Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

EBUTALİB’İN İMANI

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    EBUTALİB’İN İMANI

    Ehl-i Sünnet alileri arasında bazıları Ebu Talib’in imanın da şüpheye düşmüş, bazıları onun kafir olarak bu dünyadan gittiğine inanmış bazıları ise onun mümin olduğunu kabullenmiştir. Ehl-i Beyt camiası olan Şialar ise Ebu Talib’in imanında zerre kadar bile tereddüt etmemişlerdir.
    Muhibbid-din Taberi tarihinde Abdulmuttalib’in çocuklarının ismini kaybettikten sonra şöyle diyor, Abdulmuttalib’in evlatlarından Hamza ve Abbas’dan başkası İslam getirmedi. [233]
    Şeblenci de Abdulmuttalib’in evlatlarından bahsederken, şöyle yazıyor; Abdulmuttalib’in evlatlarından, Hamza ve Abbas’dan başkası İslam getirmedi. [234] Bu tür sahih olmayan rivayetlerin yanı sıra Hz Ebu Talib’in ölüm esnasında düzmece olan bir rivayeti o hazretin kafirliğine delil olarak getiriyorlar.
    İnkar edilmez bir gerçek şudur ki; Hz. İmam Ali (as.)’ın şahadetinden sonra halifelik Emevilere ve sonrasında da Abbasi’lerin eline geçti. Bunlar da, Haşimoğullarını ve özellikle de Hz. Ali’nin evlatlarını hilafette tek rakipleri görüyorlardı. İşte bunun için kendi makamlarını ve konumlarını sağlamlaştırmak ve rakiplerini de saf dışı bırakmak için ellerinden geleni esirgemediler. Bu uğurda kendi çıkar ve faydalarına ve rakiplerinin zararına onları lekeleyecek düzmece hadisleri iftiraları uyduruyorlar. Ve bu tür zihniyetlerin tek gayesi hükümet ve riyasetti, diğer geri kalan her şey vesileydi.
    İslam tarihinden azda olsu haberdar olan bir kişi için yukarıdaki satırları ispat etmek için delil ve hadise lüzum olmasa gerek.
    Zira tarihe baktığımızda açıkça şunu görmekteyiz ki; Onlar Hz. Ali ve O Hazrete yakınlığı ve bağlılığı olan herkesin faziletlerini inkar ettiler ve karşılığında kendilerine yakın ve bağlı olan insanlar hakkında, faziletlerine dair hadisler uydurdular.
    İbni Ebil Hadid şöyle diyor; Muaviye Şam ve Irak halkını ve diğerlerini, minberlerde, toplantılarda Ali’ye sebb ve ondan teberri etmeleri için memur kıldı. Bu iş amele döküldü ve Emeviler zamanında sünnet halini aldı. (En sonunda) Ömer b. Abdulaziz bunu yasakladı. [235]
    Ebu Osman’dan şöyle rivayet olunur; Emevilerden bir grup Muaviye’ye dediler ki; Sen artık kendi arzularına kavuştun, bu adamın lanetini yasaklasan artık. Muaviye şöyle dedi; Hayır Allah’a andolsun ki, çocuklar onun laneti ile büyümedikçe, büyüklerde böylelikle yaşlanmadıkça bu olmaz. Daha sonra Hz. Ali’nin aleyhinde destanlar, hadisler uydurupda, Muaviye’den hediyeler alan Ali düşmanlarından bahsediyor ve onların isimlerini zikrediyor. Onların bazıları şunlardan ibarettir; Ebu Hureyre, Muğiye b. Şube, Urve b. Zübeyr, Zuhri, Semure b. Cundeb, Enes b. Malik, Said b. Müseyyib, Velid b. Ukbe ve diğerleri... [236]
    Emeviler, işte bu doğrultuda, Hz. Fatıma, Hasan ve Hüseyin ve Hz. Ali’nin diğer evlatları, EbuTalib, Cafer, Akil ve O hazrete yakın olan nice insanların faziletlerini inkar ettiler ve karşılığında onları küçük düşürmek için bir çok düzmece uydurdular.
    Es-Sahih min Siyre adlı kitapta deniliyor ki; Hz. Ebu Talib’in küfr ve şirk gibi ittihamlara maruz kalmasında, Hz. Ali’nin babası olmaktan başka suçu yoktu. Gerçekte bu kötü ve çirkin ittihamlardaki tek hedef, Emevilerin, Zübeyr oğullarının ve tüm İslam düşmanlarının gözüne bir diken gibi saplanan onun (Ebu Talib) cesur oğlu Ali idi.
    Zira Ali onların İslam’a vurmak istedikleri darbelere engel oluyordu.
    Muaviye’nin babası Ebu Süfyan Osman’ın meclisinde açıkça kalkıp şöyle diyor; ‘Andolsun Ebu Süfyan’ın yemin içtiğine ne cennet vardır, ne de cehennem’ böyle birisini mümin, takvalı olarak görmek, Hz. Ali’nin babası Ebu Talib’i de kafir, müşrik ve ateşte görmek gerçekten şaşılacak şey doğrusu...’ [237]
    Asrımızdaki İslam yazarlarından bazıları ve yabancı yazarlardan bir grubu da Hz. Ebu Talib hakkında ki kötü ve çirkin satırları yazmışlardır. Ama gerçek şudur ki; Hz. Ebu Talib bu tür satırlardan uzaktır. O yazarlardan birisi şöyle diyor, ‘Ebu Talib İslam dinine inanmıyor ve Muhammed’i Peygamber bilmiyordu.’ [238]
    Bir başkası şöyle yazıyor, ‘Ebu Talib’de diğer putperestler gibi Kabe’ye put bırakmış ve onlara tapıyordu...’ [239]
    Bir diğeri ise şöyle yazıyor. ‘Ebu Talib iman getirmemesine rağmen kardeşinin oğlundan himayetini esirgemedi...’ [240]
    Bu ve bunlara benzer aslı olmayan, safsata dolu iddialar mümin olarak bu dünyaya veda eden Hz. Ebu Talib hakkında çoktur. Ama konu gayet iyi bir şekilde incelendiğinde bu tür iddiaların asılsız olduğuna sizlerde tanıklık edip, tasdik edeceksiniz.
    vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
    [center]

    #2
    Ynt: EBUTALİB’İN İMANI

    HZ. EBUTALİB’İN İMANINA DELİLLER

    Bir insanın itikad, inanç, tuttuğu yol ve yordamını üç yolla öğrenmek mümkündür. Onlar şunlardan ibarettir.
    1-Mezkur kişiden geriye kalan ilmi ve edebi eserlerin incelenmesi.
    2-O kişinin toplumsal hayattaki hal ve hareketlerini incelemek.
    3-Onun, garazsız dost ve akrabalarının kendisi hakkında görüşlerinin ne olduğunu incelemek.
    Hz. Ebu Talib’den geriye kalan şiirler onun ihlas ve imanına tamamen şahitlik etmektedir. Yine o Hazretin, ömrünün son on yılında İslam ve Peygamber adına yapmış olduğu değerli hizmetleri onun imanının göstergesidir.
    Onun garazsız ve marazsız dost ve akrabalarının görüşleri de, O Hazretin Müslüman, imanlı ve ihlaslı bir kişi oluşudur. Onun kavmi ve dostları içerisinden hiç kimse o hazret için iman ve ihlasdan başka bir şey söylememiştir. Şimdi konuyu yukarıda ki üç boyuttan ele alıyoruz.
    EBU TALİB’İN İLMİ-EDEBİ ESERLERİ

    Hz. Ebu Talib’den kalan ilmi-edebi eserler oldukça fazladır. Biz başlık altındaki konu aydınlık kazansın diye onlardan sadece bir kaçını zikredeceğiz;
    Ebul Fidan kendi kitabında Hz. Ebu Talib’in Peygamber Efendimize hitap ettiği bir şiirini şu şekilde olduğu gibi naklediyor;
    ‘Sen beni davet ettin ve ben senin doğru olduğunu bildim.’
    ‘Sen doğru ve eminsin. İnsanların yöneldiği dinler içerisinde, en iyi dinin, dini Muhammed olduğunu öğrendim.’ [241]
    Hz. Ebu Talib ‘Lamiye’ diye meşhur olan şiirinin bir bölümünde şöyle diyor;
    ‘Bize zarar verenlerden
    Bizleri kötülüğe ve batıla nispet verenlerden
    Bizim gıybetimizi edenlerin şerrinden
    Dinde olmayanı dine mal edenlerin şerrinden
    İnsanların Rabbine sığınırım
    Muhammed’den uzak olmayı bana nispet veren sizler,
    Onun aleyhine kılıç çekmeyi bana nispet veren sizler, Kabe’nin Rabb’ine yalan konuştunuz.
    Asla, ona yar olup, onu savunacağız. Canımızı ona feda edene kadar. Eşim ve evlatlarımı unuturcasına
    Yüzü ak ki, insanlar o yüzün bereketine yağmur talep ediyorlar
    O yetimlerin ve kimsesiz kadınların feryadına koşandır
    O Haşim oğullarının biçarelerinin sığınadır
    Onları her türlü nimetten bi niyaz (ihtiyaçsız) eder Ömrüme andolsun, Ahmed’in (Muhammed) varlığıyla öyle bir sevinçliyim ki; Sevinç ve mesrurluğu zahmete düşürmüşüm
    Onu öyle bir şekilde seviyorum ki
    Dostunu kucaklayan birisi gibi
    Canımı ona feda edeyim ve ondan himayet edeyim ve tüm vücudumla onu savunayım
    Kulların Rabb’i ona yardım eylesin ki
    O dünya ehlinin ziyneti ve düşmanların nefretidir
    Cihanın yaratıcısı onu vadeleriyle teyit etti
    Ve batıl olmayan hak dini zahir etti.’ [242]
    Hz. Ebu Talib’in imanına delalet eden kasidelerden birisi de ‘Mimiye’ diye bilinen kasidesidir. Şu birkaç beyit o kasidendir. ‘Bizim İslam dininin aleyhine kıyam etmemize ve kılıç çekmemize ümitlidirler
    Muhammed’i öldürmemize ve dini nesh etmemize ümitleri var
    Kendimizi onun rikabında kana bulamamıza ümitleri var
    Yalan konuşuyorsunuz, Kabe’nin Allah’ına yemin olsun ki; biz Muhammed’den el çekmeyiz
    Hatim ve zemzem öldürülenlerin cesaretlerinin parçasıyla doldurulsa bile..
    İnsanların hidayeti için seçilmiş Peygambere
    Ve arşın yaratıcısı tarafından gönderilen kitaba
    Zulüm etmek hata ve yanlıştır. [243]
    ‘Seçkin insanlar bilsinler ki
    Doğrusu Muhammed’de Musa ve İsa gibi bir Peygamberdir.
    O ikisinin sahip olduğu semavi nura oda sahiptir
    Hepsi (Peygamberler) Allah’ın emriyle hidayet eder ve günahtan korunurlar
    Sizler onu ele geçirip öldürmeyi temenni ediyorsunuz
    Oysa kafanızdaki arzularınız derin uykuya dalanın boş arzuları gibidir
    O Peygamberdir, O’na Allah tarafından vahiy nazil oluyor
    Buna hayır diyen, pişmanlık parmağını ağzına alır.’ [244]
    ‘Acaba sizler, (Kureyş) bizlerin Muhammed’i Musa gibi Peygamber gördüğümüzü bilmiyor musunuz?
    Onun adı ve nişaneleri semavi kitaplarda kaydolunmuştur
    İnsanların O’na özel bir muhabbeti vardır
    Allah’ın muhabbetini kalplere yerleştirdiği birisi hakkında eseflenmek doğru değildir.’ [245]
    Hz. Ebu Talib bazı şiirlerinde Peygamber Efendimize hitaben şöyle diyor;
    ‘Kureyş’in sana eli ulaşmayacak
    Ben toprağa defin olana kadar
    Senden yardım elimi çekmeyeceğim
    Memur olduğun şeyi açıkla
    Hiçbir şeyden korkma, müjde ver ve gözleri aydınlat
    Beni kendi yoluna davet ettin, Senin bana nasihatçi olduğunu biliyorum
    Davetinde emin ve sadıksın
    Doğrusu dinler içerisinde en iyi din Muhammed’in dinidir.’ [246]
    ‘Allah Muhammed Peygamberi kerim kıldı
    Öyleyse Allah’ın en kerim kulu insanlar içerisinde Ahmed’tir
    O’nun Celaletini bildirmek için, ismini kendi isminden seçti
    Öyleyse arşın sahibi Mahmud’dur ve bu Muhammed’dir.’ [247]Hz.Ebu Talib’in imanına delalet
    Şiirlerinden biriside gayet açık bir şekilde söylediği şu şiirdir;
    ‘Ey şahid Allah, şahid ol ki, ben Nebi Ahmed’in dini üzereyim.
    Kim onun dışındaysa olsun, ben artık hidayet oldum.’ [248]
    Bu şiirlerin tüm satırları ve tamamı söylenenin ihlas ve imanını ispat etmeye yeterlidir. Eğer bu şiirlerin sahibi garaz-marazlarından uzak, siyasi ortamın dışında birisi olmuş olsaydı, tüm İslam bilimcileri O’nun İslam ve iman hakkında görüş birliğine varırlardı. Ama bu sözlerin sahibi Hz. İmam Ali (as.)’ın babası olduğu için, Emeviler ve Abbasiler O Hazrete olan kin ve düşmanlıklarından dolayı, O Hazrete ait olan bütün kemalleri yok etmek ve unutturmak istiyorlardı. İşte bunun için Emevi, Abbasiler daima Hz. Ebu Talib’in hanedanının aleyhinde tebliğler yapıyorlardı.

    vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
    [center]

    Yorum


      #3
      Ynt: EBUTALİB’İN İMANI

      HZ. EBU TALİB’İN İMANI İSPATINDA İKİNCİ YOL

      Ebu Talib’in iman ve ihlasının ikinci nişane ve delili, O Hazretin İslam ve Peygamber adlına yaptığı hizmetlerdir. Hiç kimse O Hazretin Peygamber Efendimiz ve hedefi uğruna yaptığı on yıllık fedakarlık ve himayeti inkar edemez. Ebu Talib’in ona olan iman ve inancı öyle temiz ve yücedir ki; O Hazretin kendisiyle birlikte musellaya götürüyor ve Allah’ı onun makamına yemine vererek yağmur talebinde bulunuyor. Hz. Ebu Talib Peygambere olan inancından dolayı müşriklerin Müslümanlara olan işkencelerinden dolayı üç yıl çölde Şi’bi Ebu Talib adındaki derede derbederce yaşayarak risalet güneşini bu uğurda himayet etmiştir. Bu üç yıl neticesinde yıpranmış, çökmüş bir halde Mekke’ye dönmüş ve kısa bir müddet sonra hayata veda etmiştir. Onun Peygamber Efendimize olan imanı öyle bir şekildeydi ki; ona bir zarar gelmesin diye kendi çocuklarının tamamının ölmesine bile razıydı. Ali’yi onun yatağına yatırıyor ve bu vesileyle ona suikast yapmak istediklerinde zarar görmesini istemiyordu.
      Bunlardan daha da önemlisi, O Hazret ölüm esnasında kendi evlatlarına ve Kureyş’e şöyle buyurdu:
      “Ben Muhammed’i sizlere tavsiye ediyorum. Zira O Kureyş’in emini ve Arab’ın sadığıdır. O bütün kemallere haizdir. Öyle bir din getirdi ki, kalpler ona iman getirdiler, ama diller onu inkar ettiler. Ben şimdiden görüyorum ki; mustazaf ve zayıflar ona iman getirmiş, onun himayetine yeltenmişler ve Muhammed onların yardımıyla Kureyş saflarını dağıtmış, Kureyş’in ileri gelenlerini zelil, evlerini virane etmiş ve onların sığınaksız, kimsesiz olanlarını da kuvvetli ve iş merkezi haline getirmiştir.”
      Daha sonra sözlerini şu cümlelerle bitirdi;
      “Ey Kureyş topluluğu, onun dostlarından ve onun hizbinin (İslam) himayetçilerinden olun. Ona uyan ve tabi olan şüphesiz saadete kavuşur.” [249]
      Hz. Ebu Talib, Abdulmuttalib’in evlatlarına hitaben şöyle buyurmuştur; “Sizler Muhammed’i dinlediğiniz ve O’na itaat ettiğiniz sürece daima hayır ve saadette olursunuz.” [250]
      Hz. Ebu Talib Peygamber Efendimizin zafere ereceğini sadece ölüm esnasında söylemiyordu, aksine daha Peygamber Efendimizin peygamberliğinin ilk zamanlarında bile bu tür haberleri veriyordu. Rivayetlere göre, Peygamber Efendimiz bir gün bütün amcalarını ve akrabalarını bir araya toplayıp, onları İslam dinine davet etmiştir. Oradakilerin bazılarından Peygambere itinasızlık ve önemsememeyi gören Hz.Ebu Talib Peygamber Efendimize hitaben şöyle demiştir; Kardeş Oğlu! Kıyam et, senin makamın yücedir. Senin hizbin en değerli hiziptir. Sen büyük bir insanın evladısın. Bir dil seni incitmek istediğinde, keskin diler seni savunmak için harekete geçer ve keskin kılıçlar onları parçalar. Allah’a yemin olsun ki; Araplar, annesinin önünde alçalan bir yavru hayvan gibi senin önünde alçalacaklar.
      Bunların hepsini babam kitaptan okuyor ve şöyle diyordu; Benim sulbümde bir Peygamber vardır. Onun zamanını derk etmeyi ve ona iman getirmeyi öyle arzuluyorum ki; Benim evlatlarımdan onu derk eden ona iman getirmelidir. [251]
      Hz. Ebu Talib’in Peygambere yaptığı, hizmetlerinin sebebini ararken O’nun, Peygamberimizin mukaddes hedefine olan aşkından ve kardeşinin oğlunun maneviyatına olan alakasından başka bir sebep bulmak mümkün değildir.
      Netice olarak özetle şunları söylemek mümkündür; tarihinde Hz. Ebu Talib’in Peygamber ve İslam dininden yana olan himayetlerine aşina olan ve O Hazretin fedakarlıklarını tasavvur eden art niyetli olmayan birisinin Ebu Talib’e kötü nispetleri vermesi mümkün olamaz ve aksine O Hazretin imanlı ve ihlaslı bir insan olduğuna kanaat getirir.

      vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
      [center]

      Yorum


        #4
        Ynt: EBUTALİB’İN İMANI

        EBU TALİB’İN İMANININ İSPATINA ÜÇÜNCÜ YOL

        Bir insanın inanç, akait, üslup, tarz ve kişiliğini öğrenmenin en iyi adresi, mezkur kişinin yakınlarına müracaat etmektir. Hz. Ebu Talib’in iman ve ihlasını öğrenmenin yollarından birisi de O Hazretin akrabalarına ve yakınlarına kavuşacak olacaktır. Zira ev halkı evin içerisinde olup bitenleri evin dışındakilere nazaran daha iyi bilirler.
        Hz. Ebu Talib’in imanına açık bir şekilde delalet eden delillerden birisi şu rivayettir; Hz. Ali babası Ebu Talib’in ölüm haberini Peygamber Efendimize verdiğinde, O Hazret şiddetli bir şekilde hüzünlenerek ağlamış ve Hz. Ali’ye gusül, kefen ve defin işlerini emretmiş ve Allah’tan onun (Ebu Talib) için bağışlanma dilemiştir. [252]
        Neuzubillah, eğer Ebu Talib kafir olsaydı ona gusül vermek, kefenlemek ve defnetmek kesinlikle Ali’ye caiz olmaz ve Peygamberde O’nun hakkında mağfirette bulunmazdı. Şeyh Saduk ve Fetal Nişaburi şöyle rivayet ediyorlar; Birisi İbni Abbas’a şöyle dedi; Ey
        Peygamberin amcasının oğlu bana haber ver acaba Ebu Talib Müslüman mıydı?
        İbni Abbas şöyle dedi; Ebu Talib nasıl Müslüman olmayabilir! Oysa o şöyle diyordu; ‘Acaba evladımızın (Muhammed) bizim yanımızda yalanlanmadığını bilmiyor musunuz? Oysa bizde faydasız sözlere itina olunmaz. O yüzü ak ve hayalıdır. O’nun vesilesi ile yağmur talep edilir. O yetimlerin imdadına koşan ve kimsesiz kadınların sığınadır. Ebu Talib Ashab-ı Kehf gibidir. Zira onlar İmanlarını kalplerinde gizliyor ve zahirde diğerleri gibi müşrikidirler.
        İşte bunun için Allah onlara iki sevap vermiştir.
        İmam Cafer Sadık (as.)’da şöyle buyuruyor; Ebu Talib Ashab-ı Kehf gibidir. Zira onların kalbinde iman vardı ama zahirde müşrik idiler. Allah onlara iki mükafat (biri iman ve diğeri de takiyye için) verdi. [253]
        İmam Cafer Sadık (as.)’a bazıları, Ebu Talib’in kafir olduğunu zannediyorlar dediklerinde, O Hazret şöyle buyurdular; Yalan söylüyorlar. O nasıl kafirdir ki, Kureyş müşriklerinin karşısında şöyle diyordu; Sizler, bizim Muhammed’i Musa gibi bir Peygamber gördüğümüzü bilmiyor musunuz ki O’nun adı önce ki semavi kitaplarda yazılıdır. [254]
        Hz. Ebu Talib’e bir takım davalara hizmet uğruna kötü nispetleri verenlere sormak lazım, acaba ‘Muhammed’in dini dinler içerisinde en iyi dindir. Biz onu Musa gibi Peygamber görüyoruz...’ sözleri bir insanının imanını açıkça ifade etmeye yetmez mi? İmana delil olarak bu tür ifadelerden daha açık kelimelerinin olması mümkün müdür?
        Ehl-i Beyt imamlarından dördüncüsü olan İmam Zeynel Abidin (as.)’ın yanında Ebu Talib’in imanından söz açılınca O Hazret şöyle buyurdular; Şaşarım ki neden, insanların O’nun ihlasında tereddütleri vardır. Oysa Müslüman olduktan sonra hiçbir kadın kafir kocasıyla birlikte yaşayamaz. Esad kızı Fatıma’da ilk Müslüman’lardan ve Peygambere ilk iman getiren kadınlardan birisidir. İşte bu Müslüman kadın Ebu Talib’in nikahındaydı.
        İmam Muhammed Bagır (as.)’dan, bazıları ‘Ebu Talib ateşin ortasındadır’ diyorlar, sözü sorulduğunda O Hazret şöyle buyurdular; Ebu Talib’in imanı terazinin bir kefesine ve insanların imanı da diğer kefeye bırakılsa, Ebu Talib’in imanı onların imanına ağırlık yapar. Daha sonra şöyle buyurdular; Sen, müminlerin emiri Hz. Ali’nin O’nun tarafından hacca gidilmesine emir verdiğini görmüyor musun? [255]
        İmam Rıza (as.)’ın şöyle buyurduğu naklolunmuştur; ‘Ebu Talib’in yüzüğünün kaşına şu yazılıydı; Allah’ın Rab’liğine, kardeşim oğlu Muhammed’in nebiliğine ve Oğlum Ali’nin vasiliğine razı oldum.’ [256]
        Hz. Peygamber Efendimizden de naklolunan hadisler Hz. Ebu Talib’in imanının açık bir göstergesidir. Şeyh Ali Hanizi şöyle diyor; Ebu Talib vefat ettiğinde Peygamber Efendimiz amcasının mateminde üzülerek şöyle diyordu; Vah babam, vah Ebu Talib, senin ölümünle ne kadar üzgünüm. Senin musibetini nasıl unutayım. Ey çocukluğumda beni büyüten ve büyüdüğümde davetime icabet eden, ben senin yanında göz bebeğindeki göz ve bedendeki ruh gibiydim. Bunların yanı sıra Peygamber Efendimiz O Hazretin vefatından sonra hep şöyle diyordu; Ebu Talib dünyadan gidene dek Kureyş bana zarar veremedi.” [257]
        Hz. Peygamber Efendimiz, Ebu Talib’in vefatından haberdar olduğunda aşırı derecede üzülmüş, kendisinden geçmiş ve Ebu Talib’in cenazesinin yanına geldiğinde eliyle O’nun alnının sağ tarafını dört defa sol tarafında üç defa meshettikten sonra şunları söylemiştir; ‘Ey amca, ben küçükken bana bakıp, büyüttün. Yetimliğimde sahib oldun, büyüdüğümde bana yardımcı oldun. Bana yaptığın himayetlerden dolayı, Allah sana hayırlı mükafatlar versin.’
        Yaşlı gözleriyle onun cenazesiyle ilgileniyordu. Cenazeyi defne götürülürken kendisi önden gidiyor ve şöyle diyordu; Sila-i Rahim ettin ve iyi mükafatlara nail oldu. Ve şöyle buyuruyordu; Bu günlerde bu ümmete iki musibet isabet etti. Onlardan hangisine daha fazla üzüleceğimi bilmiyorum. Bu musibetler, Hatice ve Ebu Talib’in vefatıdır. [258]
        Abbas ibni Abdulmuttalib Peygamber Efendimizden, Ebu Talib’e bir ümidi olup olmadığını sorduğunda O Hazret şöyle buyurmuşur; O’na Rabb’imden bütün hayırlara ümidimim var. [259]
        Eğer Peygamber Ebu Talib’in imansız olduğunu bilseydi, yukarıdaki hadisle geçen ümidi olmamış olurdu. Aban b. Muhammed, İmam Rıza (as.)’a bir mektupta Ebu Talib’in imanında şüphem olduğunu yazdığında, O Hazret bana mektubunda bir ayetten bahsetmiş ve bunun yanı sıra şu cevabı göndermişti; Eğer Ebu Talib’in imanına ikrar etmezsen, gideceğin yer cehennem ateşidir.
        Bir rivayette, Hz. Ali’ye babasının mümin olmadığı ve azapta olduğu söylendiğinde, O Hazret sözün sahibine şöyle buyurmuştur; Sus, Allah ağzını kırsın. Muhammed’i hak üzere Peygamberliğe me’bus edene andolsun ki; eğer babam yeryüzündeki her günahkar için şefaat etse, Allah onun şefaatini onlar hakkında kabul eder. [260]
        İkreme İbni Abbas’tan, O da babasından şöyle rivayet eder; Ebu Talib’in ölüm esnasında dudaklarının kıpırdadığını ve bir şeyler söylediğini gördüm. Kulağımı ağzına yaklaştırdığımda şunları söylediğini duydum; ‘La ilahe illallah Muhammed Resulullah Ve’bni (oğlum) Ali Veliyullah ve vasiyyihi’ Abbas Peygambere dedi ki; Ya Resulullah sevin, Ebu Talib kelimeyi söyledi. [261]
        Ebu Bekir şöyle diyor; Ebu Talib, La ilahe illallah Muhammed Resulullah söylemeden önce ölmedi. [262]
        Hz. Ebu Talib’in imanına delalet eden delillerden birisi de O Hazretin, Peygamber Efendimiz evlendiğinde okuduğu nikah hutbesidir. Zira O hutbe okuyucusunun iman ve tevhit ehli olduğunu açıkça göstermektedir. Hz. Ebu Talib’in okuduğu nikah hutbesi şudur; ‘Allah’a hamd-u sena olsun ki bizi İbrahim’in neslinden ve İsmail’in zürriyetinden kıldı. Bizleri emin kıldığı evinin yanına sakin etti ve bizleri insanlara hakim kıldı.’ [263]
        Hz. Ebu Talib bu hutbeyi okuduğunda Peygamber Efendimiz daha Peygamberliğe seçilmemiş idi. Ama hutbenin mefhumu O Hazretin tevhit ehli olduğunu açıkça göstermektedir.
        Peygamber Efendimizin değerli sahabelerinden olan Ebuzer-i Gaffari şöyle diyor; Andolsun Allah’a Ebu Talib İslam getirmeden önce ölmedi. [264]
        Hz. Ali (as.) şöyle buyuruyor; Allah’a yemin olsun ki; Abdulmuttalib oğlu Ebu Talib Müslüman ve Mümin idi. Kureyş’in Haşimoğullarına eziyet etmesinden ve onları kendilerinden uzaklaştırmalarından korktuğu için imanını gizliyordu. [265]
        Hz. Ali babasına, ben Allah’a ve Resulüne iman getirdim, O’na itaat ediyorum ve O’nunla namaz kılıyorum dediğinde, Ebu Talib’in oğluna şöyle dediği nakledilmiştir; O seni iyilik ve hayırdan başka bir şeye davet etmez, ona icabet et. [266]
        Acaba bir insanın evladını hayra ve iyiye yönlendirip de, kendisinin o yönlendirdiği şeye inancının olmaması nasıl düşünülebilir?
        İbni Abbas’tan şöyle rivayet olunur, bir gün Ebu Talib oğlu Cafer’le Kabe’nin yanından geçerken Peygamberi ve Ali’yi de O’nun sağ tarafında namaz kılarken gördü ve Cafer’e şöyle dedi; Sende amcan oğlunun sol tarafında durarak namaz kıldı. [267]
        Cabir b. Abdullah Ensari, Peygambere halkın, Ebu Talib’in kafir olarak dünyadan gittiğini söylediklerini arz ettiğimizde, O Hazret şöyle buyurdular;
        Ey Cabir, Allah gaybı bilendir. Doğrusu Allah’u Teala beni göklere (miraca) götürürken arşa ulaştığımda üç nur gördüm. Süal ettim, ya Rabb’i bu nurlar nedir? Hitap geldi ve dedi ki; ey Muhammed bunlar Abdulmuttalib, amcan Ebu Talip baban Abdullah ve kardeşin Talib’in nurlarıdır. Dedim ki; ya Rabb’i bunlar hangi amelin gölgesinde bu makama vardılar? Şöyle buyurdu; bunlar kendi imanlarını gizleyip küfrü izhar ettikleri ve böylece öldükleri için bu makama vardılar. [268]
        Mevzu bahsimiz olan Hz. Ebu Talib’in imanını niçin gizlediği geçen konularda açıklanmıştı.
        Hz. Ali (as.) bir rivayette şöyle buyuruyorlar; Allah’a yemin olsun ki; Ahirette Ebu Talib’in nuru, Peygamberin, benim, Fatıma’nın ve Masum evlatlarımızın nurları hariç tüm mahluklatın nurlarından fazla gelir. Zira O’nun nuru bizim nurumuzdandır. Allah’u Teala bizim nurumuzu, Adem yaratılmadan binlerce sene önce yaratmıştır. [269]
        Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor; Ashab-ı Kefh imanlarını gizliyor ve küfrü izhar ediyorlardı. Bunun için Allah onlara iki mükafat verdi. (Biri iman için diğeri de takiyye için) Ebu Talib’de Onlar gibidir. O da kalbindeki imanı saklıyor ve zahirde müşriklerle oluyordu. [270] Ehl-i Sünnetin bazı büyük alimleri İslam-i meselelerde bir takım konularda insaf yolunu seçmiş ve gerçeklerden kaçmamışlardır. Cahiz (Ebu Osman Amr b. Behr Mutezili)
        ‘El-Beyan ve-t Tebyin’ adlı risalesinde Ehl-i Beyt imamlarının bir takım hakikatlerini zikredip, onlar hakkında kusur yapıldığında itiraf ettikten sonra Hz. Ebu Talib hakkında şöyle diyor; O Peygamberin himayetçisi, yardımcısıydı ve aşırı derecede onu seviyordu. O’nun kefili ve kontrolcüsüydü. O’nun nübüvvetini ikrar ve risaletine itiraf ediyordu. O Hazretin
        (Peygamber) menakib ve mehdine dair bir çok şiir okumuştur... [271]
        İbni Ebil Hadid şiirlerinde Hz. Ebu Talib’i şöyle methediyor;
        ‘Eğer Ebu Talib ve oğlu olmasaydı
        Din asla kaim olmaz ve sabitleşmezdi
        Ebu Talib Mekke’de ona himayetçi oldu ve onu korudu
        Ali de Medine’de ona himayetçi oldu
        Ebu Talib Abdulmuttalib’in emriyle ona yaşamında kefil olmuş
        Ali’de bu hizmetleri devam ettirmiştir
        Ebu Talib ilahi taktirle öldü, ama üzülmemeli
        Zira kendi güzel kokusu Ali’yi yadigar bıraktı
        Ebu Talib Allah rızası için O’nun dinine hizmet etti
        Ali O hizmetleri son noktasına getirip tamamladı” [272]
        İbni EbilHadid, Hz. Ebu Talib’in iman ve ihlas dolu şiirlerinden naklettikten sonra şöyle diyor, Bu şiirlerin Ebu Talib’den südur etmesi tevatür haddine ulaşmıştır. Bu şiirlerin tamamının mefhumu bir anlam ve bir şeye delalet etmektedir. O da Muhammed’in risaletini tasdik etmektedir. [273]
        Ehl-i Sünnet alimlerinden olan Ebul Fida, Hz. Ebu Talib’in ölmeden önce şehadet getirdiğine dair İbni Abbas’tan rivayet nakletmiştir. [274]
        Ebu Talib’in ölüm esnasında şahadet getirdiğini bildiren rivayeti ‘Şüberavi Şafii’ [275] ve ‘Şemsuddin Zehebi’ [276] de nakletmişlerdir. Mezkur rivayetin yanısıra Şüberavi şu rivayeti de nakletmiştir. ‘Ebu Bekir’in babası Ebu Kuhafe İslam getirdiğinde, Ebu Bekir Peygambere şöyle dedi; Seni hak üzere Peygamberliğe seçene yemin olsun ki; Ebu Talib’in İslam-ı Ebu Kuhafe’nin İslam’ından daha fazla aydınlattı. Zira Ebu Talib’in İslam’ı senin gözlerini aydınlattı. Peygamber Efendimiz ona, doğru söyledin’ diye buyurdu. [277]
        Mescid-ul Haram’ın İmamı Allame Seyyid Ahmed b. Zeyni Dehlan şöyle diyor; Ebu Talib’in Peygamberi sevdiğine, O’nu koruduğuna dinin tebliğinde O’na yardım ettiğinde, O’nun söylediğini tasdik ettiğine, Cafer ve Ali gibi çocuklarını O’na itaata ve yardıma yönlerdiğine, O Hazreti mehfumu Peygamberi tasdik olan şiirleriyle methettiğine dair haberler tevatür haddine ulaşmıştır. O diyordu ki; O’nun getirdiği din haktır Hz. Ebu Talib’in meşhur sözlerinden birisi şudur: Muhammed’in dininin en iyi din olduğunu yakinen bildim.
        Şemsuddin b. Fihar b. Mead Musevi, Hz. Ebu Talib’in imanı hakkında ‘Kitab’ul Hüccet’ diye bilinen bir kitap yazmış ve kitabın birinci bölümünde şöyle demiştir. ‘İman nedir? İmam, lügatta tasdik demektir ve İslam-i kelamcıların görüşünde, kalben tasdik etmek ve dilde ikrar etmektir. Biz bir insanın imanını tanımak istiyorsak, iki yoldan başka yolu yoktur. Birincisi mükellef şahısın, Alah’ı, Peygamber’i ve dini öğretileri tasdik ve ikrar ettiğine ve dini hükümleri yaptığına bakacağız.
        İkincisi ise, sözüne güvenilir birisinden O’nun hakkında haberler işiteceğiz. Şimdi biz her iki yoldan da Ebu Talib’in İslam ve imanını öğrenebiliriz. Zira ondan geriye kalan şiirler tamamen açıkça O’nun Peygamberin nübüvvetine olan ikrar ve itirafını ve O’nu tasdik ettiğini göstermektedir. İnsanların O’nun hakkındaki haberlerine gelince, Peygamber ve Ehl-i Beyt imamları gibi insanlar O hazretin İslam ve imanından haber vermiştirler... [278]
        Bazıları sual edebilir; Eğer Ebu Talib Müslüman’dı ise öyleyse, Peygamber O’nun cenaze kılınması için niçin emir vermedi? Veya O’nun cenaze namazından neden söz edilmez?
        Bu tür şüphe ve sorular karşısında cevaben şunu ancak diyebiliriz ki; Peygamber Efendimiz Ebu Talib’in cenazesine namaz kılma emrini vermediler. Zira cenaze namazı daha o güne kadar teşri olmamıştı. Nitekim Allame Emini’den bu konuyu ‘Ebu Davud, İbni Carud ve Hezime’den’ nakletmiştir. [279]
        Ebu Talib dünyadan gittiğinde meyyit namazı daha farz olmamıştı, işte bundan dolayı Peygamber Hatice ve Ebu Talib’in cenazelerine namaz kılmadı. [280] Ceziri’de şöyle diyor; O gün cenazelere namaz yoktu. [281]
        Bunca inceleme ve açık delilden sonra, sormak lazım; Acaba böyle birisinin Müslüman olmayıp da müşrik olarak dünyadan gitmesi nasıl düşünülebilir?
        Ne kadar şaşılacak şeydir ki; bugün Mekke’nin meşhur pazarının ismi ‘Ebu Süfyan pazarı’ olmuştur. Daha üzücü olanı ise ‘Suudi Arabistan’da lise okullarında ki ders kitaplarından birisi ‘Tarih-i İslam’ kitabıdır. Ve bu kitabın bölümlerinden birisinin ismi ise şudur; ‘Emir-el Müminin Yezid b. Muaviye’nin (reziyullahi anh) hilafeti’. Yukarıda ki; ibaret mezkur ders kitabındaki bölümün başlığıdır. Suudi kralları ve Vehhabi alimlerinin meşrebeleri Ebu Süfyan, Muaviye ve Yezidler olduğu için, onlar yeni genç nesillerini İslam’ın can damarları olan Peygamber evladı ile tanıştıracakları yerde, o can damarlarının canlıktan koparan Yezid gibi canileri tanıştırması uygun görmüşlerdir.
        Hatta bunlar Hz. Ebu Talib’in imanında öyle bir bağnazlık ve taassuba kapılmışlar ki; O hazretin imanına dair bir şeyler söyleyip yazanları farklı gözlerde görmüşlerdir. Örneğin, son yıllarda Üstat Abdullah Henizi Hz. Ebu Talib’in iman ve ihlasından bahseden ‘Ebu Talib Mümini Kureyş’ adında bir kitap yazmıştır. Kitap yayınlandıktan sonra Emevi zihniyetine hizmet etmeye yeltenen oradaki alimlerin vasıtası ile Suudi yetkililerin tarafından zindana atılmıştır. Suudi yetkilileri onun sözlerinden ve inancından geri dönmesini istediklerinde o da bunu yapmamış ve dolayısıyla idamla cezalandırılmak istenmiştir. Daha sonra araya vesileler girince idam cezası hafifletilmiş ve ömür boyu hapse mahkum edilmiştir. Ama daha sonraları, Şia aleminin yegane müçtehitlerinden olan, Zamanının müçtehidi Merhum Ayetullah el-Uzma Burucerdi’nin gayretiyle hapisten kurtulmuş ama hapisten çıkarılmadan önce yine 80 kırbaçla cezalandırıldıktan sonra serbest bırakılmıştır.
        Ehl-i Sünnet alimlerinin bazılarının, Ebu Talib iman getirmeden öldü sözüne sebep olan bir takım uydurma rivayetlerdir. Bu düzmecelerin bazıları, Ebu Talib’in ölüm anında iman getirdiği, bazıları asla iman getirmediği ve bazıları da şu an onun ateşte olduğundan bahsetmektedir. Ne yazık ki; bu tür düzmecelerde sadece Ehl-i Sünnet kaynaklarında naklolunmuştur. Bu tür düzmeceler Emevi tezgahının düzeninden geriye kalan acı hatıralardır. Onlar bu vesileyle Hz. Ali’ye olan iftiharların tamamını unutturmak istiyorlardı. İslam tarihinin Emevi dönemine baktığımızda, Emevi tezgahtarları tarafından yeni dünyaya gelen çocukların isminin Ali bırakılması yasaklanmıştı. Ama ne yazık ki; Emevi dönemi son bulduktan sonra, o günden bu güne kadar bazı Ehl-i Sünnet alimleir Muaviye ve Yezid gibilerinin çizgilerinin dışına çıkmamış ve hatta Ebu Süfyan ve Seyyidi Şüheda Hz. Hamza’nın ciğerlerini yiyen Hinde’yi Müslüman olarak görmüşlerdir. İşte risalet ve Peygamberin yar ve himayetçilerinden olan Ebu Talib gibi bir müminin kafir olarak öldüğünü söyleyen bu tür bir zihniyettir.
        Ehl-i Sünet kaynaklarında Ebu Talib’in iman getirmediğine dair en meşhur rivayet şu hadistir; Peygamber Efendimiz (güya) şöyle buyurmuştur; ‘Doğrusu Ebu Talib suda ve biraz da ateştedir. Eğer ben olmasaydım o cehennemin en aşağı tabakasında yanacaktı.’ Bu düzmece rivayet ‘Zehhah’ ismiyle meşhurdur.
        Zehzah hadisi ve ona benzer düzmece rivayetler Şia usul ve kaidelerine göre merdud ve düzmecedir. Zira Ehl-i Beyt imamları ve Şia alimleri Ebu Talib’im iman, İslam ve İhlasında icma etmişlerdir. Nitekim, hadisler bölümünde, Ehl-i Beyt imamlarının Ebu Talib’in menfi yönünü bildiren rivayetleri reddettiklerini gördük.
        Bunların yanı sıra bu tür rivayetler Ehl-i Sünnet usul ve kaidelerine göre de senetleri bozuk olan itibarsız rivayetlerdir. Zira rivayetin senedinde şu üç kişi vardır; Abdulmalik b. Ümeyr, Ahmed b. İbrahim Dureki, Süfyan-ı Sevri. Ehl-i Sünnet usul ve kaidelerine göre bu üçünün de rivayeti merduttur. Ehl-i Sünnet, Abdullah b. Ümeyri muzteribul hadis olarak görmüşlerdir. Bunun yanı sıra O Hz. Ali’nin muhaliflerindendir. Ahmed b. Hanbel onu yanlışı söylemekle taz’if etmiştir.
        Ahmed b. İbrahim hakkında Hatib-i Bağdadi şöyle diyor; Yahya b. Müine Ahmed b. İbrahim sen ondan hadis naklettiğini zannediyor, dediklerinde şöyle cevap verdi; Ben asla ondan hadis yazmadım, zira o divaneler gibidir.
        Hezebi ‘Mizan’ul i’tidal’ da Süfyan-ı Sevri hakkında şöyle diyor; O rivayetleri naklederken tedlis (aldatma) yapıyor ve pak olmayan yalancı kişilerden rivayet ediyordu.
        Allame Meclisi şöyle diyor; Bu bab da bu tür rivayetlerin Senedi Muğiyre B. Şu’be’ye ulaşmaktadır. O da Ali ve hanedanının düşmanlarından birisi olmakla meşhurdur. Bu kişinin Ehlibeyt karşısında düşmanlığı güneş ışığı gibi aydındır.
        Bütün rivayetlerin senedi Muğiyrenin dışında Urve b. Zübeyr, Zuhri ve Said b. Müseyyib’e de ulaşmaktadır. [282] Bunlarında Hz. Aliye karşı muhalefet ve düşmanlığı ispat olunmuştur. Neticede naklolunan rivayetlerdeki raviler Ehli Sünnet alimleri tarafından bile kabul görmemiş, yalancılık ve hadis düzmeceliği ile suçlanmışlardır. [283]
        Hz. Ebu Talib’in imanını gizlediğine dair rivayetlerde naklolunmuştur. Daha öncede belirttiğimiz gibi, O Hazretin imanını izhar etmemedeki gayesi, Hz. Peygamberi daha iyi bir şekilde muhafaza ve himayet etmekti. Bu tür bir himaye o günün şartlarına göre bir taktik idi.
        Şayet, Hz. Ebu Talib’in bu tavrı ve İslam’ını izhar etmemesi, bazı Ehl-i Sünnet alimlerini yanlışlığı düşürmüş olabilir. Dolayısıyla bu yanlışlığa düşenlerde o Hazret küfür nispetini vermişlerdir. Bazen de bu konu etrafında şu şekilde Şia’lara itirazlar yağdırmışlardır. Eğer Ebu Talib Müslüman idiyse, öyleyse neden çocuklarının namaz kılması gibi onun da namaz kılması hiçbir yerde görülmemiştir. Peygamber Efendimiz bir toplantıda yakın akrabalarını İslam’a davet ederken, neden O ilk icabet edenlerden olmamıştır? Neden İslam adına yapılan hiçbir merasime katılıyordu?
        Önceden de belirttiğimiz gibi, bu tür itiraz ve şüphelerin cevaplarını Ehl-i Beyt imamları vermişlerdir. Örneğin İmam Cafer Sadık (as.) bir hadiste şöyle buyuruyor; Doğrusu Ebu Talib kafirliği izhar edip kendi imanını saklıyordu. O vefat ettiğinde Allah’u Teala Peygambere, artık Mekke’de yaverin yoktur, Mekke’den dışarı çık, diye vahiy etti. Bunun üzerine Allah Resûlü Medine’ye hicret etti. [284]
        Netice olarak diyoruz ki, Eğer Ehl-i Sünnet alimleri mezkur konuya insaf dairesi içerisinde bakacak olurlarsa Hz. Ebu Talib’in imanının yüksek bir mevkide olduğuna kanaat getireceklerdir. Ama ne yazık ki; bazı inat ve taassup ehli olanlar ‘Zehzah’ diye bilinen uydurma ve düzmece bir rivayete istinaden Peygamberin amcası ve himayetçisinin imansız olarak öldüğünü söylemişlerdir. Bu şahıslar inat ve taassup ehli olmasaydılar; hiç şüphesiz bu konuda onca sahih rivayetin içerisinden bir düzmece ve safsatasına istinat etmezlerdi. Ve kureyş’in mümine bu tür çirkinlikleri nispet vermezlerdi.
        Son olarak diyoruz ki; Ebu Talib’in imanı hakkında çok bahis olmuş ve bu konu ünvanında ayrı-ayrı kitaplar yazılmıştır. Bu yazılan kitaplarda ise, Ebu Talib’in İslam ve imanı ispat olmamakta ve O yüce şahsiyetin kişiliği İslam ve Peygambere yaptığı hizmetleri ...konu olarak ele alınmıştır. O kitaplardan bir kaçı şunlardan ibarettir;
        1-Ebu Talib Mümin-i Kureş, Abdullah Henizi
        2-Esna-l Metalib fi Necatı Ebi Talib, Seyyid Ahmed Zeyni Dehlan
        3-Şeyh-ul Ebteh ev Ebu Talib, Seyyid Muhammed Ali Al-i Şerefuddin
        4-Eş-Şihab-us Sakıb, Şeyh Necmuddin
        5-İman-ı Ebi Talib, Ebu Ali Kufi
        6-İman-ı Ebi Talib, Merhum Şeyh Mufid
        7-İman-ı Ebi Talib, Seyyid İbn Tavus
        8-İman-ı Ebi Talib, Ahmed İbni Kasım
        9-Bağyet-ut Talib, Seyyid Muhammed Abbas Tüsteri
        10-Mevahib-ul Vahib fi fezail-i Ebi Talib, Şeyh Cafer Nakdi
        11-El-Hüccet-u El-az Zahib ila tekfiri Ebi Talib Seyyid Fihar
        12-Ebu Talib Şeyhu Ben-i Haşim, Abdul Aziz Seyyid-ul Ehl Merhum Allame Emin; Mükemmel bir esir olan El-Gadir’in yedinci cildinin sonlarında, Ebu Talib’in iman ve ihlasından bahseden 19 kitabın ismini zikretmiştir.

        vela hevla vela kuvvete illa billahul ALİYYUL AZİM
        [center]

        Yorum

        YUKARI ÇIK
        Çalışıyor...
        X