Hasan b. Abbas b. Haris, Ebu Cafer Sani (Muhammed b. Ali el-Cevâd aleyhisselâm)’dan şöyle rivayet etmiştir:
İmam Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm) buyurdu ki:
«Babamın Kâbe’yi tavaf ettiği bir sırada, yüzü tülbentli bir adam, ansızın çıkageldi. Kâbe’yi yedi kere tavaf ettikten sonra, İmam'ı Safa tepesinin yanındaki evine götürdü. Ardından beni de çağırdı, böylece üç kişi olduk.
Adam dedi ki: Hoş geldin ey Resûlullah'ın oğlu.
Sonra elini başımın üzerine koydu ve dedi ki: "Allah sana bereket versin, ey atalarından sonra Allah'ın emanetini üstlenecek olan kimse. Ey Ebu Cafer, dilersen sen bana anlat, dilersen ben sana anlatayım. İstersen sen bana sor, istersen ben sana sorayım. İstersen sen beni tasdik et, istersen ben seni tasdik edeyim."
Dedi ki: «Bunların hepsini de istiyorum.»
Sonra adam şöyle dedi: "Sakın bir soruya cevap verirken, dilinin söylediği, içinde benim için sakladığın düşünceden farklı olmasın."
Dedi ki: «Bunu ancak, kalbinde biri diğeriyle çelişen iki bilgi bulunan kimse yapar. Allah Azze ve Celle, içinde çelişkiler barındıran bilgilerden münezzehtir.»
Adam dedi ki: Ben de bunu soracaktım. Sen bir kısmını açıklamış oldun. İçinde çelişki ve ihtilaf bulunmayan ilme kimin sahip olduğunu bana haber ver?
Babam dedi ki: «İlmin tamamı, Allah Celle zikruhu'nun katındadır. Kullar için kaçınılmaz olan bilgi ise vasilerin yanındadır.»
Babamın bu cevabı karşısında adam, yüzündeki tülbendi açtı, doğrularak oturdu ve çehresi sevinçle açıldı ve dedi ki: "İşte bu cevabı istiyordum ve bunun için buraya geldim. İçinde çelişki ve ihtilaf barındırmayan ilmin, vasilerin yanında olduğunu ileri sürdün. Peki, onlar bu bilgiye nasıl sahip olabiliyorlar?"
Babam dedi ki: «Resûlullah'ın öğrendiği gibi. Şu kadarı var ki, onlar Resûlullah'ın gördüğünü görmezler. Çünkü Resûlullah peygamberdi, onlar ise muhaddestirler. Resûlullah, Allah Azze ve Celle'ye giderdi,[66] vahyi işitirdi; ama onlar işitmezler.»
Adam dedi ki: Doğru söyledin ey Resûlullah'ın oğlu. Şimdi sana bundan daha zor bir soru soracağım. "Bu söylediğin ilim, niçin peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) zamanında olduğu gibi her zaman açık değildir?"[67]
Babam güldü ve şöyle dedi: «Allah Azze ve Celle, iman hususunda denenmemiş kimselerin, ilmine muttali olmalarını istemez. Nitekim Resûlullah'ın kavminin eziyetlerine karşı sabretmesini, emir vermedikçe onlarla cihad etmemesini irade etmişti. Resûlullah: "Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir." (Hicr, 94) Emrine muhatap olmadan önce neler gizlemek durumunda kalmadı ki. Allah'a yemin ederim ki, eğer bu emirden önce her şeyi açıkça söyleseydi, yine de güvende olacaktı; ama o, hep ümmetinin itaat etmesini gözetti ve muhalefet etmelerinden çekindi. Bu yüzden bazı şeyleri açıklamaktan kaçındı.
Bir yandan melekler, Davud hanedanının kılıçlarıyla göklerle yer arasında ölü kâfirlerin ruhlarına azap ederlerken ve henüz ölmemiş kâfirleri de onlara katarlarken, bu ümmetin Mehdî'sini görmeni isterdim.»
Adam bir kılıç çıkardı ve: "İşte bu da o kılıçlardan biridir." dedi.
Babam dedi ki: «Evet, Muhammed'i insanlar arasından seçip üstün kılan Allah'a yemin ederim ki, bu kılıç onlardandır.»
Adam tülbendini yeniden taktı ve şöyle dedi: Ben İlyas'ım, senin durumunla ilgili soru sormamın sebebi, bilmemen değildir. Sadece bu konuşmanın arkadaşların için bir güç kaynağı olmasını istedim. Ayrıca sana bir âyeti haber vereceğim ki, sen o âyeti bilirsin, eğer arkadaşların tartışmalarında bu âyeti kanıt olarak ileri sürerlerse, üstün gelirler.
Babam ona dedi ki: «İstersen ben sana bu âyeti haber vereyim.»
Adam: "İstiyorum" dedi.
Babam dedi ki: «Bizim Şiâ’mız, bize muhalif olanlara desinler ki: Allah Azze ve Celle peygamberine: "Biz onu Kadir gecesinde indirdik... "(Kadir, l) buyuruyor. Acaba Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi), o gece öğrenmediği her hangi bir bilgi biliyor muydu veya Cebrail o gecenin dışında da ona gelmez miydi?[68] "Hayır" diyecekler.
O zaman onlara de ki: Acaba peygamberin bildiklerini gizlemesine, açıklamamasına imkân var mıydı? "Hayır" diyecekler.
Onlara de ki: Peki, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)'nin insanlara açıkladığı Allah'ın bilgisinde her hangi bir çelişki var mı?
Eğer "hayır" derlerse, onlara de ki: Peki, bir kimse Allah'ın hükmüyle hükmettiğini ileri sürerek, çelişkiler barındıran bir hükümde bulunursa, acaba Resûlullah'a muhalefet etmiş olmaz mı? "Evet" diyecekler. Çünkü hayır derlerse, başta söyledikleriyle çelişkiye düşmüş olurlar.
Bu sefer onlara: "Onun te'vilini Allah'tan ve ilimde derinleşenlerden başka kimse bilemez." (Âl-i İmran, 7) âyetini hatırlat. Eğer, "ilimde derinleşenler kimlerdir?" diye soracak olurlarsa, de ki: "Bilgisinde çelişki ve ihtilaf bulunmayan kimselerdir."
Eğer, "Kimdir o?" diye sorarlarsa, de ki: "Peygamber, bu bilgiye sahipti."
Ayrıca, onlara şu soruyu yönelt: "Acaba Peygamber, sahip olduğu bilgiyi tebliğ etti mi, etmedi mi?"
"Eğer, tebliğ etti" derlerse, onlara de ki: "Peygamber vefat ettiği zaman, onun halifesi, çelişki ve ihtilaf barındırmayan bilgiye sahip miydi?"
"Hayır" derlerse, de ki: "Peygamberin halifesi (Peygamber gibi, Allah tarafından) çelişmez bilgiyle desteklenmiştir. Peygamber'in yerine geçecek olan kimse, ancak onun hükmüyle hükmeden veya onun gibi peygamber olan bir kimse olmalıdır. Eğer Peygamber, kendisinden sonra, bilgisine sahip olan bir halife tayin etmemişse, bu demektir ki, kendi döneminde yaşayan insanların sulbünden gelen kimselere yol göstericilik, rehberlik etme görevini yitirmiştir."
Eğer sana deseler ki, "Resûlullah'ın ilmi, Kur'ân'dan kaynaklanıyordu." O zaman onlara şu âyetleri hatırlat: "Ha. Mim. Apaçık kitaba andolsun ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyız. O gecede... biz göndermekteyiz." (Duhan, 1-2-3)
Eğer sana: "Allah Azze ve Celle, ancak peygamberlere mesaj gönderir" deseler, onlara de ki: O gecede hükme bağlanan her hikmetli iş, melekler ve Cebrail tarafından bir gökten bir diğer göğe mi indirilir yoksa bir gökten yere mi indirilir? Eğer, bir gökten bir başka göğe indirilir deseler, bu doğru olmaz; çünkü gökte, Allah'a itaat etmekten vazgeçip günahkârlığa başlayacak bir canlı türü yoktur. Şayet, gökten yere indirilir deseler -ki yerde yaşayan insanlar, bütün varlıklar içinde böyle bir yol göstericiliğe en fazla muhtaç olanlardır- onlara de ki: "İnsanların, hükmüne başvuracakları bir liderlerinin olmasından başka seçenekleri var mıdır?"
Eğer deseler ki: "Halife onlar için bir hakemdir." Onlara şu âyeti hatırlat: "Allah, iman edenlerin velîsidir, onları karanlıklardan nura çıkarır... orada ebediyyen kalırlar." (Bakara, 257)
Ömrüme andolsun ki, yerde ve gökte Allah Azze ve zikruhu'nun hiç bir velîsi yoktur ki, desteklenmiş olmasın. İlâhi desteğe mazhar olan bir kimse de kesinlikle hata etmez. Yeryüzünde Allah'a düşman olan hiç kimse yoktur ki, yardımcısız kalmasın. Kim de yardımcısız kalmışsa, o asla doğruyu bulamaz. Yeryüzünde yaşayanların aralarındaki meselelerin çözümünü doğru bir hükümle çözmek için gökten vahyin gelmesinin kaçınılmaz olması gibi, ilâhi hükmü uygulayacak bir velînin bulunması da kaçınılmazdır.
Eğer: "Biz bu velîyi tanımıyoruz." deseler.
Onlara de ki: "İstediğinizi söyleyin; fakat şunu bilin ki, Allah, Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi)’den sonra kullarını hüccetsiz bırakacak değildir."
Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm) der ki: «İlyas (aleyhisselâm) durdu ve ardından şunları söyledi: "Ey Resûlullah'ın oğlu, burada açık olmayan bir husus vardır. Eğer Allah'ın hücceti Kur'ân'dır, deseler, onlara ne cevap vermek gerekir?"
Buyurdu ki: «O zaman onlara şöyle derim: Kur'ân konuşmaz, sözlü olarak emir ve yasaklar yöneltmez. Fakat Kur'ân'ın ehli olan kimseler vardır, bunlar emreder ve yasaklarlar. Ve derim ki: Kimi zaman yeryüzünde yaşayanların karşılarına öyle musibetler çıkar ki, ne sünnette, ne üzerinde ihtilaf edilmeyen icmai hükümlerde ve ne de Kur'ân'da buna ilişkin bir açıklama yer almaz. Allah'ın ilmine yakışır mı ki, yeryüzünde böyle bir fitne baş göstersin; ama indirdiği hükümde buna ilişkin bir cevap bulunmasın ve yeryüzü ehli için bir çıkış yolu öngörmesin?»
Adam dedi ki: Bu noktada, siz hasmınıza üstünlük sağlamış olursunuz ey Resûlullah'ın oğlu. Şahitlik ederim ki Allah, insanların dünyada veya nefislerinde, dinle veya başka hususlarla ilgili bir takım musibetlerle karşılaşacaklarını biliyordu ve bu musibetlerden kurtulmak için Kur'ân-ı kanıt olarak indirmiştir.
Adam dedi ki: Ey Resûlullah'ın oğlu! Kur'ân'ın nasıl bir kanıt olduğunu biliyor musun?
Ebu Cafer (aleyhisselâm) dedi ki: «Evet, Kur'an, ilâhî hükümleri ve hadleri bütünsel olarak içerir. Bunların açıklaması ise hâkimin (masum hüccetin) yanındadır.»
Adam dedi ki: "Yeryüzünde bir kulun dini veya canı ya da malı ile ilgili bir musibet ortaya çıkmasına karşın, Allah'ın arzında, bu hususla ilgili doğru çözümü ortaya koyacak bir hüccetin olmaması Allah'ın adaletine sığmaz."
Adam dedi ki: "Bu konuda da hüccet gerçeğini ileri sürmekle hasmınıza üstünlük sağladınız; ancak hasmınızın Allah'a iftira atarak: Allah Celle zikruhu'nun hücceti yoktur, demesi başka. "Şimdi sen bana: "Kaçırdığınız şeyden dolayı üzülmemeniz için..." (Hadîd, 23) âyetinin açıklamasını söyle."
İmam Bakır (aleyhisselâm) buyurdu ki: «Bu, Ali (aleyhisselâm)'a özgü bir hususa işaret etmektedir. "Elinize geçenden dolayı sevinmeyin." (Hadîd, 23) ifadesi de Ebu Falan ve arkadaşları ile ilgilidir ki, biri önce ve diğeri de sonradır. "Kaçırdığınız şeyden dolayı üzülmemeniz için..." (Hadîd, 23) ifadesi, Ali'ye özgüdür.
"Elinize geçenden dolayı sevinmeyin." (Hadîd, 23) ifadesi de Resûlullah'dan sonra karşınıza çıkan fitneye işaret etmektedir.»
Adam dedi ki: "Şahitlik ederim ki siz, içinde ihtilaf barındırmayan hükmün sahibisiniz." Sonra kalktı ve gitti. Onu bir daha hiç görmedim.»
[67]- Vasîler neden, takiye yaparlar ve peygamberin söylediği gibi realiteyi en açık şekliyle söylemekten imtina ederler.
[68]- Yani Peygamber (s.a.a) vahyin dışındaki başka bir yöntemle de ilim elde ediyor muydu?
Usul-u Kafi c.1 s.425-428
İmam Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm) buyurdu ki:
«Babamın Kâbe’yi tavaf ettiği bir sırada, yüzü tülbentli bir adam, ansızın çıkageldi. Kâbe’yi yedi kere tavaf ettikten sonra, İmam'ı Safa tepesinin yanındaki evine götürdü. Ardından beni de çağırdı, böylece üç kişi olduk.
Adam dedi ki: Hoş geldin ey Resûlullah'ın oğlu.
Sonra elini başımın üzerine koydu ve dedi ki: "Allah sana bereket versin, ey atalarından sonra Allah'ın emanetini üstlenecek olan kimse. Ey Ebu Cafer, dilersen sen bana anlat, dilersen ben sana anlatayım. İstersen sen bana sor, istersen ben sana sorayım. İstersen sen beni tasdik et, istersen ben seni tasdik edeyim."
Dedi ki: «Bunların hepsini de istiyorum.»
Sonra adam şöyle dedi: "Sakın bir soruya cevap verirken, dilinin söylediği, içinde benim için sakladığın düşünceden farklı olmasın."
Dedi ki: «Bunu ancak, kalbinde biri diğeriyle çelişen iki bilgi bulunan kimse yapar. Allah Azze ve Celle, içinde çelişkiler barındıran bilgilerden münezzehtir.»
Adam dedi ki: Ben de bunu soracaktım. Sen bir kısmını açıklamış oldun. İçinde çelişki ve ihtilaf bulunmayan ilme kimin sahip olduğunu bana haber ver?
Babam dedi ki: «İlmin tamamı, Allah Celle zikruhu'nun katındadır. Kullar için kaçınılmaz olan bilgi ise vasilerin yanındadır.»
Babamın bu cevabı karşısında adam, yüzündeki tülbendi açtı, doğrularak oturdu ve çehresi sevinçle açıldı ve dedi ki: "İşte bu cevabı istiyordum ve bunun için buraya geldim. İçinde çelişki ve ihtilaf barındırmayan ilmin, vasilerin yanında olduğunu ileri sürdün. Peki, onlar bu bilgiye nasıl sahip olabiliyorlar?"
Babam dedi ki: «Resûlullah'ın öğrendiği gibi. Şu kadarı var ki, onlar Resûlullah'ın gördüğünü görmezler. Çünkü Resûlullah peygamberdi, onlar ise muhaddestirler. Resûlullah, Allah Azze ve Celle'ye giderdi,[66] vahyi işitirdi; ama onlar işitmezler.»
Adam dedi ki: Doğru söyledin ey Resûlullah'ın oğlu. Şimdi sana bundan daha zor bir soru soracağım. "Bu söylediğin ilim, niçin peygamber (sallallahu aleyhi ve âlihi) zamanında olduğu gibi her zaman açık değildir?"[67]
Babam güldü ve şöyle dedi: «Allah Azze ve Celle, iman hususunda denenmemiş kimselerin, ilmine muttali olmalarını istemez. Nitekim Resûlullah'ın kavminin eziyetlerine karşı sabretmesini, emir vermedikçe onlarla cihad etmemesini irade etmişti. Resûlullah: "Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir." (Hicr, 94) Emrine muhatap olmadan önce neler gizlemek durumunda kalmadı ki. Allah'a yemin ederim ki, eğer bu emirden önce her şeyi açıkça söyleseydi, yine de güvende olacaktı; ama o, hep ümmetinin itaat etmesini gözetti ve muhalefet etmelerinden çekindi. Bu yüzden bazı şeyleri açıklamaktan kaçındı.
Bir yandan melekler, Davud hanedanının kılıçlarıyla göklerle yer arasında ölü kâfirlerin ruhlarına azap ederlerken ve henüz ölmemiş kâfirleri de onlara katarlarken, bu ümmetin Mehdî'sini görmeni isterdim.»
Adam bir kılıç çıkardı ve: "İşte bu da o kılıçlardan biridir." dedi.
Babam dedi ki: «Evet, Muhammed'i insanlar arasından seçip üstün kılan Allah'a yemin ederim ki, bu kılıç onlardandır.»
Adam tülbendini yeniden taktı ve şöyle dedi: Ben İlyas'ım, senin durumunla ilgili soru sormamın sebebi, bilmemen değildir. Sadece bu konuşmanın arkadaşların için bir güç kaynağı olmasını istedim. Ayrıca sana bir âyeti haber vereceğim ki, sen o âyeti bilirsin, eğer arkadaşların tartışmalarında bu âyeti kanıt olarak ileri sürerlerse, üstün gelirler.
Babam ona dedi ki: «İstersen ben sana bu âyeti haber vereyim.»
Adam: "İstiyorum" dedi.
Babam dedi ki: «Bizim Şiâ’mız, bize muhalif olanlara desinler ki: Allah Azze ve Celle peygamberine: "Biz onu Kadir gecesinde indirdik... "(Kadir, l) buyuruyor. Acaba Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi), o gece öğrenmediği her hangi bir bilgi biliyor muydu veya Cebrail o gecenin dışında da ona gelmez miydi?[68] "Hayır" diyecekler.
O zaman onlara de ki: Acaba peygamberin bildiklerini gizlemesine, açıklamamasına imkân var mıydı? "Hayır" diyecekler.
Onlara de ki: Peki, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve âlihi)'nin insanlara açıkladığı Allah'ın bilgisinde her hangi bir çelişki var mı?
Eğer "hayır" derlerse, onlara de ki: Peki, bir kimse Allah'ın hükmüyle hükmettiğini ileri sürerek, çelişkiler barındıran bir hükümde bulunursa, acaba Resûlullah'a muhalefet etmiş olmaz mı? "Evet" diyecekler. Çünkü hayır derlerse, başta söyledikleriyle çelişkiye düşmüş olurlar.
Bu sefer onlara: "Onun te'vilini Allah'tan ve ilimde derinleşenlerden başka kimse bilemez." (Âl-i İmran, 7) âyetini hatırlat. Eğer, "ilimde derinleşenler kimlerdir?" diye soracak olurlarsa, de ki: "Bilgisinde çelişki ve ihtilaf bulunmayan kimselerdir."
Eğer, "Kimdir o?" diye sorarlarsa, de ki: "Peygamber, bu bilgiye sahipti."
Ayrıca, onlara şu soruyu yönelt: "Acaba Peygamber, sahip olduğu bilgiyi tebliğ etti mi, etmedi mi?"
"Eğer, tebliğ etti" derlerse, onlara de ki: "Peygamber vefat ettiği zaman, onun halifesi, çelişki ve ihtilaf barındırmayan bilgiye sahip miydi?"
"Hayır" derlerse, de ki: "Peygamberin halifesi (Peygamber gibi, Allah tarafından) çelişmez bilgiyle desteklenmiştir. Peygamber'in yerine geçecek olan kimse, ancak onun hükmüyle hükmeden veya onun gibi peygamber olan bir kimse olmalıdır. Eğer Peygamber, kendisinden sonra, bilgisine sahip olan bir halife tayin etmemişse, bu demektir ki, kendi döneminde yaşayan insanların sulbünden gelen kimselere yol göstericilik, rehberlik etme görevini yitirmiştir."
Eğer sana deseler ki, "Resûlullah'ın ilmi, Kur'ân'dan kaynaklanıyordu." O zaman onlara şu âyetleri hatırlat: "Ha. Mim. Apaçık kitaba andolsun ki, biz onu mübarek bir gecede indirdik. Kuşkusuz biz uyarıcıyız. O gecede... biz göndermekteyiz." (Duhan, 1-2-3)
Eğer sana: "Allah Azze ve Celle, ancak peygamberlere mesaj gönderir" deseler, onlara de ki: O gecede hükme bağlanan her hikmetli iş, melekler ve Cebrail tarafından bir gökten bir diğer göğe mi indirilir yoksa bir gökten yere mi indirilir? Eğer, bir gökten bir başka göğe indirilir deseler, bu doğru olmaz; çünkü gökte, Allah'a itaat etmekten vazgeçip günahkârlığa başlayacak bir canlı türü yoktur. Şayet, gökten yere indirilir deseler -ki yerde yaşayan insanlar, bütün varlıklar içinde böyle bir yol göstericiliğe en fazla muhtaç olanlardır- onlara de ki: "İnsanların, hükmüne başvuracakları bir liderlerinin olmasından başka seçenekleri var mıdır?"
Eğer deseler ki: "Halife onlar için bir hakemdir." Onlara şu âyeti hatırlat: "Allah, iman edenlerin velîsidir, onları karanlıklardan nura çıkarır... orada ebediyyen kalırlar." (Bakara, 257)
Ömrüme andolsun ki, yerde ve gökte Allah Azze ve zikruhu'nun hiç bir velîsi yoktur ki, desteklenmiş olmasın. İlâhi desteğe mazhar olan bir kimse de kesinlikle hata etmez. Yeryüzünde Allah'a düşman olan hiç kimse yoktur ki, yardımcısız kalmasın. Kim de yardımcısız kalmışsa, o asla doğruyu bulamaz. Yeryüzünde yaşayanların aralarındaki meselelerin çözümünü doğru bir hükümle çözmek için gökten vahyin gelmesinin kaçınılmaz olması gibi, ilâhi hükmü uygulayacak bir velînin bulunması da kaçınılmazdır.
Eğer: "Biz bu velîyi tanımıyoruz." deseler.
Onlara de ki: "İstediğinizi söyleyin; fakat şunu bilin ki, Allah, Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlihi)’den sonra kullarını hüccetsiz bırakacak değildir."
Ebu Abdullah (Cafer Sadık aleyhisselâm) der ki: «İlyas (aleyhisselâm) durdu ve ardından şunları söyledi: "Ey Resûlullah'ın oğlu, burada açık olmayan bir husus vardır. Eğer Allah'ın hücceti Kur'ân'dır, deseler, onlara ne cevap vermek gerekir?"
Buyurdu ki: «O zaman onlara şöyle derim: Kur'ân konuşmaz, sözlü olarak emir ve yasaklar yöneltmez. Fakat Kur'ân'ın ehli olan kimseler vardır, bunlar emreder ve yasaklarlar. Ve derim ki: Kimi zaman yeryüzünde yaşayanların karşılarına öyle musibetler çıkar ki, ne sünnette, ne üzerinde ihtilaf edilmeyen icmai hükümlerde ve ne de Kur'ân'da buna ilişkin bir açıklama yer almaz. Allah'ın ilmine yakışır mı ki, yeryüzünde böyle bir fitne baş göstersin; ama indirdiği hükümde buna ilişkin bir cevap bulunmasın ve yeryüzü ehli için bir çıkış yolu öngörmesin?»
Adam dedi ki: Bu noktada, siz hasmınıza üstünlük sağlamış olursunuz ey Resûlullah'ın oğlu. Şahitlik ederim ki Allah, insanların dünyada veya nefislerinde, dinle veya başka hususlarla ilgili bir takım musibetlerle karşılaşacaklarını biliyordu ve bu musibetlerden kurtulmak için Kur'ân-ı kanıt olarak indirmiştir.
Adam dedi ki: Ey Resûlullah'ın oğlu! Kur'ân'ın nasıl bir kanıt olduğunu biliyor musun?
Ebu Cafer (aleyhisselâm) dedi ki: «Evet, Kur'an, ilâhî hükümleri ve hadleri bütünsel olarak içerir. Bunların açıklaması ise hâkimin (masum hüccetin) yanındadır.»
Adam dedi ki: "Yeryüzünde bir kulun dini veya canı ya da malı ile ilgili bir musibet ortaya çıkmasına karşın, Allah'ın arzında, bu hususla ilgili doğru çözümü ortaya koyacak bir hüccetin olmaması Allah'ın adaletine sığmaz."
Adam dedi ki: "Bu konuda da hüccet gerçeğini ileri sürmekle hasmınıza üstünlük sağladınız; ancak hasmınızın Allah'a iftira atarak: Allah Celle zikruhu'nun hücceti yoktur, demesi başka. "Şimdi sen bana: "Kaçırdığınız şeyden dolayı üzülmemeniz için..." (Hadîd, 23) âyetinin açıklamasını söyle."
İmam Bakır (aleyhisselâm) buyurdu ki: «Bu, Ali (aleyhisselâm)'a özgü bir hususa işaret etmektedir. "Elinize geçenden dolayı sevinmeyin." (Hadîd, 23) ifadesi de Ebu Falan ve arkadaşları ile ilgilidir ki, biri önce ve diğeri de sonradır. "Kaçırdığınız şeyden dolayı üzülmemeniz için..." (Hadîd, 23) ifadesi, Ali'ye özgüdür.
"Elinize geçenden dolayı sevinmeyin." (Hadîd, 23) ifadesi de Resûlullah'dan sonra karşınıza çıkan fitneye işaret etmektedir.»
Adam dedi ki: "Şahitlik ederim ki siz, içinde ihtilaf barındırmayan hükmün sahibisiniz." Sonra kalktı ve gitti. Onu bir daha hiç görmedim.»
[67]- Vasîler neden, takiye yaparlar ve peygamberin söylediği gibi realiteyi en açık şekliyle söylemekten imtina ederler.
[68]- Yani Peygamber (s.a.a) vahyin dışındaki başka bir yöntemle de ilim elde ediyor muydu?
Usul-u Kafi c.1 s.425-428