Duyuru

Daraltma
Henüz duyuru yok.

HZ. ZEHRA’NIN (S.A) ÖMRÜNÜN SON SAATLERİ

Daraltma
X
 
  • Filtre
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
yeni gönderiler

    HZ. ZEHRA’NIN (S.A) ÖMRÜNÜN SON SAATLERİ

    Bismillahirrahmanirrahim


    Merhum Ayetullah Şeyh Abbas Kummi'nin "Hüzünler Evi" adlı eserinden alıntıdır.


    1-Hz. Zehra’nın (s.a) Ebubekir Ve Ömer’e Sözü

    Hz. Fatıma (s.a) ölüm döşeğine düştüğünde Hz. Ali’ye (a.s), yaşamıyla ilgili haberleri ve yakalandığı şiddetli hastalığı hakkında kimseye bir şey anlatmamasını vasiyet etti.
    Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma’nın (s.a) vasiyeti üzerine kimseye bir şey anlatmadı.
    Hz. Ali (a.s) yalnız başına Hz. Fatıma’nın (s.a) bakıcılığını yapıyordu, o zamanlarda henüz Ebubekir’in nikâhında olan Esma Binti Umeys, Fatıma’nın (s.a) hastalığıyla iligi vasiyeti yerine gelsin diye gizlice Hz. Ali’ye (a.s) yardım ediyordu. Resul-i Ekrem (s.a.a) kızı Fatıma’ya (s.a) uğradığı haberleri önceden haber verdiği gibi bu hastalığını da kendisine bildirmişti.
    Hz. Fatıma’nın (s.a) ağrıları iyice artmıştı, yüce Allah (mana âleminde) O’na bakıcılık ve refakat etmesi için Meryem’i (s.a) yolladı…
    Ebubekir ve Ömer Hz. Fatıma’nın (s.a) şiddetli hastalığından haberdar oldular, O’nu ziyaret etmek için evine geldiler, içeri girmek için izin istediler, ancak Hz. Fatıma (s.a) onlara izin vermedi.
    Bunun üzerine Ömer, Hz. Ali’yi (a.s) gördü ve şöyle arz etti:“Ebubekir, yufka yürekli, yaşlı biridir, ayrıca Peygamberin (s.a.a) mağara arkadaşı ve ashabındandır… Onunla birlikte birkaç kez buraya geldik, ziyaret etmek için izin istedik, ancak Fatıma (s.a) bize bir türlü izin vermedi. Eğer uygun görürsen Zehra’dan (s.a) bizim için izin al, böylece hem ziyaret etmiş hemde hal hatırını sormuş oluruz.”
    Hz. Ali (a.s): “İzin almaya çalışırım.” diye cevap verdi.
    Hz. Ali (a.s) onların bu istekleri üzerine Hz. Fatıma’nın (s.a) yanına geldi ve şöyle buyurdu: “Ey Resulullah’ın kızı! Biliyorsun ki bu iki şahıs bundan kaçtır huzuruna varmak ve seni ziyaret etmek istemektedirler, ancak sen onları her defasında geri çevirdin, bu kezde sizden izin almam için benden ricada bulundular.”
    Hz. Fatıma (s.a): “Allah’a andolsun ki onlara asla izin vermeyeceğim hatta babam Allah Resulünü (s.a.a) mülakat edinceye kadar onlarla tek bir kelime bile konuşmayacağım ve onların bana reva gördüklerini Allah Resulüne şikâyet edeceğim” diye cevap verdi.
    Hz. Ali (a.s): “Ben, onlardan taraf senden izin almak için kefil oldum.” dedi. Hz. Fatıma (s.a) şöyle buyurdu: “Eğer onlardan taraf kefil olduysan ev kendi evindir ve kadınlar kocalarına itaat ederler ben hiçbir şeyde sana karşı gelmem, dilediğine izin verebilirsin.”
    Hz. Ali (a.s) evden dışarı çıktı, Ebubekir ve Ömer’e içeri girmeleri için izin verdi. İçeri girdiklerinde Hz. Fatıma’ya (s.a) selam verdiler. Ancak Hz. Fatıma (s.a) selamlarının cevabını vermedi ve yüzünü onlardan çevirdi. Onlar, Hz. Fatıma’nın (s.a) karşısına geçtiler, Hz. Fatıma (s.a) yine onlardan yüz çevirdi. Bu olay birkaç defa tekrarlandı. Sonra Hz. Ali’den (a.s) yüzünü örtmesini ve orada hazır bulunan kadınlardan da yüzünü çevirmelerini istedi. Kadınlar Hz. Fatıma’nın (s.a) yüzünü çevirdiklerinde tekrar o iki kişi Hz. Fatıma’nın (a.s) karşısına geçtiler ve Hz. Fatıma’dan (s.a) kendilerinden razı olmasını ve geçmişte yaptıklarını bağışlamasını rica ettiler.
    Hz. Fatıma (s.a) buyurdu: “Sizleri Allah’a ant veriyorum ki, doğruyu söyleyin; hatırlıyor musunuz, babam Resulullah (s.a.a) Hz. Ali (a.s) hakkındaki bir konu için sizleri gece yarısı huzuruna çağırmıştı?”
    “Evet, o geceyi hatırlıyoruz.” diye cevap verdiler.
    Hz. Fatıma (a.s) şöyle buyurdu: “Sizi Allah’a yemine veriyorum, acaba Peygamberin (s.a.a) şöyle buyurduğunu işitmediniz mi? ”Fatıma, bedenimin parçasıdır; ben ondanım, kim onu incitirse beni incitir. Kim beni incitirse Allah’ı incitir ve kim benden sonra onu incitirse beni hayattayken incitmiştir. Ben hayattayken onu inciten ölümümden sonra da onu incitmiştir.”
    “Evet, işittik.” dediler.
    Hz. Fatıma (s.a) şöyle buyurdu: “Sizleri Allah’a yemine veriyorum gerçeği söyleyin, Resulullah’ın; “Fatıma vücudumun parçasıdır, Fatıma benden bende Fatıma’danım, kim O’nu incitirse beni incitmiştir ve beni inciten de Allah’ı incitmiştir” sözünü işitmediniz mi?”
    “Evet, işittik.” diye cevap verdiler.
    Hz. Fatıma (s.a): “Allah’a hamd ve şükürler olsun!” dedi, sonra Allah’a yöneldi ve şöyle arz etti: “Allah’ım! Seni şahit tutuyorum ve burada hazır bulunanlarda tanıklık etsinler ki bu iki kişi hem sağlığımda hem de ölüm anımda beni incittiler. Allah’a andolsun ki Rabbimle mülakat edip, onların bana yaptığı zulümleri şikâyet edinceye dek onlarla tek bir kelime bile konuşmayacağım.”
    Başka bir rivayete göre Hz. Fatıma (s.a) ellerini gökyüzüne kaldırdı ve şöyle arz etti: “Allah’ım! Bu iki kişi beni incitti, onları senin ve Resulünün dergâhına şikâyet ediyorum. Allah’a andolsun ki Allah Resulünü (s.a.a) mülakat edip, yaptıklarınızı O’na bildirmeyene ve aramızda hakemlik yapmayana dek sizden (o iki kişiden) razı olmayacağım.”
    Bu sırada Ebubekir, “Vay halime, Allah’ın azabı karşısında ne yaparım… Keşke annem beni doğurmasaydı.” diye feryat etti.
    Ömer, Ebubekir’e şöyle dedi: “Şu insanlara şaşıyorum, nasıl oldu da seni kendilerine önder seçtiler. Sen bir kadının öfkesi karşısında kendini kaybedip, üzülen ve mutlu bir kadının da sevinmesiyle sevinen aciz bir yaşlısın! Oysaki bir kadını öfkelendirmekten ne çıkar?”
    Sonra kalktılar ve oradan gittiler. (160)

    Kaynak: (1609-el-İmametu ve’s-Siyase İbni Kuteybe Diyneveri (Ö.370, H.K) c.1, s.14, Mısır baskısı.


    Bu sırada Hz. Fatıma (s.a) Hz. Ali’ye (a.s): “İstediğini yerine getirdim mi?” buyurdu. (onlara eve girmeleri için izin verdim)
    Hz. Ali (a.s): “Evet, getirdin ey Fatıma!” diye cevap verdi.
    Hz. Fatıma (a.s): “Şimdi de ben senden bir şey istersem yapar mısın?” buyurdu. Hz. Ali (a.s); “Elbette yaparım!” diye cevap verdi.
    Hz. Fatıma (s.a) buyurdu: “Seni Allah’a yemine veriyorum ki ne yaparsan yap o iki kişi cenazeme namaz kılmasınlar ve kabrimin başına gelmesinler.”

    2-İslam’da İlk Tabut Uygulaması

    Rivayet edilir ki: Hz. Fatıma (s.a), Esma Binti Umeys’e şöyle buyurdu: “Ben ölen kadınların cenazelerinin böyle teşyi edilmesinden hoşlanmıyorum; cenazenin üzerine bir parça atılmasını ve elbisenin altından vücutlarının belli olmasını hoş karşılamıyorum.(161) Çünkü cenazeyi o haliyle gören kimse onun erkek mi kadın mı olduğunu anlayabilir. Ben zayıfladım ve vücudumda et kalmadı, benim için bedenimin üzerini örten bir şey yapmaz mısın?”
    Esma: “Habeşistan’da iken (162) Habeşe halkının cenazeleri için bedeni gizleyen bir şey yaptıklarını görmüştüm, dilersen sana da onun benzerini yapayım.” diye cevap verdi.
    Hz. Fatıma (s.a); “Evet, iyi olur.” buyurdu.
    Esma, bir tahta istedi, getirilen tahtayı ters çevirdi, birkaç adet hurma dalı getirmelerini söyledi. Çubukları tahtanın yanlarına bağladı ve sonra da üzerini bir pez parçasıyla kapladı. Tabutu tamamladıktan sonra Hz. Fatıma’ya (s.a): “Habeşe halkının tabutları böyleydi.” arz etti.
    Hz. Fatıma (s.a) yapılan bu tabutu beğendi ve Esma’ya: “Allah seni cehennem ateşinden korusun, bana da aynını yap ve bedenimi onunla ört!” buyurdu.
    Nakle göre Resul-i Ekrem’in (s.a.a) vefatından sonra tebessüm dahi etmeyen Hz. Zehra (s.a) o tabutu görünce gülümsedi ve şöyle buyurdu: “Bu tabut ne kadar da güzel bir şey, bunun içindekinin kadın mı, erkek mi olduğu belli olmaz.” (163)

    Kaynak: (161)-Anlaşıldığı kadarıyla o dönemdeki tabutlar üzeri açık bir tahtanın üzerinde teşyi edildiği için cenaze herkes tarafından görülebiliyordu.
    (162)-Esma, Cafer Tayyar’ın eşiydi, yaklaşık 15 yıl Cafer’le birlikte Habeşistan’da kaldı. Cafer’in şehadetinden sonra Ebubekir ile evlendi ve o evlilikten Muhammed b. Ebubekir dünyaya geldi. Mütercim.
    (163)-Keşfu’l Gumme, c,2, s. 67, İbni Abbas’tan naklen


    3-Muhacir Ve Ensar Kadınlarının Hz. Zehra’yı (s.a) Ziyaret Etmeleri Ve Hz. Zehra’nın (s.a) Hutbesi

    Taberisi’nin “İhticac” adlı eserinin birinci cildinin, 147. sayfasında Suveyd b. Gufle’den şöyle rivayet edilir: Hz. Fatıma (s.a) ölüm döşeğine düşünce muhacir ve ensar kadınları O’nu ziyarete gittiler, hastalığının nasıl olduğunu ve nasıl sabahladığını sordular.
    Hz. Fatıma (s.a) Allah’a hamd ettikten ve babasına salât ve selam gönderdikten sonra onlara bir konuşma yaptı. Burada o konuşmanın özetini naklediyoruz.
    “Allah’a yemin ederim ki, dünyanızdan nefret ederek ve kocalarınıza öfke duyarak sabahladım. Onları dişlerimin altında denedikten sonra ağzımdan dışarı attım ve mihek taşıyla denedikten sonra onları tanıdım ve onlara düşman kesildim.
    Ne çirkin bir şeydir; keskin kılıçların keskinliklerini yitirmesi (erkeklerinizin İslamiyet’in başlangıcında dini savunmaları şimdi ise gevşemeleri)
    Ne de kötüdür; işlerdeki ciddiyetten sonra onları oyuncak saymak!
    (Erkeklerinizin başlangıçta istikametleri şimdi ise duyarsızlıkları)
    İnsanın imandan sonra din sınırından çıkması ne kadar da kötüdür.
    Nefsanî arzulara uymak, sürçmeler ve onun neticesinde de ilahi azaba yakalanmak ne de kötüdür.
    Bu grubun Allah’ın şiddetli azabına yakalanmaları ne kadar da kötüdür! Onlar (hakkımızı gözetmedikleri için) kendilerini ahiretin ebedi ateşine müstehak kıldılar. Mecburen azabın ağır yükünü omuzlarına yükledim, çirkin amellerini kendi taraflarına attım, kendi hallerine bıraktım onları ve çirkinlikleri bir elbise gibi onlara giydirdim.
    Bize zulüm eden topluluk Allah’ın onca kapsayıcı rahmetinden uzak olsun! Rehberlik makamını risaletin sağlam dağlarından alanlara, nübüvvet ve hidayet payelerini ve Cebrail’in indiği yeri hak sahibinden mahrum edenlere yazıklar olsun!
    Biliniz ki erkeklerinizin yaptıkları apaçık bir hüsrandır. Çünkü onlar Ebu’l-Hasan’dan yüz çevirdiler. Allah’a yemin ederim ki, onlar Ali’den kılıcı savaş meydanlarında keskin ve ezici olduğu için yüz çevirdiler. O ölümden korkmazdı, güçlü pençesiyle düşmanın yiğitlerini yere devirdi. Allah’a andolsun ki eğer onlar ümmetin önderliğini Ali’ye (a.s) verseydiler doğru yoldan sapan herkesi doğru yola getirirdi, açık kanıttan yüz çevireni yola getirirdi. O öylesine güzel bir metotla insanları hak yoluna getirirdi ki izleyicisi yaralanmaz, yorulmazdı. Onları hırpalama-dan ve dosdoğru bir şekilde maksadına eriştirirdi. Sonunda onları besleyici, susuzluğu giderici bir tatlı su kaynağına ulaştıracaktı. Bir kaynak ki, alabildiğine geniş ve iki yakasına kadar su ile doludur. Bu suyun iki tarafı çerçöple kirlenip kokuşmaz. İçtiklerinde karınları şişmez. Gizli, açık onlara öğüt verecekti ki bu su, çevrelerinde bir girdap gibi dönüyordu; ama onlar bundan gereği gibi yararlanamıyorlardı. Ali, onların dünyalarından susuzluğunu giderecek kadar bir pay, sadece bir yudum su almıştı ve açlığını giderecek kadar az bir yiyecek almıştı. Eğer Resulullah’ın (s.a.a) kendilerine yüklediği sorumluluğu hatırlasalardı, dünyadan uzaklaşan ile dünyanın peşinden gideni, doğru söyleyen ile yalan söyleyeni, birbirinden ayırırlardı.
    “O ülkelerin halkı (günahtan) sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardık, fakat yalanladılar, biz de ettikleri yüzünden onları yakalayıverdik.” A'raf-96
    “Bunun için yaptıkları kötülüklerin vebali onları yakaladı. Bunlardan da zulmedenlerin işledikleri kötülükler, başlarına gelecektir. Bu hususta Allah’ı aciz bırakamazlar.” Zümer-51
    Gel ve zamanın nasıl değiştiğini gör! Keşke bilseydim, (şu vefasız halk) hangi dayanağa dayandılar, kime güvenip yaslandılar, kimlere sarıldılar, hangi hanedana koşup, etrafında toplandılar? Gerçek ve adil imamın dışında seçilenler ne kötü dost, ne kötü yarendirler! Zalimlerin tercihi ne kötüdür!
    Onlar bize zulmettiler ve yardımlarını esirgediler. Allah’a andolsun ki kuşların şahını terk ettiler ve güçsüz kuşların kanatlarına sarıldılar. Güzel bir şey yaptıklarını sanan cahil ve bozguncu topluluğun burunları yere sürtülsün!
    “Hakka ileten mi uyulmaya daha layıktır; yoksa hidayet verilmedikçe kendi kendine doğru yolu bulamayan mı? Size ne oluyor? Nasıl hükmediyorsunuz?” Yunus-35
    Haberiniz olsun! Ömrüm hakkı için, onların bu davranışları bir gelişmeye gebedir ki, sonuç vermesi çok yakındır. Sonra taze kan dolusu kadehi, acı bir zehiri içeceksiniz. İşte o zaman batıl ehli onlar hüsrana uğrayacaklardır ve sonradan gelenler, öncekilerin başlattıkları uygulamaların kötü akıbetini bileceklerdir.
    O zaman dünyanızda huzur içinde mutlu olun, kalplerinizi fitnelerin inmesine hazırlayın. Keskin bir kılıcın tepenizde sallanacağını birbirinize müjdeleyin. Zalim ve azgın bir egemenliği, her tarafı kaplayan bir kargaşayı ve zalimlerin istibdadını sevinçle karşılayın. Bu zalim iktidar tarafından, elinize geçen ganimetin bir küçük lokma kadar olmasına, ekinlerinizin onlar tarafından biçilmesine hazır olun. Yazık size, çok yazık! Artık hidayeti bulmanız ne mümkün; değil mi ki kaybolup gitmiş, sizden uzaklaşmıştır. Hidayetten hoşlanmadığınız halde, sizi zorla mı ona ileteceğiz?”

    4-Hz. Fatıma’nın (s.a) Hutbesinin Ensar Ve Muhacir Kadınları Tarafından İletilmesi

    Süveyd b. Gufle der ki: “Kadınlar, Hz. Zehra’nın (s.a) sözlerini kocalarına naklettiler. Bunun üzerine Muhacir ve Ensar’ın ileri gelenlerinden bir grup Hz. Fatıma’dan (s.a) özür dilemek amacıyla huzuruna vardılar ve şöyle dediler; “Ey dünya kadınlarının hanımefendisi! Ebu’l Hasan (Ali) hilafet için önceden bize gelseydi ondan yüz çevirip başkasına yönelmezdik. Ebubekir bu hususta önce davrandı ve bizde ona biat ettik. (Artık iş işten geçmiştir.)
    Hz. Zehra (s.a) bu mazeretleri gerekçe gösteren gruba şöy-le buyurdu: “Benden uzaklaşın! Artık sizler için bir mazeret hakkı kalmadı, bu kadar duyarsızlıktan ve suçtan sonra özür dilemeniz yersiz ve anlamsızdır ve artık sizlere sunulan onca kanıttan sonra mazeretinizin bir faydası olmaz.”

    5-Hz. Fatıma’nın (s.a) Ümmü Seleme’ye (r.a) Cevabı

    “Biharu’l-Envar” adlı eserde “Ayyaşi” tefsirinden naklen şöy-le rivayet edilir; “Resulullah’ın (s.a.a) saygın ve hayırlı eşlerinden Ümmü Seleme, Hz. Fatıma’nın (s.a) ziyaretine gitti ve “ Ey Allah Resulünün kızı! Şu hasta halinle geceyi nasıl geçirdin?” diye sordu.
    Hz. Fatıma (s.a) buyurdu ki: “Kendimi yürek yakan şu iki hüzün ve keder arasında görüyorum;
    1-Tüm yüreğim babamın ayrılık acısına kan ağladı.
    2-Allah Resulünün (s.a.a) vasisine reva görülen zulümler kor ateş gibi yüreğimi yaktı. Allah’a andolsun ki Ali’nin (a.s.) yüce makamına saygısızlık ettiler, hilafet makamı ve imameti elinden alınmış bir halde sabahladı. O topluluk Allah’ın kitabı ve Peygamberin (s.a.a) sünnetine muhalefet etti. Sapmalarının nedeni ise şudur: kalpleri Ali’ye (a.s) karşı kin ve düşmanlıkla doluydu. Çünkü Ali (a.s) onların kişilerini Bedir ve Uhud savaşlarında öldürmüştü. Aslında kalplerindeki kin ve haset ateşlerini Ali’den intikam alacakları güne kadar söndürdüler. Sonunda hakkını gasp ettiler ve Resulullah’ın (s.a.a) vefatından sonra kin oklarıyla Ali’yi (a.s) hedef aldılar. Sinelerinde birikmiş, gizli kinleri ortaya çıktı, bozguncu ve gammaz işbirlikçileriyle birlikte bizimle düşmanlığa kalkıştılar ve bizi intikamlarının hedefi kıldılar. Birden imanın ipini kopardılar, imanın yay kirişini kestiler, dünyanın aldatıcı çıkarlarını kendilerine temin ettikten sonra resullerin efendisinin risaletini ve Emirü’l-Müminin Ali’nin (a.s) hilafetini ayaklar altına aldılar. Onlar Ali’nin (a.s) yardım çağrısına itina etmediler, çünkü Ali (a.s) onların babalarını savaşlarda helak etmişti.”

    6-Hz. Fatıma’nın (s.a) Hz. Ali’ye (a.s) Vasiyeti

    6-Hz. Fatıma’nın (s.a) Hz. Ali’ye (a.s) Vasiyeti
    Fettal Nişaburi’nin kaleme aldığı “Ravzatu’l Vaizin” adlı eserde nakledilir ki: Hz. Fatıma (s.a) hasta yatağına düştükten kırk gün sonra dünyadan göçtü. Ölümünün yaklaştığını hisse-dince Ümmü Eymen, Esma Binti Umeys ve Emirü’l-Müminin Ali’yi (a.s) çağırdı. Onlar başucunda hazır oldular. Hz. Ali’ye (a.s) şöyle buyurdu: “Ey amcamın oğlu! Öleceğim bana bildirilmiştir, babama kavuşmak için çok az bir zamanımın kaldığını hissediyorum. yüreğimdekileri sana vasiyet etmek istiyorum.”
    Hz. Ali (a.s): “Ey Allah Resulünün kızı! Dilediğin şeyi vasiyet et!” buyurdu ve Fatıma’nın (s.a) başucuna oturdu ve odada olanlara dışarı çıkmalarını söyledi.
    Sonra Hz. Fatıma (s.a) konuşmaya başladı: “Ey amcamınoğlu! Benimle yaşamaya başladığın günden şimdiye kadar benden ne bir yalan işittin ne de bir çirkin davranış gördün ve hiçbir zaman sana karşı gelmedim!”
    Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Hayır, asla görmedim! Seni kı-namama sebep olacak bir davranışın olmadı ve bundan Allah’a sığınırım. Sen, Allah katında insanların en iyisi, en marifetlisi, en değerlisi ve Allah’tan en çok korkanısın. Senden ayrılmak bana pek ağır geliyor ancak ölüm için bir çare yoktur. Allah’a andolsun ki benim için Resulullah’ın musibetini yeniden tazeledin, yokluğun ve senden ayrılmak benim için çok büyük bir acıdır. Biz Allah’tan geldik ve ona döneceğiz. Bu musibet yürekleri dağlayan, ciğerleri parçalayan acı bir musibettir! Bu musibet, tesellisi olmayan ve yatışmayan bir musibettir, hiçbir acı olay bunu telafi edemez.”
    Sonra birlikte uzun süre ağladılar. Hz. Ali (a.s), Fatıma’nın (s.a) başını göğsüne koydu ve “dilediğin şeyi vasiyet et, vasiye-tini en iyi şekilde yapacağım, senin işlerini kendiişlerimden üstün tutarım.” buyurdu.
    Bunun üzerine Hz. Fatıma (s.a): “Ey amcaoğlu! Allah seni hayırla mükâfatlandırsın!” buyurdu ve şöyle vasiyet etti:
    “1-Benden sonra kız kardeşim Zeyneb’in kızı Emame ile evlen.
    2-Benim için bir tabut yap.
    3-Bana haksızlık eden ve hakkımı ayaklar altına alanlardan hiç kimse cenazeme katılmasın ve bana namaz kılmasın, onların taraftarları da cenazeme gelmesinler!
    4-Cenazemi, tüm gözlerin uykuya daldığı gece vakti defnet!”
    “Misbahu’l-Envar” adlı kitapta İmam Sadık (a.s) babaların-dan şöyle nakleder; “Hz. Fatıma (s.a) ihtizar halindeyken Hz. Ali’ye (a.s) şöyle vasiyet etti:
    “Dünyadan göçtüğümde bana kendin gusül ver, beni kefenle, cenazeme namaz kıl ve defnet, kabrimin üzerine toprak dök! Sonra kabrimin başucunda, karşıma otur, benim için çok Kuran oku ve dua et! Zira o saatler ölen kimsenin diri olanların arkadaşlığına ihtiyacı olduğu vakitlerdir. Seni Allah’a emanet ediyor ve evlatlarıma iyi davranmanı vasiyet ediyorum.”
    Sonra kızı Ümmü Kulsum’u şefkatli kollarıyla bağrına bastı ve Hz. Ali’ye “Kızım Ümmü Kulsum buluğ çağına erdiğinde ev eşyalarını ona ver! Allah onun yardımcısı olsun.” buyurdu.
    Yine nakledilen başka bir rivayette şöyle gelmiştir:
    Hz. Fatıma’nın (s.a) veda zamanı geldiğinde ağladı. Emirü’l-Müminin Ali (a.s) ağlamasının sebebini sorunca şöyle buyurdu: “Benden sonra başına gelecek musibetlere ve zorluklara ağlıyorum.”
    Hz. Ali (a.s): “Ağlama, buyurdu, Allah’a andolsun ki, bu mu-sibetler ve sıkıntılar Allah yolunda benim için naçizdir.”
    Yine başka bir rivayette şöyle gelmiştir:
    Hz. Fatıma (s.a), Hz. Ali’ye şöyle vasyet etti: “Ben vefat ettikten sonra ölüm haberini kadınlardan Ümmü Seleme, Ümmü Eymen ve Fizze, erkelerden ise evlatlarım Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s), Abbas (Peygamberin amcası), Selman, Mikdad, Ebuzer ve Huzeyfe’den başka kimseye haber verme. Hakkımı sana helal ediyorum ve öldükten sonra beni görmene izin veriyorum (Belkide ölümünden sonra bedenindeki yara izlerini görmesine izin vermiştir.) İsimlerini andığım hanımların yardımlarıyla bana gusül ver ve beni geceleyin defnet ki kimse mezarıma gelmesin!”

    7-Peygamberin (s.a.a) Amcası Abbas’ın Önerisi

    Şeyh Tusi rivayet etmiştir ki: Hz. Fatıma’nın (s.a) hastalığı iyice şiddetlendiğinde Resul-i Ekrem’in (s.a.a) amcası Abbas ziyaret amacıyla evine gitti. Ona Fatıma’nın (s.a) durumunun çok ağır olduğunu ve bu yüzden de odaya kimsenin alınmadığını söylediler. Abbas, evine döndü ve elçisine dedi ki: “Benden taraf Emirü’l-Müminin Ali’ye (a.s) şöyle söyle; “Ey kardeşimin oğlu! Amcan sana selam gönderiyor ve diyor ki, Allah’a andolsun ki, Resulullah’ın (s.a.a) sevgili kızının, O’nun gözünün nurunun hastalığından dolayı o kadar üzüldüm ki belim büküldü. Ailemizden Resulullah’a (s.a.a) ilk önce kavuşacak kimsenin Fatıma (s.a) olduğunu zannediyorum. O hazret Fatıma’yı (s.a) cennetin en yüksek makamları için seçmiş ve O’nu yüce Allah’ın dergâhına alıp götürecektir. Biliyorsun ki Fatıma (s.a) dünyadan göçüp, gidecektir, izin ver de yarın Ensar ve Muhacirlerden bir grup cemaati haberdar edeyim, gelsinler cenaze namazına katılsınlar ve bu mükâfata nail olsunlar. Bu İslam’ın azameti için güzel bir iştir.”
    Rivayete göre Hz. Ali (a.s), Abbas’ın elçisi Ammar Yasir’e (r.a) şöyle buyurdu! “Selamımı amcam Abbas’a ilet ve de ki Allah muhabbetinizi bizden esirgemesin, mesajını aldım. Görüşünüz yerinde ve iyi bir görüştür, ancak biliyorsun ki onlar her zaman Fatıma’ya (s.a) zulmettiler, babasının mirasını zorla elinden alarak O’nu bu hakkından mahrum ettiler. Onlar ne babasının Fatıma (s.a) hakkındaki tavsiyelerini gözettiler ne de Allah’ın hakkına riayet ettiler. Allah hakemlik için yeter ve zalimlerden intikam alacaktır. Ey amca senden beni bağışlamanı ve önerini geri çevirdiğim için de mazur görmeni istiyorum. Zira Fatıma (s.a) benden bu işi gizli tutmamı istedi.”
    (rivayetin sonu)…

    HZ. FATIMA’NIN (S.A) ŞEHADETİ VE DEFNİ

    1-Hz. Zehra’nın (s.a) Hüzün Dolu Şehadet Anı


    Ehlisünnet ve Şia âlimleri Ebu Rafi’nin eşi Selma’dan şöyle rivayet ederler:
    “Ömrünün son saatlerinde Fatıma’ya (s.a) ben bakıyordum. Bir gün durumu biraz düzeldi ve kendini iyi hissetti. Emirü’l-Müminin Ali (a.s) bazı işler için dışarı çıkmıştı. Hz. Fatıma (s.a) gusül edip, bedenini yıkamak için benden bir miktar su istedi. Yardımımla ayağa kalktı, güzelce bir güsul etti ve elbiselerini değiştirdi, sonra benden yatağını evin ortasına sermemi istedi. Yüzü kıbleye dönük bir halde yatağa uzandı ve bana şöyle bu-yurdu: “Bu gün dünyadan göçeceğim, kendimi yıkadım, kimse üzerimi açmasın.” Sonra elini başının altına koydu ve o haliyle de dünyadan göçtü.
    Rivayete göre Hz. Fatıma (s.a) akşam ve yatsı arasındaki bir saatte vefat etti. Ölüm anı iyice yaklaşınca sertçe şöyle bir baktı ve buyurdu: ”Selam olsun Cebrail’e, Selam olsun Resulullah’a! Allah’ım! Senin Resulünle birlikteyim, Allah’ım! Senin rıdvanında, dergâhında ve evindeyim ki senin evin esenlik evidir.”
    Sonra orada hazır olanlara: “Acaba benim gördüğümü siz-lerde görüyor musunuz?” buyurdu.
    onlardan bazıları: “Ey Allah Resulünün (s.a.a) kızı! Ne gö-rüyorsun?” diye arz ettiklerinde Hazret şöyle buyurdu: “Şimdi gökyüzü ehlini, kendi heyetleriyle birlikte görüyorum, Cebrail’i (a.s) ve Resulullah’ı (s.a.a) görüyorum, babam bana “Ey kızım! Yanımıza gel! Önünde olanlar (cennet nimetleri ve Allah’ın hoş-nutluğu) senin için daha hayırlıdır.” buyuruyor.
    Zeyd b. Ali (a.s) şöyle naklediyor:
    “Hz. Fatıma (s.a) Peygamber’e (s.a.a), Cebrail’e (a.s) ve Azrail’e (a.s) selam verdi. Hazır olanlar meleklerin zarif seslerini işittiler ve kokuların en güzelini kokladılar.”

    2-Esma Binti Umeys, Hz. Zehra’nın (s.a) Şehadet Anlarını Anlatıyor

    Esma Binti Umeys şöyle diyor: Hz. Fatıma (s.a) ölüm döşe-ğine düştüğünde bana şöyle buyurdu: “Resulullah (s.a.a) vefat edeceği sıralarda Cebrail (a.s) Hazrete cennetten kâfur getirdi. Resulullah (s.a.a) onu üçe böldü; bir kısmını kendine aldı, bir kısmını Hz. Ali’ye (a.s) ve bir kısmını da bana ayırdı. Kâfurun ağırlığı kırk dirhemdi.”
    Sonra sözlerine şöyle devam etti: “Ey Esma! Babamdan ka-lan o kâfuru getir ve başucuma koy.” Bunları söyledikten sonra elbisesiyle yüzünü örttü ve şöyle buyurdu: “Esma! Biraz sabret ve beni bekle, sonra bana seslen, eğer sana cevap vermezsem, bil ki babama kavuşmuşum.”
    Esma biraz bekledi ve sonra Hz. Fatıma’ya (s.a) seslendi, ancak bir cevap işitmedi. Sonra Esma: “Ey Muhammed Musta-fa’nın kızı! Ey kadınların en iyisi! Ey yeryüzünde yürüyen insan-ların en üstününün kızı! Miraç gecesi Allah’ın has dergâhına yaklaşanın kızı!” diye seslendi ancak yine bir cevap işitmedi. Esma, Fatıma’nın (s.a) yüzündeki örtüyü kaldırınca pak ruhunun Allah’ın yüce dergâhına yükseldiğini anladı. Kendisini Fatıma’nın (s.a) üzerine attı, bir yandan öpüyor, bir yandan da şöyle diyordu: “Ey Fatıma! Baban Resulullah’ın (s.a.a) huzuruna vardığında benimde selamlarımı ilet.”

    3-Hz. Hasan (a.s) Ve Hz. Hüseyin (a.s) Annelerinin Cenazesinde

    Sonra Esma üzüntüsünden yakasını yırttı ve perişan bir halde evden dışarı çıktı, Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin’le (a.s) karşılaştı. Onlar, Esma’ya; “Annemiz nerede?” diye sordular.
    Esma bir şey söylemeyince eve doğru koştular, içeri girdik-lerinde annelerinin kıbleye doğru uzandığını gördüler. Hz. Hü-seyin (a.s) annesine dokundu, ancak annesinin dünyadan göç-tüğünü anladı. Kardeşi Hz. Hasan’a (a.s) döndü ve “kardeşim, Allah annemin vefatında sana hayırlı mükâfat versin.” dedi.
    Hz. Hasan (a.s) kendini annesinin üzerine attı, bir yandan annesini öpüyor, bir yandan da “Anneciğim, ruhum bedenimdem çıkmadan önce benimle konuş!” diyordu.
    İmam Hüseyin (a.s), annesini cansız bedenine yaklaştı ve ayaklarını öpmeye başladı “Anneciğim! Ben oğlun Hüseyin’im! Kalbim parçalanıp, ölmeden benimle konuş” diyerek gözyaşı döküyordu.

    4-Ölüm Haberinin Hz. Ali’ye (a.s) Bildirilmesi

    4-Ölüm Haberinin Hz. Ali’ye (a.s) Bildirilmesi
    Esma, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e : “Şimdi babanızın ya-nına gidin ve O’nu annenizin vefat ettiğinden haberdar edin!” dedi. Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin (a.s) derinden ah çekerek şöyle dediler: “Ey ceddimiz va Muhammeda! Ey Ahmed! Bu gün annemizin ölmesiyle senin ölümünde yaşadığımız acılar bizim için bir kez daha yenilendi.” Hasaneyn (a.s) hüzün dolu kalpleriyle feryat ederek evden dışarı çıktılar.
    Sonra Hz. Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s) mescide gittiler, babaları Ali’ye (a.s) anneleri Fatıma’nın (s.a) ölüm haberini verdiler. Ali (a.s) bu haberi işitince perişan oldu, adeta dünyası başına yıkıldı. Dizlerinin bağı çözüldü ve bayılarak yere düştü. Kendisine gelmesi için yüzüne su serptiler, kendine gelince yürekleri yakıp, kavuran bir nidayla şöyle dedi; “Ey muhammed’in kızı! Senden sonra kiminle kendimi teselli edeyim! Hayatta olduğun sürece musibetlerimi sana anlatıp, teselli buluyordum, bundan sonra nasıl teselli bulurum.”

    5-Hz. Ali (a.s) Hz. Zehra’nın (s.a) Cenazesinde

    Meşhur tarihçi Mes’udi şöyle nakleder:
    Hz. Fatıma (s.a) dünyadan göçtüğünde İmam Ali (a.s) duyduğu üzüntüden kıvranıyordu, şiddetli bir şekilde ağlıyordu. O kadar ağladı ki ağlamaktan bitap düştü. Perişan bir halde Fatıma’nın (s.a) ayrılığında şu ağıtı okuyordu:
    “Her iki dostun birlikteliğinin sonunda bir ayrılık vardır.
    Ölümden başka her musibete katlanmak kolaydır.
    Ahmed’den sonra Fatıma’nın da gitmesi,
    Hiçbir dostun kalmayacağına kanıttır.”
    Ravi der ki: Hz. Ali (a.s), evlatları Hasan (a.s) ve Hüseyin’i (a.s) yanına alarak Fatıma’nın (s.a) cenazesinin olduğu odaya gitti. Esma, Fatıma’nın (s.a) başucunda oturmuş, ağlıyordu ve “Ey Muhammed’in yetimleri! Biz Peygamberin (s.a.a) vefatında Fatıma (s.a) ile teselli buluyorduk, şimdi kiminle kendimizi teselli edelim.” diyordu.

    6- Hz. Zehra’nın (s.a) Vasiyetnamesi

    Emirü’l-Müminin Ali (a.s) Hz. Fatıma’nın (s.a) yüzündeki ör-tüyü kaldırdı, Fatıma’nın (s.a) başucunda bir mektup olduğunu gördü, mektubu aldı ve okudu, mektupta şöyle yazılıydı:
    “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
    Bu, Resulullah’ın (s.a.a) kızı Fatıma’nın (s.a) vasiyetidir:
    1-Fatıma, Allah’tan başka bir ilah olmadığına şahadet ediyor.
    2-Muhammed (s.a.a) Allah’ın kulu ve elçisidir.
    3-Cennet ve cehennem haktır, kıyametin gelmesinde şüphe yoktur ve Allah ölüleri kabirlerinden çıkarıp, diriltecektir.
    4-Ey Ali! Ben Muhammed’in (s.a.a) kızı Fatıma’yım! Dünyada ve ahirette senin eşin olayım diye Allah beni seninle evlendirdi. Sen, bana herkesten daha layıksın; “Hanut, gusül ve kefen işlerini geceleyin yap ve cenazeme de geceleyin namaz kıl ve geceleyin de defnet, bundan da kimseyi haberdar etme! Seni Allah’a emanet ediyorum ve kıyamete kadar evlatlarıma selam gönderiyorum.”

    7-İnsanlar Hz. Zehra’nın (s.a) Mateminde

    Rivayete göre Medine Şehri, erkeğiyle kadınıyla bir ses ol-muş, Fatıma’ya gözyaşı döküyordu. Medine, tam bir matem havasına bürünmüştü. Haşimoğullarının kadınları Hz. Fatıma’nın (s.a) evine geldiler, ağlayıp sızladılar ve ağıtlar yaktılar. İnsanlar öylesine feryat edip ağlıyorlardı ki Medine Şehri ağlama seslerinden inliyordu. Matemli halk ağlıyor ve “Ey efendimiz, ey Resulullah’ın (s.a.a) kızı!” diye feryat ediyordu. Medine halkı akın akın Ali’ye (a.s) başsağlığına geliyordu. Hz. Ali (a.s) oturmuş, Hasan (a.s) ve Hüseyin’de (a.s) babalarının yanında şiddetle ağlıyorlardı. Yürek yakan sızılarını ve ağlamalarını gören halk dayanamayıp onlarla ağlıyordu.
    Hz. Fatıma’nın (s.a) kızı Ümmü Kulsum yüzünü peçeyle kapatmış, başına örtü atmış ve eteği yerde sürünüyordu. Ağla-maktan bitkin düşmüş ve perişan olmuştu. “Ey babacığım, ey Allah’ın Resulü! Bugün seni kaybettik ve artık bundan sonra da seni görme saadetine nail olmayacağız!” diye feryat ederek evden dışarı çıktı.
    Oraya toplanmış halk, hıçkırıklara ve gözyaşlarına boğul-muştu. İnsanlar Hz. Fatıma’nın (s.a) cenazesinin evden çıkarıl-masını ve O’na namaz kılmayı bekliyorlardı.
    Bu sırada Ebuzer evden dışarı çıktı ve “Şimdi dağılın, evle-rinize gidin, Resulullah’ın (s.a.a) kızının cenaze merasimi akşam, geç vakitlere kadar ertelendi.”dedi. Bunun üzerine toplanan halk dağıldı.

    8-Hz. Fatıma’nın (s.a) Gusül, Kefen İşlemleri Ve Cenaze Namazı

    Akşam karanlık çökünce İmam Ali (a.s) Fatıma’nın (s.a) cenazesine gusül verdi. Gusül esnasında İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin (a.s), Zeynep, Ümmü Kulsum, Fizze ve Esma Binti Uymeys’ten başka kimse bulunmuyordu.
    Esma diyor ki: “Hz. Fatıma (s.a), cenazesine sadece Ali (a.s) ile benim gusül vermemizi vasiyet etti. Ben de Fatıma’nın (s.a) vasiyeti üzerine Hz. Ali’ye (a.s) cenazeyi yıkamakta yardım ettim.”
    Rivayet edilir ki: “Hz. Ali (a.s) Hz. Fatıma’ya (s.a) gusül verirken şöyle diyordu: “Allah’ım! Fatıma (s.a) senin cariyen ve senin Resulünün kızıdır. Allah’ım! Hüccetini ona telkin et, burhanını büyük kıl, derecesini yücelt ve O’nu babası Muhammed (s.a.s) ile birlikte kıl.”
    Yine başka bir rivayette gelmiştir ki: Hz. Ali (a.s) Peygamberin (s.a.a) guslünden sonra mübarek bedenini kuruladığı aynı parçayla Hz. Fatıma’nında (s.a) mübarek bedenini kuruladı. Hz. Ali (a.s) gusülü tamamladıktan sonra Fatıma’nın (s.a) mübarek bedenini bir tahtanın üzerine koydu ve İmam Hasan’a (a.s) Ebuzer’i çağırmasını söyledi. Ebuzer (r.a) geldikten sonra İmam Ali (a.s) cenazeyi Ebuzer’in yardımıyla namaz kılınacak mahalle götürdü. İmam Hasan ve İmam Hüseyin’de (a.s) babalarına eşlik ediyorlardı. Sonra Hz. Ali (a.s) Fatıma’nın (s.a) mübarek cenazesine namaz kıldı.

    9-İmam Hasan (a.s) Ve İmam Hüseyin (a.s) Annelerinin Kucağında


    Varaka’nın naklettiği rivayette şöyle gelmiştir: Emirü’l-Müminin Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Fatıma’nın (s.a) bedenini yıkamakla meşgul oldum, üzerindeki gömleğini çıkarmadan O’na gusül verdim. Allah’a andolsun ki, Fatıma (s.a) tertemizdi, sonra Resulullah’ın (s.a.a) bedenine koyduğum hanutun artakalanından Fatıma’nın (s.a) bedenine de bıraktım. Üzerine kefen giydirdim, kefenin ipini bağlamak istediğimde şöyle seslendim; “Ümmü Kulsum, Zeynep, Sakine, Hasan ve Hüseyin! …Gelin, son kez annenizi ziyaret edin. Artık ayrılık vaktidir, buluşmamız cennette olacaktır.”
    Hasan (a.s) ve Hüseyin (a.s) gözleri yaşlı bir halde geldiler ve “Ah! Ceddimiz Muhammed’in (s.a.a) ve annemiz Fatımatü’z-Zehra’nın (s.a) şu hasret ateşi artık bir daha sönmez. Ey Hasan ve Hüseyin’in annesi! Ceddimizi mülakat ettiğinde bizimde se-lamlarımızı O’na ilet ve söyle ki biz senden sonra dünyada yetim kaldık.” diyerek ağıtlar okudular.
    Emirü’l-Müminin Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Allah’ı şahit tutuyorum ki, Fatıma (s.a) yürekleri yakan bir sesle feryat etti, şefkatli ellerini uzattı ve bir süre evlatlarını bağrına bastı. Ansızın gökyüzünden bir münadinin şöyle seslendiğini işittim: “Ey Ali! Hasan ve Hüseyin’i annelerinin kucağından kaldır, Allah’a andolsun ki, onların bu durumu gökyüzündeki melekleri ağlattı ve dostlar, dostlarını görmeye müştaktırlar...”
    Sonra Hz. Ali (a.s), Hasan (a.s) ve Hüseyin’i (a.s) annelerinin göğsünden kaldırdı.

    10-Hz. Fatıma’nın (s.a) Kefen İşlemi

    Rivayet edilir ki: Kesir b. Abbas, Hz. Zehra’nın (s.a) kefenine şu cümleleri yazdı: “Hz. Zehra (a.s) şahadet ediyor ki, Allah’tan başka ilah yoktur ve Muhammed (s.a.a) Allah’ın elçisidir.”
    “Misbahu’l-Envar” adlı eserdeki rivayetten Hz. Zehra’nın (a.s) kefeninin kaba ve sert bir parçadan olduğu anlaşılıyor. Zira “Misbahu’l-Envar” kitabında şöyle nakledilir; “Hz. Fatıma (s.a) ölüm döşeğine düştüğünde su istedi ve o suyla gusül etti. Sonra güzel bir koku istedi ve bedenine hanut sürdü. (İslam’ın emri gereği kâfur gibi kokusu hoş olan kokulardan yedi secde uzvuna sürdü) sonra bir parça istediğinde kalın bir parça getirdiler ve kendini o parçaya sardı…”
    11-Cenaze Namazı Ve Cenazenin Toprağa Verilmesi
    “Ravzatu’l Vaizin” adlı eserde şöyle gelmiştir:
    “Akşam karanlığının çöktüğü ve gözlerin uykuya daldığı ge-cenin bir vaktinde Hz. Ali (a.s), Hasan (a.s), Hüseyin (a.s), Ammar, Mikdad, Akil, Zübeyr, Ebuzer, Selman, Bureyde ve Haşimoğullarından birkaç seçkin kişi Fatıma’nın (s.a) mübarek cenazesini evden çıkardılar ve namazı kıldıktan sonra onu ge-cenin bir yarısında toprağa verdiler. Hz. Ali (a.s), kabrin yeri belli olmasın diye Hz. Fatıma’nın (s.a) kabrinin etrafına yedi tane kabir daha kazdı.”
    “Misbahu’l-Envar” kitabında şöyle gelmiştir:
    “Adamın biri Hz. İmam Sadık’a (a.s): “Emirü’l-Müminin Ali (a.s) Hz. Fatıma’nın (s.a) cenaze namazında kaç tekbir söyledi?” diye sordu. İmam Sadık (a.s): “Bir tekbir Hz. Ali (a.s), bir tekbir Cebrail (a.s) söylüyordu, ardından da Allah’ın mukarreb melekleri tekbir söylediler. Sonunda Hz. Ali (a.s) beş tekbir getirdi.” diye cevap verdi.
    Başka bir şahıs; “Hz. Ali (a.s), Hz. Zehra’nın (s.a) cenazesine nerede namaz kıldı?” diye sordu. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Evinde namaz kıldı, sonrada cenazeyi teşyi ederek evden dışarı çıkardılar.”

    12-Hz. Zehra’nın (s.a) Defninden Sonra Hz. Ali’nin (a.s) Allah Resulüne (s.a.a) Selamı

    Şeyh Tusi şöyle nakleder; “Hz. Ali (a.s), Hz. Zehra’nın (s.a) mübarek bedenini toprağa verip, kabrini düzelttikten sonra vü-cudunu hüzün sardı ve gözyaşları yanaklarından aktı, yüzünü Allah Resulünün (s.a.a) mübarek kabrine çevirdi ve şöyle dedi; “Benden ve çabucak huzuruna gelip sana kavuşan kızından taraf sana selam olsun! Ey Allah’ın Resulü! Seçilmiş kızının ayrılığından sabrım azaldı, takatim tükendi! Ancak senin büyük ve acılı vefatını gördükten sonra artık bana yetişen her musibet naçizdir. Seni kendi ellerimle mezara bırakmam ve ruhun bede-ninden ayrıldığında da başının sinemde olması hiç hatırımdan çıkmıyor. ”Biz Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz.” Bakara-151
    Ey Allah’ın Resulü! Bana teslim ettiğin emanetin tekrar sana iade edildi, derdim sürüp, gidecek ve sana kavuşuncaya kadar gecelerim uykusuz olarak sabahı bulacak.
    Ümmetinin bize zulüm etmekte nasıl elbirliği ettiğini ve on-lardan çektiklerimizi kızın sana haber verecektir, O’na sor; durumu ondan haber al. Hem de bunlar senden ayrılığımız uzamadan ve ismin dillerden düşmeden oldu, bitti.
    Selâm olsun ikinize de, selâm verip veda eden kişinin selamıyla, incinmiş, daralmış kişinin selamıyla değil. Ayrılıp gider-sem usancımdan değil; oturur, derdimi söylersem de Allah’ın sabredenlere vaad ettiği mükâfat hakkında kötü bir zanna düştüğümden değil.
    Evet, sabır daha güvenli ve daha güzeldir, çünkü istilacılar bizlere musallatı olmasaydı, kabrinin başını mesken edinir, oradan ayrılmazdım. Orada yalnızlığa çekilir ve beklerdim. Oğlunu yitirmiş bir anne gibi, musibetin büyüklüğüne oturur ağlardım. Allah biliyor ki kızını düşmanlarının korkusundan gizlice defnettim, zorbalıkla hakları çiğnendi, herkesin gözü önünde O’na kalan mirasa el konuldu. Hâlbuki aramızdan ayrılmanın üzerinden fazla bir zaman geçmemiş ve ismin daha eskimemişti. Allah’adır şikâyetimiz ya Resulellah! Sana itaat etmekle gönülleri teselli etmek ve sabır güzel olur. Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi senin ve kızın Fatıma’nın (s.a) üzerine olsun.”
    Kaynak: Usul-u Kâfi, c.1, s.459

    Şair konuyla ilgili olarak ne kadar anlamlı ve güzel şiir söylemiştir:

    “Mustafa’nın (s.a.a) ciğerparesi neden gizlice defnedilsin
    Ve kabri niçin yerle bir olsun.
    O göçtü, gitti ancak insanların en kederlisi ve devranın çıkmaz acıları arasına sıkışmış bir halde gitti,
    Kabri meçhul kaldı, kimse de onu görmedi ve bilmedi; hangi mukaddes toprak üzerini örttü?”

    13-Hz. Ali’nin (a.s) Kabir Başında Bir Diğer Sözü

    “Misbahu’l-Envar” adlı eserde İmam Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilir: Emirü’l-Müminin Ali (a.s), Hz. Fatıma’nın (s.a) müba-rek bedenini mezara koyduğunda şöyle dedi: “Bismillahi ve bil-lâhi ve âlâ millet-i Resulillah Muhammed b. Abdillah… (Rahman ve Rahim Olan Allah’ın adıyla. Allah’ın adı, Allah’ın yardımı ve Allah’ın elçisi Muhammed b. Abdullah’ın dini üzere)
    Ey Sıddıka (dosdoğru kadın)! Seni, benden daha evlâ/yakın olana teslim ediyorum. Allah’ın senin için razı olduklarına ben de razıyım.” Sonra şu ayeti okudu: “Sizi ondan (topraktan) yarattık; yine sizi oraya döndüreceğiz ve bir kez daha sizi ondan çıkaracağız.” Taha-55
    İmam Ali (a.s) mezarın yerinin belli olmaması için toprağı iyice yaydı, dümdüz yaptı. Kabrin üzerine bir miktar su döktü, ardından üzüntülü bir halde kabrin yanına oturdu ve ağladı. Sonra amcası Abbas geldi ve elinden tutup evine götürdü.

    14-Cenazenin Mezardan Çıkarılması Girişimine Hz. Ali’nin (s.a) Şiddetli Tepkisi

    Rivayet edilir ki: Hz. Fatıma’nın (s.a) cenazesinin defnedil-diği aynı gecede Baki Mezarlığında kırk tane yeni kabir kazıldı. Müslümanlar Hz. Fatıma’nın (s.a) vefatından haberdar olunca Baki Mezarlığına yöneldiler, orada yeni kazılmış kırk tane mezar gördüler, bu yüzden de Hz. Fatıma’nın (s.a) mezarını bula-madılar. Ağlama ve feryat sesleri yükseldi, birbirlerini serzeniş ediyor ve şöyle diyorlardı; “Peygamberiniz (s.a.a) sizlere sadece bir kız yadigâr bıraktı ama O, dünyadan göçtü, sonra toprağa verildi, cenaze namazına ve defnine katılmadınız ve üstelik mezarının da nerede olduğunu bilmiyorsunuz.”
    Kavmin ileri gelenleri şöyle dediler: “İmanlı birkaç Müslüman kadını buraya çağırın şu kabirleri açsınlar, böylece de Fatıma’nın (s.a) kabrini bulup, cenazesine namaz kılalım ve kabrini de ziyaret edelim.”
    Hz. Ali (a.s) onların niyetlerinden haberdar olunca, öfkelendi, öyleki öfkesinden gözleri kıpkırmızı oldu ve şah damarı öfkesinin şiddetinden kabardı ve çatlayacak gibi oldu. Bu öfkeli haliyle evden dışarı çıktı. Savaşlarda giydiği sarı kaftanını giydi. Zülfikar’ı alarak yola çıktı ve Baki Mezarlığına doğru gitti. İnsanları kabri açmalarından dolayı korkuttu.
    Oraya toplanmış cemaat şöyle dedi: “Ali b. Ebu Talib geliyor, eğer şu mezarlardan birinin taşı yerinden oynatılırsa hepinizi öldüreceğine Allah’a yemin etmiştir.
    Bu sırada Ömer bir grup ashabıyla İmam Ali’nin (a.s) yanına geldi ve şöyle dedi: “Yaptığın şu işte nedir, ne oluyor sana ey Ebu’l Hasan! Allah’a yemin ederim ki, biz Hz. Zehra’nın (s.a) kabrini açacağız ve cenazesine namaz kılacağız.”
    Hz. Ali (a.s) Ömer’in elbisesinden tuttu, yere devirdi ve sonra şöyle buyurdu: “Ey Habeşeli Sevda’nın oğlu! Ben, insanların dinden çıkacakları endişesiyle hilafet makamından vazgeçtim, ama Fatıma’nın (s.a) kabrini açma konusuna gelince, Ali’nin (a.s) canı elinde olan Allah’a andolsun ki, eğer bu işe kalkışırsanız, şu toprağı kanlarınızla boyarım, canınızı kurtarmak için bu işten vazgeçin!”
    Ebubekir, Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna geldi ve şöyle arz etti:“Seni, Resulullah’ın (s.a.a) ve arşın üzerinde olan Allah’ın hakkı için yemine veriyorum; Ömer’i bırak, senin razı olmadığın bir şeyi yapmayacağız.”
    Bunun üzerine İmam Ali (a.s) Ömer’i bıraktı, toplanan insanlar da kabri açmaktan vazgeçtiler ve dağıldılar.

    15-Hz. Ali’nin (a.s) Ebubekir Ve Ömer’e Açıklaması

    Şeyh Saduk’un kaleme aldığı “İlelu’ş-Şerayi” adlı eserde şöyle gelmiştir: Adamın biri İmam Cafer Sadık’a (a.s) Hz. Fatıma’nın (s.a) kabrinin açılmasıyla ilgili soru sordu. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Hz. Ali (a.s) cenazeyi gece vakti evden çıkardı, yolu aydınlatmak için birkaç hurma çubuğu yaktı. Sonra cenazeye namaz kıldı ve geceleyin de defnetti. O gecenin sabahı Ömer ve Ebubekir Kureyşlilerden birini gördüler ve ona nereden geldiğini sordular.
    Adam, Ali’nin evinden geliyorum dedi; Fatıma’nın (s.a) irtihalinden dolayı Ali’ye (a.s) başsağlığı dilemeye gitmiştim. Onlar; “Fatıma (s.a) dünyadan göçtü mü?” diye sordular.
    Adam; “Evet, dedi; O’nu gece yarısı defnetmişler.”
    Onlar, Müslümanların kendilerini serzeniş edeceği korkusuyla telaşa kapıldırlar. Hz. Ali’nin (a.s) huzuruna geldiler ve şöyle arz ettiler: “Allah’a andolsun ki, bize karşı hileni ve düşmanlığını yine esirgemedin. Tüm bunlar bizlere karşı kalbinde beslediğin kinlerin belirtisidir. Bu davranışın tıpkı Peygambere (s.a.a) yalnız başına gusül verdiğin ve bize haber vermediğin olay gibidir. O zaman da oğlun Hasan senin sözünle mescide geldi ve Ebubekir’e hitaben “babamın minberinde aşağı in!” diye feryat etti.
    Hz. Ali (a.s) onlara şöyle buyurdu; “Eğer yemin edersem sözümü doğrulayacak mısınız?”
    Ebubekir; “Evet, kabul edeceğiz.” dedi.
    Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Peygamber (s.a.a), bana guslü konusunda kimseyi ortak etmememi vasiyet etti ve buyurdu: “Amcaoğlum Ali dışında kimse bedenime bakmasın. Ben Hazrete gusül veriyordum, melekler ise bedenini çeviriyorlardı, Fazl b. Abbas’ta gözleri kapalı bir halde bana su veriyordu. Çünkü Hazretin gömleğini bedeninden çıkarmak istediğimde gayptan bir münadinin sesini işittim ancak onu görmedim, şöyle diyordu; “Hazretin gömleğini bedeninden çıkarma!” Bu sesi sürekli işitiyor, ancak söyleyeni görmüyordum. Bu yüzden Allah Resulüne (s.a.a) gömleğinin üstünden gusül verdim. Sonra Hazretin kefenini yanıma getirdiler ve O’nu kefenledim, kefenledikten sonra üzerinden gömleğini çıkardım.
    Ama evladım Hasan’ın (a.s) mescide gidip, Ebubekir’e itirazı konusuna gelince, siz Medine halkı biliyorsunuz ki Hasan (a.s) cemaat namazında safların arasından geçer, kendisini Resulullah’a (s.a.a) ulaştırırdı ve Hazret secdedeyken sırtına binerdi. Allah Resulü’de (s.a.a) secdeden başını kaldırdığında bir eliyle Hasan’ın (a.s) sırtından ve bir eliyle de ayaklarından tutardı. Böylece onu kendi omzuna oturtur ve namazını da o halde bitirirdi.”
    “Evet, biz bu konuyu biliyoruz.” dediler.
    Hz. Ali (a.s) şöyle devam etti: “Yine siz Medine halkı biliyor-sunuz ki, Resulullah’ın (s.a.a) minberde olduğu bazı zamanlar, Hasan (a.s) mescitten içeri girdiğinde Hazret konuşmasının ortasında minberden aşağı iner, Hasan’ı (a.s) boynuna bindirir ve konuşmasını da öylece tamamlardı. Hasan (a.s) Peygamberden böylesine ilgi ve şefkat görmüştü, mescide geldiğinde bir başkasını minberde görünce bu durum ona çok ağır geldi. İşte bu yüzden Hasan o sözleri sarf etti. Allah’a andolsun ki bu sözleri söylmesini ben oğluma öğretmedim.
    Ama Hz. Zehra (s.a) konusuna gelince, O’nu ziyaret etmeniz için ben izin istedim. Geldiniz, sözlerini işittiniz ve size karşı olan öfkesinden haberdar oldunuz. Allah’a andolsun ki, Hz. Fatıma (s.a) cenazesine gelmemenizi ve O’na namaz kılmamamınızı bana vasiyet etti. Bende O’nun vasiyetine muhalefet etmek istemedim.”
    Ömer: “Bu sözleri bir kenara bırak, ben şimdi bizzat gidip, Fatıma’yı (s.a) mezarından çıkaracak ve cenazesine namaz kılacağım.” dedi.
    Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Allah’a andolsun ki, eğer bu işi yapmaya kalkışırsan başını bedeninden ayırırım. Bu durumda da ancak kılıcımla sana cevap veririm.”
    Hz. Ali (a.s) ve Ömer arasında şiddetli bir tartışma çıktı, az daha birbirlerine saldıracaklardı. Bu sırada ensar ve muhacirden bir grup gelerek onları ayırdılar ve şöyle dediler: “Allah’a andolsun ki, Peygamberin (s.a.a) amcasının oğluna, kardeşine ve vasisine bu tür sözler söylenmesine razı olmayız.”
    Sonunda herhangi bir fitne ve arbede çıkmadan dağıldılar.

    16- Kadı Ebubekir’in Şiiri

    Büyük Muhaddis Ali b. İsa Erbil’i (28) “Keşfu’l Gumme” adlı eserinde (c.2, s. 69) der ki: Ashaptan bazıları, Ehlisünnet âlimlerinden Kadı Ebubekir b. Ebi Karia’nın bana okuduğu şiiri bende burada naklediyorum:
    “Ey karışık ve zor meseleleri sormayı alışkanlık edinen kimse!
    Üstü kapalı her işi aşikâr etme; nice aşikâr ettiğin şey vardır ki pisliktir.
    Nice örtülü şey vardır ki kadifesinin altında aşikâr olan davul gibidir.
    Ey soru soran! Cevabın hazırdır, ancak onu beyan etmekten korkarım.
    Eğer insanların düşmanlıklarından, halifenin siyasetleri ve eziyetinden korkmasaydık ve düşmanlarımızın daima başımızın üstünde kafalarımızı ikiye ayıran kılıçları olmasaydı
    Al-i Muhammed’in (s.a.a) taze sırlarından sırlar beyan ederdim ki sizleri Malik ve Ebu Hanife’nin fetvalarından kurtarırdı.
    Gösterirdim size; aslında Hüseyin (a.s) Sakife günü ölüdürüldü.
    Ve açıklardım size niçin aziz Fatıma’yı (s.a) gece yarılarında kabre koydular.
    Yine size o iki kişinin Fatıma’nın (s.a) evine girmelerini niçin yasaklandığını açıklardım.
    Ah! Yazık ki Muhammed’in (s.a.a) kızı şiddetli üzüntüsüyle vefat etti!”

    (28): Ali b. İsa Erbili, yedinci asrın meşhur Şii âlimlerinden ve zamanının büyük araştırmacılarındandır. Birçok telifinin yanı sıra birde şiir divanı vardır. Kaleme aldığı eserlerinden biri de “Keşfu’l Gumme fi Marifetil Eimme” kitabıdır. Bu kitap üç cilt olarak basılmıştır. (el-Keni vel-Elgab c.2, s.19) Mütercim.

    17-İmam Sadık’ın (a.s) Gösterdiği Vasiyetname

    Büyük Muhaddis Şeyh Kuleyni, Ebu Basir’den şöyle nakleder: İmam Sadık (a.s) bana şöyle buyurdu: “Sana Hz. Fatıma’nın (s.a) vasiyetnamesini okumamı ister misin?”
    “Evet, isterim.” diye arz ettim.
    İmam Sadık (a.s) bir parçanın, içinden bir mektup çıkardı ve okudu; “Bismillahirrahmannirrahim! Bu vasiyet, Peygamberin (s.a.a) kızı Hz. Fatıma’nın (a.s) vasiyetnamesidir. Fatıma (s.a) şunları vasiyet etti:
    “Havait-i Seb’a” (yedi bağ) ve o bağlar şunlardan ibarettir: 1-Avaf 2-Delal 3-Burga 4-Mebit 5-Haseni 6-Safiye 7-(vakfedilmesi için) Meşrebe-i Ümmü İbrahim, bunun sorumluğunu Emirü’l-Müminin Ali’ye (a.s) bıraktım. Hz. Ali’nin (a.s) ve-fatından sonra sorumluğunu oğlum Hasan’a (a.s), ondan sonra oğlum Hüseyin’e (a.s) ve ondan sonra da evlatlarımın en bü-yüklerine bırakıyorum. (böylece bunların sorumluluğu devamlı evlatlarımda olsun). Allah bu vasiyete şahittir, aynı şekilde Mikdad ve Zübeyr bu vasiyetnameyi Ali b. Abu Talib’in yazdığına şahadet ederler.”
    Büyük âlim Seyyid b. Tavus (ö. h.k, 664) “Keşfu’l Muhacce” kitabında “Zahitlikte fakirlik şart değildir” konusunu işlerken şöyle diyor:
    “Peygamber (s.a.a) ve Emirü’l-Müminin Ali (a.s) fakir değildiler. Seyyid b. Tavus oğluna şöyle hitap ediyor: “Senin ceddin Hz. Muhammed (s.a.a), “Fedek ve Avali’yi” annen Hz. Fatıma’ya (s.a) bağışladıklarının içine katarak O’na verdi. Şeyh Abdullah b. Hammad Ensari’nin nakline göre, Fedek ve Avali’nin ürünlerinin yıllık geliri 24 bin dinardı.
    Başka bir rivayette ise yıllık gelirinin ortalama 70 bin dinar olduğu gelmiştir.
    (Seyyid b. Tavus’un konuşmasının sonu)

    18-Hz. Fatıma (s.a), Resul-i Ekrem’den (s.a.a) Sonra Ne Kadar Yaşadı?

    Müellif der ki: Hz. Fatıma’nın (s.a) babasının vefatından sonra ne kadar yaşadığı konusunda tarihçiler ve raviler arasında görüş ayrılığı vardır:
    En fazla altı ay, en az ise kırk gün yaşadığı söylenmiştir. Ancak bizim seçtiğimiz görüş şudur: Hz. Fatıma (s.a) babasının vefatından sonra doksan beş gün yaşadı ve hicretin on birinci yılında Cemadilahir ayının üçüncü günü gözlerini dünyaya kapadı.
    Muhammed b. Cerir-i Taberi İmami muteber bir senetle Ebu Basir’den şöyle nakleder: “İmam Sadık (a.s) şöyle buyurdu: “Hz. Fatıma (s.a) hicretin on birinci yılında, Cemadilahir ayının üçü Salı günü vefat etti. Vefatının sebebi şuydu: Ömer b. Hattab’ın kölesi Kunfuz, onun emriyle Fatıma’ya (s.a) kılıcın kabzasıyla vurdu ve bu darbeyle de oğlu Muhsin (a.s) düştü. Bu darbe Hz. Fatıma’nın (s.a) şiddetli hastalanmasına sebep oldu. Hazret yatağa düştüğünde kendisine zulüm edenlerden hiç kimseye ziyaretine gelmesine izin vermedi.”

    Allah-u Teala o yüce ve seçkin hanımı tanımayı ve ahirette de şefaatini cümlemize nasip etsin








    #2
    Ynt: HZ. ZEHRA’NIN (S.A) ÖMRÜNÜN SON SAATLERİ

    Allah-u Teala o yüce ve seçkin hanımı tanımayı ve ahirette de şefaatini cümlemize nasip etsin

    amin insaAllah
    kardesim, güzel paylasimlarinizin devamini bekliyoruz, bizleri mahrum etmeyin insaAllah


    Biliyorsan buyur konus...konusta feyiz alsinlar...bilmiyorsan tut dilini seni bir adam saysinlar

    Yorum


      #3
      Ynt: HZ. ZEHRA’NIN (S.A) ÖMRÜNÜN SON SAATLERİ

      Gerçekten çok güzel bir paylaşım Allah Razı olsun . :tesekkur
      http://www.ehli-beyt.net

      http://www.kurancasozluk.com

      http://www.kuranbilim.com

      Yorum

      YUKARI ÇIK
      Çalışıyor...
      X