1-YEŞİL YAZIYLA YAZILMIŞ BİR MEKTUP
Cebel Amil büyüklerinden bir kişi her yıl Mekke ziyaretine müşerref oluyordu; dönüşte ise Medine’de İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna varıyordu.
Bir defasında hacca müşerref olmadan önce İmam Sadık (a.s)’ın hizmetine varıp, on bin dirhem İmam’a vererek şöyle dedi:
“Bu miktar parayla benim için bir ev almanı rica ediyorum.”
Daha sonra Mekke-i Muazzama’yı ziyaret ermek için İmam (a.s)’ın huzurundan ayrıldı. Hac amellerini yaptıktan sonra İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna vardı. İmam (a.s) onu evine alıp ona bir yazı takdim ederek şöyle buyurdular:
“Cennette öyle bir ev senin için aldım ki, onun bir tarafı Muhammed Mustafa (s.a.a)’in evine, ikinci tarafı Ali (a.s)’ın evine, üçüncü tarafı Hasan-ı Mucteba (a.s)’ın evine, dördüncü tarafı ise Hüseyn bin Ali (a.s)’ın evine yakındır!” (Yani onlarla komşusun.)
O adam, bu sözü İmam (a.s)’dan duyunca kabul etti.
İmam (a.s) da o miktar parayı, İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s)’ın evlatlarından fakir ve yoksul olanlar arasında dağıttı. Cebelî olan adam kendi vatanına döndü. Bir müddet geçtikten sonra o adam hastalandı, akrabalarını toplayıp şöyle dedi:
“Ben İmam Sadık (a.s)’ın buyurduğunun gerçek olduğuna inanıyorum, sizden ricam, bu yazıyı benimle defnetmenizdir!”
Kısa bir süreden sonra adam dünyadan göçtü. Vasiyetine göre o yazıyı onunla defnettiler. Ertesi gün geldiklerinde, kabrinin üzerinde yeşil yazıyla yazılmış bir mektup gördüler; o mektupta şöyle yazılmıştı:
“Allah’a ant olsun ki, Cafer bin Muhammed vaadine vefa etti!”[
2-ATEŞİN İÇİNDE YALIN AYAK!
Me’mun-u Rıkkî şöyle naklediyor:
Bir gün İmam Sadık (a.s)’ın huzurunda idim, Sehl bin Hasan-ı Horasanî İmam (a.s)’ın yanına geldi, selam verip oturdu. Sonra şöyle dedi:
“Ey Resulullah’ın torunu! İmamet (makamı) sizin hakkınızdır. Çünkü siz, şefkat ve rahmet ailesisiniz. Neden hakkı almak için kıyam etmiyorsunuz? Oysa ki sizin takipçilerinizden yüz bin kişi, kesici kılıçlarıyla sizin kenarınızda düşmanla savaşmaya hazırdırlar!”
İmam (a.s) onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdular:
“Ey Horasanî! Otur da hakikat sana aşikar olsun”
İmam (a.s) cariyesine, tandırı yakmasını emretti, tandır hemen alevlenmeye başladı, öyle ki onun alevi tandırın üst tarafını aydınlattı. İmam (a.s) Sehl’e: “Ey Horasanî! Kalk bu tandırın içinde otur!” buyurdu.
Horasanî adam (Sehl) mazeret istemeye başlayıp şöyle dedi: “Ey Resulullah’ın torunu! Beni ateşle yakma, bu hakiri affet!
İmam (a.s): “Rahatsız olma, seni bağışladım” buyurdu.
Bu sırada Harun-u Mekki, naleynini (ayakkabısını) eline almış olduğu bir halde, yalın ayak içeriye girip selam verdi. İmam (a.s) onun selamının cevabını verdi ve şöyle buyurdu:
“Naleyni at ve tandırda otur!”
Harun naleynini atıp hemen tandırın içine girdi!
İmam (a.s), Horasani ile sohbet etmeye başladı. Horasan’ın pazarının durumundan ve oranın özelliklerinden öyle bir konuşuyordu ki, sanki uzun yıllarca orada kalmıştı. Daha sonra Sehl’den, tandırın durumunun nasıl olduğuna bakmasını istedi. Sehl der ki; Tandırın başına yetiştiğimde, Harunun ateşler arasında diz üstü oturmuş olduğunu gördüm. Beni görür görmez tandırdan dışarı çıktı ve bize selam verdi.
İmam (a.s) Sehl’e: “Horasan’da bunun gibi kaç kişi bulunur?”diye sordu.
Horasanî : “Allah’a ant olsun ki, bir kişi de bulunmaz” dedi.
İmam (a.s) da onun bu sözüne karşılık: “Evet, Allah’a ant olsun ki, bir kişi de bulunmaz. Eğer bunun (Harun) gibi beş kişi de bulunsaydı, biz kıyam ederdik” buyurdular
3-BİRBİRİNİZE NASIL YETİŞİYORSUNUZ
İmam Cafer Sadık (a.s) Asim’e şöyle buyurdular:
“Ey Asim! Birbirinize nasıl yetişiyor ve yardımda bulunuyorsunuz?”
Asim,“Mümkün olan en iyi bir şekilde” dedi.
İmam (a.s), “Sizlerden fakir biri mümin kardeşi evinde bulunmadığı bir sırada onun evine gider de, hiçbir kimsenin itirazıyla karşılanmaksızın, "onun para cüzdanını getirin." deyip cüzdanı açarak ihtiyacı miktarınca ondan para götürebilir mi?”diye sordu. Asim, “Hayır, durum böyle değildir” dedi.
İmam (a.s), “Öyleyse benim istediğim gibi sizler fakirlik ve ihtiyaç anında birbirinize yetişip yardım etmiyorsunuz” dedi
4-TUZSUZ EKMEK İNFAK ETMEK
Yağmurlu bir gece İmam Sadık (a.s) gecenin karanlığından istifade ederek tek başına evden dışarı çıkıp “Zılle-i Beni Saide”[4] tarafına yola koyuldu. Mualla bin Huneys, İmam (a.s)’ı bu karanlık gecede yalnız bırakmamak için az bir mesafeyle sessizce Hazretin arkasına takıldı.
Aniden İmam (a.s)’ın omzundan bir şeyin yere düştüğünü hissetti. O anda İmam’ın yavaş bir sesle: “Allah’ım! Bunu bana geri çevir” dediğini duydu.
Mualla bu durumu görünce yakına gidip selam verdi. İmam (a.s) Mualla’nın sesinden onu tanıyıp şöyle buyurdu:
“Mualla sen misin?”
Mualla, “Evet, ben Mualla’yım” dedi.
Mualla İmam (a.s)’ın cevabını verdikten sonra, yere düşen şeyin ne olduğuna dikkat ederken bir miktar ekmeğin yere düşmüş olduğunu gördü.
İmam (a.s): “Mualla! Bunları yerden topla bana ver” buyurdu.
Mualla da ekmekleri yerden toplayıp İmam’a verdi. Mualla diyor ki; İmam’ın omzundaki dağarcık çok büyüktü, bir insan onu ancak zorlanarak taşıyabilirdi.
İmam (a.s)’a: “Müsaade edin bu dağarcığı ben omzuma alayım” dedim. Ama İmam (a.s): “Ben bu iş için senden daha layığım” buyurdular.
İmam (a.s) ekmekle dolu olan dağarcığı omzuna alınca birlikte “Zılle-i Beni Saide” tarafına doğru hareket ettik, nihayet oraya ulaştık. Orası yoksul ve çaresizlerin, evi ve barkı olmayanların (dinlenmek için) toplandığı bir yer idi.
Herkes uykuya dalmıştı; bir kişi bile uyanık değildi. İmam (a.s) ekmekleri bir ve ikişer olarak onların elbiselerinin altına bırakıyordu; öyle ki ekmek verilmemiş hiç kimse baki kalmadı. İmam (a.s) sonra dönmeye azmetti.
Mualla diyor ki İmam (a.s)’a: “Efendim, bu gecenin karanlığında kendilerine ekmek getirdiğin bu kimseler, Şii midirler, sizin imametinizi kabul ediyorlar mı? diye sordum. İmam (a.s) cevaben: “Hayır! Bunlar benim imametime inanmıyorlar; eğer imamete itikatları olsaydı (onlara) tuz da getirirdim!” buyurdular.
5-İMAM SADIK (A.S)'IN ŞARAP MECLİSİNİ TERK ETMESİ
Harun bin Cehm şöyle diyor:
İmam Sadık (a.s) “Hiyre”de Mensur-u Devaniki ile mülakat ettiğinde ben de onun hizmetinde idim. Mensur’un komutanlarından biri oğlunu sünnet ettirmişti. Bu münasebetten dolayı a’yan ve eşraftan (ileri gelen büyük şahsiyetlerden) bir çok kimseleri de velimeye (sünnet törenine) davet etmişti. İmam Sadık (a.s) da davet edilenlerdendi. Sofra hazırlandı, misafirler sofranın başına oturup yemek yemekle meşgul oldular. Bu sırada misafirlerden biri su istedi. Kendisine şarap kadehlerinden birini verdiler, kadeh onun eline verilir verilmez İmam Sadık (a.s) yemeği yarıda bırakıp hemen sofranın başından kalkarak meclisten dışarı çıktılar. İmam’ı geri çevirmek için her ne kadar ısrar ettiyseler de İmam (a.s) geri dönmedi ve Peygamber (s.a.a)’in şu sözünü buyurdular:
“Kim şarap olan bir sofranın başında oturursa, Allah ona lanet eder.
Cebel Amil büyüklerinden bir kişi her yıl Mekke ziyaretine müşerref oluyordu; dönüşte ise Medine’de İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna varıyordu.
Bir defasında hacca müşerref olmadan önce İmam Sadık (a.s)’ın hizmetine varıp, on bin dirhem İmam’a vererek şöyle dedi:
“Bu miktar parayla benim için bir ev almanı rica ediyorum.”
Daha sonra Mekke-i Muazzama’yı ziyaret ermek için İmam (a.s)’ın huzurundan ayrıldı. Hac amellerini yaptıktan sonra İmam Sadık (a.s)’ın huzuruna vardı. İmam (a.s) onu evine alıp ona bir yazı takdim ederek şöyle buyurdular:
“Cennette öyle bir ev senin için aldım ki, onun bir tarafı Muhammed Mustafa (s.a.a)’in evine, ikinci tarafı Ali (a.s)’ın evine, üçüncü tarafı Hasan-ı Mucteba (a.s)’ın evine, dördüncü tarafı ise Hüseyn bin Ali (a.s)’ın evine yakındır!” (Yani onlarla komşusun.)
O adam, bu sözü İmam (a.s)’dan duyunca kabul etti.
İmam (a.s) da o miktar parayı, İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s)’ın evlatlarından fakir ve yoksul olanlar arasında dağıttı. Cebelî olan adam kendi vatanına döndü. Bir müddet geçtikten sonra o adam hastalandı, akrabalarını toplayıp şöyle dedi:
“Ben İmam Sadık (a.s)’ın buyurduğunun gerçek olduğuna inanıyorum, sizden ricam, bu yazıyı benimle defnetmenizdir!”
Kısa bir süreden sonra adam dünyadan göçtü. Vasiyetine göre o yazıyı onunla defnettiler. Ertesi gün geldiklerinde, kabrinin üzerinde yeşil yazıyla yazılmış bir mektup gördüler; o mektupta şöyle yazılmıştı:
“Allah’a ant olsun ki, Cafer bin Muhammed vaadine vefa etti!”[
2-ATEŞİN İÇİNDE YALIN AYAK!
Me’mun-u Rıkkî şöyle naklediyor:
Bir gün İmam Sadık (a.s)’ın huzurunda idim, Sehl bin Hasan-ı Horasanî İmam (a.s)’ın yanına geldi, selam verip oturdu. Sonra şöyle dedi:
“Ey Resulullah’ın torunu! İmamet (makamı) sizin hakkınızdır. Çünkü siz, şefkat ve rahmet ailesisiniz. Neden hakkı almak için kıyam etmiyorsunuz? Oysa ki sizin takipçilerinizden yüz bin kişi, kesici kılıçlarıyla sizin kenarınızda düşmanla savaşmaya hazırdırlar!”
İmam (a.s) onun bu sözüne karşılık şöyle buyurdular:
“Ey Horasanî! Otur da hakikat sana aşikar olsun”
İmam (a.s) cariyesine, tandırı yakmasını emretti, tandır hemen alevlenmeye başladı, öyle ki onun alevi tandırın üst tarafını aydınlattı. İmam (a.s) Sehl’e: “Ey Horasanî! Kalk bu tandırın içinde otur!” buyurdu.
Horasanî adam (Sehl) mazeret istemeye başlayıp şöyle dedi: “Ey Resulullah’ın torunu! Beni ateşle yakma, bu hakiri affet!
İmam (a.s): “Rahatsız olma, seni bağışladım” buyurdu.
Bu sırada Harun-u Mekki, naleynini (ayakkabısını) eline almış olduğu bir halde, yalın ayak içeriye girip selam verdi. İmam (a.s) onun selamının cevabını verdi ve şöyle buyurdu:
“Naleyni at ve tandırda otur!”
Harun naleynini atıp hemen tandırın içine girdi!
İmam (a.s), Horasani ile sohbet etmeye başladı. Horasan’ın pazarının durumundan ve oranın özelliklerinden öyle bir konuşuyordu ki, sanki uzun yıllarca orada kalmıştı. Daha sonra Sehl’den, tandırın durumunun nasıl olduğuna bakmasını istedi. Sehl der ki; Tandırın başına yetiştiğimde, Harunun ateşler arasında diz üstü oturmuş olduğunu gördüm. Beni görür görmez tandırdan dışarı çıktı ve bize selam verdi.
İmam (a.s) Sehl’e: “Horasan’da bunun gibi kaç kişi bulunur?”diye sordu.
Horasanî : “Allah’a ant olsun ki, bir kişi de bulunmaz” dedi.
İmam (a.s) da onun bu sözüne karşılık: “Evet, Allah’a ant olsun ki, bir kişi de bulunmaz. Eğer bunun (Harun) gibi beş kişi de bulunsaydı, biz kıyam ederdik” buyurdular
3-BİRBİRİNİZE NASIL YETİŞİYORSUNUZ
İmam Cafer Sadık (a.s) Asim’e şöyle buyurdular:
“Ey Asim! Birbirinize nasıl yetişiyor ve yardımda bulunuyorsunuz?”
Asim,“Mümkün olan en iyi bir şekilde” dedi.
İmam (a.s), “Sizlerden fakir biri mümin kardeşi evinde bulunmadığı bir sırada onun evine gider de, hiçbir kimsenin itirazıyla karşılanmaksızın, "onun para cüzdanını getirin." deyip cüzdanı açarak ihtiyacı miktarınca ondan para götürebilir mi?”diye sordu. Asim, “Hayır, durum böyle değildir” dedi.
İmam (a.s), “Öyleyse benim istediğim gibi sizler fakirlik ve ihtiyaç anında birbirinize yetişip yardım etmiyorsunuz” dedi
4-TUZSUZ EKMEK İNFAK ETMEK
Yağmurlu bir gece İmam Sadık (a.s) gecenin karanlığından istifade ederek tek başına evden dışarı çıkıp “Zılle-i Beni Saide”[4] tarafına yola koyuldu. Mualla bin Huneys, İmam (a.s)’ı bu karanlık gecede yalnız bırakmamak için az bir mesafeyle sessizce Hazretin arkasına takıldı.
Aniden İmam (a.s)’ın omzundan bir şeyin yere düştüğünü hissetti. O anda İmam’ın yavaş bir sesle: “Allah’ım! Bunu bana geri çevir” dediğini duydu.
Mualla bu durumu görünce yakına gidip selam verdi. İmam (a.s) Mualla’nın sesinden onu tanıyıp şöyle buyurdu:
“Mualla sen misin?”
Mualla, “Evet, ben Mualla’yım” dedi.
Mualla İmam (a.s)’ın cevabını verdikten sonra, yere düşen şeyin ne olduğuna dikkat ederken bir miktar ekmeğin yere düşmüş olduğunu gördü.
İmam (a.s): “Mualla! Bunları yerden topla bana ver” buyurdu.
Mualla da ekmekleri yerden toplayıp İmam’a verdi. Mualla diyor ki; İmam’ın omzundaki dağarcık çok büyüktü, bir insan onu ancak zorlanarak taşıyabilirdi.
İmam (a.s)’a: “Müsaade edin bu dağarcığı ben omzuma alayım” dedim. Ama İmam (a.s): “Ben bu iş için senden daha layığım” buyurdular.
İmam (a.s) ekmekle dolu olan dağarcığı omzuna alınca birlikte “Zılle-i Beni Saide” tarafına doğru hareket ettik, nihayet oraya ulaştık. Orası yoksul ve çaresizlerin, evi ve barkı olmayanların (dinlenmek için) toplandığı bir yer idi.
Herkes uykuya dalmıştı; bir kişi bile uyanık değildi. İmam (a.s) ekmekleri bir ve ikişer olarak onların elbiselerinin altına bırakıyordu; öyle ki ekmek verilmemiş hiç kimse baki kalmadı. İmam (a.s) sonra dönmeye azmetti.
Mualla diyor ki İmam (a.s)’a: “Efendim, bu gecenin karanlığında kendilerine ekmek getirdiğin bu kimseler, Şii midirler, sizin imametinizi kabul ediyorlar mı? diye sordum. İmam (a.s) cevaben: “Hayır! Bunlar benim imametime inanmıyorlar; eğer imamete itikatları olsaydı (onlara) tuz da getirirdim!” buyurdular.
5-İMAM SADIK (A.S)'IN ŞARAP MECLİSİNİ TERK ETMESİ
Harun bin Cehm şöyle diyor:
İmam Sadık (a.s) “Hiyre”de Mensur-u Devaniki ile mülakat ettiğinde ben de onun hizmetinde idim. Mensur’un komutanlarından biri oğlunu sünnet ettirmişti. Bu münasebetten dolayı a’yan ve eşraftan (ileri gelen büyük şahsiyetlerden) bir çok kimseleri de velimeye (sünnet törenine) davet etmişti. İmam Sadık (a.s) da davet edilenlerdendi. Sofra hazırlandı, misafirler sofranın başına oturup yemek yemekle meşgul oldular. Bu sırada misafirlerden biri su istedi. Kendisine şarap kadehlerinden birini verdiler, kadeh onun eline verilir verilmez İmam Sadık (a.s) yemeği yarıda bırakıp hemen sofranın başından kalkarak meclisten dışarı çıktılar. İmam’ı geri çevirmek için her ne kadar ısrar ettiyseler de İmam (a.s) geri dönmedi ve Peygamber (s.a.a)’in şu sözünü buyurdular:
“Kim şarap olan bir sofranın başında oturursa, Allah ona lanet eder.
Yorum