamışların arasına bırakıp o kamışları yaktılar.
Ben taaccüple: “Sübhanellah!” dedim.
Muhtar bu sözü duyunca şöyle dedi: “Sübhanellah demek iyidir ama sen ne için bu zikri söyledin?”
Cevabında şöyle dedim: “Emir! Ben Mekke’den dönerken Medine’de İmam Zeyn’ul-Abidin (a.s)’ın huzuruna vardım, İmam (a.s) bana: “Hermele ne haldedir?” diye sordu. Ben de cevabında: “Ben gelirken o Kufe’de idi” dedim. İmam (a.s) ellerini göğe doğru kaldırdı ve Hermele hakkında beddua ederek üç kez şöyle dedi: “Allah’ım! Ateşin sıcaklığını Hermele’ye tattır.”
Muhtar: “İmam Zeyn’ul-Abidin’in bu sözü buyurduğunu bizzat sen kendin mi duydun?” diye sordu.
Cevabında: “Allah’a andolsun ki bu şekilde buyurduğunu duydum” dedim.
Muhtar, bineğinden inerek iki rekat namaz kıldı ve secdeye kapandı. Daha sonra kalkarak bineğine bindi…[28]
Yorum