Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

Çökmüş Medeniyetten, Mehdi'nin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    Çökmüş Medeniyetten, Mehdi'nin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

    Nereden başlanır ki nasıl anlatılır ki?

    hani derler ya tasavvufçular, biz hal (amel) ehliyiz kal (laf) ehli değil. bizim yolumuz anlatılmaz yaşanır diye.. belki de yoğun onca duygu selinde İran gezi izlenimlerimizi böyle ifade edebiliriz. ancak bu duygu selinin bir köşesinden gedik açıp böyle başlayabiliriz bu muhteşem medeniyete dair ziyaret izlenimlerimizi anlatmaya..

    belki de cennet gibi bir mekandan çıkıp sürgün ülke olan dünyaya atılmak gibi bir şey desek, İmam Mehdi a.f.in kıyam yurdu Qom (Kum)'dan yeniden ülkemize dönüş için.. abartmış değil içimizdeki hüzün ve ayrılığın bir tercümanlığını yapmış oluruz..

    ya da eğer bir kelime ile nedir fark dense, kaldığımız Kum ile İstanbul arasındaki fark, Kum'un bir cennet bahçesi olduğunu söyleyivermek yeterli olacaktır.

    tüm güzellikler nasıl olur da bir şehirde toplanır bu mümkün müdür, aklınıza hayalinize gelmeyecek bir destan nedir diye düşünseniz size kılavuzluk edece bir gezi gerekir, gidin Kum'u görün demek düşer ancak..

    ancak biz Hüseyin a.s. gibi bir dava peşinde olamasak da gördüğümüz güzelliklerin hakikatin şahitliği adına buraya taşınmasının bir görev olduğu bilincindeyiz. Eğer Allah katında böyle bir sorumluluğumuz olmasa, yaşadığımız nimetlerden hesaba çekilmeyecek olup sadece bu nimetleri kendimiz için yaşamamız caiz olsaydı böyle bir yazı yazmak abes olurdu. en azından bu güzellikleri paylaşmak bile bizim acımızı dindirmez çünkü. bu bize acı vermektedir. Cennet gibi bir mekandan yeniden sürgün yere atılmak ve bunu yenide yeniden hatırlama, aradaki dağlar misali uçurumu yeniden yaşamak bize acı vermektedir çünkü..

    Şüphesiz Allah insanlara zulmetmemekte insanlar kendilerine yazık etmektedirler. Bu hayat insanların tercihidir. nasılsak öyle yönetiliriz ve öyle bir dünya dizaynı içinde oluruz. Ama güzelliklere dair bir sahne görmek, insanın güzelliğe dair anlamları yakalaması değil de nedir.

    güzel nedir ya da cennet nasıl bir yerdir diye düşünmek hayal dünyasında yaşayan bizlerin belki de zevk aldığı düşünce ve tasvirler yön çizerken, bu tasvirleri tümden geçersiz kılıp: yok öyle değil işte cennet Qum gibi bir yerdir denmektedir. bakın bu Mehdi a.f. medeniyetine cennet hakkındaki anlam tasviri kafanızda oluşsun.

    bu kadar güzellikler bir şehirde aynı anda nasıl oluşur demek belki insanoğlunun görmeye alıştıklarıyla ulaştığı bir düşünce biçimidir. oysa Qum'u gördüğünüzde her güzelliğin üstünde güzellik her aşkın üstünde bir yüce duygu olduğunu görüyorsunuz..

    Şüphesiz Allah hüccetini elbette tamamlamıştır. Ve insanlara karşı iyi yolu da çirkin yolu da bizzat yaratıp düzenledikleriyle göstermiştir. artık isteyen doğru yolu seçer isteyen yanlışı.. Ama ne yaparsa başına o gelir ve Allah kullarına zerre miktarı haksızlık etmez.. ve yine şu bir gerçek ki dünya bir araya gelse insanın kendine vereceği zararı ona veremez..

    biz daha önce İran İslam İnkılabının güzelliğine, Ehlibeyt yolunun mükemmelliğine dair görüşlerimizi her vesileyle açıklıyorduk. İran'ın hatta bütün bir şii dünyanın ilim başkenti fikir merkezi olan Kum'un güzelliğine dair hayali görüşlerimizi içten içe yaşıyor, bu büyük medeniyeti görmenin bir ayrıcalık olduğunu tahmin ediyorduk. bu yolda imanımız tamdı. Eğer Kum'u gördükten sonra şianın ve İslam inkılabının hak olduğuna dair inancımızda artma olmadı desek kendimize de Mukaddes Kum'a da haksızlık etmiş olacağız. Bu yüzden Kum'un insan ruhunda temiz fıtrata dair sergilediği örnek ve model biçim bu yazı bölümümüzde tam olarak ortaya koyabilmemizi mümkün kılmayacaktır. Ancak Rabbimizin izin verdiği ve başarı ihsan ettiği kadarıyla bunu gerçekleştirmeye çalışacağız inşaAllah..

    burdaki izlenimlerimiz kimseyi bağlamamakta ancak kendi iç dünyamızdaki yankılar olup şahsi görüş ve bakışlarımızı yansıtmaktadır. başarı ve doğru tespit varsa Ehlibeyt mektebinden, yanlışsa nefsimizdendir.

    #2
    Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdinin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

    Merakı mucip bir özlemle izlemeye devam edeceğiz.
    Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
    Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

    Yorum


      #3
      Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdinin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

      Maşaallah! İlgi ile takip edeceğim abi.

      Yorum


        #4
        Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdinin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

        [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=15936.msg98555#msg98555 date=1281098979]
        Merakı mucip bir özlemle izlemeye devam edeceğiz.
        [/quote]

        Yorum


          #5
          Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdinin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

          [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=15936.msg98555#msg98555 date=1281098979]
          Merakı mucip bir özlemle izlemeye devam edeceğiz.
          [/quote]

          Yorum


            #6
            Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdinin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

            [quote author=Gulsum link=topic=15936.msg98561#msg98561 date=1281102074]
            [quote author=Mehmet UFUKALP link=topic=15936.msg98555#msg98555 date=1281098979]
            Merakı mucip bir özlemle izlemeye devam edeceğiz.
            [/quote]
            [/quote]

            Yorum


              #7
              Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdinin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

              küçüklüğümden beri İran’a olan aşkım devrimle başlayan bir süreçte hep hayalde idi. savunurken hayali savunmalar yapıyordum İran’a dair. gidip gören İran ve mektep hakkında olumsuz düşünce sahipleri: biz gittik gördük böyle olumsuzluklar var ama siz hayali konuşuyorsunuz "gidin görün sizin de düşünceleriniz olumsuz yönde değişecektir" deyişleri bizde hep bir burukluk ve kuşku ile yansıyordu.

              özlem merak ve bilgi edinme ihtiyacı nedeniyle İran gezisi düşüncesini kendime yakınlık hissettiğim bir arkadaşıma açtığımda o da bunun iyi bir düşünce olduğunu söyledi. üçüncü bir ilahiyat mezunu dostumuzu da alarak geziye karar verdik. gezi diyorum çünkü biz iki ilahiyat mezunu arkadaşla şii iken diğer arkadaşımız şii değildi. o açıdan bu gezi onun için bir bilgilenme ve merakını giderme aracı oluyordu daha çok.

              değerli dostumuz Mufazzal ile görüştüğümüzde bana bir takım sorular sordu İran yolculuğuyla ilgili ama tecrübesizlik belirsizlik ve dil bilmemenin sebep olacağı zorlukları görmüş olmalı ki "bu telefonda konuşmakla olmaz. size bir klavuz verelim onunla gezin. hem faydalı olur hem de ekonomik olarak size katkısı olur" dedi.

              böylece Iğdırdan bize katılacak olan Tehranda üniversite Kum'da medrese öğrencisi değerli bir seyyid kardeşimiz bize eşlik etti.

              önce ığdırdan geçecek denilen otobüsümüz İran firması azerilerin ağırlıkta olduğu personele sahipti. ancak ığdırdan geçmez diye bize yolda söylediler bu bizim Tahran’a giderken İranlılarla ilk temasımız ve ilk şokumuz oldu. 30 ve 45 $ olmak üzere iki tür otobüs varmış İstanbul'dan Tahran'a. istanbuldan ağrı doğubeyazıt sınır kapısı olan Gürbulak’a tam bir günde gittik. yol boyunca iki arkadaşımız kılasik şii sünni ilahiyatçı tartışmları yaparken benim içimi adeta bir heyecan fırtınası kapladı. sınıra yaklaşacağımız her anı sanki iple çekiyordum belki günler önceki yoğun iş temposu arasında konsantra olamasam da artık oraya girdiğimde apayrı bir dünya yaşayacağımın bilincindeydim.

              otobüste karşılaştığımız İranlılar devrimi benimsememiş laik cumhuriyeti seven kişilerdi. onlardan bizim arkamızda oturan bir tanesi bizim İran ziyaretimizden ne kadar sevinçli olduğumuzu ve memnuniyetimizi görüyor, buna tam zıt olarak kendilerinin cennet gördükleri Türkiyeden geri dönmek zorunda kalmalarının stresini yaşıyorlardı. bizim tam zıttımıza olumsuz duygulardan kendilerini otobüste bile olsa içkiye verenler vardı.

              birileri bizim İran’ı övüşümüzden, özellikle Kum'u cennet diye tavir etmemizden, bu anlattıklarımız da neyin nesi diye düşünecektir. hatta daha önce Quma gidip oraları görmüş bulunan kardeşlerimiz, bizim abarttığımızı bile sanabileceklerdir. oysa biz burda yaşadıklarımızı ve hissettiklerimizi yazıyoruz. her insanın İran ziyaretinden veya gezisinden beklentileri oraya yüklediği anlamlar aynı olmayacaktır. elbette insan neyi bekler, neyi gözlemler neyi umarsa o yönde oluşan olayları gözlemleyecektir. bu tamamen objektif bir bakış açısıyla İran ziyaretinin anlatılamayacağı anlamına elbette gelmez. tersine gerçek sanat odur ki siz yaşadığınız ve hissettiklerinizi olduğu gibi yazarsınız eğer karşıda bu yankı bulur: evet bunları ben de yaşadım hissettim ya da hissederim" derseniz işte burda gerçekğe yaklaşılmış ve başarı elde edilmiş olacaktır. biz her ne kadar Kum'u cennet diye nitelesek de İran ziyaretimizde olumsuzlukların bulunmadığını ya da görsek de bunları hiç yansıtmayacağımızı söylemiyoruz tersine gördüklerimizi hissettiklerimizi hiç bir ideolojik taraftar olmaksızın bir müslüman gözlemiyle anlatmaya çalışacağız..

              otobüste ben tekli koltukta oturuyordum. arkadaki iki İranlı çat pat değil anlaşılacak kadar türkçe konuşuyorlardı. biri daha liseyi bitirmemiş müzikçi olmak isteyen bir delikanlı idi. Türkiye’yi çok sevdiğini istanbula bayıldığını ama Ahmedi Necattan ve İrandan nefret ettiğini söyledi. o ne kadar nefret ettiğini söylese ben de o kadar hatta daha güçlü bir inanç ve vurguyla İran’ı çok sevdiğimiz ifade ediyordum. İran’a gitmekten dolayı içimi kaplayan büyük süruru ona yansıtmakta beis değil mutluluk görüyordum. bir ara Hz. Humeyniyi de çok sevdiğimi söylediğimde, artık Humeyni'nin yolunun da kalmadığını İran'da herkesin münafıklaşıp zorbalaştığını söyledi. tabi hepsinin cevabını onun anlayabileceği şekilde vermeye çalıştım. ama anladıysa. onlar tebrize kadar geleceklerdi. ayrı dünyaların insanları olduğumuzu gördüğümüzden konuşmayı hem de yeni tanışmış birileri olara kırıcı gördük ve devam ettirmek istemedik. son olarak o kadar emin konuşuyordu ki dedi: İran dönüşünüzde sizi hiç de böyle göreceğimi sanmıyorum bu iyi bakışınız kesin olarak olumsuza dönecek ve dönüşte nefret ederek bizim gibi döneceksiniz... biz de hiç de böyle olmayacağını çünkü bizim zaten İran’ı tanıdığımızı söyledik.

              genç İranlı nefret ettiği ülkesini kötülemek için her şeyi söylüyordu. bir ara dedi trafik kazalarında İran Türkiye’nin de içinde bulunduğu tüm avrupa ülkelerini bile geride bırakarak ilk sırada bulunuyor en çok kaza bu ülkede oluyor dedi. ben de: neden ki insanlar çok mu sarhoş araba kullanıyorlar? deyip lafı boğazına tıkmıştım. meseleyi anlayıp bir kelime cevap verememişti. çünkü kendisi de dahil tüm Türkiyeliler trafik kazalarında en çok etkenin sarhoş olarak araba kullanmaya bağlı nedenler olduğunu biliyorlardı. şeriatın, içki yasağında sayısız nedenler arasında gözlemlenebilen en iyi yönlerinden biri bu idi. İranda sarhoş olarak araba kullanmak görülecek bir olay değildi.

              ve saatler tükendi, ilk kez ülke dışına hem de kendimi ruhumun en derinliklerine kadar tüm hücrelerimle özgür hissedeceğim ülkemin sınırına gelmiş dayanmış bulunuyordum. daha önce bir asker arkadaşımı ziyaret için gürbulak sınır kapısına kadar gelmiş ama ötete, güneşin geldiği ülkeye geçememiştim. bana ordakiler yabancı gözüyle bakar diye düşünmek acı veriyordu. sınırdaki ağaçsız dağda tel örgü iki ülkenin yüzlerce yıldır değişmeyen sınırını ikiye bölüyordu. doğuda İran bayrağı dik duvar yapılmış bu yanda ise türk bayrağı dağa meyilli olarak çizilmişti.

              ve nihayet pasaportlarımız kontrol edilmeye başlandı.

              pasaport çıkarırken baya bir stres yaşamıştım. her zaman içimde bana güven veren düşüncem, sınırda sorun çıkıp da şayet İran’a geçemezsem diye vesveseye dönüştüğünde burda da kendini belli etti ve: İmam Rıza a.s. çağırmışsa hiç kimse engel olamaz" demiştim. hiç bir düşünce beni bu kadar rahatlatamazdı. kendimden emin şekilde pasaportu verdim ama ilk defa yurt dışına çıktığımız için kimlik istediler. kimlik de yanımda yoktu. Allah'tan ki ne olur ne olmaz diye yanıma almış evde bırakmamıştım. her ne kadar pasaport kimlik yerine geçiyorsa da lazım olur sorun çıkmasın işi riske atmak olmaz böyle bir geziyi berabat etmenin telafisi olmaz demiştim. kimliği verdik ve pasaporta mühür vuruldu. her yıl daha çok olan geçiş için Türkiye’nin aldığı harç bedeli bu yıl düşmüş olduğundan 15 liralık bir harç parası ödedik.

              ve ben özlemle İran’a geçmiş olmanın güveni ve huzuru içinde adeta mest olmuştum. içimde tarifi imkansız bir mutluluk vardı. yıllar yılı sanki çıprınıp kafesinden kurtulmak isteyen mahpus bir kuş misali çırpnıp durduğumu farkettim. nihayet özgürlüğüme kavuşmuştum. başım artık dik yaratılışa uygun olarak Allah'ın iyi dediğine iyi deyen kötü dediğine ise kötü deyip yasaklayan bir dünya düzeni ve bu şekilde kabul etmiş bir halkın içinde bulunuyordum.. her şeyin yaratılış kanunlarıyla uyum içinde olduğunu düşünme ve hissetmenin mutluluğunu tarif etmek imkansızdı...
              En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 05.08.2020, 20:26.

              Yorum


                #8
                Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdinin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

                Sayenizde bizde Imam Riza a.s. yolculugu yapiyoruz ayni sevinci heycani yasiyoruz ALLAH RAZI OLSUN devamini buyuk bir ozlemle bekliyoruz

                Yorum


                  #9
                  Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdi'nin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

                  ve heyecanla ilk adımımı iran topraklarına attım. sevinçten adeta uçuyordum. İslam devleti ile yönetilin bir ülkenin toprağı da bizimki gibi taş ve topraktan mı oluşuyor diye aklıma geldiği bile oluyordu desem abartma olmazdı. hemen ilk inceleme ve karşılaştırmalar zincirine başladım. ilk dikkatimi çekenler tabi ki sınırdaki iki kontrol gişelerindeki görevli polisler oldu. türkiyedeki ferdi tayfurdan arabesk dinlerken yorgunluk ve stres içinde gururla müşterilerine davranır bakarken, iran tarafındakinde müzik çalmıyordu. birinci taraftaki polis sinek kaydı tabiri sakal traşı olmuşken diğer tarafta sakal polisliğe mani değil anlamına gelen bir traş olmamışlık özgürlüğü ile karşımıza çıktı. nihayet orası da pasaporta mühür vurdu ve biz salona geçtik. salonda para değiştiren ayaklı tüccarlar vardı. biz kendimiz güvenemediğimizden klavuzumuz gelmeden bir iş yapmamaya kurulduğumuzdan ne adamın güven verici konuşmaları ikna olmamıza yardımcı olabilirdi ne de iran tarafında olmamız.

                  nitekim klavuzumuz bize bir başka farkı ortaya koyucu açıklamayı yaptı iki ülkeye yönelik: burda sahte para olmaz, insanlar buna tenezzül etmedikleri gibi güven içinde de paralarınızı verip ister dolar ister tl olarak verip tümene çevirebilirsiniz.

                  ilk kez sevdiğim rehberim İmam Ruhullahil Humeyni resimlerinin bulunduğu paraları alacak dahası onları kullanacaktım. iran abd arasında bitmeyen savaşta iran tarafına olumlu katkı sağlamak için özellikle dolar almış böylece iranı desteklemek istemiştim. onlara abd dolarını verip ülkede abd dolarını çoğaltmak iran ekonomisi için belki de olumlu olur diye düşünüyordum. bu yüzden türkiyeden dolar almıştım.

                  bozdurduk paraları bir sürü para verdiler. cebimiz kalınlaştı.. iran, diğer ülkelerle ortak proje için paralarının üzerindeki riyal ve sıfırları buna göre ayarlamış ve bu yüzden değiştirememiş bu yüzden para üzerinde ülkede kullanılan para olan tümen adı değil riyal adı geçmekte. ancak kullanımda paradaki bir sıfır atılarak parnın tümen karşılığı bulunmakta. örneğin paradaki 50.000 riyal yazısında bir sıfır atılıyor 5.000 tümen olarak okunuyor.

                  artık hazırdık gümrük binasından otobüsün hareket edeceği dışarıya geçmeden ordaki değişiklikler içimi mest etmişti. insana değer verildiği Allah'ın kulu olarak görülüp sömürülecek tepesine binilecek bir zayıf varlık olarak görülmediği belliydi. çünkü gümrük binasında iki yerde kadın erkek mescitleri ile lavaboları abdest alma yerleri bulunuyordu. bunlar türkiye tarafında yoktu. yine tr tarafında olmayan başka şeyler oturma bekleme yerleri, sakallı Humeyni Hamenei resimleri, heykelin olmaması, soğuk su içilebilmesi için özel içme suları akıtan sun'i metal şadırvanların bulunması, stersli kavgalı değil işinin peşinde olan insanların görülmesi bunlardan daha ilk planda hemen görülüveren farklılıklardı. daha derinlemesine bir bakış ya da bir ideolojiden yoksun birinin bile hemen kolayca fark edebileceği değişiklikler idi bunlar.

                  ve en önemli farklılıklardan biri de kadınların tesettürleri idi. görevli kadın bile tesettürlü idi gümrükte iran tarafında. hemen bizim arabamızda irana döndüğü için strese girmiş kendini içkiye vermiş otobüste bile bundan sakınmayan bayanlar geldi aklıma.. gerçi iran sınırına yaklaştıkça örtülerini üzerlerine alıyorlar buna alışmaya çalışıyorlar sınıra hazırlık yapıyorlardı ama yine de bu ortamda onlar görülmeye değerdi. hepsi başlarına örtü almışlar ve türkiyedeki açıklarla hatta bir çok kapalı moda giyimi hastası olanlarla kıyaslanmayacak kadar örtülü hale gelmişlerdi..

                  bravo dedim iran yönetimine bir kez daha.. bu insanları bile hizaya getirebiliyor ve Allah'ın hükmüne boyun eğdirebiliyor ya.. Rabbim devamınlı etsin ve tüm dünyaya bu yüce yaşam biçiminin yayılması için bize de onlara da güç versin die geçiriyordum içimden..

                  ve dışarı otobüsün hareket edeceği yere gelince bir kez daha baktım dağlara tepelere ufka.. özgür olarak.. yıllar yılı içimde biriktirdiğim özlemi hasreti gidermek için.. yüzümdeki gülücükler kendimde hissettiğim mutluluklar belli oluyor adeta uçuyor gibiydim.. sanki ölmüş de cennete geçivermiştim..

                  çünkü burda inandığım hak değerleri hakimdim. başım eğik boynum bükün değildim. Kur'an İslam'ı burda hakim idi. inandığım için hiç bir karşı dayatma ve zorbalıkla zulümle karşılaşmayacak, kimse tarafından inandığım için haksız görülmeyecek çıkabilecek sorunlarda yüce ilahi adaletin gösterdiği şekilde haklarım korunacaktı.. bu müthiş bir şeydi. dünyada yaşayan bir insan için bundan daha iyi bir garanti ve mutluluk sebebi olabilir miydi? sahi bir insanın cennet için çalışmasını sağlamak onun Rabbine karşı yaratılış görevlerini yerine getirmesi için düzenlemeler yapmak onu bu yolda desteklemek.. onu yöneticilere ve zorba güçlere bir hizmetçi köle sömürü parçası olarak değil yanında hakları olan bir insan olarak görmek.. böyle bir siyasi sistem dünyanın neresinde vardı...

                  bu duygularla gittim yüce islam inkılabının toprağına eğildim onunla hasret giderdim.. beni de bağrına katması kabul etmesi, beni yabancılamaması başka ülke uyruğu görüp horlamaması için onunla konuştum...

                  sevinç sadece bende değil diğer kardeşlerimizde de vardı. ancak bizde ne kadar sevinç varsa iran devrim karşıtlarında da o kadar keder kin üzüntü ve çaresizlik vardı. bize şaşırıyorlardı.. ve otobüse bindik az ileride durduk yemek molası verildi.

                  lokanta aradık türkiyedeki gibi nerede öyle lüks geniş ferah donanımlı lokantalar.. bir otelin lokantasını bulabildik yolun az gerisinde ve karşı tarafında.. birlikte oraya giderken otobüs yolcuları dağılmış sandık ama lokantaya gittiğimizde baktık ki herkes orda.. onlar biliyorlarmış demek ki biz buluncaya kadar oturmuş siparişlerini vermişler bile..

                  önce namazımızı kılmalıyız dedik ve abdest alıp oteln iki seccadesini kullanarak sırayla namazlarımızı kıldık. sonra başka yemek kültürü olmayan iran lokantalarındaki en ve tek meşhur çeşit kebap siparişi verdik..

                  türkiyede eksik olmayan domuz eti haberleri kuşkusuyla ancak kurban etlerini saklayabildiğimiz kadarıyla yiyor başka et kullanmıyordum. çok sevdiğim et yemeğini hiç bir lokantada istemiyor hatta etli yemeği bile tercih etmiyordum. artık iranda güven içinde bol bol et yiyecektim.. ancak adını bilmediğim için çilo kebap yerine cüce kebap istemişim.. gelen et deği tavuktan yapılan kepaptı.. ben dedim zaten türkiyede tavuktan bıkmış biriyim.. ama cahilliğimi kimseye çaktırmadım kendi kendime homurdandım..

                  pilav güzeldi.. bir de ayranı çok merak ediyordum çünkü iran ayranlarının asitli olduğunu söylemişlerdi.. dğer arkadaşım da benim bu merakımın kurbanı olup ayran isteyince iran ayranından nefret ettik. o ne öyle ya.. içinde sanki hiç yoğurt yok, ilaç katılmış bir şey gibi.. güya asitliymiş, hiç de öyle değildi. sodalı suya biraz yoğurt biraz da ilaç gibi bi şey katmışlar.. kokusu ve tadı çok kötü idi.. bir daha dedik iranda ayran yok...

                  kılavuzumuz ve diğer iki üniversite öğrencisi kardeşimiz bizden ayır otobüste idiler. bizimkinde yer yoktu çünkü.. bizden önce gelmişler ve diğer otobüse binmek üzere ayrılmışlardı. biz üç arkadaş lokanta oldukça boşalmışken daha çıkamamıştık. şöförler de son olarak çıkarlarken namaz konusunda baya geri kalan arkadaşımız sofranın başına yeni oturmuştu. bize rahat yiyin sizi bekliyoruz demişlerdi. ben o yüzden güven içinde arkadaşı bekliyordum..

                  onun da içine kuşku düşmüş olacak ki yemeğini paket yapmalarını söyledi. azcık farsçası vardı ve zaten otel lokanta personeli azeri olduğundan anlaşabiliyorduk.. ne olur ne olmaz otobüsü bekletmeyelim istedi.. paket yapılıp da şöförlerin ardından 3-5 dakika gibi bir aralıkla kalktık yolun karşı tarafına geçtik..

                  ama ne görelim birde otobüs yeni kalkmış gidiyor.. hareket etmiş bir otobüse baya mesafe vardı nasıl yetişelim. ıslık çaldık ama nafile.. aynı firmanın diğer otobüsü de çoktan hareket etmiş gözde görünmüyordu bile..

                  birden koştuk ama paniklemek nafile.. herşeyimiz otobüste idi pasaort ve kimliklerimiz telefonlarımız ajandam giden otobüste kalmıştı. daha sınırı yeni geçmiştik ne dil ne yol biliyorduk klavuzumuz ise çoktan hareket etmişti..

                  sürecek inşaAllah...

                  Yorum


                    #10
                    Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdi'nin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

                    Maşaallah! Abi sizi Doğu Beyazıttan yolcu ederken Iğdıra dönene kadar sizleri düşündüm. Gümrüğe yaklaştığınız an hatta Gümrük sahasına girdiğin an ki heyecanını az çok tahmin edebilmiştim. Kendi kendime, Abimiz şimdi cıvıl cıvıl çocuklar gibi sevinçlidir demiştim. Hele birde İmam Humeyni ve Ayetullah Hamaneinin kocaman iki Resmini İran Kapısının üstünde görünce tam sevinçle dolacaktır demiştim. Ama bakıyorum ki senin heyecanın, sevincin daha başka ve daha manevi...

                    Her ne kadar yollarda ve bazı şehirlerde bazı iranlılar ümidimi kırsalarda, Söylemleri ile oyunlara gelselerde, özellikle KUM olmak üzere bir çok şehir ve yüzbinlerce İnkılap Aşığı İranlı yüreğine su serpiyor.

                    Bende bir anımı kısaca burada anlatmak istiyorum. İrana ilk gidişimde evden kaçmıştım. Bir türlü gidemiyordum. İş, ev vs. Ama canıma tak etmişti. Bir sabah ansızın dükkanın kepeğini indirdim, doğru İrana...Gümrüğü geçtiğimde bir taksiye bindim. birde iranlı bindi. Bunlarla sohbet ettik. Ayetullah Hamaneinin ismi geçince Şöför Ağamıza ve ailesine ağza alınmayacak küfürler etti. Kan sıçradı beynime. Arkada oturan İranlıda ona destek vermişti. Bunun çenesine bir tane vurayım derken İran Polisi MAKU girişinde arabayı durdurdu. Arabada ufak bir arama ile Arabanın gizli bölmelerinden kutu kutu Türk Malı TUBORG BİRALAR çıktı. Adamlar Cehennem Zebanisi görmüş gibi dehşete kapılmışlardı. Polisler beni aldılar güzel bir hürmet ettiler. Polise o ikisine ne olacak dedim, "ONLARIN İŞİ BİTTİ" cevabını aldım. Yani tabirimce ayvayı yediler. Döndüm Şöföre dedim ki, Seyyidimizle, liderimizle (Ayetulah Hamanei) uğraşırsan işte böyle olur. Bu senin dünyada ki cezan ahiretteki cezan ise daha şiddetli olacaktır deyip, Polisin durdurduğu arabaya binip Makuya gitmiştim.

                    İranda ilk yaşadığım olay bu olmuştu.

                    Yorum


                      #11
                      Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdi'nin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

                      ne yapacaktık şimdi, telefonlarımız kapanmıştı yurt dışına açtıran arkadaş da görüşemiyordu hoş görüşse bile kılavuzun telefonunu almamıştık. çünkü yemeklerini bitirmiş giderlerken, bir sonraki mola yerinde görüşürüz demişlerdi bize. çünkü iki otobüs de aynı firmanın olduğu için aynı yerde mola verirler diye düşünmüş telefon numarasını almayı akıl edememiştim..

                      neyse ki içimdeki: İmam Rıza a.s. çağırdıysa siz sözde şii olacak iranlılar bile engelleyemezsiniz diye geçirdim hızlıca içimden otobüs personeli için. hemen gelen taksiyi durdurduk bindik. yarım yamalak farsça ve el kol işaretiyle otobüsü gösterip ona yetiştirmesini söyledik.

                      iyi ki bunu akıl etmişiz iyi ki biraz daha geç kalıp da otobüsü gözden kaçırmamışız yoksa işimiz çk kötü olacaktı. çünkü otobüs hemen az ileride yakıt almak için istasyona girdi. biz yetişmek için taksi tutsak bile onu geçer bir daha da asla bulamazdık..

                      o kızgınlıkla otobüse yetiştik nasıl bağıyoruz şoföre nasıl bırakırsın bizi diye. adam da ben sizi öteki otobüse binmişsinizdir dedim demesin mi.. başladı taksi parasını vereyim falan demeye... neyse...

                      makü polis karakoluna gelindiğinde artık arabada temizlenmiş şekilde teftişe hazırlardı bizimkiler. sınıra daha gelmeden içki şişelerini soğutma dolabından kaldırmışlardı. polis sadece değişik takım elbisesiyle tanınabiliyordu onun dışında bir tıraş şekli yoktu. girdi otobüsün her tarafını didik didik aradı. sanki ilk defa yaptığı bir olaymış gibi alışılmışın dışında dikkatle yaptı aramasını. ama bir şey bulamadı. içimden içki içenleri şikayet geçiyordu ama bir çok nedenden dolayı yapmadım..

                      sınırdan tahran 12-13 saat sürüyordu. tahrana sabah vakti indik. indik ama ne diğer araba vardı ne de kılavuzla birlikte diğer arkadaşlar. üç kişi indiğimiz yerde kala kaldık.. diğer araba başka bir otogara gitmiş. onca çabalarımıza rağmen jetonlu ya da cep telefonundan Mufazzala ulaşmayı başaramadık. telefon açamıyorduk kotlar karışık gibiydi doğru dürüst bilen yok gibiydi. çaresiz beklemek bir çözümdü çünkü kılavuzumuz oraya gelmediğimizi öğrenir ve bizi almaya gelirdi.

                      ben de bir internet kafe bulup ordan mufazzala ulaşacaktım böylece kılavuzla buluşmanın yolunu açacaktım. sorduğumuz azeri taksiciler, adına kafe net dedikleri internet kafeden yakınlarda olmadığını kendi taksilerine binmemiz gerektiğini söylediler. oysa büfeye sorduğumuzda bunun aslı olmadığı dışarıda kafenetin bulunduğunu işittik. ben çıktım bir yandan da fazla açılmadan kafe net arıyordum. kimi anlıyordu sorduklarımdan internet kafe aradığımı kimi ise benim anlamadığım şekilde cevap veriyorlardı. anlayanlardan tarif etmek isteyenler bir sürü anlamadğım şeyler söylediklerinden el ve kol hareketlerine göre tarıf edilen yeri tahminle yürüyordum. ama tahranın bulunduğumuz mevkiinde kafenet bulamadım. belki bir saate yakın aramama rağmen.. neredeyse dönüş noktasını unutacaktım..

                      çaresiz döndüm ki daha otogarın girişinde adamlar gelmişler beni bekliyorlarmış. derin bir nefes aldım.

                      onların yanında bir de fıransızca öğretmeni vardı tek başına kafası esmiş 24 ülkeyi gezdim bu kez de irana gideyim demiş ama o da şaşırmış durumdaydı. bizimle mi gelseydi tek başına mı gezseydi. biz dedik dini ve kültürel yerleri gezeceğiz. o isfahanı şirazı gezmeyi planlıyormuş ilk planda.. planlarımız uymayınca bir hafta sonra cemkeranda görüşmek ümidiyle onu isfahan taksisine bindirdik. biz de heyecanla beklediğimiz Kum'a giden dolmuş taksiye bindik. iki taksi de tamamlanınca arabalar hareket etti. öyle benim tahranda falan gözüm yoktu. içim içime sığmıyor bir an önce Kum'a ulaşmak istiyordum..

                      oysa tahran da çok güzeldi. onca aleyhte konuşmalar duymuştuk. çok açık giyiniyor kadınlar diye.. oysa türkiye ile kıyaslanmayacak kadar bir farklılık vardı. hiç kıyas kabul etmezdi bile örtü bakımından sokaklar o yüzden temiz görünüyordu.. insan artık başı dik gözü yukarıda gezebiliyordu.. gözüm harama çarpar endişesi taşımıyordu.. bu müthiş bir özgürlük ve rahatlıktı..

                      Kum Tahran arası 150 km idi. adamakıllı bir sıcak vardı yolda. ancak taksinin klimaları bunu etkisizleştiriyordu. git gide çölleşen bir manzara içinde kuru topraklara baka baka ilerliyor ilerledikçe sanki yaklaştığım bir coğrafya bir şehir değil iç dünyam oluyordu. kendi benliğimi buluyordum yaklaştıkça sanki. özlediğim hasret kaldığım ideal bir hayata kavuşuyordum. ruhumun derinliklerine iniyordum temiz ve helal sevinçlerle.. gözlerim sevinçten buğulanmış yorgunluktan eser yoktu. ama dudaklarımda hiç eksilmeyen bir kocaman tebessüm..

                      artık kum tepecikleri oluşmuş başka hiç bir ağaç ot olmayan çöl arasında ilerliyorduk. tepeciklerde yüksekçe görünür yerlere bol bol yazılar yazılmış sanırım beyaz taşları dizerek yazmışlar. uzun süre yağış da olmayınca yazıldığı gibi kalmış bozulmamış. bunlardan bir tanesini okuyup tercüme etti kılavuz:

                      "kahrolsun amerika.."

                      bu millet dedim yıkılır mı? bazılarını zaten arapçam olduğundan ben okuyordum çünkü arapça dua ya da zikirler vardı. tabelalarda yolun düzenli aralıklarında zikirler yazılmı. La ilahe illallah, sübhanellah, Muhammedun Resulullah, Aliyyen veliyyullah, ya Ruhullahil Humeyni... bazen bunların hatırlatmasıyla bunları bir kaç kez tekrarlıyor böylece zikretmeme neden oldukları için yapanlara minnettar kalıyordum..

                      yol düz ve düzgündü. 120km hız serbestti genelde. o sınıra kadar da kullanıyordu arabalar. tabelalardan kaç km olduğunu takip ettiğimden yaklaştıkça heyecanım daha da artıyordu. sol tarafta göl mü değişik çöl mü olduğunu bilemediğimiz bir yer gördük. kılavuzumuz da uyuduğu için ona soramadık. sonradan öğrendik ki tuz tabakasıymış. suyunda toprağından kaynaklanan tuzluluk vardı oraların.

                      ve nihatet Mukaddes Kum şehrine geldik. taksiden iner inmez öyle bir sıcak çarptı ki başımıza sanki Cennet misali olan Kum bize hoş geldiniz diyordu.. bir kaç dakika da ha gelmeseydi diğer taksidekiler belki de beynimiz sıcaktan pişecekti.. tam öğle vaktiydi çünkü..

                      kalacağımız eve binmek üzere yeni bir taksiye binip şehrin içini gözleye gözleye ilerlemeye başladık...
                      En son Qom_u_ask tarafından düzenlendi; 05.08.2020, 20:26.

                      Yorum


                        #12
                        Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdi'nin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

                        İran'daki trafik kazalarına dikkat çeken o gence hak veriyorum. Sanırım siz az bir vakit kaldınız orda. Ve kendi aracınızla şehirdeki trafik hengamesini bizzat yaşamadınız. Bir hafta kendi arabanızda şoför koltuğunda otursaydınız istemeyerekde olsa o gence hak vermek zorunda kalacaktınız

                        Yorum


                          #13
                          Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdi'nin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

                          her ortam emsalleriyle karşılaştırılarak değerlendirildiğinde adaletli sonuca ulaşılır. şoförük yaptığım yok ama biz trafiğin yoğun olduğu tehranda baya gezdik. ancak tehran hiç bir zaman istanbul kadar yoğun tıkanmış trafiği olan bir yer gibi gelmedi bize. siz istanbulda araç kullandınız mı?

                          Yorum


                            #14
                            Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdi'nin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

                            burası yezdanşehir. sanırım Mukaddes Kum şehrinin ilçelerinden biri. belki de semtidir. yoğunluğunu, belki de bizim kaldığımız sokağı öğrenciler oluşturuyor. Kum'un genelinde olduğu gibi düzenli cadde ve sokakların neredeyse tamamı tek katlı sıra binalardan oluşmuş durumda. evler arasında genelde boş yer yok. birbirine bitişik duvarlar şeklinde yapılmış.

                            diğer şehirlerde olduğu gibi Kum'da da binalarda beton direkler yerine binanın iskeletini oluşturan büyük demir çubuklar oluşturuyor. bunun için özel imal ediliyor sanırım. bizim burda bu yapı tipi genelde fabrika binalarının yapımında tercih ediliyor. ve binalar iranda yapılmış olmasına rağmen hala inşaat gibi duruyor sanki daha yapılması tamamlanması gereken yerler var gibi. Estetik olarak mükemmelliğe ulaşmıyor yani. kimi binalar ise hiç alışık olmadığımız şekliyle kalebodurlarla kaplanmış. yani dış duvar cepheleri.

                            Kum düz bir ovada kurulmuş. sanırım güney tarafında küçük iki üç tepeciği görünüyor. onun dışında düz bir arazi. bu tepelerden birine yüksek bir yere çıkmasanız şehrin genişliği hakkında bir fikir sahibi olamıyorsunuz.

                            yine buralarda hiç kullanılmayan bir yöntem Kum'da dikkatleri çekiyor ilk bakıldığında. Şehrin tüm cadde ve sokaklarında su arkları var. bu yolla bazen su bırakılarak tüm şehirin dışardaki su ihtiyacı karşılanması planlanmış. eskiden şehirde evlerde su olmadığından düşünülmüş bir ağ ama hala çalışır durumda. tam olarak kullanılmasa da.

                            böylesine meraklı gözlerle bir keresinde sağa sola bakarken su arkından geçtik. dikkatli olmaz gözünüz havada yürürseniz bunlardan birine batarsınız. ama endişeye mahal yok su temiz görünüyor ve dizinize bile çıkmaz derinliği. burası nedir niye böyle boş bir bina ne dükkana benziyor ne de de eve. içinde bir masa sandalye de yok ki kahve desek diye merakla içeri camdan bir göz atıyorduk. tam o sırada az iki metre ilerideki kapı açıldı bir silahlı asker ne var gibilerinden farsça bir şeyler söyledi. bir an böyle bir şeyi beklemiyorduk. dil de bilmiyoruz. Selamün aleyküm dedi içimizden biri Allah'tan diğerleri de onu tekrarladı..

                            yani aşık olduğumuz İslam devriminin bekçileri idi bunlar. başımıza dert mi açsınlardı. görevlerini yapıyorlardı biz de kim bilir kimdik..

                            burda askerler de sakallı olabiliyordu. bunlar belki teorik olarak büyük bir şey gibi durmayabilir ama gerçekte çok büyük değişiklikler. büyük özgürlük ve insan hakları.. pardon ne insan hakkı, kim kime hak verebilir ki? Hak Allah'ın adıdır. bu sakal bırakma hürriyetinin askerlerde bulunuyor olması insan hakları gereği, bir insanın başkasına bağışladığı ya da verdiği bir hak değildir. dahası hiç bir insan böylesi bir kısıtlama ya da serbest bırakma ayrıcalığına ve üstünlüğüne sahip değildir. kim hangi güç gerekçe farklılık üstünlük ya da hakla benim kendi vücudumla ilgili doğal bir yapıda ne yapacağıma, örneğin sakal bırakıp bırakmayacağıma karışma hakkına sahip olabiliyor ki. benim vucudumda ortaklığı mı var yoksa gözlerinde sorun mu var ki beni sakallı görünce zarar görüyor.

                            böylesine ilkel bir yaşam biçimi mi olur bu çok geri ve gelişmemiş bir zihin ürününden başka nedir ki..

                            neyse ... beni kendine aşık eden belki de bu aşkı daha onu görmeden benliğime kazıyan ünlü Kum şehri binaları nedeniyle bu yere sahip olmuş değil tabi ki.. bunlar genel bilgiler.

                            kaldığımız ev şu an yaz tatiline çıkmış bulunan bir öğrenciye ait. Rabbim kendilerinden bu iyiliklerinden dolayı razı olsun onları Ehlibeyt a.s. şefaatine layık etsin. genişçe iki oda ve mutfak hol bir de tuvalet banyodan ibaret. yarı bodrum diyebileceğimiz bir yapıda ama arka taraftan üç tarafı komşu evlerin duvarlarıyla çevrili bir de bahçesi var. bahçe ama Kum cinsinden. yani beton ne ağaç var ne yeşillik. oturup gökyüzüne bakıp açık havadan istifade edebileceğiniz şekilde.

                            Kum'da da bir iran şehirlerinde olduğu gibi yerel klima kullanılıyor. dışarıdan ithal bizdeki klimalardan yok denecek kadar az çok lüks binalarda gördük. yerel klima büyüklükleri değişmekle beraber bir metre küp civarı bir şey. üç yanından hava alma delikleri var sanırım dipte su ortada bir pervane nasıl oluyorsa suyun soğutma özelliği kullanılıyor sonra da hava menfezleriyle odaya veriliyor. bu soğutma sistemi doğal olduğundan hiç bir şekilde insanı çarpmıyor. oldukça da serinletiyor. yoksa bir çok Kum'lu sakin 50 dereceyi aşabilen sıcaklıklarda bunalacak..

                            sıcaklıkların bu derece olduğunu söylemişken beni Kum'a aşık eden bir başka nokta olan tesettür konusuna değinmeden geçemeyeceğim. türkiyede örtünmek istemeyen insanlar yaz aylarında özellikle, bu sıcakta örtünülür mü derler. Oysa bir yazar bunu: "işte Allah sevdiği insanı dinde fakih kılar, fıkıh ince düşünüş ince kavrayıştır, burdaki sıcaklık ne kadar yüksek olsa da cehennemle kıyas kabul edilmez, işte burda örtünmediğinde ahirette bu çılgın cehennem ateşini gözlerinin önüne getirebilen ve bu yüzden hangi şartlarda olursa olsun tesettüre girmeyi kabul eden bir bayan bu ince düşünüşü yakalamıştır." diyerek açıklamakta idi.

                            Kum'daki bayanlar böyle düşünüyorlardı. 50 dereceyi aşan beyini kavuran öğle sıcağında bile dışarı çıktıklarında örtünmekten çekinmiyorlar, tersine örtüyü kendilerine hem dünya güneşi ve kavurucu sıcaklığına hem de ahiretteki cehennem ateşine karşı hem de insan onurunu aşağılayan kötü bakışlara karşı siper ediyorlardı..

                            buna karşı Kum'da erkeklerden de başında siyah beyaz sarıkları sırtında cüppeleri bulunan bir çok din adamı alim de hiç bir cadde veya sokakta eksik olmuyordu. orda bizi gezdiren öğrenci kılavuzlardan bir kardeşimiz yaz tatili nedeniyle burda hiç alim kalmadı yoksa her adım burda seyyid veya alimle karşılaşmak hiç de abartı ya da alışılmamış bir şey değil diyordu.

                            işte bu manevi olgunlaşmış ilim iman dolu ceher olan arınmış ruhların yaşadığı, canlı şehidlerin gözlerinin düşünceleirnin değdiği sokak cadde ve duvarlardan oluşmuş, onların solduğu havayı içtiği suyu paylaşan şehir benim ruhumun derinliklerinde müthiş bir atmosfer oluşturuyor beni oysa yaşadığım zalim ve zulümlerle çevrili, kendine yazık etmiş insan topluluklarının ortasında esirmişim gibi tutuklu tutan çevremle aradaki kapatılamaz tevil edilemez normalleştirilemez uçurumda bırakıyordu. bir hadiste, (yaklaşık anlam olarak) insanların en hayırlısı baktığında sana ahireti ve Allah'ı hatırlatandır buyruluyor. Kum'da kafanızı nereye çevirseni karşınızda bir haram bir müstehcen görüntü değil gördüğünüz. Bu dünyanın geçici olduğunu size hatırlatıp ölüme hazırlan,dünyanın aldatıcılığına sakın kanma diyen yürüyen vaaz veren alimler. Canlı şehidler adeta sarmış tüm şehri. her soluğuyla sanki bu şehri bir melekuti aleme çevirmişler. her köşe bucağını Rahman'ın yüceliği ve şefkatine dari nakışlarla süslemişler. bastıkları yerlerde sanki birer cennet çiçekleri açmış.

                            işleri güçleri ilim tahsil ve onu yaymak olan yaşama gayesi insanlara Allah'ı ve ahireti hatırlatan, bu yolda birbirleriyle yarışan insanlar ne mübarek insanlardır. Bu insanların oluşturduğu çoğunluğunu ya alim ya da alimleri sevdiği için onlarla olup onlarla yaşayıp onlarla gülüp onlarla ağlamak istediği için orda yaşamayı seçmiş, hayatını adeta onlara hizmete vakfetmiş Kum halkı da mübarek elleri etekleri öpülesi hizmetlerinde bir ömür verilesi insanlar. Çünkü bir hadiste ya ilim öğreten ya öğrenen ya bu ikisine destek olan ol. dördüncüsü olma helak olursun buyurmuyor mu?

                            hani sünni dünyada ilimi yaymak ilimde yarışmak üzere kurulmuş şehriniz? hani, nasıl olur da onların egmenliğini sona erdirmek ve tüm dünyadan zulmü fitneyi sıyırıp atmak için neler yapmalıyız diye bir ömür çalışıp didinen bunun için ekmeğnden canından olan insanlardan kurulu şehriniz? Hani görünüşüyle yüzü nurlu Allah Resulüne benzeyen giyinişiyle belki de dünyanın ayakta duruş sebebi bulunan ayaklı dünya meleklerinden kurulu bir şehriniz.. hani binalarında Allah zikirleri ve adı yükselen, hiç bir zaman bu göğe yükselen feryatların azalmadığı şehriniz?

                            daha hareminden İmam yakını ya da diğer yüce insanlaran bahsetmedim..

                            artık özlemim aşk anlayışımın mimarı ve rehberi olan Kum'u doyasıya içime çekmeye, onu yaşamaya acılarına ve sevinçlerine bakıp ağlamaya, ondan ayrı kalmanın ve uzak yaşamanın ne büyük bir kayıp olduğuna üzülüp, bu yüce nimetten habersiz yığınların arasından bu nimeti bana ihsan edişine karşın Rabbime sevinçlerimi ilettiğimden ağlamaya başlayabilirdim. doya doya ama hasret gidererek. içimde ilme aşka ama bu ikisinin uyduruk değil hakiki gerçek olanına dair sarfedeceğim ne kadar tarifi imkansız duyguları yaşayarak dopdolu günlerim olacaktı bu günler.. aşk dolu..

                            Yorum


                              #15
                              Ynt: Çökmüş Medeniyetten, Mehdi'nin (a.f.) Ülkesine: "Qom" (İran Gezi İzlenimlerim)

                              [quote author=Seccâd_ link=topic=15936.msg98957#msg98957 date=1281303547]
                              İran'daki trafik kazalarına dikkat çeken o gence hak veriyorum. Sanırım siz az bir vakit kaldınız orda. Ve kendi aracınızla şehirdeki trafik hengamesini bizzat yaşamadınız. Bir hafta kendi arabanızda şoför koltuğunda otursaydınız istemeyerekde olsa o gence hak vermek zorunda kalacaktınız
                              [/quote]

                              İranda bir eksiklik olsun da ne olursa olsun öyle değil mi? Bu ister trafikle olsun, ister bir kaç cahil perçemi önden gözüken pespaye kadınlarla olsun, ya da cahil cühela bir kaç taksicinin bozuk ağzından dökülen herzelerle olsun. Yeter ki İranda bir eksiklik olsun. Sizi ne kadar mutlu ediyor İrandaki bu eksiklikler. Bu sevincin kaynağı ne acaba?
                              Beşşar Esad bir İslam Kahramanıdır.
                              Suriye İmtihanında İran İslam Cumhuriyetinin yanında yer almayanlar amerikan Emperyalizmi ve İsrail Siyonizminin yanındadırlar. Ve İslamın karşısındadırlar.

                              Yorum

                              YUKARI ÇIK
                              Çalışıyor...
                              X